الأصل المعهود: اليقين لا يزول بالشك ‘Meşhur kaide: Şek ile yakîn zâil olmaz’



Yüklə 3,3 Mb.
səhifə41/48
tarix22.01.2019
ölçüsü3,3 Mb.
#101643
1   ...   37   38   39   40   41   42   43   44   ...   48
-Mudiyye, IV, 26-27; Koca, "Kâsânî", DİA, XXIV, 531.

42 İbn Kutluboğa, Tâcu’t-Terâcim, s. 85; Taşköprîzâde, Miftâh, II, 274; Kureşî, el-Cevâhiru’l-Mudiyye, IV, 28.

43 Leknevî, Fevâidu’l-Behiyye, s. 91.

44 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 594. Hocasına başka şekillerde de atıfta bulunmuştur. Örnek için bkz. Kâsânî, Bedâyi‘, II, 594, 607; IV, 304; VII, 320.

45 Leknevî, Fevâidu’l-Behiyye, s. 91; Özel, Hanefi Fıkıh Alimleri, s. 54.

46 Brockelmann, Târîhu’l-Edebi’l-Arabî, III, 679.

47 Koca, "Kâsânî", DİA, XXIV, 531.

48 Leknevî, Fevâidu’l-Behiyye, s. 91.

49 Kureşî, el-Cevâhiru’l-Mudiyye, IV, 27; İbn Kutluboğa, Tâcu’t-Terâcim, s. 84; Heffening, "Kâsânî", İA, VI, 374.

50 Leknevî, Fevâidu’l-Behiyye, s. 91.

51 İbn-i Abidîn, Hâşiyetu Reddi’l-Muhtâr, I, 101.

52 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 375.

53 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 495; V, 528, 534, 561; VII, 324.

54 Kâsânî, Bedâyi‘, III, 380; IV, 507, 508; V, 494; X, 497.

55 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 315.

56 Kâsânî, Bedâyi‘, II, 210-211, 454-455; III, 102; V, 464-465; VII, 380-382; X, 38-39, 113.

57 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 208, 630.

58 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 442, 630; II, 631, 640; IX, 86.

59 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 25,30.

60 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 16.

61 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 342.

62 Kâsânî, Bedâyi‘, V, 298.

63 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 25, 342 VI, 368; IX, 47, 139.

64 Kâsânî, Bedâyi‘, IV, 25.

65 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 356; II, 95, 109, 116, 137, 214.

66 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 83.

67 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 310, 354, 544, 545, 548.

68 Kâsânî, Bedâyi‘, VIII, 403, 434.

69 Kâsânî, Bedâyi‘, IX, 403.

70 Kâsânî, Bedâyi‘, I, 517; III, 270, 406; IV, 30, VI, 246, 368; IX, 104; X, 103.

71 Kâtip Çelebî, Keşfu’z-Zunûn, I, 230-371; Kureşî, el-Cevâhiru’l-Mudiyye, IV, 26.

72 Kavakcı, İslam Hukukçuları, s. 125.

73 Özel, Hanefi Fıkıh Alimleri, s. 54-55; Koca, "Kâsânî", DİA, XXIV, 531; Ünal, "Bedâiu’s-Sanai‘", DİA, V, 294.

74 Kâsânî, Bedâyi‘, X, 3.

75 Ünal, "Bedâiu’s-Sanai‘", DİA, V, 294.

76 Kâtip Çelebî, Keşfu’z-Zunûn, I, 371.

77 Ünal, "Bedâiu’s-Sanai‘", DİA, V, 294.

78 İbn-i Manzûr, Lisânu’l-Arab, III, 361.

79 ez-Zebîdî, Tâcu’l-Arûs, IX, 60.

80 Bakara, 2/127.

81 Nahl, 16/26.

82 Halil b. Ahmed, Kitâbu’l-Ayn, III, 1502.

83 Cevherî, es-Sıhâh, I, 443.

84 İbn-i Manzûr, Lisânu’l-Arab, III, 361; ez-Zebîdî, Tâcu’l-Arûs, IX, 60.

85 İbn-i Fâris, Mu’cemu Mekâyîs, V, 108; Kefevî, el-Külliyyât, s. 728.

86 Nûr, 24/60.

87 et-Tûfî, Şerhu Muhtasari’r-Ravda, II, 95. Kaziyye: Mantık ilminde, herhangi bir söz söyleyen kişinin, söylediği bu sözde sâdık veya kâzib olma ihtimali olan kelamdır (bkz. Cürcânî, et-Ta’rîfât, s. 176; Ebherî, Îsâgûcî, s. 12). Bir başka değişle, "doğru ve eğriye ihtimali olan söz, nisbet-i tâmme-i haberiyyeyi ifâde eden ve sıdk ile kizbe şümûlü olan ihbârî bir kelâmdır". (bkz. Elmalılı, Kâmus, III, 183). Emir, nehiy, soru, yemin, taaccub, temenni, dua, rica, övgü, yergi gibi sıdk ve kizb sıfatı ile vasıflandırılamayan bütün inşâî cümleler kaziyyelerden kabul edilmezler. Konumuzla ilgisi bulunan kaziyye-i külliye, mevzuunun bütün fertlerinde hükmün gerçekleştiği kaziyyedir. Mesela: Her insan adaleti sever. Buna karşılık kaziyye-i cüz’iyye, mevzuunun bazı fertlerinde hükmün gerçekleştiği kaziyyedir. Mesela: Bazı öğrenciler çalışkandır gibi. Geniş bilgi için bkz., Mehdî Fazlullah, Medhal İlâ İlmi’l-Mantık, s. 89-99; Elmalılı, Kâmus, III, 201.

88 Makkarî, el-Kavâid, I, 212. Makkarî’nin tanımının değerlendirmesi için bkz. Nedvî, Kavâid, s. 42; Şübeyr, Kavâid, s. 16; Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 40-44.

89 er-Rûkey, Nazariyyetu’t-Taq’îd, s. 42.

90 Feyyûmî, el-Misbâhu’l-Münîr, II, 510. Buradaki küllî emirden maksat kaziyye-i külliyyedir, küllî mefhum değildir. Cüz’iyyât ile ifade edilen de küllî emrin cüz’iyyâtı değil de kaziyyenin mevzusuna giren cüz’iyyâttır. Emrin küllîlik ile kayıtlandırılması, kaziyye-i küllîyeyi, kaziyye-i cüz’iyye veya kaziyye-i şahsiyyeden ayırmak içindir. (bkz. Tehânevî, Keşşâf, II, 1295-1296; Ayrıca kaziyye-i şahsiye için bkz. Mehdî Fazlullah, Medhal İlâ İlmi’l-Mantık, s. 95-96). Feyyûmî’nin bu tarifini Muhammed Zuhaylî aynen benimsemiş ve bu tanımın, kâidenin aslına daha uygun olduğunu ifade etmiştir. bkz. Zuhaylî, el-Kavâid, s. 18-19

91 İbn-i Sübkî, Eşbâh, I, 11.

92 İbn-i Sübkî, Eşbâh, I, 11.

93 Taftâzânî, et-Telvîh, I, 35. Burada küllî hükümden murad kaziyyedir. Cüz’iyyâttan kasıt ise mevzusuna giren cüz’iyyâtın ahkâmıdır. Bilinmesi ise bu cüz’î hükümlerin büyük önerme şeklinde olan kâideden küçük önermeler halinde tahrîc edilmesidir. (bkz. Fenarî, Hâşiyetu’l-Fenarî, I, 112)

94 Cürcânî, et-Ta’rîfât, s. 171.

95 Cürcânî, et-Ta’rîfât, s. 171. Müellif, kânûn kelimesini tarif ettikten sonra buna örnek olarak "Nahivcilerin fâil merfûdur, mef‘ûl mansûptur ve muzâfun ileyh mecrûrdur" örneklerini zikretmiştir.

96 İbn-i Hatib ed-Dehşe, Muhtasar Min Kavâid, I, 64.

97 İbn-i Neccâr, Şerhu’l-Kevkebi’l-Münîr, I, 30. İbn Neccâr esrinin başka bir yerinde usûlu fıkhı tanımlarken, tanımda geçen kaideyi "her biri kendi altına giren cüz’iyyâtı kapsayan küllî suretlerdir". (وهي هنا: عبارة عن صورٍ كلّيةٍ تنطبق كلّ واحد منها على جزئياتها التي تحتها) şeklinde tanımlamaktadır. Müellif, kâide kelimesinin küllîlik ile (kâide-i külliye şeklinde) takyîd edilmesine gerek olmadığını, çünkü kâidenin yapısı itibariyle bunu gerektirdiğini de belirtmektedir. Eserin tahkikini yapan Muhammed ez-Zühaylî, "صور" kelimesiyle burada kastedilen anlamın "قضية" veya "أمر" olduğunu ifade etmektedir. bkz. İbn-i Neccâr, a.g.e, I, 44-45.

98 Kaynaklarda müellifin ismi el-Behûtî veya el-Buhûtî olarak geçmektedir. bkz. Koca, Selefi Söylem, s. 104.

99 El-Behûtî, Keşşâfü’l-Kınâ‘, I, 14.

100 Kefevî, el-Külliyyât, s. 728.

101 Hamevî, Ğamzu Uyûni’l-Basâir, I, 51. Tanımın değerlendirmesi için bkz. Şübeyr, Kavâid, s. 16; Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 44-48.

102 Hamevî, Ğamzu Uyûni’l-Basâir, I, 51. Hamevî’nin bu yaklaşımı ve kavâid tanımı, günümüzde de bazı müellifler tarafından olduğu gibi kabul edilmiştir. Örnek olarak bkz. Abdullah ed-Dir’ân, el-Medhal, s.223.

103 Tehânevî, Keşşâf, II, 1295. Müellif, küllî emrin, cüz’iyyâtı ile örtüşen küllî kaziyye olduğunu ve bunun da bilkuvve olduğunu belirtmiştir. Yani mevzusuna giren cüz’iyyât ile bilkuvve uyuşan kâide, hüküm çıkarılmak istendiği zaman bilfiil olarak ortaya çıkacaktır. (Tehânevî, a.g.e, II, 1295).

104 Hadimî, Mecâmi‘, (yzm.), vr. 35b.

105 Güzelhisârî, Menâfiu’d-Dakâik, s. 305.

106 (لكن المختار كون القواعد اعم من ان يكون كلية او اكثرية) Güzelhisârî, Menâfiu’d-Dakâik, s. 305.

107 Ali Haydar, Dürerü’l-Hukkâm, I, 27. Ali Haydar Efendi’inin bu tanımı daha sonra gelen bazı bilginler tarafından kabul edilmiş ve kullanılmıştır. (bkz. Elmalılı, Kâmus, III, 107; Remzi Balkanlı, İslâm Hukukunun Umumî Esasları, s. 103).

108 İzmirli, İlm-i Hilâf, s. 186.

109 Zerkâ, Medhal, II, 947. Zerkâ’nın bu tanımı, özellikle modern dönemde Kavâid literatürü ile ilgili çalışma yapan araştırmacıları önemli ölçüde etkilemiş ve kabul edilen bir tanım olmuştur. Örnek olarak Zerkeşî’nin el-Mensûr’unun tahkikini yapan Teysîr Fâik Ahmed Mahmud’un yapmış olduğu tanım verilebilir. bkz. Zerkeşî, el-Mensûr, (Muhakkikin mukaddimesi) I; 16. Zerkâ’nın tarifinin değerlendirmesi için bkz. Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 48-49.

110 Nedvî, Kavâid, s. 43.

111 Nedvî, Kavâid, s. 43.

112 Nedvî, Kavâid, s. 45. Müellif, bu tanımı verdikten hemen sonra bu tarifi, Zerkâ’nın yapmış olduğu tanımın bazı yerlerini hazfederek ve bazı düzeltmelerle aldığını ifade etmektedir. (bkz. Nedvî, a.g.e, s. 45, 4. dipnot). Nedvî’nin yapmış olduğu bu iki tanımın eleştirisi için bkz. Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 50-51; er-Rûkey, Nazariyyetu’t-Taq’îd, s. 43-45.

113 Şelebî, Medhal, s. 324.

114 Alâî, el-Mecmûu’l-Müzheb (Drase Böl.), I, 38.

115 Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 54.

116 Makkarî, el-Kavâid (Drase Böl.), I, 107. Müellif daha sonra yapmış olduğu bu tanımda geçen bazı terimlerin izahını yapmıştır. Tanımda yer alan "ağlebî" tabiri, her kâidenin istisnalarının olduğunu ve cüz’iyyâtın ahkamının kâideden bilinmesinin ise genellikle olduğunu ifade içindir. "Yutaarrefu" ifadesinin kullanılması, "yantabiku"nun kullanılmasından daha evlâdır. Çünkü "yutaarrefu"nun kullanılmasında, hükmün kâideden çıkarılabilmesi için zihnî bir çabanın olmasına ihtiyaç olduğuna delalet vardır. Yoksa hüküm, kâideden kendiliğinden (bedîhî olarak) çıkarılmaz. Tarifi "fıkhîyye" lafzı ile kayıtlayarak, kâidenin nahiv kâidesi gibi fıkıh dışında kullanıldığı alanları dışarıda bırakmak içindir. "Mübâşereten" kaydının konmasının sebebi, usûl kâidesini dışarıda bırakmak içindir. Usûl kâidesinden de fıkhî cüz’iyyâtın hükmü çıkarılmaktadır, fakat usûl kâidesi bir vasıtaya ihtiyaç duymaktadır. Makkarî, a.g.e, I, 107. Müellifin yapmış olduğu bu tanımın değerlendirmesi için bkz. er-Rûkey, Nazariyyetu’t-Taq’îd, s. 45-46.

117 er-Rûkey, Nazariyyetu’t-Taq’îd, s. 48. Yazar, "تجريدية" ifadesi ile; "illet ve objektif bir bağ ile hükmün kendisine bağlandığı, sadece bir cüz’î hükme ait olmayan" manasını kastettiğini ifade etmektedir. bkz. er-Rûkey, a.g.e, s. 63.

118 Şübeyr, Kavâid, s. 18. Müellif tanımda geçen "şer‘î" kaydının fıkhî kâideyi mantık, belağat ve nahiv gibi diğer kâidelerden ayırdığını, "ameli" kaydının ise itikadî kâidelerden ayırdığını belirtmiştir. "Mevzusuna giren cüz’iyyâtın ahkâmını bilkuvve kapsaması" ile ifade edilmek istenen; bilkuvve halinde mevcut bulunan kâide, meseleler meydana geldiği zaman bilfiil haline dönüşür. Geniş bilgi için bkz. Şübeyr, a.g.e, s. 19.

119 Ubâde, Kavâid, s. 1.

120 Ubâde, Kavâid, s. 1.

121 bkz. Bûrnû, el-Vecîz, s. 14-16; Makkarî, el-Kavâid (Drase Böl.), I, 105-106; Nedvî, Kavâid, s. 41-43; er-Rûkey, Nazariyyetu’t-Taq’îd, s. 40.

122 Kaziyye-i-Tahlîliyye; herhangi bir mevzu hakkında yeni bir hüküm taşımaması sebebiyle bize o konu hakkında yeni bir şey haber vermeyen kaziyyedir. İlgili konu hakkında düşünen herkesin onu bilmesi mümkündür. Kaziyye-i Terkibiyye; bizim bilgi dağarcığımıza, bilmediğimiz bir konuda yeni bir şey kazandıran kaziyye-i haberiyyedir. bkz. Mehdî Fazlullah, Medhal İlâ İlmi’l-Mantık, s. 93-94.

123 Nedvî, Kavâid, s. 42-43. Nedvî’ye göre kâide kaziyye olarak tanımlandığı zaman, altında mükelleflerin fiillerini; hüküm olarak tanımlandığında, altında hükümler bulundurur. bkz. Nedvî, Kavâid, s. 43.

124 Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 33

125 Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 33.

126 Yıldırım, Mecelle’nin Küllî Kâideleri, s. 16; Ayrıca bkz. Şübeyr, Kavâid, s. 13; er-Rûkey, Nazariyyetu’t-Taq’îd, s. 41.

127 el-Mekkî, Tehzîbu’l-Furûk, I, 36 (Furûk’un kenarında).

128 Mahmesânî, Felsefetu’t-Teşrî‘, s. 203; Zerkâ, Medhal, II, 949; Şübeyr, Kavâid, s. 13-14; Nedvî, Kavâid, s. 41-44; Zuhaylî, el-Kavâid, s. 19; Makkarî, el-Kavâid (Drase Böl.), I, 105-107; Bûrnû, el-Vecîz, s. 16 .

129 Yaman, "Fıkıh Kâideleri", Marife, s. 50; Zerkeşî, el-Mensûr, (Muhakkikin mukaddimesi) I, 16.

130 Hamevî, Ğamzu Uyûni’l-Basâir, I, 51.

131 Güzelhisârî, Menâfiu’d-Dakâik, s. 305.

132 Bilmen, Kamus, I, 254.

133 Ubâde, Kavâid, s. 1.

134 Ali Haydar, Dürerü’l-Hukkâm, I, 26.

135 Bilmen, Kamus, I, 254.

136 Bûrnû, el-Vecîz, s. 18; Nedvî, Kavâid, s. 43.

137 Zerkâ, Medhal, II, 948; Nedvî, Kavâid, s. 43-44.

138 İbn-i Sübkî, Eşbâh, I, 11; Zuhaylî, el-Kavâid, s. 19; Yaman, "Fıkıh Kâideleri", Marife, s. 50; es-Süleyman, eş-Şekk ve Eseruhu, I, 41.

139 Özafşar, Hadîsi Yeniden Düşünmek, s. 121.

140 Bkz. Makkarî, el-Kavâid, I, 212.

141 Makkarî, el-Kavâid, I, 212; İbn-i Sübkî, Eşbâh, I, 11; Suyûtî, el-Eşbâh ve’n-Nezâir Fî’n-Nahv, I, 10-11; İbn Nüceym, Eşbâh, s. 192; İbn-i Neccâr, Şerhu’l-Kevkebi’l-Münîr, I, 30; Kefevî, el-Külliyyât, s. 728; Hamevî, Ğamzu Uyûni’l-Basâir, II, 5; Tehânevî, Keşşâf, II, 1110; Mahmesânî, Felsefetu’t-Teşrî‘, s. 202; Haşim el-Burhânî, Seddu’z-Zerâi‘, s. 162-163; Abdullah ed-Dir’ân, el-Medhal, s.223; Zeydân, el-Vecîz, s. 7; es-Sedlân, el-Kavâid, s. 14; Yıldırım, Mecelle’nin Küllî Kâideleri, s. 16; Baktır, "Kâide", DİA, XXIV, 206.

142 İbnü’l-Hümâm, et-Tahrîr, s. 5; Feyyûmî, el-Misbâhu’l-Münîr, II, 510.

143 Baktır, Küllî Kâideler, s. 10.

144 Müellif, الكلام في القواعد الخاصة başlığı altında klasik fıkıh sistematiğine göre bir sıralamayla her mesele ile ilgili dâbıtları işlemiştir. Bkz. İbn-i Sübkî, Eşbâh, I, 200.

145 İbn Nüceym, الفوائد başlığı altında "kitâbu’t-tahâre"den "kitâbu’l-ferâiz"e kadar her konu ile ilgili dâbıtları ele almış ve istisnalarına işaret etmiştir. Bkz. İbn Nüceym, Eşbâh, s. 192. Ayrıca İbn Nüceym el-Fevâidu’z-Zeyniyye adlı eserinde de aynı şekilde fıkhî dâbıtları "el-Fâide" olarak isimlendirmiş ve 227 dâbıt ele almıştır. Bkz. İbn Nüceym, el-Fevâidu’z-Zeyniyye, s. 34-179 arası.

146 Bkz. İbn Receb, el-Kavâid. Eserde zikredilen dâbıtların birçoğu kâide olarak ifade edilmiştir.

147 Nedvî, Kavâid, s. 52; Şübeyr, Kavâid, s. 23.

148 Abdullah ed-Dir’ân, el-Medhal, s.224.

149 Şübeyr, Kavâid, s. 23.

150 Debûsî, Te’sîsü’n-Nazar, s. 115 "الاصل عندنا أن المضمونات تملك بالضمان السابق"

151 Debûsî, Te’sîsü’n-Nazar, s. 129 "الاصل عند أصحابنا أن الطلاق الصريح يتعلق الحكم بلفظه لا بمعناه"

152 İbn Nüceym, Eşbâh, s. 201 "لا تصوم المرأة تطوعا إلا بإذن الزوج"

153 İbn-i Sübkî, Eşbâh, I, 207 "استقبال القبلة شرط في صحة الصلاة"

154 Suyûtî, Eşbâh, s. 160 "المشقة تجلب التيسير" bkz. İbn-i Sübkî, Eşbâh, I, 48; Zerkeşî, el-Mensûr, III, 169; İbn Nüceym, Eşbâh, s. 84; Mecelle Md. 17.

155 Suyûtî, Eşbâh, s. 266 "لا ينسب للساكت قول" bkz. İbn Nüceym, Eşbâh, s. 178; Mecelle Md. 67.

156 Zerkeşî, el-Mensûr, III, 134 "ما ثبت بالشرع مقدم على ما ثبت بالشرط" bkz. İbn-i Sübkî, Eşbâh, I, 149; Suyûtî, Eşbâh, s. 279.

157 Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 93;Yaman, "Fıkıh Kâideleri", Marife, s. 55.

158 Hamevî, Ğamzu Uyûni’l-Basâir, I, 38; Ayrıca başka tanımlar için bkz. Şübeyr, Kavâid, s. 33;Yaman, "Fıkıh Kâideleri", Marife, s. 54.

159 Dârekutnî, Sünen, IV, 206; Beyhakî, Sünenü’s-Sağîr, IV, 133; Suyûtî, Eşbâh, s. 32-33; Ayrıca bu mektubun geniş açıklaması ile ilgili olarak bkz. İbn-i Kayyim, İ’lâm, I, 85-401.

160 Suyûtî, Eşbâh, s. 33.

161 Zerkeşî, el-Mensûr, I; 66; Suyûtî de bunu aynı şekilde aktarır: "Ashabımızdan bazısı, fıkıh, nezâiri bilmektir demişlerdir". Bkz. Suyûtî, Eşbâh, s. 31.

162 Suyûtî, Eşbâh, s. 31.

163 Baktır, "Eşbâh ve Nezâir", DİA, XI, 456; Yaman, "Fıkıh Kâideleri", Marife, s. 56.

164 Şübeyr, Kavâid, s. 33; Yaman, "Fıkıh Kâideleri", Marife, s. 56; Baktır, "Eşbâh ve Nezâir", DİA, XI, 457; Nedvî, bu isimle yazılan ilk eserin, Hicri ikinci asırda yaşamış olan Mukâtil b. Süleyman el-Belhî’nin (v. 150/767), "el-Eşbâh ve’n-Nezâir Fî Tefsîri’l-Kur’âni’l-Kerim" adlı kitabı olduğunu söylemiştir. Bkz. Nedvî, Kavâid, s. 69; Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 95.

165 Özen, "Furûk", DİA, XIII, 224.

166 Suyûtî, Eşbâh, s. 33-34.

167 Dımaşkî, el-Furûku’l-Fıkhiyye, s. 61.

168 Nedvî, Kavâid, s. 68; Yaman, "Fıkıh Kâideleri", Marife, s. 56; Baktır, "Eşbâh ve Nezâir", DİA, XI, 457; Şübeyr, Kavâid, s. 35.

169 Özen, "Furûk", DİA, XIII, 224-225; Nedvî, Kavâid, s. 72.

170 Nedvî, Kavâid, s. 71-72; Özen, "Furûk", DİA, XIII, 225; Şübeyr, Kavâid, s. 34.

171 el-Mekkî, Tehzîbu’l-Furûk, I, 3 (Furûk’un kenarında).

172 Özen, "Furûk", DİA, XIII, 225.

173 Şübeyr, Kavâid, s. 35.

174 Dımaşkî, el-Furûku’l-Fıkhiyye (Drase Böl.) s. 28; Şübeyr, Kavâid, s. 35.

175 Karâfî, el-Furûk, I, 2-3.

176 Nedvî, usûl kâidesi ile furû‘ kâidesi arasına ilk olarak ayırım yapan kişinin Karafî olduğunu söylemektedir. bkz. Nedvî, Kavâid, s. 58; Benzer yorumlar için bkz. Baktır, Küllî Kâideler, s. 15; Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 135.

177 İbn Nüceym, Eşbâh, s. 10; Benzer bir yaklaşım için bkz. Zerkeşî, el-Mensûr, I, 71.

178 Hamevî, Ğamzu Uyûni’l-Basâir, I, 34.

179 Alâî, el-Mecmûu’l-Müzheb, I, 207.

180 Ebû Zehra, Mâlik, s. 218; Şelebî, Medhal, s. 324; Zuhaylî, el-Kavâid, s. 20; Baktır, Küllî Kâideler, s. 15; es-Sâbûnî, Medhal, I, 259.

181 er-Rûkey, Nazariyyetu’t-Taq’îd, s. 57-59.

182 Haşim el-Burhânî, Seddu’z-Zerâi‘, s. 159.

183 Hadimî, Mecâmi‘, (yzm.), vr. 1a; İzmirli, İlm-i Hilâf, s. 190-191; et-Tûfî, Risâle Fî Riâyeti’l-Maslaha, s. 15-16 Tûfî bu risalesinde şer‘î deliller arasında "berâet-i asliye", "el-ahz bi’l-ahaff" gibi kâideleri saymıştır.

184 Nedvî, Kavâid, s. 61. Nedvî, bunlar için Örf ve Zerâi‘ ile ilgili kâideleri örnek vermektedir. Bunların ayırd edilebilmesi için şöyle bir kriter vermektedir: "Eğer kâidenin mevzusu şer‘î delil ise usûl kâidesi; eğer mükellefin fiili ile ilgili ise fıkıh kâidesidir". bkz. Nedvî, Kavâid, s. 61.

185 Şelebî, Medhal, s. 324; Zuhaylî, el-Kavâid, s. 16-17.

186 Yıldırım, Mecelle’nin Küllî Kâideleri, s. 16.

187 Zencânî, Tahrîcu’l-Furû‘, s. 35 (Muhammed Sellam Medkur’un Mukaddimesi).

188 Fıkıh kâideleri ile usûl kâideleri arasındaki bu farka ilk değinen Karafî olmuştur. bkz. Karâfî, el-Furûk, I, 2-3; Ayrıca bkz. Haşim el-Burhânî, Seddu’z-Zerâi‘, s. 156-159; Şübeyr, Kavâid, s. 28; Zuhaylî, "el-Kavâidü’l-Fıkhiyye", Mecelletü’l-Bahsi’l-İlmî, s. 13; Yıldırım, Mecelle’nin Küllî Kâideleri, s. 16.

189 er-Rûkey, Nazariyyetu’t-Taq’îd, s. 56-57.

190 es-Sâbûnî, Medhal, I, 259; Ebû Zehra, Usûlü’l-Fıkh, s. 8; es-Sedlân, el-Kavâid, s. 21; Baktır, "Kâide", DİA, XXIV, 206; es-Süleyman, eş-Şekk ve Eseruhu, I, 75-76; Yaman, "Fıkıh Kâideleri", Marife, s. 57.

191 Zencânî, Tahrîcu’l-Furû‘, s. 35 (Muhammed Sellam Medkur’un Mukaddimesi); Nedvî, Kavâid, s. 59; Haşim el-Burhânî, Seddu’z-Zerâi‘, s. 160-162; Abdullah ed-Dir’ân, el-Medhal, s. 226; Hısnî, Kitâbu’l- Kavâid, (Drase Böl.), I, 25.

192 Hısnî, Kitâbu’l- Kavâid, (Drase Böl.), I, 25; Zuhaylî, el-Kavâid, s. 21; Yıldırım, Mecelle’nin Küllî Kâideleri, s. 18.

193 Nedvî, Kavâid, s. 59; Şübeyr, Kavâid, s. 29; Zuhaylî, el-Kavâid, s. 21; es-Sâbûnî, Medhal, I, 260; Haşim el-Burhânî, Seddu’z-Zerâi‘, s. 155. Ancak bu görüş bazı araştırmacılar tarafından iki yönden eleştirilmiştir. İlk olarak, her iki kâidenin istisnalar nedeniyle bir ayırıma tabi tutulmasının doğru olmadığı, çünkü bütün ilim dallarına ait kâidelerin istisnalarının olabileceği; dolayısıyla bunun sadece fıkhî kâide ile usûl kâidesi arasında olmadığı belirtilmiştir. bkz. Bâhuseyn, el-Kavâid, s. 141. İkinci eleştiri noktası ise küllîliğe atfedilen anlam ile ilgilidir. Şöyle ki; genelliğin varlığı ve ağlebiyetin usûl kâidesi ile fıkhî kâideyi birbirinden ayıran bir fark olduğu düşünülse bile, bu esas fark değildir. bkz. er-Rûkey, Nazariyyetu’t-Taq’îd, s. 42.

194 es-Süleyman, eş-Şekk ve Eseruhu, I, 76-77; Zuhaylî, "el-Kavâidü’l-Fıkhiyye", Mecelletü’l-Bahsi’l-İlmî, s. 14.

195 Bakara, 2/43.

196 Makkarî, el-Kavâid (Drase Böl.), I, 107-108; Yaman, "Fıkıh Kâideleri", Marife, s. 58.

197 İbn Nüceym, Eşbâh
Yüklə 3,3 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   37   38   39   40   41   42   43   44   ...   48




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin