20.10.2017
وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ
İNSANIN YARATILIŞ GAYESİ
Cumanız Mübarek olsun Aziz Kardeşlerim!
Küreselleşen şu dünyamızda insanoğlu sahip olduğu onca varlığa rağmen ve etrafındaki onca insana rağmen kendisini yalnız ve aciz hissetmektedir. Sürekli 'Ben neyim?, 'Nereden geldim?', 'Niçin varım?, 'Nereye gideceğim? gibi devasa sorular insanoğlunun zihnini meşgul etmektedir.
Beşer aklı, bu çetin ve devasa sorular karşısında hep bocalayıp durmuş, felsefe ise bu konuda, yüzyıllar boyu birbirini nakzeden izahlarıyla hep aciz kalmıştır. Acaba insan boş yere mi yaratılmıştır? Akl-ı selim sahiplerinin ittifak edebileceği tek cevap herhalde şu olacaktır: Kesinlikle hayır!
Kardeşlerim!
İnsan, gaye ve amaçları için yaşar. Herhangi bir işe başlarken, hedeflenen bir takım amaçlar yoksa başarıya ulaşmak güç olur. İşte bu yüzden, insanı yaşatan, onun yaşamını anlamlı hâle getiren gayeleridir. Canlı-cansız bütün varlıkların belli işlevleri, görevleri vardır. Cenâbı Hakkın “Sizi boş yere yarattığımızı ve bize geri döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?” (Müminun,115) ilahi hitabından anlaşılacağı üzere Allah'ın (c.c.) yarattığı varlıkların en şereflisi ve kıymetlisi olan ve bütün mahlûkatın istifadesine sunulduğu insanın da başıboş bırakılmış olması mümkün görünmemektedir.
Kardeşlerim!
O halde insan hangi gaye için yaratılmıştır? Acaba yaratılışındaki hikmet nedir? sorularından insanoğlunu kurtaran, beşer aklına huzur ve sükûn veren gerçekleri, tatmin edici cevapları vahy-i ilahide bulmak mümkündür. “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat,56) buyuran Cenab-ı Hak, insanı kendisini tanıyıp kullukta bulunması için var ettiğini belirtiyor.
Kardeşlerim!
Hz. Peygamber (s.a.s) bir gün Muaz b. Cebel (r.a.)’e “Allah'ın kulları üzerindeki hakkı nedir, bilir misin?” diye sorar. Muaz ise “Allah ve Resulü daha iyi bilir” der. Peygamberimiz: “O'na ibadet etmeleri ve kendisine hiçbir şeyi ortak koşmamalarıdır”, buyurur. Sonra: “Ey Muaz, kulların Allah üzerindeki hakkı nedir?” buyurur. Muaz “Allah ve Resulü daha iyi bilir” deyince, Peygamberimiz: “O'na ibadet edip, hiçbir şeyi ortak koşmadıkları takdirde, onlara azap etmemesidir.” buyurur. (Buhârî, Cihâd, 46; Müslim, Îmân, 48.)
Allah Resulünün hitabından da anlaşılacağı üzere ibadet, Allah'ın (c.c.) kulları üzerindeki bir hakkıdır. İbadet, Allah (c.c.) katında insanlara değer kazandırır. Allah Teâlâ kendisine ibadet edeni sever ve ona değer verir. Kulluk görevini yerine getirmeyenler ise Allah'ın (c.c.) sevgisinden mahrum kalır.
Kardeşlerim!
Kullar olarak, hayatımız boyunca bir imtihan sürecinden geçmekteyiz. Ömür ne kadar uzun olursa olsun, insan hangi imkânlarla ve ne kadar çok yaşarsa yaşasın, vazife, yetki ve sorumluluğu ne ölçüde büyük olursa olsun; konuşan dillerin susacağı, gören gözlerin görmez olacağı bir gün gelecektir. Allah'ın (c.c.) bahşettiği bu ömür sermayesi içerisinde şu veya bu şekilde yaşamaktayız. Bu sermaye, sınırlıdır. Bir gün bitecek ve yeniden verilmeyecektir. Onun için, uyanık olmalı ve bu sermayeyi akıllıca kullanmalıyız.
Şu halde; hayat, anlamsız bir varoluş olmadığı gibi ölüm de sonu hiçlik olan bir yok oluş değildir. Aksine hayat, bir hayırlı faaliyetler alanı; ölüm ise bu faaliyetlerin karşılığını bulacağımız, ebedî varlık sahasına geçişi sağlayan bir dönüm noktasıdır. Rabbini bulan ve O'na kul olan kurtulmuş, bunun dışındakiler ise mahvolmuştur.
Cenab-ı Hak bizlere, yaratılış gayesine uygun bir hayat geçirmeyi lütfetsin! Bizleri kendisine, hakkıyla kulluk eden kimselerden eylesin.
Çiğdem YENİDOĞAN
Drammen
Dostları ilə paylaş: |