Ak parti genel merkez diş İLİŞKİler başkanliğI İçindekiler Tablosu


Yeni Yunanistan, yeni güç dengeleri/BERİL DEDEOĞLU



Yüklə 192,78 Kb.
səhifə6/12
tarix06.03.2018
ölçüsü192,78 Kb.
#45083
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   12

Yeni Yunanistan, yeni güç dengeleri/BERİL DEDEOĞLU


STAR

Yunanistan’da sol koalisyonun iktidara gelmesi ve ardından benzer bir gelişmenin İspanya’da da yaşanma ihtimali, birçok devletin pozisyonlarını yeniden gözden geçirmelerine neden oldu.


Başta Almanya olmak üzere AB’deki alacaklı ülkelerin Yunanistan’daki yeni iktidardan katiyen memnun olmadıklarını belirtmek, muhtemelen büyük bir keşif olmaz. Birleşik Krallık’ın da AB “ortak para” politikasına neden katılmadığını, neden AB’nin daha gevşek bir işbirliği olması gereğini savunduğunu artık örneklerle gösterme imkanı bulduğu söylenebilir.
Bu arada, Almanya’nın AB kaptanı biçimindeki rolünün artık bir sorumluluk da gerektirdiği gerçeği ortaya çıkmış durumda. Dolayısıyla, basit bir değimle ifade etmek gerekirse, Almanya’nın AB’yi kendisi için kullanma sürecinden AB için sorumluluk alma sürecine geçeceği ön görülebilir. Bu noktadaki kritik eşik ise sorumluluk ve yetkiler ile kazanç ve kayıpları kiminle paylaşacağı.

Anlaşıldığı kadarıyla Almanya başlangıç noktasına geri dönerek paylaşımı Fransa ile yapmaya karar verdi. Dolayısıyla Yunanistan bir biçimde Almanya-Fransa ikilisini yeniden AB projesine kafa yormaya zorladı.

Bir tür Avrupa’nın AB’ye geri dönüşü anlamına gelebilecek bu gelişme, muhtemelen ileriki günlerde “Güçlü Avrupa” projelerine öncelik verilmesinin yolunu açacak.

Avrupa’da Rusya-ABD dengesi

Yunanistan’daki iktidar, sadece Avrupa ülkelerini değil, başka ülkelerin pozisyonlarında da bazı hızlı değişmeleri ima ediyor. Ukrayna ve Suriye’de, hatta İran, Irak, Türkiye’de ve belki Yemen, Pakistan ve ötesinde sınanan Rusya’nın “güneye inme” politikası için yeni bir kapı açılmış oldu.

Yunanistan’daki yeni yönetimin Rusya ile ilişkileri “geleneksel ittifak”ı güçlendirecek nitelikte olabilir. Hatta kim bilir belki borçların silinmesine itiraz eden devletlere, kenarda bekleyen Rus yatırımlarını hatta “kara parasını” göstererek şantaj bile yapıyor olabilir. Rusya’ya uygulanan ambargonun başka ülkeler üzerinden nasıl delindiğini dile getirip bundan böyle Rusya ticaretinin kendisi üzerinden de yapılabileceğini söylüyor olabilir.

Rusya’nın, Türkiye’nin doğusundan Suriye yoluyla, batısından Yunanistan iktidarıyla Kıbrıs’ın güneyindeki bağlantı noktasına ulaşması, oradan da İsrail hükümetindeki dostları yardımıyla Akdeniz’e akması artık daha kolay olabilecek.

Şimdi neden ABD Savunma Bakanlığı’nın beş yıllık planlamasında öncelikle Birleşik Krallık’la ilişkileri geliştireceğini bildirdiği anlaşılıyor. Rusya’nın “güney”e inmesine en fazla karşı çıkan ve bu konuda da en fazla gayret gösteren ülkenin İngiltere olduğunu bilmeyen var mı?

Türkiye’ye etkileri

Bu gelişmelerin Türkiye’yi de ilgilendireceği anlaşılıyor. Sol koalisyonun iktidar kutlaması sürerken ilk iş olarak Kardak Kayalıklarına çelenk konması, yeterince açık bir mesaj.

Rusya’nın eli Türkiye’nin iki yakasına uzanınca, Ege’de yeni krizlerin, Kıbrıs’ta yeni çıkmazların hatta sınırda bazı anlaşmazlıkların yaşanacağı öngörülebilir. Ancak bu tür bir ortamın Türkiye açısından yararlı sonuçları olabilir, tabi olası krizler karşısında tutunulacak tavra bağlı olarak.

Yunanistan krizinde boyun eğen tarafın AB olması istenmiyorsa, AB’nin güçlü ülkelerinin Türkiye’yi destekleyen bir pozisyon almaları mümkün. Bu pozisyon, gayet tabi üyelik süreciyle ilgili. Söz konusu desteğin Rusya açısından da bir tür yeni yaptırım anlamına geleceğine kuşku yok. Suriye, Yunanistan ve Ukrayna’yı aynı paket içinde görmeyi başarırlarsa, AB ülkelerinin Türkiye ile ilgili yeni bir sayfa açma ihtimalleri artar. Tabi Türkiye de buna yardımcı olursa.


Işık Kansu’nun ifade özgürlüğü ne olacak Çarli?

STAR


Işık Kansu imzası, Ahmet Altan’la giriştiği dalaşmadan sonra dikkatimi çekmişti. Cumhuriyet gazetesinde bu ismi görüyordum ama “yazarlarım” arasında bulunmadığı için okumadan geçiyordum.

Bir yazısında, Ahmet Altan’ın, “Eğer Atatürk diktatörse, ben niye onun diktatör olduğunu yazamıyorum? Bazı tanımlamalar ille de Atatürk’e hakaret anlamı taşımaz” sözlerini eleştiriyor, eleştiri sınırlarının da ötesine geçerek birtakım ayıp ithamlarda bulunuyordu; “Ne yapacaksın, durum bu. Bir hıyarağasına da‘hıyarağası’ diyemiyorsun işte...” gibilerden.

İşte bu yazısıyla tanıdım Işık Kansu’yu.

Sonra, Hekim-Şair Ceyhun Atuf Kansu’nun oğlu olduğunu öğrendim.

Üzüldüm...

Rahmetli Ceyhun Atuf Kansu, şiirlerini beğenirsiniz beğenmezsiniz (ben bazı şiirini beğeniyorum; “dünyanın bütün çiçekleri” ifadesi ne hoştur), rikkat sahibi bir insandı. Kemalist ve aydınlanmacıydı. Hekimliğine ideolojik işlev yükler, ötekini “tedip öznesi” olarak görürdü ama iyi bir insandı. En azından ben öyle biliyorum.

Hangi cumhuriyet aydını öyle değildi ki? Kaçı kendisini “büyük sorumlulukların insanı” olarak görmemişti? Böyleydi bu adamlar. Ülküleriyle insanı boğarlardı ama iyi niyetliydiler. İyi niyetli olduklarına “imanla” bağlanmışlardı.

Niye mi üzüldüm?

Işık Kansu, böyle bir adamın oğluydu ve babasının biriktirdiklerine karşı özenli davranmıyordu. Buna üzüldüm. Üzüntümü de bu köşede paylaştım. Hadi daha açık söyleyeyim, Işık Kansu’ya çakan bir yazı yazdım.

Bir “umutsuz vaka” görüntüsü verdiği için de, “Git, sözlüklere bak. Diktatör nedir, kime denir, öğren... Biraz Mango, biraz Ortaylı, biraz Koçak karıştır!” telkinlerinin işe yaramayacağını ekledim.

Işık Kansu’ya söylenebilecek tek şey şuydu: “Bu kadar çirkin olmayı nasıl başarıyorsunuz?”

Dün bunları söylüyordum, bugün de “çirkinliklerle” malul Işık Kansu’yu savunuyorum. Nerden nereye?

Konuyu biliyorsunuz...

Mustafa Kemal’in isim babalığını yaptığı Cumhuriyet gazetesi, saldırıya uğrayan Charlie Hebdo dergisiyle dayanışmak ve ifade özgürlüğünü savunmak adına, provokatif bir eyleme imza attı. Söz konusu derginin bazı sayfalarını, Peygamberimiz hakkındaki çirkin karikatürleri ketmederek, “ilave” olarak verdi. Gazetenin iki köşe yazarı, Hikmet Çetinkaya ve Ceyda Karan bu özeni göstermediler, derginin kapağında yer alan çirkin karikatürleri köşelerine taşıdılar.

Işık Kansu, bu durumu eleştiren bir yazı yazdı ve yazılarına bir süreliğine ara verdiğini (yani izne ayrıldığını) açıkladı. “Ben Çarli değilim” diye eklemeyi de ihmal etmedi tabii.

Dün itibariyle öğreniyoruz ki, Cumhuriyet gazetesi, “Ben Çarli değilim” diyen Işık Kansu’nun yazarlığına son vermiş. Yani, Charlie Hebdo’nun ifade özgürlüğünü savunan ve bu uğurda provokatif eylemlere bile imza atan gazete, kendi yazarına ifade özgürlüğünü çok görmüş.

İstihbar ettiğimiz kadarıyla, Işık Kansu, izin dönüşü yazısını yazıp gazeteye gönderiyor. Yazı yayınlanmıyor. İki gün sonra aynı yazıyı tekrar gönderiyor. Yine yayınlanmıyor. Arkasından, “Yazarlığınıza son verilmiştir” şeklinde bir tebligat alıyor.
Işık Kansu’nun yayınlanmayan yazısı dün internete düştü.

Hayır, yazı Charlie Hebdo olayıyla ilgili değil.

Işık Kansu, Emekli Emniyet İstihbarat Müdürü Sabri Uzun’un “İN” adlı kitabından yola çıkarak Gülen cemaatini eleştiriyor. Bu da yazarlığının sonu oluyor.

Şaka gibi...

Peygamberimize küfredenlerin ifade özgürlüğü için canhıraş mücadele et, paralel savcılara mikrofon uzatıp “aklanma” imkânı tanı, ama Gülen cemaatine laf söyleyen yazarının ipini çek.

Şaka gibi bile değil...




Yüklə 192,78 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   12




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin