Ahir zamanda fitne ve korunma yollari



Yüklə 87,46 Kb.
tarix02.08.2018
ölçüsü87,46 Kb.
#66562


بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيم

أَجْمَعِينَ وَصَحْبِهِ وَآلِهِ مُحَمَّدٍ سَيِّدِناَ عَلىَ وَالسَّلاَمُ وَالصَّلاَةُ الْعَالَمِينَ رَبِّ لِلهِ اَلْحَمْدُ


AHİR ZAMANDA FİTNE ve KORUNMA YOLLARI
Arapça da bazı kelimeler (her dilde olduğu gibi) birden fazla manaya gelebilmektedir. Türkçe de "yüz" kelimesinin farklı anlamları olduğu gibi Arapçadaki "fitne" kelimesinin de farklı karşılıkları bulunmaktadır. Arapça olan ‘Fitne’ kelimesinin aslı fetn’dir. Altının kalite ve kalitesizliğini anlamak için ateşe sokulması demektir. 1
Fitne sözlükte, deneme ve imtihana tabi tutmak, sınamak, maddi ve manevi sıkıntı, üzüntü, bela ve felaketle imtihan etme gibi anlamlara gelir. Bunların dışında Kur'an-ı Kerim’de, bela ve musibet, şiddet ve imtihan manasına kullanıldığı da sabittir. 2
Istılahi manası ise: "Allah’u Teâlâ’dan imtihan için gelen bela, musibet, azab ve buna benzer nefsin hoşlanmadığı şeyler olduğu gibi, kullardan gelen zulümlere de fitne denir" şeklinde tarif etmek mümkündür.
Kur’an-ı Kerim’de “fitne” kelimesi 30 yerde, “fitne”nin türevleri de 30 yerde geçer; dolayısıyla toplam 60 yerde zikredilir.
Fitnenin, aynı zamanda imtihan manasına geldiğini belirtmiştik. Dünyaya, hiç ölmeyecekmiş gibi şehvetle bağlanmak bir fitnedir. Şer'i hudutları aşan "mal sevgisi", "evlat sevgisi", "makam hırsı" ve bunun gibi hazlar birer fitne hükmündedir. Allah'ın indirdiği hükümlerin dışındaki hükümlerle, inanmayarak da olsa hükmetmek, bir fitnedir.3
Hz. Peygamber (s.a.v), fitnenin gelişmesini şöyle açıklar: "Fitne insanların kalbine (birden atılmaz). Hasır misali çöp çöp konur, örülür. Hangi kalbe bundan içirilse (yani ferdin istek ve iradesi ile tam bir şekilde girerse, bulaşırsa,) onda siyah bir nokta hâsıl olur. Hangi kalp de bunu reddederse onda beyaz bir leke  hâsıl olur. Bunlara arz ve semavat baki kaldıkça fitne zarar vermez. Diğer  grubun kalbi siyahtır, bulanıktır, tıpkı (ateşte) kararmış tencere gibidir. Ne iyiyi iyi, ne kötüyü kötü kabul eder (cemiyetin hiçbir manevi değerlerini tanımaz). Hevayı nefsinden kendisine ne telkin edilirse onu bilir...” 4
İşte bu fitne kalpte tohum halde bulunduğunda fazla bir tehlike olmazken bir de filizlenmeye durursa o zaman bir daha çıkamayacağı yönünün bulunduğunu bilinmelidir. Bu artık o fitnenin iradeleri yenen kötülük zevkinden midir, yoksa başka sebeplerden midir bilinmez fakat fitneye giren mü’minin kalbinin bir daha berraklaşması çok zordur.
Ebu Hureyre (r.a) bu durumu şöyle haber vermektedir: "Hz. Peygamber (s.a.v) buyurdu ki: "Sağır, dilsiz, kör bir fitne olacak. Kim ona yaklaşırsa, o da bunu kendine çekecek."
Aliyyü'l Kari (rah) bu konuda şöyle der: "Fitneciler, fitne anında hakkı batıldan ayıramazlar. Nasihat, emr-i bi'l maruf ve nehy-i ani'l münker din­lemezler. Aksine, o ortamda hakkı konuşana eziyet edilir" 5
Yukarıdan beri anlatılmak istenen; fitnenin oluşumundaki evrelerin, gerek Allah Teâlâ tarafından gelen bela-musibeti gerektiren imtihanlar, gerekse kulların aldatması ve şeytanın iğvasıyla gelen fitnelerin oluşumunun mü’mindeki yansımaları belirtilmektedir.
Onun içindir ki, mü’min bu hale duçar olmamak için, zaman zaman kalbine gelen fitneyi çağrıştıracak düşünce ve fikirlere karşı tedricen bir kalkan bulundurmalıdır.

Bu kalkan sürekli tevbe ve istiğfar, kalbi zikirle doldurmak vb. uygulamalardır.


Unutulmamalıdır ki, dünya hayatı bir imtihan sahasıdır ve herkes bizatihi imtihan olacaktır. Bu Allah Teâlâ’nın bir vaadidir:
كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ وَنَبْلُوكُمْ بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةً وَإِلَيْنَا تُرْجَعُونَ

"Her can (nefis) ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de, şer ile de (fitne olarak) deniyoruz. (Nihayet sonunda) Ancak bize döndürüleceksiniz" 6
İbn Zeyd ise şöyle der: "Nasıl şükredeceğinizi görmemiz için hoşunuza giden şeylerle nasıl sabredeceğinizi görmemiz için de, hoşlanmadığınız şeylerle imtihan ederiz." 7
Öyleyse, dünyanın bir imtihan yeri olduğu ve geçmiş ümmetler sınandığı gibi Müslümanlarında mutlaka sınanacağı Kuran'ın birçok ayetinde hatırlatılmaktadır:
İnsanlar, (sadece) "İman ettik" diyerek, sınanmadan (fitneyle denenmeden) bırakılacaklarını mı sandılar? Andolsun, onlardan öncekileri sınadık (fitneyle denedik). Allah gerçekten doğruları da bilmekte ve gerçekten yalancıları da bilmektedir.“ 8
Kur’an-ı Kerim, insanın imandaki samimiyetini denemek için hayır ve şer ile imtihan olunduğunu haber veriyor.9 İnsan, hayatın geçici güzellikleriyle de sınava çekilir.10 Mal ve evlat, insan için bir fitnedir, deneme aracıdır.11 Bol rızık ve verilen nimetler birer fitne olduğu gibi,12 başa gelen üzüntü ve kederler,13 bela ve musibetler de birer fitnedir.14
Dinde iki yüzlü davranan münafıklar, çeşitli olaylarla, ibret almaları ve hatalarını terk etmeleri için sürekli denenirler. Ancak onlar çoğu zaman bu fitnenin (denemenin) farkında olmazlar.15 Allah Teala doğru yola giren kimseler için rızkı bollaştırır. Bunun sebebi de, onların şükredip şükretmeyeceklerini, takva sahibi olup olmayacaklarını denemektir. 16
Demek ki fitne/imtihan, bir hikmete bağlı olarak bazen Allah’tan gelir, bazen de kulların bir hatası sebebiyle, bazen şeytanın aldatması ile bazen de münafıkların eliyle ulaşır. Her ne şekilde kula fitne ulaşırsa ulaşsın mü’min bilmelidir ki, başına gelenler Allah Teâlâ’nın kulunu sınamasıdır.
Öyleyse insanın çok mal sahibi olması ve birçok nimetle donatılması, Kuran'a göre hareket ettiği takdirde onun Allah'a yaklaşmasına vesile olur. Ama övündüğü ve sahip olduklarını Allah rızasına uygun biçimde sarf etmediği takdirde doğru yoldan sapmış olur. Böyle bir kişi için "mal fitnesine kapıldı", "mal fitnesine" düştü tabiri kullanılır. Bu kişi imtihanı kaybetmiş ve ahirette "hüsrana uğrayanlardan" olma noktasına gelmiştir.
Aynı şekilde başa gelen bir sıkıntı, bir hastalık, kişinin evini, ailesini kaybetmesi gibi durumlar da fitneye örnek verilebilir. Ancak insan burada isyan ettiği, umutsuzluğa ve üzüntüye kapıldığı takdirde, fitne onun imanının zayıf olduğunu ortaya çıkarmış olur.

Mümin ise her türlü olayın Allah'tan geldiğini bilir ve her türlü olay karşısında Allah'tan razı olur, en büyük sıkıntıyı bile tevekkülle karşılar.


Bu sebeplerden dolayıdır ki fitne, kalbi, birliği, dirliği, düzeni, huzuru, itidali ve istikameti bozar. Bu durumu Allah Teâlâ şöyle açıklamaktadır:
وَمِنْ النَّاسِ مَنْ يَعْبُدُ اللَّهَ عَلَى حَرْفٍ فَإِنْ أَصَابَهُ خَيْرٌ اطْمَأَنَّ بِهِ وَإِنْ أَصَابَتْهُ فِتْنَةٌ انقَلَبَ عَلَى وَجْهِهِ خَسِرَ الدُّنْيَا وَالْآخِرَةَ ذَلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُبِينُ
İnsanlardan kimi de Allah'a bir yar kenarındaymış gibi ibadet eder, eğer kendisine bir iyilik gelirse ona gönlü yatışır ve eğer başına bir bela gelirse yüzüstü dönüverir. Dünyayı da ahireti de kaybeder. İşte apaçık kayıp budur.” 17
Öyleyse mü’min şu idrak içinde olmalıdır:

Nefsin hilesinden, şeytanın vesvesesinden ve şeytanlaşmış insanların fitnesinden korunmanın tek yolu bu iki nur, Kur’an ve sünnet ile hareket etmektir.


İşte bu gibi durumlarda mü’min aklını kullanarak Allah’u Teâlâ’nın emirlerine ve Resulü (s.a.v)’in tavsiyelerine uyarak hareket etmeli, Rabbani âlimlerin gösterdiği yolları bir kurtarıcı araç bilmeli ve yılmadan yürümelidir.
Zira, Sevban (r.a) 'dan rivayetle Resulullah (s.a.v) buyurdular ki: “İhlâslılara müjdeler olsun. Onlar fitne karanlıkları içerisinde par­layan doğru yolu gösteren kandillerdir” 18
Fitne Çeşitleri
Bu fitnelerin oluşması esnasında mü’min birçok güzel hallerini kötü hallere terk edebilmektedir. Doğruluk yerini yalana, hakka riayet haksızlığa, helal yemeyi bırakıp harama tevessül etmeye, yardımlaşma ahlakı cimriliğe, sağlam bir itikat sapıklığa vb ahlakı çöküntülüğe sebep olacağı için mü’min hele hele ahir zamanda zuhur eden fitnelere çok dikkat edilmelidir.
Yukarıdan beri anlatıla geldiği gibi insanın maruz kaldığı imtihanların hepsi, Kur'an ve hadisin dilinde "fitne"dir, yani imtihandır. Allah Teâlâ ayet-i celilede şöyle buyurmuştur:
وَاعْلَمُوا أَنَّمَا أَمْوَالُكُمْ وَأَوْلَادُكُمْ فِتْنَةٌ وَأَنَّ اللَّهَ عِنْدَهُ أَجْرٌ عَظِيمٌ

"Bilin ki, sizin için mallarınız ve evlatlarınız ancak bir imtihandır" 19


Hz. Peygamber (s.a.v) de şöyle buyurur: "Kişinin fitnesi, ailesinde, malında, nefsinde, çocuğunda ve komşusundadır. Bu fitneyi, oruç, namaz, sadaka, emr-i bi'lma'ruf ve nehy-i ani’lmünker yollarıyla örter (telafi eder)." 20
Ka'b İbnu İyaz (r.a) anlatıyor; "Resulullah (s.a.v)'i şöyle derken işittim: "Her ümmet için bir fitne vardır, benim ümmetimin fitnesi de maldır." 21

Evliliğin insan hayatındaki olumlu tesirleri tartışılmaz. Neslin, ahla­kın, ailenin, toplum ve milletin sağlıklı ve düzenli devamı, ciddi, samimi evliliğe bağlıdır. Onun için Cenab-ı Hak insanın içyapısına birtakım kop­maz duygular yerleştirip bu doğrultuda onun mayasına mal, eş ve evlat sevgisini aşılamıştır.


Kişi malla nasıl imtihan edilmektedir?

Mal şükür maksadıyla verilir. Malın gerektirdiği sorumlulukları yerine getiren kimse ona şükretmiş olur. Eğer malının şükrünü yerine getirmiyor, zekâtını ver­miyor, israf ediyor, haram yerlerde harcıyor, hayır hasenat yapmıyorsa o kişi mal imtihanını kaybetmiş demektir.


Kadınlarda imtihan vesilesidir.

Zira evin hanımı İslam ölçülere riayet etmiyor, kocasına itaat etmemesi bir yana onu günahlara, haramlara sevk ediyor, israfa girmesine sebep oluyorsa kocası­nı maddeten ve manen tehlikeye sevk etmektedir. Günaha şevkte karısına ayak uyduran bir koca imtihanı kaybeder. Bazı kadınlar görenek belasına çevrelerinde gördüklerinin alınmasını isterler. İmkânları buna yetmeyen koca ise ya çalıp çırpar, ya da bütçesinin üzerinde eşinin arzularını tatmin noktasında harcama yaparak aşırı borçlanma ile dünyaya meylederek asıl sorumlu olduğu kulluk bilincinden uzaklaşır. Bu onun için manevi bir yıkımdır.


Resulullah (s.a.v)'in şöyle dediği rivayet edilir:

"Üm­metimin üzerine öyle bir zaman gelecek ki o zamanda kişinin helaki eşi ve çocuklarının elinden olacak. Onu fakirlikle ayıplayacaklar, o da bu yüzden kötü bir yol tutup helak olacak.” 22
Çocuk da imtihan vesilesidir.

Çocuklarına olan aşırı sevgilerinden dolayı anne ve baba onlara dokunmaz, kötü olan davranışlarına ses çıkarmazlarsa hem onları, hem de kendilerini zarara sokmuş olurlar. Eğer baba evlatlarının bitmez tükenmez istek ve arzuları karşısında geçim derdine düşer, helali haramı araştırmadan haram yollara girerse imtihanı kaybeder. Oysa helal dairesinin geniş olduğunu dü­şünüp ona göre hareket eder ve ona göre bir geçim yolu ararsa imtihanı kaza­nır. Bu sebeple gelişli güzel yetiştirilmiş bir çocuk yanlış davranışlar ve kötü ahlak sahibi olması nedeniyle ebeveynlerini sıkıntıya sokması ve bu nedenle sıkıntıya düşüp kulluktan uzaklaşmaları bir fitne olacaktır.


Büreyde el-Eslemi diyor ki:

"Bir gün Resulullah bize hutbe okuyordu. Hasan ve Hüseyin, üzerlerine giydikleri kırmızı entarileriyle, bazen o entarilere takılıp düşerek çıkıp geldiler. Resulullah (s.a.v) minberden indi onları kucaklayıp getirdi ve önüne koydu. Sonra şöyle buyurdu: "Mallarınız ve çocuklarınız sizin için ancak birer imti­handır." buyuran Allah ne kadar doğru buyurmuştur. Ben baktım ki bu iki çocuk yürürlerken ayaklan takılıp düşüyorlar. Sabredemedim konuşmamı kestim, on­ları alıp getirdim" (Sonra hutbesine devam etti) 23


Galiba Allah Resulü’nün, ölen kişinin yaşayan üç ameli arasında “salih evladı” saymasının nedeni de bu olsa gerek. Salih evlat, yani mücevher kutumuz, bizim öldükten sonra ölmeyen eylemimiz, gelir getiren mülkümüz, öldükten sonra kalan yanımız oluyor.
Hülasa eş ve çocukları baş tacı edinip “her şey onlar için” di­ye düşünen ve onları mutlu etmek için helal ve haram sınırlarını gözetmeden haksız kazanç sağlayan ebeveynler, unutmamalıdırlar ki geçirmekte oldukları sınavı kaybetmiş de tam bir başarısızlıkla sonuçlanmasına yardımcı olmuşlardır. Bu açıdan mal ve evlat kişi için bir fitne, yani çetin bir sınavdır.
Komşusu yüzünden fitne ise.

İyi ve varlıklı olan komşusuna karşı kıskançlık duyulması 24 veya komşusunun kötü davranış ve fiilleri yüzünden huzursuzluk yaşaması buna bağlı Allah’ın haram kıldığı işlere tevessül edebilmesi yüzünden fitnedir.


Nefsin fitnesi nasıl olur denirse?

Nefsin en kötü huyu benliktir. İnsanı şirke düşüren nefsidir. Şirki, nefse güzel gösteren de şeytandır. Şirk, yaratılmış varlıkları Yüce Allah’a ortak görmektir. Şirk Allah için yapılacak bir ibadeti başkası için yapmaktır. Şirk, Allah’a ait olan yetki ve sıfatları kullara vermektir. Şirk, tövbe edilmezse affedilmeyecek bir günahtır.


Allah Resulü (s.a.v), ümmeti için en fazla gizli şirkten korkmuş; gizli şirkin riya olduğunu belirtmiştir. 25 Öyle ki, riyayı ahir zamanda gelecek ve kullar ile Allah arasına girip en büyük fitne olacak Deccal’dan bile daha tehlikeli bulmuştur. 26
Ebu Talib el-Mekki(rah) der ki: ”Ameline Allah’u Teala'nın rızası için başlayan ve yine O'nun rızası için ameli bitiren kişiye; başlangıç ile bitirme arasında musallat olan fitneler, insan bu fitneleri kovduğu ve onlar içinde yerleşmediği sürece, kendisine bir zarar vermez. Ancak ibadeti bitirdikten sonra arız olacak fitneler ibadete zarar verir. Mesela gizli bir ibadeti daha sonra açıklamak gibi. Bu açıklama ile yapılan ibadet gizli yapılan ibadetler divanından/defterinden çıkarılarak açıktan yapılan ibadetler divanına nakledilir.

Yine işlediği ameli insanlara açıklar; onunla övünür ve kibirlenirse işlediği ameli boşa çıkarmış olur; çünkü amel ile övünmek ve kibirlenmek o ameli bozar. Allah’u Teâlâ niyeti ve işi bozuk olanların amelini kabul etmez.“27 buyurarak sorumlu olduğumuz veya yapmakla kendi hanemize bir şeyler katacağını umduğumuz ameller nefsin fitnesi ile yok sayılması bunun aksine günaha girilmesine sebep olması çok düşündürücüdür.


Yukarıdan beri anlatıla gelen Fitneden kurtuluş, ilim, dua ile yüce Allah’a sığınma, uyanık olma, teenni (acele etmeden) hareket etme, birbirini destekleme ile mümkün olur.
Sonuç olarak: Mümin bilmelidir ki fitne sayılan unsurlar aslında her halükarda fitne sebebi sayılmamıştır. Müberra dinimiz evlilik müessesesinin ulviyetini vurgularken salih bir eşin fazileti dile getirmiş. Burada fitne olan kötü eştir. Mal yerinde uygun olarak bulundurulursa mü’minin rahmeti olacağı gibi yerinde veya uygun şartlarda bulundurulmaz şer yönde harcanırsa fitne olur. Hakeza çocuk Allah Resulü’nün beyanıyla “Meyve” olması ve amel defterinin kapanmaz vesilesi olması cihetiyle hayırlı ve güzel yetiştirilmiş bir evlat Allah’ın rahmetine sebep olacağı gibi yukarıda anlatılan tarzda fitne olur. İyi bir komşu güzel ahlak edinilmesine, güzel kulluğa sebep olabileceği gibi kötü komşuda fitneye sebep olabilmektedir. Nefsin kötülüğü herkesçe bilmesine karşın onun kötü fiilleri üzerinden hareket bedbahtlığa sebep verse de aslında nefsin o kötü sıfatlarına muhalefet etmek ve terbiye için mücadele etmek mü’minin cennete girmesine vesile bile olabilmektedir. Demek ki bazı nimetler yerinde ve usulüne uygun kullanılırsa menfaat verirken hakka ve hukuka uygun değerlendirilmezse zülüm olur.
Yukarıda sayılan fitneler elbette mü’min için bir sıkıntı ve sebebi olsa da en büyük fitne, iki dostun, imam ile cemaatin, kadın ile kocanın, idareci ile halkın arasını bozmaktır.
Hz. Peygamber (s.a.v) ümmetini fitneler konusunda sıkça uyararak en fazla fitne üzerinde durmuştur. Fitne bu ümmeti parçalayan en tehlikeli bir ateştir. Fitne ateşiyle kalplerde düşmanlık kaynar, gönüller kinle dolar, cemiyetler parçalanır. Bu konuda çok ciddi uyarılar vardır. Resulullah (s.a.v) buyurmuştur ki:

İsrailoğulları yetmiş iki fırkaya ayrıldı. Benim ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacak. Bunlardan bir grup hariç, diğerleri ateşte olacaktır.” Kendisine:

Bu kurtulacak fırka kimlerdir, ya Resulallah?” diye sorulduğunda,

Rasulullah (s.a.v): “Cemaattir,” buyurdu. 28


Fitneden Kurtuluş Yolları

Sonra Rasulullah (s.a.v), şu ayeti okudu: “Topluca Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, ayrılığa düşmeyin”29 belirtilmesi bazı haddini bilmezlerin, nefsani ve şeytani düşüncelerle Müslümanları kamplara ayırarak “Ben doğruyum başkaları yanlış” fikrinden hareketle bölücülüğe sebep olmaları büyük bir fitne, Müslümanların altına konmuş bir dinamittir.


Böyle düşünen insanlar tasavvufi terbiye yolunu asla kabul etmez. Veliler, mürşitler, müritler hakkında ileri-geri konuşur. Bu konuda, bu yolu istismar etmiş şahsiyetlerin örneklerini ileri sürerek güzel insanları karalar. Bunu da inananlara iyilik olsun diye yaptığını öne sürer. Ancak yaptıkları insanlar arasında fitne olur, kalpleri karıştırır ve huzur bozarak mü’minin rehber kabul ettiği mürşidi ile arasını açarak sıkıntıya sokmayı bir marifet sayarlar.
Hâlbuki Rabbani âlimleri anlamak ve sevgisinden tatmak için iman, teslimiyet, muhabbet, edep ve tevazu gereklidir. Bazı gözler onlarda Allah’ın nurunu görürler. Öyle ki kalplerinden yüzlerine yansıyan ilahi nuru, rabbani edebi ve heybeti görüp cazibelerine kapılırlar. Öyle kapılır ki, onu nefsinden çok sever, ondaki nura hayran olur, sevinir, Allah’ın muhabbetiyle gözyaşı döker.
Bazıları vardır; onları hiç tanımadan haklarında cehaletle hüküm verir, yanlış söyler, yanılır, yanıltır nihayet zarar eder. Ve bazıları da vardır ki; onları inkâr eder, kendilerine eliyle-diliyle eziyet verir. Bununla yetinmez onu sevenlerin sevgisine fitne sokar, kalplerini şüpheye düşürür, gönüllerini çelmeye çalışır.
Bu kimse yaptıklarının doğru olduğunu düşünür. Hak zanneder, haklılığını ispat için nefsine hoş gelen bir sürü deliller ileri sürer. Vardığı sonucun dinde şüphe ve fitne olduğunu anlayamaz. “Bizim aklımız bize yeter, başkasına ne hacet!” derler.
Bu tür insanlar, tevhid zedeleniyor endişesiyle takvasıyla ümmete önder olan kamil ariflere hürmete ve hizmete yanaşmaz. Başkalarını da salih velilerden uzak tutmaya çalışır. Bu tutumlarıyla onlar büyük bir yanılma ve zarar içindedirler. ‘Kaş yapayım derken gözü çıkarmak’ deyimi onlar için söylenmiş olsa gerek!..
Hâlbuki Rasulullah (s.a.v), ‘Beni seven Allah’ı sevmiş olur, bana itaat eden Allah’a itaat etmiş olur” buyurduğu zaman, münafıklar şöyle dediler:

Bu adam bize Allah’tan başkasına tapmayı nehyederken, kendisi şirke yaklaşıyor. Hıristiyanların İsa’yı Rab edindiği gibi bizim de kendisini Rab edinmemizi istiyor!”


Bunun üzerine Allah Teâlâ şu ayetini indirdi:

Kim gönderdiğim peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, biz seni onların başına muhafız göndermedik! (Sen davetini yap bırak, hesaplarını biz görürüz!)30


Halkın arasında kusur yaymak, hastalık taşıyan bir mikrobu her tarafa saçmaya benzer. İnsaf etmeli, insanları boş yere felâkete sürüklememeli.

Çünkü ufak bir kusur, ağızlarda dolaşa dolaşa büyük bir haram gibi takdim edilmeye başlar. Kalplere vesvese ve fitne tohumları ekilir. Bu yolla nice insanlar gıybet, iftira, kötü zan, haksız suçlama, hakaret, zulüm ve bunun akabinde ailelerin dağılmasına idareci ile halkın arasının açılmasına sebebiyet verir ki bu fitnenin en ağırlarından biridir.


İşte şeytan bu yaptıklarını kendilerine süsleyip güzel gösterir. Onlar da doğru bir iş yaptıklarını, hak yolda olduklarını zanneder, tövbe etmeden ölür giderler. Fakat ahirette bütün bunların hesabı görülür, cezası verilir.
Bilinmelidir ki insanları sıkıntıya, belaya düşürmek, karışıklıklara sebep olmak da fitne çıkarmaktır. Allah’ın Resulü (s.a.v) bu tür fitne için: “Fitne uykudadır, bunu uyandırana Allah lanet etsin” 31 buyuruyor.
Peygamber Efendimiz (s.a.v): “Yakında fitneler ortaya çıkacaktır. O zaman oturan ayakta durandan, ayaktaki yürüyenden, yürüyen koşandan hayırlıdır”32 buyurarak kişinin fitneye ne ölçüde bulaşırsa o nispette sorumlu ve günahkâr olacağının işaret etmektedir.
Allah Teâlâ’nın “öldürmekten daha ağır”33 olarak nitelendirdiği fitneden kurtuluş reçetesini yine Efendimiz (s.a.v) sahabeye hitaben bizlere şöyle veriyor:

İyiliklere sarılın, kötülükten de kaçının. Ne zaman uyulan bir cimrilik, takip edilen nefsanî arzu, ahirete tercih edilen dünyalık, görüş sahiplerinin sadece kendi görüşlerini beğendiklerini görürsen, o zaman kendine bak. İnsanlarla uğraşmayı bırak. Zira bütün bunlar yaygılaşınca sabra sarılmanız gereken günlerdesiniz demektir. O günler avuçta ateş tutmak gibi sıkıntılıdır. O günlerde sizin kadar amel yapabilen bir kimseye elli kişinin mükâfatı verilecektir.“ 34


Müminleri bizzat Âlemlerin Rabbi kardeş ilan etti. Kardeşler nasıl birlik-dirlik içinde olacaklarsa biz de öyle olacağız. Aramızı bozan, bizi ayrılığa gayrılığa götüren fitne tuzaklarına düşmeyeceğiz. Ama nasıl?
Uzun tartışmalara, teorik izahlara çok ihtiyaç yok aslında. Allah Rasulü, çok basit ve uygulanabilir şekliyle çözümler sunuyor.

“Rasulullah (s.a.v), bir gün sabah namazını kıldırdı, sonra minbere çıktı ve konuşmaya başladı. Konuşması öğleye kadar devam etti. Minberden indi, öğle namazını kıldırdı ve tekrar minbere çıktı, ikindi vaktine kadar devam eden bir konuşma yaptı. Sonra minberden indi, ikindi namazını kıldırdı. Yeniden minbere çıktı ve konuşmaya başladı. Bu konuşması da güneş batıncaya kadar devam etti. Meydana gelmiş ve bundan sonra meydana gelecek olan her şeyi bize haber verdi.” 35


Tam bir gün süren bir konuşma. Efendimiz (s.a.v.)’in genel tutumundan çok farklıydı. O çok az konuşur, bununla birlikte çok geniş manaları ifade ederdi. Fakat Sahabe-i Kiram’dan Amr b. Ahtab (r.a.)’ın bu sözleri, çok özel ve çok önemli bir durumu haber vermekte. Acaba Hz. Peygamber (s.a.v.)’i bir gün boyunca konuşturan bu önemli konu ne olabilir?
Sahabe’den Huzeyfe (r.a.), bu konuşmanın kıyamete kadar çıkacak olan fitnelerle ilgili olduğunu anlatıyor. Küçük-büyük birçok fitnenin çıkacağını ve bunların “sıcak yaz rüzgârları gibi” bütün dünyayı kasıp kavuracağını bildiriyor.

Konuyla ilgili nakillerden anlıyoruz ki, Sahabe-i Kiram, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in bu konuşmalarından çok etkilenir ve fitnelerden nasıl kurtulacaklarını sorarlar. İşte Efendimiz (s.a.v.)’in gösterdiği kurtuluş reçetesi:


1- Dilini korumalı ve hiç kimse hakkında konuşmamalıdır. Çünkü fitne ortamında dil, kılıçtan daha kötü sonuçlar doğurur. 36 Fitne zamanında insanlar hakkında konuşmak, şeytan tarafından çok cazip gösterilir. Kişi konuştukça iyi bir iş, hatta ibadet yaptığını düşünür. Hâlbuki bu tür konuşmaların kanayan yarayı kaşımaktan farkı yoktur.
2- Fitne ile ilgili her türlü faaliyetten uzak durmalı. Çünkü fitne ortamında oturan, ayakta durandan; ayakta duran yürüyenden ve yürüyen koşandan daha hayırlıdır. 37
3- Kendisini koruyacak bir sığınak edinmeli. Çünkü Efendimiz (s.a.v.), “Fitne ortamından kim bir sığınak veya korunak bulursa oraya sığınarak kendini korusun.” buyurur. 38
Fitne, insanı Allah’tan uzaklaştıran her türlü karışıklık ve olumsuzluklardır. “Hasır üzerine yatan insanın bedeni çizgi çizgi o hasırdan izler taşıdığı gibi, fitneler de kalbe o şekilde tesir eder. Onları benimseyip özümseyen kalplerde, fitneler birer siyah nokta şeklinde yer eder” 39 hadisinde belirtildiği gibi fitnelerin hedefi insanın kalbidir. O halde bu manevi düşmandan koruyacak manevi bir sığınak aramak gerekir. Fitnelerden koruyacak bu sığınak ise önünde bir takva imamı bulunan ve bütün derdi Sünnet hayatını yaşamak olan cemaattir.
4- Kendi yaşantısına dikkat etmeli ve ibadet hayatını Sünnet’e uygun bir canlılıkta devam ettirmeli. 40 Başka bir ifade ile Rabbi ile arasını düzeltmeli. Farz ibadetlerden sünnet ve müstehap amellere kadar gücü yettiğince günlük hayatını süslemeli. Cemaatle ve tek başına yapmış olduğu tesbihleri ve zikirleri aksatmamak için özel bir gayret içinde olmalı.
5- İşinin hakkını vermeli. Kendi üzerine düşen işle meşgul olmalıdır. Fitne ortamına çekecek faaliyetlerden kaçınmalıdır. Çünkü fitne adeta bir girdap gibi ucundan bulaşanı çekip, merkezine alır. 41
Ticaret ile uğraşanlar, memurlar, amirler kısaca her iş sahibi adaletli davranmalı, kul hakkı yememeye özen göstermelidir. İnanan insan hiç konuşmasa dahi, Sünnet’e uygun yaşantısı çevresindekilere örnek olmalıdır.
6- Hiçbir müminin reddedemeyeceği güzel ve hayırlı faaliyetlerle meşgul olmalı. Kur’an ve Sünnet hayatının inanan ve inanmayan herkese ulaştırılması konusunda gerekli olan her türlü faaliyet bunun içine girer. “Fitne ortamında insanların en hayırlısı kimdir?” şeklindeki bir soruya Resulullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle cevap vermiştir: “Hayvanları ile meşgul olup onların hakkını veren, Rabbine ibadet eden ve atının başını düşmana çevirip onları korkutan kişidir.” 42
Günümüzde çeşitli sebeplerle kötü ortamlara düşmüş olan insanlar, kendilerine uzanacak bir dost eli bekliyorlar. Bize düşen en büyük vazife, yukarıdaki şartların yanında, bütün gücümüzü bu tür insanlarla ilgilenmeye sarf etmektir. 43
Bizim din kardeşlerimizle aramızı açan, huzurumuzu bozan, hak ve hakikatten alıkoyan her türlü fitneden Allahü Teâlâ’ya sığınırız. Allahü Teâlâ sadatların himmet ve bereketiyle bizleri her türlü fitne çeşidinden muhafaza eylesin inşallah. Âmin.

1 Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili,V,4530;Abdi'l Latif ez-Zebidi, Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi ve

Şerhi,XII,290-291



2 Enfal, 25; Bakara, 102,191; Enfal, 39; Enbiya, 35 sureleri.

3 Yusuf Kerimoğlu, Kelimeler ve Kavramlar,151

4 İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi,XIII,449-452

5 Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, XIV,376

6 Enbiya suresi ayet-35

7 Ibnu'l-Cevzi,Zadu'l-Mesîr,V,350;Bkz:Muhammed Ali Es-Sabuni,Safvetü’t Tefasir,IV,81

8 Ankebut suresi ayet-2,3

9 Enbiya suresi ayet-35

10 Taha, suresi ayet-131

11 Enfâl suresi ayet 28;Teğabün suresi ayet 15

12 Zümer suresi ayet-49

13 Taha suresi ayet-40

14 Tevbe suresi ayet-126;Hacc suresi ayet-11

15 Tevbe suresi ayet-126

16 Cinn suresi ayet-16-17

17 Hacc suresi ayet-11

18 Camiu’s-Sağir,IV,274,Hadis No:5289

19 Enfal suresi ayet-28

20 Buhari,Mevakit,4,Fiten,17;Müslim,İman,231;Tirmizi,Fiten,71;Ahmed b. Hanbel,V,386,401,405

21 Tirmizi,Zühd,26,(2337)

22 Alusi, XXVIII,126;Bkz: Vehbe Zuhayli,et-Tefsirü’l-Münir,XIV,502

23 Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, VIII,314

24 Abdi'l Latif ez-Zebidi,Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi,II,469

25 Ahmed, Müsned, V,428;Hâkim, Müstedrek, I,4;III,270;Beyhaki, Şuabu’l-İman, No,4831

26 İbnu Mace,Zühd,21;Beyhaki,Şuabu’l-İman,No:6832

27 Ebu Talib el-Mekki,Kutu’l-Kulub,IV,61

28 Ahmed, Müsned, III,145;IV,102;Ebu Davud, Sünnet,1;Taberi, Camiu’l-Beyan, IV,32;Suyuti, ed-Dürrü’l-Mensûr, IV,286

29 Taberi,Camiu’l-Beyan.IV,32;Suyuti,ed-Dürrü’l-Mensur,IV,286

30 Nisa suresi ayet-80

31 Ali el-Müttaki, el-Hindi, Kenzu’l-Ummal, no:30891

32 Buhari,Fiten.9;Ebu Davud,Fiten,2;Ahmed b. Hanbel,el-Müsned,V,48

33 Bakara suresi ayet-217

34 Taberani, Mu’cemu’l-Kebir, no:10394;Bezzar, el-Müsned, no:3370;Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, no:12215,12216

35 Müslim

36 Ebu Davud, Tirmizî

37 Müslim

38 Müslim

39 Buharî, Müslim

40 Tirmizî

41 Buharî, Müslim

42 Tirmizî

43 Semerkand Dergisi, Fitneden Kurtuluş Reçetemiz, Kemal Süleymanoğlu


Yüklə 87,46 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin