Ahmed hulûSİ’de kavramlar



Yüklə 1,58 Mb.
səhifə5/17
tarix07.05.2018
ölçüsü1,58 Mb.
#50232
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   17

[ Windows yalnızca Intel veya AMD platformlarındaki bilgisayarlarda çalışır... Tıpkı, "Kurân Kursları" veya "Din Okulları" şartlandırmalı din öğretisi platformlarının sınırlarıyla sınırlı beyinler gibi!

Linux ise platform bağımsızıdır! Apple’dan Amiga’ya, Sun Sparc işlemcili iş istasyonlarından dünyanın en hızlı bilgisayarı olan IBM BlueGene/L’e kadar tüm Windows ötesi sistemlerle dahi çalışır. Tıpkı, Allah Rasûlü'nün getirmiş olduğu bilgileri değerlendirip, Allah adıyla işaret edilenin sonsuz yaratış âleminde sınır tanımadan gezinip seyr hâlinde olan beyinler gibi! (Yenileyicinin İşlevi) ]

Kimin salâtı mi’rac olup, iman ettiğinin hakikatini yaşamak suretiyle “oruç” hissedişi açığa çıkarsa; “orucun mükâfatını ben veririm” sırrı kendisinde açılacak.

Kimi, bedeniyle onların aralarında, hakikatiyle arşın gölgesinde, yaşamına devam edecek!

Kimileri de hakikatin ilmi kendisine açıldıktan sonra, duygusallığı sonucu, evlâdü iyal ile evcilik oynamaya dönecek!



SIFAT BOYUTUNDA(Mertebesinde) YAŞAYAN



VARLIK

  • “B” Sırrıyla “Oku”yan

  • “Kendini bilen varlık”

  • Kendini tanıyan varlık

  • Hakikatini İhlâs aynasında seyreden…

  • Kendilerindeki ilmi ilâhi ile her şeyin sırrını bilen Zât

  • Birimsel varlığı ortadan kalkmış, İlâhi sıfatlarla tahakkuk etmiş varlık

  • Kendi varlığının varolduğunu, kendisinin olmaması diye bir şeyin söz konusu olamayacağını bilen varlık…

  • Varoluşunu bilişinin devamı olarak; arzusu ve iradesi, dilemesi söz konusu olan varlık…

  • Dilemesi yani “irade” sıfatı (“Mürid” isminin mânâsı) varlığında ortaya çıkan varlık…

  • Mardiye kemâlâtını yaşayan veli…

  • İlâhi sıfatların gereği olan halleri kendinden(Kişiselliğinden değil; Nefs-i Küll olarak varlığından) ortaya koyan Zât…

  • Hakkel Yakîn ehli

  • Nazarında gizli şirk kalkmış veli…

  • Ârif-i Billah



SIFAT MERTEBESİ İTİBARİYLE

SEYR MÜMKÜN DEĞİLDİR!

Sıfat mertebesi itibariyle, zaten böyle bir seyir sözkonusu değil!. Zâtı itibariyle konu zaten ele alınamaz!. Neticede mesele, isimlerin mânâlarının müşâhedesi meselesi oluyor!. İsimlerin mânâlarının müşâhedesi meselesi dediğimiz anda da olay kâinata girer!. Kâinat isminin içine girer.. Âlemler isminin içine girer...



KİŞİ, YAŞADIĞI KEMÂLİN OLUŞTURDUĞU



VASIFLA BELLİ BİR İSME HAK KAZANIR

İsmin işaret ettiği vasıf, işaret edilende yoksa, bu hem ona ZULÜMdür hem de o ismi duyanlara!.

Meselâ “Rasûl” kelimesi... Bir vasfa işaret eder... O isimle işaret edilen kişide o vasıf yoksa, hem ona hem de bunu duyanlara zulûmdür...

Ya da; Kutup’tur, Gavs’tır gibi… çeşitli ünvan ve mertebe isimleriyle bir kişideki bir sıfata, bir vasfa işaret ediyorsunuz!...

Oysa o kişide, o mertebe ve o mertebeyi oluşturan yaşantı yok!...

İşte siz ona yakıştırdığınız bu ismin işaret ettiği vasıfla hem ona, hem de bunu duyan insanlara eziyet ve zulûmde bulunmuş olursunuz...

Öncelikle şunu anlayalım...

Sizin verdiğiniz isim veya sıfatla, kişi o vasfa bürünmez, o mertebeyi elde edemez!...

Kişi, yaşadığı kemâlin oluşturduğu vasıfla, belli bir isme hak kazanır!...

Eğer velâyet kemâlâtını yaşamıyorsa bir kişi, sizin ona "Veli" demenizin bir değeri olmadığı gibi, ona ve bu sözü duyanlara da zulmetmiş olursunuz ve de bunun vebâlini yüklenirsiniz...

Önemli olan falanca ya da filancanın kim olduğu değil, ondan bize ulaşan ilmin bize ne derece yararlı olduğudur...

Eğer ilmi değerlendirecek bir anlayışa sahip değilseniz; kişinin etiketine-etrafın dediğine göre ona değer verip, dediklerine yönelecekseniz, zaten öyle birinin yanında bulunmaya lâyık değilsiniz; taklit ehlisiniz demektir.

Herkes sonuçta kendi âleminde yaşayacaktır, aynen şimdi olduğu gbi!...

Öyle ise, artık insanların hangi mertebede olduğu yolundaki spekülasyonları bırakıp, kendi gerçeklerimize dönelim...

Evet, kendimizi de aldatmayalım... Etrafın bize verdiği mertebeler ile kendimizi kandırmayalım!...

Yaşadığımız boyutta ne kadarıyla "ALLAH” adıyla işaret edileni tanıyıp; ne kadarıyla "O'nun ahlâkı ile ahlâklanmış olarak" yaşadığımıza bakalım!.

Hâlâ, yaşadığımız çevrenin bize taktığı gözlükle ve gözbebeklerimize göre yaşamı ve insanları değerlendiriyorsak, etrafın bize atfettiği mertebelere sakın aldanmayalım..

Sanırım, anlatmak istediklerimi, dinleyenin anlatandan daha ârif olması nedeniyle çok iyi anlamışsınızdır...



ARİF-İ BİLLAH,



(Sıfatlarla tahakkuk ortamında)

SIFATLARIN GEREĞİ OLAN HALLERİ



KENDİLİĞİNDEN ORTAYA KOYAR

"Mardiye"de, "Hakkel Yakîn" hâsıl olur ve bu zâta "Arifi Billah" denir; ilâhi sıfatlarla tahakkuk eder. Yani, o sıfatların gereği olan halleri kendinden ortaya koyuyorsun, ama kendinden derken kişiselliğinden değil, Nefs-i Küll olarak varlığından...

  


İLÂHİ SIFATLARLA YAŞAM ORTAMI

  • İlâhi sıfatlarla tahakkuk edebilme ortamı

  • Nefslerinin hakikati olan Allah Esmâ'sına iman edip, onlardaki kuvveleri şuurlu olarak açığa çıkarma yolu...

  • Cennet yaşantısı

  • "Rıdvan"(İnsandaki Esmâ hakikatiyle tahakkuk kuvvesi, melekesi-Hakikatinin farkındalığıyla bunun sonuçlarını kuvveden fiile çıkarma özelliği)

  • “Âhiret”

  • Yolun-yurdun sonu…

  • Adn cennetleri...

  • Nebîler’in, Sıddıklar’ın, Veliler’in yolu

  • Kudret-bilinç boyutu

İlgili Âyetler

Bizi sırat-ı müstakime (Hakikate erdiren yola) hidâyet et.

Ki o yol in'amda bulunduklarının (nefslerinin hakikati olan Allah Esmâ'sına iman edip, onlardaki kuvveleri şuurlu olarak açığa çıkarma) yoluna... (Fâtiha/6-7)



İyi bilin ki dünya hayatı sadece bir oyundur, bir eğlencedir, bir süstür; aranızda bir büyüklenme ve mallarda ve evlatta çoğalma yarışıdır! (Bunlar) şu misaldeki gibidir: Yağmurun yeşerttiği ekinle mutlu olurlar ama sonra bakarsın ki o yeşillikler kurur, sararır ve toprak olur hepsi! Sonsuz gelecek yaşamda ise ya şiddetli bir azap veya Allah'tan bir mağfiret ve Rıdvan vardır. Dünya hayatı nesneleri, kendini aldatmaktan başka bir şey değildir. (Hadid/20)



Rabbim, girdiğim yere sıdk hâlinde girdir ve çıktığım yerden sıdk ile çıkart; ledünnünden zafere erdirici bir kudret oluştur bende! (Isrâ/80)



Açıklama

O yüzden, işin hakikat bilgisine vâkıf olabilmiş, fakat şaki olması hasebiyle gerekli çalışmaları yapmamış olan bir çok zevat cehennemdedir.

İşte bu yüzden, Abdülkerim el Ciyli Hazretleri, İnsan-ı Kâmil kitabında; Eflâtun`u, varlığın bir çok hakikat sırlarına vâkıf olmasına rağmen, Cehennem`de gördüğünü yazar.

Bir çok hakikat sırlarına vâkıf olmuş kişi dahi Cehennemdedir!. Bunlar, işin "SIR" noktalarıdır...

Buna karşılık, "Cennet ehlinin birçoğunu, bühl kişiler teşkil eder" buyurur Hazreti Rasûlullah  aleyhisselâm.

Zira, Cennete gidiş olayı, kişinin ameline bağlı değildir...

Dinlerler ki Rasûlullah  Aleyhisselâm’dan:



" Hiç biriniz, kendi amelinizle Cennete giremezsiniz!."

"- Sen de mi Ya Rasûlullah ?..."

"- Evet, ben de!.. Ne var ki, Allah`ın rahmeti beni kuşatmıştır."

Yani, "var oluşumda beni cennetlik olarak takdir etmiş. Beni, "said" olarak dünyaya getirmiş. Bu yüzden ben Cennet`e gideceğim..." demek istemektedir.

Kişi eğer, Cennete gidecekse saadet ehlinin amelleri kendisine kolaylaştırılır.

Saadet ehlinin ameli olan namaz, oruç, zikir, başkaları için yaşamak; birimsel varlığının menfaatlerinden başkaları uğruna vazgeçmek; "nefs"ini başkalarına tercih edip kendini öne geçirmek değil, başkaları uğruna "nefs"ini kurban edip onların menfaatinin gerektirdiği, onlara yardımcı olabilecek bir biçimde yaşamak gibi Cennet denilen ortama uygun, nurunu, enerjisini artırıcı çalışmalar içinde olur...

İşte bu sebepten gaye sadece hakikat bilgisini elde etmek değil; hakikat bilgisini elde ettikten sonra da, varlığın oluş sisteminin gereği olarak, hakikatten sonraki mârifet ilminin gerektirdiği bir biçimde, beli çalışmalar yaparak, mikrodalga beyin ve bedenine o enerjiyi yüklemek zorundadır kişi. Elbette bu ona kolaylaştırılmış ise bunu yapabilir. Yapmayanı suçlamıyorum!... Oluş sistemini anlatmaya çalışıyorum...

Şayet kişi, Cennet yaşantısı dediğimiz kendindeki ilâhi vasıflarla tahakkuk edebilme ortamında, kendi hakikatını yaşamak için var edilmişse, ona hakikat ilmi ile birlikte, mârifet ilmi de ihsan olunur.

Bu mârifet ilminin sonucu olarak, yaşamdaki sistemin nasıl var olduğu, nasıl işlediği, bu işleyişin gereği, neler yapması gerektiği farkettirilir.

Artık o kişi, hakikatın ilmine vâkıf olmasıyla birlikte, zâhirde de yapılması gereken fiilleri hakkı ile yerine getirir.



"Liyağfire lekallahu matekaddeme min zenbike ve mateahhare"

"Gelmiş geçmiş, bütün günahları af edilmiştir."

Allah, gelmiş ve gelecek bütün günahlarını bağışlamıştır Rasûlullah  Aleyhisselâm’ın.

Buna rağmen gene de Rasûlullah Aleyhisselâm’a şöyle buyurulmuştur Kur`ân-ı Kerim’de:

"Allah`a yakınlık kazanman, o öğülen yüce makama erişmen için, geceleri teheccüd namazı kılmak senin için gereklidir." âyeti gelmiştir.

 "Sana yararlı olmak üzere geceleri kalk, namaz kıl"!.

Çünkü;


"Velen tecide li sünnetallahi tebdilâ"

"Allah`ın varediş sisteminde asla değişiklik olmaz"



KUVVELERİNİZ KEŞFEDESİNİZ DİYE



SİZİ HAYIR VE ŞER İLE DENERİZ

O hakikat bilgisini inkâr edenler görmediler mi ki (yıldız oluşumları öncesi uzayda) semâlar ve arz birleşik idi de biz onları (kuvvelerin yoğunlaşmasıyla) yarıp ayırdık! Her diri şeyi sudan (H2O) oluşturduk... Hâlâ iman etmiyorlar mı?

Arzda, kendilerini sallayıp sarsmasın diye sâbit dağlar oluşturduk... Dağlar arasında geniş yollar oluşturduk ki doğru yolu bulsunlar.

Semâyı da korunmuş bir tavan kıldık... Onlar onun işaretlerine aldırmıyorlar.

"HÛ" ki, geceyi, gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı yaratmıştır. Her biri yörüngesinde (enerji-dalga okyanusunda) yüzmektedir!

Senden önce hiçbir beşere sonsuz yaşam oluşturmadık! Sen öleceksin de, onlar ebedî midir?

Her nefis (bilinç) ölümü TADACAKTIR! Biz kuvvelerinizi keşfedesiniz diye sizi şerr ve hayır ile deneriz... Bize döndürülürsünüz. (Enbiyâ/30-35)



BİRBİRİNİZLE ZITLAŞMAYIN!



(yoksa) KORKUYA KAPILIRSINIZ

VE KUVVETİNİZ GİDER

(Allah'a ve Rasûlüne itaat edin!)

Ey iman edenler!.. Bir topluluk ile karşılaştığınız vakit (imanınızla) sâbit durun... Allah'ı çok çok zikredin (anın ve düşünün) ki zorluğu yarıp geçip, kurtuluşa eresiniz!

Allah'a ve Rasûlüne itaat edin, birbirinizle zıtlaşmayın; (yoksa) korkuya kapılırsınız ve rüzgârınız (kuvvetiniz) gider... Sabredin... Muhakkak ki Allah "Es Sabûr" isminin özelliğiyle sabredenlerledir. (Enfâl/45-46)



KENDİNDEKİ İLÂHİ SIFATLARI YAŞAMAK



(Kendini Tanımak)

Sonunda geçip gideceğimiz bu boyut hakkında ne biliyoruz ?..

Ve bunu ne kadar ciddiye alarak, buna göre kendimizi o ortama nasıl hazırlıyoruz?

Bugün hücrebilimciler, beyin kullanılır kapasitesinin yalnızca ZİKİR ile arttırılabileceğini çok iyi biliyorlar...



Ruh gücümüzün beyin kapasitemiz kadar olacağını da biz artık idrak ettik...

Öyle ise, ne kadar bu konuda kendimizi geliştiriyoruz?

Önümüze Mevlâna, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli gibi nice Hak erenler varken; ve yollarını bize miras bırakmışken, daha ne kadar yabancıların yollarında sürüneceğiz?

Kendini TANI, ise amaç; kendini tanımaktan murad, kendindeki ilâhi sıfatları yaşamaktır!...

Kendimizdeki ilâhi sıfatlarla ne kadar yaşayabiliyoruz?

Bugüne kadar alışageldiğimiz yaşam ötesinde ne kadarıyla Allah Ahlâkıyla ahlâklanmış olarak yaşayabildik?

Günümüzün ne kadarı çevremizdekilere birşeyler verebilmekle geçiyor?

Ne kadarı “çevreden acaba ne alabilirim?”i düşünmekle, bu yolda gerekeni yapmakla geçiyor?

İnsanlara bu dünyada bırakıp, ötede de yararı olmayacak şeyler mi verip; onları dünyaya mı yönlendiriyoruz?

Yoksa onlara ölümötesi sonsuz yaşamın güzelliklerini tavsiye edip, onlara her dem bu yolda bir şeyler mi vermeye çalışıyoruz?

İnsanların, rengine- ırkına- diline- dinine bakmadan; kim olursa olsun hepsini hakikati itibariyle değerlendirip onlara hizmet için mi varız?

Yoksa, kim olursa olsun “acaba ne kaparım” umuduyla mı yaklaşıyoruz?

Hak bildiğimiz yolda, “kim ne derse desin” diyecek yürekliliğe sahip olarak mı yürüyoruz?

Yoksa, “aman etraf ne der”, diyerek ETRAF PUTUNA mı tapınmaya devam ediyoruz?

Herşeyin ötesinde inancımızla fiillerimiz ne kadar paralellik gösteriyor?



İLÂHİ SIFATLARIN KİŞİDEN ZUHURU



  • İlâhi vasıflarla(Sıfatlarla) tahakkuk etme

  • Kuvvelerin birimin kendisinden izharı ile açığa çıkan ahvâl…

  • "Samediyyet tecellisi”

  • Kişinin birimsel varlığının ortadan kalkması

  • "Hakk-el Yakîn" hâli

  • Rahman'ın kullarına gayblarından vadettiği "Adn cennetleri"

  • “Sıfat Cenneti”

"İlmel yakîn"de; kişi ilmî idrâk ile "Allah’ın Tekliği”ni, Hz Rasûlullah’`in elçiliğini ve kulluğunu idrâk ederek şehâdet eder.

Bu şehâdetin neticesinde, aldığı ilme göre namazı ikâme ederse (namaz kılarsa değil), o namazı ikâme edişi ile kendisinde mi`râc başlar.

O yaptığı "urûc" ile oluşan "mi`râc" sonucunda da "Allah"a vâsıl olur!.

Bunun da neticesinde kendi varlığı ortadan kalkar; varlığında TEK mevcud olan Hakk'tan gayrı olmaz!.

Bu halde varlığının Hakk'kın varlığı olduğunu kavrayınca; kendisi varlığındaki ilâhi vasıflarla tahakkuk eder.

Ettiği zaman, "“oruc”lu olup, zâhir olduğu kapasite çapında aç kalır, susuz kalır; açlığa ve susuzluğa tahammül gösterir; "Samediyyet tecellisi olur" böylece de "hakk-el yakîn" hâli kendisinde zuhur eder.



Adn, cennetlerden birinin adıdır. Sıfat cennetidir; İlâhi sıfatların kişide zuhuru hâlinde, yaşanılan hâlin adıdır.

Havl” kelimesi de kuvvet anlamınadır. Türkçe’ye “kuvvet” olarak çevirebiliriz. Yani, her hangi bir kuvvetin, birimin kendisinden izharı ile, açığa çıkan ahvâl…



İLÂHİ SIFATLARIN



KİŞİDEN ZUHURU HÂLİNDEYAŞANILANLAR

DURAK VE MAKAMLARI->HAYAT VE ESMÂ KUVVELERİNİN TAHAKKUK ETTİĞİ ÜSTSEVİYEDEKİ YAŞAM BOYUTUDUR(Yüksek köşklerdir)

Kim tövbe edip sâlih amel işlerse, muhakkak ki o tövbesi gerçekleşmiş olarak Allah'a döner.

Onlar ki, yalana, aslı olmayan şeye şahitlik yapmazlar... Boş sözlere, dedi-koduya rastladıklarında da (onlara katılmayıp) onurlu olarak geçip giderler.

Onlar ki Rablerinin, varlıklarındaki işaretleri (hakikatleri) hatırlatıldıklarında, (o hakikate karşı) sağır ve kör kalmazlar!

Onlar ki: "Rabbimiz... Eşlerimizden (veya bedenlerimizden) ve evlatlarımızdan (bedenî çalışmalarımızın semeresinden) göz aydınlığı (cennet yaşamını) oluşturacakları bize ihsan et; bizi, korunmak isteyenlere uyulası önder kıl" derler.

İşte onlar, (dünya-bedensel yaşam şartlarına) sabretmeleri nedeniyle gurfe (yüksek köşk-üst seviyede yaşam boyutu) ile mükâfatlandırılırlar! Orada tahiyye (hayat) ve selâm (Esmâ kuvvelerinin tahakkuku) ile karşılanırlar.

(Onlar) orada sonsuza dek kalıcılardır... Ne güzel durak ve makamdır!

De ki: "Eğer yönelişiniz olmazsa Rabbim size önem vermez! Gerçekten yalanladınız... Yakında kaçınılmaz sonucunu yaşayacaksınız!" (Furkan/71-77)

  

MELEKLER KARŞILAR

KENDİLERİNE GÜZELLİK-SAADET TAKDİR EDİLMİŞ(Salâha ermiş) KULLARI (velâyet hakikati)

MELEKLER KARŞILAR



  • Hayat ve selâm (Esmâ kuvvelerinin tahakkuku) ile karşılanır

  • Bedende Esmâ kuvveleriyle tasarrufa vâris olur

Ölüm yaklaştığında, bir de bakarsın ki hakikat bilgisini inkâr edenlerin gözleri dehşetle donar kalır! "Eyvah! Gerçekten biz kozamızda yaşıyormuşuz (bu gerçeği fark edememişiz)! Hayır, zâlimler imişiz."

Muhakkak ki siz de, Allah dûnundaki taptıklarınız da cehennem yakıtısınız! Siz oraya varacaksınız!

Eğer bunlar tanrılar olsalardı, oraya gelip girmezler idi! Hepsi orada ebedî kalıcılardır.

Onlar için orada şiddetli-horultulu inleme vardır ve onlar orada (dünyadaki sağırlıklarının devamı olarak) işitmezler!

Bizden kendilerine güzellik, saadet takdir edilmiş olan kimselere gelince, işte onlar ondan (cehennemden) uzaklaştırılmışlardır.

Onun (cehennemin) gümbürtüsünü işitmezler... Nefslerinin arzu ettiği her şey içinde sonsuza dek yaşarlar.

O en büyük korku (ölüm kavramı kalktığı için) onları üzmez ve melekler onları karşılar: "İşte bu vadolunduğunuz sizin gününüzdür."

O gün, semâyı yazılı sayfaları dürer gibi düreriz! İlk yaratmaya başladığımız gibi (yer-gök bitişik hâle) onu iade ederiz! Bu vaadimizdir! Gerçekleştirecek olan Biziz!

Andolsun ki Zikir'den (önceki hatırlatıcı bilgilerden sonra) sonra Zebur'da (Hikmetler Bilgisi) da yazdık ki: "Arza (bedende Esmâ kuvveleriyle tasarrufa), Benim salâha ermiş kullarım (velâyet hakikati) vâris olur!"

Muhakkak ki bunda, abidler topluluğu (arınma çalışmaları yapanlar) için açıklayıcı bilgi vardır. (Enbiyâ/97-106)

  

MELEKLER



TESBİH VE DUA EDERLER

ALLAH KUDRETİNİN AÇIĞA ÇIKIŞ MAHALLERİ

[Arş'ı taşıyanlar ve onun çevresinde bulunan (şuurlu) kuvveler]

RABLERİNİN HAMDI OLARAK TESBİH EDER;

O’NA İMAN EDER;

O’NDAN MAĞFİRET İSTER

VE VAAD OLUNAN ADN CENNETLERİ İÇİN O’NA DUA EDERLER…

"Rabbena vesı'te külle şey'in rahmeten ve ılmen fağfir lilleziyne tabu vettebeu sebiyleke ve kıhim azâbel cahıym; Rabbena ve edhılhüm cennati Adninilletiy veadtehüm ve men saleha min abaihim ve ezvacihim ve zürriyyatihim* inneKE entel Aziyzül Hakiym; Ve kıhimüs seyyiat* ve men tekıs seyyiati yevmeizin fekad rahımteh* ve zâlike "HU"vel fevzül azıym"

Arş'ı taşıyanlar ve onun çevresinde bulunan (şuurlu) kuvveler (Allah kudretinin açığa çıkış mahalleri) Rablerinin Hamdı olarak (Hamîd Esmâ'sı açığa çıkışı ile) tespih ederler; O'na (hakikatleri olarak) iman ederler ve iman edenler için (hakikatlerinin gereğini yaşayamamaları-hakkını verememeleri yüzünden) mağfiret isterler! "Rabbimiz, rahmet ve ilminle her şeyi kapsamışsın... Tövbe edenleri ve senin yoluna uyanları mağfiret et ve onları yanma azabından koru!"

"Rabbimiz... Onları, kendilerine vadettiğin Adn cennetlerine dâhil et... Onların atalarından, eşlerinden ve zürriyetlerinden saflığa erenleri de... Muhakkak ki sen, evet sen Azîz'sin, Hakîm'sin."

"Onları benlikten-bedensellikten kaynaklanan kötü davranışlardan koru... Kimi kötülüklerden korumuşsan, gerçekten o süreçte ona rahmet etmişsindir... İşte bu büyük kurtuluşun ta kendisidir!" (Mu’min/7-9)

  


MELEKLER

BOYUTSAL GEÇİŞ YAPARLAR

İMAN EDENLERE, RABLERİNİN İZNİ İLE

HER HÜKÜMDEN MELEKLER VE RUH,

BOYUTSAL GEÇİŞ YAPAR

(Tenezzül eder)-Hakikati yaşatarak(“Selâm”)…

Hakikatin zuhuru ile

şuurun vechi tanımasına kadar …

Muhakkak ki biz Onu (Kurân'ı), (Hz. Muhammed'in a.s.) Kadr gecesinde inzâl ettik!

Kadr gecesini(n kadrini, şerefini, haşmetini) bilir misin?

Kadr gecesi, bin aydan (seksen yıllık ömür) daha hayırlıdır!

Melekler ve Ruh Onda tenezzül eder, Rablerinin izni ile her hükümden.

Selâm (hakikati yaşatarak); tâ ki Fecr'in doğmasına kadar (Hakikatin zuhuru ile şuurun vechi tanımasına kadar).(Kadr/1-5)



KENDİ HAKİKATLERİNDEN AÇIĞA ÇIKAN KUVVELER KONUŞURLAR…



ONLAR,

DEDİKODU DEĞİL; “SELÂM” İŞİTİRLER

Gelen BİLGİ içinde İsmail'i de hatırla (zikret)... Muhakkak ki O sadık-ul va'd (Allah'a kulluğundan gâfil olmayacağı vaadine sadık) ve Rasûl idi, Nebi idi.

Ailesine salâtı yaşamayı ve sâfiyeti emrederdi. Rabbinin indînde mardiye (şuurunda-tecelli-i sıfat) idi.

Gelen BİLGİ içinde İdris'i de hatırlat (zikret)... Hakikaten O Sıddık idi, Nebi idi.

Biz Onu yücelik makamına yükselttik!

İşte bunlar, Allah'ın kendilerine in'amda bulunduğu Nebilerden, Adem'in soyundan, Nuh ile birlikte (gemide) taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail'in (Yakup) zürriyetinden hakikate erdirdiğimiz ve (ezelden) seçtiğimiz kimselerdir. Onlara Rahman'ın varlığının delilleri okunduğu zaman (yakînî müşahede ile) secde ederler ve ağlarlar. (58. âyet secde âyetidir.)

Onların ardından bir nesil geldi ki, salâtı yitirdiler ve şehvetlere (nefslerinin arzularına ve boş heveslerine) tâbi oldular... Gayyayı (içinden çıkılamaz cehennem çukurunu) boylayacaklar!

Tövbe eden, iman eden ve imanın gereğini uygulayanlar müstesna... İşte onlar cennete dâhil olurlar ve hiçbir şekilde haksızlığa maruz kalmazlar.

Rahman'ın kullarına gayblarından vadettiği, ADN (tecelli-i sıfat) cennetleridir... Muhakkak ki O'nun bildirdiği yerine gelmiştir.

Orada lağv (dedikodu) değil sadece "Selâm" (Selâm isminin mânâsı açığa çıkar ve böylece kendi hakikatlerinden açığa çıkan kuvveleri konuşurlar) işitirler... Orada kendilerinin sabah-akşam, yaşam gıdalarıyla beslenmeleri söz konusudur.

İşte kullarımızdan çok korunanları (yalnızca fiillerde değil, düşünsel anlamda korunanları) mirasçı yapacağımız cennet budur!

Biz sadece Rabbinin hükmüyle tenezzül ederiz (boyutsal geçiş)! Bilgimiz dâhilinde olan ve olmayan ve bunların ötesindeki her şey O'na aittir! Rabbin için unutma kavramı geçersizdir!

Semâların, arzın ve ikisi arasında olanların Rabbidir... O hâlde O'na kulluğunu fark et ve O'nun ibadetine sebat et... O gibisini duyup bildin mi hiç?(Meryem54/65)



“SELÂM” İSMİ ÖZELLİĞİNİ,



RABLERİ OLAN ESMÂ HAKİKATLERİNDEN

AÇIĞA ÇIKAN YOLLA YAŞARLAR…



(Rahîm Rab'den "Selâm" sözü ulaşır)

 ES SELÂM... Yaratılmışlara (beden ve tabiat kayıtlarından; tehlikeden; boyutlarının kayıtlarından) selâmet ihsan eden, yakîn hâlini oluşturan; iman edenlere "İSLÂM"ın hazmını veren; Dar'üs Selâm (hakikatimize ait kuvvelerin tahakkuku) olan cennet boyutu hâlinin yaşamını meydana getiren! Rahîm isminin tetikleyerek açığa çıkardığı isim-özelliktir! "Selâmün kavlen min Rabbin Rahıym = Rahîm Rab'den "Selâm" sözü ulaşır (Selâm ismi özelliğini Rableri olan Esmâ hakikatlerinden açığa çıkan yolla yaşarlar)!" (Yâsîn: 58).



“RABBİMİZ ALLAH’TIR!” DEYİP,



O DOĞRULTUDA YAŞAYANLARIN ÜZERİNE

“İLÂHİ SIFATLARIN CEMÂL KUVVELERİ”

ZÂHİR OLUR…

Muhakkak ki: "Rabbimiz, Allah'tır" deyip sonra bilfiil o doğrultuda yaşayanların üzerine melekler tenezzül eder (ilahî sıfatların Cemâl kuvveleri zâhir olur ki, bu şu demektir): "Korkmayın, mahzun olmayın ve vadolunduğunuz cennetiniz ile sevinin..."

"Dünya hayatında da, sonsuz gelecek yaşamda da biz sizin velîniziz! Orada bilinçlerinizin arzuladığı her şey vardır... Orada sizin istediğiniz her şey olacaktır!"

"Rahîm Gafûr'dan (Cemâl vasıflarından) bir nüzûl (açığa çıkış) olarak."

Allah'a çağıran, imanın gereğini uygulayan ve: "Muhakkak ki ben mutlak teslimiyeti yaşayanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir?

İyilik, kötülük ile eşdeğer olmaz! Sen en güzel olan ile (kötülüğü) uzaklaştır... O takdirde görürsün ki, seninle düşmanlığı olan kimse, sanki sımsıcak bir dosttur!

(Bu özelliğe) sadece sabredenler kavuşturulur... (Bu sabıra da) sadece büyük nasip sahipleri kavuşturulur.(Fussilet/30-35)



BÜTÜN RUHLAR RAKSEDER



(Kıyamete kadar)…

VE “RABBİMİZİ GÖRDÜK!” DERLER…

Varoluş aslî görevleri itibarîyle her an kendilerinden dileneni yaparlar(zikir hâllerini muhafaza ederler) ve her an kendilerine ulaşan yeni yeni tecellîlerin hükmü altında kulluklarını yerine getirmelerinin oluşturduğu sırrî neş'e içindedirler…


Yüklə 1,58 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   17




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin