1.BÖLÜM: Futbolda Yetenek Paradigması Ve Yarattığı Yanılsamalar: Bir Retrospektif Yaklaşım
Özet
Bu literatür taraması, başarıya giden yolda günümüz yetenek paradigmasının etkisiyle göz ardı edilmiş çabaya ve emeğe övgünün, uzmanlaşmak için sabır ve metanetin, kümülatif avantajın, içsel motivasyonun, ekolojik ve toplumsal mirasın gücüne tarihsel ve bilimsel bir yaklaşımla ışık tutmayı amaçlamaktadır.
Geçmişten günümüze futbolu bu denli cazip hale getiren ve kitleleri etkileyen unsurlar aynı zamanda yarattığı sinerji ile büyük bir futbol endüstrisinin de oluşmasına yol açmıştır. Ülkeler ve kentler, ulusal ve uluslararası futbol organizasyonlarının kendilerine verilmesi için çok boyutlu uğraşlar vermektedirler. Çünkü, bu organizasyonlar sosyo-kültürel etkilerinin yanında büyük ekonomik fırsatlar sunmaktadır. Bu bağlamda, sahnelenen futbol maçlarının aktörleri ve finansörleri de ekonomik çıtayı rekabete dayalı olarak yükseltmektedir. Futbol kulüpleri geleceğin paha biçilmez futbol yıldızlarını küçük yaşlarda keşfetmek için yetenek avcılarını detektörleriyle birlikte dünyanın dört bir tarafına göndermektedirler.
Yetenek paradigması yıldız oyuncuların doğuştan gelen üstün meziyetlere sahip oldukları ve bundan hareketle erken yaşlarda keşfedilmelerinin yaşamsal olduğu anlayışına dayanmaktadır. Ne yazık ki bireysel başarı ve kahramanlık öykülerine çok rahat inandığımız ve onların yükselişlerini çok az insana bahşedilmiş özel yeteneklerle açıkladığımız bir toplumsal kültürde yaşıyoruz. Ancak bu gizemli ve heyecan verici hikayede kahramanın yetenekleri hakkında erken yaşlarda verilen kararların (rölatif yaş gibi) nasıl bir faydaya dönüştüğü, tercih edemediği ailenin, bulunduğu ekolojik koşulların, tesadüflerin, etkileşim yaratan avantajların ve sonradan kazanılan duygusal zekanın nasıl etkin rol oynadığı göz ardı edilmektedir.
Mevcut anlayış tüm insanlığın gerçek liyakat anlayışının ve evrenin kendi iç dengesi önünde en büyük engel olarak durmaktadır. Kaybedenleri kazananlara dönüştüren ve daha güzel bir dünya için bugün başarıyı belirleyen tesadüf ve keyfi avantajların yerine fırsat eşitliğinin egemen olduğu bir toplumsal anlayış ve gerçek bir paradigmaya ihtiyaç olduğu düşünülmektedir.
Genel Bilgiler
Uzun dönem futbol eğitimine başlayan ve sayıları yüz binlerle ifade edilen çocuklar arasında profesyonel lige geçiş yapan ve yıldızlaşan oyuncuları farklı kılan nedir? Onların sürati, cesareti, zihinsel güçleri, oyun kapasiteleri, çeviklik v.b. sıralanabilecek ve tanımı çokta da net olmayan şeyler midir? Bu oyuncu grubunu diğerlerinden özel kılan bunlar mıdır? Bazı eski ve günümüz futbolunda yıldızların isimlerini saydıktan sonra Yıldız oyuncuları başarıya taşıyan şey tüm eşitsizlik ve zorluklara karşın onların kendi kişisel zaferleri midir?
Ne yazık ki kişisel kahramanlık öykülerine çok rahat meylettiğimiz ve onların yükselişlerini tanrının çok az insana bahşettiği özel yeteneklerle açıkladığımız bir kültürde yaşıyoruz. Peki bu kültürel inanç, imrenilecek, gıpta ile bakılacak gizemli ve heyecan verici hikayeler ne denli gerçeği anlatıyor?
Örneğin bir yaş grubundaki bütün çocuklar mahallede rahat, doğal ve özgür bir ortamda futbol oynama fırsatı bulabiliyor mu? , aile çocuğunu bu yönde teşvik edip destekliyor mu? ,rekabet edeceği akranları var mı? , gittiği okulda rehberlik edecek ve yönlendirecek çok istekli bir koç var mı? gelişimini sürdürecek sağlıklı ve istikrarlı bir kulüp bulunduğu semtte var mı? , acaba yıldızlar böylesi tesadüflerin bir araya gelmesinin bir sonucu mudur? ,veya yıldızlar sadece bu şansa sahip çocuklar arasında yükselmiş kişiler midir?
Hakikate ulaşmada sormak sorgulamak, gerçeği yansız ve bilimsel dayanaklarıyla irdelemek biz meslek insanlarının en büyük ideali olmalıdır. Eğer bunu bir nebzede olsa becerebilirsek, paradigmalarımızı yeniden gözden geçirebilirsek toplumumuza ve tüm insanlığa faydalı olabileceğimiz düşüncesindeyim. Bu bölüm başarıya giden yolda hangi değişkenlerin kim de var olduğu, kimlerle, ne zaman, nerede ve nasıl birleştiği sorusunu yaşanmışlıklardan da hareketle açıklamayı amaçlamaktadır.
*Ailenin çocuğu spor eğitimi konusunda kendisine destek vermesi yaşıtları arasında onu öne çıkarır.
*Okulun kurumsal kültürü ve işine tutkuyla bağlı ve farkındalığı yüksek spor eğitimcileri (Beden eğitimi Öğretmenleri, Koçlar, Antrenörler) okula giden bir çocuk için şanstır.
*Çocuğun yaşadığı bölgede onun gelişimine katkı sunabilecek kulüp bulunması ve kendi alanında farkındalığı yüksek Antrenörlerle çalışması mükemmelliğe gidişin buluşma noktasıdır.
Çocuğun üst düzey başarıya ulaşmasında özellikle ailenin ve gittiği okulun olumlu desteği ve yönlendirmesi başlangıçta çok önemli fırsatlar sunar. Bu şansa sahip olmayan diğerleri dezavantajlı gruba dahildir. Rekabet yalnızca bu fırsatı başlangıçta yakalayanlar arasında geçer. Başarılı ve çıtası yüksek yerlerde olan insanların özgeçmişlerine bakıldığında bu rastlantısal olayları görmek mümkündür.
Gerçek olan şu ki, aynı biyolojik yaşta haftalar dahi başlangıçta çok önemlidir. Ailesi tarafından desteklenen, öğretmen ve kulüplerde antrenörlerin eğitiminde uzun dönem pratik yapma fırsatı yakalayan yüz binlerce çocuk olsa kürsüye çıkacak şampiyonlar çok farklı olabilir.
10.1.Futbolda Liyakat
Futbolda elit düzeye ulaşmak yetenek ve çok çalışmanın bir sonucu mudur? , Futbol eğitimine katılan çocukların profesyonelliğe gidişlerinde karar vericiler bu liyakata ne kadar bağlıdırlar? Binlerce profesyonelliğe ulaşama potansiyeli olan çocukların olduğunu düşünürsek ve bunların çok azının özel avantajlara sahip olduğunu bilirsek liyakat ne işe yarar?
Bırakın hiç bu şansı yakalayamayanları eğitime tabi tutulanlarda sınır kültürünün acımasız çarkı içerisinde kaybolup gitmektedirler. Örneğin, hemşehricilik , soyadı veya yetenek paradigması bu kültürün günahlarından bir kaçıdır. Yoksulluktan zirveye ulaştığı söylenen şahısların kahramanlık hikayelerine baktığımızda sıra dışı koşulların oluşturduğu fırsatlardan geldiği görülecektir.
Güce karşı, zorluğa karşı zafer kazanmış kahramanların her şeyi tek başlarına başardıkları algısı yanılgıya yol açar. Oysa bu futbol yıldızlarını diğerlerinden farklı kılan, görünmeyen avantajların, beklenmedik fırsatların ve kültürel mirasların sahibi olmalarıdır.
Buna karşın yıldızları yıldız yapan onların diğerlerinde olmayan nadir yeteneklere sahip olmaları değil midir? , Bu özellikler olmadan başarmak hayal değil midir? Güçlü yetenek paradigmamız bunu emretmiyor mu?
10.2.Futbolda Yetenek Paradigması
Psikolog A.Ericsson ve ark. (Akt.Syed,2010) Berlin müzik akademisinde keman eğitimi alan denekleri üstün yetenekliler , en iyi orkestralardan birinde çalışabileceklerle ve müzik öğretmeni olabilecek düzeyde olanlar şeklinde üç gruba ayrılmışlardır. Bu üç grubunda yetenek seviyeleri profesörlerin görüşleri ve herkese açık yarışmalar gibi objektif yöntemlerle değerlendirilmiştir. Her üç grubu birbirinden ayıran dramatik farkın çalışmaya adadıkları saatlerdi. Ericsson, seçkin gruba üretken ve yoğun çalışılmadan girilemeyeceğini, amaca yönelik çalışmanın en iyileri geride kalanlardan ayıran tek özellik olduğunu bulgular sonucunda görmüşler ve üstün başarının nasıl anlaşıldığına dair bir paradigma değişikliğini müjdelemişlerdir. Ericsson ve arkadaşları ‘‘biz yetenek seviyelerindeki bu farkların değişmez olduğunu, yani doğuştan gelen yetenekten kaynaklandığını kabul etmiyoruz ve farkın performansı artırmak için yaşam boyu ortaya konmuş bilinçli bir çaba olduğunu savunuyoruz’’ diye yazmışlardır.
Yetenek bizim düşündüğümüz şey değildi. Çok ötesinde bir şeydir burada yeni paradigma bedenin ve zihnin amaca dönük özelleştirilmiş çalışmalar ile dönüştürülebileceği ve mükemmellik sınırlarının aşılabileceği düşüncesidir (Syed,2010).
Ancak daha henüz ergenlik yaşındayken elit liglerde oynayan ya da performans sergileyenler için ne denir? Yine araştırmalar çocuk dahilerin , futbol yeteneklerinin doğuştan ergenliğe bu kısa zamanda diğerleriyle karşılaştırılmayacak kadar çok emek harcadıklarını göstermektedir.
Eğer toplumların gelişiminin temel belirleyicisi azim, çaba, gönüllülük ve akılcılık gibi pek çok uygulamanın niteliği ise bu durum neden bireysel zirve için genetik faktörlere bağlı olsun. Gerçek olan şu ki başarı için kendini adamak ve çok çalışmak en temel belirleyicidir. Söz konusu edilen şey çok az insanın ciddi biçimde ilgilendiği bir spor alanında dünyanın en iyilerinden biri olmak değildir.
Pek çok profesyonel futbol takımlarının elit takımlarında oynayan futbolcular tıpkı kemancılarla ilgili yapılan araştırmalarda olduğu gibi çok azı profesyonel takımda oynar, kimi alt profesyonel liglere geçer kimi oyuncularda futbol hayatlarını amatör takımda sürdürürler. Eğer yeteneğe inancımız tam ise karşılaşılan zorluklarda kendimizi yeteneksiz hisseder ve çabalamak ve zorluklarla baş etmek için yoğun uygulamalardan kendimizi alı koyarız. Çalışarak üstün beceriler sergilemek üstün yeteneğin bir kanıtı olarak gösterilemez. Örneğin 10 yaş grubunda ocak ayında doğmuş bir futbolcu adayı ile temmuz ayında doğmuş bir çocuk aynı eşit şansa sahip değildir. Ve eğer ocak ayında doğan daha önce pratik yapmış ise bunu doğuştan yetenekle açıklayabilir miyiz? George A. Miller (1955) yetişkin hafızasının genişliğinin yedi maddeye kadar ulaştığını ve daha fazlasına ulaşmak için yoğun konsantrasyon ve nicelik ve nitelik olarak özel pratik gerektiğini belirtmektedir.
Öncü psikologlardan W. Chase ve A. Ericsson (1978) hafıza performanslarıyla ilgili çalışmalarında denekten rastgele okunan bir sayıyı tekrarlamasını istemiş ve denek o gün 22 sayıyı tekrarlamayı başarmıştır. Yaklaşık 2 yıl süren toplam 230 saatlik eğitimle deneğin 82 sayıyı arka arkaya hatırlamayı başardığı görülmüştür.
Sporda , sanatta ve diğer alanlarda görülen müthiş ve şaşırtıcı becerilerin uzun yılların sonucu olduğu inkar edilemez bir gerçektir. Oysa biz işin görünen yanına odaklandığımızdan bunun ancak çok az insana bahşedilmiş tanrını bir armağanı olduğunu düşünürüz. Görünmeyen gerçek ise çizginin ötesine geçenlerin amaca dönük yoğun ve uzun emek , teknik, taktik ustalık , anatomik ve nöro-fizyolojik dönüşümlerin bir zaferi olmasıdır. Beceriler çalışıldıkça birer kalıp halinde hafızada yerleşir ve tanıdık hale gelir. Belirli ip uçları bu kalıbın hatırlanarak çok hızlı işleme sokulmasına yol açar. Elde edilen bu zaman tasarrufu beceriyi gerçekleştiren oyuncuya başka şeyler düşünme fırsatı verir. Örneğin hareket halinde olan bir oyuncunun yüksek ve diyagonal gelen bir topu ustalıkla kontrol edebilmesi anatomik ve nörolojik değişimlerin bir sonucudur. Beceri kodlanmıştır ve en ufak bir ip ucu bu kalıbı geri çağırır.
Psikologlar bu süreci ‘’İstifleme’’ olarak adlandırmaktadırlar. Oyuncular uzun dönem çalıştıklarında basitten karmaşığa becerileri küçük ip uçlarıyla hatırlarlar. Bu ip uçları hafızada kolayca depolanır. Semboller, uyarıcılar ortaya çıktığında oyuncunun nasıl bir hamle yapacağı bellidir. Bu işleyiş yaşanan deneyimlerin bir sonucudur. Psikologlar bu işleme ‘’bilgiyi geri çağırma’’ olarak ifade etmektedir.
Usta oyuncular gerek takım arkadaşlarının gerekse rakip oyuncuların pozisyonlarına veya ortaya koydukları performanslarına bakarak hafızalarında istifledikleri sembolleştirilmiş bilgileri geri çekerek derhal önlem alırlar. O nedenle çok pratik, çok deneyim bir süre sonra usta oyuncuların ortaya çıkmasına neden olur. En göze çarpan şey ise futbolda çok ihtiyaç duyulan oyunu okuma becerisinin kazanılmasıdır.
Örneğin bir futbol maçında rakip oyuncularının yerleşimlerini gördüğünüzde satranç tahtasındaki ilk hamleler gibi geleceğe dönük neler yapılmak istendiği hakkında önemli geri bildirimler verir. Ancak fotoğrafın tamamını görmek en kısa zamanda hangi karşı hamlelerin yapılması gerektiğini görmek ince bir çizgi gerektirir. Bu süreçte uzun ve meşakkatli bir maratonun sonucudur. Ve ne kadar yetenek kavramıyla açıklanabilir? Görünen şeyin anlamını yakalamak hayatın en önemli meziyetlerinden biridir ve yaşanmışlıklarla ustalaşmakla ilgilidir.
Prof. Janet Starkes ‘’ aşina senaryoların tanınması ve kavramsal bilginin anlamlı bütünler ve kalıplar halinde istiflenmesi sürecini hızlandırır’’ demektedir. Dünya futbolunda serbest vuruşlarda gol atan usta ayaklar Juninho, Hagi, Sergen kalecinin duruşuna, topla kale arasındaki mesafeye, açıya ve kurulan barajın özelliğine bağlı nasıl bir vuruş yapacaklarına ait doğru bir bilgi toplayacaklarını doğarken getirmemişlerdir(Gladwell,209)).
FİFA listesinin penaltı kurtarışları sıralamasında üst düzeyde bulunan bir kaleci iki aşamalı iş yapmaktadır. Kaleciler için bir penaltı kurtarışında en önemli unsur vuruş yapan oyuncunun topu ne tarafa göndereceğine dair sağlam ip uçları almasıdır. Bu aşama zihinsel bir süreci ifade eder.Doğru bir karar alınırsa penaltıyı kurtarmak için çok önemli bir avantaj yakalanır. İkinci aşama kalecini kondisyonel ve fiziksel becerisiyle ilgilidir. Birinci aşama ikinci aşamanın da başarısını etkiler. Elit oyuncuların üst düzey taktiksel uygulamaları sonucunda açık hafızada yer alan beceriler bilinç altına atılır ve zihinsel anı meşgul etmez.
Zirveye ulaşmada en az 10 yıllık bir zamana ve yoğun çalışmaya ihtiyaç duyulduğu görülmektedir. Bu gerçek futbol eğitimine çok erken yaşlarda başlanmadı gerektiğini bizlere göstermektedir. Oysa bazı bilimsel araştırmalar erken yaşta özelleşmenin performansta istikrarsızlık, çabuk sakatlanma ve monoton bir yaşam gibi olumsuzluğa işaret etmektedir (Bompa,1994).
Syed (2010) ‘Sıçrama’ adlı kitabında ‘hangi ortamda olursa olsun uzmanlık için gerekli emeği verebilmek için ilgili kişinin bu yola kendini adamayı kişilerden bağımsız bir biçimde karar vermişse mümkündür’ demektedir. Psikologlar kendini adanmışlığın ancak içsel motivasyonla sağlanabileceğini çok erken yaşta çalıştırılan ve zorlanan çocuklarda bu bulunmadığını belirtmektedir.
Küçük yaşlarda içsel motivasyon doğuştan gelen bir özellik midir? ;Yoksa bu beceride büyüme, gelişim ve olgunlaşma süreçlerine bağlı olarak dışsal uyaranlarla kazandırılabilinecek bir şey midir? Bu süreçte motivasyonun içselleştirilmesiyle çalışma işkenceye değil eğlenceye dönüşür. Bu yüzden uzun dönem futbol eğitiminin ilk aşaması (6-8 ) yaş ‘’Tutkuyu Ateşlemek’’ olarak ifade edilir. Bu süreçte üzerinde durulması gereken temel unsur çocuğun futbol oynamaya olan tutkusudur. Ailenin ya da diğer paydaşların oynatmaya olan tutkuları değildir. Sonuçta yıldızlarla diğerleri arasındaki farkın doğuştan gelen armağanlarla ilgili değil sonradan yetişme koşullarının sıradanlığıyla ilgili olduğu düşünmektedir.
10.3.Mükemmelliyetçilik Ve Başarının Gizli Anahtarı
Yalnızca uzun dönem çalışma ile performans / mükemmelliğe ulaşma arasında olumlu bir ilişki kurulabilir mi? Uğraşılan iş ile yüksek performans arasında olumlu bir ilişki oluşsa bile bu durum başarıyı garantiler mi? Sıradanlaşan veya otomatik hale gelen veya rutinleşen çalışma sürekli gelişimi anatomik ve zihinsel dönüşümü sağlayabilir mi? Çocukluk döneminde başarılan gelişime gelecekte uzmanlaşmak ve elit oyuncu olmayı garantiler mi?
Bazı mesleki uğraşlar yaşamla ilgili riskler taşımadığı için belirli beceriler kazandıktan sonra rutin hale dönüşür. Örneğin bir devlet üniversitesinde sekreterlik işiyle uğraşan ve bilgisayarda on parmak yazan bir kişi için bu beceri kazanılıp deneyimlendikten bir süre sonra otomatik hale gelir. Böyle bir iş için deneyimin çok fazla bir anlamı yoktur. Sekreter bu işi yaparken başka düşüncelere dalabilir. Her aşamada spor yapan pek çok insan içinde uygulama yapmak ve zaman harcamakta böyle bir şeydir. Futbol uygulamaları rutinleşmiş ve otomatik hale dönüşmüştür. Çalışmalarda beden işe koyulurken zihin başka işlerle uğraşmaktadır (antrenmandan sonra ne yiyeceğim nereye gideceğim vb.). Hiç ilerleme kaydetmeden faaliyeti sürdürmek mümkündür. Oysa hayati önem arz eden bazı meslekler için durum çok daha farklıdır. Örneğin mükemmelliği yakalamaya çalışan yoğun içsel motivasyona sahip bir futbol yıldızı için kendisine ait limitleri zorlaması şarttır. Aksi halde yüzeysel deneyimler mükemmelliği sağlayamaz. Cerrahi bir müdahalede sağlık ekibinin dikkatsizliği ölümle sonuçlanır. Bu alanda uygulama-deneyim ve uzmanlaşmak, limitleri zorlamakla mümkündür. Mükemmellik ancak bu koşullarla mümkündür.
Araştırmalar bedensel ve zihinsel dönüşümün gelişimi ve kalıcılaşması için becerilerin sürekli zorlayıcı nitelik taşıması gerektiğini göstermektedir. Çoğu oyuncu başarabilecekleri üzerinden uygulamaya devam etmekte ve bu eylem tüm organizmada uyum oluşturduğu için kolaylaşarak otomatik olarak yapılır hale gelmektedir. Oysa yıldız oyuncular mükemmellik arayışları ve yolculuğunda hep yeni ve aşılması zor deneyimler yaşama arzusu içindedirler. Onlar için yapılan iş sıradanlaşırsa yolun sonuna gelinmiş demektir. Aksi halde yeni rekorlar yeni şampiyonluklar veya yeni galibiyetler nasıl tekrarlanabilir? Üst düzey sporcular için kazanılmış bir başarı bir sonraki hedefinde çıtasını belirtmektedir. Aslında gerçek mücadele yaptığı işi sıradanlaştıranlar ile zirveyi sürekli zorlayanlar arasında değil sınırlı sayıda oyuncu arasında sürmektedir. Sonuç olarak zirveye ulaşmak için güçlü ve doğal bir tutkuyla sahip olup etkili bir uzmanlaşmayı sağlayacak nitelikli ve sürekli zorlayıcı uzun uğraşlar gereklidir.
Syed sıçrama kitabında ‘’amaca yönelik çalışıp uzanamadığın noktaya erişmeye çalışıp , bunu tam olarak yapamamakla; sınırları zorlayıp sürekli yetersiz kalmakla ilgilidir. Mükemmellik konforlu alanın dışına çıkmaktır. Yani gelişim başarısızlıkların yardımı ile inşa edilir. Bu üstün başarının temel çelişkisidir ‘’ demektedir( Syed,2010).
Öğreticilerin en temel görevlerinden biri eğitim ortamı , yöntem, uygulama ve değerlendirme süreçlerini amaca dönük olarak hazırlamaktır. İyi tasarlanmış yoğun eğitimin öğrenmeyi hızlandırdığı görülmektedir yeni yıldızların varlığı birazda onları eğiten antrenörlerin de farkındalık yaratacak yenilikçi, yaratıcı, keşfedici ve şaşırtıcı kendine has öğretim yöntemleri geliştirmeleri ile mümkündür (zorlaştırılmış koşullarda futsal). Futbolda rekabet sadece basit ve dürüst oyun olarak cereyan etmemekte, çok farklı dinamikler devreye girmektedir. Özellikle endüstriyel futbolda başarı için en ufak detaylara dikkat edilmekte eğitim sistemlerinin oluşturulması ve kurumsallaştırılması için yoğun ve gizli mücadeleler verilmektedir.
Futsal başlı başına bir disiplin ve rekabet alanı olmanın yanında futbolun gerektirdiği koşulların sağlanması yeni yıldızların yetişmesi açısından da özellikle akademi eğitiminin en etkili yöntemlerinden biri olarak görülmektedir. Futsal eğitiminin ön koşulları olan tutku oluşturmak , topa hükmetmek, kontrol ,doğru ve çabuk pas, küçük üçgenler oluşturmak, topu taşımak, boş anlalar yaratmak ve gol atma girişimi gibi unsurlar hem zamansal hem mekansal ve hem de yakın kontak altında yapabilmeye fırsat sunar.
Futbol’un bütünsel yapısını oluşturan 1x1 ,2x1 ,2x2 ,3x2 ,3x3 ,4x3 ,4x4 şeklindeki kalıplardır. Futsal’ın kendi içinde çok keskin ve sık geçişleri baskı ortamında çok yanlış , çok tekrar ve çok temas barındırması sayesinde futbolun gerek duyduğu kalıplar önce açık belleğe daha sonra kapalı belleğe aktarılır. Bu yolda uzun ve yoğun mesai farklılaşmayı sağlayan uzmanlığa giden taşları döşer. Futsal belirtilen bu koşullarda hem çözümsüzlük hem de inanılmaz çözümler barındırır . Bu ortam oyuncunun karmaşık etkilerden ortaya çıkan tehdit ve fırsatlarda nasıl arınacağını ve deneyimlerle anında en doğru çözümleri nasıl devreye sokacağını kısa ipuçlarını kazandırır.Ülkemizde sokak futbolu bir dönem bu amaca hizmet eden ve doğaçlama meydana gelen etkili öğretim yöntemlerinden biriydi.Günümüzde bu alanlar giderek yok olduğuna göre kendi koşullarımıza uygun etkili öğretim yöntemleri üzerinde kafa yormamız gerekir.
Başarıya giden yolda yoğun ve uzun süre emek harcamak o işi tutkulu yapmak ve uygun çalışma sistemine sahip olmak yeterli değildir. Bazen doğru yerde ve doğru zamanda bulunmakta gereklidir. Bütün bu süreçlerde fiziksel ve fizyolojik uyumun yanında zorlayıcı çalışmalarla beynin ilgili bölgelerinin de gelişi ve adaptasyonu sağlanmalıdır.
Pek çok araştırmada, bilgi üretme sürecinin tüm dinamikleri bilginin depolandığı ve işletildiği donanımı da dönüştürmektedir.(M. Syed ,sy :83) Eğitim süreçlerinde pek çok oyuncu öğrenmede bir plato ile karşılaşabilirler. Böyle zamanlarda zihinsel dönüşümü başaranlar diğerlerinden farklı olmayı halledenlerdi. Asıl gerçek, mükemmellik için gereken bedeli ödemeye ne kadar hazır olduğumuzdur.
Oysa günümüzde hala yaygın olan üstün performansa erişmek için doğuştan gelen yeteneğe sahip oluşumuz tezi geçerliliğini korumaktadır.Eğer başarı sadece uygun genlere sahip insanların gerçekleştirebileceği bir özel olan ise bu genlere sahip olmadığı düşünülen insanların emek ve çaba içerisine girmelerinin bir anlamı olabilir mi ?
Zeki olmanın da sporda üstün başarının da yetenekle geldiğine inananlar emek verilerek aşılabilecek durumlar karşısında ön yargı nedeniyle (sabit fikir) olumsuz tutum alırlar. Zekanın da bedeninde istenirse dönüşebileceğine inanan insanlar ise gelişime daha açık pozisyon alırlar. Başarısızlığı, başarmanın bir aracı olarak görürler.Her iki durum açısından aradaki temel unsurlar inançlar ve zihinsel yapılardır.Burada aşılması gereken asıl temel faktör karşımıza çıkacak psikolojik bariyeri aşıp-aşamayacağımız, duyduğumuz inanç ve deneyimlerimizidir.
10.4.Pekiştireçlerin Öğrenme Sürecine Etkisi
Dureck ve ark.(1998)değerlendirmeye tabi tuttuğu bir denek grubunun (n-400) yarısını zekalarından dolayı diğer yarısını da çabalarından dolayı övdüğü bir çalışmada bu geri bildirimlerin deneklerin başarı ve başarısızlığa karşı tutum oluşturmalarına nasıl bir etki yarattığını araştırmıştır. Zekaları için övülenlerin daha zor mücadeleye girmekten sakındığı. çabası için övülenlerin büyük bir kısmının ise mücadeleyi seçtikleri görülmüştür. Dureck , Mindset adlı kitabında bunun sebebini zekaya dayalı övgünün iligili kişiyi plato düzeyine çektiğini oysa zekanın bizatihi dönüştürücüsünün bir amaç uğruna verilen emek, zaman ve motivasyon olduğu gerçeği göz ardı ettiğini belirtmektedir.
Futbol öğretiminde özellikle küçük yaşlarda yeteneğe odaklı övgünün tapınma ve hayranlıkla ifade edilmesinin iki temel olumsuz sonuca neden olduğunu düşünmekteyim.Birincisi yetenek kavramı kendi içinde bir çok belirsizliği barındırmakla birlikte yıldızlaşmayı engelleyen ve başarıyı sekteye uğratan yanlış zihinsel tutumlar oluşturur. İkincisi ise çabayı değersizleştirerek dönüşüm ve gelişimi engeller.
Dureck, “yeteneğin değil çabanın değerli kılınmasını ,pratiğin özünde ne kadar dönüştürücü olduğunu ,zorlukların bir tehdit değil öğrenmeye dönük fırsat olduğunu öğretmeli, başarısızlığı bir suçlama değil bir fırsat olarak değerlendirmeliyiz “ demektedir.Gereksiz övgülerin çıtayı düşürdüğü ve tembelliğe yol açtığı görülmektedir (Akt.Gladwell,2009).
Ülkemiz futbol eğitimindeki en büyük handikaplardan biride bu paradigmaya sadakatle inanan antrenörlerin yaklaşımlarıdır.Acaba sıklıkla,küçük yaşlarda çok yetenekli, kesin ilerde çok iyi bir futbolcu olacak diye emin sözlerle ifade ettiğimiz çocukların sahneden silinmelerinin gerçek sebebi bu yaklaşım olmasın.Futbol antrenörlerinin, “Bu çocuktan çok umutluydum ama beni hayal kırıklığına uğrattı” tarzı serzenişlerinin bizatihi sebebi bütün bu zihniyet olmasın? Yetenek paradigmasınının yıkıcı sonuçlarıyla yüzleşmenin,emek ve çabanın bir yaşam felsefesi olması gerektiğini anlamanın ve kendimizi buna hazırlamanın zamanı geldi.Yoksa başka ülkelerde doğup futbol eğitimi almış ve belli aşamalar kat etmiş kendi çocuklarımızı gıpta ile seyretmeye devam edeceğiz.
Futbol eğitim yaklaşımında antrenörün rolü ve felsefesinden daha önemli olan kulübün felsefesidir. Bilime inanan, kolektif aklı ön plana çıkaran, her olay ve olguda bu prensipleri titizlikle savunan, değerlere ve prensiplere vurgu yapan kulüp kültürü başarının vazgeçilmez unsurudur. Futbol kulüpleri mükemmellik hedeflerine ulaşmada vizyon ve misyonlarını oluşturan emek ve çabaya övgüyü dikkate almalıdırlar.Kulüpler yetenek arama konusundaki çabalarının yanında etkili, kılıcı, bedensel ve fiziksel olarak dönüştürücü bir eğitim modeli üzerine kafa yormalıdırlar.
Yetenek efsanesinin tahkim edildiği ve yeteneğin kutsandığı ülkemiz futbolunda emeğe övgünün ,yenme ve yenilmenin değil çabanın bir yaşam felsefesi olduğunu ön plana çıkaran mükemmellik merkezlerine ihtiyaç elzemidir.
İnancın öznesi olan kutsal kitaplar ve içeriğinde yer alan tanrıya ait fiziksel göstergeler inanan insan için derin , sarsılmaz ve tartışılmaz duygu ve düşünceler oluşturur. Mükemmellik arayışında ve çabasında bu sarsılmaz inançlar bireylerin gücünün çok ötesinde bir güçtür ve belirleyici olan odur.
Eğer bu ilahi güce inanıyorsanız onun sizi kucakladığını ,sizi koruduğunu ve kolladığını,sizden şefkatini esirgemediğini,ona tartışmasız inancınız nedeniyle sizin dilek ve isteklerinize kulak verip size güç verdiğini düşündüğünüzde inanç dünyanıza inanılmaz bir etki yapar.Bu durum karşılaşılabilecek her zor durmu aşmaya dönük güç verir ve iç huzur sağlar.
Futbol yıldızı olabilmek için dönüştürücü ve gelişime açık zihin dünyası ile yoğun emek ve çabanın yanında kriz anlarında veya tehdit edici durumlarda nasıl başa çıkılabileceği de bilinmelidir.Bu anlarda becerilerin olumsuz yönde etkilenmemesi de yaşanmaktadır ve en iyileri değerlerinden ayıran şey bu süreçlerden başarıyla çıkabilme ustalığıdır.
Zorluklarla karşı karşıya olunduğunda beden ve zihin arasındaki ilişkilerin sarsılmadan olumlu yönde kanalize edilmesinde inançlar son derece etkilidir.Bu inançların gerçek olup- olmadığından bağımsız olarak son derece işe yaradığını belirten araştırmalar vardır(plasebo etkisi,ilaçlar vs.).
10.5.Futbol’da Beceri Öğreniminin Zihinsel Süreçleri
Futbol ‘da akıcı, tempolu, yön değiştirici, rakibin baskısı altında başka bir beceriyle bağlantılı pas verme/şut atma gibi-top sürme becerisi kendi içerisinde aşamalardan oluşur. Her aşama bütünün akıcılığını etkiler. O nedenle öğrenme süreci ciddi zaman ve çaba gerektirir.
Top sürme becerisinin akıcı bir bütün olarak gerçekleşmesi sürecinden (beceriyi istifleme)önce çeşitli değişkenlerin etkisi altında açık zihinsel işleme tabi tutulurlar. Dikkat ve zihinsel odaklanma bütünün parçalarına dönüktür. Birbiriyle ilişkilendirilmesi gereken çok fazla değişken vardır. Acemi bir araba kullanıcısının durumuyla aynı benzerliği gösterir. Direksiyonu kontrol etme, yola bakma, debriyaja basma v.b aşamalar yavaş ve birbirinden kopuktur.
Top sürme becerisi için yapılan yoğun ve sabırlı antrenmanlar sonucu beceri akıcı hale gelmiş ve otomatik olarak örtülü (kapalı) bilince kodlanmıştır. Becerinin nasıl akıcı, etkin ve otomatik olarak ortaya çıktığı sorusu oyuncu tarafından açıklanamaz. Gelinen bu aşama oyuncunun beceriyi etkileyebilecek diğer unsurlara dikkatini vermesine olanak sağlayacaktır. Örneğin oyuncunun etkili bir top sürme becerisi ile 1:1 ‘de rakibini geçip kalecinin pozisyonuna bağlı olarak nasıl bir gol vuruşu yapacağına karar vermesine olanak tanır. Bu aşama top sürme becerisinde ustalaşma olarak ifade edilir.
Usta oyuncular zaman zaman çok kolaylıkla yapabildikleri becerileri ortaya koyamayabilirler.Bütün bu performans şaşırtıcı bir biçimde dibe vurmuştur.Böyle durumlar ,ne aşırı istekli olma yada olmama ile ne de yeterince hırslı olma ya da olmama durumu ile açıklanabilir.Bazı müsabakalarda oyunculardan beklenen performansların görülmemesi anlaşılabilir bir durumdur.Ancak çok kritik durumlarda bir acemi gibi davranmak nasıl açıklanabilir?“Muhtemelen böyle durumlar kaybetme ve kazanmanın kritik olduğu anlarda yaşanır.Örneğin “yıldız oyunculardan Real Madrid’li Ronaldo seri penaltı atışlarında son penaltı vuruşunu acemi bir oyuncunun vuruşu gibi auta gönderirse bu nasıl açıklanabilir.Böyle durumlar her nitelikte insanın karşılaşabileceği şeylerdir ve genellikle aşırı baskı altında ortaya çıkar.Bu çıkmaz sinir siteminin işleyişiyle ilgili sorundur.Çok ihtiyaç duyulan bir anda istiflenmiş karmaşık motor beceriler devre dışı kalmış, açık zihinsel süreçler işlemeye başlamıştır.Becerinin bütünlüğü ve akıcılığı bozulmuştur.
Başarı için tüm fedakarlıkların göze alındığı ve o an geldiğinde elinden gelenin en iyisini yapma inancı gerekirken karşılaşabilecek ciddi sıkıntıları (takılma, çuvalla gibi) aşmanın yolarından biride bu güçlü başarma istek ve inancını çarpıtmaktır.
Örneğin şampiyonlar ligi finalinde oynamak ve üstün performans göstermek genç bir oyuncu için çok önemli olduğu halde “bu sadece benim futbol kariyerimdeki müsabakalardan biri olacak” diyerek müsabaka öncesi buna kendini inandırmak gibi.Bu bir inanç çarpıtmasıdır ve müsabaka öncesi yarar sağlayabilir .Müsabaka başladığında işin gereği zaten yapılacaktır.
Altı kez Dünya Bilardo Şampiyonu olmuş Steve Davis “Ben oynamayı, oynamak her şeyken , oynamak hiçbir şeymiş gibi davranarak öğrendim”demiştir (Syed,2010).
10.6.Algı Oluşumu
Neden üst düzey sporcular daha güçlü ,daha hızlı,daha akıllı ve daha derin algılara sahiptir? Kashino,”Algılarımız aracılığıyla gelen bilgiyi anlaşılır bir forma sokan yaşanmışlıklardan oluşan dilbilgimizdir. ” der.(Syed,2010).
Gözlerimiz ve kulaklarımızın sağladığı bilgi ile dünyayı deneyimlerimiz arasındaki bağlantının çok zayıf olduğu gerçeği bilimsel araştırmalarla ortaya konmuştur. Bilimsel araştırmalar, bir görsel durum karşısında beynin bilgi depolayan kısımlarından aşağı inen bilgi miktarı gözlerimizden beyne gidenden daha fazla olduğunu göstermektedir. Yani bu duruma uygun yaşanmışlıkların oluşturduğu bir repertuar vardır. Algılarımız bu iki bilginin birbirleriyle etkileşimi sonucu oluşur. Görüntüyü veya bir sinyali doğru algılamak kültürel bilgi birikimi gerektirir.
Bilgi yaşanmışlıklardır. Algı ise bilgi birikiminden oluşur. Usta oyuncular ile acemi oyuncuları birbirinden ayıran en önemli farklılık, oyunu doğru okumak konusunda gerekli bilgileri toplamada daha başarılı olmalarıdır. Örneğin Ronaldo’nun ceza alanı içindeki kalabalığa ve alınan önleme rağmen kanatlardan gelen topu değerlendirip etkili bir gol vuruşu yapması onun diğer oyunculardan daha iyi gördüğü için değil meydana gelen veya oluşan dinamikliği doğru değerlendirmesinin bir sonucudur .
Ronaldo’nun futboldaki derin bilgisi algısını oluşturan malzemesini de dönüştürmüştür.Bu bilgi havuzudur ki Ronaldo’nun futbolu ve futbol dünyasını diğerlerinden daha farklı duymasını ve işitmesini sağlamıştır.Ronaldo futboldaki kendi rolüne ait deneyimlerinden hareketle diğerlerinin göremediği kalıpları ve yapıları görebilmekte ve derin bilgi birikimiyle çabuk anlamlandırıp sonuçlandırmasıdır.
Uzmanların,ustaların,yetenek dehası dediğimiz insanların bizim için görünmez şeyleri görmesi son derce doğal gelmeli ve bu olağan üstü şeylere bağlanmamalıdır.Örneğin Eskimoların kutup koşullarından dolayı beyazın başka tonlarını ayırt etmeleri gösterilebilir. Bu tarz algısal dönüşümler binlerce saatlik amaca dönük bir çalışmanın sonucudur. Algı şekillendirme becerisi evrimsel sürecin bir ürünüdür. Bu aşama bir nedeni bulmaya çalışmak değil o nedeni doğrudan görme ve yorumlama aşamasıdır.
Görüldüğü üzere dünyada yıldız oyuncu diye üzerinde hem fikir olduğumuz oyuncuları Messi ,Ronaldo ve Pele’yi diğerlerinden ayıran temel nokta kendilerine bahsedilmiş doğuştan getirdikleri özelliklerden ziyade evrimsel sürecin getirdiği kültürel birikimin yarattığı bilgi dağarcığı, onun algıyı oluşturan araçları dönüştürmek için gösterdiği emek ve içsel motivasyon ve gelinen aşamada olay ve olgularını doğrudan görebilme ve doğru bilgiye ulaşma koşullarını yaratmıştır.Bilgi birikimi algılarımızın araçlarını dönüştürmeyi ve doğrudan karar vermeyi sağlamıştır.
Ronaldo’nun başarı hikayesini merak edenler onun nasıl bir insan olduğu , zekası, yeteneği ve yaşam tarzı gibi bireysel özellikleri merak konusu yaparlar. Genel kanı ve algı kahramanın mütevazi , kendini bu işe adamış ama üstün yetenekleri olan biri olarak düşünür. Başarı Ronaldo’nun bireysel çabasının bir sonucu olarak düşünülür. Oysa insanlar yoktan var olmazlar. Gizli avantajlar, olağan üstü fırsatlar, çok çalışma , dünyayı diğerlerinden faklı biçimde anlamlandırmayı sağlayan kültürel birikimlerdir. Başarı merdivenlerini emin ve sağlıklı şekilde çıkmayı sağlar. Ait olduğumuz kültür ve atalarımızda kalan miras başarı maddelerimizi hayal bile edemeyeceğimiz yollarla biçimlendirir.
10.7.Ekoloji
Ekoloji biyolojinin bir alt disiplini olarak organizmaların birbirleriyle ve çevreyle etkileşimlerini inceleyen bir alandır. Bu alanın iyi anlaşılması içinde ormandaki en uzun meşenin diğerlerinden ve çevresinden nasıl etkilendiğini örnek gösterirler.Bir ormandaki en uzun meşe- ünlü bir oyuncu-en sert palamuttan yetiştiği için en uzun meşe olmamıştır.Diğer ağaçlar onun aldığı güneş ışığını kesmediği,çevresindeki toprak derin ve zengin olduğu,fidanken hiçbir tavşan onun kabuğunu kemirmediği ve bir oduncu onun vakti gelmeden kesmediği içinde ormanın en uzun meşesi olmuştur. Ancak sağlam tohumlar onları ısıtan güneş , kök saldıkları toprak,su ve uzak kalabilecek kadar şanslı oldukları tavşanlar ve oduncular için ne düşünüyoruz?
Bu faktörleri düşündüğümüzde yetenek paradigmasının hangi yanılsamalara neden olduğunu ve bu paradigmanın neden değişmesi gerektiğini daha iyi anlayabiliriz.
Başarı hikayesi tek başına bir bireyin mucizevi bir biçimde ve doğuştan getirdiği mirasın sonucu değildir.Başarı yada başarısızlık bireyin ötesinde ait olduğu kültüre,çevresine,ailesinin kimler olduğuna ve nereden geldiğine bağlıdır.İçinde yaşadığımız dünyanın değerleri ve çevremizdeki insanların kim olduğumuz konusunda güçlü bir etkiye sahip olduğu kabul edilmektedir
10.8.Meritokrasi
Meritokrasi,toplumsal hiyerarşide ancak liyakate sahip olan insanların yükselecekleri “açık toplumun yolunu açan” “ideal” bir sistem olarak görülmektedir.Bu kavram toplumsal kaynakların ve / veya mükafatların insanın beceri ve çalışmalarına göre gerçekleşmesi olarak tanımlanmaktadır.(Torun,2010)
Meritokratik bir toplumda , eğitimde fırsat eşitliği ilkesi aracılığıyla , toplumsal kökeni ne olursa olsun herkes yaşam yarışına katılma şansına sahiptir. İnsanların becerilerine göre ayıklanması görevi ise eğitime verilmiştir. Bu süreçte onların toplum içerisindeki belirli toplumsal konumlara ve mesleklere yerleştirilecekleri varsayılmaktadır. Böylece,toplumsal mükafatların dağılım sürecinde sosyo-ekonomik statü, toplumsal cinsiyet, ırk gibi atfedilmiş(verilmiş)özelliklerden ziyade kazanılmış/başarı ile elde edilmiş özelliklere doğru bir geçiş olduğu kabul edilmektedir.
Meritokrasi nosyonu aracılığıyla eğitimin verildiği bir toplumda eşitsizlikleri ortadan mı kaldırdığı yoksa bir adalet ilizyonu yaratacak eşitsizliklerin meşrulaştırılmasını sağlayan ideolojik bir araç mı olduğu sorgulanması gereken bir durumdur. Meritokratik bir sistemin
en ideal haliyle bile gerçek göründüğü kadar eşitlikçi ,cazip ve adaletli olmadığına dair bazı dayanaklar öne sürülmektedir .
Tartışılması Ve Üzerinde Durulması Gerekenler
*Yetenek /”merit” kavramının mutlak ve belirsiz içeriği,
*Tüm bireylere eşit fırsatlar sağlanması ile “adil” bir eleme mekanizması oluşturulduğu iddiası,
*Meritokrasinin/yetenek paradigmasının bireyi başarısızlığın nedeni olarak (yeteneksiz) sunması ,
*Meritokratik anlayışta sistemin mevcut hiyerarşik ve yarışmacı mantığının baz alınması ve bu mantığın “ meşru “ yada “haklı” bir zemine oturtulmasıdır.
Merit ‘in (yada yeteneğin) en önemli ve seçici ölçek olduğu kabul edilince bireylerin elde ettiği kötü sonuçlar onun başarısızlığıyla açıklanmaktadır. Kısacası meritokratik anlayış, yapısal ayrımları/nedenleri gizler ve birey, oluşan olumsuzluğun sorumlusu yapılır .Eşit olmayan kesimlerden gelen insanlar “eşit” eğitimsel süreçlerden gelseler de sahip oldukları toplumsal statüleri/konumları büyük ölçüde yeni kuşaklara aktarmaktadırlar. Toplumsal köken ,bireyin gelecekteki yaşantısında belirleyici olmaya devam etmektedir (Torun,2010 ).
10.9.Yanılsama
Ergenlik döneminde 6 aylık veya 12 aylık bir fark (1 Ocak 2006 ile 31 aralık 2006 gibi ) fiziksel gelişim açısından fark yaratırlar aynı zamanda oluşturulan grubun özelliği ve nitelikli fiziki şartlar kaliteli spor eğitimi ve rekabet atmosferi yaratır. Başlangıçtaki yaş avantajı bu sporda doğuştan daha iyi olması anlamına gelmez , sadece yaşça biraz daha büyük olmasıdır.
Rölatif yaş fenomenine dikkat çeken Kanadalı psikolog Barnsley,Roger (1980 ) asimetrik yaş dağılımlarının Seçme-Yönlendirme ve Farklılaştırma süreçlerinde ortaya çıktığını ifade etmektedir.Kimin iyi olup kimin iyi olmadığına erken bir yaşta karar verirseniz “yetenekli “ olanı “yeteneksiz” olandan ayırırsanız ve “yetenekli “ olana üstün bir deneyin sağlarsanız seçilebilirlik sınırına en yakın tarihte doğmuş olan küçük bir gruba çok büyük bir avantaj sağlamış olursunuz .
Kim başlangıçta daha fazla avantajlıysa bu fırsat daha çok fırsatlar oluşturur .Kim ki başlangıçta bu süreçte dezavantajlıysa (rölatif yaş, kültürel etkenler, ekonomi,güç mesafesi vb)bu dezavantajlar yeni zorluklar da yaratmaya uygun koşullar yaratır.Sosyolog Robert Merton ”Daha da büyük başarılara ulaşacak olanlar kendilerine özel fırsatlar sunulanlardır ”demektedir.
10.10.Kümülatif Avantaj
Yaşananlar yeni yaşanacaklara uygun zemin yaratır. Kümülatif, toplanarak gelen anlamına gelir ve bu birikim varılacak olan yeni aşamalara uygun avantajlar sağlar. Pratik iyi bir noktaya geldikten sonra yaptığımız bir şey değil sizi iyi bir noktaya getirmesi için yaptığımız bir şeydir. ”Sosyologlar başarıyı kümülatif (toplanarak ve etkileşerek)avantajlar olarak adlandırmaktadırlar. Oysa genel algı ve pratik bize başarının kişiselleştirildiğini göstermektedir. Bu yaklaşım başarıya bütünsel bakmayı engelleyerek diğer oyuncuların başarı merdivenlerinin en üstüne çıkmasının fırsatlarını yok ediyor.
Başlangıçta yetenekli atfettiklerimize tutkulu yaklaşım sergilerken yetenekli olmadığını düşündüklerimizi ise görmemezlikten gelmekteyiz. Gerçek bir olgu duyular üzerindeki izlenimlerinin yanlış değerlendirilmesidir ve yanılsama tam da böylesi bir durumdur.
Acaba yetenekli oyuncu ya da yeteneksiz diye tanımlandığımız adayların bu vasıflarını belirlemedeki etkimizin ve rolümüzün ne olduğunu düşünüyor muyuz? Oysa yetenek seçimi kriterlerimiz ya da gözlemlerimiz bu başarı hikayesine bizatihi etki etmektedir.Başarıyı yada başarısızlığı sağlayan şey bizim bizatihi bazılarına sunduğumuz yada çoğunu engellediğimiz algılarımız değil mı?
Milli takım düzeyinde futbol oynayan oyuncuların başarı hikayelerini okuduğumuzda yada dinlediğimizde ortak noktalarının beceri fırsatları ve keyfi avantajlarının etkilerini görebiliriz.
Zeka Teti (IQ = İntellingence Quotrent)
IQ testi ( zeka testi ) : Zeka seviyesini belirlemek için yapılan farklı sorular grubudur. Ortalama IQ seviyeni 100’dür.(Standart sapma 15’tir)
IQ kat sayısının anlamı:
130 +yüksek zeki; 110-130 ortalamanın seviyenin üstü; 90-100 normal biçimde gelişmiş zeki; 70-90 ortalama seviyenin altı; 70’den düşük çok düşük. Örnek, Muhammet Ali:78; G. Bush:125; Bill Gates :160; Kasparov: 190
IQ skoru bireyin yaşamını etkileyen önemli bir durum olur. Ancak başarı ile IQ düzeyi arasındaki ilişki ancak bir noktaya kadardır. Örneğin : IQ’sü 100 olanla 130 olan oranında anlamlı bir fark vardır. 19’zu 130 olanla 170 olan arasındaki fark gerçek hayatta nasıl bir değişim yaratır? “sorusunun karşılığı açık değildir.” Bu aşamaya da seviyeden sonra başarıyı belirleyen faktörler değişmektedir. Örneğin: duygusal zeka faktörü gibi sprinter iki oyuncunun koşu süreleri ve mesafeleri arasında anlamlı bir fark yoksa birinin diğerine göre başarılı yapan faktörler değişmeye başlar.
Yetenek üzerinde oluşmuş algılarımız başarıyı etkileyen diğer unsurların gözden kaçmasına yol açmaktadır. Oysa keskin ayrıştırmalar yerine yeterince iyi olanlar -IQ’su 100 olanlar-ve yeterince iyi olmayanlar şeklinde bir sınıflama başarıyı sağlayan diğer özellikleri de kapsayan bir model yaratır. Yetenek seçimi ve diğer süreçlerde bir eşik seviyesi tutturmak daha sağlıklı sonuçlar yaratır.
O halde yetenek dışında başarıyı sağlayan diğer özellikler nelerdir sorusuna odaklanmak ve bunun yanıtları üzerinden çocukların gelecekleri hakkında karar vermek hem bilim açısından hem de ahlaki açıdan gerekli bir zorunluluktur.
Zeka düzeyi ve temel motorsal özellikleri orta düzey ve üzeri olan çocukların farklı özelliklerini -hayal gücü, yaratıcılık- belirleyerek yoğun ve özel pratik uygulamalara tabi tutmak gerekir. Çoktan seçmeli sorulardan oluşan test bataryalarının yanında tek bir cevabı olmayan hayal gücünü kullanmayı ve zihni çok yönlü çalıştırmayı gerektiren farklılık testleri uygulayarak analitik düşünmenin yanında yaratıcılığı da ortaya çıkarabilecek yaklaşımlar ortaya konulmalıdır.
Yıldız oyuncuları diğerlerinden ayıranda kendine has özellikleridir. Başkalarında olmayan kişisel farklar yaratmaktır. Gladwell’in (2009) çizginin dışındakiler kitabında belirttiği tuğla ve battaniye nesnelerinin farklı kıllanımlarını soran farklılık testi sonuçları oldukça yön gösterici veriler içermektedir.(Gladwell ,2009)
SONUÇ
Psikolog Robert Sternberg pratik zekanın ,”kime ne söyleyeceğini, bunu ne zaman söyleneceğini ve maksimum etki için bunu nasıl söyleyeceğini bilmek “ gibi şeyleri içerdiğini belirtmektedir( Akt. Gladwell,2009.).Pratik zeka doğası gereği doğuştan kazanılır ve IQ ile belirlenen analitik yetenekten ayrılır. Analitik zeka ile pratik birbirinin ne zıddı ne de varlık nedenidir. Yani birisi iyi düzeydeyken diğeri orta düzey ya da her ikisi de üst düzeyde alabilir. Analitik zeka kısmen genetik özellik gösterirken pratik zeka sosyal beceri gerektirir. Sosyal becerilerin beslendiği ana kaynak ailedir.
Çocuk yetiştirme konusu tamamen sınıfsaldır. Ailelerin ekonomik ve kültürel mirasları çocuk yetiştirme konusunun en belirleyici parametreleridir. Yoksul aileler, itaatkar, pasif ve otoriteye karşı edilgenlerdir. Dolayısıyla çocuklarda bu modelden etkilenmektedir.Hak arayışı, yönlendirme ve fırsatlar yaratma gücünü gösteremezler. Güç mesafesi , güvensizlik ve baskı hissederler.
Orta sınıf aileler ise çocuklarını sorgulayan hak arama becerilerini kendileri örnek modeller olarak onlara kazandıran, çeşitli fırsatlar sunan, karşılaşılan zorlukları nasıl aşabileceğini öğreten yaklaşımlar göstermektedir. Futbol dünyasında çocuk eğitimi ile ilgilenilen antrenör, idareci ve diğer bileşenlerin çocukların başarı yada başarısızlıklarını değerlendirirken bu unsurları göz önünde bulundurmalıdırlar.Çünkü merdiven basamaklarının en üstüne çıkmanın en önemli yolu doğduğunuzda içinde bulunduğumuz kültürdür.
Başarı ya da başarısızlığı doğuştan gelen ve yeteneğin bir sonucu olarak kabullenmek sorunlu bir durumdur. Oysa o durumda uğraş, çaba, azim ve kararlılık göstermek başarının anahtarıdır. Acemilik aşamasında temel bir beceriyi baskılı bir ortamda (IXI) 20-30 tekrar sonrası yapamayıp pes etmek ve ben bunu beceremem demek yerine 2000-3000 tekrarı göze alarak her yanlışın başarı için bir şeyler kazandıracağı düşüncesiyle hareket etmek farkı yaratan kişisel bir tutumdur.Çabaya ve çalışkanlığa en çok önem veren kültürler pek çok alanda başarılı olan kültürlerdir.
Priscilla Blinca, Asyalıların ne kadar inatçı olduklarını sorgulayan bir araştırmasında Jopan ve Amerikalı birinci sınıfta okuyan deneklere çok zor bir bulmaca sorarak onların ne kadar zamanda pes edeceklerini ölçtü. Amerikalı çocuklar ortalama 9.47 dk dayanırken,Japon çocuklar 13.93 dakika yani %40 daha fazla süre dayandı. Bu araştırmada ulusal kültürlerin çocukların olay ve olgulara yaklaşımlarını yani tavırlarını nasıl belirlediğini göstermektedir. Yine G.Kore kültürel mirasının ve güç mesafe düzeyinin pilot ve yardımcı pilotların kriz anındaki tutumu ve işbirliği hiyerarşisini nasıl etkilediği açık örneklerdir.( Otoriteye duyulan derin saygı uçağın kokpitinde bir işe yaramaz. )
Gerçek başarıyı sağlayan temel faktör ulusal kültürü oluşturan kurumlardır. Kurumsal kültür ise aile, futbol kulübü ekonomik ve sosyal kurumlardır. Örneğin , sürekli yeteneğe vurgu yapan bir futbol kulübünün elit oyuncular yetiştirme şansı , azami çabayı emeği gerçek likayatı kurumsal kültürün vazgeçilmez unsurları haline getiren kulüpler karşısında çok azdır.Yeterli zaman ve uygulama şansı verildiğinde oyuncunun çaba ile ödül arasındaki ilişkiyi somut olarak görmesi ve yaşaması mümkün olur (Glodwel,2009).
Neden kendi ülkemizden uluslararası düzeyde elit oyuncular çıkaramıyoruz. Almanya’da yaşayan yurttaşlarımızdan üst düzey oyuncular çıkıyor ya da neden Amerika’da mesleki hayatını sürdüren bir bilim insanı Nobel ödülü kazanıyor da ülkemizde yaşamını sürdüren bir bilim insanı bu ünvana layık görülemiyor.
Cevabi aranması gereken hayati sorunlar ve sorulardan bazıları:
-
Kültürel misarımız mı engel?
-
Liyakat (Meritokrasi) anlayış ve uygulamalarımızda mı sorun var?
-
Güç mesafesi mi fazla açık? ( tek adam ,otorite , şartsız itiraz, kabul v.s.)
-
Acaba eğitim sistemi başta olmak üzere a’dan z’ye pek çok alanda yeni bir paradigmaya mı ihtiyaç var?
KAYNAKLAR
1.Syed,M.(2010).Sıçrama (Çeviri:Kartal,S,2011).Kural dışı yayıncılık.İstanbul.
2.Gladwell,M.(2009).Çizginin Dışındakiler (Çeviri : Aytül Özer).MediaCat.İstanbul.
3.Bompa,T.O.(1994).Antrenman Kuram ve Yöntemi.(Çeiriri:Bağırgan,T.2007).Spor Yayınevi.Ankara.
4.Torun,Y.(2009).Meritokrasi: Adaletin Terazisi mi Yoksa Bir Adalet İllüzyonu mu? Eğitim Bilim Toplum Dergisi / Cilt:7 Sayı:26 Bahar: 2009 Sayfa: 89-99
Retrospektif yaklaşım tarihi olay ya da olguları günümüz şartlarıyla değerlendirmek şeklinde tanımlanan yanlış yöntemdir. Retrospektif yaklaşım terimi, günümüzde, sosyal bilimlerde yapılan araştırmalarda araştırmacının, araştırmanın başlangıcındaki kabulleri, öngörü ve yaklaşımlarıyla araştırma sonucunda ulaştığı gerçekleri, geriye bakarak karşılaştırmasıdır (Tıpta Araştırma Düzenleri(Doç. Dr. Oktay ÖZDEMİR)
Meritokrasi (Yeşer Torun. 14. Dünya Karşılaştırmalı Eğitim Bilimleri Konseyi (WCCES) Kongresi (14-18 Haziran
2010)’nde “Eşitsizliklerin Meşrulaştırılmasında İdeolojik bir Araç: Meritokrasi” başlığı altında bildiri olarak sunulmuştur.
Eğitim Bilim Toplum Dergisi / Cilt:7 Sayı:26 Bahar: 2009 Sayfa: 89-99)
Kümülatif Avantaj (Walker, L.J., Johnston, J., Napier, H. ve Clark D., Mayıs 1999. Dolaylı ve Kümülatif Etkilerin ve Etki Etkileşimlerinin Değerlendirilmesine Yönelik Kılavuz. Avrupa Komisyonu (EC), Lüksemburg.
Ekolojik etki:
Tepe,H.(1991).Çevre Etiği: 'Toprak Etiği' mi yoksa 'İnsan Etiği' mi?": Felsefelogos, Sayı 6, s.41-56.
Duygusal zeka
Daniel Goleman Duygusal Zeka Pdf E-kitap indir 'IQ' ile ölçülen zeka, insanların okul ve iş yaşamındaki başarısını belirleyen değişmez bir etken midir? Öyleyse, neden yüksek IQ'lu çocuklar, ortalama IQ'ya sahip arkadaşlarına göre hayatta daha başarısız olabiliyor? Dr. Daniel Goleman, psikoloji alanında çığır açan bu kitabında, 'EQ'nun 'IQ'dan daha önemli olduğunu kanıtlıyor. 'Duygusal zeka'yı, özbilinç, azim, dürtülerini frenleme, başkalarının duygularını paylaşabilme gibi özellikleri içeren bir zeka olarak tanımlıyor. Araştırma bulgularına göre, duygusal zeka yoksunluğu, kişinin aile yaşamından mesleki başarısına, toplumsal ilişkilerinden sağlık durumuna kadar birçok alanda çok kötü sonuçlar doğurabiliyor. Ancak, Dr. Goleman'a göre, duygusal zeka doğuştan gelen bir özellik değil. İnsan beyninin yapısı dolayısıyla, çocuklukta alınan duygusal dersler, yaşam boyunca davranış tarzını belirliyor. Başta eğitimciler ve ana-babalar olmak üzere, herkesin ufkunu açan bu kitabın çok önemli bir toplumsal mesajı da var: Demokrasinin topluma ne ölçüde mal olduğu, bireylerin duygusal zeka düzeyiyle doğrudan bağlantılı. Sayfa Sayısı: 420 Baskı Yılı: 2006 Dili: Türkçe Yayınevi: Varlık Yayınları
Kaynak: http://www.katilimsiz.gen.tr/e-kitap/51010-daniel-goleman-duygusal-zeka-pdf.html
GOLEMAN, Daniel (2001), The Emotionally Intelligent Workplace, Chapter Three, http://www.amazon.com/gp/sitbv3/reader/ref=sib_dp_pt/002-8088353- 9085645?%5Fencoding=UTF8&asin=0787956902 (25.05.2006).
GOLEMAN, Daniel (1995), Duygusal Zeka Neden IQ’dan Daha Önemlidir?, (çev. Banu Seçkin Yüksel, 2005), 29. Bası, İstanbul: Varlık Yayınları.
GOLEMAN, Daniel (2000), İşbaşında Duygusal Zeka, (çev. Handan Balkara), 2. Basım, İstanbul: Varlık Yayınları.
Toplumsal kültür.
Esin Sultan OĞUZ.(2011).Toplum Bilimlerinde Kültür Kavramı.Edebiyat Fakültesi Dergisi Cilt.28 ,Sayı 2.
Dostları ilə paylaş: |