Ağır Kayıplar verdiler



Yüklə 1,75 Mb.
səhifə18/40
tarix30.12.2018
ölçüsü1,75 Mb.
#88434
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   40

Bahâîler bu inanış ve görüşlerini, ha­len dünyanın yedi yerinde bulunan Meş-rıku'l-ezkâr adlı dokuz cepheli mâbedle-rinin çevresinde kurdukları okullar, has-tahaneler, yetimler yurdu, çocuk yuva­ları, turizm dernekleri ve benzeri sosyal yardım kurumları aracılığı ile yaymaya çalışmaktadırlar.

Bahâîler'in zamanımızda en fazla bu­lundukları yer İran'dır. Buradaki sayıları hakkında ileri sürülen rakamlar 300.000 ile 1.000.000 arasında değişmektedir. İkinci büyük merkezleri olan Amerika Birleşik Devletleri'nde 10.000 kadar, Av­rupa'da birkaç yüz, Pakistan'da birkaç bin Bahâî vardır. Irak, Suriye, Lübnan ve İsrail'deki Bahâî sayısı önemsizdir. Baş­ta Uganda olmak üzere bazı Afrika ül­kelerinde de hissedilir bir ilerleme kay­detmişlerdir. 1986 yılında Hayfa'da Ba-hai World Center tarafından yayımlanan istatistiklerde dünyada mevcut Bahâî-

467

ler'in sayısı 4.739.000 olarak gösteril­miştir.



BİBLİYOGRAFYA:

E. G. Browne, Materials for the Study of the Babi Religion, Cambridge 1918; Bahâullah, et-İkan Itrc. M. Hüseyin Bîçâre), Kahire 1343; a.mlf- Epistle to the Son of the Woif, Wilmette 1953 (Türkçesi: Kurdunoğlu |trc. Mecdi İnan], İstanbul 1976); M. Nabil Zarandi, The Dawn-Breakers (trc. Shoghi Effendi), Mew York 1932 (Türkçesi: Nebi! Tarihi [trc. Minu Dırahşan], Ankara 1973); M. Ali. Histoıy and Doctrines of the Babı Mouement, Lahore 1933; Shoghi Ef­fendi. Gieanings from the Writings of Bahâ* ul-lah, Mew York 1935 (Türkçesi: BahauIIah'm Se­si |trc. Mecdİ İnanI, İstanbul 1974); a.mlf., Se-lected WriÜngs of Abdulbaha, Wilmette 1942; Muhammed el-Bâkır, el-riaka.'ifcu'd-dînlyye fi'r-red cale'l-takâ:'idi'l-Baha*iyye, Kahire 1351; J. E. Esslemont, Bahâ"u'llâh and the fieıu Era, Wilmette 1946; Bahailiğin Birinci Yüzyılı (trc. Mecdi İnan), İstanbul 1948 [Britanya Adaları Ruhani Mahfili neşriyatı); S. Lemaitre, Abdul Baha, Paris 1952; Abdürrezzak el-Hüseynî. el-Bâbiyyûn ve'l-BahS.* iyyân fîhâdırihim ve mâ-zîhim, Sayda 1381/1962; G. Townshead. The Mission of Bahâ* u.'ilâh, London 1965; Minu Dırahşan. Hakikat Işığı, Ankara 1966; N. Özşü-ca, Bahâi Dini, Ankara 1967; H. Holley, Re/ı-glon for Mankind, London 1969; Adib Taher-zadeh. The Reoelation of Bahâ*a'ilâh, Oxford 1974; M. Zerrin Akgün, İslâmiyet Bakımından Babilik ue Bahaîlik, Ankara 1975; H. M. Bal-yuzi, Abdu'l-Baha, Qxford 1977; Huşmand Fatheazam. Yeni Bahçe (trc. Mehmet Niyazi), Adana 1977; İhsan İlâhî Zahîr. el-Bahâ* iyye, Lahor 1979; Ethem Ruhi Fığlalı. Babilik ue Ba­hailik, Mecca 1402/1981; Muhsin Abdülha-mîd, Hakikatü7-Bâbiyye ue'l-Bahâ3iyye, Bey­rut 1405/1985; Âişe Abdurrahman. Kırâ'a fî ueşâ* i kil-Bahâ* iyye, Kahire 1406/1986; Mus­tafa M. el-Hadîdü el-Kaulü'l-hak fi'i-Bâbiyye ue'l-Bahâ*İyye ue'l-Kâdiyâniyye ue'l-Mehdiy-ye, Kahire 1406/1986; C. Brockelmann, Tart-hu'ş-şu'Übi'l-islâmiyye (trc. N. E. Fâris — M. e!-Ba'lebekkî), Beyrut 1988, s. 665-669; Es'ad Sahmerânî, el-Bahâ'iyye ve'l-Kâdıyâniyye, Bey­rut 1410/1989; Muhammed Ebû Zehre. Târîhu'l-mezâhibi'iİslâmiyye, Kahire, ts., s. 211-220; S. Ali Raza Naqavi. "Bâbism and Bahâ'ism", IS, XIV/3 (1975], s. 185-217; P. Smith, JJA Note on Babi and Baha'i Numbers in Iran", Ir.S, XVII/2-3 (19841, s. 295-301; Cl. Huart. "Bâb", İA, II, 163-165; a.mlf., "Bâbîler", a.e., II, 179-180; a.mlf., "Bahâullah", a.e., II, 223; A. Bausa-ni. "Bâb", El2 (İng.], I, 846-847; a.mlf,, "Bahâ5 Allah", a.a, I, 911-912; a.mif.. "Bahâ'îs", a.e., I, 915-918; a.mlf., "Aqdas"r Eir., II, 191-192; a.mlf. — D. MacEoin, "cAbd-a.l-Baha°", a.e., I, 102-104; DCR, s. 124125; E. G. Browne. "Bâb, Bâbis", ERE, II, 299-308; D. M. MacEoin. "Bâb", Ör., III, 278-284; a.mlf.. "Babism", a.e., 111, 309-317; J. R. 1. Cole, "Bahâ1-Allah", a.e., III, 422-429; a.mlf. - v.dğr., "Bahai Faith, Bahaism", a.e., 111, 439-460. pti

ffl Ethem Ruhi Fığlalı

BAHÂIYYE (bk. NAKŞİBENDİYYE).

468

r------ ------1



BAHÂİYYE

Sühreverdiyye tarikatının Bahâeddin Zekeriyyâ el-Mültânî'ye

(ö. 661/1262 [?]) nisbet edilen bir kolu

(bk. BAHÂEDDİN ZEKERİYYÂ).

L J

f— —ı


BAHAR

(jki )


Divan edebiyatında

en çok sözü edilen mevsimlerden

biri.

L J


Erbaîn ve hamsinden sonra güneşin Hamel, Sevr ve Cevza burcunda bulun­duğu 22 Mart ile 21 Haziran günleri ara­sında hüküm süren bahar, divan ede­biyatında daha çok havaların ısınması, ağaçların yeşermesi, çiçeklerin açması, kuşların ötmesi, bahçelerde gezintiye çı­kılması, sohbet, eğlence ve işret mevsi­mi olması gibi Özellikleriyle ele alınır. Bu sebeple fasl-ı bahar, nev-bahâr, mev­sim-i gül, mevsim-i gülsen, mevsim-i gülzâr, mevsim-i sahra, mevsim-i sefer, vakt-i gül, zamân-ı ferah, devr-i gül, devr-i câm, eyyâm-ı adi gibi isimlerle de anılır.

İlk açılan çiçekler olmaları sebebiyle benefşe ve gül baharın habercisi sayılır. Bunların açılmasıyla bağlara bahçelere gezintiye çıkılır, işret ve sohbet meclis­leri kurulur.

Baharda havalar ılımandır. Aynı za­manda geceyle gündüzün eşit olduğu nevruz da bu mevsim içindedir. Bu mü­nasebetle bahar adi ve itidal ile vasıf­landırılmıştır. Ayrıca dünyaya ve âhire-te aynı değeri veren, insanlar arasında eşitliği emreden, özellikle rahmet dini olan Müslümanlığın da sembolüdür. Sev­gilinin yüzü ölçülü ve mükemmel güzel­liği sebebiyle bahara benzetildiğinden kendisinin de âdil bir sultan oluşu söz konusu edilir.

Halkın "acı bahar" dediği baharın baş­langıcında (evvel bahar) havalar biraz se­rin olur. Rakip de soğuktur. Onun ba­hara benzeyen sevgilinin yanında bulu­nuşu, "Olur soğuk havalar evvel bahara karşı" mısraında ifadesini bulmaktadır.

Baharda hafif, tatlı veya serin esen rüzgârdan söz edilir. Bu bazan nesîm, bazan da sabâdır. O Hz. îsâ'nın nefesi gibi ölü tabiatı canlandırır, etrafa "arz-ı i'tidâl" eyler. Gökteki bulutlan dağıtır.

Nevruzda güneşin önünde bulut olma­ması bundandır.

Bahar aynı zamanda rahmet mevsi­midir. Yağmurlar bolluk ve bereket ge­tirir. Bulutlar (ebr-i bahar) tabiatı canlan­dırmak için yağmur indirir, her taraftan seller akar. Havaların ısınmasıyla karlar erir, ırmakların suyu coşkun ve bulanık olur. Bu sebeple ebr-i bahar kelimesi âşığın durmadan akan kanlı gözyaşları mânasında da kullanılır.

Kışı geçirip bahara erişen hastanın ölüm tehlikesini atlattığına inanılır. "Ba-hâr-ı dil" tabiri bunu ifade ettiği gibi gönül hoşluğundan kinaye olarak da kul­lanılır. Baharda delilerin derdi gibi âşık­ların sevdası da artar. Kıvrım kıvrım, ça­ğıl çağıl akan ırmakların ses ve şekil yö­nünden zinciri hatırlatması bu ilginin ku­rulmasında rol oynar. Zira bilindiği gibi delileri zincire vururlar. Baharda kan al­dırmak da eski bir âdettir.

Havalar uygun olduğu için bahar se­fer mevsimi olarak da anılır. Nitekim Osmanlı İmparatorluğu'nda da genellik­le bu mevsimde sefere çıkılırdı.

"Bahâr-ı hüsn" tabiri ile güzellik ve bilhassa ilk gençlik çağındaki güzellik (tazelik) kastedilmektedir. Devlet, baht, saltanat gibi ömür, çocukluk veya genç­lik de bahara benzetilir (bahâr-ı ömr). Bu benzetmede baharın güzelliği kadar ki-

sa süreli oluşu da rol oynar. Bundan do­layı bahar-hazan tezadı hatırlanır. "Bâ-har-endâm" sözü ise güzel, hoş endam­lı demektir.

Tasavvuf? bir terim olarak bahar, sâ-likin vecd ve istiğrak halinde ruhanî mâ­naları kavraması ve ruhaniyetin zuhur etmesini ifade eder.

Bahar tek tek beyitlerde ele alındığı gibi geniş olarak "bahâriyye" adı verilen kasidelerin nesib kısımlarında da işle­nir. Halk edebiyatında da adından en çok söz edilen ve çeşitli özellikleriyle di­le getirilen mevsim bahardır.

BİBLİYOGRAFYA:

Dihhudâ, LuğaLnâme, "bahar" md.; A. Nihat Tarlan, Şeyhî Divanını Tedkik, İstanbul 1964, s. 170; Mehmed Çavuşoğlu, Necati Bey Diua-nı'nın Tahlili, İstanbul 1971, s. 253-254; Ha­run Tolasa, Ahmet Paşanın Şiir Dünyası, An­kara 1973, s. 453-455; Cemal Kurnaz. Hayalî Bey Divanı Tahlili, Ankara 1987, s. 502-505; İskender Pala. Ansiklopedik Dîüân Şiiri Söz­lüğü, Ankara 1989, I, 118-119; Âmil Çelebioğlu. "Eski Edebiyatımızda Gençlikle İlgili Bazı Görüşler", Millî Kültür ve Gençlik Sempozyu­mu, Ankara 1985, s. 155-156 vd.; a.mlf., "Türk Edebiyatında YaşnameJer", Türklük Araştır­maları Dergisi, sy. 1, İstanbul 1984, s. 154 vd.; "Bahar", TDEA, [, 290-291.

Mİ Cemal Kurnaz

BAHAR

( jW( ) Eski bir ağırlık ölçüsü.



Baharın özellikle Basra körfezi ve Hint Okyanusu milletlerarası baharat ticare­tinde büyük bir Önem taşıdığı bilinmek­tedir. Ortaçağ'a ait çeşitli Avrupa kay­naklarında bahar, bhar, bhaar, baer. baar ve bar olarak geçen, Arapça'da ise bu­har şeklinde telaffuz edilen kelimenin aslının Hintçe, Kıptîce veya Arapça oldu­ğu ileri sürülmüştür. Arapça'da "yük" [Şam lehçesinde "deve yükü") veya "ya­rım yük" anlamına geldiği gibi ağırlık birimi olarak da çeşitli yer ve zamanlar­da yük (deve yükü, hıml) veya yarım yük (idi) ile eş değerli kabul edilmiştir.

Arap müellifleri baharın değeriyle il­gili olarak farklı bilgiler vermektedirler. Eserinin bir yerinde buhar ile kmtâr*ın eş anlamlı olduğunu söyleyen Muham-med b. Ahmed el-Makdisî bir başka ye­rinde de 300 ntl'a (Arap Yarımadasında), İbn Hurdâzbih 333 men'e (Multân'da), Şehâbeddin el-Hafârî ise 300 ntl ve­ya 3 kıntâra eşit olduğunu söylemekte­dir. Makdisrnin rıtldan maksadının 260

dirhemlik Mekke rıtlı olduğu düşünülür­se 1 bahar (-78.000 dirhem -) 243,75 kg. eder. İbn Hurdâzbih ise men ile 260 dirhemlik Bağdat mennini kastetmiş olsa gerektir ki buna göre de 1 bahar (- 86.580 dirhem - ] 270,5625 kilogram­dır. Kahire kadılığı ve Mısır kazaskerli­ği görevlerinde bulunan Hafâcî ise özel­likle İskenderiye civarında baharat ve benzeri maddelerin ölçümünde kullanı­lan 100 rıtllık kıntârı kastetmiş olmalı­dır ki burada 1 ntl in 144 dirhem oldu­ğu düşünüldüğünde 1 bahar (—43.200 dirhem =) 135 kg. eder.

Bunlardan başka baharın 400 ntl, 600 rıtl ve hatta 1000 ntl (?) olduğunu ileri sürenler de bulunmaktadır. Ayrıca Suri­ye lehçesinde 400 rıtllık yarım yüke eşit olduğu söylenmekte ise de 1 Suriye rıt-l! 600 dirhem olduğuna göre 400 rıtl (= 240.000 dirhem -} 750 kg. demektir ki yük için bile fazla olan bu rakam ya­rım yük için ihtimal dışı görünmektedir. Makrizî ise baharın 2 Mısır irdeb*i hac­mindeki boğa derisinin alacağı ağırlığa eşit olduğunu söylemektedir. Hasan b. İbrahim el-Cebertî'ye göre XVIII. yüzyıl­da 1 Mısır irdebi, her biri 442 6/7 dir­hemlik, İbn Âbidîn'e göre ise 445 5/7 dirhemlik 96 kadehe eşittir. Birinci he­saba göre 1 bahar 265,7143 kg., ikinci­sine göre ise 267,4286 kg. eder.

Baharın ağırlığındaki farklılıklar, müş­teri lehinde olmak üzere, âdet gereği asıl ağırlığa, tartılan maddenin cinsi ve fiyatına göre değişen oranda muayyen bir fire bedeli (Portekizce'de picota] ilâ­vesinden kaynaklanmaktadır. Portekiz maliyecisi Goalı Antonio Nunez'in Lyvro dos pesos da Ymdia adlı eserinde muh­telif bahar ağırlıkları ile ilgili ayrıntılı bil­giler yer almaktadır. Buna göre XVI. yüz­yılda esas itibariyle -picotasız- 1 bahar: Hürmüz'de 207,4 kg. (ancak malın cinsi­ne göre 422 kilograma kadar çıkmaktadır. W. Baret, 1584'te Hürmüz'de biri 220 ve

246.4 kilogramlık küçük, diğeri de 422 ki­logramlık büyük iki bahar bulunduğunu söylemektedir]; Hindistan liman şehirle­rinden Diu'da 235,008 kg.; Kalikufta 208,1565 kg.; Saymûr'da (veya Chaul] 211,50576 kg.; Coçin ve Ojjilon'da (ve­ya Kavlam) 166,27275 kg.; Dabhol'da

229.5 kg.; Seylan'da 176,256 kg.; Mala-ka'da büyük 210,222 kg., küçük 183,6 kg.; Maldivler'de 229,5 kg.; Malindi'de (Kenya) 243,27 kg.; Mombasa'da (Kenya) 235,008 kg.; Mafia'da (Tanzanya) 195,075 kg.: Mozambik'te 229,60279 kg.: Zen-

gibar'da 235,008 kg.; Lâr'da (Güney İran) 218 kg.: XVII. yüzyılda Mekke'de 183,7 kg.; Mehâ'da (Yemen, pamuk için) 150,6-156 kilogramdır [diğer baz] bölgelerde kullanılan bahar değerleri İçin aynı esere bakılabilir).

Sonuç olarak baharın zaman, zemin ve tartılan malın cinsindeki farklılıklara paralel olarak 150 kg. ile 750 kg. arasın­da değişen değerler aldığı anlaşılmak­tadır.

BİBLİYOGRAFYA:

Zemahşerî, ei-Fâ'ik, "buhar" md.; İbnü'l-Cev-zî, Garîbü'l-hadîş, "bhr" md.; İbnü'l-Esîr, en-Nihâye, "bhr" md.; Lisânil'l-^Arab, "bhr" md.; Burhân-ı Kâtı' Tercümesi, I, 319; Tâcü'l-'arûs, "bhr" md.; İbn Hurdâzbih, ei-Mesâlik ue'l-me-mâlik, s. 56; Tehzîbü'l-luğa, VI, 288; Makdisî, Ahsenü't-tekâsîm, s. 31, 99; Mevhûb b. Ahmed el-Cevâlîki, el-Mu'arreb, Tahran 1966, s. 62-63; Hafâct. Şifâ'ü'l-ğatîi, İstanbul 1282, s. 43; W. Hinz, el-Mekâyî! ue'l-euzânü'iİslâmlyye (trc. Kâmil el-Aselî), Amman 1970, s. 20-23; M. H. Sauvaire, "Materiaux pour Servir a l'Histoire de la Numismatique et de la Metrologie Mu-sulmanes", JA, İli (1884], s. 401-404; Antonio Nunez. "Livre des Poids, Mesures et Monnaies de Tinde" (trc. Gabriel Ferrand), a.e., XVI (1920), s. 27-92; Gabriel Ferrand. "Les Poids, Mesures et Monnaies des Mers du Sud aux XVIe et XVIIe Siecles", a.e., XVI, 261-275; "Bahar", İA, II, 221. ı—i

MU Cengiz Kallek

BAHAR

Mîrzâ Muhammed Taki Melikü'ş-şuarâ' (1886-1951)



İranlı şair, edebiyat tarihçisi ve siyaset adamı.

J

10 Aralık 1886'da Meşhed'de doğdu. Babası zamanın önde gelen bilgin ve şairlerinden olup, Sabûrî mahlası ile şiir yazan ve sonradan "melikü'ş-şuarâ" un­vanını kazanan Hac Muhammed Bâkır-ı KâşânFdir. Bahar mahlasını, babasını zi­yarete geldiği sırada (1300/1882-83) ölen şair Mirza Nasrullah Bahar-ı Şirvânrden aldı. Annesi aslen Kafkasyalı müslüman bir Gürcü ailesine mensuptur. Bahar ilk öğrenimini babasının yanında tamamla­dı. 1904 yılında babası ölünce Meşhed'in tanınmış bilgini Edîb-i Nîsâbûrrnin ders­lerine devam etti. Küçük yaştan itibaren şiirle ilgilendi ve eski büyük şairleri taklit ederek şiirler yazdı. Babasının ölümün­den sonra Kaçarlar'dan Muzafferüddin Şah tarafından kendisine melikü'ş-şuarâ unvanı verildi. Dünya aktüalitesini Mısır basınından takip eden ve Avrupa kültü­rüne aşina olan Bahar 19O6'da devlet



469

hizmetinde çalışırken Meşrutiyet hare­ketlerine katıldı. Muzafferüddin Şah'ın ölümünün (1907) ardından çıkardığı Ho-râsân gazetesinde ilk milliyetçi şiirlerini yayımladı. 1910 yılında İran Demokrat Partisi (Hizb-i Demokrât-İ îran) kurulun­ca bu partinin yayın organı niteliğindeki Nevbohâr gazetesini neşretmeye baş­ladı. 1912'de meydana gelen siyasî çal­kantılar sırasında gazete kapatılıp do­kuz arkadaşı ile beraber Tahran'a sürü­lünce gazeteyi buraya nakletti. Bu arada birkaç defa milletvekili seçildi. 1917'den itibaren üç yıl süreyle yarı resmî îrân ga­zetesinin müdürlüğünü yaptı. Ferhengis-tân-ı îrân'ın (İran Akademisi) daimî üyeli­ğine seçildi. 1918 yılında, aralarında Ab-bas İkbâl-i Aştiyânî, Reşîd-i Yâsemî, Ali Asgar Hikmet gibi edebiyatçıların da bu­lunduğu Dânişkede (ilim evi, fakülte] adlı edebî bir dernek kurdu. Bu dernek, eski nesir ve nazım kalıpları içinde yeni konu­ların işlenmesini savunan aynı adlı ede­bî bir dergi çıkarmaya başladı. Bu dergi, onun ölümünden sonra Mecelle-i Dâ-nişkede-i Edebiyyât adıyla yıllarca ya­yın hayatını sürdürdü. Bahar bir ara hü­kümet aleyhindeki sert yazılarından do­layı hapsedildi. Pehlevî hanedanının iş başına geçmesinden sonra siyasî hayat­tan çekilen Bahar bir taraftan Tahran Üniversitesi'nde öğretim üyeliği yapar­ken diğer taraftan da kendini ilmî çalış­malara verdi. Tahran'da vefat etti.

Bahar günlük olayları, yeni meseleleri dilde aşırılığa kaçmadan, klasik şiir kalı­bında anlatan bir şairdir. Melikü'ş-şuarâ unvanını aldığı yıllarda yazdığı Horasan büyükleri ile din adamlarını öven kasi­delerinde eski büyük kaside şairlerini taklit etmiş, Meşrutiyet hareketlerine katıldığı yıllardan sonraki şiirlerinde ise, eski şiirin kurallarından ayrılmamakla birlikte inkılâp, hürriyet, meşrutiyet ve vatan konularını işlemiştir. Genellikle ka­side tarzında ve Horasan üslûbu (sebk-i

470


Horasanî) ile şiirler yazmakla birlikte ye­niliğe açık bir şair olan Bahar yenilik ta­raftarı genç şairlerle de iş birliği yaptı. Mersiye, kahramanlık ve aşk şiirleriyle hiciv ve mizah tarzındaki şiirlerinde X-XI. yüzyıl şairlerinin üslûbundan fayda­lanmıştır.

Eserleri. Telif, tercüme, tenkitli basım ve derleme türünden çalışmaları bulunan Bahâr'ın belli başlı eserleri şunlardır: 1. Dîvân [MI, Tahran 1335-1336 hş./ 1956-1957]. 2. Sebkşinâsî yâ Târîh-i Tetav-vur-iNeşr-i Fârisî (\-l\l, Tahran 1321 hş./ 1942). 3. Târîh-i Tetavvur-i Şicr-i Fâri­sî (Meşhed 1 334 hş./ 1955; Tahran 1342 hş./1963). Farsça nesir dilinin gelişim tarihinden başlayarak dönemler halinde dil ve edebiyatta meydana gelen değiş­me ve gelişmelerin örneklerle açıklandı­ğı bu eser, edebiyat fakültelerinde dok­tora safhasında okutulmak üzere kale­me alınmıştır. 4. Çehâr Hitabe (Tahran 1305 hş./1926). Bazı şiirlerini ihtiva et­mektedir. 5. Zindegânî-yi Manî (Tah­ran 1313 hş./ 1934], 6. Risale der Ahvâl-i Firdevsî (İsfahan 1313 hş./ 1934). 7. Jü-sâle der Terceme ve Ahvâl-i Muham-med b. Cerir-i Taberi (Tahran, ts.]. 8. Târîh-i Muhtaşar-ı Ahzâb-ı Siyâsî ve İnkırâz-ı Kâcâriyye (Tahran 1323-1325 hş./1944-1946). Bu eserde İran'da de­mokratik hareketlerin başlamasıyla bir­likte kurulan siyasî partilerin tarihçesi ile Kaçar hanedanının çöküş sebepleri anlatılır. 9. Deslûr-i Zebân-i Fârisî (Tah­ran 1329 hş./1950). Bedîüzzamân Firû-zanfer, Celâl-i Hümâîve Reşîd-i Yâsemî ile birlikte hazırladığı iki ciltlik Farsça dil bilgisi kitabıdır.

Bahâr'ın bunların dışında Kenîzân-ı Sefîd adlı romanı, Mihrve Peyâm-i Ne­vin dergilerinde yayımlanmış makale­lerini ihtiva eden ŞiV der îrân (Tahran 1333 hş./1954) adlı eseri ile "Nakkâşîve Tehzibkârî der îrân", "Hatt u Zebân-ı Pehlevî der cAşr-ı Firdevsî", "Edebiyyât-ı Hind" ve "Bâzgeşt-i Edebî" gibi önemli makaleleri de vardır. Ayrıca Orta Fars­ça (Pehlevî) ile yazılmış birkaç metni de Terceme-i Çend Metn-i Pehlevî (nşr. M. Gulbun, Tahran 1347 hş.) adıyla günü­müz Farsça'sına çevirmiştir.

Metin Neşirleri. Melikü'ş-şuarâ Feth Ali Sabâ-yi Kâşânî, Gülşen-i Sabâ (Tahran

1313 hş./I934); Târîh-i Sîstân (Tahran

1314 hş./1935); Baba Efdal. Terceme-i Risâle-i Nefs (Tahran 1316 hş./3937); Mücmelü't-tevârih ve'1-kışaş (Tahran 1317 hş./i939); Avfî, Cevâmi'u'1-hikâ-yât ve levâmicu'r-rivâyât (Tahran 1324

hş./1945); Bel'amî. Târih. Bu eser Ba-hâr'ın vefatından sonra M. Pervin Gunâ-bâdî tarafından neşredilmiştir [Tahran 1341 hş./ 1962).

BİBLİYOGRAFYA:

DîuSn-ı Eşcâr-ı Şadreuân Muhammed Takî Bahar, Tahran 1354 hş., Mukaddime, 5. y-z; Muhammed-i Sadrı Hâşimî, Târîh-i Cerâ'id u. Mecellât-ı îrân, İsfahan 1327-32 hş.. I, 313; II, 98-99, 243-245; IV, 313-316; Muhammed-i İs­ilik, Sühanverân-ı îrân der cAşr-ı Hâzır, Delhi 1351, I, 358-403; Nîkûhimmet. Zmdeghyi Aşâr-ı Bahar, Kirman 1334 hş./1955, I-II; Abdülha-mfd-i İrfânî, Şerh;i Ahvâl u Aşâr-ı Melikü'ş-şu'arâ* Bahar, Tahran 1335 hş.; Abdiilhüseyn-i Zerrînkûb, Bâ Kâroân-ı Hülle, Tahran 1343 hş., s. 309-324; a.mlf., "Şi'r-İ Bahar", Sühan, sy. 8, Tahran 1336 hş./1957, s. 840-846; M. E. İs-lâmî Nedûşen, "Be-yâd-ı Dehumîn Sâl-i Der-güzeşt-i Melikü'ş-şu'arâ Ballar", Peyâm-ı Neuîn, Tahran 1340 hş.", s. 1-10; a.mlf., "Defni­min Sâl-i Merg-i Bahar", Yağma, sy. 14, Tah­ran 1340 hş., s. 145-152; Yahya Aryânpûr, Ez Sabâ tâ Nîmâ, Tahran 1351 hş./1972, II, 123-137, 332-349; Muhammed-i İstilâm:, Ber-Re-st-i Edebîyyât-ı İmrûz-i îrân, Tahran 2535 şş., s. 180-181; a.mlf.. Bugünkü İran Edebiyatı Hakkında Bir İnceleme (trc. Mehmet Kanar), Ankara 1981, s. 170-172; M. A. Sipânlû. "Cevâ-nî-yi Bahar", Hakd-i Agâh, Tahran 1363 hş./ 1984, s. 5-29; H. Hatîbî. "Sebk-i Eş'âr-ı Ba­har", Yağma, sy. 4, Tahran 1330 hş., s. 454-461, 496-500; M. B. Loraine, "A Memoir on the Life and Poetical Works of Maliku'l-Schuca-râs Bahar", IJMES, III (1972), s. 140-168; a.mlf, "Bahar in the Context of the Persian Consti-tutional Revohıtion", Ir.S, V/2-3 (1972), s. 79-87; a.mlf. - J. Matını, "Bahar", Eir., III, 476-479; B. Nikitine, "Bahar", E!2 (İng.), I, 918-919; ZÜ-hûrüddin Ahmed. "Bahar", UDMİ, V, 112-116; DMF, 1, 475-476. f—j

ffll Mehmet Kanah

BAHÂRİSTÂN

Abdurrahmân-ı Câmî'nin

(ö. 898/1492) Farsça ahlâkî ve edebî eseri.

Câmî'nin 892'de (1478) Sa'dî'nin Gü-listân'm\ örnek alarak yazdığı ve Sultan Hüseyin Baykara'ya ithaf ettiği Bahû-ristân tertip ve üslûp bakımından Gü-îistân'a benzerse de muhteva açısından farklılıklar gösterir. Dil ve anlatım yö­nüyle daha sade olmakla birlikte onun kadar başarılı değildir. Ravzatü'l-ahyâr ve tuhfetü 1 -ebrâr adıyla da anılan Ba-hâristân, yine Gülistan gibi nesir-nazım karışımı bir eser olup bir mukaddime, se­kiz bölüm (ravza) ve bir hatimeden mey­dana gelir. Her bölümün başında konu tarif edildikten sonra bölümün özelliği­ne göre bu konular "hikâyet", "hikmet" veya "mütâyebe" alt başlıkları şeklinde

işlenir, Bu sekiz bölümde sırasıyla ün­lü sûfîlerin çeşitli konulardaki düşünce, söz ve davranışlarına, yöneticilerde bu­lunması gereken adalet ve insaf duygu­larına, cömertlik ve cömert kişilerin hal­lerine, aşk ve âşıkların vasıflarına, latife ve nüktelere, şiir ve şairlere, hayvan ağ­zından anlatılan hikâyelere ve onlardan alınması gerekîi olan derslere yer veri­lir. Eğitici, öğretici ve eğlendirici özellik­ler taşıyan Bahâristân Osmanlı döne­minde çok okunan birkaç Farsça eser­den biridir.

Şiir hakkındaki kısa bir girişten sonra Rûdekî ile başlayıp Ali Şîr Nevâî ile sona eren yedinci bölümde belli başlı otuz dokuz Fars şairi hakkında verilen bilgi­ler bazan kısa da olsa çok değerlidir. Eserin alt başlıklarında yer alan konu­ları özetleyen ve şairi belirtilmeyen be­yitler Câmî'ye aittir.

Bahâristân'ın Câmrnin külliyatı içeri­sinde veya ayrı olarak çok sayıda yazma nüshası bulunmaktadır. Eser ilk defa Mehmed Şâkir'in Hediyyetü'J-irfan adlı şerhiyle birlikte İstanbul'da basılmıştır (12521. Ayrıca başta İstanbul (1275, 1285) olmak üzere Viyana (metin ve Almanca

tercüme, 1846), Leknev (1870], Cavnpûr (1914), Tahran (1308 hş.) ve diğer bazı yerlerde birçok defa basılmıştır. Son ola­rak Tahran Üniversitesi Merkez Kütüp-hanesi'nde bulunan minyatürlü ve tez-hipli bir nüshasından İntişârât-i Yasâ-voli (Ferhengserâ) yayınları arasında bir baskısı daha yapılmıştır (Tahran 1360 hş./ 1982). Bazı Batı dillerine de çevrilen Ba-hâristân'M şerhleri dışında ilk Türkçe tercümesi Mehmed Fevzi tarafından ya­pılmıştır (İstanbul 1327), Ayrıca eseri M. Nuri Gençosman (Ankara 1945) ve Rifat Bilge de (İstanbul 1970) tercüme etmiş­lerdir.

BİBLİYOGRAFYA:

Câmî. Bahâristân, İstanbul 1275; a.mlf., Dî-üân-ı K&mil-i Câmt (nşr. Hâşim Râzî), Tahran 1341 hş,/1962, s. 297-298; A. J. Arberry, Çata-logue ofthe Library ofthe India Office, London 1937, K/6, s. 65 vd.; a.mlf., Classical Persian Literatüre, London 1958, s. 430-432; Rypka. HIL, s, 287, 788; Ali Asgar Hikmet, Câmî, Ha­yatı ve Eserleri (trc. M. Nuri Gençosman}, An­kara 1963, s. 228-229; Ahmed Gülçİn-i Meânî. Târîh-i Tezkirehâ-yı Fârsî, Tahran 1350 hş./ 1971, II, 485-486; Cl. Huart, "Bahâristân", İA, II, 222; DMF, 1, 476; M. Nazif Şahinoğlu, "Ba­hâristân", İBA, I, 301 -302; G. M. VVickens. "Ba-hârestân", E/r., III, 479-480.

m Ömer Okumuş

BAHARİYE MEVLEVÎHÂNESİ

İstanbul Eyüp'te Haliç kıyısında

1874-1877 yılları arasında inşa edilmiş ve günümüzde ortadan

kalkmış bulunan bir Mevlevi tekkesi.

L J


Eyüp'te XX. yüzyıl başlarına kadar, ya­lılar ve sahilsaraylar ile doiu olan Baha­riye kıyısında yer almaktaydı. İstanbul'­daki Mevlevî âsitânelerinden biri olan tekke, Beşiktaş Mevlevîhânesi'nin yıkıl­ması üzerine yaptırılmıştır. Çırağan Sa-rayfnın inşası yüzünden 1867-1868'de

yıktırılan Beşiktaş Mevlevîhânesi önce geçici olarak Fındıklı'da Karacehennem İbrahim Paşa Konağı'na, 1870'te de Maç­ka sırtlarında yaptırılan ve Maçka Mev­levîhânesi olarak anılan yeni binaya ta­şındı. Burası da 1874'te bugün İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi ola­rak kullanılan kışlanın yapımı için tekrar yıktırılınca, mevlevîhânenin son postni-şini Şeyh Hüseyin Fahreddin Dede, bu defa Eyüp'te 1874-1877 yılları arasında, Hatap Emini Mustafa ve Hüseyin efen­dilerin yalılarının bahçesine daha sonra Bahariye Mevlevîhânesi adı verilen bina­yı tesis etti. Kuruluş safhasında Hüse­yin Fahreddin Dede'nin mensup ve mu-hiblerinden birçok kimsenin, ayrıca in­şaat devam ederken tahta çıkan II. Ab-dülhamid'in katkıları olduğu bilinmekte­dir. II. Abdülhamid mevlevîhânenin ku­ruluşundan bir müddet sonra ayrıca ilk iki katı harem, üçüncü katı da selâmlık olarak kullanılmak üzere yirmi sekiz oda­lı bir meşrutahâne de yaptırmıştır. De-degân hücreleri, somathâne, matbah-ı şerif, hamam, helalar ve harem mutfa­ğının da bu sırada inşa edildiği anlaşıl­maktadır.


Yüklə 1,75 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   40




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin