Ad, adlandırma ve adını değiştirme



Yüklə 20,98 Kb.
tarix20.11.2017
ölçüsü20,98 Kb.
#32365

Ad, adlandırma ve adını değiştirme


Allah Adem’e (A.S.) önce isimleri öğretmiştir, sonra Adem (A.S.) kelimeleri telakki etmiştir. Bir anlamda insanlaşma süreci adlandırma ile başlar. Ad bir nesnenin fonetik olarak sessel temsilcisidir. Bir nesneyi adlandırdığımızda ve bu adı kullandığımızda o nesneye işaret etmiş oluruz. Çıkarmış olduğumuz ses o nesneyi temsil eder ve onu bize hatırlatır.

Bu yüzden Müslümanlar her şeye Allah’ın adıyla başlayarak besmele çekerler. Besmele “O’nun adıyla” demektir, O da Allah’tır. Besmele ile kişi kendisine Allah’ı hatırlatmış olur, bu da karşılığında kişiyi kötü davranışlardan alıkoyar. Besmele çektikten sonra gayri meşru bir iş yapılmaz. Tersi de söylenebilir: Kötü bir iş yaparken besmele çekilmez.

Besmele aynı zamanda insanın Allah’ın yeryüzündeki halifesi olmasının işaretidir. İnsan yeryüzünde bir iş yaparken, bir etkinlikte bulunurken Allah’ın adıyla (adına) etkinlikte bulunur. Yani insanın etkinlikleri Allah’ın adına yapılmaktadır. Bu, günümüzdeki bir benzetmeyle bir elçinin devlet başkanı adına bir beyanda veya tasarrufta bulunması gibidir.

Besmele çeken kişi aynı zamanda yaptığı işin kendi tasarrufu olmadığını hatırlatır. Benliğine “içinde bulunduğum koşullarda bunu yapmak durumundayım” mesajını verir. Bu mesaj nesnelere de aynı durumu ifade eder. Onun nesnelere yapmış olduğu eylem “Allah’ın takdiridir”. Allah ki her şeye kadirdir, “başka türlü takdir etseydi, böyle yapmazdım” anlamına gelir. Daha ileri analizde aslında “her şey Allah’ın takdirindedir” duygusu oluşturması beklenir. Böylelikle bencillik (enaniyet) ortadan kalkar, (Allah’ın takdirine) teslimiyet ortaya çıkar. Zaten İslam da (Allah’a) teslim olmaktır.

Kelime anlamıyla bakıldığında salat yani namaz Allah’ın adını anmak anlamına gelir. Hatta namaz kelimesinde bu bizim için daha açıktır. Namaz Farsçadan Türkçe ’ye geçmiştir ve İngilizce name kelimesi ile, hatta şehname, iddianame, taahhüdname gibi kelimelerdeki -name ile aynı kökten gelir. Sanskrit dilinde selamlaşma ifadesi olan namaste de aynı kökten gelir. Yani karşıdaki kişinin ismini anmak veya ona hitap etmek önemli ve saygı belirten bir eylemdir.

Daha dünyevi düzeyde ele alındığında ad nesneyi gösterir. İnsan konuşan bir canlıdır. Dil onun en önemli özelliklerinden biridir. Bir nesneye işaret etmek istediğinde ve özellikle o nesnenin olmadığı durumda onu kastettiğinde nesnenin adını kullanır. Böylelikle yokluğunda nesnelere işaret edebilir. Masa dediğinde karşıdaki kişiye “masa”yı göstermiş gibi olur. İnsanın çıkarmış olduğu sesleri farklılaştırarak nesnelere işaret etmeyi bulması mucizevi bir olaydır.

Ad aynı zamanda kişinin zihnindeki kavramı harekete geçirir. Sadece başkalarına anlatmak için değil, kendisi o nesne ile ilgili bir şey (eylem, düşünce, plan) tasarladığında karşısında olmayan bir nesneyi zihninde canlandırır (insanın “can”landırdığı budur) ve o nesne önündeymiş veya elindeymiş gibi eylemde bulunabilir. Bu zihninde canlandırma, kavramı ifade eder. Adı anılan nesne ile ilgili kavram harekete geçer.

Dil toplumsal ortaklıktır. Dildeki kelimeler ve onların bağlantılı oldukları kavramlar da bir toplumdaki insanların ortaklığıdır. Bir kelime kullanıldığında o topluma mensup olduğunu düşünen kişilerin zihninde benzer çağrışımlar uyanır. Türk toplumunda mesela dağ dendiği zaman insanların zihninde hem bir dağ resmi canlanır, hem de dağ ile ilgili diğer olay ve anlatımlar çağrışım yapar. Dağ ile ilgili hikayeler, masallar, şarkılar, sözler, yaşantılar, vb. Kavramların bir kısmı da kişinin yaşantılarıyla biçimlenir ve bu kısım kişisel farklılık oluşturur. Hatta denebilir ki bu kişisel çağrışımlar toplumsal zenginliktir. Bu da oldukça yararlı bir özelliktir. Söz gelimi ilerleme veya gelişmeler bu sayede gerçekleşir. Birileri bir şeyleri farklı görebildiği için alışılmışın dışında düşünceler, nesneler, eylemler üretebilir.

Ad insanoğlunun en büyük zenginliklerindendir. Özetlemek gerekirse, ad ve adlandırma veya adını söyleme çok çeşitli işlevlere sahiptir. Adlandıran kişi için başkalarıyla iletişim kolaylığı sağladığı gibi, nesnenin yokluğunda nesne ile ilgili işlem yapabilmeyi sağlar. Adlandırılan nesne için bir tür mekan sınırlılığını ortadan kaldırır. Söz gelimi kişinin adı onun yokluğunda onunla etkileşim için kullanılabilir hale gelir. Adın iletildiği muhatap kişi için de yararlar sağlar, karşıdakini anlamayı sağlamasının yanı sıra aynen adlandıran için olduğu gibi onun için de kolaylıklar hasıl olur. Hele besmele gibi ilahi bir adlandırma Allah’ın ortama çağrılması ve onun huzurunda olunduğunun yaşantılanması anlamına gelir (“üç harfliler” denen grubun adının söylenmemesinin nedeninden söz etmiyorum bile). Görüldüğü gibi, ad ve adlandırma insan için çok önemli bir nitelik arz eder. Hatta Dede Korkut hikayelerindeki Boğaç Han hikayesini hatırlayacak olursak, ad kişi için hak edilmesi gereken bir şeydir aslında. Bir ada sahip olmak ayrıcalıktır. Hele bir de adın ağırlığı varsa… Söz gelimi Müslümanlar için Muhammed adının bir ağırlığı vardır. Herkes bu adı taşıyamaz. Bu yüzden Türkler Mehmet’i keşfetmişlerdir.

İnsan hemen hemen her şeyi adlandırarak aynı zamanda onu bilmiş ve onun üzerinde hakimiyet kazanmış olur. Ad temelde tekildir, yani bir nesneyi diğerlerinden ayırt eder. Bir adın bir nesneye işaret etmesi, çağrıldığında bir şeyin zihne gelmesi içindir. Yoksa çağrıldığında birçok şey akla getiriyorsa, işlevini yerine getiremiyor demektir. Masa dendiğinde masa olan, olmayan birçok şey aklımıza gelseydi onu adlandırmak boşuna olurdu. Bu durum bir yandan iyi bir özelliktir, çünkü nesneyi çağırmayı sağlar, diğer yandan çok fazla tekilleşme insanın nesnelerle ilişkisini sınırlandırırdı. Masa deyince bir tane masa aklınıza gelseydi, hayatınız boyunca karşılaştığınız binlerce masa için binlerce isim bulmak zorunda kalırdınız. Ancak insanoğlu bunu aşmanın da yolunu bulmuş ve cins isimleri keşfetmiştir. Böylelikle söz gelimi masa dendiğinde bir tek masa değil, masaların ortak özelliklerinden oluşan bir prototip akla gelir. Bu adı kullanan kişi de bu temel özelliklere sahip olan tüm nesneler üzerinde işlem yapılabilir olur. Masanın temel özelliklerine sahip olan bütün nesneler üzerinde işlem yapabilmenin en açık göstergesi masanın değişmesidir. Böylelikle yeni yeni masa türleri ve çeşitleri ortaya çıkabilmiş, masa geliştirilebilmiştir.

Cins isimin insandaki karşılığı grup isimleridir. Türk olmak, baba olmak, Denizlili olmak bireyi bir cins isme dahil eder. Bu da aidiyet duygusuna yol açar. Bir gruba ait olmak o grubun isminin kişi için kullanılabilir olması demektir. Dolayısıyla bir kişinin Türk olması Türk toplumunun bir üyesi olması demektir. Kişi kendisi için bu ismin kullanılabilir hale gelmesiyle gruba ait olduğu duygusu yaşar.

İnsanlar topluma aidiyet duygusunu, adlandırma ile yaşadıkları gibi mekanlar ve kurumlarla ilgili olarak da yaşarlar. Denizlili olmak Denizli denince kişinin zihnine Denizli ilinin gelmesine yol açar. Denizli kişinin o şehirle ilgili bilgileri, yaşantıları ve düşüncelerini harekete geçirir. Kişi bunlar sayesinde kendini Denizlili hisseder. Eğer o yer ve mekan ortadan kalkarsa oraya aidiyet duygusu da ortadan kalkar. Güzel bir örnek Habeşistan’dır. Bilindiği gibi eskiden Habeşistan diye bir ülke vardı ve Habeşler (artık bu kişilere Habeş mi, Habeşi mi, Habeşli mi dendiğini bile bilemiyoruz) Habeşistanlı olduklarını söylerlerdi. Artık dünyada Habeşistanlı kimse yok. Çünkü adı Etiyopya ile değiştirildikten sonra insanların zihninde Habeşli biri artık canlanmıyor.

Biraz daha kişisel bir örnekle bir kişinin eşine evlenme teklif ettiği bir kafede bir masa düşünün. Artık o kişi için o kafe de, masa da özelleşir, benliğinin bir parçası haline gelir. Kafenin ve / veya masanın değişmesi kişi için hatırasının kökünü kaybetmesi duygusuna yol açar. Özellikle bir de masa özel nitelikleri olan bir masaysa, yerinin değişmesi bile kişiyi rahatsız edebilir.

Denizli içindeki yerler, binalar, kurumlar, insanlar, hatta hayvanlarla Denizli’dir. Onlar insanların kendilerini Denizlili hissetmelerini sağlar. Bunların isimleri değiştiğinde insanlar artık o yeni isimle kendilerini ve Denizlili olmayı özdeşleştirmezler, Denizli’ye yabancılaşırlar. Çünkü ad bizim aynı zamanda ünsiyetimizi, yakınlaşmamızı sağlar. Bu yüzden tanışılan birine adını söylemek gerekir. Adını söylemeyen kişi yakınlık kurmak istemiyor demektir.

Bu kadar önemli olan isim farklı amaçlarla da kullanılabilir. Bunun en yaygın olanı yer isimlerinde görülür. Bir yerin, bir mekanın, bir anıtın, bir meydanın, bir binanın adı aynı zamanda insanların zihnine girmenin bir yoludur. Genellikle bu durum adı verilen kişi veya nesneye duyulan saygı ve sevginin göstergesi kabul edilir. Beklenir ki (veya varsayılır ki) kişi o adı her andığında adın anlamını merak etsin ve kişiyi veya olayı hatırlasın. Özellikle sıklıkla kullanılan yerlere bir adın verilmesi sıklıkla hatırlanmasına yol açacağı beklentisinin bir uzantısıdır.

Bazen verilen adla ilgisi olsun veya olmasın, bir isim birçok yere verilebilir. Bu durumda kişiyi daha fazla hatırlatmak istendiği düşünülür. Türkiye’de her yere Atatürk adı verilmesi bunun örneğidir. Ancak birçok şey için olduğu gibi burada da sıklıkla kantarın topuzu kaçar. Normal şartlarda bir kişinin adı onunla ilgili bir yere verildiğinde anlamlı olur. Ve isim o şeyin diğerlerinden ayırt edilmesini sağladığında işlevini yerine getirmiş olur. İlgili ilgisiz yerlere birinin adını vermek o adı tüketmek anlamına gelir ve artık amacını gerçekleştiremez hale getirilmiş olur. Bazen de belki istenen budur: o adı tüketmek. Bu durumda her yere onun adı verilerek tükenmesi sağlanmış olur. Atatürk’ün hem okula, hem havaalanına, hem caddeye vermek o adı tüketmenin basit bir yoludur. Söz gelimi Ankara’da hem Atatürk Bulvarı, hem Gazi Mustafa Kemal Caddesi, hem Atatürk Lisesi, hem Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, hem Atatürk Anadolu Lisesi, hem Atatürk Sitesi, hem Atatürk Mahallesi (çeşitli ilçelerde),vb vardır. Dolayısıyla isim ayırdedicilik niteliğini kaybetmektedir. Hala yeni bir “şeye” Atatürk adını vermek tükenmesini kolaylaştırır. Oysa kişiyle ilgili bir yere adının verilmesi önemini ve anlamını daha da artıracak bir duruma yol açabilir.

Adın değiştirilmesi adın sağladığı işlevleri tehlikeye sokar. Birçok yere verilmesi buna yol açtığı gibi, adın değiştirilmesi de işlevsizleşmesine yol açar. En basit şekliyle kişilerin anılarını yok eder, onların aidiyet duygularına zarar verir. Bir nesnenin ismi değiştiğinde geçmişini onunla anlamlandıran kişiler artık kendilerini köksüz hissederler. Çünkü William James’in de dediği gibi ilişkili olduğumuz nesneler aynı zamanda bizim maddi benliğimizi oluştururlar. Söz gelimi Atatürk Lisesi mezunu olan bir kişi artık mezun olduğu yerin bulunmadığını düşünmeye başlar. Onunla ilgili yaşadıkları da anlamsızlaşır. Bir kurum aynı zamanda adı ile var olur. Adı değiştiğinde kurumsallaşma süreci de tehlikeye girer. Benzer bir şekilde 3. Caddede oturmuş olan biri caddenin adı değiştiğinde artık caddeye yabancılaşmaya başlar, onu başkalaşmış hisseder. Bu kişilerde ortaya çıkabilecek diğer bir duygu da “pabucu dama atılmış olma” duygusudur. Artık kendilerinin devrinin geçtiğini düşünmeye başlarlar.

Son zamanlarda sıklıkla yaşanan ad değiştirmeler o adı değiştirenlerin gözüyle bakıldığında yeni ismin önemini vurgulaması açısından yerinde bir davranış gibi görülebilir. Bazen yerinde de olur, özellikle yeni bir olay meydana gelip kişinin (ve isminin) anlamı değiştiğinde. Ama aynı durum kişiler açısından bakıldığında eski ismin ortadan kalkması anlamına geldiği için geçmişi yok etmek anlamına gelir. Böyle durumlar kişiler için hafızasızlığa yol açtığı gibi, toplumlar için de geleneğin oluşmasını engeller. Toplumlar da bireyler gibi kimliksizleşir ve gelenek oluşturamazlar.

Yeni durumların ortaya çıkardığı önemli ve anlamlı isimler onlar için yeni bir kurum oluşturulduğunda daha anlamlı ve önemli hale gelir. Onlar için yapılabilecek olan doğru hareket budur. Eğer adların tükenmesi istenmiyorsa, yapılacak şey yeni kurumların ihdas edilmesidir. Böyle olduğu zaman insanların zihninde yer açılır ve kişiler için o ada sahip bir yerle ilişkisi olmak anlamlı hale gelir.

Unutmamalıdır ki, bugün başkasının adını değiştirerek bir yere ad vermek, başka bir zamanda başka bir nedenle o adın değiştirilmesini meşru hale getirir. Bu da demektir ki değişen adın başına gelenler o adın da başına gelebilir. Geçmişimiz için de, geleceğimiz için de adlara sahip çıkmak gerekir. Ad bizim kültürümüzdür, geçmişimizin bize mirasıdır.



Ad vermenin ve bir adı çağırmanın anlamı büyüktür. Onu dikkatle kullanmak gerekir. Dikkatsizce kullanılan adlar ve rastgele değiştirilen isimler bu büyük olayı yersiz ve zamansız kullanmak olur. Unutmamalıyız ki, insan dünyada bir adı kalsın ve bu ad değiştirilmesin ister. Kurumlar ve nesneler de öyle. Birçok yere verilen isimler bunu “sulandırır”, değiştirilen adlar tarihin tozlu raflarına terkedilmiş olur.
Yüklə 20,98 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin