ZAFER ÖZDEMİR DEYİMLERLE NÜANS
ANLAMI
İki ya da daha fazla sözcüğün bir durumu ifade etmek amacıyla kullanılması ve bu kullanımın kalıplaşması ile “deyim anlamı” oluşur.
Deyim anlam, genellikle mecaz anlama bağlı bir kullanımdır. Ancak mecazdan farkı, deyim anlamının birden fazla sözcükten oluşmasıdır.
Deyim, atasözleri gibi bir öneride, bir yargıda bulunmaz; durum bildirir. Bu nedenle kesin değildir. “Dili tutulmak” deyimiyle “elde olmayan bir nedenle konuşamamak” durumu ifade edilir. Oysa “Çıkmadık candan umut kesilmez.” atasözü ile bir durum değil bir yargının, bir beklentinin ifade edilmesi amaçlanmıştır.
-
“Burnunda tütmek” deyimi “çok özlemek”le ilgili bir durum ifadesidir.
-
“Omuz omuza vermek” ile “dayanışma, birlik” ifade edilir.
-
“Canını dişine takmak” deyimi, “başarmak için olağanüstü çaba göstermek, elinden geleni yapmak” anlamındadır.
-
“Başa çıkmak” deyimindeki “baş” sözcüğünün gerçek anlamdaki baş ile; “çıkmak” sözcüğünün de gerçek anlamındaki “tırmanmak” ile hiçbir ilişkisi yoktur. Bu deyimle “mücadele etmek” durumu anlatılmaktadır.
-
“Borusu ötmek” deyiminde “sözü geçmek, etkili olmak” durumu ifade edilir.
Görüldüğü gibi deyimler, durumları belirtmeye yarayan söz kalıplarıdır.
Bir söz grubu zamanla deyim özelliği kazanabilir. Son zamanlarda, izlenen programlar arasında geçiş yapmak, değiştirmek anlamında kullanılan “zap yapmak” söz grubu deyimleşmek üzeredir.
Deyimlerin Yapı Özellikleri
-
Deyimler kişi eklerine göre çekimlenerek kullanılabilirler: “Sinirden küplere bindim”
-
Deyimlerin bir bölümü tamlama biçimindedir: “lafebesi”
-
Genellikle mastar durumundadırlar: “kulak misafiri olmak”, “burnu düşse almamak”.
-
Cümle biçiminde deyimler de vardır: “Delik büyük yama küçük.”, “Eski çamlar bardak oldu.”
-
Deyimler karşılıklı konuşma biçiminde de olabilir: “- Tencere dibin kara. – Seninki benden kara.”
-
Deyimlerin sözcük dizimi değişmez ve deyimi oluşturan sözcüklerin yerlerine anlamdaşları kullanılamaz: “Oldu eski çamlar bardak” söyleyişi, deyimin kalıplaşmış ritmini bozarak sözü deyim olmaktan çıkarır.
-
Tek sözcükten oluşan deyimler de vardır:
“akşamcı” sözcüğü “sürekli içki içen”, “gözde” sözcüğü “benzerlerinden çok tutulan” anlamlarındaki tek sözcüklü deyimlerdir.
Deyimlerin Anlam özellikleri
-
Deyimler, söyleyicileri belli olmayan (anonim) söz gruplarıdır.
-
Kimi deyimler gerçek anlamı ifade edebilir: Çoğu gitti azı kaldı.
-
Deyimlerde mecaz, abartma, somutlama gibi söz sanatları yoğun olarak kullanılır.
-
Deyimi oluşturan sözcüklerin kendi anlamlarıyla ilişkileri olmayabilir: “Çam devirmek” deyimi“ düzeltilemez bir hata yapmak” anlamındadır; gerçek anlamda ne çamla ne de devirmekle ilişki kurulamaz. Bu anlam olayına “değişmece” (yummaca) denir.
“iki gözü iki çeşme” deyimi “ağlamak” anlamındadır ve ağlamakla göz arasında bir ilişki vardır. Bu anlam olayına da “ilişmece” denir.
-
Deyimin, kullanıldığı cümleye uygun olmaması anlatım bozukluğuna neden olur.
ATASÖZÜ
Uzun denemeler sonunda, kalıplaşarak genel kural biçiminde kullanılan özlü sözlerdir. Toplumlar kültürlerini, yaşama bakışlarını atasözleri ile gösterirler. Söyleyicileri belli olmayan (anonim) atasözlerinde geçmişin deneyimleri gelecek nesillere aktarılır.
Atasözleri, cümlede anlamla ilişkilidir. Ancak atasözünün deyimle karıştırılması, aralarındaki anlam ilişkisi, atasözlerini deyimle karşılaştırarak öğrenme zorunluluğunu doğurduğu için eğilim, bir arada öğrenmek üzerinedir.
Atasözleri günlük konuşmalarda “kanıtlama, görüş belirtme, öneri” gibi amaçlarla kullanılırlar. “Düt demeye dudak gerek.” atasözünde “bir işi başarabilmek için belirli bir birikimin gerekli olduğu” görüşü dile getirilir; bu bir yaşam deneyimidir. “İki kişi başında fes yok derse başını yokla.” atasözü ile de “çevreden yapılacak eleştirilere açık olmak gerektiği” önerisi verilir.
Atasözlerinin kimileri yalnız gerçek anlamda kullanılırken kimileri tümüyle mecaz anlam ifade edebilir. Anlatım gücü yüksek sözlerdir.
-
“Bugün bana ise yarın sana.” Bugün bir kimsenin başına gelen yıkım, yarın başkasının da başına gelebilir.
-
“Buğday başak verince orak pahaya çıkar.” Kendisine ihtiyaç duyulan şeyler çok değer kazanır.
-
“Çul içinde aslan yatar.” Bir kimsenin değeri, kılık kıyafeti ile değil, kişiliğindeki cevherle ölçülür.
-
“Herkes davul çalar ama çomağı makama uyduramaz.” Herkes iş yapar; ama o işin gerektirdiği ustalığı gösteremez.
-
“Köpek suya düşmeyince yüzme öğrenmez.” Kişi, bir tehlike karşısında her yerden umudu kesilip kendine güvenmekten başka çare kalmadığını anlamadıkça kurtuluş yolu bulamaz.
Atasözlerinin Özellikleri
-
Atasözleri genellikle geniş zaman, emir ikinci kişi, çekimlidirler, kişi ekleri değiştirilemez.
-
Kısa ve özlü sözlerdir. Az sözcükle geniş anlamlar ifade ederler.
-
Kesin, iddialı bir yargı taşırlar.
-
Ahenkli bir söyleyişleri vardır.
-
Kimi atasözleri gerçek anlamı ifade edebilir. “Bu günün işini yarına bırakma.” atasözünde düşünülmesi gereken ikinci bir anlam yoktur.
-
Atasözlerinin anlamları birbirine yakın olabilir. “Kaşığı herkes yapar ama sapını ortaya getiremez.” atasözü ile “Herkes davul çalar ama çomağı makamına uyduramaz.” atasözleri aynı anlamı ifade ederler.
-
Atasözlerinin yargıları çelişebilir: “Her çok azdan olur.” atasözü ile “Azca nereye, çokçanın yanına.” atasözleri birbirinin olumsuzudur.
-
Her atasözü olumlu anlam içermez. “Bal tutan parmağını yalar.” atasözü, fırsatçılığı öneren, onaylanamayacak bir davranışı destekleyen bir atasözüdür.
Akıllı olmak, pek çok atasözünde onaylanırken “Akıllı köprü arayıncaya kadar deli suyu geçmiş.” atasözünde olumsuz anlamda kullanılmıştır.
-
Aşağıdaki cümlelerde kullanılan deyim ve atasözlerini belirleyiniz.
-
Dili olsa da söylese.
-
Ne senden bana bazlama, ne benden sana gözleme.
-
Birden çıkan bine yayılır.
-
At olur meydan olmaz; meydan olur at olmaz.
-
Neyin üstüne ne yeneceğini bilirim ama ortada hoşaftan başka bi şey yok.
-
Tembele iş buyur, sana akıl öğretsin.
-
Emret, fındık kabuğuna gireyim.
-
Etme bulma dünyası.
-
Okunu atmış, yayını asmış.
-
Karşıdan baktım yeşil türbe; yanına vardım, estağfurullah tövbe.
-
Her düşüş bir öğreniş.
-
O kadar kusur kadı kızında da bulunur.
-
Çabalama kaptan, ben gidemem.
-
Dilin kemiği yok.
-
Balta değmedik ağaç olmaz.
-
Oğlan aldı oyuna gitti, çoban aldı koyuna gitti.
-
Bugün bana ise yarın sana.
-
Saçın ak mı kara mı, önüne düşünce görürsün.
-
Boş çuval dik durmaz.
-
Görmemiş görmüş, gülmeden ölmüş.
-
Çalımına bakarsan çırak durasın gelir; evine bakarsan sadaka veresin gelir.
-
Canı acıyan eşek atı geçer.
-
Akıl akıldan üstün.
-
Kan kus, kızılcık şerbeti içtim de.
-
Göz açıp kapayıncaya kadar.
-
Her delinin başına bayrak dikilse bedestende bez kalmaz.
-
Hesapsız kasap ne bıçak kor ne masat.
-
Tazının topal olduğu tavşanın kulağına değmiş.
-
Var kebap kokusuna, gör eşek dağlıyorlar.
-
Çuhayı fırçayla kadifeyi elle.
-
Martta sürmez, eylülde ekmezsen sabanı bırak.
-
Ver yiyeyim, ört yatayım, bekle canım çıkmasın.
-
Boş başak dik durur.
-
Beğenmeyen kızını vermesin.
-
Garip kim, kör o.
-
Dost başa, düşman ayağa bakar.
-
Tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuş.
-
Maksadı üzüm yemek değil bekçiyi dövmek.
-
Kel yanında kabak anılmaz.
-
Dilimde tüy bitti.
-
Buzdan su damlar.
-
Kendinden küçükten kız al, kendinden küçüğe kız ver.
-
Dünya yıkılsa umurunda değil.
-
Koy avucuma, koyayım avucuna.
-
Borçlu ölmez, benzi sararır.
-
Övünme çördük, seni de gördük.
-
Sarmısak içli dışlı, soğan yalnız başlı.
-
Azrail gelince oğul, uşak sormaz.
-
İş insanın aynasıdır.
-
Durdu durdu, turnayı gözünden vurdu.
-
Güzel bürünür, çirkin görünür.
-
Atsan atılmaz, satsan satılmaz.
-
Hamala semeri yük olmaz.
-
Çok açılma soğuk alırsın.
-
Bastığı yerde ot bitmez.
-
Adam adam, pehlivan başka adam.
-
Eleğim var sacım var, komşuya ne borcum var.
-
Gözünü toprak doyursun.
-
Çağrılan yere erinme, çağrılmayan yere görünme.
-
Aşağıdaki deyimlerin, örnek cümleden hareketle, hangi durumları anlattığını yazınız.
dikkatli
“Göz kırpmadan Şükrü Beyi dinliyorum; biraz biraz olmaya başladı matematik.”
“Yedi gün boyunca gözünü kırpmadan başımda beklemiş Afet Hanım.”
“Sehpanın hayrı kalmadı artık, önümüzdeki ay yenileyelim.”
-
Ali’ye edik, Veli’ye düdük
“Ali’ye edik, Veli’ye düdük; sermayeyi kediye yükledik.”
“Ya, dokunma şuna. Ne istersin, Allah’ın adamı işte.”
“Her şeye toplantı yaparsan ne olur? Her tarladan bir kesek, bir işe yaramadı ki…
“O tombul, sevecen Vildan gitmiş; gözleri çukura kaçmış biri gelmiş yerine.”
“Tamam, hesabı kapayalım. Sen de haklısın kendince, Berkuk da haklı.
“Su yokmuş; ama ayran hora geçti.”
“Arkadaşına uzun süredir söylemek istediklerini, kızdıklarını söyleyip içini boşalttı.”
“Günlük tutar, kendimi iyi hissetmediğim zamanlarda içimi günlüğe dökerim.”
“Bak, bir şey bilmeden itiraz etmek yanlışmış, hizaya geldin işte.”
“Hay, babana rahmet! İki saattir ben de bunu söylemek istiyordum.”
“Uzlaşmaz kişiliğiyle zaman zaman hırkayı başına çeker.”
“O eski cıvıl cıvıl konaktan kimse kalmamış; konağın bacası tütmez olmuştu.”
“Huyu suyuna git; delinin teki işte, bilirsin.”
“Atatürk dirilse, bağladığım yerde otluyorsunuz, der.”
“Öğretmene çaktırmadan sınav kağıtlarını değiştirdiler.”
“Babasını yitirince bağrı yandı.”
“Doların düşeceğini zannetmeniz, kendi hüsnü kuruntunuzdan başka bir şey değil; akıllı davranın.”
“Yedi boğaz, on beş yaşındaki çocuğun eline bakıyor.”
“Yanında eşyana sahip çık, gözden sürmeyi çeker o.”
“Zamanında her şeyine karşı çıktık; şimdi Ufuk’un eline kaldık iyi mi?”
“Bu da elimizde kalırsa kilim işinden vazgeçelim.”
“Berkuk, benim soruma yanlış derse; benden de göze göz, dişe diş…”
“Onun eli uzundur, eşyana sahip çık.”
“Yöneticiyle bir konuş istersen; onun kolu uzundur, halledebilir.
“Sırf eli açık desinler diye, elde avuçta ne varsa yedi bitirdi.”
“Şu aralar elim dar, bir ay izin verirseniz rahatlıkla öderim.”
“Cebinde akrep var onun, eli inanılmaz sıkıdır.”
“Çenesi kuvvetlidir arkadaşımın, ağzın açık dinlersin onu.”
“Hep onu suçluyorsun; ama senin de ondan geri durduğun falan yok.”
“Kırk beş, haydi haydi elli olsun. Nasıl altmış istersiniz ki?”
“Göz kırpmadan ölüme gider, sağlam çocuktur.”
“Selim Bey iki dirhem bir çekirdek bugün. Sonunda birini bulmayı becerdi galiba.”
“Filinta gibi delikanlı, kurban olsunlar ona.”
“Dersanenin girişi göz boyuyor; içerik göçük.”
“Ödevi yapmayı çok istedim; ama bir türlü elim varmadı.”
“Akşama kadar içim içimi yedi; ne oluyor diye soramadım da…”
“Ali el iyisidir, evde kapılar kapanmaz; o başkalarına ev inşa eder.”
-
Isıtıp ısıtıp önüne koymak
“Bir hata yapmış bulunduk; ısıtıp ısıtıp önümüze koyuyorsun.”
“Kesin doğru diye düşünüyordum, senin söylediklerin aklımı çatallandırdı.”
“Ne kadar güzel bir araba, diyerek iç geçirdi.”
“Yok, çok keyif aldım da, konuşmanızın sonuna doğru içim geçmiş; nasıl olduysa.”
“Kazandınız yazısını bir görsem, içim gidiyor; ama hayal gibi de görünüyor.”
“Sınava iki ay kaldı, çalışacakmış. Oh, akşamdan sonra merhaba.”
“Dans öğrenecekmiş, solfej alacakmış da; seninki de kırkından sonra saz çalmak.”
“Nasıl olmamı beklersin bunca sorunun ortasında? İç güveysinden hallice…”
“İttihat ve Terakki, pek çok padişahı alaşağı etti.”
“Hatasını üzerine çok giderek, yerin dibine batırarak söylüyorsan; sende sorun var.”
“Bakma mazlum görünüşüne. İçi çıfıt çarşısıdır o düzenbazın.”
“Geriden geriye takip ediyorum ki şımarmasın kerata.”
“Merhabamız var, öyle asansörde falan karşılaşınca işte.”
-
Çamura basıp çalıya asmak
“Çamura basıp çalıya asıyor, evinde yemek yenmez onun.”
“Sağa sola çamur atmayı bırak da kendi işini doğru yap.”
“Konya’da göz alabildiğine geniş tarlalar var.”
“Okulunu görmedik; ama çekirdekten yetiştik.”
“Deniz, ilk göz ağrımdır benim.”
-
İğne deliğinden Hindistan’ı seyretmek
“Gençliğe Sesleniş’i okursan Atatürk’ün iğne deliğinden Hindistan’ı seyrettiğini anlarsın.”
“Bakın, uslu durun; Allah yarattı demem, canınızı yakarım.”
-
Amansız taraftan yakalamak
“Müdürü amansız taraftan yakaladın; bakalım ne yapacak şimdi?”
“Çapıtı gümüşlü; kalemini al, senden geri alıncaya kadar elli kez ister.”
“Tahsildar aman zaman dinlemeden eline ne geçirdiyse alıp gitti yoksul evden.”
“Projeler iyi; havlu atmazsanız iyi şeyler başarırız.”
“Bu kadar olmaz ki, hafta sekiz gün dokuz, bizde.”
“Analık eliyle maaş verip Kayseri’de en yüksek olduğunu iddia etmez mi?”
“Gözlerinin içi gülüyor, hayrola?”
“Arada benimkini de çıkarırsanız, işim biraz acele de…”
“Bir göz aşinalığı var ama çıkaramayacağım şimdi.”
-
Arının dikenini görüp balından el çekmek
“Arının dikenini görüp balından el çekersen memur hırkasıyla biter ömrün.”
“Kaynanası gözünü bağlamış, biz ne desek boş.”
“Arkası kesildi, harcasın bakalım kendi cebinden.”
-
İki sözü bir araya getirememek
“İki sözü bir araya getiremeyen adamı halkla ilişkilerden sorumlu tutarsan…”
-
Arkası yufka (kimsesi olmamak değil)
“Arkasını yufka buldun, yükleniyorsun hizmetliye.”
“Kredi çekip araba alır, çoktan öderdim ya gözümü kırdı benim.”
“Kasabanın ileri gelenleriyle bir toplantı düzenleyip fabrika işine başlamak gerek.”
“Aynı şeyi tekrar edip durma, gına geldi artık. “
“Çok az bir işimiz kaldı, hadi arkadaşlar, arkasını alalım.”
“Bakışları gözümün önünden gitmiyor.”
“Yeni dersane işi askıda kaldı senin yüzünden.”
“Kaçın kurasıyız biz, her sözüne inanacağımızı mı sanıyorsun?”
“Kafa dengi dediğin gezmek tozmak senin; hiç çalışana kafa dengi dediğin yok ki…”
“İmanım gevredi, şurada oturup biraz dinleneyim.”
“Otobüsü imanına kadar doldurursan böyle cezayı yersin.”
“Sevda ateşten gömlek; her yiğit giyemez .“
“Gözün takıldı galiba; ne oluyor?”
“Yok, öyle ne yaptığını izlediğimden değil, gözüme takıldı.”
“İnsan eti yemenin sırası değil işinizle ilgilenin.”
“On yıldır, gözü toprağa bakıyor dersiniz, daha beni de gömer sizi de…”
“Sınıf ortalamasının ilkokul dört olduğu memlekette, at izi it izine karışacak doğallıkla.”
“Nerede koca şehir, nerede şu köyden bozma ilçe. Attan inip eşeğe bindik.”
“Başa gelmedik olmaz, insan hali.”
-
Attığı taş yerini bulmamak
“Attığın taş yerini bulmadı, duymamış gibi davrandı seninki.”
-
Gözü yolda kalmak
-
“Gözümüz yollarda kaldı beyim, neredesin?”
“Tayin işini yalnız o halleder, şu aralar dayısı dümende onun.”
“Cumaya sizdeyiz deyince, ister istemez, buyurun dedik.”
“Türkçeyi yirmi beşe çıkarmayan matematiğe yüklenmesin dedim; ne oldu, dediğime geldiniz mi?”
“Arka arkaya verirsek bu işi başarırız.”
“İftira olduğu gün ışığına çıkınca insan içine çıkmaya başladı.”
“Altmış yaşından sonra gün yüzü görmüşsün n’olur, görmemişsin n’olur?”
“Atıp tutuyor ya; ip üzengi, tahta kılıç.”
|