Ahmed hulûSİ’de kavramlar


“Allah” kelimesi de bir isimdir. Bir objeye, bir varlığa işaret eden bir isimdir



Yüklə 399,94 Kb.
səhifə2/3
tarix29.10.2017
ölçüsü399,94 Kb.
#21393
1   2   3

“Allah” kelimesi de bir isimdir. Bir objeye, bir varlığa işaret eden bir isimdir.


Bu ismin karşılığını kavrayabilmemiz için bir yol var; o da, bu içinde yaşadığımız âlemi-evreni olabildiğince tanıyabilmektir! Çünkü; varlığı meydana getiren gücün kökenindeki bilinç TEK olduğuna göre, varlığın TEK’liğini artık bildiğimize göre bizim Allah’ı tanıyabilmemizin yolu, O’nun yaratmış olduğunu tanımaktan geçer!

Ayrıca Kurân‘daki O’nu anlatan işaretleri değerlendirmekten geçer.

Bütün varlıkların ve dolayısıyla cinlerin hakikatı, alt boyutu melekler olması hasebiyle, cin için ne kadar, “melektir” denebilirse; insan için de o kadarıyla “halifetullah” denebilir.



İnsan, kendi derûnundaki melekiyet boyutuna ermeden; "ALLAH"ı bilmesi kesinlikle mümkün değildir!

"Allah” adıyla işaret edilen, genel bir oluşa yönlendirir düşünceyi...

Önce bu oluşu anlayacaksın, ve bunun sonucu olarak şirkten arınıp, "tanrı" kavramından kurtulacak ve böylece duş alıp arınacaksın...

Ondan sonra genel oluş içinde kendini tanımaya başlıyacaksın... Hayvan olan yanınla; cin olan yanınla; melek olan yanınla, insan olan yanınla.... Ve tüm bunların sonunda da "Allah kulu" olduğunun ne demek olduğunu farkedeceksin!



Bunlar, bilgi ve ezberle değil, yaşam ve hissedişle olacak!

Bunun sonucunda "Allah ahlâkı”yla ahlâklanmış olacaksın ve seyredeceksin âlemleri, "Allah" bakışıyla...




RABBİN HÜKMÜ->KENDİNDEN GAYRIYA KULLUK EDİLMEMESİ!


“Duman halindeki semâya iradesini yönelterek ona ve yeryüzüne dedi: isteyerek veya istemeyerek hükmüme gelin!


ikisi de, isteyerek geldik; dediler.” (41-11)

Göklerin ve yerin “FÂTIR”ının Allah” olup; onları “fıtrat” üzere yaratmış olduğunu düşünürsek; elbetteki, onların, fıtratlarına göre yaratılış görevlerini, yerine getirmemeleri düşünülemez!..

Nitekim, aşağıdaki âyet de, her şeyin, “fıtratları sonucu olarak kendi varoluş programları doğrultusunda fiiller ortaya koyduğuna”, işaret eder..

Kul, küllün ya’melu ala şâkıletihi!” (17-84)

De ki: HEPSİ de programları doğrultusunda FİİLLER ortaya koyarlar!

Yani, “ALLAH”ın “FÂTIR” olması, tüm, canlı ve cansız diyerek bize göre ayırım yaptığımız varlıkların, yaratılış programları gereği olarak “kulluk” etmekte oldukları sonucunu ortaya koymaktadır....

Bu konuya en büyük açıklığı getiren şu âyeti hemen hatırlayalım:

Kada rabbüke ella ta’büdu illa iyyahu” .... (17-23)



RABBIN HÜKMETTİ Kİ, kendinden gayrına kulluk edilmeye! (17-23)

Şimdi burada dikkat edelim...

RABBIN HÜKMETTİ Kİ”; denilmekte....

Peki, “RAB”bın “hükmü”, yani, “ kazası “ değişebilir mi?

Hemen Hazreti Rasûlulllah aleyhisselâmın duasını hatırlayalım:

Allahumme la mania lima a’teyte, ve la mutı lima mana’te, ve la radde lima kadayte!”

Allahım, verdiğine mani olamaz; vermediğini verecek de yoktur; kazanı yani hükmünü reddedecek, yani değiştirecek, bir güç de mevcut değildir... (hadis)

Yani, “RAB”bın “kazası”=”hükmü” asla değişmez!. Ve kesinlikle yerine gelir!.

Semâda ve yerde ne varsa hepsi O’nundur!.. Her Şey hükmüne boyun eğmektedir!. (30-26)

Eğer, Allah, kendinden gayrıya kulluk edilmemesini hükmetmiş ise, -ki böyledir-, artık hiç bir birimin, O’ndan gayrına kulluk etmesi mümkün olmaz!.

Ki, geçmişte yaşamış değerli “öze ermişlerden” birisi bu konuda şunu söylemiştir:

Allah, kendisinden gayrına kulluk edilmemesini kaza ettiği içindir ki, bütün varlıkları kendi esmasıyla yaratmıştır!.. Ta ki, kim, neye kulluk ederse etsin, gerçekte, hep, daima, bütün kulluklar O’na yapıla!..

İşte “FÂTIR”, gökleri ve yeri hangi gaye uğruna, hangi işlevi yerine getirmek için programlayarak yaratmış ise, o yaratılmış olanların da o gayenin dışına çıkan işleri yapması asla mümkün olamaz!..


HAYÂLİNİZDE YARATTIĞINIZA DEĞİL;

RABBİNİZE KULLUK


  • Varlığınızdaki Hakikatiniz olan Esmâ mertebesine(Hakikat'iniz olan El Esmâ'ya-Varlığınızı oluşturan Allâh Esmâ'sı bileşimine-Algılanan birimin oluşumunu meydana getiren "El Esmâ bileşimine-terkibi"ne) kulluk…

Ya NAS (ey insanlar), siz ve sizden öncekileri halketmiş olan Rabbinize kulluk/ibadet edin (hayalinizde yarattığınıza değil) ki, belki takva sahibi olur, korunursunuz.(Bakara/21)


KULLUK BİLİNCİ
KİŞİNİN

YALNIZCA ALLAH’A KULLUK ETMESİ


  • Allah‘ın kendini varediş gayesine ve programlamasına göre ne gerekiyorsa onu yerine getirmek

  • Varoluş gayesi dışına taşmamak(Sadece Allah’a kulluk için yaratılan varlıkların, varoluş gayeleri dışına taşmaları asla mümkün değildir)

  • “Allah ahlâkıyla ahlâklanmak

  • Bilinç boyutunda, kendisinin Allah’ın sıfat ve esmasıyla yaratılması sonucu, “Allah ahlâkıyla ahlâklanmış” olarak, kendisindeki o esma özelliklerini tanıması ve bunları kuvveden fiile çıkarmak…

  • Kendisinde potansiyel olarak bulunan özellikleri istediği anda beyninin elverdiği ölçüde açığa çıkarması

Kişinin, bilinç boyutunda, kendisinin Allah’ın sıfat ve esmasıyla yaratılması sonucu, “Allah ahlâkıyla ahlâklanmış” olarak, kendisindeki o esma özelliklerini tanıması ve bunları kuvveden fiile çıkarması; yani kendisinde potansiyel olarak bulunan özellikleri istediği anda beyninin elverdiği ölçüde açığa çıkarması demektir. Amaç budur!. Araç ise, bunu oluşturacak ibadet adı verilen çeşitli çalışmalar, gerekli zamanlarda yapılacak riyâzetler, bu yolda kendisini tatmin edecek ve yakîne götürecek düzeyde bilgilenmektir.

Kişiyi bu anlayış ve bu doğrultuda çalışmalardan ala koyan şey ise, bilincindeki(nefsindeki), kendisinin bir beden varlık olup, bedensel zevklerini bilincinin zevkleri olduğu yolundaki vehmidir!. Bu vehim kişinin şeytanıdır!. İnsansı bu vehmin esiridir!. Bu kişi için sadece bedeni zevkler asıldır; bedensel beraberlikler asıldır; kendini beden kabul etmenin getirisi olan yaşam biçimi asıldır!. İşte bu fikrin “ŞİRK” ehli olarak tanımlanmıştır!.

Böyle bir yaşama kendini kaptıranın Kendini bu anlayıştan kurtarması çok zordur!. Bu yüzden şirknecis”(pis) olarak tanımlanmıştır! Zıddı olan “tahir” (pislikten arınmışlık) (temizlik) ise gene Kurân’da “arınmamış olanlar bu kitaba el sürmesinler” çünkü şirk düşüncesi içindeyken anlatılmak istenenleri anlamaları mümkün olmaz; gerçeğine işaret için kullanılmıştır.

Kişi bilinç olarak, kendini beden kabulü içindeyse; ve buna dayalı olarak sadece bedensel zevklerini tatmin için, hatta bu yolda başkalarının göreceği zararı hiç düşünmeden yaşıyorsa; bunun yanı sıra âdet kabilinden çeşitli ibadetler yapıyor olsa bile gerçekte yalnızca kendini aldatarak vicdanını rahatlatmaya çalışıyordur.

Ne var ki, hüküm kesindir:



Allah şirk koşanın hiçbir amelini kabul etmez!. O sadece nefsine zulmetmektedir!



Nitekim Fâtiha Sûresi’ndeki, “Sana kulluk ederiz”in anlamı; “Senin bizi varediş gayene ve programlamana göre ne gerekiyorsa onu yerine getirmek suretiyle görevimizi yaparız” demektir bu anlamda...


KULLUK BİLİNCİ İLE ULAŞILABİLECEK

İLİM VE MÜŞAHEDE,

TEBLİĞ OLUNMUŞTUR
Hazreti Muhammed (aleyhisselâm)’ın Hatemün Nebi olması, yukarıdaki bir tanrının yeryüzündeki dinsel bir ünvana son vermesi değil; insanda, kulluk bilinciyle ulaşılabilecek nihai ilim ve müşahedenin tebliğ edilmiş olmasından ve ondan öteye bildirilecek bir hakikat olmayışındandır; ki o hakikat İhlas Suresi’nde yeralan “Huvallahu AHAD” ayetidir. “Sınırsızlık”tan ötesi sözkonusu edilemez, tefekkür edilemez!


ÂDEMOĞULLARI

VEHME KULLUK YAPMAMALARI İÇİN

BİLGİLENDİRİLMİŞTİ


"Ey Ademoğulları... Size ahdetmedim (bildirip bilgilendirmedim) mi şeytana (bedene-hakikatinden habersiz bilince) kulluk etmeyin, muhakkak ki o sizin için apaçık bir düşmandır?"

"Bana kulluk edin (hakikatin gereğini hissedip yaşayın)! Sırat-ı müstakim budur" (diye?).(Yâsîn/60-61)
Not: Geniş açıklama için A/Âdem bölümüne bakınız


“RABBININ KULU” OLMA KAYITLILIĞINDAN,

“ALLAH KULU” OLMANIN GENİŞLİĞİNE GEÇMEK…
Hakk'ın rahmetinden, Rasûlullah'ın şefaâtinden murad, kişiyi "rabbının kulu" olma kayıtlılığından, "Allah'ın kulu" olma genişliğine geçirmedir.

Yani, tabiat, huy, benlik gibi terkibiyetinin sonucu oluşan, kabulüne bağlı kişiliğinden bakî benliğine ulaştırmadır. Bağlarından kurtarıp özgün hakikatını yaşamaya davettir.

Şayet Hak, bir kuluna sonsuz nimetinden içirmeyi murad ederse, onu kendi huylarının, tabiatının, benliğinin esiri olmaktan kurtarıp; yani ölmeden evvel bu saydığımız özelliklerinden, dolayısıyla kişiliğinden öldürüp, aslına ve hakikatına kavuşturur!.. Böylece o kul, Allah'a vâsıl olur!..



RABBİNİN İNDİNDEKİLER, ASLA



O’NA KULLUKTAN BÜYÜKLENEREK KAÇINMAZLAR


  • O'nu tesbih ederler ve O'na (azameti indînde kendi hiçliklerini hissederek) secde ederler.


Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (irsâl ettik)... (O da): "Ey halkım... Allâh'a kulluk edin... O'nun gayrından bir ilâhınız yoktur... Size Rabbinizden apaçık kanıt geldi... (Artık) ölçmeyi ve tartmayı tam yapın... İnsanların hakkını vermemezlik etmeyin... Düzenin kurulmasından sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın... Eğer iman ediyorsanız, böylesi sizin için daha hayırlıdır." (A’raf/85)

Muhakkak ki benim Veliyy’im, O hakikat BİLGİsini (Kitabı) tenzîl eden Allâh'tır! O, sâlihlere Veliyy olur.

Sizin O'nun dûnunda (yardıma) çağırdıklarınız ise, ne size yardım etmeye muktedirdirler ve ne de kendilerine yardım edebilirler.

Onları hidâyet etmeleri için çağırsanız, işitmezler... Onları sana bakar sanırsın, ama görmezler!

Affedici ol, olumlu, yararlı şeylerle hükmet ve cahillerden yüz çevir!

Eğer şeytandan bir dürtme seni dürterse, hemen Allâh'a (nefsinin hakikati olan Esmâ'sının kuvvesine) sığın... Çünkü O, Semi'dir, Aliym'dir.

Korunanlara gelince, onlara şeytandan bir taife dokunduğunda, (hakikatlerini) tezekkür ederler... Basîretle değerlendirme yaparlar.

(Şeytanların) kardeşleri ise onları duygusallığa, azgınlığa sürüklerler... Sonra da yakalarını hiç bırakmazlar!



Onlara bir âyet iletmediğinde: "Onu (kendinden) uydursaydın ya!" dediler... De ki: "Ancak, Rabbimden bana vahyolunana tâbi olurum... Bu (Kur'ân) Rabbinizden basîretlerdir (idrak ettirir), hüdadır (hakikat rehberi) ve iman eden topluluk için rahmettir (kemâlâtlarını açığa çıkarır)."

Kur'ân kıraat edildiğinde, Onu dinleyin ve susun ki size rahmet edilsin.

Rabbini nefsinde, haddini bilerek, hissederek ve gizlice, gösterişsiz, sesini yükseltmeden, sabah-akşam zikret, hatırla ve derinliğine düşün! Gâfillerden olma!

Muhakkak ki senin Rabbinin indîndekiler, asla O'na kulluktan büyüklenerek kaçınmazlar... O'nu tesbih ederler ve O'na (azameti indînde kendi hiçliklerini hissederek) secde ederler. (206. Âyet secde âyetidir.) (A’raf/196-206)



Kur’an kıraat edildiğinde, O’nu dinleyin ve (siz?) susun ki size rahmet edilsin.



Rabbini nefsinde, tazarruan (içten çağırarak) ve hıyfeten (gizli, sırren), söz cehri (nefsinizden) olmaksızın, (Bi-) sabah-akşam zikret (müşahade et) !.. Gafillerden olma!.

(206. Ayet secde ayetidir.) Muhakkak ki senin Rabbinin indindekiler, O’nun ibadetinden (O’na kulluktan) asla büyüklenmezler (nefsleriyle perdelenmezler) ... O’nu tesbih (ortaktan tenzih) ederler ve O’na secde ederler (Allah Baki’dir).(Mâide/204-206)


BİLİNÇLİ KULLUK, FAKR İLE TAMAM OLUR
Mutlak bilinçli kulluk ancak “FAKR” ile tamam olur!.

Ve “Rasûlü”dür; “ALLAH” hükümlerini-Sistemi’ni; “Allah”ın dilediği mânâları, bilmemiz için bize ulaştıran, bize tebliğ eden elçisidir!.İşte buna da şehâdet ederim!.

İslam”ın ilk ana şartı budur.


"NEFS"E BAĞLADIĞIN

VE ”NEFSİN”E BAĞLADIĞIN FİİLLER,

ÖZÜNDE ”KULLUK”TUR
Nefsine bağladığı fiillerin, özünde’Kulluk’’tur; hükümde, ‘’şirk’’!.

"NEFS"e bağladığın fiiller, özünde ‘’Kulluk’’tur; hükümde, ‘’hikmet’’!.


“ÖZ”DE TÂAT VEYA MÂSİYET FARKI OLMAKSIZIN TÜM BİRİMLERİN DAVRANIŞLARI

“KULLUKLARI”DIR
Birimin, varoluş gayesine ve programına göre, davranış ortaya koyuşunun adıdır “kulluk” ... Nitekim Zariyat Sûresinin 58. âyetinde bu gerçek şöyle vurgulanmaktadır:

"BEN CİNLERİ DE İNSANLARI DA YALNIZCA BANA KULLUK ETMELERİ İÇİN YARATTIM"...

Elbette ki, ALLAH' adıyla anılanın bu gayeyle yarattığı varlıkların, varoluş gayeleri dışına taşmaları asla mümkün değildir..

Ayrıca burada hemen şu ayetle işaret edilen manayı dahi hatırlamalıyız:

"YÜRÜR HİÇ BİR MAHLÛK HARİÇ OLMAMAK ÜZERE HEPSİNİ ALNINDA ÇEKİP YÜRÜTEN O'DUR!." (HUD/56)

Nitekim Fâtiha sûresindeki, “Sana kulluk ederiz”in anlamı, “Senin bizi varediş gayene ve programlamana göre ne gerekiyorsa onu yerine getirmek suretiyle görevimizi yaparız”... demektir bu anlamda..

Ayrıca,

KUL, KÜLLÜN YA'MELU ALÂ ŞÂKILETİH

deniyor âyeti kerîmede. Yani;



DE Kİ; HEPSİ PROGRAMLARI DOĞRULTUSUNDA FİİLLER ORTAYA KOYARLAR” (17-84)

FÂTIR'ın kendi dilediği mânâlara uygun sûretleri; ve bu sûretlerin birimlerini, varediş gayesine uygun olarak şekillendirmesi sonucu; onların da fıtratları gereği bu fiilleri ortaya koymaları “kulluk”larıdır.

Özde, taat ve ma'siyet farkı olmaksızın, tüm birimlerin davranışları “kullukları”dır...

"Kulluğun" türüne ise “taat” veya “ma'siyet” adları verilir ki; yukarıda izah ettiğimiz üzere hepsi de esasen “kulluk”tur...

GÖKLERDE VE ARZDA O'NU TESBİH ETMEYEN HİÇ BİR ŞEY YOKTUR; FAKAT SİZ, ONLARIN TESBİHLERİNİANLAYAMAZSINIZ.” (17-44)

âyeti varlıktakilerin tümünün anlatılan biçimde "kulluklarını" yerine getirdiklerini ifade etmektedir...

Bir diğer ifade ile, birimin, kendi özünü ve orijinini tanıma çalışmalarının, faaliyetlerinin adıdır “taat” olan kulluk!. Kendi özündeki hazineden mahrum kalmaya ve pişmanlıklara dönük olan faaliyetlerin adıdır “ma'siyet” olan kulluk!.

Netice...

“Kulluk”, varoluş gayesine uygun davranışları ortaya koymaktır... "Tapınma" ise, bir birimin, var sandığı bir “tanrıya” özgür iradesi ile, dilediği bir biçimde yönelerek, zamanın belli bir bölümünde prestij etmesi ve ondan birşeyler ummasıdır.

Sonuç... "TANRI"YA TAPINILIR; "ALLAH"A KULLUK EDİLİR!.




BİLİNÇLİ KULLUĞUN

(Varoluş amacina kulluk=Kulluğun idrâkında olmak) DEVAMI
Birim, algılamakla “varoluş amacına kulluk” etmiş olur.


VAROLUŞ AMACINA KULLUK=>Kulluğunun idrâkında olmak




  • Varoluş gayesine ve programına göre, davranış ortaya koymak

  • Varoluş gayesi dışına taşmamak(Sadece Allah’a kulluk için yaratılan varlıkların, varoluş gayeleri dışına taşmaları asla mümkün değildir)

  • “Allah’a ibadet”

  • Tüm varlığının, vücudunun, “ben”liğinin, O’nun esmâsından var olduğunu, bunun ötesinde mutlak bir “hiç”likten ibâret olduğunu bilmek, hissetmek, yaşamak…

  • Esmâsına sınır koymamak

  • Sadece Ulûhiyeti TEK olana(“Allah İsmi” ile işaret olunan mutlak varlığa) kulluğunun farkındalığını yaşamak…

  • “Allah ahlâkıyla ahlâklanmak

  • Bilinç boyutunda, kendisinin Allah’ın sıfat ve esmasıyla yaratılması sonucu, “Allah ahlâkıyla ahlâklanmış” olarak, kendisindeki o esma özelliklerini tanıması ve bunları kuvveden fiile çıkarmak…

  • Kendisinde potansiyel olarak bulunan özellikleri istediği anda beyninin elverdiği ölçüde açığa çıkarması…



ALLAH’TAN GAYRI BİR İLÂHINIZ OLAMAZ!


Yaradılmışın,

kulluk etmekten başka şansı yoktur!


Semud'a da kardeşleri Sâlih'i (irsâl ettik)... (O da): "Ey halkım! Allâh'a kulluk edin... O'nun gayrı bir ilâhınız olamaz... Size Rabbinizden apaçık bir kanıt geldi... İşte şu Allâh'ın dişi devesi sizin için bir mucizedir! Bırakın onu, Allâh'ın yeryüzünde yesin! (Sakın) ona bir kötülük düşünmeyin! Aksi takdirde acı bir azaba düşersiniz!"dedi.

"Hani sizi, Ad'dan sonra halifeler kıldı ve sizi arzda yerleştirdi... Ovalarından köşkler ediniyor ve dağlarını da yontup evler oluşturuyorsunuz! (O hâlde) Allâh'ın bu nimetlerini hatırlayıp düşünün; bozguncular olarak yeryüzünde taşkınlık yapmayın."

(Sâlih'in) halkı içindeki kendini beğenmiş ileri gelenleri, aralarında zayıf durumda bulunan iman edenlere: "Sâlih'in, Rabbinden irsâl olmuş biri olduğuna iman ediyor musunuz?" dediler... (Onlar da): "Doğrusu biz onunla irsâl olunana (sanki bize irsâl olmuşçasına) iman edenleriz" dediler.



O kendini beğenmiş kibirliler: "Gerçek ki, biz sizin o iman ettiğinizi, inkâr edenleriz" dediler.

(Derken) dişi deveyi vahşice boğazladılar, Rablerinin emrine itaattan çıktılar ve: "Ey Sâlih... Eğer Rasûllerden isen, bizi tehdit ettiğin azabı getir" dediler.



Onları çok şiddetli bir deprem yakaladı... Yurtlarında göçüp öldüler!

(Sâlih de) onlardan yüz çevirdi ve: "Ey halkım... Andolsun ki Rabbimin risâletlerini size tebliğ ettim ve size nasihat ettim; fakat siz, hayrınıza konuşanları sevmiyorsunuz" dedi.(A’raf/73-79)


ALLAH,

KULLARININ HAKİKATİNDE BASİYR’DİR


Hakikat ki; sizin için, karşı karşıya gelmiş iki topluluğun hâlinde bir işaret - ibret vardı; bir topluluk Allâh için vuruşurken, diğerleri kâfirdi ve onları gözleriyle kendilerinin iki misli olarak görüyorlardı. Allâh dilediğini yardımıyla destekler. Muhakkak bunda basîret sahipleri için büyük ibret vardır.

İnsanlara süslü gösterilerek, kadınlara, çocuklara, kantar kantar altına ve gümüşe, soylu atlara, sığırlara, ekinlere şehvetli bir düşkünlük oluşturulmuştur. Oysa bunlar geçici dünya zevkleridir. Allâh ise... Varılacak en güzel hedef O'nun indîndedir.

De ki: "Size bunlardan daha hayırlısını haber vereyim mi? Allâh indînde korunanlar için altlarında ırmaklar akan cennetler vardır ki, orada sonsuza dek kalıcıdırlar. Hem de orada tertemiz eşler (bilincin eşi kusursuz hastalıksız beden olarak da anlaşılabilir) ve Allâh'ın kendilerinden razı olması vardır. Allâh kullarının hakikatinde olarak Basıyr'dir."

Onlar şöyle derler: "Rabbimiz, biz kesinlikle iman ettik. Artık bizim suçlarımızı bağışla ve bizi yanmaktan koru!"

(Onlar) sabredenlerdir, sadıklardır, kanitlerdir (kulluğunun idrakıyla boyun eğmişlerdir), (muhtaçlara) bağışlayanlardır, seher vakti (uyanma sürecinde) eksikliklerinden dolayı istiğfar edenlerdir.

Allâh şehâdet eder, kendisidir "HÛ"; tanrı yoktur; sadece "HÛ"! Esmâ'sının kuvveleri olanlar (melâike) ve Ulül İlm de (ilim açığa çıkardığı mahaller) bu hakikatin Hak oluşuna şehâdet eder, Adl'i kaîm kılarlar. Tanrı yoktur, sadece "HÛ"; Aziyz, Hakiym'dir.

Allâh indînde Din, İslâm'dır. Kendilerine Kitap (bu konuda bilgi) verilenler, onlara verilen bu ilimden sonra haset ve ihtirastan dolayı ayrılığa düştüler. Kim Allâh'ın işaretlerindeki varlığını (Esmâ'sının açığa çıkışı olan işaretleri) örterse, muhakkak ki Allâh Seriy'ül Hisab'dır (yapılan işin hesabını anında sonuçlandıran). (Âl-u İmran/13-19)


ALLAH,

KULLARININ HAKİKATİNDEN

RAUF OLARAK AÇIĞA ÇIKAR
İnsanlardan öylesi vardır ki, dünya hayatı hakkındaki sözü senin hoşuna gider ve o kalbindekine Allâh'ı da şahit tutar... Oysa o, düşmanlarının en yamanıdır.

O dönüp gittiği zaman arzda fesat çıkarmaya, insanın ürününü ve neslini mahvetmeye koşar. Allâh fesadı sevmez.

Ona: "Allâh'tan korun" denildiğinde, benliği onu suça sürükler. İşte onun hakkından cehennem gelir. Cidden çok kötü yataktır o!

İnsanlardan öyle kimse de vardır ki, Allâh rızasının kendisinde açığa çıkması için nefsini (benliğini) feda eder!.. Allâh, kullarının hakikatinden Rauf olarak açığa çıkar.

Ey iman edenler, hepiniz teslimiyete girin, şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o sizin apaçık düşmanınızdır.

Eğer size bunca apaçık deliller geldikten sonra yine de kayarsanız, iyi bilin ki Allâh Aziyz'dir (yaptığınızın sonucunu karşı konulmaz kudretiyle yaşatır), Hakiym'dir.(Bakara/204-209)


ALLAH, KULUNDA ZAHİR



ALLAH, KULUNDA VEKİL

ALLAH, KULUNDA MUKTEDİR


Eş Şehîd, “Ben”den sana!

El Hâkim, “Ben”den sana!.

Sanma ki, bu fakîrden yana!.

Derûnundan zâhir olmada 99 ismin mânâsı… Derûnundan hükmü verip hakkında; sonuçlarını yaşatmada!.

Ben dağ başındaki kulübemde yaşarım yalnız!.

Allah, kulunda Zâhir!.

Allah, kuluna Vekil;

Allah, kulunda Muktedir!.

Sen, yaşa ağalığınla, paşalığınla; şeyhliğinle, kullarınla!.

Ama bil ki, mahşerde, çok âlim ya da ârif bilinenler, â’mâ bir halde dolaşacaklar meydanda!… Tutunacak dal bile bulamayacaklar ortalıkta!.

Hüküm Allah’ın!.

Rasûller bile yalnızca kulluklarını yerine getirmekteler.

Âcilen “Allah ahlâkı ile ahlâklan” ve Allah dostlarını dost edinmeye bak ki, çevrene toplanmış maddi-mânevi çıkar tüccarları mahvına vesile olmasın!… İllâ ki Hükmü!

Yanılttıklarının hesabını bile düşünmeyecek kadar perdelenmiş; olabilirsin… Sevdiklerini bile ateşe atıp, sonra da muradı ilâhi böyleymiş; diyebilirsin… Hükmü ilâhi buymuş; diyebilirsin…



Ama tek kesin gerçek şu ki…

Neye vesile kılındın isen; âkıbetin de o olacaktır!.

İlim geldikten sonra hevâna tâbi olursan; nefsine zulmedenlerden olursun”!

Rabbim Allah’tır” de!.

Allah hükmü ile hükmedebilmek için âcilen Allah ahlâkıyla ahlâklan!.

Aksi halde ne Allah hükmüyle değerlendirme yapabilirsin; ne de “kâfir”lik, “zâlim”lik, “fâsık”lık etiketinden ve yaşantısından kurtulabilirsin!.

Allah, yeryüzünde “halife” insan oluşun yaşamıyla kulluğunu îfa edenlerden olmayı nasip etmiş olsun!…


“ALLAH’A KUL OLMA NİMETİ”Nİ DEĞERLENDİRİN…


Allâh korunanları, açığa çıkardıkları başarılarla kurtuluşa erdirir! Onlara kötülük dokunmaz ve onlar mahzun da olmazlar.

Allâh her şeyin Haliki'dir... "HÛ" her şey üzerine Vekiyl'dir.

Semâların ve arzın anahtarları O'nundur! Allâh'ın işaretlerindeki varlığını, inkâr edenlere gelince, işte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir!

De ki: "Bana Allâh'ın gayrına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz, ey cahiller!"

Yemin ederim ki, sana ve senden öncekilere de şu vahyolundu: "Kesinlikle, eğer şirk koşarsan, mutlaka yaptıkların boşa gidecek; muhakkak hüsrana uğrayanlardan olacaksın!"

Yüklə 399,94 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin