Yazı daha güÇLÜ adimlar iÇİN • Manşet Akıntıya karşı Bir adım daha



Yüklə 0,52 Mb.
səhifə1/13
tarix07.01.2019
ölçüsü0,52 Mb.
#91754
növüYazı
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   13

Emperyalizme Faşizme Karşı
DEVRİMCİ GENÇLİK
Sayı: 27
Geri Dön

Baş Yazı - DAHA GÜÇLÜ ADIMLAR İÇİN...

Manşet - Akıntıya karşı Bir adım daha

• POLİS: "terörist dedi, DİNARLILAR: 'hoş geldiniz çocuklar'

• HABERLER...

• 95’DEN 98’E GENÇLİK MÜCADELESİ

• GENÇLİK MÜCADELESİNDE ANADOLU ÜNİVERSİTELERİ

• ANKARA ÖĞRENCİ KOORDİNASYONU İKİ İLERİ BİR GERİ

• ÜÇ YILDA NELER OLDU.

• SOSYALİST GENÇLİK GRUPLARI VE... ÖĞRENCİ ÖRGÜTÜ ÖNERMELERİ

• CEZAEVİNDEN MEKTUP VAR...

Orta Sayfa - AYDIN* KİMLİĞİ DEFORMASYONU TARTIŞMASINDA YENİ DÖNEM GENÇLİK MÜCADELESİ VE ÜNİVERSİTEYE TOPLUMSAL KİMLİK

• SAVAŞ REJİMİ KENDİNİ ONARIYOR MU?

• MHP: OLİGARŞİNİN EMRİNDE HER ZAMAN YENİDEN

• SAVAŞ REJİMİ YÜRÜTÜCÜSÜ MGK

• DÜŞÜK YOĞUNLUKLU ÇATIŞMA SÜRÜYOR

• SERMAYENİN HALKA TOPYEKÜN SAVAŞINDA: SATILIK

• SAVAŞ REJİMİNE YASAL KILIF

• TOPLUMSAL MUHALEFETE YARGI BARİKATI,

• NE ÜTOPYADAN VAZGEÇEREK NE GERÇEKLERE TESLİM OLARAK...

• SENDİKAL MÜCADELEDE KRİZ VE ÇÖZÜM ARAYIŞLARI

• müzik, isyan ve CAZGIRLIK ÜZERİNE

• TOPLUMSAL MUHALEFETTE MESLEK ODALARI

• EVDE DE İSYAN

• ASİLER SOKAKTA

• 1968: ÖZGÜRLÜK SOKAKTA

Arka Kapak - OKULLAR KAPANDI... İYİ TATİLLER

• İSTANBUL’ DA 1 MAYIS: İki Ayrı Kutlama

• YAZ AYLARINI ÜRETKEN GEÇİRMELİYİZ AMA NASIL?
DAHA GÜÇLÜ ADIMLAR İÇİN...
DAHA GÜÇLÜ ADIMLAR İÇİN...

Bir öğrenim döneminin daha sonuna geldik. Geçen yılı politik, pratik ve örgütsel düzeylerde bir değerlendirmeye tabi tutmak, daha ileri adımlar atmak için bir zorunluluk durumundadır. 1997-98 dönemi başladığında bu dönemin gençlik mücadelesine yönelen yargı baskısı, devletin demokrasi güçlerine yönelik saldırıları ve açığa çıkan kontrgerilla ilişkileri gibi nedenlerle demokrasi mücadelesi ekseninde yürüyeceğini; ancak bu eksene paralel olarak özelleştirme karşıtı etkinliklerin de gerçekleştirilmesi gerekliliğini belirtmiştik. Yine gençliğin sivil faşistlerle, soruşturma ve atılmalarla sık sık karşılaşacağı ve bu konularda hazırlıklı olması gerekliliği de aşikardı. Laik-şeriatçı kamplaşması üniversitede üçüncü bir cephenin örülmesi zorunluluğunu diğer yıllara nazaran daha elzem kılıyordu.

Yılın başlaması ile birlikte gençlik; polis, idare, sivil faşistlerin artan saldırıları ile uğraşmaya başladı ve her eylem ya mahkemelerin açtığı davalarla ya da idarenin soruşturması ile karşı karşıya kaldı. Dönemlik uzaklaştırmalar ve okuldan-yurttan atılmalar yaşandı. Yine polis, birçok üniversiteyi işgal ederek "nefes alınacak" ortam dahi bırakmadı. Tüm bu saldırılar karşısında gençlik mücadelesi, saldırıları tersyüz edecek aktif bir hattı örgütleme yeteneğini gösteremedi. Ancak tüm eksiklerine rağmen gençlik, mücadelesine ve arkadaşlarına sahip çıkarak yıla damgasını vuran ve ülke demokrasi mücadelesi açısından önem taşıyan bir hattın yaratılmasının adımlarını atmayı başardı. Mücadelesine verilen 96 yıllık cezaya, yürüttüğü militan mücadele ile karşı durarak, yargılanan değil yargılayan bir konum kazandı. Bu dönem yapılan 17 Aralık ve 18 Mart eylemlerinde gençlik, militan bir direnişin önemli adımlarını atmış; yani kendi zihinsel barikatını aşmış, fiili barikatı aşma yolundaki ilk adımı da atmıştır.

Ancak gençlik, faşizme karşı yürüttüğü mücadeleyi zenginleştirecek, üniversitenin demokrasi ve özgürlük safında yer almasını sağlayacak ve mücadeleyi uzun soluklu kılacak düzenli ve yaygın yerel faaliyetler örgütleyemedi. Yerel çalışmalar, genel eylemlilik dönemlerinde hareketlenen ancak diğer zamanlarda çoğunlukla kendi kabuğuna çekilen bir görüntü sergiledi.

Bu yıl gençlik mücadelesi açısından görülmesi gereken bir diğer olgu, 95'te yükselen harç karşıtı mücadele döneminde gençlik mücadelesi saflarında egemen olan öğrenci cepheleri/koordinasyonlarının örgütlenme, politika ve mücadele tarzının geçen yıllara nazaran erozyona uğramış olmasıdır. Koordinasyonun politik ve örgütsel doğrularının hayata geçirilememesi, sürece fazlaca katkı sunmayıp dışsal baskılanmalarla koordinasyon içerisinde "misafir" konumunda bulunan kesimlerin ayrışmalarına vesile olmuştur. (Elbette ki ayrışmanın tek gerekçesi bu değildir. Ayrışma gerekçesi olarak "arkadaşların" sağ, konformist anlayışlarını öğrenci koordinasyonlarına kabul ettirememeleri de eklenmelidir.) Bu durum gençlik saflarındaki bir kitle örgütlenmesi çatısı altında yaratılabilecek birlik zeminini de olumsuz yönde etkilemiştir. Gençliğin bağımsız, kitlesel, demokratik örgütlenmesinin yaratılması konusunda atılan adımlar bu olumsuzluk nedeniyle zayıflamaktadır.

Böyle bir sonucun faturasını "günah keçileri" bulup onlara kesmek, gençlik mücadelesi içerisinde varım diyen kimsenin hakkı değildir. Gençlik mücadelesinin motor gücü olan Devrimci Gençlik'in ise hiç hakkı değildir. Devrimci Gençlik, nasıl dipten gelen dalgayı bir gençlik dinamizmi olarak amfilere ve sokaklara taşıyacak kanalları açma sorumluluğunu yerine getirdiyse, bugün de aynı sorumlulukla gençlik mücadelesi içerisindeki hataları ve eksiklikleri görmek ve bu eksiklikleri gidermek göreviyle karşı karşıyadır.

Geçen dönemler Devrimci Gençlik'in çizdiği politik ve pratik eksene uygun olarak şekillenmiş olsa da, Dev-Genç'lilerin tam anlamıyla tarihsel misyonlarına uygun davrandıklarını söylemek mümkün değildir. Dev-Genç'lilerin verilen mücadeleyi bütünlüklü biçimde algılamaması, bireysel zaafları ve eksiklikleri giderme konusunda ağır kanlı ve tutucu olunması, doğrudan gençlik mücadelesi saflarına yansımıştır.Dev-Genç'liler bugün hala militanlıkları, paylaşımcılıkları, kültürel ve ahlaki özellikleriyle gençliğe yeterince örnek olamamaktadırlar. Birim çalışmalarını örgütleyecek özel programlar çıkarılmamış veya çıkan programları işletme konusunda yeterli ısrar gösterilmemiş; Devrimci Gençlik'in mevcut ideolojik, politik, örgütsel üstünlükleri mücadele saflarına yeterince yansıtılamamıştır. Gençlik mücadelesinin kimi ihtiyaçları ya görülememiş ya da görülmüş olmasına rağmen, zamanında müdahaleler yapılmaması nedeniyle karşılanamamıştır.

Öğrenim dönemi sona ererken Devrimci Gençlik, tüm çalışma düzeylerinde hatalarını ve eksiklerini tanımlayarak bunları karşılayacak bir program oluşturmak ve uygulamak üzere harekete geçmek zorundadır. Devrimci Gençlik girilen yaz sürecini sorunların tespit edilmesi ve eksikliklerin giderilmesi için iyi değerlendirmelidir. Dev-Gençliler, pratik-teorik eksikliklerini gidermeye ve gençlik mücadelesinin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik bir yaz programı yaparak seneye hazırlanmalıdırlar. Yine bu dönemde Dev-Gençliler bulundukları tüm zeminlerde, yerel demokrasi güçleriyle ve halk muhalefetiyle ilişkilerini geliştiren ve devrimci çalışmanın bu zeminlerdeki ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan bir hareketlilik içerisine girmelidirler.

Nasıl 95 gençlik hareketinin dipten yükselen dalgası Ağustos ayında başlayan çalışmalarla 20, Ekimlerde meclis duvarlarında patlayabildiyse, bugün de gençlik, aynı mantıkla hareket eden Devrimci Gençlik'in atacağı adımlar sayesinde sistemi daha güçlü biçimde sarsabilir.

Yeter ki inançlı, kararlı, örgütlü ve devrimci olalım.



Akıntıya karşı

Bir adım daha

Bir öğrenim dönemi daha sona eriyor. Mücadele eksikleri, başarıları, kazanımları ve hataları ile bir öğrenim dönemini daha kapatmak üzere... Gençlik mücadelesi, özellikle 96-97 öğrenim döneminde şiddeti artan fiili ve idari saldırıların etkisiyle, 97-98 öğrenim döneminde genel olarak savunma çizgisinde yürüyen bir hat izledi. Öğrenciler gündelik hayatta yoğun bir yozlaştırıcı kültürle cebelleşmek zorunda kalırlarken, üniversite içinde de atılmalar, yeni sistemler (çan eğrisi v.s.), polis baskısı öğrenci mücadelesinin "zorunlu" gündemleri arasında yer aldı. Bu dönemde artan sivil-resmi faşist saldırılar sonucunda 5 öğrenci yaşamını yitirdi. '97-'98 öğrenim dönemi, (faşist hareketin politik saldırılarını bir kenara bırakacak olursak).5 öğrencinin katledilmesi itibariyle, 80'den sonra öğrenci muhalefetinin en yoğun biçimde saldırıya uğradığı dönem olarak değerlendirilebilir.

Öğrenci mücadelesi bu dönem, geçen senelerden kalma sorunlarla uğraşmaya da devam etti. Öğrencilerin ve halkın gündelik yaşamına yönelen saldırıların her geçen yıl daha da arttırıldığı Türkiye'de, sivil faşistler her dönemde olduğu gibi yine devletin yedek gücü olarak konumlandırılmaya devam edildiler. Fakat bu dönemde artan saldırılar, sivil faşistlerin devlet aygıtı içerisindeki yerini belirginleştirmek ve egemenlere mesaj vermek amacını taşıyan özel programlarla yoğunlaştırıldılar. Öğrenim döneminin başında "sıradan" saldırılarla işletilmeye başlanan bu program, 98 yılının başlarında ayrı ve yoğun bir yönelime girdi. Okullarda polis desteğinin gizlenmesine ihtiyaç bile duyulmadan yapılan saldırılar, dönemin ortasında bir öğrencinin ölümüyle sonuçlandı. Bu tür saldırılara Türkiye genelinde gereken yanıtın verilmemesi bir yana, faşist saldırılara alışılması gibi tehlikeli bir gelişme de yaşanmaktadır.

Özellikle '97 yılından sonra gençlik hareketinin önüne dikilen polis barikatı ise son 1 yılda baskıcı uygulamalarla sağlamlaştırılıyor. Öğrencilerin gündelik yaşam alanlarına kadar giren polis baskısına her geçen gün yeni yöntemler ekleniyor. Sadece belirli günlerde kimlik kontrolü yapılan bazı kampüslerde artık her gün kimlik kontrolüne başlanması, polis panzerlerinin okulun içine yerleşmesi gibi yöntemler sıkça kullanılıyor. Ayrıca sivil faşist saldırılarla polisin ve jandarmanın üniversitedeki meşruluğu arttırılmaya çalışılıyor.



Faşizme Karşı Kitlesel ve Militan...

Birim çalışmaları özelinde, özel kurguların yapıldığı bir yönelimi ifade eden yöntemler örgütlemeye çalışan devrimci öğrenciler, bunda da (zaman zaman görülen olumluluklar dışında) sürekli bir başarı sağlayamadılar. Özellikle öğrenim döneminin ilk yarısında, İstanbul Üniversitesi'nde artan sivil faşist saldırılar sonrasında oluşturulan ayrıntılı ve kararlı programlar uygulanamadı. Buradaki eksiklik, yapılan planda değildi; planın uygulama aşamasında yeterince kararlı olunmamasındaydı. Kitlesel bir muhalefet yaratmak dışında bu tür reflekssel yöntemlerin de denenmesi gerektiği gelecek dönem için de tartışma götürmeyecek bir konudur. Fakat anti-faşist mücadelede gerekli kitle desteği alınmadığı durumda kazanılan başarılar kalıcı olmayacaktır. Ayrıca sivil faşizmin polisten aldığı koşulsuz desteğin saptanması ve sonuçlarının değerlendirilmesi öğrenci hareketi açısından aciliyetini koruyor. Öğrenci hareketi, alınan kararlar doğrultusunda sivil faşistlerle karşı karşıya gelinmesini izleyecek polis saldırısını göğüsleyecek yöntemler yaratmak göreviyle de karşı karşıyadır. Sivil faşistlerle yürütülecek çatışmayı, demokratik kitle örgütünün içselleştirdiği bir tarzda ve demokratik üniversite mücadelesinin bir konusu olarak tasarlamak, öğrenci/hareketinin önünde duran önemli gündemlerden birisidir.

Devletin üniversiter muhalefete yine üniversitenin içinden yaptığı saldırıların bir kısmını ise soruşturmalar oluşturuyor. Rektörlüklere polis zoruyla açtırılan ve yerel çalışmaları olumsuz etkileyen soruşturmalara ve cezalara karşı etkin bir mücadelenin yaratılamaması ise sorunun diğer kısmını oluşturuyor. Sorunun farklı okullarda yaşanmasından dolayı, mücadele yöntemlerinin ve eylemlerin ortaklaştırılamaması ve merkezileştirilememesi, öğrenci hareketinin tepkilerini zayıflatıyor. Bazı okullarda atılmaların yaşanmasıyla beraber, bu sorun bazı kalıcı etkilere de yol açıyor. (Örneğin, Mayıs ayının sonunda İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde bir öğrenci eylemlere katılması sebebiyle okuldan atıldı.) Mücadelenin öznelerine gözdağı vermek ve diğer öğrencileri dolaylı olarak sindirmek amacını taşıyan soruşturmalar, etkin bir karşı duruşun yaratılamadığı yerlerde daha kalıcı problemleri beraberinde getiriyor.

Yurtların bir mücadele alanı olarak kurgulanmasının önünde yine atılma problemi var. 1 yılda İstanbul'daki yurtlardan yaklaşık 25 öğrenci uzaklaştırıldı. Öğrenci gençliği atılma korkusuyla hiçbir sosyal ve politik etkinlik yapamayan bireylere dönüştürmek isteyen devlet, yurtlarda daha yoğun baskı mekanizmaları oluşturmuş durumda. Yaşam alanlarının birer mücadele alanına dönüştürülemediği durumda, gençlik hareketinin yurtlardan beslenmesine dair kurgular geçersizleşecektir.

Sermayenin halka yönelttiği saldırının önemli bir ayağını oluşturan özelleştirme uygulamaları ise üniversitede özellikle son birkaç yıldan beri adım adım örülüyor. 80'den sonra harçlarla başlayan dalga, 9O'lı yıllarda harçlara yapılan fahiş zamlarla kantin ve yemekhane özelleştirmeleri ile devam etti. Öğrenci gençlik, bu yıl yemekhanelerin satılması ile ilgili kampanyaların bir kısmında başarılı oldu. Fakat genel olarak Sodexho adlı şirketin üniversitelere girmesi engellenemedi. Bütünlüklü bir program olarak ele alınması gereken özelleştirme karşıtı mücadelenin ancak uzun vadeli bir hat olarak tasarlanması halinde başarılı olabileceği görülmektedir. Bunda, ülke genelinde yürüyen mücadelenin de önemli bir payı vardır.

Üniversitede Üçüncü Cephe

Laik-şeriatçı kutuplaşmasını üniversitede "sakallı ve türbanlı öğrencilerin okul içine

alınmaması" şeklinde kurumsallaştırmaya çalışan devletin uygulamaları, öğrenci muhalefetinde yeni tartışmaları beraberinde getirdi. Bu dönem, hatalı eğilimlere karşı alternatif çalışmaları tam anlamıyla hayata geçiremeyen gençlik, bazen hata yaparak, bazen doğruyu örgütleyerek gelecek süreç için netleşen argümanlar yarattı. İstanbul Üniversitesi özelinde gelişen bu süreç, gençlik açısından öğretici olmuştur.

MGK kurgusu uygulamaları hayata geçirmekle görevli rektörlerin bu konudaki açıklamaları devam ediyor. Bu beyanatlar, öğrenci hareketinin gelecek dönemi için ayrı bir anlam taşıyor. Fakat öğrenci hareketi üniversitede bir üçüncü cephenin yaratılmasının gençlik açısından taşıdığı önemi kendi deneyimlerinden biliyor.

Öğrenci hareketinin bu yıl gerçekleştirdiği merkezi eylemler birkaç yönden değerlendirilebilir. Birincisi gençlik 96 yıl cezalara karşı 17 Aralık ve 18 Mart'ta gerçekleştirdiği kitlesel merkezi eylemlerde, parasız eğitim ve parasız sağlık mücadelesinin yarattığı meşruiyet sayesinde toplumsal muhalefetin diğer kesimleriyle kısmen de olsa alanlarda buluşabilmiştir. İkincisi, gençliğin bu iki merkezi eylem öncesinde yürüttüğü ön çalışmalar, rejimin yargısının toplumsal muhalefet tarafından yargılanmasını sağlayan bir tarzın öncülüğünü yapmıştır. Bu iki eylemin bir başka önemli özelliği, gençlik hareketinin başta Ankara ve İstanbul olmak üzere büyük kentlerin ana meydanlarında kendi kitlesel örgütlenme kanalları aracılığıyla gerçekleştirdiği meşru militan eylemler olmalarıdır. 17 Aralık ve 18 Mart eylemleri bir yandan militan bir çizginin diğer toplumsal muhalefet kesimlerine ulaşmayı amaçlayan bütünlüklü bir ön hazırlık süreciyle birleştirilmesi, diğer yandansa polis barikatı karşısında sergilenen militan direniş bakımından gençlik hareketine önemli deneyimler kazandırmış; ancak bu konulardaki önemli eksiklikleri de açığa çıkarmıştır. Yıl boyunca yaşanan diğer iki merkezi etkinlik ise İstanbul’daki 16 Mart katliamı anması ve Kenan Mak'ın katledilmesiyle ilgili protesto gösterisi olmuştur.

Mart eylemlerinin bir başka özelliği de gençlik hareketi ile emekçi sınıf hareketi arasındaki etkileşimdir. Kamu çalışanlarının 1 Mart'ta Kızılay'da patlayan öfkesi, 18 Mart'ta gençlik mücadelesinin kazandığı militanlığın kaynaklarından biri olmuştur. Gençlik, 18 Mart'taki atılımıyla, emekçi sınıf hareketindeki düşme eğiliminden doğan moral bozukluğunu gidermeyi de başarmıştır.

Topluca bakıldığında 97-98 gençlik hareketinin eyleminin içeriği ve biçimi açısından ileriye doğru adımlar attığını, buna karşılık bu içeriğe uygun bir örgütlenme ve işleyiş modelinin geliştirilmesi açısından ciddi yetersizlikler gösterdiğini söyleyebiliriz. Artık gençlik hareketi '95'te olduğu gibi yalnızca "paralı üniversite"ye karşı öğrenci tepkisini değil, sermaye saldırısına karşı halkın tepkisini ifade etmektedir. Artık gençlik hareketi "masum" (yani depolitize) bir öğrenci hareketi değil, demokratik toplumsal muhalefetin en bilinçli parçalarından biridir. Artık gençlik hareketi, "yerinde zıplayan" bir karnaval hareketi değil, egemen sınıfların ve onun saldırgan güçlerinin "tepesinde zıplayan" militan bir harekettir.

Hareketin saflarında baş gösteren bugünkü "dağılma" eğilimi, gençlik hareketinin kazanmakta olduğu bu yeni özelliklerden kalkılarak kavranmalıdır. Görmemiz gereken gerçek şudur: Gençlik hareketi artık eski elbiselerine sığmıyor. Eski elbiselerimiz, en zayıf yerlerinden sökülüyor. Koordinasyonlar içerisinde "ayrılma", "kendi çadırını kurma" hareketlerinin, "ortada kuyu var yandan geç" teranelerinin öne çıkmasına aldanmamak gerekir. Hareket bütün bu eğilimleri kısa sürede gayrı meşru hale düşürebilecek yetkinliktedir. Bu eğilimlerin bugün kazandığı vurgu, içerdikleri potansiyelin gücünden değil, gençlik hareketinin içerik ve eylem tarzı açısından gösterdiği gelişmeye denk düşen örgüt ve işleyiş biçimlerinin açıklık kazanmayışından ileri gelmektedir.

Gençlik hareketine dar politik çıkarlarının penceresinden bakmayı adet edinen ve her virajda vagondan aşağı atlayarak "tren devriliyor" çığlıkları atıp yolcuları düz ovaya kurdukları çadırlarına davet eden "arkadaş"larımızın sözlerinin ve eylemlerinin içeriğini tartışmanın fazla bir yararı yok!

Devrimci Gençlik, şimdi gözlerini hareketin yeni içeriğine ve bu içeriğe denk düşen örgüt ve işleyiş biçimlerinin nüvelerine çevirmelidir.

Gelecekten bugüne doğru hayalciliğimizin ve sağduyumuzun işbirliğiyle baktığımızda, "öfke"den, "hayal kırıklığı"ndan, "felaket tellallığı"ndan daha çok "rahatlık", "umut" ve "iyimserlik" hissetmemizi gerektiren olguları görüyoruz.

Bunlardan birincisi, ülkemizdeki gençlik hareketinin ortak ve zamandaş bir nitelik kazanmaya başladığıdır. Gençlik hareketinin kazandığı bu yeni nitelik karşısında tartışmamızı "merkezi eylem çizgisinin birim çalışmalarını daralttığı" ya da "gençlik hareketinin baş gündeminin merkezileşme olduğu" gibi sözde karşıtlıklar üzerine kurmakla yalnızca havanda su dövmüş oluruz. Çünkü, yaşananlar, gençlik hareketinin ülke çapında eşzamanlı ve eş gündemli yükseliş dönemlerinin aynı zamanda birimlerdeki kitlesel aktivite düzeyinin en yüksek noktaya ulaştığı dönemler olduğunu göstermektedir. Öte yandan, yine yaşananlar gençliğin, ülkenin bütün üniversitelerine yayılan hareketlerini bu aşamada "merkezileştirme"ye yönelen her zorlamanın hareketi böldüğünü göstermektedir. Gençlik hareketini eş zamanlı, eş gündemli ve politik yönü giderek ağır basan bir hareket haline getiren şey, ülkedeki siyasal-toplumsal krizin emek güçleri ile sermaye güçlerini giderek daha yüksek bir saflaşma düzeyinde karşı karşıya gelmeye zorluyor olmasıdır. Gençlik hareketi, doğası gereği bu saflaşma zorlamasından öncelikli olarak etkilenmekte ve kendi üslubuyla bu etkilenişini ifade etmektedir. Bu nedenle, sorunun düğümlendiği yer, örgüt modellerinde değil, birimlerdeki gündelik etkinlikle toplumsal muhalefetin genel politik-toplumsal gündemi arasında istikrarlı ve verimli bir birliktelik kurma noktasındadır. Böylesi bir birlikteliğin kurulabilir olduğu, geçtiğimiz yılın genel toplumsal gündemi ile öğrenci hareketinin gündelik sorunları arasındaki şaşırtıcı geçişlilikten anlaşılabilir. Bunun görmek için ülkemizin gündemine ve üniversite gençliğinin tarafı olduğu çatışmalı süreçlere kabaca bir göz atmayı bilmek bile yeterlidir. (Ve bu nedenle sıkıntılarımız genellikle 'bakış açıları' arasındaki farklılıklardan değil, yol arkadaşlarımızın 'körlüğünden' ileri gelmektedir.)

İkincisi, tüm "ayrılma" gösterilerine, şantajlarına, kaprislerine karşın, öğrenci gençlik, yıl boyunca, yalnızca anti-faşist savunma eylemlerinde değil, demokratik hak ve özgürlük kavgalarında da dikkate değer bir birlik eğilimi sergilemiştir. (Türban gösterilerinde başlangıçta yaşanan parçalanma bile, birliği zorlayan koşullar sayesinde, sonunda önemli ölçüde giderilebilmiştir.) Dolayısıyla hareketin niteliği, koşulların, hareketin birliği yönündeki güçlü bir zorlamasıyla birlikte gelişmektedir. Bu nedenle, hareketin bozulurmuş gibi görünen eski birliğinin yerine, hareketin bu yeni süreçteki birliğini sağlayan esasları öne çıkarmak ve yeni hareketi bu esaslar üzerinde örgütlemek olanaklıdır. Bu esaslara yakından bakıldığında, bunların "cephe" ve "koordinasyon"a biçimini veren esaslar olduğu görülecektir. Tüm birimlerde cephesel birlikleri yeniden inşa etme ve Koordinasyonu bu birlikler üzerinden örgütleme yolundaki çalışmaların, önümüzdeki dönemde, bir önceki döneme oranla çok daha etkili olacağı ortadadır.

Üçüncüsü gençlik hareketi artık "masumiyet çağı"nı aşmıştır. Öğrenci hareketi artık, zalimin hoşgörüyle, mazlumun sempatiyle baktığı "sevimli çocukların hareketi" değil, toplumsal çatışmanın açık ve doğrudan bir tarafıdır. Harekete katılan yeni kuşaklar artık bir taraf oldukları bilinciyle saflarımızda yer almaktadırlar. Dolayısıyla, gençlik hareketinin içeriğine uygun bir politik çerçeveyle tanımlanabilmesinin koşulları da giderek olgunlaşmaktadır.

"Umutsuzluğun" ve "hayıflanmanın" ne yeri, ne de zamanıdır. Yapacağımız şeyi görmek için "bakmak" yetmiyor yalnızca; neyi aradığımızı bilmek de gerekiyor...

Açık ki önümüzdeki dönem, devletin üniversiteye ve üniversiteliye saldırısının yoğunlaşacağı bir dönem olacak. Kriz yoğunlaşırken, düzenin, politik çatışmanın sınırını giderek daha dar bir alana sıkıştırabilmek için girişeceği saldırganlığın odağında üniversite gençliği de var. Öyle görünüyor ki, hareketi ileriye doğru taşıyacak olanlar, aklı, gücü ve cesaretiyle bu saldırganlık dalgasının orta yerinde ayakta durabilmeyi ve akıntıya karşı yürümeyi başarabilenler olacak.



POLİS: "terörist dedi,

DİNARLILAR: 'hoş geldiniz çocuklar'

Nisan 96'da gözaltına alınan ve 2 yıldır cezaevinde yatmakta ola



POLİS: "terörist dedi,

DİNARLILAR: 'hoş geldiniz çocuklar'

Nisan 96'da gözaltına alınan ve 2 yıldır cezaevinde yatmakta olan Ankara Üniversiteleri Öğrenci Koordinasyonu üyesi 8 öğrencinin 18 Mayıs'ta yapılan duruşmasında, mahkeme heyeti, soruşturmanın sürdürülmesi kararıyla davayı 17 Haziran'a erteledi.

Duruşmanın yapılmasından yaklaşık 1 ay önce İstanbul ve Ankara'da çalışmalarına başlayan, aileler ve öğrencilerden oluşan komiteler; aydın, sanatçı ve demokratik kitle örgütü temsilcileri tarafından imzalanacak metni hazırladı. Metinde Ankara'da, Manisa'da, Diyarbakır'da, Trabzon'da ve daha bir çok yerde süren halkın davalarında yargı bağımsızlığının ve adaletin sağlanması, DGM'lerin ve anti demokratik yasaların kaldırılması, işkencenin önlenmesi istendi.

İmza metninden sonra tutuklu öğrencilerin ve onların ailelerinin imzasının yer aldığı metin, basına sunuldu. Metinde tüm kamuoyu, 18 Mayıs'ta yapılan duruşmaya çağrıldı.

Davanın tüm toplumda yarattığı meşrulukla hareket eden komiteler, kısa süre içinde sonuç aldılar. Özellikle öğretim üyelerinin konuya gösterdiği ilgi büyüktü. Öğrencilerin talepleri doğrultusunda bir metin hazırlayarak diğer öğretim üyelerinin konuya olan ilgilerini yoğunlaştırdılar.

Komite çalışmalarını basına aktarmak amacıyla yine aydın ve sanatçılarla beraber bir basın açıklaması düzenledi. 16 Mayıs 1998 günü Öğrenci Aileleri ve Yakınları Derneği'nde düzenlenen açıklamada toplanan imzalar basına sunuldu ve demokrasi güçlerinin 18 Mayıs'ta da öğrencileri yalnız bırakmayacakları söylendi. Ayrıca DKÖ temsilcileri, aydın ve sanatçılardan toplanan 250 imza çeşitli köşe yazarlarına dağıtıldı.



Yol Uzundu, Umut Büyük

17 Aralık akşamı saat 24.00'te, otobüs İstanbul'dan Ankara'ya gitmek üzere yola çıktı. Yolculuğa 6 öğrenciyle beraber Melike Demirağ, Orhan Aydın, Leman Sam, cezaevinde bulunan Bülent Karakaş'ın ablası Hülya Karakaş, HADEP, DBP, Halkevi temsilcileri, iki avukat ve Yunanistan'dan gelen 4 kişilik öğrenci heyeti katıldı. Sabah 7.00 civarında Ankara'ya varan temsilciler ve sanatçılar, Mülkiyeliler Birliği'nde verilen kahvaltıya katıldılar. Orada bulunan diğer sanatçılarla beraber 9.30'da DGM'ye giden temsilcilerin toplanması karşısında polis karşı kaldırıma geçilmesi için uyarı yaptı. Ayrıca mahkeme binasının 1 kilometre çevresi kuşatma ve işgal altına alınmıştı. Duruşmaya izleyici olarak İstanbul'dan gelenlerin dışında Ferhat Tunç, Bir Demet Tiyatro Ekibinden Şebnem Sönmez ve Olgun Şimşek, Şanar Yurdatapan, Mustafa Atalay, Cezmi Ersöz, Celal Başlangıç, ÖDP, Halkevleri, TTB, EMEP temsilcileri katıldı. Sanatçıların, temsilcilerin, yurtdışından gelen heyetlerin, öğrencilerin mahkemeye alınması için savcıyla görüşme yapan avukatlar, öğrenciler dışında kalan izleyicilerin içeri alınacağını duyurdular. Cezaevindeki öğrencilerin geç getirilmesi yüzünden 2 saat geciken duruşmanın başlamasına yakın aileler ve diğer izleyiciler salona alınmaya başlandı. 5-10 dakikalık sessiz bekleyişten sonra salona gerilen tutuklu öğrenciler izleyicileri selamladıktan sonra yerlerine geçtiler.



Yüklə 0,52 Mb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   13




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin