HASEKİ
Bugün Millet ve Cerrahpaşa caddeleri arasında Fındıkzade, Cerrahpaşa, Aksaray, Muratpaşa semtlerinin çevrelediği semt.
Haseki, günümüzde Millet ve Haseki caddelerinin kesiştiği noktadan başlayarak Kızıl Elma Caddesi'ne dayanan üçgen şeklindeki bir alana yayılır. Haseki Molla Gürani (şimdiki Fındıkzade), Davut Paşa, Esekapı, Cerrahpaşa, Yusuf Paşa gibi semt ve mahalleler ile iç içe girmiş, bir kısmını kendi sınırları içine almıştır. Eski mahalle sistemine göre semti Yusuf Paşa, Sü-lüklü, Taş Kasap, Molla Gürani, Davut Paşa, Hobyar, Kürkçübaşı mahalleleri çevrelemektedir. Bu sınırların kuzeyini oluşturan Sülüklü, Taşkasap, Molla Gürani ile Haseki arasından geçen Millet Caddesi bu semtleri kesin ve kalın bir çizgiyle birbirinden ayırmıştır. Haseki'nin gerçek sınırlarını oluşturan mahalleler Keyci Hatun (bugün Keçi Hatun), Nevbahar, Başçı Hacı Mahmud mahalleleridir. Bunlar istanbul' un fethinden sonra oluşturulan Müslüman mahalleleridir. Yaptıran kişilerin isimleri ile anılan küçük mescitler etrafında oluşan bu mahallelerden Keyci Hatun ve Nevbahar isimlerini devam ettirmektedir. Semtin bugün kullanılan ismini alması 1538'de I. Süleyman'ın (Kanuni) hasekisi Hürrem Sultan tarafından Mimar Sinan'a bir külliye yaptırmasıyla başlar. Külliyenin inşasıyla Başçı Hacı Mahmud ismi semt olmaktan çıkmış sadece bu ismi yaşatan bir tekke Cumhuriyet'in ilk yıllarına kadar gelebilmiştir (bak. Başçı Mescidi, Tekkesi ve Çeşmesi). Bizans döneminden beri bu bölgedeki yer adları kadınlarla ilgilidir. Arka-dios Forumu'nun(->) bu bölgede oluşu, Avrat Pazarı'nın yine burada bulunuşu ve nihayet II. Mehmed (Fatih) döneminde (1451-1481) Keyci Hatun isimli bir hanımın mescit yaptırması ve Haseki Külliyesi'nin inşası bu semte hep kadın isimlerinin verilmesine neden olmuştur. Semt yangın, imar faaliyetleri ve Haseki Hastanesi'nin genişlemesi sebebiyle orijinal dokusunu kaybetmiştir. 1918 Cibali-Fatih-Altımer-mer yangını semtin büyük bir kısmını yok etmiş, eski eserleri arsa haline dönüştürmüştür. Millet Caddesi'nin genişletilmesi sırasında da bazı eski eserler yok olmuş ve Arap Manav ve Hafız Galip sokakları geniş bir cadde haline getirilerek Dr. Adnan Adıvar Caddesi adını almıştır. Bugün bu caddenin ikiye ayırdığı Aksaray'a doğru olan kısma da Haseki denilmektedir. Bu bölge eski mahalle sistemine göre Aksaray semtinin mahallelerinden sayılan Yusuf Paşa'dır. Halen çocuk kütüphanesi olarak kullanılan sıbyan mektebinin bahçesinde gömülü bulunan Yusuf Paşa'nm bu binasının hemen altındaki otobüs durağı 1980'li yıllara kadar Yusuf Paşa adını taşıyordu. Durak isminin Aksaray'a çevrilmesi, mahallenin adının unutulup burasının da Haseki olarak anılmasına neden olmuştur. 1882'ye kadar külliyenin darüş-şifası hastane olarak hizmet vermiş, fakat artan hasta sayısı yüzünden Morali Ali Bey'in taş konağı satın alınarak yeni hastane binası haline getirilmiştir. Haseki Hastanesi'nin çekirdeğini meydana getiren bu binadan sonra yeni yeni pavyonların ilavesiyle hastane geniş bir alana yayılmış ve semtin bazı sokaklarını içine almıştır. 1918 yangınından sonra semtin büyük bir kısmı uzunca bir zaman yangın yeri olarak kalmıştır. 1955-1960 arasındaki i-mar faaliyetleri sırasında Haseki semti sınırında bulunan Zıbın-ı Şerif Tekkesi, Selçuk Hatun Camii, Şirmerd Çavuş Camii ve Tevekkül Hamamı yıkılarak Millet Caddesi'ne dahil edilmişlerdir. Bu eserlerden sadece Selçuk Hatun Camii caddenin yan tarafına yeniden yaptırılmıştır.
Haseki semtinde eski eserlerin yoğun olduğu yer Haseki Caddesi'dir. Cerrahpaşa ile Millet caddeleri arasında, bunlara paralel olarak uzanan Haseki Caddesi, Dr. Adnan Adıvar Caddesi ile kesiştiği noktadan başlayarak Hekimoğlu Ali Paşa Caddesi ile birleşerek Kızıl Elma Caddesi'ne u-laşır. Bu anayol, semtin en büyük caddesi olup pek çok eski eser bu yol üzerinde karşılıklı sıralanmıştır. Haseki Caddesi' nin başından Kızıl Elma Caddesi'ne doğru ilerlendiği zaman Haseki Hastanesi'nin eski kapısı karşısında Keyci Hatun Camii bulunur. Bu caminin karşı köşesinde Nak-şi Sokağı'mn başında ibrahim Paşa ve Kasım Ağa sıbyan mektepleri yer alır. Bu e-serlerden sonra Haseki Kadın Sokağı'mn Haseki Caddesi ile kesiştiği köşelerde Bayram Paşa Külliyesi'nin(->) yapıları sıralanmıştır. Bu eserleri geçince cadde biraz genişler ve ufak bir meydan oluşur. Burada meydan çeşmesi gibi duran bir çeşme vardır. Bu eser Başçı Mescidi ve Tekkesi'nden kalan tek eserdir. Yine bu meydana açılan Güzel Sebzeci Sokağı'nda semt halkı tarafından Haseki Bostan Hamamı'nda Fatih'i yıkadığına inanılan ve halen adaklar adanan Dellâk Baba Türbesi vardır. Küçük meydan geçilince semte bir başka isim verilmesine neden olan Avrat Pazarı'nın dükkânları yer alır. Bu adın dükkânlarda kadın esirlerin satıldığından mı, yoksa satıcılarının kadın olduğundan mı geldiği tartışmalıdır. Kemerli olarak agora tarzındaki bu dükkânların günümüze ulaşabilenleri bir-iki tanedir. Haseki hakkında bir e-ser yazan Dr. Nimet Taşkıran bu dükkân-
ların 4'ü önceden yıkılmış 17 tane olduğunu söyler (bak. avrat pazarları). Dükkânların bitiminde karşı sırada bugün yıkılmış olan Bıyıklı Hüsrev Camii ve Çeşmesi ve onun karşısında da Seyyid ya da Şeydi Baba Tekkesi vardır. Bu iki eserin arsaları üzerinde gecekondu mahiyetinde yapılar vardır. Biraz ileride ise Fatih Sultan Mehmed Vakfı'na dahil Bizans döneminden kalma olduğu sanılan Haseki Bostan Hamamı, onun karşısında Hekimoğlu Ali Paşa ilkokulu ve hemen yanında Uçuruk Tekkesi arsası ve mezarlığı bulunur. Haseki semtinin Molla Gürani'ye (şimdiki Fındıkzade) doğru olan kesiminde Fatih yangım sebebiyle eski eser tespiti güçleşir. Bu sahada Şeyh Taha Efendi Tekkesi ve Nevbahar Camii arsalan yine gecekondu benzeri binalarla doludur.
Haseki semti, 1294/1878 mebusan seçimi için hazırlanan MahallatEsamisi'nde Keyci Hatun 48 hane, Başçı Hacı Mahmud 34 hane, Nevbahar 43 hane, Hacı Bayram Haftani 78 tane olmak üzere 203 evdir. 1301/1885'te 3. Daire-i Belediye'ye bağlı olan Haseki'de Nevbahar Mahallesi'nde 80 erkek, 92 kadın olmak üzere toplam 172 kişi oturmaktadır. Mahallede 43 hane, 2 dükkân, birer mektep, mescit, hamam, oda ve 2 bahçe vardır. Başçı Hacı Mahmud Mahallesi'nde de 174 erkek, 150 kadın olmak üzere 324 kişi ikamet etmektedir. Bu mahallede 38 hane, 10 dükkân, 4 oda, l mescit, l bahçe bulunmaktadır. Keyci Hatun Mahallesi'nde ise 185 erkek, 192 kadın, toplam 377 kişi yaşamakta ve bu mahallede de 62 hane, 5 dükkân, l mescit bulunmaktadır. 1960 nüfus sayımında ise Nevbahar Mahallesi'nde 2.86i kadın, 2.981 erkek olmak üzere 5.842 kişi, Keyci Hatun Mahallesi'nde ise 1.186 kadın, 1.077 erkek, toplam 2.263 kişi yaşamaktadır.
Haseki 19. yy'm sonu ve 20. yy'ın başında pek çok tanınmış insanın yetiştiği ya da oturduğu bir semt olmuştur. Ünlü tuluat ustası Abdürrezzak Efendi(-») Güzel Sebzeci Sokağı'nda, astronomi bilgini ve Per-tevniyal Lisesi matematik öğretmeni tak-vimci Yusuf Ziya Gökçe Eski Araplar Sokağı'nda, Yıldız Sarayı Kütüphanesi hafız-ı kütübüKalkandelenli Sabri Bey Küçük Mühendis Sokağı'nda, Mustafa Nihad Ozon
HASEKİ DARÜŞŞİFASI
Haseki Darüşşifası ve Hastanesinde ameliyathane ve hamileler koğuşunun bulunduğu binalar.
TETTVArşivi
Haseki Caddesi'nde yaşamışlardır. Hattat Ömer Faik Efendi ve oğlu Muhiddin Hat-tatoğlu'nun evi, Hattat Şevki Efendi'nin konağı yine Haseki'dedir. Haseki Caddesi' nin başındaki Kazasker Ali Rıza Efendi' nin konağı 1925'te Türkiye Hilal-i Ahmer Cemiyeti (Kızılay) tarafından satın alınmış ve "Hastabakıcılık Mektebi" olarak kullanılmaya başlanmıştır. Sonraki yıllar Kızılay Ebe Hemşire Okulu adıyla eğitim faaliyetini sürdüren bu kurum, Kazasker Ali Rıza Efendi Konağı'nı günümüze kadar ulaştırmıştır.
Haseki semti tekkelerinde bazı şeyhler musiki ve tasavvuf kültürüne büyük katkıda bulunmuşlardır. Bayram Paşa ya da Paşmak-ı Şerif Tekkesi'nin son şeyhi ve Cerrah Paşa Camii imamı Şeyh Mehmed Arif Efendi son devrin tanınmış din bilgini ve musiki üstatlarmdandır. Ord. Prof. Şere-feddin Yaltkaya'nın babası olan bu şeyh, kendine özgü üslubu ile ünlenmiştir. Yine Şeyh Mehmed Arif Efendi'nin oğlu Taş-tekneler Dergâhı Şeyhi Hafız Kemal Efendi de uzun yıllar imamlıklarda bulunmuş ünlü bir musiki üstadıdır. Haseki Hamamı yanında Uçuruk Tekkesi Şeyhi Agâh Efendi ise sarık sarmada, tarikat gülleri ve vefk işlemedeki maharet ve güzelliği ile son devir istanbul tekkelerinin en önemli şahsiyetlerinden biridir. Haseki semtinden yetişen büyük kişiler içerisinde apayrı bir yeri olan kültür adamı Ord. Prof. Ahmet Süheyl Ünver(->) doğup büyüdüğü bu semtten kazandıklarını yine bu semte vererek Haseki'ye has özelliklerin günümüze ulaşmasını sağlamıştır. Bugün Cerrahpaşa Hastanesi ile Haseki Hastanesi arasında sıkışan bu semtin yapı dokusu tamamen değişmiş, 1918 yangınından kurtulan bazı ahşap yapılar da beton yangınından nasiplerim almışlardır. Semtin Fın-dıkzade'ye doğru olan kısmı uzun zaman yangın yeri olarak kaldığından Cumhuriyet dönemindeki imar faaliyetleri sırasında cadde ve sokaklara birbirine paralel ve dik olarak düzgün bir şekil verilmeye çalışılmıştır.
Bibi. S. Ünver, 400'üncü Yıldönümü Dolayısıyla Haseki Hastanesi Tarihçesi, İst., 1939; Osman Nuri Ergin, Müessesat-ı Hayriye-i Sıhhiye Müdüriyeti, ist., 1327, s. 20-25; 1960 Senesi Yapılan Genel Nüfus Sayımı Neticeleri, ist., 1961, s. 6-7; N. Taşkıran, Hasekinin Kitabı, İst., 1972; Ayverdi, Mahalleler, 31; Mül-ler-Wiener, Bildlexikon, 419-422; Eyice, istanbul, 86; Türkiye Hilal-i Ahmer Mecmuası, S. 68 (1927), s. 315-317; ae, S. 41 (1925), s. 179; th-saiyat, IV, 16; Ihsaiyat, III, 22; Mahallât Esâmisi, 25-26; Ayvansarayî, Hadîka, I, 209, 101, .186, 88, 59, 55; Barkan-Ayverdi, Tahrir Defteri, 344, 342, 339, 332; Ş. Akbatu, "istanbul Hamamları" İstanbul İl Yıllığı 1967, s. 224; ts-tanbulll Yıllığı 1973, s. 489; Kut, SıbyanMek-tebleri, 61; Aksoy, Sıbyan Mektepleri, 101-103; İSTA, I, 19; Gündüz Nadir "Dörtyüz Senelik Şerefli Bir Maziye Sahib Olan Mübarek Bir Sağlık Yurdu: Haseki Kadın Hastahanesi", İstanbul Belediye Mecmuası, no. 180-181 (1940); M. Kayar, "İstanbul Halkının 424 Yıldır Şifa ve Sağlık Hizmetinde Bulunan Müessese: Haseki", ae, no. 32 (1966), s. 9; 1KSA, IV, 1897-1900; Ülgen, İstanbul, 110; Mahallât Esâmisi (1294 Mebusan seçimi için hazırlanan), ist., 1293, s. 6; Evliya, Seyahatname, I, 164-165; Konyalı, Mimar Sinan, 109-116; G. Mesara, "A. Sü-
heyl Ünver'in Medresetü'l Hattatin Yılları ve Ötesi" Antik&Dekor, no. 17 (1992), s. 60-64; A. S. Ünver, "İstanbul Yedinci Tepe Hamamla-rı'na Dair Bazı Notlar," VD, S. 2, s. 245-251; 1301 İstatistik Cedveli, 84; Ergun, Antoloji, 657, 717; Zâkir, Mecmua-i Tekâyâ, 36; Özel Okullar Rehberi, ist., 1964 s. 78; İnal, Son Hattatlar, 397.
E. NEDRET İŞLİ
HASEKİ DARÜŞŞİFASI VE HASTANESİ
Haseki Külliyesi içinde yer alan Haseki Darüşşifası'mn inşaatı 1550'de tamamlanmıştır. Zaman içinde değişen fonksiyonuna göre; Haseki Sultan Darüşşifası, Haseki Zindanı, Haseki Sultan Kadın Darüşşifası, Haseki Bimarhanesi ve Haseki Nisa Hastanesi, Haseki Sultan Nisa Hastanesi, Ha-midiye Nisa Hastanesi, Haseki Kadınlar Hastanesi, Haseki Şifahanesi, Acezehane, Haseki Mecanin Müşahedehanesi, Haseki Mahpesi, Darülcünûn Bimarhanesi ve Haseki Hastanesi gibi isimler almıştır.
Darüşşifaya ait en eski bilgileri, 9587 1551 tarihli vakfiyeden öğrenmekteyiz. Burada darüşşifanın genel bir tedavi kurumu olduğu açıkça belirtilmekte ve sağlık personeli olarak 2 hekim, 2 kehhal (göz hekimi), 2 cerrah, 2 eczacı, 4 hastabakıcı ile idrar şişelerine bakan 2 kişi öngörülmektedir. Vakıf koşullarına göre, idari ve yardımcı görevliler ile birlikte darüşşifada çalışanların sayısı 28'dir. Bu sayı zamanla artmıştır. 965/1558'de görevlilerin ücretleriyle birlikte darüşşifanın masrafı, 114.550 akçeydi. Haseki Külliyesi Il6l/1748'de e-saslı bir onarım görmüştür. Vakıf amirleri babüssaade ağaları olduğundan darüşşifa bu amirler tarafından atanan mütevelliler eliyle yönetilmekteydi.
Darüşşifa 1843'te, kadınlara tahsis edilmişti. Bu nedenle memurlar kısmı ayrıydı. Asıl darüşşifa bölümü ise fahişelere ayrılmış bir zindandı. 1848'de, bir süreden beri boş olan darüşşifanın, eczane ve mutfak ilavesiyle genişletilip onarılarak kadın hastalara tahsis edilmesi için irade çıkmış ve burası kimsesiz, bakıma muhtaç, evsiz barksız hasta ve çaresiz kadınların tedavi edildiği bir kadın hastanesi olmuştur.
1869'da Zaptiye Müşiriyeti'ne geçmiş ve adı da Nisa Tevkifhanesi olmuştur. Halk a-rasında ise Haseki Zindanı adıyla bilinmekteydi. Bir ara tevkifhanenin iki koğuşu boşaltılarak 30 yataklı bir hastane haline getirilmiş ve tutuklu olan hasta kadınlara ayrılmıştı. 1873'te yatak sayısının 80'e çıkarılması önerilmiş ve resmi yazışmalarda, Haseki Tevkifhanesi'nde Bulunan Nisa Hastanesi adı kullanılmıştır. Zaptiye Müşiriyeti'ne bağlı olduğu 11 yıl içinde, yatan hastalar, zaptiye hekimleri tarafından tedavi edilmiş, zaman zaman da dışandan başvuran kadın hastalara poliklinik hizmeti verilmiştir. Bir odada aceze kadınlar barınmakta, diğer bir oda ise kadın tutukevi olarak kullanılmaktaydı. Bu dönemde, hekimler başka görevleri nedeniyle hastaneye 10-15 günde bir gelebiliyorlar, bu da tedavinin düzenli yapılamamasına sebep oluyordu. 1871'de ilk olarak bir eczacı, kısa bir süre sonra Dr. Kiryako, 1872'de ise ikinci bir hekim, daimi statüde görevlendirilmiştir.
Mart 1880'de, hastanenin yönetimi şeh-remanetine geçince hasta ve mahkûm kadınlar, Sultanahmet'te yeni yapılmış olan Nisa Tevkifhanesi'ne nakledilmiştir. Bundan sonra harap bir halde olan darüşşifa-ya düşkünler kabul edilmeye başlanmıştır. Dr. Kiryako'nun binanın yetersiz ve harap durumunu ileri sürerek çevredeki bazı binaların istimlakini teklif etmesi üzerine, şehremaneti 1884'te Morali Ali Şefik Bey'in konağım satın alıp onararak 1885' te hizmete sokmuştur. Bu şekilde yatak kapasitesi 100'e yükselmiştir. Ancak bir süre sonra eski bir bina olan bu konak da ihtiyacı karşılayamadığından 1889'da yıktırılmış ve yanındaki Salih Paşa Konağı'mn bahçesinden de bir bölüm istimlak edilmiştir. Bu arsa üzerinde, Mimar Patrocle Kompanaki'nin planına göre, o yıllarda Avrupa'da çok revaçta olan pavyon sisteminde modern bir hastanenin inşaatına başlanmıştır. Bu plana göre hastanede 12 ahşap koğuş, ameliyathane, sterilizasyon o-dası, iki katlı bir memurlar dairesi ile bir aceze pavyonu yer alacaktı. Ocak 1891'de, dahiliye ve hariciye pavyonlarıyla, ame-
liyathane, memurlar dairesi ve bazı müştemilat hizmete girmiştir. Son derece modern ameliyathanesi sterilizasyona çok uygun bir şekilde, tavam kubbeli olarak inşa edilmiş ve yağlıboya ile boyanmış, duvarları da camla kaplanmıştı. Türkiye'de a-sepsi ve antisepsi ilk kez burada uygulanmıştır. Pavyonlara, 1893'te hasta kabulüne başlanmasıyla yatak sayısı 200'e çıkmıştır. Ancak 10 Temmuz 1894'te meydana gelen depremde darüşşifa binası kullanılamaz hale gelerek boşaltılmıştır.
Darüşşifa, 1908'de, II. Meşrutiyet'in ilanından sonra kurulan Müessesat-ı Hayriye Sıhhiye Müdüriyeti'ne bağlanmıştır. Hastalardan düşkün ve sakat olanlar Da-rülaceze'ye nakledilmiş, böylece yatak sayısı 250'ye yükseltilmiştir. Sulu Konak arsası hastaneye dahil edilerek cadde üzerindeki mutfak poliklinik haline getirilmiş, arka tarafta da büyük bir mutfak ve müstahdem lojmanı yapılmıştır.
1910'da ahşap pavyonlar onarılmış, boş olan darüşşifanın onarımına 1911'de başlanmış ve 1913'te bitirilmiştir. Bu tarihten sonra, Haseki Mecanin Müşahedehanesi adıyla, akıl hastalarının gözlem ve tecri-ti için kullanılmıştır.
19H'de temeli atılan Nurettin Bey Pavyonu araya giren Balkan ve I. Dünya savaşları nedeniyle ancak 1924'te hizmete girmiştir. 50 yataklı bu pavyon ile yatak sayısı 300'e yükselmiştir. 1918 yangım darüşşifa binasını yeniden harabeye çevirmiş, Vali ve Belediye Başkanı Lütfi Kırdar'ın gayretiyle 1946'da onarıma alınarak 1948' de yeniden faaliyete geçirilmiştir. Halen poliklinik binası olarak kullanılmaktadır.
Cumhuriyet'in ilk yıllarında hastanenin adı Şehremaneti Haseki Nisa Hastanesi, 1930'larda ise Haseki Kadınlar Hastane-si'ydi. 1925'te Haydarpaşa'daki tıp fakültesi İstanbul'a taşınınca, fakültenin dahiliye, nisaiye (kadın-doğum) ile tedavi ve farmakoloji klinikleri Haseki Hastanesi'ne yerleştirilmiş, ancak 6 ay sonra klinikler tekrar Haydarpaşa'ya dönmüştür.
1933 üniversite reformunda tıp fakültesi yeniden İstanbul yakasına nakledilince bu kez de kadın-doğum, tedavi ve farmakoloji ile II. hariciye klinikleri Haseki Hastanesi'ne yerleştirilmiştir. Bu sırada müstahdem lojmanı yıkılarak yerine 200 kişilik bir amfi yapılmış, kısa süre sonra üstte bir kat eklenerek 1935'te 35 yataklı bir septik doğum servisi açılmıştır. Kadın-doğum kliniğinin 1967'de Cerrahpaşa'ya taşınıncaya kadar yaptığı çalışmalar hastaneye bir doğum hastanesi görünümü kazandırmıştır.
30 Ekim 1939'da tedavi ve farmakoloji kliniğinin yeni yapılan binasında hizmete girmesiyle hastanenin yatak sayısı 340'a yükselmiştir. Zamanla eski ahşap pavyonlar kullanılamaz hale gelince boşaltılmış, 1942'de de II. hariciye kliniğinin Yukarı Gureba'da yeni binasına taşınmasıyla Nurettin Bey Pavyonu da boşalmıştır. Bu pavyonun üst katı tıp fakültesinin ortopedi ve travmatoloji kliniğine verilmiş, ancak 1955' te bu klinik de Çapa'ya taşınmıştır. 1948'
Haseki
Darüşşifası ve
Hastanesinde
iç hastalıklar
koğuşundan
bir görünüm.
TETTV Arşivi
de ahşap pavyonlar yıktırılmış ve aynı yıl 20 Mayıs'ta çocuk hastalıkları kliniği hizmete girmiştir. 1950'de buraya Şişli Çocuk Hastanesi'nde bulunan fakültenin çocuk hastalıkları kliniği yerleştirilmiş ve 1965'te Cerrahpaşa'ya taşınıncaya kadar faaliyetini sürdürmüştür.
istanbul'da 1951'de uygulamaya konulan klakson yasağının anlaşılması için, 1952'de, hastane bahçesinde yapımına başlanan bir binaya, sembolik olarak Klakson Yasağı Pavyonu adı verilmiştir. Belediyeden sağlanan ödeneğe eklenen bağışlarla inşaat kısa sürede tamamlanmış ve 23 Kasım 1953'te törenle hizmete girmiştir. 1962'de bu pavyonun üzerine 60 yataklı ikinci bir kat çıkılmış ve burada tıp fakültesi kadın-doğum kliniğinin 1967'de CerL rahpaşa'ya taşınmasından sonra çevre halkına hizmet veren yeni bir kadın-doğum kliniği açılmıştır. Hastane bünyesinde, 1965' te fizik tedavi ve rehabilitasyon, elektro-ansefelografi ve miyelografi merkezleri, 1968'de psikoloji laboratuvarı kurulmuştur. 1972'de yeni Nurettin Bey Pavyonu faaliyete geçmiştir. Hastane, 1963'te Haseki Tıp Bülteni adında bir yayın organı çıkarmaya başlamıştır.
Darüşşifa 1946'da onarılarak poliklinik olarak kullanılmaya başlanmış, 1963-1974 arasında bütün külliyeyi içine alan restorasyon çalışmasından sonra hastane bünyesinden çıkarak Vakıflar Idaresi'nce Diyanet İşleri Başkanlığı'na kiralanmıştır. Haseki Hastanesi, bugün Sağlık Bakanlığı'na bağlı tam teşekküllü bir hastanedir. 645 yatakla hizmetini sürdürmektedir.
Bibi Peştemalcıyan: "l'Hopital deş Femmes de Haseki", Revue Medico Pharmaceutique, 1891; Besim Ömer, Nevsâl-i Afiyet, ist., 1315, s. 90-92; Müessesât-ı Hayriye-i Sıhhiye Müdüriyeti, ist., 1327/1911, s. 35-36, 51-52, 110; (Ergin) Mecelle, II, 361-362; S. Ünver, 1539-1939 400'üncü Yıl Dönümü Dolayısıyla Haseki Hastanesi, ist., 1939; O. Bolak, Hastanelerimiz, ist., 1950, s. 44-46; N. Taşkıran, Hasekinin Kitabı, ist., 1972; B. N. Şehsuvaroğlu-A. E. Demirhan-G. C. Güreşsever, Türk Tıp Tarihi, Bursa, 1984, s. 71-78; G. Cantay, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Darüşşifalan, Ankara, 1992, s. 92-95; Z. Özaydın, "Haseki Darüşşifası ve Bugünkü Durumu". /. Türk Tıp Tarihi Kongresi. Bildiriler, Ankara, 1992, s. 183-187.
NURAN YILDIRIM
HASEKİ HAFSA SULTAN TÜRBESİ
Fatih İlçesi'nde Yavuzselim semtinde, Sultan Selim Camii haziresindedir.
Haseki Hafsa Sultan, L Selim'in (Yavuz) (hd 1512-1520) başkadım, I. Süleyman'ın (Kanuni) (hd 1520-1566) annesidir. 940/ 1534'te öldüğü bilinen Hafsa Sultan'ın türbesi, oğlu Kanuni tarafından mezarının ü-zerine üç yılda yaptırılmıştır. 1537'de tamamlandığı bilinen türbenin mimarı konusunda farklı görüşler vardır. Bazı araştırmacılar türbeyi doğrudan Mimar Sinan'a mal etmekte, bazıları ise Sultan Selim Ca-mii'nin (1522) mimarı Acem Ali tarafından yapıldığını, Mimar Sinan tarafından onarıldığını öne sürmektedirler. Tezkiretü'l-Bünyarida yer almayan Sultan Selim Kül-liyesi'nden ve dolayısıyla da Hafsa Sultan Türbesi'nden, Tezkiretü'l-Ebniye ile Tubfetü'l-Atimariride çelişkili ifadelerle söz edilmektedir.
Türbenin, 10 Temmuz 1894 tarihli büyük istanbul depreminde temellerine dek yıkıldığı, II. Meşrutiyet'ten (1908) önce duvarlarının bu temel üzerine l m'ye kadar örüldüğü, daha sonra ödeneksizlikten böy-
Haseki Hafsa Sultan Türbesi'nin rölöve planı. Tanju Cantay, "Hafsa Sultan Türbesi", Semavi Eyice Armağanı. İstanbul Yazılan, ist., 1992
HASEKİ HAMAMI
HASEKl KÜLLİYESİ
Haseki Hafsa Sultan Türbesi'nin bugünkü durumu.
Yavuz Çelenk, 1994
lece bırakıldığı bilinmektedir. Günümüze de bu durumuyla, alt kat pencerelerinin hizasına kadar duvarları ve pencereleri belirlenmiş şekliyle ulaşmıştır.
Yapının sekizgen gövdeli olduğu ve ö-nünde bir giriş çıkmasının bulunduğu günümüze gelen kalıntılarından anlaşılmaktadır. Bu giriş bölümünün dört sütuna o-turan geniş kenarlı bir saçakla örtülü olduğu eski fotoğraflarından öğrenilmektedir. Yapının kesme taştan inşa edildiği, giriş cephesi hariç olmak üzere, diğer yedi cephenin ortasında, mermer söveli dikdörtgen birer pencere bulunduğu, bütün cepheler ile pencerelerin etrafının kaval ve kademeli silmelerle çevrelendiği görül-mektedir.Hafsa Sultan Türbesi'nin bulunduğu, Sultan Selim Camii mihrabının önündeki hazirede, I. Selim'in (Yavuz) Türbesi, Şehzadeler Türbesi ve Abdülmecid Türbe-si'yle(->), 19. yy'dan itibaren Osmanlı sülalesine ait mezarların bulunduğu görülmektedir.
Bîbl. Uluçay, Padişahların Kadınları, 29-30; Kuran, Mimar Sinan, 323; Z. Sönmez, Mimar Sinan ile İlgili Tarihi Yazmalar-Belgeler, İst., 1988, s. 79-82; Fatih Camileri, 355; T. Cantay, "Hafsa Sultan Türbesi", Semavi Eyice Armağanı. İstanbul Yazılan, ist., 1992, s. 153-163. BELGİN DEMİRSAR
HASEKİ HAMAMI
Eminönü Ilçesi'nde, Sultanahmet'te, Aya-sofya'nın güney yönünde yer almaktadır. İstanbul'daki Osmanlı hamamlarının en büyüklerinden ve görkemlilerinden o-lan bu yapı 964/1556-57'de I. Süleyman'ın
(Kanuni) başhasekisi Hürrem Sultan (ö. 1558) tarafından inşa ettirilmiştir. "Ayasof-ya Hamamı" olarak da anılan binanın tasarımı Mimar Koca Sinan'a aittir. Cumhuriyet döneminin başlarında özgün kullanımım yitiren yapı bir ara belediyenin benzin deposu, bir süre de Devlet Matbaası' nın deposu olarak kullanılmış, bu arada ihmal edildiği için harap düşmüş; ayrıca, birbirine bitişik olan, kadınlara ve erkeklere ait sıcaklık bölümleri arasına bir kapı açılmıştır, îlki 1957-1958'de olmak üzere birkaç onarım geçiren hamamda, 1980' lerin sonlarında, Uluslararası istanbul Sanat Bianali kapsamında bazı çağdaş sanat sergileri düzenlenmiştir.
Çifte hamam olarak tasarlanan yapı ku-zey-güney doğrultusunda uzanır. Birkaç ayrıntı dışında, birbirinin eşi olan bölümlerden erkeklere ait olanı kuzeye (Aya-sofya tarafına), kadınlara ait olanı da güneye (Sultan Ahmed Camii tarafına) yerleştirilmiş, söz konusu bölümler, sıcaklıkları ayıran duvara göre simetrik biçimde tasarlanmıştır. Yapının duvarlarında, yer yer tuğla hatılların görüldüğü moloz taş örgü kullanılmış, ancak erkekler kısmının, bir revakla donatılmış bulunan giriş (kuzey) cephesinde iki sıra tuğla ve bir sıra kesme küfeki taşından meydana gelen almaşık örgü tercih edilmiştir. Üst yapıyı oluşturan kubbeler ve tonozlar kurşunla kaplıdır.
Diğer hamamlarda hemen hiç görülmeyen ve yapının girişine bir cami görünümü kazandıran erkekler kısmının kuzey cephesindeki zarif revak beş birimlidir. Kare planlı olan ortadaki birim pan-dantifli bir kubbeyle, dikdörtgen planlı olan diğer birimler ise aynalı tonozlarla örtülüdür. Revağın, almaşık örgülü sivri kemerleri, baklavalı başlıklarla donatılmış olan sütunlara oturmaktadır. Basık kemerli girişin üzerinde, bir besmelenin altında, metni "Hüdaî" mahlaslı bir şaire ait, 9647 1556-57 tarihli, Osmanlıca manzum inşa kitabesi yer alır.
Hamamın diğer birimlerinden daha yüksek tutularak yapının dış görünümüne e-gemen kılınmış olan, kare planlı soyun-malık (soğukluk) birimleri, tromplara oturan kubbelerle taçlandırılmışım Bu kub-
Haseki
Hamamfnın
Ayasofya'nın
bir
minaresinden
görünümü.
Araş Neftçi
belerin tepesinde, sekizgen prizma biçimindeki aydınlık fenerleri yükselir. Erkekler kısmının soyunmalık bölümü, üç sıra halinde düzlenmiş pencerelerle aydınlanmaktadır. Üçü doğuya, ikisi kuzeye (giriş revağına) açılan alttaki pencerelerin dikdörtgen açıklıkları mermer sövelerle çerçevelenmiş ve sivri hafifletme kemerleri ile taçlandırılmıştır. Kuzey, doğu ve batı cephelerinin üst kesimlerine, üçü altta, biri üstte olmak üzere yerleştirilen dörder tepe penceresi ise sivri kemerlidir.
Enine dikdörtgen planlı ılıklık bölümleri, aralarında iki sivri kemerin bulunduğu üçer kubbe ile örtülmüştür. Kare planlı ve kubbeli birer temizlik birimi ile helalar bu kesime açılır. Kadınlara ve erkeklere ait kısımların, sırt sırta vermiş olan sıcaklık bölümlerinde, Türk hamam mimarisinin, merkezi sofalı ve dört eyvanlı geleneksel şeması ile Roma hamam mimarisine bağlanan, sekiz kollu yıldız biçimindeki şemanın ilginç bir sentezinin uygulandığı gözlenir. Merkezinde sekizgen göbek-taşlarının bulunduğu, sekizgen planlı ve kubbeli orta mekânın, dört ana yöne tekabül eden kenarlarına birer tonozlu eyvan yerleştirilmiş, verev konumdaki diğer kenarlara da köşe halvetlerine geçit veren kapılar açılmıştır. Kare planlı ve kubbeli köşe halvetlerinin, üç yönde, birer nişle genişletildiği görülmektedir. Sıcaklık bölümlerinin doğusunda, her iki kesimin ortaklaşa kullandığı su haznesi uzanır.
Kadınlara ait kesimin diğerinden en ö-nemli farkı girişin batı cephesine alınmış olması ve revaksız olarak tasarlanmasıdır. Ayrıca helaların adedi de bu kesimde daha az tutulmuştur. Göbektaşlarında görülen renkli taş mozaikler, trompları destekleyen mukarnaslı konsollar ve klasik üslubun çizgilerini yansıtan kurnalar Haseki Hamamı'nın, günümüze ulaşabilmiş özgün ayrıntılarım oluşturur. Bu çifte hamamda denenmiş olan değişik yerleşim düzeninin, yapının dış görünümüne estetik açısından üstünlük kattığı kesindir. Özellikle batıdan bakıldığında, iki uçta yükselen soyunmalık bölümleri ile, farklı yüksekliklere sahip diğer bölümlerin kubbeleri ve kitlelerin ahenkli oranlan dikkati çeker. Ancak söz konusu yerleşimin, hamamlarda çok önemli olan ısı kaybı hususunda o-lumsuz sonuçlar verdiği tespit edilmiş, muhtemelen bu yüzden daha sonra inşa e-dilen çifte hamamlarda bu düzenlemeye rağbet edilmemiştir.
Dostları ilə paylaş: |