Yazı bu yaz herkesin rahati kaçacak! • Manşet özgürlüğün tehdit altında olduğu



Yüklə 295,36 Kb.
səhifə1/6
tarix02.08.2018
ölçüsü295,36 Kb.
#66102
növüYazı
  1   2   3   4   5   6

Özgürlük ve Sosyalizm Mücadelesinde
DEVRİMCİ GENÇLİK
Sayı: 11
Baş Yazı - BU YAZ HERKESİN RAHATI KAÇACAK!

Manşet - özgürlüğün tehdit altında olduğu

• AKADEMISYENLER, ÖĞRENCILER, ÜNIVERSITE ÇALIŞANLARI ORTAK MÜCADELEYE

• DEMOKRATİK ÜNİVERSİTE MÜCADELESİNDE YOLA DEVAM!

Orta Sayfa - DEVRİMCİ GENÇLİK PRATİKLERİ devrimin güncelliği

• BİZ YOLUMUZU YÜRÜYEREK YAPARIZ

• ANADOLU’DA DEMOKRATİK ÜNİVERSİTE MÜCADELESİ

• 1 MAYIS’IN VE DÖNEMİN ARDINDAN

• CADI KAZANI KAYNIYOR! HALK KENDİ SAFINA!

• GENÇLİK VE IRKÇILIK

• BAYRAK YERİNE TOP*

• Avrupa’da yükselen sağcı dalgaya karşı GENÇLİK FRANSIZCA KONUŞMAYA BAŞLADI!*

• 15-16 HAZİRAN DİRENİŞİ

Arka Kapak - GÜLÜMSEYİN, YAZ OKULLARI BAŞLIYOR

• HABERLER...
BU YAZ HERKESİN RAHATI KAÇACAK!
Bir öğrenim döneminin daha sonlarına geldik. Üniversiteler tatil arası vererek dinlenecek. "Üniversite" ve "tatil" kavramları, doğası gereği asla yan yana gelmemesi gereken iki ayrı davranış tarzını temsil etmektedir. Ne var ki, zavallı YÖK sistemi, her fırsatta tatil bekleyen ve tatili bir kaçamak olanağı olarak değerlendiren bir "klasik okullu" gibi kendini yine zar zor tatile attı. Üniversitenin hareket halinde olduğu zamanlarda uygulamaya konulamayan program ve yasaların sinsice yaz tatili süresince yürürlüğe sokulması planlarını saymazsak, idareciler bir kaç ay rahat nefes almayı düşünüyorlar. Bu arada üniversite adına elbette bazı toplantılara katılacaklar ve katıldıkları "bilimsel" toplantılarda "Türkiye'de üniversite yönetmenin zorluklarından" dem vuracaklar; büyük projelerden ve atılım programlarından söz edecekler.

Tıpkı siyaset sisteminin tepesindeki kartlaşmış kast gibi. Halkta büyük beklentiler yaratan yenilenmelerden, atılımlardan ve projelerden söz eden bu gerici iktidar kastı, siyasetin seçime kilitlendiği bu günlerde, bütün kirli numaralarıyla göz boyamaya çalışıyorlar. Burjuva siyaset sisteminin tepesindeki gerici kastlaşma, öyle kolay yenilenme operasyonlarıyla çözülecek bir sorun gibi durmuyor. Türkiye'de burjuva siyaset, hiçbir zaman, devrimci bir yenilenmenin siyaseti olmamıştır. Hep tepeden, hep halkı ve toplumu dışlayan bir siyaset sistemi olagelmiştir. Asla büyük atılımların ve projelerin siyaseti olamamıştır. Şimdi de her ne yaparsa yapsın, çaresiz idareci bir siyaset olmanın ötesine geçemiyor. Sistem öylesine tıkandı ki, ekonomi denilen şey, borca dayalı bir sömürgecilik ekonomisi; işlerin iyi gitmesi denilen şey borç faizlerinin ödenebilmesi; ulusal program denilen şey, "AB yandaşlığı ve karşıtlığı"ndan oluşmuş bir siyaset kazanı ve yenilenme denilen şey, siyasette yeni olan herkesin desteklenmesinden başka bir şey değildir. Oysa açıkça görülüyor ki, bütün bu adımlar, sömürü ilişkilerinin biraz daha derinleşmesi ve var olmak isteyen herkese ancak bu ilişkilere dayanarak var olabileceği yönünde bir bir dayatmanın derinleşmesine hizmet etmektedir. Yeni liberal politikalar, bunu destekleyen liberal sol/sosyal politikalar ve bunlara bağımlı bir sendikacılık, sivil toplumculuk ve partileşme, siyaset sisteminin ve rejimin yenilenmesi denilen şeyin ruhunu oluşturmaktadır. Bu ruhsa, sermayeyi ve sömürgeciliği temsil eden gerici bir iktidar blokundan başka bir şeyin ruhu değildir.

Bu iktidar blokunun karşısında, gerçek anlamıyla özgürlüğü ve bağımsızlığı, demokrasiyi ve barışı temsil edebilecek tek güç emekçi halkın örgütlü gücüdür. Oysa, siyasette dönen bütün dolapların ülkemizdeki toplumsal gelişme, halk ve emekçi sınıflar açısından anlamı çok açık: burjuva tahakküm derinleşmektedir. Ve halk devrimci bir meydan okumayla gerçek güçlerini harekete geçirmezse, mevcut tahakküm ilişkilerinden kurtuluş söz konusu olamaz.

İşte böyle bir ortamda, üniversite de, aynı karanlık güçlerin sürekli kirli operasyolarına sahne olmaktadır. Kapanış ve mezuniyet toplantılarında çekilen yüksek tansiyonlu nutuklarının tersine, üniversite adına parlak bir dönemden geçtiğimiz söylenemez. Üniversitenin daha iyi örgütlendiği, adına layık bir etkinlikle toplumsal gelişimin bayraktarlığını yaptığı bir dönem yerine, tersine, üniversitenin her geçen gün daha fazla örgütsüzleştirildiği ve "üniversite dışı" bütün iktidar odaklarına peşkeş çekildiği bir dönem yaşandı. Ve üstelik son zamanlarda bu tür girişimler sürekli artmaktadır.

Kemal Gürüz'ün, Türkiye'nin "kaymak tabakasını" doğrudan üniversiteyi yönetmeye çağırması, üniversitedeki piyasalaşmanın artık idari olarak da taçlandırılması anlamına gelmesinin yanında, burjuva siyasetin genel yönelimini de yansıtan tipik bir davranıştır. Tıpkı, sermaye kesimlerinden "sivil toplum"a, sendikalardan, partilere, ticaret odalarından medyaya kadar 175 örgütün yayınladığı AB deklarasyonu (adeta muhtıra) gibi, idareciler de, üniversitenin yenilenmesini, üniversitenin kendi güçlerini imha etmesi bedeli pahasına, "dış güçlere" bel bağlamak olarak yorumlamaktadır.

Şimdi üniversiteden istenen de bundan başka bir şey değildir. Burjuva bilim eğitim politikaları zaten bu yönelimi her zaman yürürlükte tutan bir rota çizmekteydi. Bilimi üretken bir üretim gücü olarak değerlendiren, eğitimi sömürge kapitalizminin ihtiyaçlarına bağlı olarak işlevlendiren bu politikaların, böyle bir konjonktürde, üniversiteyi sermayenin ve sömürgeciliğin hizmetine daha fazla koşmasında anlaşılmayacak bir şey yok. Egemen bilim, eğitim ve üniversite politikasının gereği bilginin metalaşmasıyla başlayan süreç, artık basit bir paralı eğitim düzeyinden tam anlamıyla piyasalaşmış bir sömürge üniversitesi boyutlarına gelmiş bulunmaktadır. Önümüzdeki günlerde yeniden gündeme getirmeyi tasarladıkları "Yeni YÖK Yasası"yla da gerekli yasallaştırma adımları atılarak operasyon tamamlanacak.

Üniversite bütün güçleriyle birlikte, demokratik öğrenci hareketi ve devrimci gençlik, her zaman halkın bağımsız devrimci siyasetinin yanında olmuştur. Türkiye'de özgür ve onurlu bir genç olmanın ve yaşama üniversiteli olarak katılmanın gereği, artık çürümüş ve kokuşmuş bu siyaset sistemine karşı, halkın ve üniversitenin özgürlük mücadelesine mümkün olan en etkin biçimde katılmaktır. Üniversitenin devrimci güçleri, gerici iktidar odaklarının ve bir kaç para babasının çıkarları uğruna üniversitenin talan edilmesine ve üniversitede tahakküm ilişkilerinin derinleştirilmesine asla göz yummayacaktır.

Bütün eksiklerine karşın bugüne dek yürütülen mücadele, bu anlamda üniversitenin onurunu temsil etmektedir. Demokratik öğrenci hareketinin gündeminde, bundan böyle, üniversitenin bütün güçlerinin en geniş mücadele ve örgütlenme zeminlerinde buluşmaları ve üniversite mücadelesini halkın mücadelesinin hemen yanıbaşında etkin bir destekçi olarak örgütlemek vardır. Gençliğin demokratik militan kitlesel örgütlerde bir araya gelmesi, üniversitenin, bilimin, eğitimin ve emekçi halkın en önemli güvencesidir. Üniversitedeki çatışma gerici faşist sermaye odaklarıyla özgür üniversiteliler ve emekçi halk arasında gerçekleşmektedir. Ve bu çatışmada en etkili konumlanış, üniversitenin bütün olanaklarını en etkili biçimde örgütlemekten geçmektedir.

"Yeni YÖK Yasası" ya da daha nice benzerleri, kesinlikle üniversite yasası olarak üniversiteyi temsil edemez. Üniversitenin bütün yasal sistemi, Anayasal özelliklerinden disiplin yönetmeliklerine kadar kirli bir sömürgecilik sistemini temsil etmektedir. Aynı sistemin öte tarafında, gençliği devrimci bir etkinlik olarak ülkenin ve halkın yaşamından soyutlama girişimleri söz konusudur. Siyasette yenilenmeden bahsedilen bu günlerde, kartlaşmış siyaset sistemi ancak gençliğin devrimci eleştirisinden ve mücadelesinden geçilerek yenilenebilir. Siyasette yenilenme demek, her ne pahasına olursa olsun, özgürlük demektir. Yenilenmeden biçimsel ve kurumsal değişimleri anlayan egemenlik ilişkilerine karşı, devrimci gençlik, özgürlük, eşitlik, barış getirmeyen hiçbir yenilenmenin gerçek bir yenilenme olmadığının bilincindedir.

Yenilenme her şeyden önce, halkın, üniversitenin ve gençliğin devrimci eylemin örgütlenerek ülke kaderinde doğrudan söz sahibi olmasıdır. Üretici ve yaratıcı güçlere dayanmayan hiçbir demokrasi modeli gerçek bir demokrasiyi temsil edemez. Üniversitenin özgüçlerinin üniversite yönetiminden hatta bütün terör ve baskı yöntemleri kullanılarak onurlu bir var oluş koşullarından uzaklaştırıldığı bir ortamda, demokrasiden, yenilenmeden, üniversitenin toplumun katılımına açılmasından söz etmek, iğrenç bir iktidar taktiğinden başka bir şey olamaz. Gençliğin ve halkın dışlandığı hiçbir program başarıya ulaşamaz. Üniversiteli gençliğin, üniversitenin yönetiminde söz, yetki ve karar sahibi olduğu "demokratik üniversite mücadelesi" üniversitedeki devrimci yenilenmenin geçmesi gereken mecburi yollardan biridir.

Üniversitenin ve devrimci gençliğin kitabında bir tek açılma yazılıdır, o da, toplumun ve halkın bütün devrimci ve üretici güçleriyle buluşmaktır. Aynı mücadelenin farklı cephelerinde aynı hedefleri ve sloganları atan bu güçler, önümüzdeki dönemin ortak mücadele olanaklarını daha fazla geliştireceklerdir. Evet, belki, "tatil" YÖK sisteminin idarecileri, klasik okullular, hatta ülkede seçime dönük kirli dolaplar çeviren güçler ve siyasetçi takımı için ciddi bir rahatlama ve bir dinlenme olanağı olarak tasarlanmış olabilir; ancak, devrimci gençlik ne klasiktir ne de okullu! Yaz dönemi fırsatları, onun için başlı başına bir mücadele dönemi, bir tahkimat süreci ve daha sıkı bir hazırlık olanağıdır.

Bu yaz herkesin rahatı kaçacak!



ÖZGÜRLÜĞÜN TEHDİT ALTINDA OLDUĞU

HER YER ÜNİVERSİTE

HERKES ÜNİVERSİTELİ

Yine bir siyaset klasiğiyle karşı karşıyayız. Bu klasiğe göre, "Türkiye'nin kritik bir dönemden geçtiği bu günlerde" bilime, bilimciye ve öğrenci gençliğe kapatılan üniversite kapıları, sermaye sınıflarına ardına kadar açılmaktadır. Burjuva eğitim ve bilim politikalarının "üniversite-sermaye işbirliği" programlarında somutlaşması ve "sermaye-YÖK işbirliği" idareciliğinde ete kemiğe bürünmesi elbette ülke gündemine yeni gelen bir şey değildir. Ancak, görünen o ki, üniversiteye karşı oluşturulan bu suç ortaklığı her geçen gün daha derinleşmekte ve daha kurumsallaşmaktadır. Bu uygulamalar, özgür üniversiteliler cephesindeyse tepkiyle karşılanmaktadır. İdarecilerin beceriksizlikleri bir yana, yürürlükteki programlar, bir senedir öğrencilerinden bilimcilere hiçbir gerçek üniversitelinin desteğini alamadı. Üniversite yöneticilerinin pek çok sermaye çevresiyle kafa kafaya verip hayal güçlerinin sınırlarını zorlayarak ortaya çıkardıkları "girişimci" üniversite "idealleri" gelecek döneme ertelenirken, daha şimdiden öğrenci muhalefeti ciddi adımlar atmış vaziyette.



"Üniversite yönetimlerinde akademik kadroların yanında üniversite dışından kişiler de söz sahibi olmalı"

Bütün onurlu üniversitelilerin canını acıtan "üniversite ruhu"ndaki çölleşme, Kemal Gürüz'ün sermayeyi "üniversitede söz sahibi ol"maya çağırmasıyla artık bir ihanet yarasına dönüştü. Ekselanslarının rektörü Gülsüm Sağlamer, bir televizyon programında biz kaynağımızı kendimiz yaratırız diyor ve son beş senedir yaptığı "atılım" projelerini "gururla" anlatıyor. Rektörün atılım projelerini herkes bilir. O bir "homo ekonomikus"tur. Beş senede üniversitelerin nasıl hapishaneye çevrileceği, banka şubelerinin üniversitenin kantinine mi yoksa çim alanına mı yakışacağı, fazla sivri öğrencilerin nasıl okuldan atılacağı, bilimcilerin en "işlevli" olduğu AR-GE'lerin sermayeyle sıkı ilişkileri nasıl geliştireceği gibi pek çok "bilimsel ve akademik" başarının altına imzasını attı. ÜSİ, kalite, kariyer, para dörtleminde sunulan aldatmaca, üniversitenin haraç mezat pazarlanmasından başka nedir ki! Ama sermayenin medar-ı iftiharı İTÜ rektörü bile, geçen yıl yemek boykotu yapan öğrenciler karşısında öyle bir afalladı ki, bu sene başından itibaren polisi bir dakika bile üniversite dışına çıkarmadı; suç ortağı Alemdaroğlu’nun yaptığı gibi, bilgiyi anadilinde almak isteyen öğrenciler hakkında soruşturma başlattı. (Alemdaroğlu soruşturmayla yetinmeyerek, onları üniversiteden uzaklaştırdı.)



"Nitelikli ara eleman yetiştirme konusunda Türkiye üniversiteleri başarılı değil"

TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu da ünivesite yönetimlerinin becekriksizliğine daha fazla tahammül edememiş ve açılan kapıyı sonuna kadar zorluyor. İşin aslı, sermayedarlar, fabrikalarında çalışacak hem bilgili hem ucuz eleman istiyor. Bir dediklerinin iki edilmesine alışkın olmadıkları için de tüm şımarıklıklarıyla üniversiteye, üniversitelilere ve bilime kara çalıyorlar...

Sömürünün Tatili Yok! Yaz Okulları Açılıyor!

Bu yaz da tam rekabet koşullarının eğitimdeki modeli "çan eğrisi" sistemine bağlı üniversitelerde bütün zamanlarını derse ayırmayan, arkadaşlarından not gizlemeyen öğrenciler yaz okullarına kaldı. Bu ne biçim bir sistemdir ki, sermaye iyi yetişmiş iş gücü istiyor, üniversitelerde ise, bir yıl da öğretilemeyen bilgi en fazla iki ayda öğretilebiliyor. Yoksa, "paranın açamayacağı kapı yoktur" atasözünü, "paranın öğretemeyeceği bilgi yoktur" şeklinde mi değiştirmek gerekir. Çok eski bir uygulama olmamasına rağmen üniversitelilerce fazlasıyla benimsenmiş olan yaz okulları, paralı eğitimin harfi harfine uygulandığı labaratuvarlar gibi. Yaz okullarını tatile gitmeyip derse girecek kadar çekici yapanın hocalar açısından ekstra maaş, öğrenciler açısından da "parayı verdikleri için düdüğü de çalabilecekleri" yani dersleri geçebilecekleri umudu. Engizisyon kağıtlarının yerini artık öğrencilerin yaz okullarına ödeyecekleri parayı taksitlendirdikleri senetler alıyor. Bir çok üniversite öğrencisi yaz okulu parasını biriktirebilmek için kış boyu çalışıyor. Yoksul ailelerin çocuklarıysa zaten zor para yetiştirdikleri üniversitelerde yaz okullarına kalırlarsa hem aldıkları burslar kesiliyor hem de yaz okulu ücretlerini bulmakta çektikleri sıkıntılar yüzünden okulu bırakmaya kadar varan çareler düşünmeye zorlanıyor. Akademik başarısızlık yüzünden okuldan atılanların sayısı düşünüldüğünde yaz okuluna gitmemek gibi bir alternatifin de bulunmadığı ortaya çıkıyor. Elbette tek bir alternatif var: Üniversiteye gitmemek değil, bizzat üniversiteye gitmeyi örgütleyerek, gençlik hareketinin sürekliliği ilkesine bağlı olarak, her yerde ve her zaman mücadelenin sürekliliğini sağlamak en özgürleştirici alternatiftir.

Polislik Görevine Soyunan Bilimciler "Yanlış Yaptık"larını Açıkladı

Hocalarımız maalesef üniversitelerde polis fezlekeleriyle açılan soruşturmalarda görev alıp sorgucu polis görevini yerine getirmelerinin yanlış olduğunu açıklamaya cesaret edemediler. Hacettepe Üniversitesi şenliğinde "ideolojik halay çekmekten", "polise tacizkar bakmaya" kadar bir çok "yasa dışı" eylemden kınamadan atılmaya kadar pek çok ceza alan öğrencilerden bazılarının ailelerinin eline yine üniversiteden "gizlidir" yazılı bir zarf ulaştı. Bu defa zarfı açan aileler içinde yazanlara şaşa kaldı. Üniversite yönetimi aldıkları kararın yanlış olduğunu bildiriyordu ve verilen cezaları geri çekiyordu. Buna neden olansa, öğrencilerin hukuksal alandaki mücadeleyi kazanıyor olmasıydı. Her şeyin bir "hal çaresine bakıldığı" kendi hukuklarında dahi verdikleri cezalara dayanak bulamayan üniversite egemenleri, bu şekilde, baskıları artırmaktan başka çare bulamıyorlar. Bu öğrenim yılında idarelerin göz bebeği haline gelen soruşturmalar okulların son günlerinde bile hiç eksilmeden devam etti. Hatta üniversiteden atılan öğrencilere dahi soruşturma açıldı. Evet yanlış karar verdiler. Bilimcilerle öğrenciler soruşturma odalarında karşı karşıya değil, sınıflarda ve amfilerde yan yana gelmeli ve bilimin dilinden seslerini yükseltmeliler. Polis sesli düşünmeyi suç sayabilir ama nice ihtilallere yataklık eden üniversite susmayı suç sayar.

ÖSS'den Doğan Hayal Kırıklığı, Geleceksizleştirme ve Yarışmacı Zihniyeti

Üniversiteli olmak adına yapılan "sınav maratonu" bu yıl da son üç saatini tamamladı. Üç saatte liseyi bitirmiş veya bitirmek üzere olan tüm gençlerin gelecekleri belirlendi. "Öğrenci Seçme Sınavı gerçekten de öğrencilerin 12 sene boyunca edindikleri bilgiyi test edebilir mi?" diye sormadan önce 12 sene boyunca okullarda hangi değerli bilgilerin, özgür ve ezberci olmayan bir yaklaşımla sunulduğunu sormak gerekir. Eğitim sistemi temelinden sakatken 8 yıl 12 yıl tartışmalarıyla reform paketleri hazırlayan Milli Eğitim Bakanlığı, üniversiteye girişte, AOBB uygulamasıyla farklı bölgelerden ve toplumun farklı katmanlarından gelen öğrencileri yarıştırıyor. Bu yıl "sınav maratonu"nda bir buçuk milyon kişi "yarıştırıldı".

Üniversiteye girmek sadece ÖSS'den iyi puan almakla olacak bir şey değil. Özellikle şu an meclisteki tasarı yasalaşırsa, üniversite ancak paran varsa girilebilecek ya da paraya göre bölüm seçilecek bir yer olacak. Gençliğin geleceği ve edineceği bilgi birikimi bu gibi "ayağını yorganına göre uzat" hesaplarıyla yapılınca, zaten iş garantisi olmayan bir bölümü bitirmek yerine, iş garantisi olan bir meslek lisesini bitirip esnek üretimin atölyelerinde ucuza da olsa çalışmak daha makul bir gelecek tasavvuru gibi. Bu nedenle kentlerin kenar mahalleleri ilkokuldan liseye kadar eğitimin farklı kademelerinden insanları derme çatma atölyelerinde kayıtsız ve görünmeyen bir güç olarak barındırıyor. Bu güç üniversiteli olup ideolojik donanımıyla halkların uyanışına ilham kaynağı olacakken o uyanışın en temel gücü, yeni proletarya saflarına katılan gençleri ifade ediyor.

Amerikan Patentli "İsyan" ve "Gelecek" (!)



"Beni siyaset yapmaya iten en önemli nedenlerden biri önüme konan gençlerle ilgili bir ankettir. İsyan ettim. Ülkenin gençlerinin %79'u krizden sonra Türkiye'de yaşamak istemediğini söylüyor. Bu büyük bir başarısızlıktır. Bunu kabul etmek mümkün değildir. Türkiye geleceğini kaybetmiş."

Ülke siyasetinin yeni temsilcilerinden Mehmet Ali Bayar Amerika'dan ithal siyasetçi modasını takiben ülkemize transfer edilenlerden. Nedense bu ithal siyasetçiler memleket halleri üzerine bütün yaşamları bu topraklarda geçmiş gibi sosyolojik çıkarımlar yapmaya bayılıyorlar. Bayar'da kendi çapında hem gençliğin hem de toplumun beğenisini kazanmak için "deneysel verileri" kullanıp laf etmeye çalışıyor. Oysa, gençliğin geleceğini elinden alıp onu sınır kapılarına iten, Bayar'ın da Derviş'in de ve daha bir çok siyasetçinin de temsilcisi olmak için can attığı sermayenin ta kendisidir. Öyle ki sene boyunca gazetelerde hep yurt dışına göç yolları anlatıldı ve gençliğe "bu ülkede diplomalı işsiz olarak kalacağınıza emperyalist ülkelerin emek pazarlarında ucuza çalışın" mesajı verildi. Bir araştırmaya göre şu an ABD'de bulunan 12 bin 500 öğrencinin %70'ı orada kalmak istediğini söylüyor. Bu ülke topraklarında gençliğe ancak BBG evlerinde birbirini aşağılama hakkı verilir. Bu ülkede gençliğin ne eğitim hakkı vardır, ne konuşma ne de iş sahibi olma. Durum böyle olunca, gençliğin tercihini "Amerikan yaşam tarzı" diye süslenip sunulan ABD emperyalizminin sömürüsünde yaşamaktan yana yapması şaşırtıcı olmuyor, hatta, gidenler büyük adam olmaya ve bir kısmı tıpkı ülkenin geleceğinden endişe duyan Bayar ve Derviş gibi sermayenin temsilcisi olarak geri dönmeye gidiyor.

Düzenin En Büyük Sakatlığı, Gençliğin Enerjisini Dışlamasıdır

Sermayenin zayıf temsil mekanizmasının zafiyet geçirdiği bir dönemde, her gün yeni bir yüz aç kapitalizmi ülkedeki açlar ordusuyla doyurmak için ortaya çıkıyor. Hükümetteki partilerin güven tazelemesinin bu süreçte imkansızlığı ve özellikle son dönemde Ecevit'in hastalığının onu evine hapsetmesi, sermayenin "bu hükümetle en azından uygun bir program ve temsilci buluncaya kadar idare ederim" hayallerine son noktayı koydu. Hükümet siyasal olarak işlevini az ya da çok tamamladı. Şimdi yeni bir program ve parti ya da partiler oluşturma zamanı. Sermayenin yeni temsilcilerinin tıpkı spekülatif sermaye gibi işlevli ve refleks hareket edebilme yetisine sahip olması gerekiyor. Bu nedenle toplum, bir yandan parlatılıp söndürülen siyasi yıldızların teleskopla izleyiciliğini yapıyor, öte yandan, deney alanı gibi sermayeye veri sağlıyor. Tayyip, Derviş, Bayar derken, şimdi de somut bir kimliği ve partisi olmayan ve kastlaşmış bir işleyişe sahip olan "Avrupa Birliği taraftarlığı" halkın kurtuluş umudu yapılmaya çalışılıyor. Demokratikleşme merkezli yapılan tartışmalar şimdilik egemenler cephesini iki ayrı kanada böldü. Açlıktan ölümlerle, umutsuz intiharların memleketinde yığınların desteğini alıp yola devam etme becerisini, sermayenin temsilcilerinden hiçbiri başaramaz; çünkü, asıl hastalık, kişilerde olduğundan çok sistemdedir. Rejimin hastalıklı olması, başbakanın hastalıklı olmasından kaynaklanmamaktadır; hastalık, yaşamın tüm değerlerini yaratan emekçi halkın, yönetimden dışlanmasıdır. Yine de halkın desteğine gereksinim duyan politik iktidar, onu bir takım yönetme hilelerine ya da halkın duyarlı olduğu konulardaki fırsatçı taktiklere başvurarak sağlamaktadır. Bugün, parçalanmış halk kitlelerinin pozitif enerjisi, ancak, futbol gibi birleştirici etkinlikler etrafında toplanabiliyor. Halkın beklentilerine "bir parmak bal çalan" Dünya Kupası karşılaşmaları, hükümetin icraatlarıyla sağlayamadığı "birlik beraberlik" ortamını, spor gibi insan eyleminin en güzel ürünlerinden birinin daha kötüye kullanılmasıyla sağlamış oldu. Sporun kötüye kullanılması, bilimin kötüye kullanılması sayesinde ömrünü uzatan gerici iktidarlar, elbet bu muhteşem insan emeğinin/eyleminin "başka kullanım biçimleri"nin de farkındadır.



"Gerçek aktörler sahneye çıkarsa, parti kurmak oyuncak haline gelir" (Milliyet, 25.05.2002)

Doğru söze ne denir! Ülkenin gerçek aktörleri yani şu an siyasete ve kendi geleceğini tayin etmeye dair pek fikir bildirmek istemeyen "makul çoğunluğu", kentlerin ve köylerin değişen statüleri içinde emeklerinin son haddini ve umutlarının son zerresini tüketinceye kadar sömürülmeye kayıtsız kalmayacaktır. Gençlikse, ancak ve ancak, bu gerçek aktörlerin tarih sahnesinde görünür olma sürecinde, yani partileşme sürecinde, onlarla yoldaş olacaktır

Her Yerde ve Her Zaman Kesintisiz Eylem!

Bu yıl üniversite muhalefeti bir adım daha ilerledi. 6 Kasım'da polis terörüne rağmen meydanları zorladı. 18 Nisan ve 18 Mayıs eylemlerinde barikatı görüp geri adım atmadı. Sene boyunca savaş karşıtı eylemlerde bir süreklilik arz edemese de hep sokağı tercih etti. Kürtçe eğitim kampanyasına yönelen soruşturmalar ve tutuklamalar karşısında ortak bir tavır sergiledi ve üniversite egemenleriyle cepheden çarpıştı. Ve 1 Mayıs alanlarının renkli kortejlerini oluşturdu. Üniversite gençliği üniversitelerde ve ülkede yoğunlaşan sermaye saldırısına karşı ortak bir mücadele sürecini başlattı. Her ne kadar şimdilik daha çok kendi alanlarından politikleşiyor olsa da gençliğin bir yıl boyunca yaptığı eylemlerin, kampanyaların daha politik bir zeminde yükseldiği kesin. Bir yılın birikimleri gelecek döneme bir çok deneyim ve kazanım bırakıyor. Gençlik şimdi bu yıl biriktirdiklerine yaz aylarından bir şeyler daha ekleme çabasında.

Sermaye büyük bir açgözlülükle yaza ve tatile yatırım yapıyor. Yatırım sadece, üniversitedeki tahakkümün derinleştirilmesi anlamına gelmiyor. Söz konusu olan bilim ve eğitim gibi aslında tüm halkı doğrudan ilgilendiren değerler olunca, yatırım, eğitimin ve bilimin kötüye kullanılması üzerinden tüm halkın tahakküm altına alınması anlamına geliyor. Tahakküm, üniversitenin ve bilimin kapılarının halka kapatılmasıdır. Tahakküm, sermayenin en gerici siyasetlerinin en kart sistemler/siyasetçiler tarafından yürütülmesi ve gençliğin devrimci eyleminin dışlanmasıdır. Tahakküm, üniversitede gericiliği, sömürgeciliği ve terörü yasallaştıran yeni YÖK yasasıdır. Ve tahakküm, akla ve özgürlüğe aykırı her şeydir.

Öğrenci hareketi için, yaz dönemleri, sadece gelecek dönemki çatışmanın örgütlendiği hazırlık süreçleri değildir. Öğrenci hareketi, her zaman, öğrenim dönemi içinde ya da dışında, tahakküme karşı halkın ortak direnişinin örgütçüsü olmuştur. Öğrenci hareketinin aldığı en büyük ders, halkın ve emeğin devrimci eyleminin öğrenciliği olmuştur. Gençliğin devrimci eylemi için, sadece kurumsal bir üniversite binasının varlığı gerekmez. Bunun için, kesintisiz ve birleşik bir mücadele anlayışı ve bunun için, yalnızca, halkın, emeğin, bilimin ve üniversitenin özgürlüğünü tehdit eden gerici saldırıların olması yeterlidir. Özgürlüğün tehdit altında olduğu her yer, öğrenci hareketi için bir üniversitedir.

ÖZGÜRLÜĞÜN TEHDİT ALTINDA OLDUĞU

HER YER ÜNİVERSİTE,

HERKES ÜNİVERSİTELİDİR!


Yüklə 295,36 Kb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin