Arz'dan Arş'a Sonsuzluk Kulesi 2


KESİM : 81 HILBERT - FEINBERG ELELE



Yüklə 0,94 Mb.
səhifə6/18
tarix09.03.2018
ölçüsü0,94 Mb.
#45307
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   18

KESİM : 81

HILBERT - FEINBERG ELELE

Büyük buluşma

Bulduğum ikinci kusur da, evrenin "Üçe ayrılmasıydı". Tordyon-Lukson-Takyon diye bir üçlü sacayağı oluşturmanın aykırılığı vardır ve işleri çıkmaza sokar.

Böyle bir sacayağı yerine "İkili" kutup tercih etmek evrenin doğal yapısına uyuyordu. Yaratılış ve kozmolojisi "Tardyon-Takyon" ikili kutbu ile açıklanabilirdi. Luksonlar ise arada bir sınırdı, yüksüz bölgeydi... Bir mıknatısın iki kutbu, Karadelik-Akdelik ikileminin Hünnes-Künnes kutupları gibi... Üçüncüsü ise sınır, duvar ya da "Nötr bölge" anlamına gelir. Yani luksonlar, mıknatısın iki kutbunun tam ortasındaki çekimsiz bölge gibidir. Bir mıknatısı ne kadar bölerseniz bölün, tek kutup değil; çift çift çok kutuplar, yani ayrı mıknatıslar elde edersiniz.

Luksonlar denen kuant bölgesi de sınırdır sadece... Artı ve eksi orada sıfırlanmıştır. Aynı şey elektron-pozitron yüklülerinin dışında bir de nötr elektron gibi davranan "Nötrino"da vardır. Artı yüklü proton ile eksi yüklü elektronun birleşmesinden de yüksüz "Nötron" doğar. Bütün "Luxonlar" yüksüzdür.

Cisimleşmemiş, ışıma hâlinde kalmışlar ve maddenin tavanını oluşturmuşlardır. Bu tavan ise bir sınırdır. Bu sınır Feinberg enerji atlamaları uyarınca kendiliğinden aşılabilmektedir. Luksonlar içinde "foton kuantları" denen ışık ailesi küçük bir yer tutar. Aslında çoğu ışımayacak kadar soğuktur ve hepsi de elektromagnetik radyasyon değildir.

Evrendeki artı (Sıfırdan büyük) bölgeyi madde ya da cisimler (tardyonlar) oluşturur. Uzayımız bir küre biçiminde olduğundan, yüzeyi sınırlıdır ve bir tur atarak, yola çıktığımız yere geri döneriz. Öncelikle evrenimiz kısıtlıdır. Dolayısıyla madde fiziği de kısıtlıdır.

Fiziğin kısıtlılığı, "ışık hızıyla mutlak soğuk arasında" sıkışmaktan doğar. Madde fiziğinin sınırları bu ikisiyle, Hilbert uzayının başladığı bölgede biter. Kısacası evrenimiz ölümlü bir hapishane gibidir. Aynı şey Takyon için de düşünülüyordu.

Kuantlaşmış ve dolayısıyla çekim altında kapanmış ve kısıtlı olmuş bir takyon evreni (Feinberg uzayı) da bakışık bir hapishane gibiydi. Oysa bu Termodinamik tavana (Mutlak soğuğa) aykırıydı.

Bulduğum "Mutlak sıcak" dereceye, küre gibi kapalı bir takyonlar bize tıpatıp eşlenik değildir. Evrenimizin kısıtlılığına inat, onların enginliğinin sonu gelmez. Fizik evrenimiz tabanda mutlak soğuk; tavanda ise ışık hızı arasına sıkıştırılmıştır, bir mezar gibi küçüktür. Bir kaşık su dışında kalan dev bir okyanus vardı dışta...

Takyonlar nasıl kuantlaşır ve nasıl çekim ile büzüşür? Böylece sonlu bir uzayda yaşıyorlarsa farkımız neydi?

Eksi (soyut) kütlenin "Çekim etkisine girmediğinin" matematik kanıtını yaptım. Dolayısıyla Feinberg uzayı "Küre=Riemann modeli" değil; semer biçimindeki "Lobatçevski" uzayı ya da Öklid levhası benzerindedir. Yani açık evrendir ve bir daha başladığınız noktaya dönemeden sonsuza açılırsınız.

Çekim etkisine girmeyen bir takyon da kuantlaşamaz. Hem takyonların kuantik parçacık olduğu nereden çıkmıştı? Burada bir aksaklık vardı.

Bunu kontrol ettiğimde, Feinberg uzayının, bildiğimiz Hilbert uzayı ile aynı olduğunu, başka başka isimler aldığını gördüm. Çünkü Takyonların yaratılış tavanı, evren dışındaki asıl kâinat ve tabanı ise Hilbert uzayıydı. Aslında ikisi de Hilbert uzayıdır.

O zaman kuantlaşmayan, çekim etkisine girmeyen bir TAKYON UZAYI gerekiyordu. Böylece kapalı, dar bir uzayla değil; Hilbert Uzayı ile açıklanacaktı takyonlar...

Çekim etkisiyle bir uzay büzüşür. Fakat takyonlar, uzayı büzmediği gibi tam tersine gererler, eğriliği düzeltirler. Böyle bir uzay, kenarları olmayan sonsuz bir evren olmalıdır. Burası eksi bölgedir ve engindir: Bizi dışımızdan kuşatan ve içimizde her noktada yer alan Hilbert uzayını kapsamalıdır. Işık hızı ve mutlak soğuk derece arasındaki dar hapishanemizin dışında kalan bütün kâinat Takyonların engin uzayını oluşturuyordu, hem de tam özgürlükte!

Örneğin gözümüz, zengin bir dalga boyu gamında minicik bir bölgeyi (7 rengi) görür. 7 milyar renkten yalnızca yedisini görürüz. Bunun üstündekileri radyo dalgası olarak duyar; altındakiler de koklarız. Beş duyunun ötesindeki bu 7 milyar, 77 katrilyon renk içinden bize sadece yedisi düşmektedir. Beş duyu yerine beş milyon duyumuz da olabilirdi.

Evrenimiz mutlak soğuk derece ile ışık hızı arasına sıkışmış çok dar bir hücredir, kapalı bir küredir. Ama bizim dışımızda yani mutlak soğuğun berisinde ve ışık hızının ötesinde öylesine nice 7 milyar duyuya hitap eden evrenler vardı ki, neye benzediğini bilmeden, sadece "Soyut Evren" diyoruz.

Feinberg de uzayının "Ne" olduğunu bilmiyordu. Gerçekten enerjinin sıçramasına bakarak, bir "Makro fizik uzayı" bulmuştu ve Relative teoremini geçersiz kılmıştı bu yeni uzayında...

Hilbert de, "Mini fizik uzayını" bulmuştu ve bu uzayda da "Kuantum teoremi" geçersizdi.

İki uzayın birbirinin aynı olduğunu bulmamı "Sandalye=İskemle" ya da Takunya=Nalın" gibi düşünebilirsiniz.

Madem ki Feinberg-Hilbert uzayı aynı şeydir, o halde Feinberg uzayının sakinleri olan Takyonların da "Kuantlaşmaması, yani enerji noktacıkları olmaması" gerekmez miydi?

KESİM : 82

AİBERGSCHE TACHYO-MECHANİSMUS

Genel Takyon Teoremi

Bilaniuk öncü teoremini kurarken, takyonları kuantlaştırmakla şartlanmıştı. Öyle ki, bundan Feinberg, Geinberg, Sudarshan, Thouless gibi teorisyenler bile kuşkulanmamış, hatta, antitakyonları kabullenmişlerdi.

Hilbert uzayını iyice tanıyordum. Feinberg uzayı ise ışıktan hızlı olan takyonların matematik evreni olarak bulunmuştu. Bu iki uzayın birbirinin aynı olduğunu matematiksel olarak gösterdim (On boyutlu uzay-zaman-bilinç bileşiminden oluşan Ayberg uzayı uyarınca).

Mini-mini Hilbert uzayı ile Feinberg uzayı aynı şey olduğuna göre, her iki uzayda da kuantlaşma olamazdı. Çünkü takyonları oluşturan sonsuz özenerji, orada kuantlaşamaz (noktasal değil, bütündür). Dolayısıyla "Çift kuanta bağlı bir çift parçacık" üretimi yapamazlar. Kuantlaşmanın olmadığı yerde antitakyon üretimi beklenemez.

Antitakyonlar yalnızca bizim evrende geçerli olabilir. "Özel takyon teoremi" olarak yer alabilirler. "Genel Takyonlar" teoreminde kuantlaşma olamayacağından, teoremim antitakyonlara dayalı değildir.

Antitakyonlar, (Feinberg enerji durumlarının ışık duvarını sıçramasıyla) evrenimize, frenlenerek girmiş parçacıklardır. Bunların da zamanı bizimki gibi "Geleceğe doğru" akacağından bir olağanüstülük sezmeyiz. Böyle bir antitakyon, fizik evrende yer alır. Bunlar kayıp kütlenin Evrendeki karanlık maddenin tamamı olabilir: Gölge madde, kayıp diziler, görünmeyen aksiyonlar, fotinolar ve en önemlisi de nötrinolar!..

Takyon ile antitakyonun birbirini yok etmeyeceğini, nötrino-antinötrinolardan da sınayabiliriz.

Olası bir antitakyonun, karşıtı takyon ile rastlaştığında birbirini yok etmeleri tartışmasının temelden yanlış olduğunu anlamıştım. Çünkü yarı madde; yarı takyon olan nötrino-antinötrinolar bile birbirini yok etmezken, onlardan daha soyut olan takyon (ve antitakyon çiftinden) yok olma hiç beklenemezdi.

Madde ile madde ötesinin "Ortak malı" olan nötrinoların "Yarı-Takyon" olmaları, onlara niçin "Hayalet" dediğimizi açıklar. Hayalet nötrinolar, fizik evrenimiz ile bunun ötesi (Hilbert-Feinberg uzayı) arasında kaypak ve esnek olarak bekliyorlardı.

Ya spinleşerek bize geliyorlar, ya da tersine geriye kaçıyorlardı. Olası bir antitakyonun adayı olarak nötrinoları önerirdim ama, kuantlaşmayan ve globular davranan takyonların antisini varsaymak bize zaman kaybettirir.

Takyonların limitlerini belirlemiştim. Madem ki, onların da taban-tavanı vardı, buna göre, "İki tip takyon" da olmalıydı. Doğrusu işin içinden çıkamadığımda hep Kur'an'ımı ve İslâm verilerini karıştırır ve bunun her zaman yararını görürüm.

Madde-enerji evreninde her şey çift çifttir. Fakat dar bir bölgede yer alan antitakyonlar evrensel olamadıkları için, takyonların çift olması yasaklanmış, yerine "Çok-kopya" olayı gelmiştir.

Buna rağmen İslâm verilerimizde iki önemli Takyon ip ucu verilmişti. Bunlardan birincisi "MÜCERRET ÂLEM (Soyut kâinat) cisimler âleminden (Somut kâinattan) ÖNCE YARATILMIŞTIR" rehberidir.

Bu bilgi takyonların nedenselliğinin ters çalıştığını anlatıyordu. "Hangi âlem önce yaratılmıştır?" diye soran birine, ışıktan hızlı olanın önce yaratıldığını fizik hemen ispat eder.

Işıktan hızlı olan şeylerin saati bizim tersimize çalıştığından, öncemizde yer alırlar. (Takyonlar yola çıkmadan amaca ulaşırlar.) Dolayısıyla Soyut evren (Mücerret âlem) her cisimden (Arş, Arz) önce yaratılmıştır.

Takyonlar hakkında bir diğer rehber de "Mücerreteyn" idi... (Arapça gramere göre, "Neyn, eyn" eki sona gelir ve bir çift anlamındadır. İsneyn, Zülkarneyn gibi... (Zülkarneyn = İki-boynuzlu demektir.)

Mücerreteyn sözünün matematik analizine girdim ve "Aiberg Enerji-Bilinç eşdeğerlilik formülüne göre" bir çift takyon kurgusu ortaya çıktı:

1, Kütleli, fakat enerjisiz takyonlar.


2. Kütlesiz, fakat enerjili takyonlar... (*)

(*) Piyasadaki bazı kitaplar, bu bulgumu yanlışlıkla Srynkoff'a [* Syrnkoff] mal etmişlerdir. Takyonların iki tipini bulan Benim; fakat bunların nasıl ışıyabileceğini araştıran asistanım ve öğrencim Srynkoff'tur [Syrnkoff].
Zaman boyutu dışına çıkarak bilinmezleşen ve zaman boyutunu ters yönde alarak takvimlerini (Ayetler uyarınca, bir günün bin yıl ve 50 bin yıl olduğu relativistik) büyüten takyonlar diye de bu tasnifi ayırabiliriz.

[*] Aiberg'in işaret ettiği kitaplarda, "Tachyon veya Syrnkoff ışınları" olarak geçiyor.

KESİM : 83

NEGATİF İVME

İvmesizlik

Işık hızında maddenin kütlesi sonsuz olur. Dolayısıyla, madde enerjiye dönüşerek, kütlesini sonsuzdan sıfıra indirir.

Mutlak soğuk derecede ise maddenin öz kütlesi sıfır olmalıdır. Dolayısıyla bu kez, enerji maddeye dönüşerek, kütlesini sıfırdan sonsuza çıkarmaya çalışır (Nötron yıldızı-karadelik yoğuşmasının nedeni).

Takyonlarda da bu dönüşüm vardır: Enerjisi sonsuz kütlesi sıfır (Yani ters yönde en büyük kütle) olan takyonlar ve enerjisi sıfır (Mutlak soğuk derecede) kütlesi sonsuz (Eksi yönde sonsuz) olan takyon dönüşümleri.

Mutlak soğuk derecenin bir derece altı, bir takyonun en sıcak derecesidir ve dolayısıyla kütlesi sonsuz olur. O zaman kendisini maddeden nur enerjisine (Sonsuz özenerjiye) çevirerek kütlesini sonsuzdan sıfıra getirmeye çalışır.

Işık hızının milyonlarca katı olan hızının sonunda ise takyon maddenin kütlesi sıfır olduğundan; enerjisini maddeye çevirerek kütlesini sıfırdan sonsuza çıkarmaya çalışır.

Takyonların iki tipinin bir benzeri de evrenimizde vardır. Evren ilk yaratılış patlamasıyla "İki tip" içerik ve tutara dönüşmüştü. İlki bildiğimiz maddî cisimler, ikincisi de görmediğimiz kuvvet alanları.

Büyük patlamadaki toplam enerji böylece varlıklar ve alanları olmak üzere ikiye ayrılmıştı.

Madde ve onun kuvvetlerine hâkim olan denklemlerimizin iki bileşeni vardır: Bunlar büyük patlamada birbirinden ayrılmış olan evren ve gölge evrendir. İkisi de bağımsız evrimleşir. Tek ilişkileri "Çekim"dir.

Evrendeki parçacık-kuvvet ikilemi; gölge evrende de vardır.

Evrenimizdeki bu olgu, takyonlarda da vardır. Üstelik hesaplarıma göre, SOYUT EVREN bizden önceki yaratılışında da BÜYÜK BİR PATLAMA İLE açılmış olmalıdır. Bu soyut evren daha sonra zamanda ters giden antimadde evreni ile aynı paralele girmiştir.

Böylece takyonların enerji-kütle tiplerini çizebilmiştim. Takyonların da limitlerini çözebilmiştim.

Takyonlar Hilbert uzayındaki o sonsuz özenerji parçacıklarıdır. Yani somut ile soyut'un sınırlı Hilbert uzayı tünelleridir.

İki evren arasında BERZAH vardır. Bu darboğaz ya da kıstak anlamına gelen sözcük çok önemlidir. Ayetlerde yer alır.

Takyonların hızı ışığın milyonlarca katıdır. Ama en düşük hızları ise, (onların mutlak soğuk derecesi olan) "Işık hızı" dır. Bir takyon ışık hızında durur ve donar. Buna karşılık bizim "Mutlak soğuk derece" altındaki inanılmaz cehennemi sıcaklarda ise çok hızlanır. (-275 derece gibi bir soğuk aslında cehennem sıcağından da sıcaktır.) Bu çelişkinin nedeni, takyonların TERS TERMODİNAMİK yasalarıdır.

Biz bir maddeyi itiyorsak hızlanır. Örneğin bir kayayı ittiğimizde, kaya önce bize eylemsizlik kütlesiyle karşı kor, fakat biz onu daha fazla kuvvetle ittiğimizden hızlanır. Bir şeyi ittiğimizde hızlandırırız, bu bize çok doğal gelir.

Oysa soyut bir kayayı (Takyondan oluşmuş bir kaya) ittiğimizde hızlanmaz; TERSİNE YAVAŞLAR. Onu sonsuz bir kuvvetle itsek bile o kaya öylesine yavaşlar ki, sonunda durur ve biz hiç bir şeyi durmaktan öte yavaşlatamayız. Hareketsiz olan daha fazla hareketsiz yapılamaz.

Kısaca Takyonlar, ittikçe yavaşlayan, hız enerjisi aldıkça hareketsizleşen bir yapıdadırlar. Bir takyon roketine tepkili motor itme değil, durma etkisi yapar. Takyon evreni için "motor-makina" gibi araçlar gerekmiyor, çünkü bir takyon için enerji gerekmiyor. O enerjimiz olduğunda hızlanır. Öyleyse, takyon enerjisi sıfır olduğunda sonsuz kütleye sahip olur. Fakat bu sonsuz kütlenin bittiği bir yer vardır: Mutlak soğuk derece!.. İşte İKİ BERZAH'tan ilki budur!..

İkinci BERZAH ise bir takyona o kadar enerji verdiğimizde hızlanacağı yerde yavaşlayıp durması sınırıdır ki, bu da ışık hızı sınırıdır.

Berzah'ın fizik yorumlarından biri budur. Berzah ters ve düz akıtabilen bir boğaz (TÜNEL) 'dir. Kütlesi sıfırdan büyük olan madde yasaları, kütlesi sıfırdan küçük olan takyonlarda ters işlerlik ve işleve sahiptir. Bu nedenle "soyut eşyayı" (takyonu) ittiğimizde hızlanmaz, yavaşlar. Buna ivmesizlik denebilir. Tetiği çekersek silah patlamaz! Roket fırlamaz, otomobile konan benzin aracın yakıtı değil; freni oluverir. Ok, yaydan fırlamaz. Melekleri öldüremeyiz!..



KESİM : 84

BİRİNCİ TAKYON YASASI

Bilim tersine dönüyor

Takyonların "Her fizik ilkemizin ve yasamızın tersine hareket ettiklerini" tespit ettiğimde teorik tıkanıklık giderilmişti.

Genel takyon teoremi için, genel bir ilke geliştirdim: Evrenimizdeki ne kadar fizik yasası ve denklemi varsa hepsini bir paranteze alıyor, sonra da bu parantezin önüne bir eksi (-) işareti koyuyordum.

Böylece ışıktan hızlı gitmenin bedeli olan "Tersine takyon mekaniğini" oluşturuyordum. Kısacası takyonlar tardyonların negatif cebir işareti olan paralelidir. Bildiğimiz ve çevremizi kuşatan, somut cisim ve madde adına ne kadar yasa oluşturmuşsak, bunların negatifi Takyon dinamiğidir. Feinberg, Geinberg ve Hilbert uzayına giren her şey takyondur ve buradaki bütün fizik ilkelerimizin ters-yüz hattâ alt-üst edilmesiyle takyon mekaniğini öngörürüz.

Bu iç-dış ediş sayesinde onları kolayca kavrayabiliyoruz. Görmeden, hipotetik olarak düşlemekle birlikte bildiğimiz bütün yasaları ve prensipleri tersindirerek Takyon fiziğini kurabiliyoruz. Böylece hem akıl; hem de "Gizli değişkenlerin" TAKYON fiziko-matematiğinden geliştiğini ileri kesimlerde göreceğiz.

Genel takyon teoremini oluştururken, tıkanıklığı açmak için itiraf ederim ki, yine Kur'an'dan yararlandım: Eksi bir insan olarak düşündüğümüz birisi "MELEK" olabilirdi. Bu yüzden Melekler ve Nur konusundaki Kur'an verilerinin içinde buldum kendimi...

Melekler, bilinçli takyon varlıkların ta kendisiydi. O zaman Bilaniuk'un negatif yasalarını, meleklerin kıstası olarak inceledim. Birinci yasaları ışıktan hızlı olmaları doğruydu. Bu, "Düşüncenin ve gizli değişkenlerin" de hız mekanizmasını açıklıyordu. Allah'ın bir gününün, bin yıl hatta 50 bin yıl olması da Takyonların hızını doğruluyordu.

KESİM : 85

ŞAHDAMARINDAN YAKIN ARŞ

Kumdan küçük, Kâinattan büyük
Şahdamarmdan yakın,
Arş'tan uzak

İkinci negatif yasa da doğruydu: Işıktan hızlı olan her şeyin özkütlesi sıfırdan küçüktür. Yani takyonlar, "Cebir skalası"nın eksi bölgesinde yer alırlar. Bu bölge sıfırdan başlayarak, "Eksi sonsuza" doğru büyür, dolaşır!..

Şimdi bir takyon-adam düşünelim: (Bu bizim ışık hızını aştığımızdaki durumumuzdur.) Ağırlığı -70 kg, boyu -170 cm. olup, eksi 200 metrekare bir evde oturuyor ve evinin hacmi da "Eksi 6000 metreküp" dersek bu ne ifade eder?

Cetvellerimiz ve terazilerimiz, daima sıfırı en küçük kabul ederek sıfırdan büyük (Artı) değerleri ölçebilir. Bir terazi asla sıfırdan küçük bir tartıyı ölçemez. Eğer bunu yapabilseydik, "Aşk, düşünce, heyecan, rüya, hayal" gibi soyut ağırlıkların da birer negatif ağırlığı olduğunu bulurduk. (Böyle bir terazi, yalnızca "Mizan" adıyla Ahret âleminde vardır. Günah-sevap gibi sıfırdan küçük ağırlıkları ölçebilmektedir ki, "günahların ağırlığı ve vicdan yükü" budur.)

Bir kitabın ağırlığını ölçebiliriz. Ama içindeki fikirlerin ağırlığını değil. Kalbimiz ve beynimizin ağırlığını ölçebiliriz. Fakat kalbe düşen aşk ile beynindeki düşünceyi ölçemeyiz.

Bilincimiz de vardır: Diyelim ki, eksi 70 kiloluk tıpatıp kendimizdir. Onun da ölçümünü yapamayız (fakat cesedin eksiği olan bilinci de bir cenaze töreninde ibretle fark ederiz).

Yine benzeri bir problem soralım: Bir kum tanesi mi; yoksa bir eksi kafdağı mı daha ağır ve uzundur?

Boyut söz konusu olduğunda, soyut bir dağ, somut bir kum tanesinden daha ağır ve uzundur. Ama onun ağırlığını terazilerimiz ölçemez. Kantarlarımızın işi, sıfır (son sayısında) biter ve soyut sayıları göstermezler.

Şimdi "Melekler düzeyinden" bir soru soralım: Eksi bir kum tanesi mi yoksa eksi trilyarlarca km. boyunda ve bir o kadar ton ağırlığında melek mi daha ağır ve uzundur?

Bir meleğin boyu, bir insandan ters yönde trilyarlarca km. olsa bile bizim cetvellerimiz ölçümleyemez. (Cetvellerde soyut sayı dizgesi yoktur.)

Atomdan küçük saydığımız, aslında, 7 gökten büyük bir melek, "Mikroskobik" sayılabilir mi?

O Melek bir kuant noktasından küçük, boyutsuz ve kütlemiz midir; yoksa evrenimizi patlatan aknoktadan ağır, evrenden büyük müdür?

Meleklerin bizim mini-Hilbert uzayında kaldığını düşünerek boyutsuz olabileceklerine ihtimal vermek safdillik olur. Çünkü Hilbert uzayındaki evrenin en küçük aralığına giren bir kimse, bunu aşınca, evrenin dışına en büyüğe çıkar, 7 göklere tepeden bakabilir.

Hilbert uzayı en küçüğün en büyüğe açıldığı (veya ikisinin birleştiği) uzaydır. Bizi hem içimizdeki her noktadan temsil eder, hem de dışımızdan sarar, kavrar!..

Arş taşıyan meleklerin, Arş-Arz arası sonu gelmez milyarlarca ışık yılı uzunlukta olduğu fezayı boydan boya kapladığı tarzındaki bildirime bilim de katılıyor.

En küçük ile en büyüğün de aynı yerde olması bizim için şaşırtıcıdır ama fiziko-matematik olarak mümkündür. (*)



(*) Tüneller ve Süper Uzay bölümünde, bu şaşırtıcı matematik ispatları sunacağız. Banach ve Tarski, bir portakalı dilimledikten sonra, ister atomdan küçük; ister evrenden büyük bir top halinde yeniden birleştirebileceklerini gösterdiler. Borges ise "Elif" denen sonsuz-ötesi noktasında, bütün evrenin tek bir nokta olarak temsil edilebileceğini gösterdi. Hilbert ise kendi uzayında kuantlaşma olmadığını, mini bir şeyin, birden bütününe, için-dışına; bireyin toplumuna çıktığını gösterdi. Melekler de Hilbert uzayının en küçük limitinden itibaren, logaritmik eksponensiyal artışla bir hiyerarşi içinde dizilirler. Buna göre, Arş kesimindeki melekler, inanılmaz dev boyutlara erişiyorlar. Tabii bu "Eksi yönde ve eksi ağırlıkta" olmak şartıyla...

KESİM : 86

ÜÇÜNCÜ TAKYON YASASI

"Mele-i âlâ" yi dinlemek

Üçüncü negatif yasa da doğruydu. Söz konusu Takyon yasası, tıpkı antievren ve Negatif Hilbert uzayındaki gibi, zamanın tersine akmasıdır.

Işık hızına doğru saatimizin yavaşladığını; tam ışık hızında durduğunu ve ışık hızını aşınca da "Geriye doğru" çalışmaya başladığını hatırlayalım.

Işıktan hızlı takyonların da zamanlarının gelecekten geçmişe doğru yaşandığını görürüz. Zaman oku tersine dönmüştür artık.

Takyonların "Zaman enerjisi" saçan bir esîri boyut oldukları da ortaya çıkıyordu. Biz onların yayınladığı "zaman enerjisini" soğurarak, soluyarak yaşamaktayız.

Zamanları ters olan takyonların nedenselliği de tersine döner: TEPKİ, etkiden önce gelir. Öncelik "Sonuç"; sonralık "Neden" biçiminde sıralanır. (*)



(*) Zamanın akma yönünün ters dönmesini önceki kesimlerde iyice işledik. Takyonların iki türü vardır: Birincisi kuvvet alanı (Esîr) yapı; ikincisi ise "Varlıklar" olan takyonlar... Esîr içinde zaman enerjisi üretimi yapılır. Burada zaman boyutu elzem değildir. Ama varlık olan takyonların zamana bağımlılığı vardır. Takyon bir varlık önce yaşlıdır, sonra giderek gençleşir. (Negatif Delta uzayında) ya da zamanın teğet olması dolayısıyla, zamandan kısmen münezzeh olur. Her halükârda da nedensellik tersine döner. Işıktan hızlı oldukları için, kendilerini var eden nedenden de önce yer alırlar, dolayısıyla takyonlar yola çıkmadan amaca ulaşırlar. Okuyucu, karadelik tekilliklerinde, "Yola çıkmadan önceki kendimize, dönüşte rastladığımız" biçimindeki nedensellik tersinmesini hatırlayacaktır. Zaten bu nedenle takyon evreni (Mücerret âlem) kendi evrenimizden önce yaratılmıştır.

Takyonlar; bizim nedenimizden önce yer almaktadırlar. Yani biz bir şeyi daha düşünmeden, o şey zaman içinde gerimize gidiyor ve daha düşündüğümüz sırada o şey tahayyül alanımızda beliriyor.

Hatta geleceğin geçmişle haberleşmesi denen gizli değişkenlerle gelecekten geçmişe, "sonucun, nedenden önce iletilmesi" olayıdır. Rüyalarımızda (rüya sandığımız bir rüyette) kehanet mekanizmamız kader ile haberleşir.

Örneğin yıllarca sonra bir anı hatırlayarak, "Ben bu anı yaşamıştım" ya da "Rüyamda görmüştüm" diyebiliyoruz. Bu bize hem kaderin geleceğimiz olarak bizi hazır beklediğini gösteriyor; hem de "İleride" olacak bir sonucun, geçmişimizde bize kehanet yoluyla malûm olmasıyla "Sonucun, nedenden önce yer aldığını, kader örgüsünün yola çıkmadan amacına ulaştığını" anlıyoruz.

Cin sûresi (ile başka sûrelerde) de, gökler yasaklanmadan önce "Cinlerin gökteki bazı "Dinleme yerlerinden" semavî olayları (geleceği ve evrendeki olaylara dönük gaybî bilgiler) haber aldıkları bildirilmiştir.

Bu mekanizma, "Melekleri" dinlemek olarak belirlenmiştir. Meleklerin zamanı gelecekten geçmişe aktığı için, bir meleğin mazisi, geçmişi, geleceğimizde yer almaktadır. Varlıklar yaşamış oldukları geçmişi bilir; geleceği bilemezler.

Bu mekanizma tersine döndüğünde, bir meleğin geçmişi, bir olayın geleceği oluyor. Melekler evren bilincini temsil ettiklerinden, her fizik olayın oluştuğu yerde, hemen evren bilinci hazır oluyor. Bir başka deyişle; olacak olay, yola çıkmadan amacına ulaşıyor. Cinler geleceği (olacağı) Meleklerin geçmişinden öğreniyorlar.

Cinlerin bu mekanizması onlara yasaklandı. "Dinleme mevkilerinde" kendilerini izleyen, bekleyen ve gözetleyen "Sert bekçi" dedikleri kozmik Şıhablar vardı.

Şıhablar oraya gelen cinleri yakıyordu. Demek ki, gökteki böyle dinleme mevkileri vardır. Bunları ayırt etmek için, bilim Kozmik Primerlerin kaynağını bulunca o mekanizma keşfedilecektir.

KESİM : 87

DÖRDÜNCÜ YASA: LEVİTATİON

Meleklerin uçması

Takyonların başka negatif yasalarını da bulmuştum: Bu tespitler, teorik tıkanıklığı giderdikten başka, atağa kaldırmıştı. Hatta bulgularım beni aşmıştı.

Dördüncü negatif yasa olarak yerçekiminin tersinmesini tespit ettim. Eksi ya da soyut kütle yerçekiminden etkilenmemelidir. Çekim, sıfırdan ağır kütle için geçerlidir. Kuantlar dahil hemen her noktayı büyüklüğü oranında etkileyen çekim, Hilbert mini uzayında önce ortadan kalkar, sonra da ters-yüz olarak işbaşı yapar.

Takyonlar, karadelikler dahil, hiç bir yoğun çekimden etkilenmez. Işıktan hızlı oldukları için kurtulma hızı sorunları yoktur. Çekimi hiç hissetmeksizin, karadelik tekilliğinden istedikleri paralel evrene çıkabilirler.

Takyonların kütlesi sıfırdan küçük ve eksi olunca, eksi bir elmanın yerçekimine bağlı olarak yere değil; yukarı düşmesi gerekmektedir. Bu bir merkezkaç kuvvet olayı gibi düşünülebilir. (Merkezkaç kuvveti çekimin tersine çalışır.)

Irmakları baş yukarı akan, ağaçları ters duran bir "Cennet" haberinden ters-çekimi görebiliriz. Cennetliklerin dilerlerse "Uçabilecekleri" belirtilmiştir. (Ayetler ve hadisler [?])

Yine âyetlerden, meleklerin Arş'a (bize göre bin yıl tutan) bir günde ya da 50 günde yükseldikleri açıklanmıştır.

Çok önemli bir İslâm verisi de "Meleklerin semaya huruç ederken, yani yükselirken, kuşların tersine kanatlarını kapadıklarını" bildiriyordu. Bütün bunlardan çekimin ters döndüğünü, takyon nesnelerin "Göğe düştüklerini" çıkarıyoruz. Bunu da "Kuşların tersine, kanatlarını kapamalarından" anlıyoruz. (*)



(*) Kuşlar kara hayvanıdır, yorulduklarında ya da vurulduklarında normal olarak yere düşerler, yere konmadan yaşayamazlar. Kuşların uçması, kanatlarını açarak, rüzgârın kaldırma gücü ile yerçekimine direnmeleri yeteneğidir.

Takyonun (meleğin) tabiatında "Uçmak" vardır. İnsanın yürümesi ya da yere basması ne kadar kolaysa, onların da uçması o kadar olağandır. Çünkü çekim (Gravitation) terstir (Antigravitation). Bu da paranormal havalanma olaylarındaki "Levitation" ile eşit yasadır. Çekimci dalgalarımızın tersine, soyut kütle (Takyonlar) itimci ya da ters çekimci dalgalar olarak nitelenebilir. Çekimde uydu, uzaydaki bir cismin (Güneş, dünya vb.) merkezini hedef seçerek oraya düşmeye çalışır. Fakat Levitation denen "Uçma" ters çekim ise başka bir yeri "düşme" seçer: ARŞ!..



Yüklə 0,94 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   18




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin