ŞABAN: (Ar.) Er. 1. Aralık, fasıla. 2. Hicri, Kameri ayların sekizincisi, üç ayların ikinci ayı.
ŞABEDDİN: (Ar.) Er. - Din topluluğu, cemaati. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
ŞÂDÂB: (Fars.) Er. - Suya kanmış, sulu, taze.
ŞÂDÂN: (Fars.) Ka. - Keyifli, neşeli, sevinçli.
ŞADİ: (Fars.) Er. - Sevinç, mutluluk.
ŞADİYE: (Ar.) Ka. 1. Memnunluk, sevinç, gönül ferahlığı. 2. Güzel sesle şarkı okuyan, şiir söyleyen.
ŞADKÂM: (Fars.) Ka. - Çok sevinçli.
ŞÂDNÂK: (Fars.) Ka. - Gönlü memnun.
ŞADUMAN: (Ar.) Ka. - Sevinçli, neşeli, memnun.
ŞAFAK: (Ar.) - Güneş doğmadan az önce ufukta beliren aydınlık. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞAFAKGÜN: (a.t.i) Er. - Şafak renkli, kızıl.
ŞAFAKNUR: (Ar.) Ka. - Şafak aydınlığı.
ŞAFİ: (Ar.) Er. 1. Suçlunun bağışlanması için araya girip yalvaran kimse. 2. İyileştiren, şifa veren. 3. İnandırıcı, inandıran.
SAFİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Şafi).
ŞAH: (Fars.) Er. 1. Hükümdar. - Birleşik isimlerde 1. ve 2. isim olarak da kullanılır: Şahbanu - Selimşah gibi.
ŞAHABEDDİN: (Ar.) Er. - Dinin yıldızı. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
ŞAHADEDDİN: (Ar.) Er. - Dinin tanıklığı. Dinin belirtisi, işareti. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
ŞAHADET: (Ar.). 1. Şahitlik etme, şahitlik, tanıklık, Kelime-i şehadet. 2. Açık, belirti. 3. Şehit olma, şehidlik. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞAHAMET: (Ar.) Er. - Şişmanlık, topluluk.
ŞÂHÂN: (Fars.) Er. 1. Şahlar. 2. Oldukça büyük boylu, yırtıcı bir kuş. (bkz. Şahin).
ŞAHANDE: (Fars.) Ka. - Mutlu, memnun.
ŞAHANE: (Fars.) Ka. - Hükümdarlara yakışacak kadar güzel, eksiksiz olan.
ŞAHAP: (Ar.) Er. 1. Alev, ateş parçası. 2. Kayan yıldız, akan yıldız. 3. Cesur yürekli kimse.
ŞAHAT: (f.t.i.) Er. - Güçlü, güzel cins at, atların şahı.
ŞAHBANU: (Fars.) Ka. - Hükümdar eşi, şah hanımı.
ŞAHBAZ: (Fars.) Er. 1. Beyaz ve iri doğan. 2. Yakışıklı. Yiğit, serdengeçti. 3. Kabadayı. 4. Cömert. 5. Büyük, gösterişli, güzel mükemmel.
ŞAHBENDER: (Fars.) Ka. - Konsolos.
ŞAHBEY: (f.t.i.) Er. - Üstün nitelikli, saygın, yüce.
ŞAHDANE: (Fars.) Ka. - İri inci tanesi.
ŞAHDAR: (Fars.) Er. - Dallı, budaklı ağaç.
ŞAHESER: (Fars.) Ka. - Değerli, üstün nitelikli. Kalıcı, değerli, üstün yapıt.
ŞAHHANIM: (Fars.) Ka. - Hanım sultan. - Şah ve hanım kelimelerinden birleşik isim.
ŞAHİ: (Fars.) Er. - Şah'a hükümdara mensup, şah ile ilgili. Şahlık hükümdarlık.
ŞAHİD: (Ar.) Er. 1. Bir yerde bulunan, bir şeyi gören ve gördüğü ve bildiği şeyler konusunda bilgi veren kimse, tanık. 2. Bir akdin yapılması sırasında taraflardan birinin yanında hazır bulunan. 3. Doğrulayan, isbat eden. 4. Hz. Muhammed'in sıfatlarından.
ŞAHİDÜDDİN: (Fars.) Er. - İslam'ı seçmiş olan ve İslam'ın hak din olduğuna şahidlik eden.
ŞAHIGÜL: (Fars.) Ka. - Gül dalı.
ŞAHİKA: (Ar.) Ka. - Zirve, doruk, dağ tepesi.
ŞAHİN: (f.t.i.) Er. - Büyük boylu, kanca gagalı, yırtıcı bir kuş.
ŞAHİNALP: (f.t.i.) Er. - Şahin gibi güçlü yiğit, cesur.
ŞAHİNER: (f.t.i.) Er. - Şahin gibi güçlü, yiğit er.
ŞECAADDİN: (a.b.i.) Er. - Dinin kahramanı, dinin yiğidi.
ŞECİ: (Ar.) Er. - Cesur, yürekli, yiğit.
ŞECİA: (Ar.) Ka. - (bkz. Şeci).
ŞEFAADDİN: (Ar.) Er. - Dinin, Allah ile kul arasınadaki aracılığı, dinin şefaati. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
ŞEFAAT: (Ar.) - Birinin suçunun bağışlanması ya da dileğinin yerine getirilmesi için o kimseyle başkası arasında yapılan aracılık, dua. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞEFAATİ: (Ar.) Er. - Şefaatle ilgili.
ŞEFAKAT: (Ar.) Ka. - Şefkat, acıyarak ve esirgeyerek sevme.
ŞEFİ: (Ar.) Er. - Şefaat eden. (bkz. Şafi).
ŞEFİK: (Ar.) Er. - Şefkatli, acıması olan, esirgeyici.
ŞEFİKA: (Ar.) Ka. - (bkz. Şefik).
ŞEFKAT: (Ar.). - Sevecenlik, acıma ve sevgi duygusu. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞEHADET: (Ar.). - (bkz. Şahadet).
ŞEHALEM: (f.a.i.) Er. - Evrenin hükümdarı.
ŞEHAMET: (Ar.) Er. - Zeka ve akılla birlikte olan yiğitlik, cesaret.
ŞEHBA: (Ar.) Er. 1. Kır, akçıl. 2. Haleb şehri.
ŞEHBAL: (Fars.) Ka. - Kuş kanadının en uzun tüyü.
ŞEHİD: (Ar.). 1. Allah yolunda canını feda eden müslüman, İslam uğruna ölen müslüman, şehadet mertebesine erişen kimse. 2. Fikri, inancı, ülkesi uğruna ölenler için de teşmilen kullanılmaktadır. Vatan şehidi. 3. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. Ayrıca isimlerde ek yapılabilir. Şehidcan, Şehidnur, Şehidhan. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
ŞEHİM: (Ar.) Er. - Akıllı ve kurnaz yiğit.
ŞEHİME: (Ar.) Ka. - (bkz. Şehim).
ŞEHİNŞAH: (Fars.) Er. 1. Şahların şahı, en büyük hükümdar. 1. Daha çok unvan olarak verilir.
ŞEHLÂ: (Ar.) Ka. 1. Koyu mavi ela göz. 2. Hafif, tatlı şaşı.
ŞEVKİDİL: (a.f.i..) Ka. - Gönül neşesi, gönül sevinci.
ŞEVKİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Şevki).
ŞEVVAL: (Ar.). - Hicri takvime göre yılın 10. ayı, ilk üç günü şeker bayramıdır. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞEYBAN: (Ar.) Er. - Saçlarına ak düşmüş yaşlı kimse. Moğol hükümdarlarından birisi.
ŞEYBE: (Ar.) Ka. - (bkz. Şeyban).
ŞEYDA: (Fars.) Ka. - Aşk çılgını, çok tutkun, aşık.
ŞEYDAGÜL: (Fars.) Ka. - (bkz. Şeyda).
ŞEYDANUR: (f.a.i.) Ka. - (bkz. Şeyda).
ŞEYH: (Ar.) Er. 1. Yaşlı adam, ihtiyar. 2. Kabile ve aşiret reisi. 3. Bir sahada üst seviyeye gelmiş, otorite. 4. Tekke ve zaviye reisi.
ŞEYMA: (Ar.) 1. Bedeninde ben veya benzer bir izi olanlar. 2. Hz. Peygamber'in süt kardeşi.
ŞEZA: (Ar.) Ka. - Kokulu şeylerin kokusu.
ŞEZERÂT: (Ar.) Ka. - İşlenmeden maddenin içinde toplanan altın parçaları. Süs olarak kullanılan inci ve altın taneleri.
ŞEZRE: (Ar.) Er. - İşlenmemiş ham altın. Süs için asılan inci ve altın.
ŞİDE: (Fars.) Er. - Parlak, ışıklı, güneş.
ŞİFA: (Ar.) Ka. - İyi olma, kurtulma.
ŞİHAB: (Ar.) Er. 1. Kıvılcım. Akan yıldız. 2. Cesur, yürekli.
ŞİHBAN: (Ar.) Ka. 1. Kıvılcımlar. 2. Akan yıldızlar.
ŞİHABEDDİN: (Ar.) Er. - Dinin parlak yıldızı.
ŞİMŞEK: (Tür.) Er. 1. Yağmurlu havada, buluttan buluta ya da yere elektrik boşalırken oluşan, geçici ve şiddetli elektrik akımı. 2. Canlı, hızlı, coşkulu, hareketli kimse.
ŞİMŞEKER: (Tür.) Er. - Çok hareketli, canlı, hızlı kimse.
ŞİMŞEKHAN: (Tür.) Er. - (bkz. Şimşekkan).
ŞİMŞEKKAN: (Tür.) Er. - Hareketli, canlı soydan gelme.
ŞİNAS: (Fars.) Er. - Anlayan, tanıyan, bilen.
ŞİNASİ: (Fars.) Er. 1. Tanımaya, anlamaya özgü, tanımak, bilmekle ilgili. 2. Tanzimat döneminin ünlü şairi ve gazetecisi.
ŞİNAVER: (Fars.) Er. - Suda yüzen, yüzücü.
ŞİNİD: (Fars.) Er. - İşitme, semi.
ŞİRAZ: (Fars.) Er. - Türk müziğinde eski bir makam.
ŞİRAZE: (Fars.) Ka. 1. Kitap ciltlerinin iki ucunda bulunan ve yaprakları muntazam tutan, ibrişimden örülmüş ince şerit. 2. Pehlivan kispetinin parçası. 3. Esas, düzen, nizam.
ŞİRİN: (Fars.) Ka. - Sevimli, cana yakın.
ŞİRVAN: (Fars.) Er. 1. İran'da bir kent adı. 2. Aslan barınağı.
ŞİRZAT: (a.f.i.) Er. - Aslan gibi güçlü, kişilikli kimse.
ŞİVE: (Fars.) Ka. - Naz, eda.
ŞİVEKAR: (Fars.) Ka. - Nazlı, edalı, işveli.
ŞÖHRET: (Ar.) Ka. - Şöhretli, ünlü, şöhreti ağızlarda dolaşan.
ŞÖLEN: (Tür.). - En üst idareci tarafından bütün halka verilen, dini ve içtimai fonksiyonları olan yemek, ziyafet. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞÜLE: (Ar.) Ka. - Alev, yalım. Alevli ateş.
ŞÜCA: (Ar.) Er. 1. Cesaretli, cesur, yiğit. 2. Aslan ve yengeç arasında yıldız kümesi.
ŞÜCEYNE: (Ar.) Ka. - Ağaçcık, nihal.
ŞÜKRAN: (Ar.). - İyilik bilme, gönül borcu, minnettarlık. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞÜKRİYE: (Ar.) Ka. - İyilik bilme, minnettarlıkla ilgili, iyilik bilen.