Allah İçin Dostluk



Yüklə 109,37 Kb.
tarix23.12.2017
ölçüsü109,37 Kb.
#35756


بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيم

أَجْمَعِينَ وَصَحْبِهِ وَآلِهِ مُحَمَّدٍ سَيِّدِناَ عَلىَ وَالسَّلاَمُ وَالصَّلاَةُ الْعَالَمِينَ رَبِّ لِلّهِ اَلْحَمْدُ


ALLAH İÇİN DOSTLUK
Allah Teâlâ ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
الْأَخِلَّاء يَوْمَئِذٍ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ إِلَّا الْمُتَّقِينَ
O gün, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar dışında, dost olanlar (bile) birbirlerine düşman kesilirler.1
Muhyiddin b. Arabî (k.s), bu ayetin tefsirinde, insanların kurduğu muhabbetin dört kısma ayrıldığını belirtir:
1. Sırf Allah'ın zatı için muhabbet. Bu, zatî, ruhanî bir muhabbettir. Ruhun ilahî kurbiyyete ulaşmasıyla hâsıl olur. Buna ancak takvada zirveye çıkmış kâmiller ulaşır. Sayıları da azdan azdır.
2. Allah için olan muhabbet: Bu, kalbî bir muhabbettir. Temeli, güzel sıfat, ahlak ve hâllere dayanır. Hedefi ilahîdir. Salihlerin birbirini, arif ve velileri, peygamberlerin ümmetlerini sevmeleri gibi Bu ikisi hayırlıdır. Onlar Allah için olduğundan âhirette de devam eder. Sahipleri pişman, sonları perişan olmaz.
3. Nefsanî muhabbet: Temelinde nefsanî, hissî lezzet ve gayeler mevcuttur. Sırf şehvet için zevceyi, nefsanî keyfine yardımcı olduğu için malı ve fasıkları sevmek gibi.
4. Aklî muhabbet. Temelinde, dünyevî maslahat ve menfaatler yatar. İlahî değildir. Tüccarları, sanatkârları ve benzeri fani güzellikleri sevmek gibi
Bu son ikisinin âhirette bir faydası yoktur. Ekseri insanlar bu ikisiyle dostluk kurarlar. Sonları aldanmak ve birbirine düşman olmaktır. Bunun için ayette umum insanların hâlini ifade için önce: "Bütün dostlar o gün birbirinin düşmanıdır buyrulmuş, peşinden" ancak muttakiler müstesna!' buyurularsak, adetleri hayli az olan bahtiyarlar ayrı tutulmuştur.
Ayrıca, hemen peşinden gelen ayette, muttakilere verilen:
يَاعِبَادِ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ وَلَا أَنْتُمْ تَحْزَنُونَ
"Ey (birbirini benim için seven) kullarım! Bu gün size korku yoktur, siz mahzun da olmayacaksınız"2 müjdesiyle, ilk iki gruba giren dostluklar Zat-ı Bâri’ye ait kılınmış ve bu dostluklar tasdik ve takdir görmüştür."3
Sevgi, topluma huzur ve barışı getiren birleştirici bir unsurdur. Kur'an, kalplerin sevgi ile birleşmesine önem verir. Mü'minin gönlü sevgi ile doludur. Kin ve düşmanlık, kâfirlerin özelliklerindendir. Allah Teâlâ, iman edenlerin kalplerini sevgi ile birleştirmiş, onları bu sevgi ve bağlılıkla güçlendirmiştir:
İbnu Mesud (r.a), Allah Teâlâ’nın:
وَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ لَوْ أَنفَقْتَ مَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا مَا أَلَّفْتَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ وَلَكِنَّ اللَّهَ أَلَّفَ بَيْنَهُمْ إِنَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
"Ve (Allah), onların kalplerini birleştirmiştir. Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların gönüllerini birleştiremezdin, fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırdı. Çünkü O, mutlak galiptir, hikmet sahibidir."4
Ayeti hakkında: “Bu ayet Allah için birbirini seven kimseler hakkında indirildi” demiştir.5
İnsan, Allah Teâlâ’yı tanıdığı ölçüde O’nun kullarını sevebilir. İmanı zayıf, irfanı az olan kimselerin kalbi dar olur. Bütün düşmanlıkların sebebi, kalbin Rabbü’l-âlemîn’den gafil olmasıdır. Allah Teâlâ’nın sevgisi ve zikriyle hoş olan kalp sahipleri, boş davalar ve nahoş kavgalar peşine düşemezler.
Hz. Resûlullah (sallallâhü aleyhi ve sellem) Efendimiz’in belirttiği gibi;
Bütün halk, Allah Teâlâ’nın nazarında bir aile gibidir. Bu ailenin en hayırlıları, aile fertlerine en faydalı olanlardır” 6
Bu aileye karşı yapılacak ilk vazife, Yüce Yaratıcının hatırına, O’nun en yüksek derecede tecellisine kavuşmuş olan ve O’nun zatına iman edip “mü’min” ismini alan kullarını sevmektir.
Allah için sevilen kardeşe kin olmaz. Olursa kardeşlik olmaz. Kinin olduğu yerde iman durmaz. Müslüman, mü’min kardeşlerini sevmedikçe, Allah ve Resulünü sevemez.7
Resulullah (sallallâhü aleyhi ve sellem) Efendimiz’in şu ikazlarına kulak vermek zorundayız:
Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de tam anlamıyla iman etmiş olamazsınız.”8
Kıssa
Âlemlere rahmet olan Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), sahabilerden Yezid b. Esed’e (r.a):

Yâ Yezid! Cennet’e girmek istiyor musun?” diye sordu.


Yezid: “Evet!” dedi.
Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem): “Öyleyse, kendi nefsin için sevdiğin ve istediğin hayırları, Müslüman kardeşin için de sev ve iste!” buyurdu.9
Bir hadiste şöyle buyrulmuştur: “İki Müslüman karşılaştığında, musafaha ederek biri diğerine tebessüm ettiğinde, ağacın yapraklarının dökülmesi gibi ikisinin günahları dökülür.”10
Hadis diğer rivayette şu şekilde bitmektedir: “Aralarından yüz rahmet taksim edilir; doksan dokuzu onların arkadaşına en cana yakın davranan ve arkadaşını güler yüzle karşılayana verilir.”11
Diğer bir hadiste ise şöyle buyrulmuştur: “Yüce Allah katında arkadaşların en hayırlısı, arkadaşı için en yumuşak ve güzel davranandır. Komşuların en hayırlısı da komşusu için en yumuşak ve güzel davranandır.”12
Hz. Ebû Zerr (r.a) anlatıyor: "Resulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) buyurdular ki: "Amellerin en faziletlisi Allah için sevmek, Allah için buğzetmektir.’’13
Bu hadis-i şerif, sırf Allah rızası için olan sevgiyi ve sırf O'nun rızası için olan nefret ve buğzları en üstün amel olarak değerlendirmektedir. Her insanda sevgi ve nefret vardır ve bunları mutlak isti'mal edecektir. Şu halde mü'min, bu hislerini iradesi ile yönlendirerek, sevdiklerini Allah için sevse, sevmediklerini de yine Allah için sevmese kazancı büyük olur. Fakat menfaat ve korku gibi geçici şeylerin tesiriyle sevmek veya nefret etmek araya girdiği zaman insan hüsran yaşar.
Âlimler derler ki: "Allah için sevmenin gereklerinden biri, Allah'ın evliya ve asfiyalarını sevmektir. Onları sevmenin şartlarından biri de onların bıraktığı sünnete uyup, onlarla yetinmek, bid’ata yer vermemek ve onların tavsiyelerine uymaktır."
Fâsıklara, zâlimlere ve günahkârlara karşı meşru ölçüde buğzetmek "Allah için buğz"a girer.
İbni Raslân der ki: "Bu hadis gösteriyor ki, kişinin Allah için buğzetmesi gereken düşmanlarının olması gerekir, nitekim Allah için sevdiği dostlarının olması da gerektiği gibi. Bu hususu şöyle açıklarız: "Eğer sen, bir insanı, Allah'a mutî ve Allah nezdinde mahbub diye seversen, Allah'a âsi olacak olsa, ona buğzetmen gerekir. Çünkü Allah'a âsi olmuştur ve Allah nazarında menfurdur. Öyleyse kim (birisini) bir sebeple severse, zarurî olarak, ona, bunun zıddıyla nefret edecektir. Bu iki sıfat, biri diğerini gerektiren iki vasıftır."
Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr'de merfu olarak İbn Abbâs'tan şunu nakleder: “İman bağlarının en sağlamı Allah için dostluk, Allah için düşmanlık, Allah için sevgi, Allah için nefrettir.”14
Allah Teâlâ için kardeşliğin gerçeklemesi için insan, kardeşine karşı sevgisinde samimi olmalıdır. Bunu gıyabında ve yanında korumalıdır. Kalbi ile dili aynı olmalıdır. Halkın içinde ve yalnız iken, ona karşı içi ile dışı aynı bulunmalıdır. Eğer bu hâllerde, kardeşine karşı sevgisinde bir farklılık yoksa işte bu, kardeşlikteki ihlâstır. Eğer sevgi ve davranışlarında bir farklılık oluyorsa, o kimsede bir yağcılık ve sevgisinde parçalanma mevcuttur. Bu, dinde bir bozukluk ve gerçek müminlerin yolunda bir noksanlıktır. Bu şekilde imanın hakikati elde edilemez.
Meşhur hadiste şöyle buyrulmuştur; “Kul, sevdiği kimseyi ancak Allah için sevmedikçe imanın tadını alamaz.”15
Resulullah Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir;
Yedi sınıf insan vardır ki; Allah Teâlâ, kendi gölgesinden başka hiç bir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde onları Arşının gölgesinde gölgelendirir. Onlardan birisi de Yüce Allah için birbirini seven, bu sevgi üzerinde birleşen ve ayrılan iki kimsedir.”16
Ebu Rezzîn el-Ukaylî (r.a), Hz. Peygamber’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) bazı sorular sordu; Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) kendisine cevaplar verdi ve mümin olarak yapması gereken bazı şartları zikretti. Bunlardan birisi de şudur:
Mümin olman için gereken şartlardan birisi de nesebinden olmayan bir kimseyi ancak Yüce Allah için sevmendir.”17
Allah için sevmenin bir şartı da, bu sevginin, gözeteceği bir akrabalık veya artırmak istediği bir dünya nimeti için olmamasıdır. Bu konuda Hz. Peygamber’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
“Allah için sevdiği bir kardeşiyi ziyarete giden kimsenin yoluna Allah bir bekçi koyar. Melek adama:
“Nereye gidiyorsun?” diye sorar. Adam:
“Şu köyde (beldede) bir (din) kardeşim var, onu ziyarete gidiyorum” der. Melek:
“O senin bir yakının olduğu için mi gidiyorsun?” der. Adam:
“Hayır” der. Melek:
“Onun sana maddi bir iyiliği dokundu da teşekküre mi gidiyorsun?” der. Adam:
“Hayır, ben onu sırf Allah rızası için seviyorum (ve bunun için ziyarete gidiyorum)” der. Melek:
“Ben Allah Teâlâ’nın sana gönderdiği bir elçisiyim. Sana, senin o adamı sevdiğin gibi Allah'ın da seni sevdiğini haber vermeye geldim” der."18
Yine bir hadis-i şerifte Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
Her kim Müslüman kardeşini ziyaret ederse, dönene kadar attığı her adım için kendisine bir köle azat etmiş kadar sevap verilir. Bin günahı silinir ve bin sevap amel defterine yazılır. Sonra onun için Rabbinin katında Arş’ın hazineleri gibi bir nur yükseltilir.”19
İşte bu nedenledir ki, kıymetli şeylerin peşine düşen kimse, fikrini ona göre hazır eder. Kim bir şeye rağbet ederse, sevdiği şeyleri o yolda feda eder. Allah Teâlâ sevdiği kimseleri, sevdiği şeylerde muvaffak eder.
Ubade b. Sabit (r.a) yoluyla gelen hadiste ise şöyle buyrulmuştur: “Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: ‘Benim için birbirini seven, birbirini ziyaret eden, birbirine infak ve ihsanda bulunan kimselere muhabbetim hak oldu.”20
Fudayl b. Iyaz ve diğerleri demişlerdir ki: “Bir kardeşin, diğer kardeşinin yüzüne sevgi ve merhametle bakması ibadettir.”
Hasan-ı Basri ve Ebu Kilabe (r.ah) şöyle demişlerdir: “Allah için sevdiğimiz kardeşlerimiz bize aile ve evlatlarımızdan daha sevimlidir; çünkü ailemiz bize hep dünyayı hatırlatır, kardeşlerimiz ise ahireti hatırlatır.”
Musa b. Ukbe (r.ah) demiştir ki: “Ben Allah için sevdiğim kardeşlerimden birisiyle bazen karşılaşırdım; onunla buluşmamım bereketine (manen uyanır) günlerce aklım başımda ibadetlerimi yapardım.”
Bir hadis-i kudsîde Allah Teâlâ; “Benim rızam uğrunda  birbirlerini sevenler için peygamberlerin  ve şehidlerin bile imreneceği nurdan minberler vardır” buyurmuştur. 21

 

Minber, oturacak yüksek ve şerefli bir mevki demektir.  Nurdan ya da nurlu yüksek mevki ve makamlar, Allah için birbirlerini sevenlerin  Allah katındaki yüksek değerlerinin göstergesi olmaktadır.


Peygamber ve şehidlerin onlara imrenmeleri, bu insanların peygamberlerden  daha yüksek  ve üstün oldukları anlamına gelmez. Buradaki gıbta yani  imrenme ifadesiyle, “keşke biz de onlar gibi olsak, ya da keşke bizim de onlar gibi nurdan makamlarımız olsa” anlamında bir imrenme kastedilmiş değildir.  Peygamberlerin ve şehidlerin imrenmesini, yüzlerce safkan koşu atı olan birinin, gördüğü güzel bir ata imrenip  almak istemesine benzetmek  mümkündür. Yani maksat, Allah için birbirlerini seven insanların, Allah katındaki değerini takdir ve açıklamaktan ibarettir.
Daha açıkçası, “Onlara lütfedilen imkânlara Peygamber ve şehidler imrense yeridir”  veya  “Yüksek mevki ve parlak durumlarına rağmen eğer, peygamberler ve şehidler kıyamet günü birilerine gıbta edecek olsalardı, bunlara imrenirlerdi denilmiş olmakta veya ‘’Bazı hususlarda büyükler küçüklerin özel ve güzel bir durumunu temenni edip ona gıpta edebilirler" gibi bu insanların  ne kadar mükemmel  bir durumda oldukları anlatılmaktadır.
Taberânî’nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte “Allah için birbirlerini sevenler, arş-ı ilâhî etrafında  yakut kürsüler üzerinde ağırlanırlar” buyrulmuştur. 22
Menkıbe
Haberde geldiğine göre Cenab-ı Hak (c.c.) şöyle buyurur:
– Ey Musa Sırf benim için yaptığın bir amelin var mı?
– Ya Rabbi! Senin için namaz kıldım, oruç tuttum, rızan için sadaka verdim, secde ettim, sana hamd ettim, kitabını okudum ve seni zikrettim!
– Ey Musa! Namaz senin için kılavuz, oruç sana kalkan, sadaka sana gölgeliktir. Yaptığın tesbihler cennette senin için ağaç, benim için kitabımı okuman senin için huri ve saray, beni zikretmen de senin için nurdur! Benim için hangi ameli yaptın?
– Ya Rabbi! Senin rızan için olan bir ameli bana göster, onu işleyeyim!
– Ey Musa! Bir dostu hiç benim için dost edindin mi? Yine bir düşmanı hiç benim için düşman belledin mi?
Musa (a.s.) Allah dostlarını sırf Allah için sevmenin ve düşmanlarına da sırf O’nun rızası için buğzetmenin en üstün amel olduğunu anladı.23
Ebû Talib el-Mekkî (k.s) Allah için kardeşlik hakkında şu temel anlayışı tespit eder:
"Kim, Allah Teâlâ'nın rızası için kardeş olmanın faziletini ve böyle bir muhabbetin derecesini iyice bilirse, bu yoldaki talep ve hedefine ulaşmak için, kardeşinin hallerine sabreder; ona teşekkür eder; kendisine yumuşak davranır; sıkıntılarına tahammül gösterir. Çünkü kıymetli bir şeye talip olan kimseye onu elde etmek için en değerli şeylerini o uğurda harcaması gerekir."24
Abdullah b. Ömer (r.a) demiştir ki: "Ömrüm boyunca oruç tutsam, hiç uyumadan geceyi ibadetle geçirsem, malımı parça parça Allah yolunda infak etsem ve bu hâl üzere ölsem, fakat gönlümde Allah'a itaat edenlere karşı bir sevgi, O'na isyan edenlere karşı da bir buğz olmasa, bütün bu yaptıklarımdan bir fayda göremem."25
Resulullah Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Üç şey var ki, onlar kimde bulunursa o kimse imanın tadını bulur:
1. Allah ve Resulü’nü her şeyden daha fazla sevmek,

2. Sevdiği insanı ancak Allah için sevmek,

3. İmandan sonra küfre dönmeyi ateşe atılmak gibi kötü görmek."26
Allah için kurulacak kardeşlik tesadüfe değil, irade ve tercihe dayanmalıdır. İmam Gazâlî (k.s), dostlukların nasıl oluştuğunu şöyle belirtir: "Sohbet ve arkadaşlık iki şekilde oluşur:
1. Bir tercih ve özel bir istek olmadan. İş, memuriyet, okul, komşuluk ve yolculuktaki arkadaşlıklar böyledir.
2. Arzu ve iradeyle. Bizim konu ettiğimiz ve asıl istenen budur. Allah yolunda kardeşlik bu şekilde olur. Çünkü bir işin ibadet olması ve fayda vermesi için irade ve istekle yapılması gerekir. Sohbet; bir kimseyle aynı meclisi paylaşmak ve aynı atmosferde beraber yaşamaktır. Bunlar da ancak sevgiyle olur. Birbirini samimi olarak sevmeyenler bir arada bulunamazlar."27
Bu yolda neye dikkat etmek gerekir?
Büyük veli Şihabüddin Sühreverdî (k.s) bu konuda şu uyarıyı yapar:
"Allah için sohbet ve kardeşlik yapmayı tercih eden kimsenin dikkat edeceği ilk edep, bu işin hayırlı olması için yüce Allah'a yönelmektir. İnsan kendi nefsini ve arkadaşını Allah Teâlâ'ya teslim ederek, bu sohbetin bereketini istemelidir. Çünkü insan, bu beraberlik ve arkadaşlık sebebiyle, kendisine cennet yahut cehennem kapılarından bir kapı açmış olacaktır. Şöyle ki, eğer bu dostluk, Allah rızası içinse, Allah aralarında hayır yolunu açar. Bu ise cennet kapılarından bir kapıdır. Bu hususa işareten Allah Teâlâ buyurmuştur ki:
الْأَخِلَّاء يَوْمَئِذٍ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ إِلَّا الْمُتَّقِينَ
‘’O gün, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar dışında, dost olanlar (bile) birbirlerine düşman kesilirler.‘’28

Ayette geçen muttakilerin âhiretteki durumu şöyle anlatılmıştır:


Allah için birbirini seven iki kardeşten birisine:
- Cennete gir! denilir. O da, diğer kardeşinin durumunu ve makamını sorar. Eğer onun aşağısında ise, kendisine verilen makamın benzeri ona da verilinceye kadar cennete girmez. Eğer kendisine:
- O senin gibi amel etmedi! denilirse, o:
- Ben, hem kendim, hem de kardeşim için amel ettim! der. Bunun üzerine kardeşi için istemiş olduğu bütün şeyler verilir ve kardeşi de onun makamına yükseltilir.
Allah için, Allah yolunda yapılmayan bir dostluk ise, Cehennem kapılarından bir kapı demektir. Bu hususa işaret eden ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur:
وَيَوْمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلَى يَدَيْهِ يَقُولُ يَا لَيْتَنِي اتَّخَذْتُ مَعَ الرَّسُولِ سَبِيلًا يَا وَيْلَتِي لَيْتَنِي لَمْ أَتَّخِذْ فُلَانًا خَلِيلًا لَقَدْ أَضَلَّنِي عَنِ الذِّكْرِ بَعْدَ إِذْ جَاءَنِي وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِلْإِنسَانِ خَذُولًا
‘’O gün, zalim kimse (pişmanlıktan) ellerini ısırıp şöyle der: Keşke o peygamberle birlikte bir yol tutsaydım! Yazık bana! Keşke falancayı (bâtıl yolcusunu) dost edinmeseydim! Çünkü zikir (Kur'an) bana gelmişken o, hakikaten beni ondan saptırdı. Şeytan insanı (uçuruma sürükleyip sonra) yüzüstü bırakıp rezil rüsvay eder.’’29
Demek ki insanlara yakınlık, hem saadet hem de felaket sebebidir. Durum bu olunca, insan nasıl olur da arkadaş seçerken dikkatli davranmaz. Bu işe giren insan dikkatli olmalıdır. Allah Teâlâ'ya çokça yalvarmalıdır. Arkadaş seçiminde samimi olmalıdır. 30
Âlimlerden birisi demiştir ki: “Allah için sevdiğin kardeşlerini çoğalt. Her mümin için bir şefaat yetkisi vardır. Belki sen kardeşinin şefaat ettiklerinin içinde bulunursun.”31
İki mümin karşılaştığı zaman Allah Teâlâ muhakkak birinden diğerine bir hayır ve fayda dokundurur. Hz. Resûlullah’tan (sallallâhü aleyhi ve sellem) rivayet edilen bir haberde şöyle buyrulmuştur:
Kim bir mümini Yüce Allah için kardeş edinirse; Allah Teâlâ o kulu cennette herhangi bir ameli ile ulaşamayacağı bir dereceye yükseltir.”32
Bu konuda şöyle denilmiştir: “Yüce Allah için birbirini seven iki kimseden birisinin ahirette makamı diğerinden daha yüksek olur; makamı aşağı olan kimse onun makamına yükseltilir ve kendisine katılır. Aynı şekilde, ahirette çocuklar anne babalarına, aileler birbirilerine katılarak aynı makama yükseltilirler; çünkü Allah için kardeş edinmek de, dünyaya evlat getirmek gibi bir ameldir. Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:
İman edenler ve zürriyetlerinden iman ederek kendilerine tabi olanlar var ya, onların zürriyetlerini kendilerine katarız; biz onların amelinden de hiçbir şey eksiltmeyiz.”33
Hâris Muhâsibî (r.ah) şöyle der: “Şu üç şeyi kaybettik: Edebi koruyarak güzel yüzle muameleyi, hakkını vererek güzel söz söylemeyi, vefa göstererek Allah için sevmeyi.”
"Herkes, arkadaşının dini (hali, yolu ve sıfatı) üzeredir; öyle ise herkes kiminle arkadaşlık yaptığına iyi baksın" hadisi şerifi, herkes için ciddi bir uyarıdır.
Bunun için Cenab-ı Hak, “Sakın zalim ve günahkâr kimselere yaklaşmayın, yoksa size de ateş dokunur” 34 buyurarak, kötülerle aynı mecliste olmak bir yana, onlara yakın olmanın bile nasıl kötü sonuç vereceğine dikkat çekmiştir. “Kalpleri birbirine benzedi”35 ayeti de aynı fikri paylaşan ve aynı atmosferde yaşayan insanların benzer tavırlar sergilediğini göstermektedir.
Bir kimsenin arkadaşı eğer iyi ise onun içindeki muhabbet o kimseye de geçer. Ancak şayet arkadaşı kötüyse onun içindeki dünya sevgisi de o kişiyi etkiler. İnsanlar yan yana oturduğu kimselerin devamlı tesirinde kalıyor. Onun için bütün evliyalar, müridlerine devamlı arkadaşlarına dikkat etmelerini tavsiye etmişlerdir.
Kötü ahlaklı bir insan ile arkadaşlık kuran kişi, bu kişinin hoş olmayan meziyetlerini, hareketlerini zamanla benimsemeye başlar. Kötülüklere duyduğu tepki kaybolmaya başlar. Çünkü insan tabiatı başkalarına benzemeye meyyaldir.
Cafer-i Sadık (k.s) hazretleri, kötü ahlâklı insanlarla yapılan arkadaşlığın zararlarını şöyle sıralar: “Yalancı ile arkadaşlık etme, çünkü sen ona inanırsan, aldanırsın. Zira o serap gibi uzağı yakın, yakını da uzak gösterir. Ahmak ile arkadaşlık etme, çünkü sana kârı dokunacağı yerde, zararı dokunur. Cimri ile arkadaşlık etme. Çünkü o, en açık ihtiyacını bile vermez. Korkak ile arkadaşlık etme. Çünkü o, bir lokmaya ve hatta daha da azına seni satar.”36
Sohbetin insan terbiyesinde nasıl etkili olduğunu şu hadislerden anlamak mümkündür:
İyilerle aynı mecliste bulunan kimse, misk kokusu satanla beraber bulanan kimse gibidir. Ya ondan güzel koku satın alır, ya güzel kokunun etkisi üzerinde kalır. Kötü insanlarla beraber olan kimse de, körükçü dükkânında oturan kimse gibidir. Ona ya körükçünün elindeki ateşten bir kıvılcım sıçrar, bir tarafını yakar veya oradaki pis koku üzerine siner, o koku ile kalkar.”37
İnsan hep iyilerle bulunmalı, iyilerle arkadaşlık yapmalı iyilerle bulunmanın menfaati ebediyete kadar devam eder. İşte Eshâb-ı Kehfin köpeği. Köpek olması münasebetiyle haram, necisü’l-ayndır. Islakken dokunduğu yerin temizlenmesi için yedi defa yıkamak lâzım gelir. Çünkü (Şafii mezhebine göre) haramdır. Fakat iyilerle kaldığı için, Allah Teâlâ onu beraber kaldığı iyilerin hürmetine cennetlik yaptı. Haram ve necisü’l-ayn olduğu halde cennetlik oldu ve cennette de iyilerle beraber bulunacak.
Hâlbuki Nuh Peygamberin oğlu, Ulü'l-azm bir Peygamber oğlu olduğu halde kâfirlerle arkadaşlık yapıp onlarla beraber bulunduğu için imanını kaybetti. Rabbü'l-alemîn onu kâfirler zümresinden yazdı. Peygamber oğlu olduğu halde kâfirlerle arkadaşlık yapmasından dolayı son nefeste küfür üzerine, imansız olarak gitti ve cehennemlik oldu. Öte taraftan haram olan bir köpek ise cennetlik oldu. Çünkü iyilerle beraberdi, onlardan ayrılmadı.
Bu mevzuda Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyor: "İnsan her kimi seviyorsa (Kıyamette de) onunla beraber (haşr olacak kiminle arkadaşsa Haşirde de onunla arkadaş) olacaktır."38
Öyleyse kimlerle arkadaş olmamız lâzım geldiğini, kimleri sevmemiz icap ettiğini bilmemiz lâzım; dolayısıyla Hazret'i sevmemiz, şeyhleri sevmemiz, Sâdât'ı sevmemiz lâzımdır ki, kıyamet gününde de onlarla beraber olup sevdiğimizden menfaat görmüş olalım.
Bir hadiste şöyle buyrulmuştur: “Allah Teâlâ kime hayır vermek isterse, ona salih bir arkadaş nasip eder. O Allah’ı ve hayrı unutursa bu arkadaşı ona hatırlatır; hatırlarsa yardım eder.”39
Allah Teâlâ kıyamet günü kendisine fayda verecek samimi bir arkadaşı olmayan kimsenin şöyle diyeceğini haber vermiştir: “Bizim için şefaat edecek kimseler ve derdimize düşecek hiçbir samimi dost yoktur.”40
Hz. Ömer (r.a) şöyle demiştir: “Bir kimseye İslam’dan sonra, salih bir din kardeşinden daha hayırlı bir şey verilmemiştir.”
Yine O (r.a) şöyle demiştir: “Sizden birisi kardeşinden sıcak bir sevgi gördüğü zaman, ona sımsıkı yapışsın; çünkü böyle kimselere az rastlanır.” 41
Âriflerin birisine: "İnsanlar içinde kiminle arkadaşlık yapayım?" diye sorulunca:
"Sûfîlerle arkadaşlık et. Çünkü onlar, yaptığın hatalar için ma'zur görecek bir özür kapısı bulurlar. Yapacağın büyük işler için de seni övüp yükseltmezler ki kendini beğenip ucuba düşmeyesin." demiştir.42
Gavs-ı Sânî (k.s) hazretleri:
Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sadıklarla beraber olun” 43 ayetini okuyarak bir sohbetine şu sözleriyle başlamıştır:
“Sadıklarla beraber olan kimse, onlarla birlikte haşredilir. Baksanıza Ashab-ı Kehf’in köpeği aslında temiz olmadığı halde, onlarla birlikte olduğu için Cennete girecektir. İnsan ne olursa olsun sadık kullarla, kâmil mürşitlerle birlikte bulunmalı. Zahiren beraber olmayan kimseler kalben onlarla birlikte olmaya çalışmalı. Gavs Hazretleri, ‘iki gün hırsızla gezersen üçüncü gün sen de hırsız olursun’ derdi. Bunun için Resulullah (sallallâhü aleyhi ve sellem) “Kişi, arkadaşının dini (hâl ve gidişatı) üzeredir” 44 buyurmuştur.” 45
Denilmiştir ki: “İnsanın baş düşmanı olan şeytan, Allah için birbirini sevenlere haset edip kızdığı gibi, iyilikte birbirine yardım edenlere haset etmez. Allah için birbirini sevenlerin arasını bozmak için şeytan bizzat çalışır ve en seçkin ordusunu bu işe teşvik eder.”46
Sonuç olarak böylesine faziletli bir amelin mükâfatına kavuşmak için çok gayretli olmak ve şu şartlara uymak lazımdır:

  1. Kardeşliği Allah İçin Yapmak

  2. Kusurları Affetmek

  3. Kardeşinin Derdiyle Dertlenmek

  4. Kardeşiyle İyi Geçinmek ve Kırıcı Olmaktan Sakınmak

  5. Kardeşinin Hakkını Korumak ve Savunmak

  6. Kardeşine Karşı Kibirden Kaçınmak ve Tevazudan Ayrılmamak

  7. Kardeşini Nefsi Gibi Gözetmek ve Ona İyilikte Bulunmak

  8. Kardeşine Sıkıntı Verecek Söz ve İşlerden Kaçınmak

  9. Kardeşlerine Gıyabında Dua Etmek

Son olarak Mehmed Zahid Koktu (k.s) hazretlerinin güzel bir sözüyle kapatalım sohbetimizi. Mübarek buyurur ki: "Kardeşliğiniz ne kadarsa, Müslümanlığınız da o kadardır."

Allah Teâlâ, sadatların dua ve bereketiyle, Allah için olan dostluklarımızın çoğalmasını ve onların vesilesi ile Allah Teâlâ’nın rızasını kazanmayı bizlere nasip etsin inşallah. Âmin.


1 Zuhruf,67

2 Zuhruf, 68

3 İbn Arabi. Tefsîru Kur'ani'l-Kerîm, 2/452-453.

4 Enfal suresi ayet-63

5 İbnu Cerir et-Taberi, Câmiu’l-Beyan, İlgili ayetin tefsiri; Hakim, Müstedrek, II, 329; Suyuti, ed-Dürrü’l-Mensur, IV, 100.

6 Ebû Ya’lâ, Tabarânî

7 Semerkand Dergisi, Kardeşlik, Muhammed Emin Gül, Nisan 1999

8 Müslim, İmân,93;İbn Mace, Mukaddime,9;Hanbel, el-Müsned, I,167,II,477;Hatib,Târîhu Bağdat,IV,58

9 Hâkim

10 Ebu’ş-Şeyh, Tabakatu’l-Muhaddisin, No: 564; Bezzar, Müsned, No: 2003. Aynı konuda biraz farklı lafızlarla bkz: Ebu Davud, Edeb, 142; Tirmizi,

İsti’zan, 31.



11 Bezzar, Müsned, No: 2005; Suyuti, es-Sağîr, No: 487; el-Muttaki, Kenz, No: 25245; Heysemi, ez-Zevaid, VIII, 27-28.

12 Tirmizi, Birr, 28; Ahmed, Müsned, II, 168; Hakim, Müstedrek, I, 443; Beyhaki, Şuabu’l-İman, No: 9541; İbnu Hıbban, Sahih, No: 368.

13 Ebû Dâvud, Sünnet: 3, (4599); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/140.

14 İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/140-141.

15 Ahmed, Müsned, II,298;Hakim,Müstedrek,I,4;Taberani,el-Kebir,No 8019;Beyhaki,Şuabu’l-İman,No: 9018-9020;Heysemi,ez-Zevaid,I,5;Aynı konudaki lafzı biraz değişik meşhur hadis için bkz:Buhari,İman,9; Müslim,İman,66;Nesai, İman,2/4;İbnu Mace,Fiten,23;Ahmed,Müsned

16 Buhari, Zekat,16;Müslim, Zekat,91;Tirmizi, Zühd,53;Nesai, Kada,2;Darimi, Büyu,50;Ahmed, Müsned, I,73;II, 439

17 Ahmed, Müsned, IV,11-12;Heysemi,ez-Zevaid,I,53.

18 Müslim, Birr,12;Ahmed,Müsned,II,292

19 Benzer manada hadisler için bakınız: Heysemî, Mecmauz Zevâid, 2/258; Münziri, et-Tergib ve’t Terhib, 3/265; Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummal,

nr. 24724; İbn Adiy, el-Kâmil, 2/520.



20 Ebu Davud, Edeb,50;Tirmizi, Kıyame,56;Ahmed, Müsned, VI,44;Hakim, Müstedrek, IV,169-170.

21 Tirmizî, Zühd 53

22 Riyâzü’s-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İmam-ı Nevevî, Erkam Yay

23 İmam Gazâlî, Mükâşefetü'l-Kulûb, 100

24 Ebû Talib el-Mekkî, Kûtu'l-Kulub, 2/216.

25 Gazâlî, İhya. 2/233.

26 Buhâri, İman, 14; Müslim, 67; Tirmizî, İman, 10; İbn Mâce, Fiten, 23.

27 Gazâlî, İhya, 2/234. (Beyrut, 1992).

28 Zuhruf,67

29 Furkan 27-29.

30 Sühreverdî, Avârif, 431-432. (trc. Gerçek Tasavvuf, 556-557).

31 Ebû Talib el-Mekkî, Kûtu’l-Kulub,

32 Zebidi, İthaf, VII, 14. (Aynı konuda benzer bir hadisi İbnu Ebi’d-Dünya, Kitabu’l-İhvan’da rivayet etmiştir.); Buhari, Edebü’l-Müfred, No: 454.

33 Tûr 52/21.

34 Hud/113

35 Bakara/118

36 Semerkand Aile Dergisi, Dostluk, Fatıma Nur Kayrak, Temmuz 2000

37 Buhari,Zebaih,31;Müslim,Birr,146;Ebu Davud,16

38 "Kişi kimi seviyorsa kıyamette onunla beraberdir." (Tirmizi Daavàt 98 Taharet, 71; Nesai, Taharet 97,113; Ibni Mace, Fiten 32) "Kişi sevdiği

ile beraberdir." (Buhari, Edeb 96; Müslim Birr 165)



39 İlk kısmı biraz değişik olarak Bkz: Ebu Davud, Harac, 4; Zebidi, İthafu’s-Sâde, VII, 13.

40 Şuara 26/100-101.

41 Kalplerin Azığı, Ebu Talib el-Mekkî

42 Avarifül Mearif, Sühreverdi

43 Tevbe 9/119

44 Tirmizî, Zühd, 45; el- Kâri, Mirkâtu’l- Mefâtih, VIII, 749.

45 Kaynaklarıyla Tasavvuf, Dilaver selvi

46 Bu konudaki bir hadis için bkz: Müslim, Münafıkun, 67.

Yüklə 109,37 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin