Beylikler Dönemi Hanları / Doç. Dr. Ali Baş [s.38-45]
Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye
Yakın Doğu veya Ön Asya olarak adlandırılan ve Anadolu’nun da içinde bulunduğu coğrafyanın, insanoğlunun yerleşik hayata geçtiği ilk yörelerden biri olması sebebiyle, bu topraklar üzerinde birçok uygarlık ortaya çıkıp, yok olmuştur. Bu süreç içerisinde ekonomik ve ticari açıdan bölgedeki uygarlıklar arasında bazı girişimlerde bulunulmuş olması doğaldır. Zaten yazılı metinler ve arkeolojik veriler, Anadolu ile özellikle Mezopotamya arasında tarihin ilk devirlerinden beri önemli bir ticaret ağının kurulduğunu göstermektedir.1 Bu durum daha sonraki dönemlerde de devam etmiş, buna bağlı olarak da Anadolu’da köklü bir ticari yapı geleneği oluşmuştur. Bu gelenek zamanla toplumların yaşantısına, inançlarına ve sanat zevklerine göre gelişip değişmiştir.
Türkler, 1071 yılındaki Malazgirt Savaşı’ndan sonra Anadolu topraklarına gerçek anlamda yerleşmeye başlamışlar ve kısa bir süre içerisinde bu toprakların büyük bir bölümünü ele geçirmişlerdir. Türkler tarafından bu topraklar üzerinde kurulan ve tarihe Anadolu Selçuklu Devleti olarak geçen bu dönemde, dini ve sivil karakterli olmak üzere çok sayıda eser inşa edilmiştir. Bu eserler arasında, inşa edildikten sonraki süreçte, hatta günümüzde dahi büyük bir hayranlıkla izlenen menzil hanları önemli bir yer tutar.
Selçukluların 1243 yılındaki Kösedağ yenilgisi sonrasında Anadolu’da başlayan kargaşa ortamıyla birlikte, Sultan I. Alaeddin Keykubad zamanında sınır boylarına yerleştirilmiş olan Türkmenler, beylerinin önderliğinde kendi beyliklerini kurmaya başlamışlar, buna bağlı olarak da, özellikle Bizanslılarla yapılan savaşlarda toprak elde ederek, sınırlarını kendi lehlerine genişletmişlerdir. XIII. yüzyılın ortalarına doğru bazı Beylikler, Anadolu’da zulüm ve baskı kuran Moğol valilerinin tutumlarına dayanamayarak, bağlı oldukları Anadolu Selçuklu Devleti ile ilişkileri kesip, bir süre sonra da bağımsız hareket etmişlerdir. Bu süreç 1250 yıllarından itibaren hız kazanmış, XIII. yüzyılın sonlarına kadar çok sayıda beylik kurularak, bunlar adeta Anadolu Selçuklularının çöküşünü de hızlandırmışlardır. Selçukluların yıkıldığı 1308 yılında, bu topraklar üzerinde farklı büyüklüklerde 20 civarında beylik bulunuyordu.
Şehirler arası kervan yolları üzerinde bulunan menzil hanları, Türk mimarlık ve ticaret tarihi açısından önemli yapılardır. Şehir içerisinde bulunan ticaret yapılarının konumu ve fonksiyonu ise menzil hanlarına göre biraz değişmektedir. Türkler, henüz Anadolu’ya gelmeden önce ticaretin önemini kavramışlar, yaşadıkları toprakları, menzil hanlarıyla donatmışlardır. Tarihi İpek Yolu denilen ve doğuyu batıya bağlayan yolun Orta Asya’da, Türklerin yaşadığı topraklardan geçmiş olması, menzil hanlarının Türkler tarafından yoğun bir biçimde inşasını gerektirmiş olmalıdır. Mevcut belgeler ve kalıntılar, bunun doğruluğunu kanıtlamaktadır. Türkler Anadolu’ya geldikten sonra, daha önceki dönemlerde ticari alanda oynadıkları rolün de etkisiyle olsa gerek, yeni geldikleri bu toprakları da menzil hanlarıyla donatarak, Anadolu’yu kervan yolları ile adeta bir ağ gibi örmüşlerdir.
Türk ticaret tarihinde, ticaretin en büyük göstergelerinden olan menzil hanları, ticari fonksiyonlarının yanı sıra, hapishane, sığınak veya Anadolu’yu ziyaret eden yabancılara misafirhane gibi, birçok fonksiyonu da üstlenmiştir.2 Anadolu Selçuklu Dönemi’ne ait bazı menzil hanlarının vakfiyeleri, bu yapılarda verilen hizmetler ve görevlilerle ilgili olarak detaylı bilgiler içermektedir.3
Anadolu Selçuklu menzil hanlarının büyük bir çoğunluğu, verilen hizmetlere paralel olarak oldukça büyük ölçekli inşa edilmiştir. Bunların birçoğunda hana gelen yolcuların bütün ihtiyaçlarını karşılayabileceği servis üniteleri bulunmaktaydı. Yatak yerleri, mutfak, ahır, mescit, hamam, tuvalet vb. gibi. Ayrıca yine büyük ölçekli hanlarda nalbant, baytar, ayakkabıcı gibi hizmet üreten kişiler de bulunuyordu. Yine bazı belgeler hanlarda verilen hizmetlerin üç gün boyunca ücretsiz olduğunu da göstermektedir. Bu hizmette dil, din ve ırk ayırımı da bulunmamaktadır.4
Anadolu Selçuklu menzil hanlarının plan tipolojisi konusunda birçok araştırma yapılmış, bu tipolojilerin çoğu avlu ögesine dayandırılmıştır.5 Bunun dışında işlevlerin ön plana çıkarıldığı tipoloji denemeleri de bulunmaktadır.6 Selçuklu Dönemi menzil hanları daha çok avlu ve kapalı kısmı bir arada bulunduran şemaya göre inşa edilmiş, literatürde en çok tanınan eserler de bu şemayı yansıtan örnekler olmuştur. Selçuklu Dönemi’nde kervan yolu üzerinde yolcunun rahat edebileceği tarzda menzil hanı inşa etme geleneği, adeta devletin milli bir politikası haline gelmiş, sultanlar bu yönde yapılacak olan çalışmalara öncülük ederek, kendileri de menzil hanları yaptırmışlardır. Bu döneme ait menzil hanları arasında en çok tanınan örnekler olan Aksaray Sultan Hanı ile Kayseri yakınındaki Sultan Hanı, Selçukluların ünlü hükümdarı I. Alaeddin Keykubad (1219-1237) tarafından yaptırılmıştır. Anadolu Türk tarihinde Beylikler dönemi dediğimiz devre yaklaşık olarak 1300-1450 yılları arasını kapsayan 150 yıllık bir süreçtir. Bu süreç, bu topraklar üzerinde kurulan beylikler arasında daima savaşlara sahne olmuş, buna bağlı olarak da, Anadolu iç karışıklıkların yaşandığı bir konuma düşmüştür. Anadolu’da Beylikler dönemi, XV. yüzyılın ortalarında, hâlâ mevcut olan bir kaç beyliğe rağmen, Osmanlılar tarafından bu topraklar üzerinde mutlak bir hakimiyet sağlanarak sona ermiştir. İşte bizim genel özelliklerini vurgulamaya çalışacağımız hanlar, Türk tarihinde “Beylikler Dönemi” denilen bu devreden gelmektedir.
Anadolu Türk Sanatı’nda ticaret yapıları konusunda yapılan araştırmalar, genellikle Selçuklu ve Osmanlı dönemi eserleri üzerinde yoğunlaşmış, Beylikler Dönemi denilen devreye ait menzil hanları konusuna hemen hemen hiç değinilmemiştir.7 Bu konu, ilk defa tarafımızca hazırlanan “Beylikler Dönemi Hanları” konulu doktora tezinde gündeme getirilmiştir.8 Konu ile ilgili olarak da 1991 yılında düzenlenen 9. Milletlerarası Türk Sanatları Kongresi’nde, Beylikler Dönemi’ne ait menzil hanı ve şehiriçi hanlarını kapsayan “Beylikler Dönemi Hanlarında Uygulanan Plan Şemaları” isimli bir bildiri sunduk.9 Bu yazımızda ise Beylikler Dönemi hanlarının genel özelliklerini, plan şemaları da dahil olmak üzere, örneklerle tanımlamaya çalışacağız. Burada özellikle bilinmesi gereken husus şudur: Beylikler Dönemi denilen süre içerisinde inşa edilen menzil hanlarından hiçbiri Anadolu Selçuklu Dönemi menzil hanları kadar anıtsal ölçekte olmamış, hatta bunların çoğunluğu 500 m2’nin altında kalmıştır. Anadolu Selçuklu Dönemi’ne ait, tarihi kesin olarak tespit edilen en küçük menzil hanlarının dahi 1000 m2’nin altına düşmediği dikkate alınırsa, Beylikler Dönemi menzil hanlarının oldukça mütevazi yapılar oldukları daha iyi anlaşılacaktır. Ayrıca, Anadolu Selçuklu Dönemi menzil hanlarında daha çok tercih edilen plan şeması, avlunun da içinde bulunduğu grup olmakla birlikte, Beylikler Dönemi’nde şehirler arası yollarda avlulu menzil hanı yapılmamıştır. Selçuklu Dönemi’nden günümüze kadar ulaşabilen şehir içi hanı örneği bulunmadığı için, Beylikler Dönemi’nden itibaren tanımaya çalıştığımız şehir içi hanlarını kendinden önceki dönemle mukayese etme imkanı yoktur. Bu araştırmada, bu dönem hanlarının plan, malzeme ve teknik, mekan, yapı elemanları ve süsleme özellikleri genel olarak değerlendirilmeye çalışılacaktır.
Plan
Beylikler Dönemi hanlarını, konumu itibarıyla iki ana gruba ayırmak mümkündür.
1. Menzil hanları,
2. Şehir içi hanları (Çizim 1).
Menzil hanlarını kapalı mekanın gösterdiği özellikleri dikkate alarak dört ana gruba ayırmak mümkündür. Ayrıca bu ana grupların bazıları da alt gruplara ayrılmaktadır. Bunlar:
1.1. Tek katlı ve tek sahınlı olarak düzenlenmiş menzil hanları,
1.1.1. Ön mekanı olmayanlar,
1.1.2. Ön mekanı olanlar.
1.2. Tek katlı ve iki sahınlı olarak düzenlenmiş menzil hanları.
1.3. Tek katlı ve üç sahınlı olarak düzenlenmiş menzil hanları,
1.3.1. Ön mekanı olmayanlar,
1.3.2. Ön mekanı olanlar.
1.4. İki katlı menzil hanları.
Tamamen bir avlu ögesine dayanan şehir içi hanları ise kat durumlarına göre iki gruba ayrılmaktadır.
2.1. Tek katlı şehir içi hanları,
2.2. İki katlı şehir içi hanları.
1.1. Tek Katlı ve Tek Sahınlı Olarak Düzenlenmiş Menzil Hanları
1.1.1. Ön Mekanı Olmayanlar
Bu plan şemasına göre inşa edilen üç adet menzil hanı tespit edilmiştir. Bunlardan ikisinin girişi dar, birininki ise uzun cepheden sağlanmıştır. Girişi dar cepheden sağlanan örneğimiz, Niğde şehir merkezindeki Karamanoğulları veya Eratnalılar Dönemi’ne ait 1354 tarihli Sarıhan ile Peçin’deki Menteşeoğulları Dönemi’ne ait Üçgöz Hanı’dır.10 Girişi uzun cepheden sağlanan örneğimiz ise, Muğla-Milas yakınlarında Bafa Gölü kenarında bulunan Bafa Gölü Hanı’dır. Menteşeoğulları Dönemi’ne ait olan ve girişi uzun cepheden sağlanan eserin plan şeması Anadolu Selçuklu Dönemi’nde Alanya’da inşa edilmiş olan Şarapsa Han ile benzerlik gösterir. Dikdörtgen planlı olan her iki eserde de yapıların üzerini örten beşik tonoz direkt olarak duvarlara oturtulmuştur (Çizim 2).
1.1.2. Ön Mekanı Olanlar
Bu plan şemasına göre inşa edilen iki menzil hanı tespit edilmiştir. Her ikisinin de girişi dar cepheden sağlanan bu eserlerden biri Osmanlılar dönemine ait Bilecik-Gölpazarı Mihal Bey Hanı, diğeri de Kastamonu İsmail Bey Külliyesi’nde bulunan Candaroğulları Beyliği’ne ait Deve Hanı’dır. Bu iki yapıda, kapıdan bir ara mekana geçilmekte, buradan yine bir kapı vasıtasıyla hayvanların bağlandığı bölüme girilmektedir. Ara mekan bölünmeden yani bağımsız odalar yapılmadan bırakılmış, diğer kısım ise ön mekanı olmayan menzil hanlarındaki gibi tasarlanmıştır. Ara mekanda özellikle ocakların bulunması, bu bölümlerin yatak yerleri olarak kullanıldığını gösterir (Çizim 3).
1.2. Tek Katlı ve İki Sahınlı Olarak Düzenlenmiş Menzil Hanları
Bu plan şemasına göre inşa edilen iki eser tespit edilmiştir. Bunların her ikisi de Karaman-Mut kervan yolu üzerinde bulunmaktadır. Karamanoğulları Dönemi’ne ait olan ve literatüre Kozak Hanı ve Sertavul Hanı olarak geçen bu iki yapının planları büyük ölçüde birbirleriyle benzerlik gösterir. Biri diğerine göre daha geniş olmak üzere, iki sahınlı olarak tasarlanan plan şemasında kapı dar cephede bulunmakta ve daha geniş olan sahına açılmaktadır.11 Her iki sahnın üzeri birer beşik tonozla örtülüdür. Ayrıca Kozak Hanı’nda ocak sistem de bulunur (Çizim 4).
1.3. Tek Katlı ve Üç Sahınlı Olarak Düzenlenmiş Menzil Hanları
1.3.1. Ön Mekanı Olmayanlar
Beylikler Dönemi’nde inşa edilen menzil hanları arasında en fazla rastlanılan gruptur. Bu plan şemasını yansıtan eserlere Anadolu’nun hemen her tarafında rastlanılmaktadır. Dikdörtgen bir alan üzerine kurulan bu yapıların girişleri dar cephede bulunur. Bunların bazıları Konya çevresindeki Hoca Cihan Hanı, Pamukçu Hanı, Zalmanda Hanı, Kavak Hanı; Karaman çevresindeki Atlas Hanı ve Gelendi Hanı; Kütahya çevresindeki Çakırsaz Hanı, Yeniceköy Hanı, Uşak-Ulubey İnay Köyü Hanı, Bursa-İnegöl Ortaköy Kervansarayı’dır. Bu eserlerde de, her sahnın üzeri beşik tonozla örtülü olmakla birlikte, Kavak Hanı’nın üzeri bazı bölümlerde çapraz, bazı bölümlerde ise yarım çapraz, yarım beşik tonozla örtülüdür. Bu yapıların bir kısmında, duvar kenarlarında olmak üzere ocak ve seki sistemine rastlanmıştır (Çizim 5).
1.3.2. Ön Mekanı Olanlar
Üç sahınlı olarak düzenlenen bu grup menzil hanlarının giriş bölümlerinde genelde bağımsız iki oda bulunmaktadır. Bursa-Ulubat Issız Han, Kastamonu Atabey Hanı, Kastamonu Gökçeağaç Hanı, Karaman Bucakkışla Han Yeri Hanı gibi eserler, bu plan şemasını en iyi yansıtan örnekler olarak görülür. Bu grup eserlerden Gökçeağaç Hanı çapraz tonozla, diğerleri ise beşik tonozla örtülmüştür (Çizim 6). Genelde, ön kısımda giriş koridorunun iki tarafında birer mekan bulunmaktadır. Bucakkışla Han Yeri Hanı’nda ise ön mekan boydan boya beşik tonoz ile örtülü tek bir ünite halinde tasarlanmıştır. Bu grup eserlerin hepsinde ocak ve baca sistemine de rastlanılmaktadır. Yalnız Osmanlılar dönemine ait tarihi bilinen ilk menzil hanı olan Issız Han’daki ocak sistemine, sadece bu dönem menzil hanlarında değil, daha sonra inşa edilen menzil hanlarında da rastlanılmamaktadır. Ocak Beylikler Dönemi menzil hanlarında beden duvarlarının iç yüzeylerine yerleştirilmişken, Issız Han’da orta sahında, baldaken tarzında tasarlanmıştır.
1.4. İki Katlı Olarak Düzenlenmiş Menzil Hanları
Bu başlık altında iki eser incelenmiştir. Bunlardan biri Menteşeoğullarına bir süre başkentlik yapmış olan Muğla-Milas Peçin’deki Menteşeoğullarına ait olan Kızıl Han (Çizim 7), diğeri de Afyon-İhsaniye Döğer’deki Osmanlı dönemine ait Döğer Kervansarayı’dır. Bu grup yapılarda zemin kat hayvanların bağlandığı ve aynı zamanda yatak yerlerinin bulunduğu bir konuma sahip iken, üst kat bağımsız odalar halinde tasarlanmıştır. Zemin kat tonoz ile örtülmüş, üst katlarda tonozun yanı sıra kubbeye de yer verilmiştir. Kubbe, tespit edebildiğimiz Beylikler Dönemi menzil hanlarında sadece bu grup eserlerde kullanılmıştır.
2.1. Tek Katlı Olarak İnşa
Edilen Şehir İçi Hanları
Bu grup hanlarda, ortada yer alan açık bir avlunun etrafında müstakil odalar sıralanmıştır. Osmanlılar döneminde inşa edilen Bergama’daki Taş Han ile (Çizim 8), Balat’daki Menteşeoğulları Dönemi’ne ait I ve II nolu hanlar bu grubun tipik örnekleridir. Alanya kale içinde bulunan ve araştırmacılar tarafından farklı şekilde değerlendirilen yapı bu grup eserlerin plan şemasını yansıtmakla birlikte, yapı hakkında tarihleme açısından kesin bilgiler elde edemedik. Eser bazı araştırmacılar tarafından incelenmiş, fakat bu araştırmacıların hemen hepsi eser hakkında değişik tarihler önermişlerdir. Riefstahl ile S. Lloyd-D. S. Rice yapıyı XVII. yüzyıla,12 Türkiye’de Vakıf Abideler ve Eski Eserler adlı çalışmada ise XIV. yüzyıla veya XV. yüzyıl başlarına tarihlendirilmektedir.13 İ. Hakkı Konyalı ise, yapıyı han olarak değil, bir cephane kışlası olarak değerlendirmektedir.14
2.2. İki Katlı Olarak İnşa Edilen Şehir İçi Hanları
Özellikle Osmanlılar döneminde, menzil hanlarına göre daha fazla inşa edildiği anlaşılan bu grup hanlar, genellikle içerisinde ticari faaliyetlerin yürütüldüğü eserler olarak kullanılmıştır. Birçoğu tamamen yıkılmış olan bu grup eserlerin günümüze kadar ulaşabilenlerinden tespit edebildiklerimiz şunlardır: Bursa’da Emir Hanı, Geyve Hanı (Çizim 9), İpek Hanı, Tuz Hanı; Kastamonu’da İsmail Bey (Kurşunlu) Hanı. Bunlardan Tuz Hanı özelliklerini büyük ölçüde kaybetmiştir. Bu eserlerin ortasında revaklı bir avlu ile, revakların gerisinde müstakil mekanlar bulunmaktadır. Birinci kat da zemin kat gibi düzenlenmiş olup, bu kata çıkış genelde revak içerisinden başlayan merdivenlerle sağlanır. İsmail Bey Hanı’nın zemin katında revak bulunmaması sebebiyle merdiven avlunun köşelerine alınmıştır.
İkinci grup yani avlulu şehir içi hanlarının öncüsü plan şemasına sahip olan Anadolu Selçuklu Dönemi örneği mevcut değildir. Fakat kaynaklarda, Anadolu Selçukluları Dönemi’nde şehir içi hanlarının mevcut olduğundan söz edilmektedir. Ariflerin Menkıbelerinde Konya’da Anadolu Selçukluları Dönemi’ne ait Penbefuruşan (Pamukçular) ve Şekerfuruşan (Şekerciler)15 gibi bazı hanların ismi geçmektedir. Yine Sahib Ata’nın Sivas Sahibiye Medresesi’ne ait vakfiyesinde on dokuz dükkanlı bir handan bahsedilmektedir.16 Bu sebeple Beylikler Dönemi şehir içi hanlarıyla Anadolu Selçuklu Dönemi şehir içi hanlarını mukayese etme imkanımız şimdilik yoktur. Fakat Emir Hanı’nın olgun bir plan anlayışıyla inşa edilmesi ve bu plan şemasının Osmanlı Devleti’nin son dönemlerine kadar fazla bir değişiklik göstermemesi, Beylikler Dönemi şehir içi hanlarının öncüsü plan şemasının Selçuklulardan beri tatbik edile geldiğini düşündürmektedir.
Malzeme ve Teknik
Anadolu Selçuklu Dönemi’nde inşa edilen menzil hanlarının ana malzemesi genellikle kesme taştır. Bununla birlikte, Kızılören Hanı, Kuruçeşme Hanı, Obruk Hanı gibi bazı eserlerde kaba yonu taş ile, devşirme antik malzemenin de kullanıldığı görülmektedir. Özellikle Sultan hanları tamamen kesme taş ile inşa edilmiş, hatta Aksaray Sultan Hanı’nda olduğu gibi bazılarının üzeri de kesme taş ile kaplanmıştır. Moloz taş ise bazı yapıların beden duvarlarında veya tonozunda kullanılmıştır. Bu dönem hanlarında sınırlı olmakla birlikte, orta sahında yer alan ve aydınlık feneri olarak düzenlenen kubbelerin iç örgülerinde Horozlu Han ile Çay’daki Taş Han’da olduğu gibi tuğlanın da kullanıldığı görülür.
Beylikler Dönemi menzil hanlarının da ana malzemesi taş olmakla birlikte, cümle kapısı ve kemerler haricinde daha çok moloz taş veya kaba yonu taş kullanılmış, ayrıca Zalmanda, Zıvarık ve Atlas Hanı gibi bazı eserlerde devşirme antik malzemeden de faydalanılmıştır (Resim 1). Kemerler ise, tuğla veya kesme taş ile inşa edilmiştir. Beylikler Dönemi’nin genel karakteristiği olan ve tarihleme açısından önemli bir özellik olarak kabul edilen almaşık duvar örgüsü, dönemin diğer mimari eserlerinde olduğu gibi, Ulubat Issız Han, Kastamonu Deve Hanı, Yeniceköy Hanı gibi menzil hanlarında da kullanılmıştır (Resim 2). Bu dönem hanlarından bazılarının tonoz, kubbe ve kemer gibi mimari elemanları tuğla ile inşa edilmiş (Resim 3), özellikle tuğla şehir içi hanlarının vazgeçilmez malzemesi olmuştur. Bilhassa Bursa Geyve Hanı’nda olduğu gibi iç kısımlarda, ayaklar haricinde kalan bölümlerde tamamen tuğla kullanılmıştır (Resim 4).
Üst örtü, Beylikler Dönemi menzil hanlarında genellikle toprak damdır. Şehir içi hanlarının bir kısmının kurşun ile kaplı olduğu, fakat bazı eserlerin tamirleri sırasında kurşunun sökülerek, yerine kiremidin kullanıldığı belgelerde belirtilmektedir.17 Üst örtünün kurşun ile kaplanması Beylikler Dönemi’nden itibaren başlamakla birlikte, bazı hanlarda, pahalı olan bu malzemenin yerine kiremidin de kullanıldığını kabul etmek gerekir. Çeşitli dönemlerde yapılan tamirler, bu konuda sağlıklı bir gözlem yapmayı şimdilik imkansız kılmaktadır. İncelediğimiz süre içinde yapılmış eserler arasında, orijinal olarak ahşap çatı ile örtülü şehir içi han örneğine rastlanmamıştır.
Beylikler Dönemi hanları genellikle tuğla, moloz taş ve kaba yonu taş ile inşa edildiğinden, duvar ve tonoz gibi kısımların örgüsünde harç vazgeçilmez malzeme olmuştur.
Mekan
Beylikler Dönemi menzil hanları küçük ölçekli yapılar olmasının yanı sıra, birçoğunda bağımsız mekanın bulunmayışı sebebiyle, menzil hanlarında ikamete bağlı ihtiyaçların, mekan bakımından nasıl çözümlendiğini kestirmek zordur. Anadolu Selçuklu Dönemi menzil hanlarının büyük bir çoğunluğu ise devrinin modern ve çok fonksiyonlu konaklama yeri olarak görülür. Selçuklu Dönemi’ne ait belgelerden edindiğimiz bilgilere göre, özellikle kapalı ve açık kısmı bir arada bulunduran menzil hanlarının çoğunluğunda, hana gelen kervanın tüm ihtiyaçlarını giderebileceği ahır, yatak yerleri, mescit, mutfak, tuvalet, hamam gibi mekanlar bulunmaktadır. Ayrıca bazı menzil hanlarında hastaların tedavisinin yapılması, hayvanların nallatılması ve yolcuların ayakkabılarının tamir edilmesi gibi hizmetlerin de verildiği belirtildiğinden, bu hizmetler için de ayrı mekanların olduğu düşünülebilir. Bu grup yapılarda kapalı kısım hem ahır hem de yolcuların konakladığı yerler olarak görülür. Avlunun etrafındaki mekanlar ise yukarıda sıraladığımız servis ünitelerine ait bölümlerdir. Aksaray yakınındaki Sultan Hanı’nda yapılan çalışmalar mutfak, hamam, tuvalet, seki ve hayvanların bağlandığı yerlerin açığa çıkmasını sağlamıştır.18 Yine aynı şekilde bu dönem menzil hanlarında görülen mescitlerin en güzel örneklerinden biri de bu yapıda bulunur. Türk sanatında köşk mescit olarak adlandırılan ve avlunun ortasında yer alan yapılar ayrıca süslemesiyle de dikkati çeker.
Beylikler Dönemi menzil hanları, Anadolu Selçuklu Dönemi menzil hanları kadar zengin programlı ve abidevi ölçülerde inşa edilmediğinden, yukarıda Selçuklu menzil hanları için belirttiğimiz servis ünitelerinin çoğunu bu dönem menzil hanlarında bulma imkanımız yoktur. Bazı menzil hanlarının giriş bölümlerinde bir veya iki mekan bulunmasına rağmen, tespit edebildiğimiz menzil hanlarının büyük bir çoğunluğu ön mekansız yani sadece kapalı bir mekandan oluşmaktadır. İncelemiş olduğumuz bu eserlerde, Anadolu Selçuklu Dönemi menzil hanlarında olduğu gibi değişik hizmetlere tahsis edilmiş mekanların varlığından söz etmek mümkün değildir. Bu grup menzil hanlarında bulunması gerekli olan servis ünitelerinin önemlileri, geceleme veya yatak yerleri ile su sistemi ve tuvalet olmalıdır. Ön mekanı olmayan menzil hanlarında yolcularla hayvanlar aynı mekan içerisinde kalmaktadır. Bu mekanlarda yolcuların yattığı ve seki olarak adlandırılan yerler, hayvanlara ayrılmış olan kısımlardan yüksek tutulmuştur.
Beylikler Dönemi menzil hanlarında su sorunu, Çakırsaz, Atlas, Zalmanda vb. gibi menzil hanlarında görüldüğü üzere kuyular vasıtasıyla sağlanmıştır. Kuyular temiz su elde etmeye yönelik olsa gerek, yapıların en az 25 m. uzağına açılmıştır. Bunun yanı sıra Bafa Gölü Hanı’nda olduğu gibi sarnıç sistemine de yer verildiği görülür (Resim 5).
Değişik ihtiyaçlara yönelik mekan problemi, şehir içi hanlarında daha kolay çözümlenmiştir. Bu tür yapılar şehir merkezlerinde bulunduğundan, bunlarda mutfak, hamam, nalbant, hekim vb. gibi işlerle ilgili mekanların bulunması mecburi değildir. Bugün mevcut olmamakla birlikte, İpek Hanı gibi bazı hanlarda köşk mescidin bulunduğunu yazılı belgelerden öğrenmekteyiz. Köşk mescidin bulunmadığı hanlarda, Geyve Hanı ve İsmail Bey Hanı’nda olduğu gibi, uygun bir mekan mescit olarak kullanılmıştır. Bunun yanı sıra, Beylikler Dönemi şehir içi hanlarında, menzil hanlarında olduğu gibi helâ sorununun nasıl çözümlendiği bilinmemektedir. Çeşitli dönemlerde yapılan tamiratlar ve değişikliklerle modernleştirilen helâların yerinde, klasik dönem Osmanlı şehir içi hanlarında olduğu gibi, iç avlu revaklarından dar bir koridorla geçilen ve her iki katta üst üste gelecek şekilde tertiplenmiş orijinal helâ hücreleri bulunmalıdır.
Yapı Elemanları
Bilindiği üzere Türk sanatında Beylikler Dönemi yapıları özellikle cephe düzenlemesiyle Selçuklu eserlerinden ayrılmaktadır. Anadolu Selçuklu Dönemi yapıları zengin dekorlu taç kapılarıyla tanınmaktadır. Fakat Beylikler Dönemi’yle birlikte yapılarda görülmeye başlanan sadeleşme hanlara da yansımıştır. Zaten mütevazi ölçülerde olan Beylikler Dönemi menzil hanlarında zengin dekorlu taç kapı işçiliği de beklenilmemelidir. Bu açıdan bakıldığında, bu dönem menzil hanlarının girişlerinin niçin çok basit olarak yapıldığı daha iyi anlaşılacaktır. Bu dönem menzil hanları arasında, cümle kapısı yönünden Çakırsaz, Issız ve Ortaköy hanları diğerlerine göre daha özenli bir işçilik sergilemekle birlikte, yine de Selçuklu menzil hanlarının taç kapıları yanında oldukça basit kalmaktadırlar. Hatta bu dönem menzil hanlarının birçoğunda cümle kapısı cepheden öne doğru dahi taşırılmamış, girişler basit açıklıklar halinde verilmiştir. Cümle kapısı düzenlemesi açısından bu dönem eserleri arasında yine Çakırsaz Hanı diğerlerinden oldukça farklı bir görünüm sergiler (Resim 6). Anadolu Selçuklu Dönemi menzil hanlarında taç kapılar, genellikle cepheden öne doğru taşırılır, eyvan oluşturacak biçimde yapılan düzenlemede, içte, iki yan tarafa mihrabiye olarak tanımlanan küçük nişler açılırdı. İşte Çakırsaz Hanı’nda, diğer menzil hanlarında görmediğimiz anlamda, Selçuklu örnekleriyle benzerlik gösteren mihrabiyeler bulunur. Tabi cümle kapılarındaki genel sadeleşme, mihrabiyelere de yansımış, söz konusu nişlerde herhangi bir süslemeye yer verilmemiştir.
Benzeri uygulama şehir içi hanlarında da görülür. Burada da hiçbir yapıda anıtsal ölçekte taç kapı düşünülmemiş, girişler oldukça sade tutulmuştur.
Menzil hanları, güvenliğin ön planda tutulması sebebiyle, dışa kapalı yapılar olarak görülür. Bu yapıların dışarı ile bağlantılı tek girişleri vardır. Aydınlatmaya yönelik olarak da, şehir içerisindeki yapılardan farklı biçimde, oldukça küçük ölçekli pencerelere sahiptirler. Mazgal pencere olarak tasarlanan pencereler, oldukça yüksekte, saçak seviyelerine yakın alanlarda bulunmanın yanı sıra, dıştan içe doğru genişleyen bir özelliğe de sahiptir. Böylece herhangi bir olumsuz durumda içeriye giriş de engellenmiş olur. Beylikler Dönemi’ne ait bazı menzil hanlarında mazgal pencere dahi bulunmamakta, aydınlatma tonoza açılan tepe pencereleri vasıtasıyla sağlanmaktadır. Bu pencereler, aynı zamanda havalandırma sistemi olarak da hizmet görmüş olmalıdır.
Beylikler Dönemi şehir içi hanlarında ise bu durum değişmektedir. Daha önce Selçuklu şehir içi hanları için söylenen sebeplerden dolayı, bu dönem şehir içi hanlarının aydınlatma düzeni hakkında yorum yapmak zordur. Beylikler Dönemi’nin Türk mimarisine getirdiği bir yenilik olan çok sayıda pencere sistemi şehir içi hanlarında da uygulanmıştır. Bu eserlerde zemin kat genellikle depo olarak kullanılmış ve emniyet açısından Bursa Emir Han’da olduğu gibi sağır tutulmuş, buna karşılık ticarethane veya ikamet için kullanılan birinci kata, dışarı ile irtibatlı dikdörtgen pencereler açılmıştır (Resim 7).
Beylikler Dönemi menzil hanlarında, örtü sistemi olarak genellikle yarım daire veya sivri olarak yapılan ve beşik tonoz olarak adlandırılan örtü kullanılmış, Gökçeağaç ve Kavak hanlarında görüldüğü gibi bazen çapraz tonoza da yer verilmiştir (Resim 8). İki katlı olarak yapılan menzil hanlarında ise, yine tonoz kullanılmakla birlikte, üst kattaki bazı odaların kubbe ile de örtüldüğü görülmektedir. Ayaklar arasına veya duvarlara atılan kemerlerle desteklenen tonozların yapımında genellikle moloz taş ve tuğla kullanılmış, bazen de Niğde Sarı Han’da olduğu gibi, tamamen kesme taşa da yer verilmiştir. Tonozlar, iki veya daha fazla sahından oluşan eserlerde ortada, ayaklar tarafından taşınan kemerler üzerine, yanlarda ise beden duvarlarına oturtulmuştur.
Şehir içi hanlarında örtü biçimi olarak genellikle tonoz kullanılmasına rağmen, Bursa İpek Hanı’nda olduğu gibi bazı hanların özellikle birinci kat revaklarında kubbe de kullanılmıştır (Resim 9).
Hanlarda sekiler, genellikle duvar kenarında bulunur. Fakat Ulubat Issız Han’da ortaya alınmıştır (Çizim 10). Duvar kenarlarında olduğu durumlarda hayvanlar ortaya bağlanır, diğerinde ise hayvanlar kenarlara bağlanır. Aslında yapılardaki seki sisteminin oluşumu ısıtma ile de yakından ilgilidir. Beylikler Dönemi’nde ocak ve buna bağlı olarak da baca sisteminin ortaya çıkması ve bunun diğer yapılarda olduğu gibi menzil hanlarında da uygulanması, Türk mimarisinde önemli bir yenilik olarak görülmektedir (Resim 10). Anadolu Selçuklu Dönemi’ndeki diğer yapılarda olduğu gibi menzil hanlarında da ısıtma sisteminin nasıl çözümlendiği sorusu henüz tam olarak aydınlatılamamıştır. Bazı yapılarda tandıra rastlanılmakla birlikte, büyük ölçekli yapıların birkaç tandırla ısıtılması mümkün değildir. Beylikler Dönemi’nde, ön mekanı olan menzil hanlarında, ocak sistemlerinin bu mekanlarda bulunması sebebiyle, yolcuların buralarda yattıkları anlaşılmaktadır. Fakat Issız Han ön mekanı olan bir eser olmakla birlikte, bu mekanların girişi kapalı kısımdan sağlanmış, seki ve ocak sistemi orta sahına alındığı için de ön mekanlar yolcuların yatması için değil, farklı amaçlar için kullanılmıştır.
Ocak sistemi, şehir içi hanlarında, iki katlı örneklerde üst kat mekanlarında bulunmaktadır. Bu yapılarda zemin katta ocağın bulunmaması, bu mekanların depo vb. gibi amaçlı olarak kullanılmış olabileceğini düşündürmektedir. Tek katlı örneklerde ise, yine mekanlarda ocak ile karşılaşılır.
Süsleme
Beylikler Dönemi menzil hanları, yukarıda tanımlamaya çalıştığımız diğer özelliklere paralel olarak süsleme açısından da mütevazi yapılar olarak dikkati çekmektedir. Hatta söz konusu yapıların büyük çoğunluğunda süsleme dahi görülmemektedir. Ancak birkaç yapıda süslemeye rastlanılmakla birlikte, bunlar da hiçbir zaman en mütevazi durumda olan Selçuklu menzil hanlarındaki süslemelerle yarışabilecek özellikte değildir. Süslemeye sahip yapılardan birisi Afyon-Kütahya yolu üzerinde bulunan Çakırsaz Hanı, diğeri de Bursa İnegöl Ortaköy Kervansarayı’dır. Çakırsaz Hanı’nın cümle kapısında, iki renk taş ile altı kollu yıldız kompozisyonu oluşturulmuş (Çizim 11), bunun dışında yapıda başka süsleme yer almamıştır. Ortaköy Kervansarayı’nda ise yine cümle kapısında olmak üzere tuğla ve taş ile yapılan basit süsleme kompozisyonuna yer verilmiştir.
Şehir içi hanları da yine süsleme açısından oldukça sade yapılardır. Mevcut örneklerin hiçbirinde dikkate değer süsleme yoktur.
Sonuç
Türk ticaret ve mimarlık tarihinde büyük bir öneme sahip olan hanlar, Türklerin henüz Anadolu’ya gelmeden önce, hakimiyetleri altında bulunan topraklarda inşa ettikleri bir yapı türüdür. Anadolu’da, XIII. yüzyılın başından, yüzyılın ortalarına kadar yoğun bir biçimde inşa edilen ve adeta bu döneme damgasını vuran menzil hanları, her yönden Anadolu Selçuklularının en önemli yapı gruplarının başında gelmektedir. İçerisinde yer alan ve mekan tasarımı açısından fonksiyonelliğin ön plana çıkarıldığı hanlar, kendi dönemi için günümüzün modern konaklama tesisleri gibi değerlendirilmesi gereken yapılardır. Bunun yanı sıra hanlar, Anadolu Selçuklu Dönemi’ne ait eserler arasında, özellikle taş süslemenin yoğunluğu bakımından da dikkati çeken bir gruptur.
Ticaretin gelişimi ve bu konuda alt yapı hizmetlerinin üretimi, bir ülkenin ekonomik ve sosyal yapısı ile doğrudan ilgilidir. Ülkenin ekonomik göstergesi ve gelişmişlik düzeyi alt yapı sorunlarının giderildiği ve dünya ticaretinde oynadığı rol ile paralel yürümektedir. Buna bir de ülkenin siyasi alandaki istikrarını da eklemek gerekir. Anadolu Selçuklularının 1200’lü yıllara doğru siyasi açıdan topraklarında birliği sağlaması üzerine, ülkede ekonomik ve alt yapı alanında önemli faaliyetlerin başladığı, buna bağlı olarak da özellikle ticari alandaki başarının göstergesi olan hanların yapımına hız verildiği görülür. Fakat aynı durumu Beylikler Dönemi için söylemek oldukça zordur. Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılması sonucunda, bu topraklar üzerinde kurulan çok sayıdaki beyliğin, sınırlı toprak parçası ve kısıtlı ekonomileri dikkate alındığında, Beylikler Dönemi’nden, Selçuklu Dönemin’deki gibi ticari hareketlilik ve buna bağlı olarak da aynı özellikte menzil hanı mimarisi beklenilmemelidir. Siyasi açıdan oldukça karışık bir devre olan ve yaklaşık 150 yıl süren Beylikler Dönemi’nde Anadolu bu sebeple doğu-batı ticaretinin bir bakıma dışında kalmıştır. Bu da artık büyük ölçekli menzil hanı yapımını gerektirmemiş, ancak her beylik kendi sınırları içerisinde kalmak ve kendi vatandaşlarına hizmet vermek üzere (tabi bu sırada ticari faaliyette rol alan tüccarlar da bundan faydalanmıştır) menzil hanı yaptırmaya başlamışlardır. Anadolu Selçuklularının aksine bu döneme ait menzil hanlarının işleyişine yönelik olarak henüz yeterli belgeye rastlanılmamış olması, bu yapılarda verilebilecek olan hizmetler konusunda kesin bir fikir öne sürmeyi güçleştirmektedir. Beylikler Dönemi menzil hanlarının hiçbirisi, Selçuklu Dönemi eserleri gibi içerisinde bir kervanın bütün ihtiyaçlarının giderilebileceği mekan tasarımlarına sahip olmadıkları için, bu eserlerde mutfak, hamam vb. gibi birimlere rastlamak zaten mümkün değildir. Burada akla gelen şey, her yolcu veya kervanın yemek, yatak vb. gibi ihtiyacı olan malzemeleri yanında taşımış olması gerektiğidir. Tabi insanın vazgeçemeyeceği bazı ihtiyaçları bulunmaktadır ki, bunların başında su ve tuvalet gelmektedir. Diğer hizmetler için herhangi bir uygulamaya gidilmiş olmasa bile, su ve tuvalet için bazı çözümler üretilmiş olmalıdır. Yine burada belirtmekte fayda var ki, Beylikler Dönemi’ne ait menzil hanlarında tuvalet ile ilgili herhangi bir mekan tespit edilememiştir. Yalnız menzil hanlarının işleyiş özelliği tuvaletlerin dışarıda olamayacağını gösterir. Çünkü kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre yapıların kapısı akşam olunca kapanmakta, ancak gün ışıyınca açılmaktadır. Bu sebeple tuvalet sorununun hayvanlarla birlikte kalınabilen mekanın bir köşesinde, belki de portatif elemanlarla yapılmış mekan şeklinde çözülebildiğini göstermektedir. Su ile ilgili çözüme ise, yine yukarıda ifade edildiği üzere genellikle kuyular yardımıyla gidilmiştir.
Şehir içi hanlarında, konumundan dolayı, menzil hanlarına göre hem mekan problemi hem de yapı elemanlarının tasarlanması açısından daha rahat çözümler üretilebilmiştir.
Türk siyasi ve kültür tarihinde, Anadolu Selçuklu Devleti ile Osmanlılar arasında geçiş devresi olan Beylikler Dönemi’nde, Selçuklulardan farklı olarak menzil hanlarında mütevazi ölçüler kullanılmıştır. Ebatların küçülmesi ve süslemeye hemen hemen hiç yer verilmemiş olması, bu dönem menzil hanlarını Selçuklu Dönemi menzil hanlarından ayıran en önemli özellikler olarak görülmektedir. Günümüze kadar ulaşabilen Selçuklu örneği olmadığı için, Beylikler Dönemi şehir içi hanları ile Selçuklu Dönemi şehir içi hanlarını mukayese etmek mümkün değildir.
1 Emin Bilgiç, “Kapadokya Tabletleri, Bunlardan Koloni ve Anadolu tarihi Hakkında Çıkan Neticeler”, I. Kayseri Kültür ve Sanat Haftası Konuşmaları ve Tebliğleri (7-13 Nisan 1987), Kayseri 1987, s. 1.
2 A. Tükel Yavuz, “Anadolu Selçuklu Dönemi Hanları ve Posta-Menzil-Derbent Teşkilatları”, Prof. Dr. Doğan Kuban’a Armağan, İstanbul 1996, s. 25.
3 Geniş bilgi için bkz. Osman Turan “Celaleddin Karatay, Vakıfları ve Vakfiyeleri”, Belleten XII (1948), s. 17-153.
4 Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1993, s. 396.
5 Anadolu Selçuklu Dönemi kervansarayları ile ilgili olarak yapılan en kapsamlı çalışma Kurt Erdmann tarafından iki cilt halinde yayımlanan Das Anatolische Karavansaray des 13. Jahrhunderts I-II, Berlin, 1961’dir. Kurt Erdmann’ın ölümünden sonra eşi Hanna Erdmann tarafından bu çalışmanın III. cildi niteliğinde olan ve çizimlerle desteklenen Das Anatolische Karavansaray des 13. Jahrhunderts, Berlin 1976 adlı süsleme ağırlıklı cilttir. Bunların dışında daha çok makale şeklinde çalışmalar yapılmıştır. K. Erdmann’ın çalışmasından sonra yapılan yayınlarda, tipoloji ile ilgili olarak genellikle Kurd Erdmann’ın yukarıda belirttiğimiz eserinde yer alan görüşü benimsenmiştir.
6 A. Tükel Yavuz, “Anadolu Selçuklu Dönemi Kervansarayları Tipolojisi”, IV. Milli Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Semineri Bildirileri (1994), Konya, 1995, s. 183-198.
7 Bu döneme ait bazı kervansaraylar değişik yayınlarda tanıtılmaya çalışılmışsa da, bunlarla ilgili olarak Beylikler kavramı gündeme getirilmemiştir.
8 Ali Baş, Beylikler Dönemi Hanları, S. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Konya, 1989.
9 Ali Baş, “Beylikler Dönemi Hanlarında Uygulanan Plan Şemaları”, 9. Milletlerarası Türk Sanatları Kongresi, (23-27 Eylül 1991), Ankara, 1995, s. 275-288.
10 Yapı ile ilgili detaylı bilgi için bkz. Remzi Duran, Menteşe Beyliği Mimarisi, D.E. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İzmir, 1995, s. 242-244.
11 Kozak ve Sertavul Hanları ile ilgili olarak ayrıca bkz. R. Hüseyin Ünal, “Kozak ve Sertavul Hanları”, Konya, Ankara, 1984, s. 59-64.
12 R. M. Riefstahl, Cenubi Garbi Anadolu’da Türk Mimarisi, Çev. C. Tahir Berktin, İstanbul 1941, s. 46.; S. Lloyd-D. S. Rice, Alanya (Alaiyye), Çev. N. Sinemoğlu, Ankara, 1964, s. 34.
13 V. G. M., Türkiye’de Vakıf Abideler ve Eski Eserler I, Ankara, 1972, s. 586-587.
14 İ. H. Konyalı, Alanya (Alaiyye), İstanbul, 1944, s. 314.
15 Ahmet Eflâki, Ariflerin Menkıbeleri, çev. Tahsin Yazıcı, İstanbul 1986, s. 101.
16 Turan, Kervansaray., s. 496.
17 Bursa Halkevi Neşriyatı, a.g.e., s. 4, 12.
18 O. Cezmi Tuncer, “Niğde Aksaray Sultan Hanında Bazı İzlerin Değerlendirilmesi”, Önasya, Sayı 72, Ankara, 1971, s. 10-11.
Dostları ilə paylaş: |