Türkiye'nin K. Irak politikası
Baskın Oran
Uluslararası ilişkilerciliğim nerden geldi aklıma, tabii ki Milli Güvenlik Konseyinin geçen gün oturup Çekiç Güç'ün görev süresinin uzatılmasını istemesinden geldi.
Yalnız ondan mı? Hayır. Bu işte bir acayiplik vardı da, ondan.
Bir defa, bu konudaki karar her yıl kasım sonunda alınır, aralıkta da Meclis tarafından (1 Ocak'tan geçerli olmak üzere) uzatma yapılırdı. İkincisi, şimdiye değin uzatma hep altışar aylık yapılmıştı. Bu defa, ABD'yle ilişkiler yağ-bal olduğu halde üç ayla sınırlandı.
Bunun yorumunu yapmadan önce, iki kelimeyle K. Irak'daki son gelişmelerden, üç kelimeyle de Türkiye'nin K. Irak politikasından söz etmek zorundayım.
Malumu âliniz, Çekiç Güç sayesinde 1991 ilkbaharında K. Irak'ta bir "Güvenli Bölge" kurulduktan sonra Barzani ve Talabani Mayıs 1992'de bir parlamento seçimi yaptılar. Arkasından, Temmuz'da hükümet, Eylül'de ordu, Kasım'da da federe devlet kurduklarını ilan ettiler.
Bir Kürt devleti ambriyonu ortaya çıkmıştı. Ama, kısa sürede aşiret düzeni ağır bastı. İki lider ve parti birbirlerini yemeye başladılar. "Devlet"in tüm organları felce uğradı ve uykuya yattı.
Bunların ardından, Türkiye'ye gelip giden kamyonlardan alınan yıllık 14 milyon dolar tutarında vergiye kim el koyacak bahanesiyle ciddi çatışmalar başladı. Birazcık üç bin kişi kadar öldü. Temmuz 94'deki Paris, Ağustos 95'te Dublin ve Eylül 95'te yapılan İkinci Dublin toplantıları işe yaramadı.
Paris toplantısını büyük şiddetle protesto eden Türkiye, Dublin'lere katıldı ve buralarda kendisi için çok önemli iki ilkeyi onaylattı: Irak'ın "toprak bütünlüğü" ve Türkiye'nin "meşru güvenlik endişesi"nin gözönüne alınması.
Şimdi, buradan Türkiye'nin K. Irak politikasına geçebiliriz.
Bu politika, K. Irak PKK'nin barındığı, dolayısıyla yalnızca silahla halledilecek bir bölge olarak algılandığından, bir de, Dışişleri Bakanlığı ancak mecbur kalınınca ortalığı temizlesin diye devreye sokulduğundan, bir hababam politikası olmaktan ileri gidemedi.
Yine de, bu "politika"yı iki evreye ayırmak mümkün:
1) Askerî operasyonlar yapmak: PKK'yi oradan temizlemek için yapıldılar.
Türkiye gayrı safi milli gelirinin her yıl yaklaşık yüzde 5'ini "götüren" askerî çözümün sonucu yapılan bu harekâtların astarı yüzünden pahalı çıktı. Çünkü:
a) Hem Batı'nın, hem Arapların, hem köyleri bombalanan Barzani'nin tepkisini çekti.
b) Sürekli sonuç almak için KDP'yle yapılan 92 anlaşması (Türkiye'nin K. Irak'ta inşa ettiği karakolların Barzani kuvvetleri tarafından PKK'ye karşı kullanılması vb.) fiyaskoyla sonuçlandı. Bu karakolları PKK işgal ediverdi.
c) Operasyon yapmanın sonu yoktu. Fiilî işgal mümkün değildi. Her harekâttan sonra "Bu sonuncu" demek adet oldu.
d) PKK'ye karşı kesin zafer olamazdı, çünkü Suriye ve Irak su pazarlıklarında kullanabilmek için, K. Irak Kürtleri de Türkiye'nin ilgisini çekmeye (ekonomik, askerî ve diplomatik yardım) devam edebilmek için PKK'yi yok etmemek zorundaydılar.
2) K. Irak'ta otoritenin kurulması: Bunun amacı, PKK'nin otorite boşluğundan yararlanmasını önlemekti.
İşte Türkiye, Kürtlerarası kavgaları önleme sürecine bunun için katılmaya başladı.
Fakat çelişki müthişti.
Çünkü Türkiye, Kürtleri hem güçlendiriyor, uzlaştırıyor, yerine göre silah bile veriyor, elektrik veriyor, "Kavga etmeyin" (Haziran 94 Silopi toplantısı) diyordu.
Diğer yandan da K. Irak'ta federe devlet istemiyor, sürekli Irak'ın bütünlüğünü vurguluyor, Kürtler "fazla" anlaşınca (Temmuz 94 Paris toplantısı) sinirleniveriyordu.
Bu çelişkinin nedeni, yine malumu âliniz, Türkiye'nin kendi Kürtlerine karşı "askerî çözüm" dışında bir politikasının olmayışındandı. Bu durumda Güvenli Bölge'nin kendi Kürtleri için "kötü" emsal olmasından korkuyordu.
Oysa Türkiye, önce kendi Kürt sorununu iki tarafa da uygun gelecek biçimde halletme yoluna gidebilseydi, bu arada Türkiye ile Irak arasında zaten varolan "demokrasi eşiği"ni iyice yükseltebilseydi, böyle bir Kürt devleti kurulsa bile korkacak bişeyi olmayacaktı.
Evet efendim, gelelim bizim altı ayın niye üç ay oluverdiğine.
Gazetelerde iki yorum yapıldı: Bunun hem Türkiye kamuoyuna bir seçim mesajı olduğu, hem de Batı'ya "Bir daha uzatmayıveririz, haa!" mesajını taşıdığı söylendi.
Birincisi tamam da, Amerika'ya Türkiye'nin şu pozisyonda "posta" koyabileceğini düşünmek için epey geniş hayalli olmak gerekiyordu.
Türkiye kamuoyundan gayri bir yere daha mesaj vardı ama, Amerika değil, K. Iraklı Kürt liderlerineydi.
"Birbirinizi yemeyi bırakın. Çekiç Güç'ü uzatmayıverirsek mart karını, pardon, Kürt devleti kurmayı görürsünüz siz!" mesajı...
Dostları ilə paylaş: |