Sektörel ve bölgesel farklılıklar görülse de uzun süreden beri devam eden bu değişme trendi Osmanlı Devleti'nin doğduğu yıllarda oldukça netleşmiş idi. Osmanlı kendisini böyle bir trendin içinde buldu. Osmanlılar bu trendi pasif bir şekilde kabul etme yerine değiştirmek için mücadele ettiler ve tedrici bir surette değiştirmeye başladılar. Rumeli ve Anadolu'da açık pazar politikalarına son vererek daha faal ve korumacı bir
BİLİNMEYEN OSMANLI
457
politika izlediler. Bizans'dan alınan bölgelerde İtalyan-Latin nüfuzunu kırdılar, imtiyazlarını ortadan kaldırdılar. Galata ve Kefe'de Ceneviz hâkimiyetine son verdiler. Karadeniz'i açık pazar olmaktan çıkararak Osmanlı iç pazarı haline getirdiler. İthal edilen mallarda vergi yükü artırılan mallar dışında serbestiyi bozmadılar, iç pazar ihtiyacı karşılanmadan ihracata izin vermediler. Bu durum yerli sanayiin gelişimine hammadde bolluğu meydana getirerek katkıda bulunmuştur. Dış ticârette vergilendirmede Müslüman tebaa lehine düzenlemelere gidilerek, yabancılara % 5-7, yerli gayri müslimlere %3-4, Müslümanlara ise %2-3 gibi düşük gümrük tarifeleri uygulanmıştır.
Osmanlılar Batı ile Doğu arasında oluşan bu trendi değiştirmek için gayret göstermelerine rağmen buna muvaffak olamadılar. 18. yüzyılın ortalarına kadar meydana gelen değişmeler karşısında direnen Osmanlı, daha sonra Batıdaki hızlı gelişmelere karşı direnci zayıflamış, ancak Batı'nın sömürgeleştirme ve sömürge tipi ticâret politikalarına alet olmamıştır277.
285. Osmanlı yöneticileri ticâret yollarının değişiminin ne derece farkındaydı? Osmanlı Devleti'nin Hind Deniz Yollarına ilişkin politikası ne idi?
Amerikanın keşfi, Ümit Burnu'ndan dolaşarak Hindistan'a ulaşma Avrupa tarihinde yeni bir dönemi başlatacaktır. İktisat tarihçisi Simon Kuznets 1492-1776 arasındaki dönemin ekonomik, sosyal, politik ve kültürel tarihinin coğrafi keşifler ve bununla ilgili olaylarla açıklanacağını belirtir. Her iki gelişme Avrupa'yı etkilediği kadar Avrupa dışı toplumları da önemli ölçüde etkisi altına alacaktır.
Hind ticari malları bu tarihe gelinceye kadar Arap gemileriyle Kızıldeniz ve Basra körfezi vasıtasıyla Suriye limanlarına veya İskenderiye'ye getiriliyor, buradan Venedik gemileriyle Avrupa'ya taşınıyordu. Her iki gelişme Venedik ve Memluklerin sonra da Osmanlı'nın ticâret yolları üzerindeki tekelini kıracak, Akdeniz bütün direnmelerine rağmen eski öneminin kaybolmasına sebep olacaktır.
277 BA, DBŞM, 36806, sh. 660-663; BA, Mühimme Defteri, nr. 23, hüküm nr. 605; BA, Mühimme Defteri, nr. 24, sh. 209, hüküm 550; Âşıkpaşa-zâde, Tarih, sh. 142-143; Evliya Çelebi, Seyahatname, sadeleştiren; Tevfik Temelkuran-Necati Aktaş, İstanbul 1980, c. 3-4, sh. 835, 852, 985, 1036, 1037; c. 7, sh. 432; BA, İstanbul Ahkâm Defterleri, nr. 8, sh. 332, hk. 1088'den aktaran Ahmed Tabakoğlu ve diğerleri; İstanbul Ticâret Tarihi 1, sh. 293-294; Tabakoğlu, Ahmed, Türk İktisat Tarihi, sh.238-260; Yalçın, Aydın, Türkiye İktisat Tarihi, sh. 272-307; Heaton, Herbert, Avrupa İktisat Tarihi, Çev. Mehmed Ali Kılıçbay-Osman Aydoğuş, Ankara 1985, c. 1, sh. 223- 226, 233, 234, 296; Güran, Tevfik, İktisat Tarihi, İstanbul 1993, sh. 72-80; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. 2, sh. 681-691; c. 3, 2. kısım, sh. 576, 580; Muhammed b. Ahmed b. İyas el-Hanefi, Bedayi'üz-Zühur Fi Vakâyi'ed-Duhur I-III, Bulak 1312, c. 3, sh. 147-149; Ergin, Osman, Türk Maarif Tarihi, İstanbul 1977, c. 3-4, sh. 1131-1135; Barkan/Ayverdi, İstanbul Vakıfları, sh. XIII-XIV; Barthold, W.- Köprülü, M. Fuad, İslâm Medeniyeti Tarihi, 5. Baskı Ankara ts, sh. 225-232; Genç, Mehmed, "XV ve XVI. Yüzyıllarda Osmanlı Devleti'nde İç ve Dış Ticâret", XV ve XVI. Asırları Türk Asrı Yapan Değerler, İstanbul 1997, sh. 395-401; Sarç, Ömer Celâl, "Tanzimat ve Sanayiimiz", Tanzîmât I, İstanbul 1940, sh. 423; Mardin, Şerif, "Türkiye'de Orta Sınıfların Üç Devri", Makaleler 4- Türk Modernleşmesi, 5. Baskı, İstanbul 1997. sh. 337-342; Mardin, Şerif, "Tabakalaşmanın Tarihsel Belirleyicileri: Türkiye'de Toplumsal Sınıf ve Sınıf Bilinci", Çev. Nuran Yavuz, Türkiye'de Toplum ve Siyâset Makaleler 1, 2. Baskı, İstanbul 1991, sh. 82; Akdağ; Türkiyenin İktisadi ve İçtimai Tarihi, c. 2. sh. 181-182, 191; Turan, Şerafettin, "Venedik'te Türk Ticâret Merkezi (Fondaco dei Turchi)", Belleten, cilt XXXII, sayı 126, sh. 247-283, N.A., Kuznetzova, "XVI. Yüzyılda Rus-İran Ticâreti ve Osmanlı Devleti", sh.246-256; Mantran, Robert, XVII. Yüzyılın İkinci Yarısında Doğu Akdeniz'de Ticâret, Deniz Korsanlığı ve Gemiler Kafileleri", Belleten, c. LII, sayı 203(1988), sh. 686-695; Beydim, Kemal, "Karadeniz'in Kapalılığı Karşısında Avrupa Küçük Devletleri ve "Mîrî Ticâret" Teşebbüsü", sh. 687-755.
458
BİLİNMEYEN OSMANLI
Doğu ticâret yollarına yeni alternatifin sahneye çıkması başta Ortaçağ boyunca Avrupa'nın sınai ve ticari merkezi olan İtalya'yı ve Kuzey Almanya'nın Hansa şehirlerini etkileyecektir. Avrupa'da ekonomik güç dengelerini bozacak, Avrupa'nın ekonomik merkezinin güneyden kuzeye ve batıya kaymasına yol açacaktır. Yeni dünyanın bulunması İspanya ve Portekiz'in öncülüğünde diğer Avrupa ülkelerine yeni kaynakların sunulmasını ve bu kıta ile artan oranda ticâretin genişlemesini sağlayacak, özellikle altın ve gümüş yataklarının keşfedilerek Avrupa'ya arzedilmesi, nüfusta genişleme ve nüfusa paralel üretimde artışın gerçekleşmemesi gibi diğer faktörlerle birleşerek etkileri Avrupa'yı olduğu kadar Avrupa dışı toplumlara da yansıyacak olan fiyatlarda haraketliliği başlatacaktır.
Venedik açısından durum daha vahimdir. Zira bir taraftan Osmanlıların bütün Akdeniz ve Karadeniz'e yayılmaları tarihi sömürü alanlarının kaybolmasına diğer taraftan alternatif ticâret yolundan uzak kalmaları ve Avrupa'nın ekonomik merkezinde kaymanın yaşanması Venedik ekonomisini çok yönlü olarak olumsuz etki altına alacaktır.
Doğuya giden alternatif ticâret yolunun keşfi Akdeniz'in ticari öneminin hemen kaybolması anlamına gelmemelidir. Zira coğrafi keşiflerin etkileri büyük ölçekli olmayacak kadar yavaş olmuştur. Hatta Ümit Burnu'nun bulunması Asya ile Avrupa arasındaki ticârette temelli bir değişiklik getirmediği söylenebilir. Zaten 16. yüzyılın başlarındaki daralma 1540'lardan sonra Osmanlılar'ın Kızıldeniz ve Basra körfezinin önemli noktalarına hâkim olmaları ile yerini eski canlılığına bırakacak, okyanus yoluyla rekabet edecektir. Suriye limanları, Kahire ve İskenderiye eski şaşalı günlerine kavuşacaktır. Bu genişlik 1600'lerin başlarında Hollanda ve İngiltere'nin Hind Okyanusu'na girmesine kadar sürecektir.
16. yüzyıl içerisinde Akdeniz ve eski ticâret yollan üzerinde meydana gelen bu zikzaklı gelişmeler ilk etapta Osmanlı'nın boşluğu, sonra Osmanlı'nın bu boşluğu doldurma teşebbüsleri ve bunda kısmen başarı elde edilmesi, Venedik'in çabaları (mesela Süveyş'ten Kızıldeniz'e kanal açma teşebbüsleri) ve yüzyılın sonlarında Hollanda ve İngiltere'nin ticâret şirketlerinin devreye girmesiyle alakalıdır. Yine Okyanus yoluyla Hindistan'dan Avrupa'ya mal nakli Akdeniz'e göre daha uzun yolculuğu, daha fazla maliyet ve riski taşıyordu. Lizbon'dan Kalküta'ya Ümit Burnu yoluyla yapılan yolculuk 9000 mil, Kalküta'dan Venediğe Kızıldeniz yoluyla yapılan yolculuk ise 5000 mil kadardır.
Osmanlılar işin ne derece farkındaydılar? Batılı bir kısım müeliflere göre Hind deniz yolunun keşfinin önemi ilk zamanlarda yeterince anlaşılamamıştır. Melvin M. Knight'a göre yalnız Osmanlı değil, Fransa ve İspanya'nın da bunu anlayamadıkları için artık önemini kaybetmekte olan İtalya ve Orta Avrupa pazarlarını ele geçirmek için lüzumsuz mücadelelerden geri durmuyorlardı. İtalyan iktisat tarihçisi Carlo Cipolla ise Osmanlılar ile Venediklilerin Akdeniz'de ticâretin denetlenmesi için yaptıkları savaşları modası geçmiş savaşlar olarak niteleyecektir.
Osmanlılar Akdeniz'de mücadele verirken yeni sahneye konulan okyanus ticâret yolunun ne anlam ifade ettiğini unutmadılar. Üstelik işin başından beri takipçisiydiler. Zira, daha II. Bayezid Portekizlilerin Kızıldeniz'de ve Hind okyanusundaki hâkimiyetini kırmak için çaba gösteren Memluk sultanı Kansu'yu desteklemiş, Süveyş'de Osmanlı teknisyenlerinin nezaretinde otuz galer yapılması için gereken malzeme ile 300 demir top, 150 direk, 3000 kürek, kafi miktarda yelken vs. ile beraber sekiz gemi yollamıştır.
BİLİNMEYEN OSMANLI
459
Bunların götürülmesine de Kemal Reis'i görevlendirmiştir. Yine Mısır'ın ve Basra'nın Osmanlı siyasi sınırları içine alınması, Kızıldeniz ve Basra körfezini denetim çabaları, her ne kadar olumlu sonuç vermese de Süveyş'ten Kızıldeniz'e bir kanal açma projesesi, aydınların ticâret yollarına ilişkin raporları Osmanlı yönetici ve aydınlarının yeni ticâret yolunun açılmasının ne anlama geldiğinin idraki içerisinde olduklarını göstermektedir.
Selman Reis Mısır'ın fethinden sonra 1525 yılında yazdığı raporda Kızıldeniz ve Hind Okyanus'una açılmanın, bu denizlerde Portekizliler ile rekabete girerek ticâret yollarından pay almanın mali faydalarına dikkat çekiyor, bu amaçla bir donanma kurulmasını istiyordu.
Selman Reis'in önerileri raporlarda kalmayacak, fiiliyata geçirilecektir. 1530 lardan sonra devlet, Kızıldeniz'in ve Basra körfezinin denetlenmesini ve Hind okyanusuna açılmayı sağlayacak donanma kurma çalışmalarına başladı. Aden'i tekrar zabteden Portekizlilerden geri alan, Arabistan yarımadasının güney doğusundaki Maskatı zabteden ve Portekizliler'e galebe çalan Piri Reis'in başarılı bir kaç seferinden sonra Süveyş kapudanlığına getirilen Murad Reis ve Şeydi Ali Reis Portekizliler ile yaptıkları savaşlarda muvaffak olamadılar. Şeydi Ali Reis'in 1554 yılında Maskat limanına yaklaştığı sırada Portekiz ile girilen açık deniz savaşından sonuç alınamadı. Bu durum Osmanlı'nın Kızıldeniz'de hâkimiyet kurmasına ve kıyıları denetlemesine mani olmadı. Portekizlilere karşı kesin başarı sağlanamamakla beraber Hind sularındaki rekabet de durmadı. Zira 1544'de Portekizliler ile çarpışmalar sırasında Portekiz kralı Hind sularında husumetin kaldırılması için İstanbul'a elçi göndermek zorunda kalmıştır. Elçi Hind sularında Osmanlı gemilerinin serbestçe gezebilmeleri için bir resim talep etmiş fakat Hind sularını nüfuzu altında sayan Osmanlılar tarafından bu resim talebi kesin bir şekilde reddedilmiştir. Portekiz kralı Hind sularında iki tarafta cereyan eden husumetin kaldırılması yönünde bir name göndererek bu hususta bir görüşmenin yapılması için İstanbul'a bir elçi göndermesine müsaade istemiş ve bu talebe Osmanlı 1564 Eylülünde bir name ile müsbet cevab vermiştir. Yine Portekizliler ile savaşan Açe sultanının 1565 yılındaki yardım talepleri de dikkat alınmış, istediği askeri malzeme bir donanma ile gönderileceği sırada Yemen'de zuhur eden bir isyan Hind seferinin gerçekleşmesine mani olmuştur.
Emir Mehmed bin Emir Hasan el-Suudî'nin III. Murad namına 1580'de kaleme aldığı Amerika'nın keşfine dair Hadis-i Nev yahut Tarih-i Hind-i Garbi adlı eserinde Avrupalıların Amerika ve Hindistan kıyılarına ve Hürmüz'e yerleştiklerini, İslâm ülkelerini tazyik ve ticari faaliyetlerini ihlal ettiklerini, büyük maddi fayda sağlayacak olan bu işin Osmanlılar tarafından da yapılabileceğini, Süveyş'de tertip edilecek bir donanma ile Avrupalıları Hind okyanusundan uzaklaştırmak mümkün olacağını açıklıyor ve Süveyş kanalının açılmasını tavsiye ediyor. Bu suretle Hind ve Sind limanlarını zaptederek küffarın tard edileceğini ve Hind kıtasının mallarının kolayca istanbul'a ulaştırılmasının mümkün olacağını belirtiyor.
1625 yılında Ömer Talib adlı diğer bir Osmanlı aydını da konuya dikkat çekmektedir; şimdi Avrupalılar bütün dünyayı öğrenip her tarafta gemilerin işletiyorlar, mühim iskeleleri elde ediyorlar. Önceleri Hind, Sind ve Çin malları Süveyşe gelir ve Müslümanlar vasıtasıyla bütün dünyaya dağılırdı. Fakat, şimdi o mallar Portekiz, Hollanda, İngiliz gemileriyle Frengistan'a gidiyor ve oradan dünyaya yayılıyor, kendilerine lazım olan şeyleri İstanbul'a ve sair İslâm memleketlerine götürüp beş misli fiyatla satıyorlar ve
460
BİLİNMEYEN OSMANLI
bu yüzden büyük paralar kazanıyorlar. İslâm ülkelerinde altın ve gümüş bu yüzden azalmıştır. Osmanlı devleti Yemen sahillerini ve oradan geçen ticâreti ele geçirmelidir, yoksa biraz zaman daha geçerse Avrupalılar İslâm memleketlerine hâkim olacaklardır.
Osmanlılar, Mısır, Bağdad, Basra, Aden ve Maskat'ın fethi ve Hind denizine düzenlediği seferler ile dünya ticâret yollarındaki değişmenin Yakın-Doğu üzerindeki yıkıcı etkilerini ortadan kaldırmak için uzun süre mücadele etmişlerdir. Transit ticâreti tekrar Yakın-doğuya yöneltmekte başarı sağlanmış ve 16. yüzyılın başında kesintiye uğrayan transit ticâret, yüz yılın ortalarından itibaren tekrar canlandırılmış idi.
Osmanlı yöneticileri Hind Okyanusunda faaliyet gösteren Müslüman tüccarları Osmanlı limanlarına çekerek Hind mallarının Akdeniz'e ulaştırılmasını sağladılar. Devlet bu uzun mesafeli ticâretten hem önemli gümrük geliri elde ediyor hem de ülkede mal arzının genişlemesini sağlıyordu. Daha ayrıntılı bir tahlile girilecek olursa devletin kazancı şu üç noktada toplanabilir;
1- Çin ve Hind mallarının satışı umumiyetle Müslüman ve Türk Devletlerinde yapılıyordu, Osmanlılar bundan büyük kârlar elde ediyorlardı.
2- Osmanlı hâkimiyeti altındaki limanlar, mesela Basra, Cidde, İskenderiye, Süveyş ve İstanbul'a büyük miktarda para geliyordu.
3- Mısır ve Türkiye bu ticâret mallarının transit geçiş yolu üzerinde bulunuyor, buralardan mallar Venedik ve Cenovalılar tarafından Avrupa'ya tevzii ediliyordu.
Ortaya atılan ve epeyce tenkit görmüş bir diğer iddia da şudur; Osmanlı fetihlerinin özellikle İstanbul'un fethinin karayoluyla Hind ve Çin ticâreti yapmayı imkansız hale getirdiği ve bu sebeple bir deniz yolu aranmasına gidilerek Hind deniz yolunun ve Amerika'nın bulunmasına neden olduğudur. Bu yönde Batı'da serdedilen fikir ve iddialar yine batılı bilim adamları tarafından çürütülecektir. Bir kere Avrupalıların Doğu'ya ulaşma özlem ve gayretleri Osmanlıların dünya tarihinde yerini almasından önce başlayacaktır. 1291'de Vivaldi kardeşlerin Afrikayı denizden dolaşma projeleri kötü sonuçlanmıştı. 14. ve 15. yüzyıllar boyunca batı denizcileri Atlantikte çok sayıda keşif yapmışlar idi. Portekiz kralı Denizci Henri 1418'de Afrika ve Atlantik maceralarını başlatmıştır.
Üstelik amaç sadece ticâret değil, haçlılık gayretleri de önemli rol oynuyordu. Osmanlı'nın durdurulamayan ilerleyişi karşısında Henri ve arkasından gelenler Habeşistan'da Kızıldeniz'e doğru açılan bölgede olduğuna inanılan ve Müslümanlar ile savaşan efsane kahraman Prester John'ın güçleriyle birleşerek Kuzey Afrika Müslümanlarını, Araplar ve Türkleri güneyden yapılacak bir saldırı ile yenmek ve Hind Okyanusundaki tüccar donanmalarını yok etmek ve Doğu ile Avrupa arasındaki ticâreti Portekizlilere aktarmak istiyorlardı. Vasco da Gama Hindistan'da Kalküta'ya ulaştığında sarfettiği sözler bu gayreti ortaya koyar. Gama, Hindistan'a Hıristiyan ve baharat bulmak için geldim diyordu. Papa Portekiz kralına yazdığı bir mektubunda Müslümanları denizlerden uzaklaştırıp Mekke'yi yağma etmesini, "her Müslümanı yok ederek" Hıristiyanlığı Hindistan'da yaymayı emredecektir.
Hindistan'a bir tüccar olduğu kadar bir haçlı olarak da ulaşan Portekizliler Hind sularında terör havası esdireceklerdir. Gerek Vasco de Gama'nın gerekse Portekiz Hindistanı genel valisi olan Albuquergue'nin estirdiği terör 1520'lere kadar sürecektir. Albuquergue (Albokerk) Kızıldeniz ağzındaki Sokotra adasıyla Basra körfezi girişindeki Hürmüz boğazını zabtederek Doğu mallarını Akdenize nakleden yolların kapılarını Müs-
BİLİNMEYEN OSMANLI
461
lüman gemilerine kapatacaktır. Ancak Portekiz ablukası 1520 lerden sonra kırılacak, 1540 lardan sonra da kadim ticâret yolu eski canlılığına kavuşacak, Halep ve İskenderiye'den bol miktarda Venedik ve diğer limanlara mal akmaya başlayacaktır. 1560 da Venediğe öncekinden daha fazla karabiber gelecektir. Kızıldeniz'de baharat taşımacılığı Lizbon'a eşitlenmiş bazen de Lizbon'u geride bırakmıştır. Osmanlıların kadim ticâret yolunu canlandırma yönündeki gayretleri sonuç vermiş, hatta bazı Portekizlilier Türklerle anlaşarak baharatı Ümit Burnu yerine Kızıldeniz yoluyla getirmeyi düşünmüşlerdir. Osmanlıların güney politikası, ticâret yollarının okyanuslara kayışına mani olamamış ancak ertelemesini sağlamıştır. Bu sayede Akdeniz önemini yüzyılın sonlarına kadar koruyabilmiştir. Devletin batı ülkelerine geniş imtiyazlar vermesi de ticâret yollarının kaymasını önlemeye yönelik politikasının bir parçası idi278.
286. 16. Yüzyılda Avrupa'da fiyat devrimi olarak nitelenen gelişmenin Osmanlı Devleti'nde ne tür etkileri görüldü açıklar mısınız?
16. yüzyıl bütün dünyayı etkisi altına alacak gelişmelerin yaşandığı bir yüzyıl. Coğrafi keşifler ile başlayan gelişmeler sömürgecilik, kıymetli maden hareketliliği, nüfus artışı, fiyat artışı ve mali bunalımlar ile sürüp gitmiştir.
Doğu ve Batı dünyasını önemli oranda etkileyecek olan Fiyat Devrimi, keşfedilen Yeni Dünya'nın kıymetli altın ve gümüş madeninin Avrupa içlerine akmasının tabi bir sonucudur. 16. yüzyıl boyunca Avrupa'nın gümüş ve altın stoklarındaki genişleme, fiyatlarda hızlı artış eğilimini kamçılamış ve Avrupa ülkelerinde farklı oranlarda fiyat artışları gerçekleşmiştir. Yüz yıl içerisinde kesin bir nüfus artışı ve bu nüfus artışına paralel bir düzeyde üretimde genişlemenin gerçekleşmemesi fiyatları yukarı çeken bir diğer faktördür. Mesela 1554 ve 1555 yılında gerçekleşen kötü hasat İngiltere'de buğday fiyatlarının dört katına çıkmasına neden olmuştur. Aynı ülkenin nüfus artışına bakıldığında 1540-1640 arasında Londra nüfusu altı kat artmış idi.
Kıta Avrupa'sı ve İngiltere'yi etkisi altına alan bu gelişmeler Osmanlı ve Doğu dünyasına uzun mesafeli ticari faaliyetler ile aktarılacaktır. Zira para arzındaki genişleme ve artan nüfus oranında üretimde paralel bir gelişmenin olmaması dolayısıyla Avrupa'da mal fiyatlarının 16. yüzyılın başlarındaki düzeyleri yüzyılın ilerleyen safhalarında koru-namayacak, bu durum Batı ile Doğu arasında fiyat farklılaşmasına yol açacaktır. Emtia fiyatlarında ortaya çıkan farklılık ve özellikle gıda maddelerinde görülen artışlar Avrupalı
278 BA, Mühimme Defteri, nr. 7, sh. 258, hüküm 721; Feridun Bey, Münşe'ât-ı Salâtin, c. 2, sh. 462; Emir Mehmed bin Emir Hasan el-Suudî, Hadis-i Nev / Tarih-i Hind-i Garbî, Bayezit Devlet kütp. nr. 4969; Heaton, Herbert, Avrupa İktisat Tarihi, c. 1, sh. 227- 229, 232- 234; İnalcık, Halil, The Ottoman Empire, The Classical Age 1300-1600, 3. Baskı, London 1997, sh. 126-133; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. 2, sh. 391-400, 513-516; Akdağ; Türkiyenin İktisadi ve İçtimai Tarihi, c. 2. sh. 182, 192-198; Pamuk, Osmanlı-Türkiye İktisadî Tarihi, sh. 85-88; Güran, Tevfik, İktisat Tarihi, sh. 82; Barthold-Köprülü, İslâm Medeniyeti Tarihi, sh. 225-232; Togan, A. Zeki Velidi, Bugünkü Türkili, Türkistan ve Yakın Tarihi, Türkistan, İstanbul 1942, sh. 103; Mughul, M.Yakub, "Portekizli'lerle Kızıldeniz'de Mücadele ve Hicaz'da Osmanlı Hâkimiyetinin Yerleşmesi Hakkında Bir Vesika", T.T.K Belgeler, c. II, 1965, sayı 3-4, sh. 37-49; Asrar, Ahmed, Kanuni Devrinde Osmanlıların Dinî Siyâseti ve İslâm Âlemi, İstanbul 1972, sh. 297, 298, 299, 309; Özbaran, Salih, "Osmanlı İmparatorluğu ve Hindistan Yolu", İÜEF Tarih Dergisi, sayı XXXI (1978), sh. 131-141; Sobernheim, M.- Kafesoğlu, İbrahim, "Kansu", İA, c. 6, sh. 162-165; Hammer, Ata Bey tercümesi, c. 5, sh. 119-121, 261, 264; Saffet, "Bir Osmanlı Filosunun Sumatra Seferi", TOEM, cüz;10, İstanbul 1329, sh. 604 vd.; Saffet, "Şark Levendleri-Osmanlı Bahr-1 Ahmer Filosunun Sumatra Seferi Üzerine Vesikalar", TOEM, cüz: 24, İstanbul 1332, sh. 1529. 1531-1540.
.462
BİLİNMEYEN OSMANLI
tüccarları fiyatların daha düşük seyrettiği doğuya yönlendirecektir. Batı'ya daimi surette bir mal akışı, doğuya ise kıymetli maden akışı görülecektir. Bu ilişki uzun dönemler devam edecektir.
Batı'daki gelişmeler Osmanlı Devleti'ni yüzyılın ikinci yarısından itibaren özellikle son çeyreğinde etkisi altına alacaktır. Batıdan gelen etkilere ilave olarak savaş teknolojisindeki değişmenin daimi asker beslemeyi zorunlu hale getirmeye başlaması tımarlı sipahinin öneminin kaybolmasına ve devletin daha fazla savunma harcamalarına ihtiyacının doğmasına yol açmış, buna üretimde görülen gerileme de eklenince ülkede ciddi mali bunalımların doğması kaçınılmaz olmuştur. Doğan bunalımların en iyi göstergesi devletin önemli para operasyonlarına girişmesidir. Devlet 100 dirhem gümüşten daha önce 400, 450 akçe keserken yüzyılın son çeyreğinde 800, 950 ve 1000 akçe kesmeye başlayacaktır.
Paranın satın alma gücünde yaşanan düşme, daha fazla savunma harcamalarına ihtiyaç doğması, nüfus artışı, tımar sisteminde çözülmenin başlaması, üretimde yetersizlik gibi sebeplere batının aşırı derecede başta gıda maddeleri olmak üzere mal talebi de eklenince Osmanlı Devleti'nde fiyatlar artacaktır. Yapılan incelemelere göre Osmanlı Devleti'nde 16. yüzyıl boyunca fiyatlar artmış, 1600'lerin başında en yüksek noktaya ulaştıktan sonra 17. yüzyıl ortalarına kadar gerileme eğilimi göstermiştir. Yüzyılın başından 1580'lere kadar fiyatlar % 80 dolayında artmıştır. Parada yapılan tağşişlerinin de büyük etkisiyle fiyatlar 1580'lerden sonra hızlı bir yükselme eğilimine girmiş, 1600'lerin başında Osmanlı fiyatları 1500'lerin başındaki düzeyin altı katına yükselmiştir. Daha ayrıntılı rakamlar verecek olursak 1585-1606 yılları arasında kalan 21 yıl zarfında nominal fiyat artışları % 531 (yıllık % 9.2), reel artışlar % 165 (yıllık 4.8) olmuştur. Fiyatlar XVII. yüzyıl boyunca da artış kaydetmiş, ancak bu artış paranın değer kayıbı göz önüne alındığında aşırı oranlarda olmadığı gibi -bir iki hadise istisna-fiyat sıçramaları da meydana gelmemiştir.
Fiyat devriminin Osmanlı zenaatleri üzerindeki etkilerine gelince, yüzyılın üçüncü çeyreğine gelene kadar Avrupa'da meydana gelen gelişmelerin benzerleri görülmüş, nüfus artmış, artan nüfus sayesinde atıl topraklar tarıma açılarak üretim artmıştır. Denilebilir ki üretim nüfustan daha fazla artış göstermiştir. Köy ve şehir arasında iş bölümü gelişmiş, şehirlerde zenaat dallarında kesafet artmış ve iç ve dış ticârette canlanma görülmüştür. Yüzyılın son çeyreği ise bu olumlu gelişmeleri ters yüz edecektir. Zenaat dallarında faaliyette bulunan meslek erbabının işledikleri hammadde fiyatlarının artması ve artan üretim maliyeti oranında mamul malın fiyatlarını artıramamaları dolayısıyla gerilemeleri kaçınılmaz oluyordu.
Osmanlı zenaatleri üzerinde batıdan gelen diğer bir olumsuz etki de şudur; 16. yüzyıl boyunca batıda zirai ürünlere talep hızla artınca talebi karşılamak için ithalat yapılıyordu. Başta gıda maddeleri olmak üzere deri, yün, pamuk, ipek gibi hammaddeler doğudan karşılanma yoluna gidilmiştir. Avrupalı tüccarların artan hammadde talebi ve verdikleri fiyatlar karşısında Osmanlı lonca mensupları belirli malların ihracatının yasaklanmasını talep edeceklerdir. İhraç yasakları uzun dönem devam edecektir. Fakat yasaklar bütün bütün denetim altına alınamayacak kaçakçılığın doğmasına yol açacaktır.
Hammadde talebindeki artış ve artan fiyatlar lonca mensuplarını güç duruma so-
BİLİNMEYEN OSMANLI
463
kaçak, esnaf hammadde darlığının sıklaştığı zamanlarda üretimi durdurma noktasına gelecektir. Bu durum işsizliğin artmasına yol açacaktır. Şu var ki, Avrupa'nın talebi karşısında Osmanlı kentlerinde bulunan loncaların aynı oranda etkilendiği söylenemez. İstanbul, Selanik gibi kıyı kentlerde bulunan loncalar daha fazla etkilenecek, içerde bulunan mesela Kayseri gibi kentlerdeki loncalar ise daha az etkilenecektir. Benzer bir etkileşim farklılığı sanayi inkılabı sonrası Anadolu kentlerinde vuku bulmuş idi.
Fiyat devriminin tımar sisteminin çözülmesinde de etkin bir rol aldığı görülür. Zira kıymetli maden arzındaki genişlemenin en önemli sonuçlarından biri ücret artışlarının fiyat artışlarının gerisinde kalmasıdır. Bu durum sabit gelirli kişilerin satın alma güçlerinin devamlı düşmesi anlamına gelmektedir. Sabit gelirliler aleyhine bir diğer gelişme Osmanlı Devleti'nde gerçekleştirilen para operasyonlarıdır. Para operasyonlarıyla paranın değerinin düşürülmesi sabit gelirlilerin reel gelirlerinin azalmasına yol açacaktır.
Bu durum fiilen askerlik görevleri bulunan ve devlet kurumlarında görevli kişilerin, kesinlikle yasak olmasına rağmen kendilerine yeni kazanç kapıları bularak ticari, sınai ve zirai alanlarda faaliyet göstermelerine yol açmıştır. Bu tip kişilere resmi hüviyetleri ve devletin nüfuz ve itibarını üzerlerinde taşımaları dolayısıyla halk kesiminde cari iktisadi kural ve kaideler de uygulanmıyordu. Cari mevzuata aykırı olarak mesela taşrada çiftlikler kurarak zirai faaliyetlerde bulunuyorlar, hayvan besliyorlardı. Resmi hüviyeti haiz kişilerin iktisadi hayatta bu tür faaliyetleri gerek re'âyâ gerekse tımarlı sipahilik üzerinde olumsuz etkiler doğuracak, mîrî arazi sisteminin temel mantığının çözülmesine yol açacaktır.
Dostları ilə paylaş: |