Maraş’ın Göksun Kazası, Andırın Nahiyesi Anacık Köyü’nde Meydana Gelen Olaylar
Göksun Kazası’nda meydana gelen olayların soruşturulabilmesi için bölgeye Maraş Divan-ı Harbi Örfisi tarafından seyyar tahkikat komisyonu gönderildi. Bu komisyonun çalışmaları sonucunda olayların daha çok Anacık Köyü’nde meydana geldiği tespit edildi.
Beşinci Ordu 37. Nizamiye Alayı’nın 3. Taburu Dördüncü Bölük efradından ve Maraşlı olarak bilinen Göksun Kazası’nın Andırın Nahiyesi’ne bağlı Ağcakoyunlu Köyü’nden Halil oğlu Bayram, dokuz ay süreyle hava değişikliği maksadıyla memleketine gittiği sırada Adana’daki olayların çevreye yayıldığının duyulması üzerine köyünden çıkıp civar köyleri dolaştı. Bu esnada Bayram’ın aslında Anacık Köyü’nden olan fakat olayların duyulmasıyla heyecanlanıp karısıyla beraber komşu Kızak Köyü’nde Kemal Feke oğlu Ali’nin evine sığınan Vartuvar’ı katlettiği, Anacık Köyü’nde de Molla Mehmet’in evine sığınan Davut’un karısı Ahzu’yi omuz ve belinden, Güdük Panos’un karısını da öldürmek kastıyla göğsünden yaraladığı iddiası nedeniyle Maraş Divan-ı Harbince yapılan muhakeme sonucunda Bayram suçunu inkâr etse de şahitlerin ifadesi ve deliller neticesinde mahkeme heyeti tarafından suçlu bulunarak ölüm cezasına çarptırıldı.116
Anacık Köyü’nden Gügük oğlu Vanis’i gra tüfekle öldürdüğü şahitlerin ifadesiyle belirlenen Tokmaklı Köyü’nden Küçük Ali de Maraş Divan-ı Harbi tarafından idam cezasına çarptırıldı.117 Yine Göksun’un Boynu Yakutlu Köyü’nde, aslen Tartatlı Köyü’nden olan Davit oğlu Değirmenci Kırca veled-i Atom’u öldürdüğü iddia edilen Balık Köyü’nden Barutçu Ali bin Ahmet hakkında yapılan tahkikat sırasında komisyon olayın gelişiminin şu şekilde olduğunu tespit etti. “Karışıklık çıkması üzerine Tartatlı Köyü’nde oturan birkaç hane Ermeni köylerinde dükkâncılık yapan Boynu Yoğun? Köylü Sarı Fakik oğlu Molla Abdullah ve kardeşi Mustafa’ya sığınarak Boynu Yoğun Köyü’ne giderek Abdullah ve kardeşinin misafiri oldular. O sırada Ermenilerin öldürüldüğü haberinin köye ulaşmasıyla ev sahibi kardeşler can güvenlikleri için Müslüman olmalarının en doğrusu olacağını söylemişler, hatta 1895-96 Zeytun İsyanı’nda yakınları Ermenilerce öldürülenlerin intikam hırsıyla etrafı kuşatmaları üzerine bir olaya meydan vermemek için Ermeni erkekler sünnet edilmişlerdi. Ancak Koca veled-i Atom İslamiyeti kabul etmek istemeyince Zeytun İsyanı’nda anne, baba ve kız kardeşi Ermeniler tarafından öldürülmüş olan Dükkâncı Bekir bin Durdu onu öldürmek istemiş, ev sahibi bunu engellemek için Koca’ya sarılmış ancak Abdullah’ın kolunu kama ile yaralayarak Koca’yı evin dışına çıkarıp Barutçu Ali ile beraber Değirmenci Koca’yı öldürmüşlerdir. Müslüman ve gayrimüslimlerin ifadeleri doğrultusunda olayın bu şekilde geliştiğini tespit eden mahkeme Dükkâncı Köşker Bekir bin Durdu’yu idam, Barutçu Ahmet oğlu Ali’yi 15 yıl kürek cezasına çarptırdı.118
Maraş ve Antakya dolaylarında meydana gelen olaylarda yaralama, öldürme ve kundaklama suçlarını işledikleri Maraş, Antakya ve Cebel-i Bereket Divan-ı Harbi Örfîlerince yapılan tahkikat ile kesinleşmiş olan Acem oğlu Karekin, Aziz ..?.. Mehmet Efendi, Don Ali oğlu Osman, Yusuf oğlu Hüseyin, Tahsildar Mustafa bin Mehmet, Punluk Ali bin Mehmet, Kanbur Ali bin Ali Osman, Kürt Murat, Küçük Köylü Ömer Hoca, Eski Müftü İsmail, Müftizade Yusuf, Baltacı Ökkeş, Küçük Mustafa, Mustafa bin Ahmet, Ömer oğlu Halil, ..?.. oğlu Ali, Hacı bin Ali, Akbıyıkoğlu Hüseyin bin Osman, Dükkancı Köşker bin Durdu, Maraşlı Halil oğlu Bayram, Kürt Ali bin Osman ve..?.. bin Hasan ismindeki 23 kişinin idamlarına ve isimleri mazbatalarda yazılı 49 kişinin çeşitli derecelerde ceza almalarına karar verilmiştir.119
Divan-ı Harbi Örfi Kararlarına İtirazlar ve Af Konusu
Antakya Divan-ı Harbi Örfisi’nin aldığı bazı kararlara itiraz edenler çıktı. Bazı tutuklu yakınları “tahkikatın adalet ve hakkaniyet içinde” yapılmasına dair dilekçeler hazırlayarak Harbiye Nezareti’ne verdiler.120 Bazı mahkûm yakınları ve mahkûmlar da suçsuz olduklarını iddia ederek af talebinde bulundular. Bereketzade Ref’et Efendi’nin affedildiği haberinin gelmesi özellikle gayrimüslim halkın galeyana gelip hükûmet önünde toplanarak gösteri yapmasına sebep oldu. Hâlbuki Ref’et Ağa’nın affı söz konusu olmamakla beraber Adana Divan-ı Harbince yeniden yargılanması hakkında Meclis-i Vükela’da karar alınmış, halk bunu duyunca tepki göstermişti. Bereketzade Ref’et Ağa ve arkadaşlarının yeniden yargılanmaları sonucunda Bereketzade Ref’et Ağa ile Halefzade Hüsnü Ağa üç yıl hapsine, Kayserizade Hacı Nihat Ağa’nın da beş yıl süreyle Sinop’a sürgün edilmesine karar verildi.121
Maraş Divan-ı Harbi Örfisi tarafından idam cezasına çarptırılan Murat oğlu Ali ve Küçük Mustafa’nın cezası 7 Eylül 1909’da müebbet kürek cezasına çevrilmiştir.122 Aynı şekilde idam cezasına çarptırılan Bekir bin Durdu, Yusuf oğlu Hüseyin ve Don Ali Osman’ın cezalarının müebbet kürek cezasına indirilmesine 7 Eylül 1909’da Padişah iradesiyle karar verilirken diğer mahkûmların cezaları onandı.123 Antakya Divan-ı Harbi Örfisi’nin yargılamaları sonucunda idam cezasına çarptırılan 11 kişinin cezasının müebbet kürek cezasına indirilmesi hususu Adana Kuvve-i Mertebe Kumandanı Miralay Mehmet Ali Bey’in girişimleri sonucunda, 29 Aralık 1909’da Padişah iradesiyle kabul edildi.124
Divan-ı Harbi Örfî yargılamaları sonunda Antakya’da olaylara karıştıkları muhakemeleri sonucunda tespit edilen 101 kişiden sekizi 15, 18’i on, 23’ü yedi, 37’si beş, üçü üç ve 12’si iki sene olmak üzere hapis cezasına çarptırıldı. Bu kişilerden 24’ü muhakemelerinden yaklaşık bir yıl sonra kendilerine haksızlık yapıldığını, Ermenilerin tehdit yoluyla yalancı şahitler bulmak suretiyle kendilerine iftira attıklarını iddia ederek affedilmelerini talep ettiler. Hatta konuyla ilgili olarak kendi köy veya mahallelerinin ileri gelenlerinin şahit olduklarını belirten imzalı yazılarını dilekçelerine eklediler.125
Örfi İdare’nin Sona Ermesi ve Divan-ı Harbi Örfî Heyeti’nin Bölgeden Ayrılması
Antakya, Kesb, Kırıkhan ve İskenderun’da meydana gelen karışıklıkları soruşturmakla görevli Antakya Divan-ı Harbi Örfî Heyeti, tahkikatı tamamladıktan sonra hazırlanan evrakın bir nüshasını Harbiye Nezareti’ne göndermiş bir nüshasını da mahalli idareye teslim etti. Bundan sonra bölgede daha önce ilan edilmiş olan örfî idare 2 Eylül 1909’da kaldırılarak Divan-ı Harbi Örfî Heyeti bölgeden ayrıldı.126
3 Eylül 1909’da Antakya Kaymakamlığı’ nın Dâhiliye Nezareti’ne bildirdiğine göre; Antakya Divan-ı Harbi Örfîsi tutuklu bulunan 311 sanık için çeşitli kararlar verdi. Antakya ve Kesb’deki olaylardan dolayı çeşitli müddetlerde kürek cezasına çarptırılan ve cezaları Padişah iradesiyle onanan 131 kişiden beşer ve üçer sene kürek cezasına çarptırılan 56 kişinin merkez vilayet hapishanesine, ikişer yıl kürek cezası alan 21 şahsın kaza hapishanelerine sevk edilmesi, daha uzun süre ceza alanların izdiham yaratmamak için başka bölgelere gönderilmesi kararlaştırıldı. 15, 10 ve yedi sene kürek cezasına çarptırılan 54 kişi cezalarını çekmek üzere Kastamonu Vilayeti’nde bulunan Sinop kürek bölgesine gönderildi. Bir yıl müddetle mahkûmiyet alan suçlulardan 107’si Cisr-i Şugur Hapishanesi’ne konmuş ve hapishanedeki toplam mahkûm sayısı 477’ye ulaşmıştır.127
Antakya’da olaylar cereyan etmesini müteakiben vekâleten Antakya Kaymakamlığı görevine getirilen İbrahim Paşa’nın olayların yatıştırılması için gösterdiği gayret gerek suçluların adalete teslim edilmesindeki başarısı nedeniyle Antakya Divan-ı Harbi Örfî heyeti tarafından terfi ettirilmesi konusunda Dâhiliye Nezareti’ne tavsiyede bulunması128 üzerine kendisine takdirname verilmiştir.129
Sonuç
Osmanlı Devleti’nin 1908’de Meşrutiyet’i ilan etmesinin ardından büyük bir hürriyet ortamı oluşmasının ardından halk serbestçe silahlandı. Aynı zamanda fikir özgürlüğü yaşanmasıyla Ermeni komiteleri faaliyetlerini alenen yürütebildiği gibi bağımsız Ermenistan kurulmasına yönelik düşüncelerini serbestçe anlatma imkânı buldu. Bu Adana’da hem Müslüman ahaliyi hem de Ermenileri büyük bir gerginlik içerisine soktu. Ermeniler, adeta bağımsız devlet olmak için en geçerli yol olarak gördükleri silahlarını kullanmak için sabırsızlandılar. Dönemin Rusya İstanbul Büyükelçisi Avusturya Macaristan Büyükelçisi’ne Mersin Konsolosu’ndan aldığı rapora dayanarak bir mektup yazmış ve mektubunda Müslümanların çok sayıda Ermeni’yi öldürdüklerini vurguladıktan sonra olaylara Ermeni çetelerinin sebep olduğunu yazmıştır.130Bu durumda olayların en büyük sorumlusunun Ermeni çeteleri ve onları yönlendirenler olduğu söylenebilir. Nitekim Adana’daki Ermeni çetelerinin faaliyetleri Müslüman ahalinin bağımsızlığını kaybetme korkusuna kapılmasına ve Ermenilere karşı iyi duygular beslememesine yol açmıştır. Bu durum ise şehirde başlayan olayların çığırından çıkmasına, hatta komşu Halep Vilayeti’nde de bazı bölgelere sıçramasına sebep olmuştur. Halep Vilayeti’nde 11 Müslüman ile din ve mezhepleri tetkike muhtaç görülen 95 kişi ve 556 Ermeni olmak üzere toplam 662 kişi ölmüş, 7000 civarında insan yardıma muhtaç hâle gelmiştir.131
Halep Vilayeti dâhilinde Maraş, Antakya ve Cebel-i Bereket Divan-ı Harbi Örfîlerinde yargılamalar esnasında hem olayla ilgili olarak toplanan belgeler hem de olayın şahitlerinin verdiği ifadeler dikkate alınarak sonuca ulaşılmaya çalışıldı. Şahitlerin kimliği hakkında genellikle açık bilgi verilmemişken şahitlerden bazıları öldürülen kişilerin birinci derecede yakınlarıydı. Mahkeme öldürülen kişinin karısının ya da annesinin ifadesi doğrultusunda mahkûmu idam cezasına çarptırmış ve çoğunlukla bu cezayı uygulamıştır. Mahkûm edilenler ise mahkemelerdeki şahitliklere itiraz ederek onların yalancı şahitler oldukları iddiasında bulundular. Mahkemenin en çok dikkate aldığı diğer bir husus olaylara ön ayak olanlarla kendini olayın içinde bulması sonucunda suç işleyenleri farklı kategorilerde değerlendirmesidir. Buna göre ikisi de adam öldürdüğü hâlde olayın başlamasına sebep olup diğer insanları galeyana getirenler kesinlikle idam cezasına çarptırılırken kendini olayın içinde bulup suç işleyenler müebbet kürek ya da 15 yıl kürek cezalarına mahkûm edilmişlerdir.
Divan-ı Harbî Örfî yargılamalarında bir vaka dışında yargılanıp mahkûm edilenlerin tamamı Müslüman’dır. İdam cezasına çarptırılanların bir kısmının cezası bekletilmeden infaz edilirken bazılarının cezası Ramazan ayının gelmesi sebebiyle Padişah iradesiyle müebbet hapse çevrilmiştir. Kürek cezasına çarptırılanların cezalarını en ağır şekilde çekmek üzere Sinop Cezaevi’ne gönderildikleri ve kaçmamaları için sıkı tedbirler alındığı anlaşılmaktadır.
Olayların Adana dışındaki yerlerde yayılmasının, Adana’da Müslümanların Ermeniler tarafından öldürüldükleri şayiasının ortaya çıkmasından sonra olduğu düşünülebilir. Ayrıca İstanbul’da da siyasî kargaşanın olması ve kriz yönetimi oluşturacak bir otoritenin bulunmayışı olayların hem Adana’da yatıştıktan sonra tekrar başlamasına hem de Adana çevresine yayılmasına yol açtı.
Adana olaylarından sonra Taşnaksutyun ve Hınçak komiteleri Ermenileri silahlandırmak için yeniden harekete geçtiler. Komitelerin bütün birimlerine gönderilen talimatnamelerde, her Ermeni’nin silahı olmasının önemi vurgulanmıştır. Bu da Ermenilerin bağımsız devlet olmak için silahlı direnişi metot olarak belirlediklerinin bir göstergesidir.132
Adana olaylarından sonra gerek yerli gerek yabancı basın İttihat ve Terakki’nin izlediği “Osmanlıcılık” politikasının devam etmesi gerektiği yönünde yayınlar yaptı. Tanin gazetesinde 20 Mayıs 1909 tarihinde yayımlanan “Adana Fecayii- Kafkasya Ermenilerinin Fikri” başlıklı yazıda bu düşünceye sebep olan şu satırlar yer almaktadır:133 “Bir dafa daha beyan eylediğimiz gibi bütün Ermeni mebuslarıyla ferik-i siyasiye mensubîni Meşrutiyet’i takviye ve tahkim için Genç Türklere yani İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne muavenette bulunmalı, bu suretle Devr-i Hamidî’nin avdeti ihtimalini men eylemek için elden geleni yapmak mecburiyetindeyiz. Buhran-ı hazırda Ermenilerin en büyük, en mühim vazifeleri Genç Türklerle müttehiden ve müttefiken çalışmak, onlarla yürümekten ibarettir.” Hatta Patrikhane de İttihat ve Terakki’nin izlediği politikanın Ermenilerin menfaatine olduğu uyarısında bulunarak olaylara son verilmesi çağrısı yapmıştır. Dolayısıyla Adana olaylarının İttihatçılar tarafından tertiplendiği iddiaları mesnetsiz ve dayanaksızdır. Nitekim 13 Nisan 1909’da İstanbul’da yaşanan olaylardan dolayı İttihatçıların durumu belirsizdir ve aynı zamanda olayların meydana geldiği tarihte İttihatçılar siyaseten güçlü değildir.
Olaylardan sonra II. Abdülhamit’e düşman olan bazı Türk aydınlarının olayların sorumlusu olarak Padişahı gösterme çabaları Batılıların olaylarla ilgili olarak Osmanlıların aleyhinde bir düşünceyi savunmalarında etkili olmuştur. Özellikle Tanin gazetesinde Hüseyin Cahit imzasıyla 23 Mayıs 1909’da yayımlanan yazı bunun en etkili örneğidir. Hüseyin Cahit, Adana’daki olayları II. Abdülhamit’in organize ettiği tezini ortaya atıp Batılıların olaylarla ilgili yaklaşımlarının kabul edilmesini, böylece II. Abdülhamit’in nasıl bir hükümdar olduğunu herkesin görmesi gerektiğini savunmuştur.134 Yani Adana olaylarında ortaya çıkan tablonun sorumlusu olarak II. Abdülhamit’i göstermek suretiyle böylesine önemli bir konuyu kendi politik amaç ve hırsları için kullanarak bütün Türk milletini vebal altına sokacak yaklaşımlardan çekinmemiştir.
Adana olaylarındaki kayıp sayısı da çok tartışılmış ve genelde sayının yüksek gösterilmesi de kuşkuyla karşılanmıştır. Nitekim Tanin’in 24 Mayıs’ta çıkan nüshasında, Dâhiliye Nazırı Ferit Paşa ile yapılan mülakat yayımlanmış ve Dâhiliye Nazırı’na olaylarda kaç kişi öldüğü, olayların sebeplerinin ne olduğu sorulmuştur. Ferit Paşa, bu soruya “Sualinize kat’i bir cevap vermek için lâzım gelen vesaike haiz değilim. Şu noktada hakiki telefât miktarını ben de bilemem. Fakat dört beş güne kadar hakikati anlayacağız. Hakikat meydana çıkıncaya kadar şunu söyleyebilirim ki Adana vilayetinde 40 bin kadar Ermeni vardır. Bunlardan 20-25 bini hiç iğtişaş zuhur etmeyen havalide bulunmaktadırlar. Kısm-ı küllisi de Lazkiye filan gibi yerlere firar etmişlerdir. İttihaz ettiğimiz tedabir üzerine memleketlerine avdet eylemektedirler. Bu hâlde nasıl olup da bu kadar çok Ermeni katledilebileceğini anlayamıyorum. Hiçbir fikr-i hakikîye katılmaksızın sırf hakikâti meydana çıkarmak maksadıyla hareket ettiğimiz için bu mütaalaatı kat’i olarak dermiyan ettim. Tahkikâtın neticesinin istihsal edilmesini daha makul bulurum. Maktulinin miktarını kol kol geziyorlar. İğtişaş zuhur eden her kasabaya, köye gidecekler. Nüfus defterlerini araştırıp, soruşturup tahkik edecekler. Neticeyi birer birer kayd edip sonra yekun toplanacak…Vak’anın sebepleri hakkında tahkikât ve resmî belgeler ortaya çıkarılmadan bir şey söylenemez. Bu gibi mesailde fikr-i tarafgiriye kapılmamak i’râz-ı ihtirasât-ı siyasiyeye düşmemek elzemdir. Bunun için vesaik-i mutebere elde etmeye çalışıyoruz.” cevabını vermiştir.135
1909 yılı İlkbaharında İstanbul’da meydana gelen olaylar tamamen politik olaylardır ve Türk-gayrimüslim çekişmesi söz konusu değildir. Hâlbuki Adana olayları tamamen Müslümanlarla gayrimüslimler arasında cereyan etmiştir. Adana ve İstanbul’da 13 Nisan 1909’da patlak veren olaylar, Meşrutiyet’in zarar görmesini engellemek isteyen birçok farklı grubun bir araya gelmesine sebep oldu. İstanbul’da yayımlanan “Puzantion” gazetesinde Puzant Keşişyan’ın yazdığı “Günün Krizi” adlı makaleye göre; İttihat ve Terakki, Ahrar, Devrimci Ermeni Federasyonu ve Hınçak ve diğer gruplardan 30 temsilcinin yaptığı toplantıda Meşrutiyet’i savunma kararı alındı.136 Bazı Ermeni tarihçiler Adana olaylarının soykırım provası olduğunu iddia ederler. Hâlbuki olayların hemen ardından kurulan mahkemelerde suçlular tespit edilmeye çalışılmış, bunun için görgü tanıklarının şahadetine başvurulmuş ve ahalinin galeyana gelerek birbirine girdiği ortaya çıkmıştır.
Adana olaylarından sonra can ve mal güvenliği kaygısı taşıyan birçok Ermeni çareyi başka ülkelere göç etmekte buldu. Bu göçler zaman zaman topluca yapılmaktaydı.137
Dostları ilə paylaş: |