"Yeryüzünde Halife" diyor. "Cennet`de, cennet için, Halife" olarak demiyor! Yani, daha meydana getirilişinde, O`nun Cennet`den çıkıp, yeryüzünde yaşayacağına işaret ediliyor, bu o anda belirtiliyor!
Ama, bunlar başına gelmeden evvel, o isimlerin toplamı olarak meydana getirilmesi ve O`ndaki esmânın güçlü bir şekilde varlığı, Cennet hâlini yaşamasına yol açıyor.
İşte İblis, her ne kadar Adem`e kötülük yaptığını, intikam aldığını sanıyor ise de, gerçekte Adem`in, "Hilâfet" görevini tam hakkıyla yerine getirmesini, "Halife" vasfını kazanmasına vesîle olmuştur! Dolayısıyla İblis, en büyük kötülüğü yapayım derken, "insan"a en büyük iyiliği yapan varlık durumuna gelmiştir..
ÂDEM NESLİ
-
Meleki ruh, üst bilinç, akıl sahipleri
-
Ruh-akıl işlevleri dolayısıyle diğer yaradılmışlardan üstün-şerefli kılınanlar
-
Varlığındaki “Hilâfet”i sezen-hisseden-idrâk eden ve gereğini yaşayabilen
-
“Yeryüzünde Halife”
-
“Âdem Evlâdı”
-
“Âdemoğlu”
-
Âdem ve Havva’nın neslinden gelen
-
“İnsan”
"İnsan", yani "Adem", yani ilk "insan"dır!
"Adem evlâdı" ise kendisindeki "Hilâfeti" sezen, hisseden, anlayan, idrâk eden ve bunun gereğini yaşayabilendir!
"Yeryüzündeki halife" kimdir?..
Âdem nesli!
"İnsansı"lar değil; yalnızca Âdem ve Havva`dan gelen nesil olan "insan"lar!
ÂDEMOĞULLARININ GENLERİNDEN
ZÜRRİYETLERİNİN ALINARAK
RUHLARININ KUVVEDEN FİİLE ÇIKARILMASI
Hani Rabbin AdemoğulLARından, onların bellerinden (sülblerinden, genlerinden) kendi zürriyyetlerini ahzedip (alıp);onları kendi enfüslerine (nefslerine) işhad ederek (şahidlendirerek; ruhlarını kuvveden fiile çıkararak): “Elestu Bi-Rabbiküm= (Ben) değilmiyim Bi-Rabbiniz (olarak) ?”, (onlar da) “KALU=dediler, BELA=evet, Şehidna=bilfiil şahidiz”... Kıyamet Günü, “Biz bundan gafil idik” demeyesiniz.
Ve bir de “Daha önce atalarımız yalnızca müşrik olarak yaşarlardı; biz de onlardan sonra (onların devamı) bir zürriyetiz; batıl işleyenler (Hakkı inkar edenler) yüzünden (B sırrınca) bizi helak mı edeceksin?” demeyesiniz (için). (A’raf/172-173)
ÂDEMOĞULLARINI
KUDSİ RIZIKLAR İLE RIZIKLANDIRDIK….
RUH-AKIL İŞLEVLERİ DOLAYISIYLA
ŞEREFLİ-ÜSTÜN KILDIK
Andolsun ki AdemOğullarını mükerrem (Ruh-akıl işlevleri dolayısıyla şerefli, üstün; gittikçe-sürekli ikrama nail olan; kerametli) kıldık... Onları kara’da ve deniz’de (vasıtalarla) taşıdık... Onları tayyibattan (dünyevi-cismani aleme ait olmayan, ancak insanın tadabileceği kudsi rızıklar ile) rızıklandırdık... Ve onları yarattıklarımızın bir çoğundan tafdil ettik (açıkça üstün tuttuk).
(An o) Gün (ü) ki, her insan grubunu kendi (Bi-) imamları ile çağırırız... (O gün) kimin kitabı (B sırrınca) sağından verildi ise, işte onlar kendi kitablarını okurlar ve bir hurma lifi (kıl) kadar zulme uğratılmazlar.
Kim bunda (şu dünyada) a’ma (doğru yolu-hedefi göremeyen; Hak’dan perdeli) ise o, Ahiret’te de a’madır... Yol itibarıyla daha da sapkındır.
Neredeyse seni bile, sana vahyettiğimizden ğayrını bizim aleyhimize uydurasın diye fitneye düşüreceklerdi... İşte o takdirde seni haliyl (dost) edinirlerdi. (Isrâ/70-73)
KUR’ÂN’DA
ÂDEMOĞULLARINA YAPILAN ÖĞÜTLER
“Ey AdemOğulları!... Şeytan, sizin ebeveyninizi (baba-ananızı), SEV’AT’larını (cesed, avret mahalli?) kendilerine göstermek için (takva) libaslarını onlardan soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de fitneye düşürmesin!.. Çünkü o ve onun kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler... Biz, şeytanları iman etmeyenler için evliya/dostlar kıldık”...( A’raf: 27)
“Ey AdemOğulları (meleki ruh, üst bilinç, akıl sahipleri)!... Size ahdetmedim (bildirip bilgilendirmedim) mi: Şeytana (vehme) kulluk yapmayın, muhakkak ki o sizin için apaçık bir düşmandır?”...( Ya-Siyn: 60)
Ya AdemOğulları... Hakikaten size SEV’AT’ınızı (cesed, avret mahalli) örtecek libas ve süs-zinet olan giysi İNZAL ettik... Takva Libası elbette en hayırlısıdır... İşte bu Allah Ayetlerindendir; ki belki düşünüp öğüt alırlar.
Ya AdemOğulları!... Şeytan, sizin ebeveyninizi (baba-ananızı), SEV’AT’larını (cesed, avret mahalli) kendilerine göstermek için libaslarını onlardan soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de fitneye düşürmesin (26.ayetteki libas?) !.. Çünkü o ve onun kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler... Biz, şeytanları iman etmeyenler için evliya/dostlar kıldık. A’raf/26-27)
Ya AdemOğulları her mescid (secde yeri) indinde ziynetinizi alın... Yeyin, için, israf etmeyin... Çünkü O, israfedenleri sevmez (vasıfları ile vasıflamaz).
De ki: “Kim haram etti Allah Ziyneti’ni -ki kulları için çıkarmıştır- ve rızkın tayyibatını?”... De ki: “O, dünya hayatında iman edenlerindir, kiyamet gününde ise yalnız (onlarındır; zira amellerinin hasılasıdır)”... Bilen bir kavim için ayetleri işte böyle tafsil ediyoruz.
De ki: “Rabbim, ancak fevahiş’i (hayvani dürtü ve davranışları), ondan (fevahiş’den) zahir olanını ve batın olanını, ismi (günahı; vicdanı rahatsız eden ameli; dil vasıtasıyla işlenen günahı), haksız bir şekilde bağy’i (zulmü, saldırmayı), onunla ilgili (B sırrınca) hiç bir delil indirmediği şeyleri Allah’a (B gerçeğince) ortak koşmanızı ve Allah üzerine bilmediğiniz şeyleri konuşmanızı haram kılmıştır”.
Ya AdemOğulları!... Sizden (sizin cinsinizden), ayetlerimi size kıssa eden Rasûller size geldiğinde, (artık) kim ittika eder ve (halini) ıslah eder ise, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmazlar (Akıllarını değerlendirirler)
Ayetlerimizi (B sırrınca) yalanlayanlar ve onlara karşı kibirlenenler (var ya), işte onlar Nar ashabıdır... Onlar orada ebedi kalıcılardır.(A’raf/31-36)
ÂDEM VE NESLİ,
FARKINDA OLMADAN VEYA FARKEDEREK
“FITRİ HİLÂFET” GÖREVİNİ YERİNE GETİRMEKTEDİR!
"İnsan" yani "Âdem", ilk "insan"dır!
"Âdem evlâdı" ise kendisindeki "Hilâfeti" sezen, hisseden, anlayan, idrâk eden ve bunun gereğini yaşayabilendir!
Esasen burada iki ayrı mânâ söz konusu:
Birinci mâna;
Fıtraten halife olarak meydana getirilmiş olan Âdem ve neslinin, farkında olmadan veya farkederek bu görevi yerine getirmekte olduğudur! Yani, her insan esasen, kendi kapasitesi oranında bu fıtrî "Hilâfet" görevini yerine getirmektedir.
Çünkü her insan, Allah isimlerinin bileşiminden meydana gelmiş olduğu için, yaşamının her anında bu esmâ bileşiminin gereğini yerine getirmede; böylece de o esmâ bileşimi yönünden; daha doğrusu kendisindeki mevcut isimler formülünün oluşturduğu program yönünden "hilâfet" görevini yerine getirmektedir.
ÂDEMOĞULLARININ PUTLARI
ÂDEMOĞULLARI
VEHME KULLUK YAPMAMALARI İÇİN
BİLGİLENDİRİLMİŞTİ
“Ey mücrimler!... Bugün ayrılın (bir tarafa)!”.
“Ey AdemOğulları!... Size ahdetmedim (bildirip bilgilendirmedim) mi: Şeytana (vehme) kulluk yapmayın, muhakkak ki o sizin için apaçık bir düşmandır?”.
“Bana kulluk edin!... Sırat-ı müstakıym budur” (diye?).
“Andolsun ki (şeytan) sizden pek çok cibill (çok kimse, cemaat, nesiller) i saptırdı... Aklınızı kullanmadınız mı?”.
“İşte bu va’dolunduğunuz cehennem’dir”.
“Küfr yapmanızın (gerçeği reddetmenizin, hakikatınızı örtmenizin) karşılığı bugün (B gerçeğince) ona (cehenneme, ateşe) girin”.
O Gün onların ağızlarını mühürleriz; kazandıklarını (B sırrınca) bize elleri konuşur ve ayakları şahidlik eder.
Eğer dileseydik gözlerini silme kör ederdik de sırat (yol)’ta (körce) koşuşurlardı... Fakat nasıl görecekler?.
Ve eğer dileseydik mekanları üzere onları mesh ederdik (dondururduk, meshe uğratıp bilinçlerini başkalaştırırdık) de artık ne ileri gitmeye güçleri yeterdi ve ne de rücu’ edebilirlerdi.
Kimi uzun ömürlü yaparsak onu yaratılışta tenkis ederiz (ömrünü uzatarak tersine/başa doğru çeviririz)... Hala akletmezler mi?.(Yâsin/59-68)
ÂDEM’İN ZÜRRİYETİNDEN
HİDÂYETE ERDİRİLENLER
Kitab’ta Musa’yı da zikret... Muhakkak ki O muhlas (halisleştirilmiş, seçilmiş) idi ve Nebî Rasûl idi/Rasûl idi, Nebî idi.
O’na Tur’un sağ canibinden nida ettik ve O’nu neciy (fısıldaşarak konuşan; vasıtasız, birebir, özel konuşan; ilahi konuşmayı duyacak makam) olarak yaklaştırdık.
Rahmetimizden O’na kardeşi Harun’u Nebî olarak hibe ettik.
Kitab’ta İsmail’i de zikret... Muhakkak ki O sadık-ul va’d (va’dine sadık) ve Nebî Rasûl idi/Rasûl idi, Nebî idi.
Ehlini (ailesini) namaz ve zekat ile (B sırrınca) emreder idi... Ve Rabbinin indinde mardıyye idi.
Kitab’ta İdris’i de zikret... Hakıkaten O Sıddık idi, Nebî idi.
Ve biz onu Aliy Mekan’a (Mele-i A’la, yakınlık makamı) ref’ettik.
(58. Ayet secde ayetidir.) İşte bunlar, Allah’ın kendilerine in’am’da bulunduğu Nebîler’den, Adem’in zürriyyetinden, Nuh ile beraber taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail’in zürriyetinden, hidayete erdirdiğimiz ve (ezelden) ictiba ettiğimiz (seçtiğimiz) kimselerdir... Onlara Rahman’ın ayetleri tilavet edildiği vakit (o ayette tecelli eden sıfat yönünden yakiyne erip) secde ederek ve ağlayarak düşerler.(Meryem/51-58)
Dostları ilə paylaş: |