TüRKİYE’de yargisal etkiSİZLİK, keyfi tutuklamalar, hakimlerin göRDÜĞÜ KÖTÜ muamele ve yaşam hakki ihlalleri



Yüklə 108,17 Kb.
səhifə1/2
tarix04.11.2017
ölçüsü108,17 Kb.
#30262
  1   2

TÜRKİYE’DE YARGISAL ETKİSİZLİK, KEYFİ TUTUKLAMALAR, HAKİMLERİN GÖRDÜĞÜ KÖTÜ MUAMELE VE YAŞAM HAKKI İHLALLERİ



  1. Turkiye’de Anayasa Mahkemesi de dahil olmak uzere hiç bir mahkemenin bagimsizligi kalmamistir. 15 Temmuz darbe girisimi oncesi zaten can cekismekte olan yargi bagimsizligi, darbe sonrasi tamamen ortadan kalkmistir. Aşağıda, degisik kaynaklardan alınan bilgiler cercevesinde iktidarın isteklerine uymayan, sadece yargı bağımsızlığı ve hukuk içerisinde hareket eden hakimlerin somut olarak yaşamış olduğu bazı olaylar ve başta Hizmet Hareketi mensupları ile Kürt kökenli vatandaşlar olmak üzere muhalif sol grup ve kişilere yönelik gerçekleşen bazı eylemler kronolojik olarak açıklanmıştır.

  2. Gerek 17-25 Aralik yolsuzluk sorusturmasi ile baslayan ve darbe tessubbusune kadar devam eden surec gerekse darbe sonrasi yasananlar bir butun olarak incelendiginde somut olarak ortaya cikan gercek sudur. Başta Gulen hareketi (Hizmet Hareketi) olmak üzere Kürtler ve sol görüşlü kişiler ile ilgili acilan ve yurutulen herhangi bir dava ve sorusturmada hukukun gereği olarak saniklar lehine karar veren tum hakimler ve savcilar istisnasiz gorevden alinmis, yeri degistirilmis, haklarinda mufettis sorusturmasi baslatilmis, meslekten cikarilmis, silahli Feto teror orgutune uye olmak ve hukumeti devirmekten tutuklanmislardir. Bu konuda ilk derece mahkemesi hakimi ve cumhuriyet savcisindan, askeri hakimlere, danistay ve yargitay uyelerine oradanda anayasa mahkemesi uyeligine kadar her kademedeki hakim ve savci ayni akibete maruz kalmistir. Su ana kadar kürt veya hizmet hareketine yonelik veya hukumetin aleyhine karar vermis olup da cezasiz kalan herhangi bir hakim ve savci yoktur.

  3. Turkiye’de başta Gulen Hareketi olmak üzere Kürt ve diğer sol muhalif gruplarla ilgili tum sorusturma ve davalara bakmak uzere proje ozel mahkemeler kurulmus bu mahkemelere hukumete bagli hakimler ozel olarak atanmislardir.



  1. 22 Haziran 2014 tarihinde, bir gazetecinin “Paralel Yapıya operasyon yapılacak mı?” şeklindeki sorusuna, Başbakan R. Tayyip Erdoğan “Yürütmenin adımlarını paralel yargı köstekliyor. Şimdi yaptığımız bazı yasal düzenlemeler [sulh Ceza Hakimlikleri] Cumhurbaşkanının önünde. Onun tarafından onaylanınca hızlı adımlar atılacak.” Başbakan aynı konuşmada, yolsuzluk operasyonlarını yürüten polislere karşı 22 Temmuz 2014 tarihinde başlatılacak operasyonları kast ederek, “Bir proje geliştiriyoruz. Bu işin alt yapısını oluşturuyoruz” beyanında da bulunmuştur .

  2. O tarihteki Başbakan, yukarıdaki görüşlerini, Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi ziyaret ettiği Büyük Birlik Partisi temsilcileri önünde de tekrarlamıştır. BBP Genel Başkan Yardımcısı Remzi Çayır bu durumu, “Recep Tayyip Erdoğan ziyarette, “Sulh ceza hâkimlikleri ile ilgili düzenleme yaptık. Şu an Abdullah Bey’in (Cumhurbaşkanı Abdullah Gül) önünde; bir hafta, 10 gün içerisinde çıktığında bunların defterini düreceğim.” ifadelerini kullandı” şeklinde kamuoyuna duyurmuştur. Remzi Çayır, bu beyanını bir televizyon kanalında da tekrarlamış olmasına rağmen, söz konusu görüşler bu başvurunun yapıldığı tarihe kadar yalanlanmamıştır.



  1. Bütün bu belirtilenlerden anlaşılacağı üzere, tutuklama hususunda münhasıran yetkilendirilen sulh ceza hâkimlikleri, özel olarak yürütmeyi elinde tutan gücün kendisine düşman gördüğü Gülen Hareketi veya Kürt harekatına mensup olduğunu iddia ettiği kişileri hukuk devletinin çizdiği sınırların dışına çıkarak, baskı yapmak, hürriyetlerinden yoksun bırakmak, mal varlıklarına el koymak, en temel haklarını kullanmalarını engellemek ve o tarihte Başbakan olan Erdoğan’ın ifadesiyle, özellikle Gülen Hareketi ile mücadele etmek amacıyla kurulmuştur. Gülen harekatı; yolsuzluk yapmaları, başta İsrail, Ortadoğu ve Avrupa ülkelerinde yanlış yürütülen sert politikalar ve radikal islami görüşleri ve bu görüşe sahip olan İŞİD-El Nusra gibi radikal dini örgütlere destekleri nedenleriyle son yıllarda hükümete olan eleştirilerini açıkça dile getiren Türkiye’deki en önemli muhalif grup olmuştur. Bu nedenle Erdoğan’ın temel hedefi haline gelmiş ve bu harekata mensup olan kişilere ya da mensup olmasa dahi öyle kabul edilen kişilere yönelik yaşam hakkı ihlali de dahil her çeşit hukuk dışı muamele yapılmış ve yapılmaya devam edilmektedir.



  1. Bu hukuk dışı muameleler Hükümetin kontrolündeki Sulh Ceza Hakimleri eliyle yürütülmektedir. Yapılan itirazin bir diğer sulh ceza hâkimliği olarak belirlenmesi ile kapali devre bir sistem olusturulmustur. Keza yargi sureci boyunca Gulen ve Kürt hareketi ile diğer sol gruplar ile ilgili davalara bakacak ilk derece mahkemesinden en ust temyiz mahkemesine kadar tum mahkemeler icin hukumetin emrinde hakim ve savcilar ozel olarak ayarlanmistir. Son uc yıllık uygulama da bu görüşü net bir şekilde kanıtlamakta olup, bu durum herkesçe malumdur.



  1. 17-25 Aralik Yolsuzluk operasyonu sonrasi Yarginin ele gecirilmesi kapsaminda yurutme organi HSYK (Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu) secimlerine ozel onem vermis. 2014 yilinda yapilan secimler oncesinde yargida birlik platformunu kurmustur. Anlan platform acikca Adalet Bakani ve mustesarince desteklenmis, her turlu lojistik destek saglanmistir. Secim sureci boyunca iktadara yakin platformun kazanmasi halinde maas artisi yapilmasi, yargitay, danistay uyeligine secilme vaadi dahil yargiya rusvet kabilinden tesvikler ve bagimsiz adaylarin fislenmesi ve Gulen hareketi ve bağımsız bir hakim-savcı derneği olan YARSAV (Yargıçlar-Savcılar Derneği) ile baglantili olarak acikca tehtit gibi yontemler kullanilarak secimler yaklasik 1000 oy farkla kazanilarak HSYK hukumet tarafindan ele gecirilmistir. Bu secimler sonunda hukumetin kurdugu platform yaklasik 6000 oy alirken bagimsiz adaylar yaklasik 5000, YARSAV’da yaklaşık 1500 civarinda oy almis, bagimsizlari ve YARSAV’ı destekleyen hakimler secim sirasinda hukumete yakin platform tarafindan muhalif olarak fişlenmiş, tamamına yakını darbe sonrasinda darbeye kalkistiklari ve Gulen Hareketi uyesi olduklari gerekcesi ile meslekten atilmis ve tutuklanmışlardır.



  1. Secimler sonrasi HSYK, Hukumetin bir temsilcisi olarak hareket etmis, bu durusunu acikca deklere etmis, tum hakimler ve savcilar uzerinde hukumet lehinde karar vermek uzere surekli aktif gozetleme yapmis, kararlarin hükümet aleyhine cikmamasi icin ozel baski uygulamis, bu konuda ozel ihbar hatlari olusturmustur. Yurutme aleyhine karar veren hakimler derhal kayit altina alinmis en kisa surede davadan, sorusturmadam alinmis, gorev yeri degistirilmis, hukumete tarafindan finanse edilen havuz medyasi olarak adlandirilan basin kanallari kullanilarak acik hedef haline getirilmis ardindan hakkinda mufettis sorusturmasi baslatilmis, devaminda meslekten cikarilip tutuklamnislardir.

  2. Bir yandan bagimsiz hakim savcilar medya-hsyk isbirligi ile hedef alinip sindirilirken diger yandan hukumet tarihte gorulmemis bir sekilde kadrolasmaya gitmistir. Hakim ve Savci alimlari Adalet Bakanligi eliyle gerceklestirilmis, yeni alinan hukumet yanlisi adaylar meslege basladiktan sonra tum teamullere aykiri olarak kritik posizyonlara getirilmislerdir. Ozelde Gulen, Kürt ve sol hareketi ile ilgili davalara genelde yargi icin kritik onemde olan tum savcilik ve mahkemelere yandas hakim ve savcilar atanmislardir. Buna ragmen yeterli sadakat ve performansi gostermeyenler yenileri ile degistirilmistir. Darbe sonrasinda meslekten cikartilan 4000’in üzerinde hakim yerine hizlica kadrolasmak amaciyla yapilan bir duzenleme ile tum stajyer hakim ve savcilar staj surelerine bakilmaksizin goreve baslatilmislardir.

  3. Cumhurbaşkanı, 20 Mart 2015 tarihinde Ukrayna ziyareti dönüşü, “Paralelle bağlantılı davalarda karar veren hâkimleri yakından takip ediyoruz” şeklinde de bir bayanda bulunmuştur.

  4. 20 Kasım 2015 tarihinde, “İçişleri Bakanlığı, “Gizli” ibareli bir yazıyı (Sayı: … -2043.(31420) 152488 – Konu: Yargı kararları) HSYK’ya göndererek, idari yargıda görev yapan ve bakanlık aleyhine karar veren 78 idare mahkemesinde görev yapan hâkimler hakkında işlem yapılmasını talep etmiştir. Bunun üzerine, HSYK 3. Dairesi söz konusu hâkimler hakkında inceleme kararı almış, 2. Daire ise, Bakanlık aleyhine karar verdikleri gerekçesiyle, bu hâkimlerden terfi sırası gelen 12 hâkimin terfi işlemini durdurmuştur. Sadece bu örnek dahi, Türkiye’de yargının artık yürütmenin kontrolüne girdiğini göstermeğe yetmektedir

  5. 12.06.2015 tarihinde ise, Yeni Şafak Gazetesi’ne demeç veren HSYK Genel Sekreteri Bilgin Başaran, gazeteye göre, “... HSYK’nın paralel yapı soruşturmalarında görev alan yargı mensuplarının arkasında olduğunu dile getiren HSYK Genel Sekreteri Bilgin Başaran, Mayıs ayında gerçekleştirilen kamikaze hâkim vakasının bir benzerinin planlanması veya hayata geçirilmesi durumunda ise gereğinin aynı şekilde yeniden yapılacağını ifade etti.” seklindedir.



  1. İktidarın kontrolündeki bir yayın organı olan Sabah Gazetesi’nde, 26.07.2015 tarihinde, “Paralele kararsız hâkime yetki ayarı” başlıklı bir haber yayınlanmıştır. Haberde, “Paralel yapı soruşturmalarında kararlı tutum takınan hâkimler ağır ceza mahkemesi üyeliği gibi görevlere getirilirken, ikircikli davranan hâkimler aile ve asliye ceza mahkemelerinde görevlendirildi.” ifadeleri kullanılmıştır.

  2. Ankara’da dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın çalışma ofisine dinleme cihazı konulduğu iddiasıyla açılan ve kamuoyunda adı “Böcek Davası” olarak bilinen davada beraat kararı veren Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi hâkimleri İsmail Bulun ve Numan Kılınç, görev süreleri dolmadan, 25 Temmuz 2015 tarihli HSYK kararnamesi ile görevlerinden alınmışlardır. Aynı davada, tutuklu Hasan Palaz’ı tahliye eden 2. Ağır Ceza Mahkemesi üyesi Fatma Ekinci de başka bir mahkemede görevlendirilmiştir.

  3. 63 tutuklu hakkında tahliye kararı verdikleri için 30 Nisan ve 1 Mayıs 2015 tarihlerinde İstanbul’da tutuklanan hâkimler Metin Özçelik ve Mustafa Başer’in 24 Temmuz 2015 tarihli aylık tutukluluk incelemesinde, tutuklu hâkimlerin tahliye edilmesi gerektiği yönünde oy kullanan Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi üyesi Nilgün Güldalı, bir gün sonra HSYK kararı ile iş mahkemesinde görevlendirilmiştir.

  4. Youtube’a erişimin engellenmesi yönündeki TİB kararının yürütmesinin durdurulması yönünde karar veren Ankara 4. İdare Mahkemesi Başkanı Cihangir Cengiz, görev süresi dolmadan Ankara’dan Konya İdare Mahkemesine tayin edilmiştir.

  5. İstanbul’un siluetini bozan 16/9 kulelerinin (Cumhurbaşkanının arkadaşı bir yüklenici tarafından inşa edilmiştir.) yıkılması yönünde karar alan ve 3. Havalimanı’nın ÇED (Çevre Değerlendirme) raporu için, rant elde etmeyi planlayan iktidarın hoşuna gitmeyecek biçimde, yürütmenin durdurulması kararı veren İstanbul 4. İdare Mahkemesinin başkan ve iki üyesi de başka illere tayin edilmiştir.

  6. Ankara Adliyesinde henüz bir yıllık görev süresi dolmamış olan ve HSYK seçimlerinde 4816 hâkim ve savcının oyunu alan bağımsız aday Hâkim Ayşe Neşe Gül, talebi olmamasına rağmen, aradan 45 gün geçmeden Edirne iline atanmıştır.

  7. Gezi Parkı ve çevresindeki Taksim Meydan Projesi’ni iptal eden kararı alan İstanbul 10. İdare Mahkemesinin Başkanı Rabia Başer Bölge İdare Mahkemesi’nde görevlendirilmiş, üye Ali Kurt da Van iline tayin edilmiştir. Hâkim Rabia Başer, 6 Haziran 2016 tarihinde ise İstanbul Vergi Mahkemesi’ne atanmıştır.

  8. 17 Aralık 2013 tarihli yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasında Hükümet üyelerinin çocuklarının da bulunduğu şüpheliler hakkında tutuklama kararı veren hâkim Cemil Gedikli, 1 yıl 6 ay içerisinde, hiçbir talebi olmadan önce İstanbul’dan Erzurum’a, daha sonra da Kastamonu’ya ve sonra da Zonguldak’a tayin edilmiştir.

  9. 15 Ekim 2015 tarihli HSYK kararnamesi ile, Cumhurbaşkanı’nın kızı Sümeyye Erdoğan’a suikast yapılacağı yönünde Hükümete yakın bazı gazetelerde çıkan haberlerin yalan ve iftara olduğunu içeren iddianameyi kabul eden Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi hâkimi Osman Burhanettin Toprak, görev süresi dolmadan ve talebi olmadan Konya’ya tayin edilmiştir.

  10. 1 Kasım 2015 tarihli genel seçimlerden bir süre önce, Gülen Hareketi’ne yakın bazı televizyon kanalları, iktidarın baskısı sonucu, Digitürk isimli yayın platformundan çıkarılmıştır. Bu televizyon kanallarından Bugün TV ile Samanyolu Yayın Grubunun bünyesinde yayın yapan televizyon kanallarının bağlı olduğu tüzel kişiliklerin açtığı davada, televizyon kanalları lehine karar veren Mersin 1. Tüketici Mahkemesi hâkimi Mustafa Çolaker, 7 Aralık 2015 tarihinde HSYK tarafından bu görevinden alınarak, hemen Çorum ilinde görevlendirilmiştir. Hakkında inceleme başlatılmış ve bu incelemeyi yürütmesi için bir de müfettiş atanmıştır .

  11. Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mazlum Bozkurt, Erdoğan’ın tanıdığı olan Kurmay Albay Hüseyin Kurtoğlu ile beş subayın mahkûm edilmesine ilişkin ilk derece mahkemesi kararının onanması yönünde görüş bildirdiği için, HYSK tarafından 1 Aralık 2015 tarihinde açığa alınmıştır.

  12. Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimi iken Fetullah Gülen’in pasaport iptali haberi için 5. Sulh Ceza Hakimliği’nde, TİB’deki casusluk haberi için 7. Sulh Ceza Hâkimliği’nde tekzip kararı veren hâkim Süleyman Köksaldı, Ankara 21. İş Mahkemesi hâkimliğinde görevlendirilmiştir .

  13. 04.04.2016’da, Sabah Gazetesi yazarı Fatih Tezcan, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a hitaben yazdığı bir tweet mesajında, “Şırnak’ta PKK’lı terörist Ahmet U.’yu mahkemeden serbest bırakan hâkim Ayşe Özel. Sicil no 100601. Gereğini yaparmısınız? @bybekirbozdag” (@fatihtezcan 10:02 - 04 Nis 16) ifadelerini kullanmıştır. Bunun üzerine, HSYK, mesajda ismi geçen hâkim hakkında hemen soruşturma başlatmıştır (@defnebulbul1 6/04/16 16:00). Bu somut olay, Türkiye’de yargının dış etkilere karşı ne kadar açık olduğunun açık kanıtıdır.



  1. 28 Şubat 2016 tarihinde, Artvin’deki maden ocağı işletme iznine ilişkin yürütmeyi durdurma kararı veren iki hâkim hemen başka yerlere atanmıştır. Söz konusu maden ocağının işletilmesine ilişkin ruhsat, Cumhurbaşkanı’na yakın ve çeşitli yolsuzluklara ismi karışmış olan işadamlarından Mehmet Cengiz’e verilmiştir.



  1. Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildikten bir süre sonra, bu kez Gülen Hareketi’ni Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne (“MGSB” veya “Kırmızı Kitap”) “terör örgütü” olarak koyduracağını kamuoyuna açıklamıştır. Her iki ayda bir gerçekleşen ve başkanlık ettiği birkaç Milli Güvenlik Kurulu toplantısından sonra, Gülen Hareketinin artık Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne konduğunu açıklamıştır. 12 Mayıs 2015 tarihinde, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Belçika dönüşünde, uçakta gazetecilere “Yargı bundan sonra Kırmızı Kitaba göre karar verecek” şeklinde açıklama yapmıştır . Bunun anlamı, mahkemeler bundan sonra, Anayasa, yasalar ve evrensel normlara göre (AY m. 138/1) değil, erişilebilir ve öngörülebilir olmayan, neleri içerdiği halk tarafından bilinmeyen, resmen gizli bir belge olan ve hukukun kaynakları arasında yer almayan MGSB’de yazılanlara göre karar verecektir. Bu talimatın üzerinden 38 gün geçtikten sonra, İstanbul 5. Sulh ceza hâkimi, tutuklamaya ilişkin 23 Haziran 2015 tarihli kararının gerekçesinde, açıkça Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne dayanmıştır. İstanbul Anadolu 3. sulh ceza hâkimliği ise, 8 Eylül 2015 tarihli kararında (No. 2015/2983) açıkça şu gerekçeye yer vermiştir: “Milli Güvenlik Siyaset Belgesinde tavsiye olarak Paralel Devlet Yapılanması (PDY/Fetullahçı Terör Örgütü, Fetö) olarak kabul edilmiş, bu tavsiye üzerine, Bakanlar Kurulu Kararıyla da bu yapılanmalar terör örgütü olarak kabul ve ilan edilen terör örgütüne finansal destek sağladıkları …”. Benzer ifadeler, İstanbul Anadolu 9. Sulh ceza hâkiminin 7 Eylül 2015 tarih ve 2015/1291 değişik iş sayılı kararında da tekrarlanmıştır. Bu örnekleri artırmak mümkün olup, tüm bu örnekler, yürütmenin yargıya verdiği talimatın aynen uygulamaya konduğunun açık göstergeleridir. Yürütmenin “Yargı bundan sonra Kırmızı Kitap’a göre karar verecek” talimatı, sulh ceza hâkimlikleri tarafından derhal yerine getirildiğine göre ve birden çok sulh ceza hâkiminin kısa aralıklarla aynı hukuk dışılığı kararlarına yazdıklarına göre, bu hâkimlerin yürütmeden bağımsız olmadıkları açıktır.

  2. Hükümete muhalif özel medya şirketi olan Koza-İpek Holding’e ait 18 şirkete kayyım atama kararı veren Ankara 5. Sulh ceza hâkimi, 26.10.2015 tarihli bu kararında “Bu büyüklükte ve yoğunlukta Devletimizin yapısına yönelik hükûmeti yıkmaya, değiştirmeye, görevlerini yapmaya engel olmaya çalıştığı iddia edilen FETÖ/PDY adı altındaki böyle bir Örgütün faaliyetlerine katılan, yardım eden olduğu raporlarla belirtilen şirketlere sadece denetim yönünden kayyum atanması bu suçların işlenmesine engel olamayacağı gibi, delillerin toplanması ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılması yönünden yetersiz kalacaktır" ifadelerine yer vermiştir. Bu karardan tam 3 ay 15 gün sonra, İstanbul Anadolu 1. Sulh ceza hâkimi de, 11.02.2016 tarihli kararının gerekçesinde, “Bu büyüklükte ve yoğunlukta, Devletimizin yapısına yönelik, Hükûmeti yıkmaya, değiştirmeye, görevlerini yapmaya engel olmaya çalıştığı iddia edilen FETÖ/PDY adı altındaki böyle bir örgütün faaliyetlerine katılan, yardım eden olduğu raporlarla belirtilen şirketlere …” ifadelerine yer vermiştir. Aynı cümlede yapılan üç ayrı ağır hukuk ihlali (masumiyet karinesi, “devletimizin” ibaresi ve önyargıları karara yazıp tarafsızlık kaybı) dikkate alındığında, tüm bunlar, başvurucunun tutuklanmasına karar veren ve toplumun belirli bir kesimi ile mücadele etme amacıyla kurulduğu yürütmenin başı tarafından ifade edilen sulh ceza hâkimliklerinin kararlarının dahi başkaları tarafından yazılıp kendilerine imzalatıldığını ve yürütmeden bağımsız olmadıklarını açıkça göstermektedir.

  3. Cumhurbaşkanı, 12.05.2015’te Belçika dönüşünde gazetecilere ayrıca, Adana’da MİT Tırlarına ilişkin soruşturmalarını yürüten dört savcı ile bir albayın tutuklandığı olayı kast ederek, “Burada bu tutuklama süreci muhtemelen diğerleriyle devam edebilir. Görünen o.” şeklinde de bir beyanda bulunmuştur . 15 Eylül 2015’te, yolsuzluk soruşturmalarında hâkimlik kararlarına imza atan hâkim Süleyman Karaçöl, örgüt üyeliği ve Hükümete darbeye teşebbüs suçlamasıyla tutuklanmıştır .

  4. Paralel yapıyla bağlantılı oldukları iddia edilen 62 polis ile bir gazetecinin reddi hâkim talebi ile tahliye taleplerini karara bağlayan ve şüphelileri tahliye eden İstanbul Asliye ceza hâkimleri Metin Özçelik ve Mustafa Başer, sırasıyla 30 Nisan ve 1 Mayıs 2015 tarihlerinde tutuklanmışlardır. Tutuklama kararlarında, verdikleri yargısal kararlar dışında başkaca hiçbir somut suç delili gösterilmeden (bkz. 20.1.2016 tarihli AYM kararı, par. 135 ve Karşıoy Gerekçesi), söz konusu iki hâkim, Hükümete darbe teşebbüsü ve silahlı terör örgütü üyeliği ile suçlanmışlardır. Böylece, Cumhurbaşkanının Ukrayna dönüşü verdiği mesajın içeriği anlaşılmıştır.

  5. Ancak yürütmenin iki hâkimin tutuklanmasındaki müdahalesi belirtilenle sınırlı kalmamıştır. 25 Nisan 2015 tarihli 63 şüphelinin tahliye kararından hemen sonra, HSYK toplanarak iki hâkim hakkında soruşturma açmış, buna rağmen Cumhurbaşkanı, 26 Nisan 2015 tarihinde “HSYK geç bile kaldı” açıklamasını yapmıştır. HSYK 2. Daire Başkanı Mehmet Yılmaz ise, kamuoyuna “Geç kaldık, özür diliyorum” şeklinde bir açıklamada bulunmuştur. 27 Nisan 2015 tarihinde yapılan Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası açıklama yapan Hükümet sözcüsü Bülent Arınç, iki hâkimin verdiği kararı kast ederek, “Bu ne cüret” şeklinde açıklama yapmıştır. Başbakan, aynı tarihlerde yaptığı Gümüşhane mitinginde, yargı kararlarını kast ederek, bu kararlarla Hükümete karşı “darbe yapılmaya çalışıldığını” iddia etmiş ve verilen kararın uygulanmasına ilişkin olarak, “buna asla izin vermeyeceklerini” beyan etmiştir. Hâkim atamalarının yapıldığı HSYK 1. Daire Başkanı Halil Koç, hâkimlerce verilen tahliye kararlarını kast ederek, “Elbet bunun bir karşılığı olacak” şeklinde Sabah Gazetesi’ne açıklama yapmıştır. Aynı zamanda HSYK Başkanı da olan dönemin Adalet Bakanı Kenan İpek ise, “... bu fiil ve eylemlerin hukuki bir sonucu bulunduğu kuşkusuz, ... hukuk çerçevesinde hak ettiği karşılığı mutlaka bulacaktır” beyanlarına, Adalet Bakanlığı’nın internet sitesine koyduğu basın açıklamasında yer vermiştir. Sonuç olarak, ilgili yürütme mensuplarının tüm üyelerinin belirtilen açıklamalarından ve açık baskıları sonucu, 25 Nisan 2015 tarihli tahliye kararları uygulanmamış ve iki hâkim, kararın üzerinden 5 gün geçmeden tutuklanmışlardır. Aslında, bu olay dahi yürütmenin yargıya yaptığı açık baskının ve müdahalenin en bariz örneğini oluşturmaktadır (bkz. Venice Commission Declaration on Interference with judicial independence in Turkey, adopted on 20 June 2015).

  6. Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, Bu iki hakim hakkında, 1 Mayıs 2015 tarihinde “iki hâkimin tamamen yetkisiz hareket ettiğini” ifade etmiştir. Yargıtay Başkanı, birinci sınıf statüsünde hâkim oldukları için, haklarında ceza davası açılması durumunda Yargıtay’da yargılanacaklarını bilmesine rağmen bu türden bir açıklamada bulunmuştur.

  7. 12.05.2015 tarihinde, HSYK, 17-25 Aralık 2013 tarihli yolsuzluk soruşturmalarını yürüten dört savcı ile bir hâkimi meslekten ihraç etmiştir. Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, 13.05.2015 tarihinde, meslekten ihraç edilen hâkim ve savcıları kast ederek, “17-25 Aralık’ı sahiplerine iade ettik” açıklamasını yapmıştır. Bu açıklamadan, HSYK tarafından alındığı zannedilen kararın, aslında Başbakanlıkça alındığı anlaşılmaktadır. Başbakan’ın ifadesi, yargının, yürütmenin talimatları ile hareket ettiğinin önemli bir göstergesini oluşturmaktadır.

  8. Sol görüşlü ve hükümete muhalif bir gazete olan Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar, 29 Mayıs 2015 tarihinde, 19 Ocak 2014 tarihinde Adana’da durdurulan, IŞİD’e (Irak Şam İslam Devleti) silah götürdüğü tespit edilen MIT TIR’larıyla ilgili olarak, TIR’larda Suriye’ye silah taşındığının kanıtlarını içeren bir haber yapmıştır. Bu haber sonrası, 31 Mayıs 2015 tarihinde katıldığı TRT 1’deki canlı yayında, Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Milli İstihbarat Teşkilatına atılan bu iftiralar, yapılan gayri meşru operasyon, bir yer de bu ajanlık ve casusluk faaliyetidir. Bu casusluk faaliyetinin içine bu gazete de girmiştir. Orada rakamlar falan veriliyor. Bu rakamların kaynağı nedir? Kimden aldın sen bu rakamları? Paralel Yapı’dan. Bunlarla ilgili avukatıma talimatı verdim, davayı anında açtım. Bu, birileri adına algı operasyonudur. … Bu haberi özel haber olarak yapan kişi de öyle zannediyorum ki, bunun bedelini ağır ödeyecek; öyle bırakmam onu” açıklamasını yapmıştır . 26 Kasım 2015 tarihinde, Can Dündar aynı gerekçelerle (casusluk ve terör örgütüne (paralel yapıya) yardım), en küçük somut suç delili olmadan, İstanbul 7. Sulh Ceza Hâkimi tarafından tutuklanmıştir. Can Dündar ve Erdem Gül, 92 gün tutuklu kaldıktan sonra, Anayasa Mahkemesinin ifade özgürlüğü ve özgürlük ve güvenlik hakkı ihlali kararı vermesinden sonra tahliye edilmişlerdir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 28 Şubat 2016 tarihinde, Can Dündar ile Erdem Gül’ün tahliyesi sonrası, “Bu olayın ifade özgürlüğü ile yakından uzaktan alakası yoktur; bu bir casusluk davasıdır. Bana göre, medyanın sınırsız özgürlüğü olamaz…. Anayasa Mahkemesi bu şekilde bir karar vermiş olabilir. Ben Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu karara sessiz kalırım. … Ama onu kabul etmek durumunda değilim ve verdiği karara da uymuyorum; saygı da duymuyorum. Bu bir tahliye kararıdır. Aslında onlarla ilgili karar veren mahkeme kararında direnebilirdi. Eğer kararında direnmiş olsaydı Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu karar boşa çıkacak veyahut da şu anda tahliye edilmiş olan bu kişiler AİHM’ye gideceklerdi. Oradan alacakları netice bellidir. Bu şekilde atılmış adımlar doğru adımlar değildir.” demiş ve sonrasında ismi geçen gazeteciler, gerekli mesajı alan Mahkeme tarafından 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmışlardır.

  9. Anayasa Mahkemesi, ozgurluklerin korunnmasindaki ozel yeri ve ozellikle bireysel basvuru konusundaki konumu dikkate alinarak, bu mahkeme, ozel bir sindirme operasyonu ile Cumhurbaskani ve hukumete yakin medya tarafindan acik hedef haline getirilmistir. Bu kapsamda;

  10. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 4 Mart 2016 tarihinde Batı Afrika ziyareti sırasında, Türkiye’nin Nijerya Büyükelçiliği’nde gazetecilere yaptığı açıklamada “Anayasa Mahkemesi Başkanı (önceki Başkan Haşim Kılıç) “Anayasa Mahkemesinin verdiği karar her şeyin üstündedir; herkesi bağlar” diyor. Anayasa ve yasa değişikliklerinde evet bağlayıcıdır ama bireysel başvurularla ilgili olarak böyle bir şey ileri süremezsiniz. Eğer bağlayıcı ise tekrar birinci mahkemeye gitmemesi lazım. Birinci mahkeme kalkar da kararında diretirse Anayasa Mahkemesinin verebileceği hiçbir karar yoktur. Nereye gider bu? O kişiler isterlerse AİHM’ye gidebilirler. AİHM eğer Anayasa Mahkemesinin verdiği istikamette karar verirse, o da sadece tazminat bakımından bağlayıcıdır. Devlet de o tazminata itirazlarını yapar veya o tazminatı öder. … Kusura bakmayın bu tür tutuksuz yargılamalar ülkenin güvenlik sırlarını tehlikeye atanlara karşı uygulanırsa, bunun altından kalkamazsınız” . demiştir.

  11. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 11 Mart 2016 tarihinde Burdur’da yaptığı bir konuşmada da, “Anayasa Mahkemesi, Anayasayı açıkça hiçe sayarak, kendini mahkemenin yerine koymuş, bireysel başvuru hakkıyla ilgisi olmayan bir karar vermiştir. … Bu aceleniz ne? … Şu ifadeye bakın: bu kişilerin tutukluluk hallerinin “kuvvetli suç şüphesi olmadığı gerekçesiyle kaldırılmasını” istemiş. Bu konuda mahkeme kesinlikle yetkisi olmadığı halde işin esasına girerek karar vermiştir. … İlk derece mahkemesi kararında direnebilirdi. Yap bakalım, o zaman AYM ne yapacak? Bir de onu görelim. … Bu konunun yargının bağımsızlığı ile uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. … Bu konuda kim yetki sınırlarının dışına çıkarsa karşısında da beni bulur. Anayasa Mahkemesi böyle bir yola girerse milletim adına ona karşı itirazlarımı dile getirmekten çekinmem, bu tür haksızlıklar karşısında susarsam milletimin itimadına layık olmamış olurum; mesele bu. … Anayasa Mahkemesi bu ülkede devletin ve milletin hakları, menfaatleri, çıkarları konusunda en fazla hassas olması gereken kurumların başında geliyor. Ama bu kurum, üstelik de Başkanının da içinde yer aldığı bir kısım üyeleri eliyle son dönemde Türkiye'ye yönelik en büyük saldırılardan birinin somut örneği olan bir konuda ülkesinin ve milletinin aleyhine karar almaktan çekinmemiştir. Kendi ülkesine ve çıkarlarına karşı saygı duymayan bir kuruma ne dedim? 'Ben de bu karara saygı duymuyorum' dedim. … Anayasa Mahkemesinin kendi varlığını ve meşruiyetini tartışmaya açacak bu tür yollara temenni ederim ki bir daha tevessül etmez” .

  12. 26 Nisan 2016 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nin haberine göre, Can Dündar ve Erdem Gül hakkındaki AYM kararıyla ilgili olarak Cumhurbaşkanı, görüştüğü “AYM heyeti ve (AYM Başkanı Zühtü) Arslan’a “sitem ederek” … “Verdiğiniz karar yanlıştır. Çünkü mesele, (MİT TIR’ları haberleri), bizim için milli güvenlik meselesidir, bizim bu konudaki hassasiyetimize uyumlu karar vermenizi beklerdik...” demiştir. AYM Başkanı ise, “Erdoğan’ın “milli güvenlik konusunda hassasiyet gösterilmesi” yönündeki sözlerine Doğu ve Güneydoğu’daki “sokağa çıkma yasakları” konusunda yapılan başvuruların AYM tarafından reddedilmesini örnek gösterdi. Arslan, yüksek mahkemenin hak ihlallerinin “devleti yönetenlerin emriyle yapıldığı” yönünde kanaat oluşması halinde sokağa çıkma yasağının hak ihlali olarak görülebileceğini belirterek, “Ancak, sokağa çıkma yasaklarını bu kapsamda değerlendirmedik ve devletin milli güvenlik politikası çerçevesinde karar verdik” mesajını iletti.” Türkiye Cumhuriyeti’nin fiilen en önemli karar alıcısı olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, AYM üyelerine “bu konudaki hassasiyetimize uyumlu karar vermenizi beklerdik” şeklindeki mesajının, söz konusu üyeler üzerinde yapacağı etkiyi ve benzer konularda daha sonra verilecek kararları nasıl etkileyeceği hususunu açıklamaya dahi gerek yoktur. Bu haber bu başvurunun yapıldığı tarihe kadar yalanlanmamıştır.

  13. Anayasa Mahkemesi Sulh Ceza hakimliklerinin anayasaya aykiriligi yonunde oy kullanan iki uyesi Dr. Alparslan Altan ve Prof. Dr. Erdal Tezcan’i 16 Temmuz darbe girisimi sonrasi Olağanüstü Hal döneminde çıkarılan 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye (KHK) dayanarak 4.8.2016 tarihinde meslekten cikarmistir. Kararda hic bir somut gerekceye dayanilmamis sadece diger uyelerde olusan kanaat ve bu uyelerin sosyal cevresi gerekceleri ile meslekten cikarilmalarina karar verilmistir. Anayasa mahkemesinin kendi uyelerini hukuka tamamen aykiri bir KHK ile terör örgütüne üye (üye, iltisak, irtibat) olmakla suçlayıp yukaridaki gerekcelerle meslekten ihraç ettigi goz onune alinirsa bu mahkemenin bagimsizligini kaybettigi, bu oylamada veya yapilacak herhangi bir basvuruda olumlu oy kullama cesareti gosteren her uyenin daha onceki meslektaslarinin akibetine maruz kalacagi kuskusuzdur. Bu bakimdan tum diger mahkemeler gibi anayasa mahkemesi bagimsizligini yitirmistir. Artık buraya yapilacak basvuru etkisiz ve zaman kaybindan ibarettir.

  14. Bu ve benzeri birçok uygulama ve beyanlar sonrası, 16.03.2016’da, Venedik Komisyonu, Avrupa Konseyi’ne üye devletlerin Anayasa Mahkemelerinin çalışmalarına yönelik gayri meşru müdahaleler nedeniyle bir bildiri yayınlamıştır. “Declaration by the Venice Commission on undue interference in the work of Constitutional Courts in its member States” isimli bildiride, Venedik Komisyonu, özet olarak, siyasilerin yaptığı açıklamalardan ciddi kaygı duyduklarını ve Anayasa Mahkemesi’ne yönelik beyan ve tehditlerin, Türkiye’nin bağlı olduğu Avrupa Konseyi’nin temel değerlerini (Demokrasi, Hukuk Devleti ve İnsan Haklarının Korunması) açıkça ihlal ettiğini beyan etmiştir .



  1. Venedik Komisyonu’nun eski üyesi olan Anayasa Hukuku Profesörü Ergün Özbudun, 15.10.2015 tarihinde katıldığı ve Özgürlük Araştırma Derneği tarafından İstanbul’da, Taksim Elit World Hotel’de düzenlenen “Hukuk Devleti Konferansı”nda, “Son yıllarda demokrasimizin en büyük yara aldığı alan yargı, yargı bağımsızlığı ve hukuk devletidir. … Yargı alanındaki gerilemeyi, bozulmayı esas tetikleyen olay da 17-25 Aralık soruşturması olmuştur. Bunu örtbas etmek amacıyla çıkarılan bir dizi kanun, netice itibariyle yargı bağımsızlığını sıfırlamıştır. İlk hamle olarak da adli kolluk kanunlarının değiştirilmesidir. Sonra malum HSYK Kanunu ve yaraların en büyüğünü açtığına kani olduğum sulh ceza hâkimlerini kuran kanun. … Nihayet iki yüksek mahkemenin yapılarını iktidar lehine değiştirme amacını güden kanun ve düzenleme tamamen bu mahkemeleri kendi yandaşlarıyla doldurma amacını gütmüştür. Öyle görünüyor ki bunu da başarmıştır. Bunlarla birlikte, yargı organının zaptı ya da bağımlı bir yargı organı yaratılması teşebbüsünün büyük bir ölçüde başarıya ulaştığı söylenebilir. HSYK seçimlerinde bu görülmüştür. Hükümetin lojistik destek verdiği grup, (13 Ekim 2013 tarihli HSYK) seçim sürecinde amacını yasama ve yürütme ile uyumlu çalışma olarak açıkça itiraf etmiştir. Benim bildiğim yargının görevi yasama ve yürütme ile uyumlu çalışmak değil, onları denetlemektir. Böylece, kısmi bir Anayasa Mahkemesi dışında yargıyı zapt etme süreci tamamlanmış gibi görülüyor” değerlendirmelerinde bulunmuştur. Esasında bu değerlendirmeler, objektif bir gözlemcinin son otuz ayda yargı alanında Türkiye’de yaşananları özetleyen ve son durumu tespit eden son derece önemli değerlendirmeleridir.

  2. 13 Mayıs 2016 tarihinde http://m.t24.com.tr isimli internet haber portalında kaleme aldığı “Bir demokrasi cephesine gereksinim var” isimli yazıda, AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) eski hâkimi ve CHP Milletvekili Rıza Türmen, “Türkiye’deki rejimin adının demokrasi olmadığı konusunda artık içeride ve dışarıda bir görüş birliği var. Yargının bağımsız olmadığı, basın ve ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü gibi temel hak ve özgürlüklerin sürekli ihlal edildiği, güçler ayrılığının ortadan kaldırılarak tüm gücün tek elde toplandığı, her türlü eleştirinin “paralel yapı” ya da “terörle mücadele” bahanesiyle bastırıldığı, toplumda korku ve baskının egemen olduğu, kendi deneyimlerimizden ve uluslararası deneyimlerden yenen ya da yenilen olamayacağını bildiğimiz bir iç savaşta her gün onlarca insanın yaşamını yitirdiği, kentlerin boşaltıldığı, giderek içine kapanan, kendi karanlığına gömülen bir Türkiye’de bir uçuruma doğru sürüklendiğimizi görmemenin olanağı yok. Bunu iktidar partisi de görüyor. Ancak onlar için her şeyden önemli bir “dava” var. Kendisinden olmayan yüzde 50 üzerinde hegemonik bir yapı kurarak, tek tipçi, otoriter, tek adamın iradesine dayanan, dinsel referanslı yeni bir Türkiye kurmak.” ifadeleri ile Türkiye’de son dönemdeki resmini çekmiş ve yargının bağımsız olmadığı gibi, kuvvetler ayrılığının da ortadan kaldırıldığını, radikal dini referanslı bir rejimin amaçlandığını beyan etmiştir.



  1. 26 Mayıs 2016 tarihinde yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sonrasında, Cumhurbaşkanı Erdoğan, 27 Mayıs 2016 tarihinde Kırşehir ilinde Ahilik Haftası çerçevesinde yaptığı konuşmada, “Dün (MGK’da) yeni bir karar daha aldık. Legal görünüm altındaki illegal terör örgütü dedik. Fetullahçı Terör Örgütü olarak tavsiye kararını aldık ve Hükümete gönderdik. Şimdi Hükümetten de Bakanlar Kurulu kararı bekliyoruz. Bunların terör örgütü olarak tescilini de gerçekleştireceğiz. PYD (Suriye Kürt Harekatı) ne ise, YPG ne ise, PKK (Türkiye Silahlı Kürt Örgütü) ne ise bunlar da aynı kategoride yargılanma sürecinin içerisine girecekler. Zira bu millete çok çektirdiler. Bu milleti, ümmeti parçaladılar. Bunların ümmeti parçalamalarına fırsat veremeyiz. Bir kısmı kaçtı, bir kısmı cezaevinde.” ifadelerine yer vermiştir. Cumhurbaşkanının bu sözleri sarf ettiği ve Ankara’ya 187 km uzaklıktaki bu mitingde, Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay başkanları da ön sıralarda kendisini dinleyenler arasında yer almış ve Cumhurbaşkanının ana muhalefet partisini eleştiren beyanlarını müteakip, alkış tuttukları gözlenmiş, bu durum medyaya yansımıştır.



  1. Sulh ceza hâkimliklerinde görev alan hâkimler, yürütmenin hoşuna gitmeyen karar vermeleri durumunda hemen görevden alındıkları, görev süreleri dolmadan her hâkimin görev yerinin değiştirilmesi baskısı altında oldukları, bu açıdan hiçbir güvencelerinin bulunmadığı, HSYK’nın mevcut yapısı dikkate alındığında, her zaman yürütme baskısını üzerlerinde hissedecek bir yapının kurulduğu ve sulh ceza hâkimlikleri tarafından verilen kararların çok önceden iktidar tarafından kontrol edilen sosyal medya hesaplarından açıklandığı, kararların da aynı yönde verildiği dikkate alındığında, sulh ceza hâkimlikleri Gülen Hareketi ve diğer muhalif hareketler ile “mücadele etmek” ve onların “defterini dürmek” için kurulmuşlardır. Bu Hareketlere mensup olduğu iddia edilen kişileri hukuk dışı bir şekilde tutuklayarak, yargılamadan cezalandırmak, mallarına el koymak amacıyla özel olarak ve isnat edilen suçun işlenmesinden sonra kurulmuşlardır. Doğal hâkim ilkesine açıkça aykırı olarak, geçmişte işlendiği iddia edilen eylemlerde soruşturma işlemleri yapmak için kurulmuşlardır. Mücadele etmek ve defter dürmek için kurulmuş bir yargı organının, özellikle mücadele ettiği kesimle doğrudan ya da dolaylı irtibatı olan davalarda bağımsız ve tarafsız olma ihtimali bulunmayıp, bu nedenle sulh ceza hâkimlikleri özellikle Gülen Hareketi’ne mensup olduğu iddia edilen kişi ve kuruluşlara yönelik davalarda bağımsız ve tarafsız değildir. Son iki yıllık uygulamalar yukarıda belirtilenleri net bir şekilde doğrulamakta olup, belirtilen mücadele iktidar (yürütme) adına yürütüldüğüne göre, sulh ceza hâkimliklerinin yürütmeden bağımsız olmadıkları açıktır.

  2. HSYK tarafindan Sulh Ceza hakimi olarak atanan 112 kisinin neredeyse tamami hukumet tarafindan kurulan ve HSYK secimlerini kazanan Yargida Birlik Platformu uyesidir. Ornegin, Istanbul’a Bekir Altun, Hulusi Pur, İslam Çiçek, Recep Uyanık, Cevdet Özcan, Fevzi Keleş Sulh ceza hakimi olarak atanmislardir. Atanan 6 ismin ozellikle secildigi daha once verdikleri kararlara bakildiginda acikca gorulebilecektir. Ornegin, Sulh Ceza Hâkimi olarak atanan isimlerden İslam Çiçek 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu kapsamında tutuklu olan eski İçişleri Bakanı Muammer Güler, Reza Zarrab (ABD’de daha sonra çeşitli suçlar nedeniyle tutuklandı), eski bakan Zafer Çağlayan’ın oğlu Salih Kaan Çağlayan, Özgür Özdemir ve Hikmet Tuner isimli beş şüpheliyi tahliye etmiştir. Hakim Çiçek’in Başbakan Recep Erdoğan hayranı olduğu ortaya çıkmıştır. Tahliye kararı veren hakimin facebook sayfasından yaptığı paylaşımlar tepki toplamıştır. Sulh ceza hâkimi olarak atanan bir diğer isim de Hulusi Pur’dur. Sol ve muhalif görüşlü piyano sanatçısı Fazıl Say’a verdiği hapis cezasıyla ismi duyulan Pur, yolsuzluk operasyonunda tutuklanan Erdoğan’ın desteklediği Halk Bank eski Genel Müdürü Süleyman Aslan’ın da aralarında olduğu altı kişiyi tahliye etmiştir. Sulh Ceza Hâkimi olarak atanan Recep Uyanık yolsuzluk sorusturmasi kapsaminda Süleyman Aslan’ında bulundugu saniklarin mal varligi uzerine konan tedbir taleplerini kaldirmistir. Sulh Ceza Hâkimi olarak atanan Hakim Bekir Altun’un adı da yolsuzluk ve rüşvet operasyonları sürecinde gündeme gelmiş. Altun, hükümete yakın medya tarafından “Darbeyi önleyen hâkim” olarak lanse edilmiştir.

  3. Yurutme her ne kadar kendine yakin hakimleri bu mahkemelere atamaya calimissa da zaman icinde hizmet hareketi ve muhalif yapı ve kişilerle mucadelede yeterince performans sergilemeyenler bu mahkemelerden alinmislardir. 16.07.2014 tarih ve 1644 sayılı HSYK Kararnamesi ile Ankara Adliyesine atanan ilk sulh ceza hâkimleri Hülya Tıraş, Seyhan Aksar, Hasan Çavaç, Bahadır Çoşlu, Yavuz Kökten, Orhan Yalmancı, Deniz Gül, Faruk Kırmacı’dır. İlk kez atama yapılan 16.07.2014 tarihinden 28.07.2015 tarihine kadar geçen bir yıllık süre zarfında, Ankara’da görev yapan sekiz sulh ceza hâkiminden yedisi (8. Sulh ceza hâkimi hariç) görevden alınmıştır. Ankara’da, ilk olarak iktidarın tutuklanmasını istediği bazı polisleri serbest bırakan sulh ceza hâkimleri Yavuz Kökten ve Süleyman Köksaldı görevden alınmış ve başka mahkemelere atanmıştır. 01.03.2015’te tutuklamaya sevk edilen 24 polisi tutuklamayan Orhan Yalmancı ve bir kısım itirazları ret eden Hasan Çavaç ve polislere yönelik daha önceki bir operasyonda şüpheli polisleri serbest bırakan Seyhan Aksar, dokuz gün sonra, 09.03.2015 tarihinde görevden alınmıştır. Ankara 7. Sulh ceza hâkimi Hülya Tıraş, 14.07.2015 tarihinde, 110 gün tutuklu kalan 25 şüpheli hakkında tahliye kararı vermesi üzerine, bu karardan iki hafta sonra görevden alınmıştır. 23.07.2015 tarih ve 1157 sayılı HSYK kararnamesi ile yine aynı dosya kapsamında tahliye kararı veren Yaşar Sezikli ve Ramazan Kanmaz da görevden alınmıştır. Ankara’da eski istihbarat polislerine yapılan usulsüz dinleme operasyonunda tutuklamaya sevk edilen 18 polisi serbest bırakan Osman Doğan da görevinden alınmıştır. Yürütme organının Gülen Hareketi aleyhine kullandığı soruşturmalardan biri olan KPSS soruşturmasında 25 tutuklu hakkında tahliye kararı veren 4. sulh ceza hâkimi Ramazan Kanmaz da, henüz bir yıl dahi görev yapmadan başka bir mahkemede görevlendirilmiştir. Bu hâkimlerin temel görevden alınma nedeni, 2015 yılının Şubat, Mart ve Temmuz aylarında verdikleri ve iktidarın hoşuna gitmeyen tahliye kararları ya da tutuklama taleplerine ilişkin ret kararlarıdır

  4. Netice olarak, Turkiye’de tum yargi organlari yurutme, HSYK, medya eliyle ele gecirilmistir. Ozellikle darbe kalkismasi sonrasi cikarilan KHK’lar ile olusturulan cadi avi ortami kapsaminda 4000’in üzerinde hakim - savci hakkinda tutuklama karari verilmis ve yargi mensuplari meslekten cikarilmislardir. Boyle bir ortamda anayasa mahkemesi uyeleri dahil hic bir hakim ve savcinin Gulen hareketi ile ya da diğer muhalif yapılarla baglantili davalarda davalilar lehine karar verme ihtimali yoktur. Yolsuzluk sorusturmasindan bu yana en belirgin yargi gercegi, Gulen hareketi veya diğer muhalifler lehinde karar veren her hakim ve savcinin en hafifinden yetkisinin kaldirilmasi ile baslayip, gorevden cikarma ve tutuklanmaya varan cezalandirmalara maruz kalmalaridir.

  5. 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişiminden hemen sonra, 16 Temmuz 2016 tarihinde, iddia olunan FETÖ/PDY terör örgütüne üyelik suçlamasıyla ilk anda 2745 hakim ve savcı hakkında gözaltı kararı verilmiştir. Bahse konu tüm hakim ve savcılar hakkında aynı gün HSYK tarafından görevden uzaklaştırma kararı verilmiştir. 24 Ağustos 2016, 31 Ağustos 2016 ve 04 Ekim 2016 tarihli üç HSYK kararıyla toplam 3456 (2847+543+66) hakim ve savcı hakkında 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi gerekçe gösterilerek, hiçbir savunma hakkı tanınmadan, bildirimde bulunulmadan meslekten ihraç kararı verilmiştir. Devam eden süreçte, Askeri Yargı ve yüksek yargı olarak kabul edilen Yargıtay, Danıştay, Sayıştay, Anayasa Mahkemesi, diğer idari hakim ve üyeleri ile birlikte şu an itibariyle yaklaşık 5000 Hakim ve savcı ihraç edilmiş ve bu kişilerin hepsi hakkında soruşturma açılmış, yakalama ve tutuklama kararları çıkartılmıştır. Bu kişilerin (kaçanlar hariç) tamamına yakını tutuklanmıştır.

  6. Darbe kalkismasi sonrasinda 16 Temmuz 2016 Cumartesi sabahı 9:30 civarı toplanan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, öğlen saatlerinde öncelikle 2.745 hakim ve savcının açığa alındığını duyurmuştur . Bu hakim ve savcılar da aynı suçlamalarla karşı karşıya kalmıştır. Bu inanılmaz bir durumdur. Bu kadar kısa bir süre içerisinde sadece Ankara ve İstanbul gibi darbe girişiminin gerçekleştigi büyük şehirlerde değil, aynı zamanda HSYK üyelerinin bile yerlerini kolaylıkla bulamayacağı küçük ilçelerde görev yapan binlerce hakim ve savcının darbe girişimine destek verdiğini tespit edebilen devlet kurumları nasıl olmuş da darbecileri tespit edememiş ve onları engellememiştir.

  7. HSYK’nın Başkanvekili Metin Yandırmaz, daha darbe girişimi gerçekleşmeden önce 06.03.2016 tarihinde Hürriyet Gazetesine verdiği beyanatta, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık’tan gelen binlerce şikâyet ve ihbarı işleme koyarak, 5 bine yakın hakim ve savcının paralel örgütün yargı ayağına yakın veya içinde olduğunu tespit ettiklerini ve bu kişilerin ihracı ve yargılanması için harekete geçtiklerini açıklamış, FETÖ üyesi oldukları iddia edilen hâkim ve savcılarla ilgili Teftiş Kurulu raporlarında, örgütsel bağlantıyı ortaya koyan HTS (telefon trafiği-konuşma içeriği yok, sadece arayan ve aranan numaraların tespiti söz konusu) kayıtlarının esas alındığını da itiraf etmiştir. Metin Yandırmaz, son HSYK seçimlerinde hükümetin açıkça desteklediği ve kendilerinin de hükümetle uyumlu çalışma sözü verdiği Yargıda Birlik Platformu-Derneği üyelerindendir. Darbeye destek olma suçlamasıyla açığa alınan ve başta devletin resmi TV kanalı olan TRT’nin haber sitesi ve devletin resmi haber ajansı olan Anadolu Ajansının internet sitesi ile çeşitli internet sitelerinde isimleri yayınlanan hakim ve savcılarin listeleri, uzun süre önce hazırlandığı ve güncellemeye zaman kalmadan bir an önce basına servis edildiği için listelerde darbe girişiminden yaklaşık iki ay önce vefat etmiş olan Bandırma Savcısı Ahmet Biçer'in ismine de yer verilmiştir. HSYK’nin, 24.5.2016 tarihinde hakkında taziye mesajı yayınladığı savcıyı Paralelciler listesinden düşmeyi unuttuğu ya da bir sekilde savcının öbür dünyadan darbeye destek verdigini tespit ettiği anlaşılmaktadır. Gazeteci Hidayet Karaca ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın da şüphelileri arasında bulunduğu 25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturması ve Tahşiye örgütü soruşturması kapsamında tutuklu bulunan polisler hakkında tahliye kararı verdikleri için 30 Nisan 2015 ve 1 Mayis 2015 tarihlerinde zaten tutuklanmış bulunan Hakim Metin Özçelik ile Hakim Mustafa Başer’in isimleri de listede yer almaktadır. Suriye’de Esed gücleriyle catismakta olan ISID-IS üyelerine silah götürdügü ileri sürülen MİT tırlarının durdurulması ve aranmasında görev aldıkları için 15.01.2015 tarihinde görevden uzaklaştırılıp, 14.01.2016 tarihinde de HSYK 2. Dairesince meslekten ihraç edilen cumhuriyet savcıları Süleyman Bağrıyanık, Aziz Takçı, Özcan Şişman ve Yaşar Kavalcıklıoğlu’da açığa alınan hakimler listesinde yer almaktadır. HSYK’nın savcıların isimlerini listeden düşmeyi unuttuğu anlaşılmaktadır. Hükümetin proje mahkeme olarak kurduğunu kabul ettiği Sulh Ceza Hakimliklerinin adil yargilama ilkesine aykiri oldugu gerekcesiyle iptali icin Anayasa Mahkemesine basvuran hakim Kemal Karanfil de aciga alinan hakimler listesinde yer almaktadir. Açığa alınacak pek çok hakim ve savcının eski görev yerlerinin yazıldığı hemen göze çarpmaktadır. Hatta iki yıl önceki görev yerlerinin listelere yazıldığı medyada dile getirilmiştir . Buradan da anlaşılmaktadır ki, hükümet tarafından Milli İstihbarat Teşkilatının imkanları kullanılarak vatandaşların ve özellikle de kamu görevlilerinin özel hayatlari yıllardır araştırılarak fișlenmekte, hükümete karşı ya da bağımsız gördükleri demokrat ve özgürlükçü hakim savcı, akademisyen, asker ve sivil her kademeden bürokratlar listelenerek haklarında siyasi saiklerle ve sahte ihbar mektupları ile işlemler gerçekleştirilmektedir.

  8. Hatta “kamusaati.com” isimli internet sitesinin, “HSYK'nın görevden aldığı hakim ve savcıların isim listesi” başlığı altında yayınladığı haberde ilginç bir fişleme ayrıntısı göze çarpmaktadır. Haber eki isim listesinin “İdari Yargı Mahkeme üyelerinin isim listesi” başlıklı kısmında, sadece açığa alınan hakimlerin isimleri değil, aynı zamanda bu hakimlerin eşlerinin adları ve nerede çalıştıkları gibi özel bilgiler de yer almaktadır. Listenin son kısmına ise hakimlerle ilgili “PDY” şeklinde not düşülmüş. Yani “Paralel Devlet Yapılanması”. Görev yerlerine bakıldığında ise en son görev yerleri değil daha önceki görev yerleri olduğu görülmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanlığının 19.07.2016 tarihli basın açıklamasında, 15.07.2016 günü akşam saatlerinde başlatılan darbe girişiminin 17.07.2016 saat 16:00 itibariyle tüm yurt genelinde bastırıldığı ifade edilmektedir. Eğer bu fişleme listeleri aylar hatta yıllar öncesinden hazırlanıp tasfiye için uygun zaman kollanmadı ise, Sayın HSYK üyelerinin, henüz daha darbe teşebbüsü bile bastırılıp darbecilerin kimler olduğu tespit edilmeden, darbeye destek veren hakim ve savcıların isimlerini ve hatta bunları eşlerinin ve eşlerinin çalıştıkları yerlerin de listesini, 16.7.2016 sabahı 9.30’da başlayan toplantıda nasıl tespit ettikleri ve bunu öğleden sonra medyaya nasıl servis ettiklerini mantıklı bir şekilde açıklamaları gerekir. HSYK üyelerinin kendilerine gönderilen fişleme listelerine ve yürütme gücünden gelen emir ve talimatlara göre hareket ettiği anlaşılmaktadır.

  9. Öte yandan İskence ve kotu muamele iddialarinin ileri surulebilecegi yuksek yargi organlari da hukumet tarafindan ele gecirilmistir. 23 Temmuz 2016 tarihinde Cumhurbaşkanınca onaylanan kanun ile Yargıtay ve Danıştay’ın tüm üyelerinin üyeliklerine yasa ile son verilmiştir. Böylece görev süreleri dolmadan (asgari emeklilik yaşına erişmeden) tüm Danıştay ve Yargitay üyelerinin üyelikleri sonlandırılmıştır. Daha sonra ise Danıştay’ın % 25 üyesinin tamamı Cumhurbaşkanı tarafından atanmış, diğerleri ise kısa sürede HSYK tarafından yargida birlik platformuna uye hakimler arasindan secilmistir. 2016 yılının Eylül ayında ise, Danıştay 5. Dairesi ilk derece yargı organı olarak hâkim ve savcıların açacağı iptal davaları için belirlenmiştir. Böylece AİHM ölçütleri anlamında bağımsız ve tarafsız bir mahkeme kalmadığı gibi, başvurucular ile idare (HSYK) arasında ortaya çıkan uyuşmazlığın ve Danıştay 5. Dairesinin yetkilendirilme tarihleri dikkate alındığında kanunla önceden kurulmuş mahkeme önünde yargılanma hakkı da ihlal edilmiştir.

  10. HSYK da Anayasa gereği bağımsız ve tarafsız olması gerekirken, 15 Temmuz 2016 tarihinde beş üyesini, hiçbir savunma hakkı vermeden, birkaç saat içinde, hiçbir adil yargılanma imkânı sunmadan, görev süreleri dolmadan üyelikten çıkartmış ve bu kişiler tutuklanmışlardır.

Yüklə 108,17 Kb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin