1. Karar T. C. Daniştay daire e. 2007/7095



Yüklə 252,82 Kb.
səhifə4/4
tarix02.11.2017
ölçüsü252,82 Kb.
#27290
1   2   3   4

KARAR : Dava, İstanbul İli, Silivri İlçesi, Piri Mehmetpaşa Mahallesi, … pafta, … ada, …, … , … parsel ile … pafta … ada … , … , … parsel sayılı taşınmazları kapsayan alanda yapılan 1/5000 ölçekli nazım imar planı ve 1/1000 ölçekli uygulama imar planı değişikliğinin onaylanmasına ilişkin Büyükşehir Belediye Meclisinin 15.2.2007 gün ve 288 sayılı kararının iptali istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, yerinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen raporun ve dosyanın birlikte değerlendirilmesinden, dava konusu alanda yer alan derelerin taşma riski bulunmadığı, dava konusu taşınmazın yer aldığı imar adasının … Caddesinden cephe aldığı ve 7 metrelik koruma bandının dışında bulunduğu, dere kenarına en yakın noktasının 15 metre olduğu, taşınmazın … ( … ) deresi kenarında yer alan ve yapı yapılmasının sakıncalı olduğu 7 metrelik şeritlerin dışında kaldığı, su baskınlarından etkilenme ihtimalinin gerek İSKİ raporları gerekse MTA tarafından yapılan çalışmalardan sabit olduğu, dava konusu parselin dere koruma bandına alınmasına ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiş, bu karar davalı idareler tarafından temyiz edilmiştir.

2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İşletmesi Genel Müdürlüğünün Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanunun 2/c maddesinde "Bölge içindeki su kaynaklarının, deniz, göl, akarsu kıyılarının ve yeraltı sularının kullanılmış sularla ve endüstri artıkları ile kirletilmesini, bu kaynaklarda suların kaybına veya azalmasına yol açacak tesis kurulmasını ve bu tür faaliyetlerde bulunulmasını önlemek, bu konuda her türlü teknik, idari ve hukuki tedbiri almak" İSKİ'nin görevleri arasında sayılmış, yasanın 18/2 maddesinde ise "İmar planlarının hazırlık safhasında altyapı tesisleriyle uyum yönünden İSKİ'nin de görüşünü almak şarttır." hükmüne yer verilmiştir.



3194 sayılı İmar Kanununun 8.maddesinde planların tanımlarına yer verilerek, planlar, bölge planı, çevre düzeni planı, nazım imar planı ve uygulama imar planı olarak kademelendirilmiş, belediye ve mücavir alan sınırları içinde kalan yerlerin nazım ve uygulama imar planlarının belediyelerce yapılacağı hükmü getirilmiş, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun 7. maddesinin ( b ) fıkrasında, çevre düzeni planına uygun olmak kaydıyla, büyükşehir belediye ve mücavir alan sınırları içinde 1/5.000 ile 1/25.000 arasındaki her ölçekte nazım imar planını yapmak, yaptırmak ve onaylayarak uygulamak; büyükşehir içindeki belediyelerin nazım plana uygun olarak hazırlayacakları uygulama imar planlarını, bu planlarda yapılacak değişiklikleri, parselasyon planlarını ve imar ıslah planlarını aynen veya değiştirerek onaylamak ve uygulanmasını denetlemek; nazım imar planının yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde uygulama imar planlarını ve parselasyon planlarını yapmayan ilçe ve ilk kademe belediyelerinin uygulama imar planlarını ve parselasyon planlarını yapmak veya yaptırmak büyükşehir belediyesinin görevleri arasında sayılmıştır.

Diğer taraftan, 5216 sayılı Yasa'nın 7. maddesinin ( c ) bendinde, kanunlarla büyükşehir belediyelerine verilmiş görev ve hizmetlerin gerektirdiği proje, yapım, bakım ve onarım işlemleriyle ilgili her ölçekteki imar planlarını, parselasyon planlarını ve her türlü imar uygulamasını yapmak ve ruhsatlandırmak ve yasanın 7/r maddesinde ise " Su ve kanalizasyon hizmetlerini yürütmek, bunun için gerekli baraj ve diğer tesisleri kurmak, kurdurmak ve işletmek; derelerin ıslahını yapmak; kaynak suyu veya arıtma sonunda üretilen suları pazarlamak." büyükşehir belediyelerinin görevleri arasında sayılımıştır.

Dosyanın incelenmesineden, dava konusu işlemle … deresinin çeşitli tarihlerde taşkına uğraması nedeniyle davacıya ait parseli de içine alan ve derenin sağ ve sol tarafında olmak üzere toplam ( 25+25 ) 50mt lik alanının dere koruma bandı olarak öngörülüp bu alanda kalan kısmların park alanı olarak planlandığı, davanın bu işlemin iptali istemiyle açıldığı, idare mahkemesince yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen rapordan hareketle dava konusu işlemin iptaline karar verildiği anlaşılmıştır.

Büyükşehir Belediyelerinin Derelerin Islahının sağlanmasında yetkili olduğu mevzuatta açıkça belirtilmiştir. Olayda görev ve yetkisi doğrultusunda da İSKİ Yönetim Kurulunun 12.10.2006 günlü 520 sayılı kararıyla DSİ Genel Müdürlüğünün de sözkonusu derelerin sağ ve solunda olmak üzere toplam 50 metrelik koruma bandı oluşturulmasının istenildiği de belirtilerek koruma bandı mesafelerinin tespit edilip bunların imar planlarına işlenmesinin talep edilmesi üzerine, Silivri Belediye Başkanlığınca sözkonusu parselin de içinde bulunduğu sahada dere kesitinin büyütülmesi dere koruma bandı oluşturulması amacıyla park alanı oluştrulmasının ve bu doğrultuda plan tadilatı yapılmasının Büyükşehir Belediyesinden istenilmiş, Büyükşehir Blediye Meclisinin Meclisince davacının da parselinin içinde bulunduğu saha park alanı olarak planlanmıştır.

Dosyada yer alan ve bilirkişiler tarafından atıfta bulunulan MTA tarafından düzenlendiği belirtilen 2004 tarihli taşkın ve heyelan haritasında, inceleme alanının kıyı bölgesinde kaldığının belirtildiği bunun dışında taşkın olmayacağı yolunda bir belirleme yapılmadığı anlaşılmıştır.

Dava konusu plan tadilatıyla taşkın riski taşıyan derenin ıslahının yapılması hedef alınıp kamu yararının teesüsünün sağlanması amaç edinildiğinden sözkonusu planlarda şehircilik ilkeleri, planlama esaları ve kamu yararına aykırılık görülmemiştir.



Öte yandan büyükşehir belediyelerinin görev alanına giren bir konuda büyükşehir belediyesince 1/1.000 ölçek imar planı yapılabileceği sonucuna ulaşıldığından dava konusu 1/1.000 ölçekli uygulama imar planının yapılmasında da yetki yönünden hukuka aykırılık görülmemiştir.

Bu durumda dava konusu planların şehircilik ilkeleri, planlama esaları ve kamu yararı göz önünde bulundurulduğunda hukuka aykırılığından bahsedilemeyeceğinden dava konusu işlemin iptali yolunda verilen mahkeme kararında hukuki isabet görülmemiştir.



SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, İstanbul 9. İdare Mahkemesinin 25.9.2008 günlü, E:2007/780, K:2008/1751 sayılı kararının bozulmasına, 15 gün içinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 09.03.2011 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY :

Uyuşmazlık davacılara ait taşınmazı da içine alan bir alanın imar planında sağ ve solda 50 metre dere koruma bandına alınarak park alanı olarak düzenlenmesine ilişkin işleme ilişkin olup sözkonusu alanın dere koruma bandı kuşağı olarak ayrlması ve planda park fonksiyonunda gösterilmesinin uygunluğunun teknik bir inceleme gerektirdiği kuşkusuzdur. İdare Mahkemesince Üniversitenin Şehir ve Bölge Planlama bölümünde öğretim görevlisi olan iki ve genel jeoloji alanından bir olmak üzere üç kişiden oluşan bilirkişi heyetiyle yapılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen rapor doğrultusunda Mahkemece uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmiştir. Dere yataklarının can ve mal emniyeti bakımından önemi tartışmasız olup dava konusu plandaki dere koruma bandı kararının uygunluğunun aralarında üniversitelerin jeoloji, jeoteknik ve su kaynakları mühendisliği bölümlerinde görevli öğretim üyelerinin bulunduğu bilirkişi kuruluyla bilimsel ve teknik yönden değerlendirilmesi ve yeniden yaptırılacak keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenecek rapor da dikkate alınmak suretiyle karar verilmesi gerekirken, mevcut bilirkişi heyetince düzenlenen rapor esas alınarak verilen mahkeme kararının bozulması gerektiği düşüncesiyle çoğunluk kararına katılmıyorum.

T.C.

DANIŞTAY

6. DAİRE

E. 2009/10109

K. 2011/3784

T. 18.10.2011

KAMULAŞTIRMA ( Uzun Süre Yapılmadığı Takdirde Kişilerin Temel Haklarından Biri Olan Mülkiyet Hakkının Süresi Belirsiz Bir Zaman Diliminde Kısıtlandığı ve Bu Durumun Mülkiyet Hakkının Özünün Zedelenmesine Neden Olduğu )

İMAR PLANI ( Taşınmazın Davalı Belediyece İmar Programına Alınması Gerekirken Davalı İdarelerce Anılan Taşınmazın İmar Programında Olmadığı ve Kamulaştırma Çalışması Bulunmadığından Bahisle Başvuruların Reddi Yolunda Tesis Edilen İşlemlerde Hukuka Uyarlık Görülmediği )

MÜLKİYET HAKKI ( Kamulaştırmanın Uzun Süre Yapılmadığı Takdirde Kişilerin Temel Haklarından Biri Olan Mülkiyet Hakkının Süresi Belirsiz Bir Zaman Diliminde Kısıtlandığı ve Bu Durumun Mülkiyet Hakkının Özünün Zedelenmesine Neden Olduğu )



3194/m.10,13

ÖZET : İzmir Valiliği İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nün dava konusu yazısından anılan taşınmaza ilkokul alanı olarak ihtiyaç olduğu anlaşıldığından, söz konusu taşınmazın kamulaştırılmak üzere imar programına alınması gerektiği, mülkiyet hakkının özünü zedeleyen uygulamaların imar Kanununun 10. maddesine açıkça aykırı olduğu hususu dikkate alınarak, davacının başvurusu üzerine imar Kanununun 10. maddesi hükmü uygulanmak suretiyle söz konusu taşınmazın davalı belediyece imar programına alınması gerekirken, davalı idarelerce anılan taşınmazın imar programında olmadığı ve kamulaştırma çalışması bulunmadığından bahisle başvuruların reddi yolunda tesis edilen işlemlerde ve davanın reddine dair İdare Mahkemesi kararında hukuka uyarlık görülmemiştir. Kamulaştırmanın uzun süre yapılmadığı takdirde, kişilerin temel haklarından biri olan mülkiyet hakkının süresi belirsiz bir zaman diliminde kısıtlandığı ve bu durumun mülkiyet hakkının özünün zedelenmesine neden olduğu kabul edilmelidir.

İstemin Özeti : İzmir 2. İdare Mahkemesinin 06.03.2009 günlü, E:2008/1255, K:2009/442 sayılı kararının usul ve yasaya aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Savunmaların Özeti : Temyiz edilen kararda bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, usul ve kanuna uygun olan kararın onanması gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi Selçuk Kılıç'ın Düşüncesi : Temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı M. iclal Kutucu'nun Düşüncesi : idare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, imar planında ilkokul alanında kalan davacılara ait İzmir ili, Menemen ilçesi, ... Mahallesi, ...ada, ... parsel sayılı taşınmazın, kamulaştırılması talepli başvurunun reddine ilişkin Menemen Belediye Başkanlığı'nın 05.05.2008 günlü, 149/535 sayılı işlemi ile izmir Valiliği il Milli Eğitim Müdürlüğü'nün 27.06.2008 günlü, 46918 sayılı işleminin iptali istemiyle açılmış, idare Mahkemesince; imar planlarında umumi hizmetlere ayrılan yerlerin kamulaştırılmasının ilgili idarelerin bütçe olanaklarıyla sınırlı olduğu, idarenin bu konuda yargı kararı ile işlem tesis etmeye zorlanamayacağı, bu itibarla dava konusu işlemlerde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; bu karar davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Anayasa'nın 35. maddesinde: "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz." kuralına yer verilmiş, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasını düzenleyen 13. maddesinde ise, temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir.

Keza Anayasa'nın 90. maddesi uyarınca uygun bulunan ve iç hukukun bir parçası halini alan Avrupa insan Hakları Sözleşmesinin 1 nolu Ek Protokolünün "Mülkiyetin korunması" başlıklı 1. maddesinde de: "Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir." hükmü yer almıştır.



Öte yandan, Anayasa Mahkemesinin 29.12.1999 gün ve E: 1999/33, K: 1999/51 sayılı kararıyla; 3194 sayılı imar Kanununun 13. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları iptal edilmiş, iptal kararının gerekçesinde: "Çağdaş demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup onları büyük ölçüde kısıtlayan veya tümüyle kullanılamaz hale getiren sınırlamaların demokratik toplum düzeninin gerekleriyle bağdaştığı kabul edilemez. Demokratik hukuk devletinin amacı kişilerin hak ve özgürlüklerden en geniş biçimde yararlanmalarını sağlamak olduğundan yasal düzenlemelerde insanı öne çıkaran bir yaklaşımın esas alınması gerekir. Bu nedenle getirilen sınırlamaların yalnız ölçüsü değil, koşulları, nedeni, yöntemi, kısıtlamaya karşı öngörülen kanun yolları hep demokratik toplum düzeni kavramı içinde değerlendirilmelidir. Özgürlükler, ancak ayrık durumlarda ve demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde sınırlandırılabilmelidir.

Demokratik bir toplumda temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamanın, bu sınırlamayla güdülen amacın gerektirdiğinden fazla olması düşünülemez.

Demokratik hukuk devletinde güdülen amaç ne olursa olsun, kısıtlamaların, bu rejimlere özgü olmayan yöntemlerle yapılmaması ve belli bir özgürlüğün kullanılmasını önemli ölçüde zorlaştıracak ya da ortadan kaldıracak düzeye vardırılmaması gerekir.

3194 sayılı Yasa'nın 13. maddesinin itiraz konusu birinci fıkrasında imar planlarında, resmi yapı, okul, cami, yol, meydan gibi umumi hizmetlere ayrılan yerlerin, imar programına alınıncaya kadar mevcut kullanma şeklinin devam edeceği öngörülmüştür. Yasa'nın 10. maddesinde de belediyelerin, imar plânlarının yürürlüğe girmesinden en geç 3 ay içinde bu planı uygulamak üzere 5 yıllık imar programlarını hazırlayacakları belirtilmiş, ancak Yasa'da bu plânların tümünün hangi süre içinde programa alınarak uygulanacağına ilişkin bir kurala yer verilmemiştir. 13. maddenin birinci fıkrası uyarınca imar planlarında umumi hizmetlere ayrılan yerlerin mevcut kullanma şekillerinin ne kadar devam edeceği konusundaki bu belirsizliğin, kişilerin mülkiyet hakları üzerinde süresi belli olmayan bir sınırlamaya neden olduğu açıktır.

İmar plânlarının uygulamaya geçirilmesindeki kamusal yarar karşısında mülkiyet hakkının sınırlanmasının demokratik toplum düzeninin gerekleriyle çelişen bir yönü bulunmamakta ise de, itiraz konusu kuralın neden olduğu belirsizliğin kişisel yarar ile kamu yararı arasındaki dengeyi bozarak mülkiyet hakkını kullanılamaz hale getirmesi, sınırlamayı aşan hakkın özüne dokunan bir nitelik taşımaktadır.

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi de 23.9.1981 günlü Sporrong ve Lönnroth kararında, kamulaştırma izni ile inşaat yasağının uzun bir süre için öngörülmüş olmasının, toplumsal yarar ile bireysel menfaat arasındaki dengeyi bozduğu sonucuna varmıştır.

Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir." nitelemelerine yer verilmiştir.

Diğer taraftan, Anayasa Mahkemesinin sözü edilen kararında da atıf yapılan İnsan Hakları Avrupa Mahkemesinin 23.09.1981 gün ve 7151/75 sayılı Sporrong ve Lönnroth-isveç kararında ise Mahkeme; başvurucuların taşınmazlarının uzun bir süre inşaat yasağı kapsamında tutulmasını ve bu sürede kamulaştırma yapılmamasını mülkiyet hakkına müdahale olarak kabul etmiş, bu durumun müdahaleyi ağırlaştırdığı kanaatine vararak, kararın devamında, başvurucuların mülkiyet haklarını kullanmalarının Sporrong Miras Şirketi olayında toplam 25 yıl, Bayan Lönnroth olayında on iki yıl engellendiğini, bu bağlamda uzatılmış yasakların mülk sahipleri üzerinde yarattığı olumsuz sonuçları hukukun üstünlüğü ile yönetilen bir Devlette olması gereken durumla bağdaştın la bilir görmediğini kaydetmiş, bu yasakların yarattığı durumun mülkiyet hakkının korunması ile genel menfaatin gerekleri arasında sağlanması gereken dengeyi bozduğunu, başvurucuların hukuki durumlarının gerekli dengenin bulunmamasına yol açtığını vurgulamış, sonuçları inşaat yasakları ile ağırlaştırılmış olan kamulaştırma izinlerinde ( izin verilmemesi ) her iki başvurucu yönünden 1 nolu Ek Protokolün 1. maddesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.

3194 sayılı İmar Kanunuyla, yerleşim yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların; plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun teşekkülünü sağlamak amacıyla, adı geçen Kanunun 7. ve 8. maddesiyle belirli nüfus kriterini aşan belediyelere imar planlarını hazırlama ve yürürlüğekoyma yükümlülüğü getirilmiştir. Aynı Kanunun 10. maddesinde de: "Belediyeler; imar planlarının yürürlüğe girmesinden en geç 3 ay içinde, bu planı tatbik etmek üzere 5 yıllık imar programlarını hazırlarlar. Beş yıllık imar programlarının görüşülmesi sırasında ilgili yatırımcı kamu kuruluşlarının temsilcileri görüşleri esas alınmak üzere Meclis toplantısına katılır. Bu programlar, belediye meclisince kabul edildikten sonra kesinleşir. Bu program içinde bulunan kamu kuruluşlarına tahsis edilen alanlar, ilgili kamu kuruluşlarına bildirilir. Beş yıllık imar programları sınırları içinde kalan alanlardaki kamu hizmet tesislerine tahsis edilmiş olan yerleri ilgili kamu kuruluşları, bu program süresi içinde kamulaştırırlar. Bu amaçla gerekli ödenek kamu kuruluşlarının bütçelerine konulur, imar programlarında, umumi hizmetlere ayrılan yerler ile özel kanunları gereğince kısıtlama konulan gayrimenkuller kamulaştırılıncaya veya umumi hizmetlerle ilgili projeler gerçekleştirilinceye kadar bu yerlerle ilgili olarak diğer kanunlarla verilen haklar devam eder." hükmüne yer verilmek suretiyle belediyelere, imar planlarını uygulamak üzere belirtilen süre içerisinde imar programını hazırlama; ilgili yatırımcı kamu kuruluşlarına ise imar programlarında kendi görev alanlarındaki kamu hizmeti için ayrılan özel mülkiyete konu taşınmazları kamulaştırma zorunluluğu yüklenmiştir.

İmar planlarında kamu hizmet tesislerine tahsis edilmiş olan yerlerde kalan taşınmazlar üzerinde maliklerin tasarruf hakları kısıtlamakta, bu yerler kamulaştırma işlemine konu teşkil edeceğinden satış değerleri düşmekte, rayiç değerinden satılamamakta, ancak kamulaştırma bedeli alınmak suretiyle yarar sağlanabilmektedir. Kamulaştırma yapılmadığı takdirde, kişilerin temel haklarından biri olan mülkiyet hakkı süresi belirsiz bir zaman diliminde kısıtlanmakta ve bu durum mülkiyet hakkının özünün zedelemesine neden olmaktadır.



Yukarıda yer verilen imar Kanununun 10. maddesi hükmüyle, belediyelere imar planının yürürlüğe girmesinden itibaren en geç üç ay içinde imar programını hazırlama, yatırımcı kuruluşlara imar planlarında kamu hizmetine ayrılan arsaları imar programı süresi içerisinde kamulaştırma, yine yetkili idari makamlara kamulaştırmaya ilişkin ödeneği yatırımcı kuruluşun bütçesine koyma mükellefiyeti yüklenmek suretiyle kanun koyucu tarafından kamu yararı adına fedakarlığa katlanmak durumunda kalan taşınmaz maliklerinin mülkiyet haklarının ihlal edilmesi sonucunu doğuracak şekilde uzun süre taşınmazlarının imar programlarına alınmadan bekletilmesi uygun görülmemiş ve idareye herhangi bir takdir yetkisi tanınmaksızın bağlayıcı sürelerle gerekli işlemleri yapma görevi yüklenmiştir.

Uyuşmazlık konusu olayda ise davacılara ait taşınmazın 09.10.1985 tarihinde Bayındırlık ve Iskan Bakanlığı tarafından onaylanan imar planında ilkokul alanında kaldığı, söz konusu taşınmaza ilkokul alanı olarak ihtiyaç bulunduğu, ihtiyaç olmasına ve planın yürürlüğe girmesinin üzerinden yıllar geçmesine rağmen davalı belediye başkanlığınca taşınmazın imar programına alınmadığı ve bunun sonucu olarak kamulaştırılmadığı anlaşılmakta olup, imar programına alınmaması nedeniyle, davacıların mülkiyet hakkının süresi belirsiz bir zaman diliminde kısıtlandığı da açıktır.

Bu durumda, izmir Valiliği İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nün dava konusu 27.06.2008 günlü, 46918 sayılı yazısından anılan taşınmaza ilkokul alanı olarak ihtiyaç olduğu anlaşıldığından, söz konusu taşınmazın kamulaştırılmak üzere imar programına alınması gerektiği, mülkiyet hakkının özünü zedeleyen uygulamaların imar Kanununun 10. maddesine açıkça aykırı olduğu hususu dikkate alınarak, davacının 21.04.2008 tarihli başvurusu üzerine imar Kanununun 10. maddesi hükmü uygulanmak suretiyle söz konusu taşınmazın davalı belediyece imar programına alınması gerekirken, davalı idarelerce anılan taşınmazın imar programında olmadığı ve kamulaştırma çalışması bulunmadığından bahisle başvuruların reddi yolunda tesis edilen işlemlerde ve davanın reddine dair İdare Mahkemesi kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.



Öte yandan, yukarıda yer alan tespit ve açıklamalar karşısında, söz konusu taşınmaz imar programına alındıktan sonra kamulaştırma işlemlerinin geciktirilmeksizin sonuçlandırılması gerekmektedir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, İzmir 2. idare Mahkemesinin 06.03.2009 günlü, E:2008/1255, K:2009/442 sayılı kararının bozulmasına, dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 18.10.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Yüklə 252,82 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin