Türkiye'de İnsan Hakları Uygulamaları ve Türkiye'nin Diplomatik İlişkileri 1980-1994



Yüklə 18,94 Kb.
tarix27.10.2017
ölçüsü18,94 Kb.
#16843

DEP'lilere değil, asıl, Türkiye'ye çıkış yolu !
Baskın Oran
Ali, çok çalışkan bir lisansüstü öğrencim. Benimle, "Türkiye'de İnsan Hakları Uygulamaları ve Türkiye'nin Diplomatik İlişkileri 1980-1994" adlı bir tez yapıyor. Kısaca, ülkemizdeki kimi uygulamalar dışarıdan nasıl tepki görüyor ve bu tepkiler karşısında Türkiye ne yapıyor. Konu bu.

Ali, benim kendisine daha önce tanımladığım çerçevede güzel bir plan yaptı, ama konuyu çok fazla hukuksal açıdan almış. Oysa bu bir hukuk tezi değil, siyaset bilimi tezi. Üstelik, ne ben hukukçuyum, ne de Ali.

Biraz konuşunca, bunun niye böyle olduğunu keşfettik:

1) Türkiye'deki insan haklarının çiğnenmesi Türk devlet görevlilerinin hukuk dışı davranışlarından gelmiyor yalnızca. Asıl, bu görevlilerin Türkiye Cumhuriyeti yasalarına uygun hareket etmelerinden geliyor. Türkiye'de 12 Eylül hukuku böyle.

En hukuk dışı sayılacak davranışa, yani "yargısız infaz"lara bakıyorsunuz, o bile "yasal"! Terörle Mücadele Kanununa göre, "görev ifası sırasında" işkenceyle adam öldüreni bile devlet tutuksuz yargılıyor, parasını verip ona avukat tutuyor, tazminata çarptırılırsa Hazineden ödüyor. Bu durumda, siz olsanız yapmaz mısınız!

Bu durumda Ali, Türkiye'deki akıl almaz uygulamaları anlatmadan önce, oturup, Türkiye'nin akıl almaz 12 Eylül yasalarını uzun uzun anlatmak zorunda. Bu da bol bol hukuk dersi demek.

2) Uluslararası toplumun Türkiye'deki insan hakları çiğnemelerine müdahalesi, devletimizin yabancı ülkelerce konulmuş uluslararası standartlara uymayı reddetmesinden gelmiyor. Tersine, uluslararası insan hakları koruma antlaşmalarına kendi iradesiyle attığı imzaları tanımamasından, kendi imzasını çiğnemesinden geliyor. Zaten, Helsinki Watch ve Amnesty International gibi çok önemli insan hakları dernekleri ile çeşitli devletlerin ve uluslararası örgütlerin raporlarında durmadan şöyle ifadelere rastlanıyor:

"Bireysel başvurunun kabulü gibi, koalisyon programında insan hakları boyutunun geniş tutulması gibi, işkenceyi önleme sözleşmesinin imzalanması gibi gelişmeleri memnunlukla karşılıyoruz. Ne var ki, Güneydoğuda köylerin bombalanması ve işkence olayları bütün hızıyla devam etmektedir".

Bu durumda Ali, önce Türkiye'nin imzasını bol bol attığı insan haklarını koruma antlaşmalarını uzun uzun anlatacak, sonra bunların nasıl çiğnendiğine geçecek. Bu da bol bol hukuk dersi demek.

Şimdi gazeteler, Aralıkta ara seçim yapılacağı açıklanınca, "DEP'lilere Çıkış Yolu" diye manşetler atmaya başladılar. Eğer tutuklu DEP'liler bağımsız aday olur da tekrar seçilirlerse, salıverilecekler ve haklarındaki dava yasama görevlerinin sonuna kadar dondurulacak.

Böylece Çiller'in 1 taşla 3 kuş vuracağı söyleniyor: Hem Avrupa'ya demokrasi mesajı verilecek, hem Güneydoğuda Refah'ın meydanı boş bulmasına son verilecek, hem de ANAP'ın erken seçim zorlaması engellenecek. Ne manşet ve ne gerekçeler ama!

Bir defa, DEP'liler eğer "çıkış yolu" isteselerdi, diğer arkadaşları gibi işin başından yurtdışına kaçarlardı. Kalmak ve 12 Eylül düzeniyle böyle mücadeleyi, onu zorlamayı seçtiler.

İkincisi, eğer bu kadar sıkışık bir durumda bu kadar önemli bir konu, dışarının gözünü boyamak ve kısa vadeli güdük politika hesapları peşinde koşmak için harcanıyorsa, bu memleket hepten ölmüştür. Çekiver kuyruğunu gitsin, derler böylesine.

DEP'lilerin tutuklanması ve yargılanması konusu, Türkiye Cumhuriyeti açısından büyük züldür. Böylece devlet, "İşte gördünüz. Terörden başka yol yoktur" diyenleri haklı çıkarmıştır. Meclis kürsüsünden söylenmiş sözleri anayasaya rağmen suç sayarak kendi kurallarını kendisi çiğnemiştir.

Nasıl tek parti döneminde Kürt ağırlıklı illerde uyanma olmasın diye CHP'nin bile örgütlenmesine izin verilmemişse, bugün de bu illerin demokratik iradesinin Meclis'e yansıması engellenmektedir ki, bu "sistem"in temeline resmen dinamit koymaktır.

Türkiye Cumhuriyeti, DEP davasıyla kendini Nusret Demiral eliyle öyle bir duruma sokmuştur ki, bunu kırk tane PKK kırk yıl uğraşsa, yapamazdı.

Şimdi, vakit varken dönmek için bir ara seçim fırsatı çıktı. Bakalım, taraflar bunu kullanacaklar mı.

Devlet, bölgenin (hâlâ kalmış) insanlarına baskı yapılmasına izin vermeden, Sedat Yurtdaş'ın dediği gibi "Bakın, gördünüz işte, bitmişler!" şovuna girişmeden, dürüst bir seçim yapacak mı.



Yaparsa, DEP'liler de seçimleri boykot hatasını yinelemeden, Refahçılarla işbirliği yapmak gibi korkunç bir hataya düşmeden, bu işi PKK'nin değil, özlenen demokratik Türkiye'nin müstakbel temsilcileri olarak tamama erdirebilecekler mi.
Yüklə 18,94 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin