«حَدَّثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ، عَنِ الْأَعْمَشِ، عَنْ أَبِي صَالِحٍ، عَنْ مَالِكِ الدَّارِ، قَالَ: وَكَانَ خَازِنَ عُمَرَ عَلَى الطَّعَامِ، قَالَ: أَصَابَ النَّاسَ قَحْطٌ فِي زَمَنِ عُمَرَ، فَجَاءَ رَجُلٌ إِلَى قَبْرِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللّٰهِ، اسْتَسْقِ لِأُمَّتِكَ فَإِنَّهُمْ قَدْ هَلَكُوا، فَأَتَى الرَّجُلَ فِي الْمَنَامِ فَقِيلَ لَهُ: ائْتِ عُمَرَ فَأَقْرِئْهُ السَّلَامَ، وَأَخْبِرْهُ أَنَّكُمْ مُسْقيُونَ وَقُلْ لَهُ: عَلَيْكَ الْكَيْسُ، عَلَيْكَ الْكَيْسُ، فَأَتَى عُمَرَ فَأَخْبَرَهُ فَبَكَى عُمَرُ ثُمَّ قَالَ: يَا رَبِّ لَا آلُو إِلَّا مَا عَجَزْتُ عَنهْ»
Bize Ebu Muaviye, el-Ameşten; o da Ebu Salihten; o da Malik ed-Dar’dan haber verdi ve dedi ki; ”Ömer Radıyallahu Anh’ın yiyecekten sorumlu haznedarı Malik ed-Dar şöyle demiştir: Ömer Radıyallahu Anh’ın zamanında insanların başına bir kıtlık felaketi geldi. Bir adam Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kabrine geldi ve dedi ki: Ya Rasulullah, ümmetin için yağmur iste, çünkü onlar mahvoldular. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, adama rüyasında göründü ve ona denildi ki: Ömer'e git, ona selam söyle, size yağmur yağdırılacağını haber ver. Ve ona de ki: Akıllı Ol! Akıllı Ol! Adam Ömer'e geldi ve ona haber verdi. Bunun üzerine Ömer Radıyallahu Anh ağladı ve dedi ki: Ya Rabbi, ben ancak gücümün yetmediğini terkettim.” (İbnu Ebi Şeybe, el-Musannef, 32002)
İbnu Hacer aşağıda geleceği üzere bu rivayetin senedinin sahih olduğunu beyan etmiştir. Beyheki ise Delail’un Nubuvve, 7/47’de bu hadisi yine Malik ed-Dar’a ulaşan farklı bir kanaldan rivayet etmiş; İbnu Kesir ise el-Bidaye ve’n Nihaye’de (10/74) Beyheki’nin bu rivayetinin sahih olduğunu söylemiştir. Bu haberi ayrıca İbnu Ebi Hayseme, Tarih’inde (2/80, 1818) ve Halili, el-İrşad’da (1/313) tahric etmiştir.
Malik ed-Dar’ın Ömer Radıyallahu Anh zamanında yaşamış bir tabiin mensubu olduğu bilinmekle beraber hali yani adalet ve zabt durumu meçhuldur. Bu yüzden Münziri, et-Tergib’te (2/29) ondan rivayet edilen başka bir hadisi naklettikten sonra şöyle demiştir: “Malik ed-Dar’a kadar bütün raviler meşhur sika ravilerdir lakin Malik ed-Dar’ı tanımıyorum!” İbnu Hibban, hakkında cerh varid olmamış meçhul ravileri de güvenilir saydığından onu es-Sikat adlı eserine almıştır. Ebu Ya’la el-Halili de, “Malik ed Dar’ın kadim bir tabii oluşunda ittifak edilmiştir” demektedir ve tabiin’in ondan övgü ile bahsettiklerini belirtmektedir. Sonra bu rivayeti aktararak Ebu Salih’in Malik ed Dar’dan rivayetinin mürsel olduğunu söylemektedir. (Ebu Ya’la el-Halili, el-İrşad fi Marifeti Ulema'il Hadis, 1/313-316) Vallahu A’lem.
İbnu Hacer el-Askalani, “Fethul Bari” adlı eserinde (2/494) der ki: “İbnu Ebi Şeybe sahih isnatla rivayet etmiştir... (kıssayı zikrederek)... Seyf (bin Ömer et-Temimi v. 200H) “el-Futuh (el-Futuh’ul Kebir)” adlı eserinde yukarıda zikredilen uykuyu gören şahsın sahabeden Bilal bin el-Haris olduğunu rivayet etmiştir.” Seyf bin Ömer ise Zehebi’nin Mizan’da çeşitli âlimlerden naklettiği üzere hadis uydurmakla hatta zındıkla itham edilmiştir ve zayıf addedilmiştir. (Zehebi, Mizan’ul İ’tidal, 2/255-256) Böylece bu fiili yapan şahsın sahabe olduğunu nakleden Seyf’in zayıflığı ortaya çıkınca bunun sahabeye ait bir fiil olduğu iddiası çürümüş olmaktadır.
Hadisin sened yönünden durumu bu şekilde birtakım zaaflar içermektedir. Hadisin sahih olduğu farzedilse bile, şer’i delil olma özelliği yoktur. Âlimler bu hadisle istidlalin geçerli olmayacağını birkaç yönden açıklamışlardır:
1- Burada Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve ashabının bir kavli sözkonusu değildir nihayetinde rüyada Rasulullah’ı görmek sözkonusudur. Bir kimsenin Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i rüyada görmesi ise o şahsın faziletine veya yaptığı amellerin doğruluğuna delalet etmez. Kısacası rüyanın şeri’at nezdinde delil olmaması hasebiyle bu kıssanın sahih olduğu farzedilse bile delil teşkil etmeyeceği beyan edilmiştir.
2- Rüyayı gören şahsın Ömer Radıyallahu Anh’a rüyanın öncesinde kabre gidip Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’den dua talebinde bulunduğunu haber verdiği ve Ömer Radıyallahu Anh’ın da bu ameli onayladığı açık değildir, buna dair bir şey nakledilmemiştir.
3- Bir kimsenin yaptığı bir duanın veya işin kabul görmesi her zaman için o yapılan amelin salih bir amel olduğunu göstermez. Nitekim Hristiyanlar ve başka müşriklerin Allah’u Te’ala’dan başkasına dua ettikleri halde bir hikmetten dolayı isteklerinin yerine geldiği vaki olmaktadır. (Şeyh Abdullatif bin Abdirrahman, Misbah’uz Zalam, 465-468 sayfaları arasından özetlenmiştir. Benzer açıklamalar için bkz. Süleyman bin Sehman, ez-Ziya’uş Şarik, 546-551)
Kısacası bu ve buna benzer rivayetler Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in kabrine gidip dua veya şefa’at talebinde bulunan bazı kimselerden bahsetse de bunlar bu fiilin caiz olması için yeterli delil teşkil etmez. Tevessül bir ibadet çeşidi olduğu için ve ibadetler de tevkifi yani sınırları nassla tayin edilen şeyler olduğundan dolayı böyle geçersiz delillerle Allah’u Te’ala’ya yaklaşma amaçlı bir tevessül şekli icad edilemez. Vallahu A’lem. Bu son madde Şeyh’ul İslam İbnu Teymiyye’nin de yukarda alıntı yapılan yerde izah etmeye çalıştığı meseledir.
|