Yazar: Ersan Üldes



Yüklə 27,95 Kb.
tarix02.11.2017
ölçüsü27,95 Kb.
#27228

zafiyet kuramı
Yazar: Ersan Üldes

Editör: Arzu Taşçıoğlu

Deniz Vural

Dizi: Modern Dünya Edebiyatı 9

ISBN: 978-975-8723-17-1

Boyut: 12,5 cm. x 19 cm.

Sayfa: 233

Fiyat: 12,50 TL

plan b yayınları

Meşrutiyet C. Kıblelizade S. Tepehan No:1/6 Şişhane-İstanbul

Tel: (212) 251 40 23 Fax: (212) 251 40 24 e-posta: info@planb.com.tr www.planb.com..tr
zafiyet kuramı ile ilgili her türlü bilgiye ve görsel malzemeye www.planb.com.tr/zafiyet adresinden ulaşabilirsiniz.
Bireyin zaafları üzerine mizahi bir roman zafiyet kuramı. Ersan Üldes, üçüncü romanında okuru sarsmak için yine mizahı kullanıyor.
Yazarlara duyduğu öfke yüzünden, Almanca’dan tercüme ettiği romanlarda gönlünce değişiklikler yapan Meriç, yaşadığı çok etkileyici bir günün ardından yazarlığa soyunuyor. Roman sanatına kendince getirdiği yeni yaklaşım sayesinde, onun hem yaşamına hem de romanı yazma sürecine eşzamanlı olarak tanık oluyoruz.
Meriç kendi zaaflarını yenmek için her çareye başvururken yakın çevresi de onun hayatını çekilmez hale getiriyor. Silik bir sevgili, Meriç’in aksine tüm girdiği ortamlarda dikkatleri üzerine toplayan bir arkadaş, son derece çekici bir kadın ve ömrünün son demlerinde yazar olmaya kalkışan bir baba… Babanın kendine özgü hayat bilgisi, sık sık kendini gösteriyor zafiyet kuramı’nda.
Bir kimlik olarak yazarlığı rütbe gibi taşımak, dünyadaki en tehlikeli tatmin şekillerinden biridir. Yazmak başka; ama yazar olmak, yeryüzünde ısrarla o kimlikle bulunmak, psikoloji bilimine havale edilesi bir bozukluktur. Yazdıkları tatmin edici olmayanlar, sizin üzerinizden, yani yazar dostu adı verilen, yazarın yanında daha önemsiz kalmamak için sürekli diri kalmak, sürekli taze fikirler yumurtlamak zorunda olan zavallıların üzerinden tatmin olmaya çalışırlar.

ERSAN ÜLDES


1973’te Manisa’da doğdu. Mühendislik eğitimi aldı, reklam yazarlığı yaptı. 1990 yılında Milliyet Sanat dergisinde yayımlanan şiiriyle edebiyat dün­yasına adım attı. 1994-1995 yıllarında Express dergisinde siyasi denemeler yazdı.
İlk romanı Yerli Film, 1999 yılında İnkılâp Kita­bevi Roman Ödülü’nü aldı. İkinci romanı Aldırılan Çocuklar Örgütü, 2004 yılında yayımlandı. Edebiyat dergileri ve muhtelif gazetelerin kitap ekleri için roman eleştirileri kaleme aldı. Zafiyet Kuramı, Ersan Üldes’in üçüncü romanı.

“Şaşırtıcı bir akıcılığı, anlatmak istediklerini kolaylıkla ifade eden canlı bir dili var Ersan Üldes'in,”


diyen Ömer Türkeş, Üldes’in ikinci romanı için şunları söylemişti:
“İlk romanını da sevmiştim Ersan Üldes’in, hayal kırıklığına bu kez de uğramadım.”

(ALINTILAR)
Net bir son hazırlama takıntısını sevmediğim gibi, kurguda bırakılmış büyük boşluklardan da haz etmezdim. Böylesi çabaları, eli yüzü düzgün bir kompozisyonu hakkıyla tamamlamaktan aciz yazarların, derinlik yaratma kisvesi altında başvurduğu soytarıca bir gösteri, bir tür kepazelik olarak görürdüm, artık kendimi ne sanıyorsam. Tercümesini yaptığım bütün postmodern yazarların bozdukları yapıları yeniden onardım, bıraktıkları boşlukları bir bir doldurdum, gereksiz bulduğum geri dönüşleri ortadan kaldır­dım, mekânları değiştirdim, olayları değiştirdim, tarihlerle oyna­dım, bazen coşkun dalgalanmalara kapılıp aralara şiirsel metinler bile döktürdüm.

Okuru kusursuz sona hazırlayan romanlar ağırıma gidiyordu; bi­tirici, öldürücü bir son hazırlama telaşında, geride kendi söyledi­ğinden başka bir şey bırakmayan, kan emici yazarlara içerliyor­dum.”

Bugün çok tanrılı bir dine geçiş yaptık gerçekte, insanlık geri­ye döndü yine, binlerce yıl öncesine. Yeni dinin tekbiri şu; her şey benim elimde... Peki yeni dinin Kâbe’si ne tarafta? Onu bulmak da senin elinde... Biraz enformasyon takviyesi, bir parça kalkındırma ile kendi Kâbe’ni bulabilirsin, bulamazsan da yaratırsın. Gerçekte bu şifreli bir cümle, yani yeni nümerik din diyor ki aslında: Kâbe senin içinde ama iş onu bulabilmekte... Ara ki bulasın, yeni dinin Kâbe’si, sanki kadının o meçhul ve meşum noktası...

“Tanımsız biriysen, meteliksiz olma ihtimalin yüksek olur; sayısız meslekten bir anda men edildiğin gerçeğiyle tanışırsın. Yü­zü­ne bakılamayacak kadar çirkin yaratılmış insanlar, Tanrı’nın do­ğuştan cezalandırdığı insanlar değildir. Asıl kurbanlar aradakilerdir, flu bir perdenin ardında kalanlar... Hilkat garibesiysen, monstrum denen cinsten, doğal olarak içine kapanıp kendine başka bir yaşam seçersin. Günlerce evden çıkmamak, sadece ken­­­­disiyle ve kendi bedeniyle yüzleşmek, birçok alanda sayısız fayda sağlar insana.”

Mesela yazarlık, hilkat garibesi mesleğidir çağımızda. Diyelim bir roman yazacaksın ve kentte yaşıyorsun. Kentte zaman hızlı akar, bilirsin. Anadolu’da bir gün içinde, dört saat oturup gökyü­züne bakabilirsin, böyle bir hakkın vardır. Ama İstanbul’daysan, o dört saati kuyrukta, otobüste ya da manasız bir toplantıda geçirmek zorunda kalırsın; ama neresinde, hangi kısmında olursan ol, dört koldan sarılmıştır çevren. Açık hava reklamları üstüne üstüne gelir, kaldırımlarda maksatlı kadınlar sebatından döndür­meye çalışır. Işıklı şehir, ışıltılıdır da. Televizyon çok kanallıdır; kanallardan en azından biri, alt sokağındaki lağım patlamasını eğlence hayatı diye anlatır. Sokaklarda korsan filmler sa­tılır, siktiriboktan bir film en azından iki saatini alır.

“Sevgilisinden ilgi ve aşk ister insan, bir demet çiçek alınsın, aldatılmasın, adı sayıklansın dursun, nasıl tanıştık her gün anlatılsın. İnsan soyunun hayvandan farkı, düşünmektir, dünyayı kav­ramak için düşünmek, yalnızca düşünmek, diyenlerin kafasına sıçayım. Asıl fark, her daim beklemesidir insanoğlunun. İnsan, bekleyen bir hayvandır. Otobüs bekleyen bir inek gördün mü ya da doğum gününde hediye bekleyen bir susamuru?”



Her şeye rağmen, kadınlara karşı çekingen duran insanların yü­rüttüğü türden bir mantıkla, kötürüm haksızlıklar yapamam Tan­rı’ya. Ulvi ve uhrevi bir kavramı, tamamen dünyevi bir bakışın kıskacına almak, pek de adil sayılmaz çünkü. Kadınlarla yaşadı­ğım sorunları Tanrı’ya, hatta Tanrı’nın varlığına ya da olmayışı­na bağlamak, babamın tabiriyle, atına kızıp eşeğini sikmeye benzer.

“Karşı cinsle aramdaki frekans bozukluklarını, Tanrı’dan çok ba­bama bağlıyordum ben. Annem gibi güzel ve zarif bir kadınla değil de kendine benzer mülevves bir gudubetle evlenmiş olsay­dı, iki ucubenin teşriki mesaisinden, benim gibi ne tatlı ne tuzlu birinin değil, istisnasız çirkin, tartışmasız çirkin, kayıtsız şartsız çirkin bir âdemin yeryüzüne selamün aleyküm diyeceğini kestir­mek için, Mendel olmaya ne hacet...”
Yüklə 27,95 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin