Atatürk ve Bilim



Yüklə 25,19 Kb.
tarix29.10.2017
ölçüsü25,19 Kb.
#20220

Prof. Dr. Nermin Ersoy, Atatürk ve Tıbbiyeliler, 10 Kasım 2007


Atatürk ve Tıbbiyeliler
İki Mustafa’nın yolu Şam’da kesişmiştir. Mustafa’lardan biri Harp Akademisini henüz bitirmiş ve evinde özgürlük toplantıları yapmaya başladığı için, diğeri ise Askeri Tıbbiyeyi bitirmiş Hürriyetçilik suçlamasıyla hapis edilmiş ve 3 yıllık kürek cezası için Şam’a sürgün edilmiştir. İki hürriyet aşığı Mustafa, kendileri gibi düşünen arkadaşlarıyla birlikte “Vatan ve Hürriyet” isimli gizli bir örgüt kurarak keyfi yönetime karşı durmaya başlamışlardır.
Bu tarihlerde aynı amaçla çoğu tıbbiyeli olan öğrenciler Askeri Tıbbiye’nin odunluğunda İttihat ve Terakki’yi kurarak hızla örgütlenmeye başlamışlardır. Her ne kadar bu özgürlük sevdası bir kısım tıbbiyeli, asker, yazar ve bürokratın Malta’ya sürülmesine neden olmuş olsa da yılmamışlardır. Mustafa Kemal’in de tıbbiyeli arkadaşlarıyla olan örgütlenmesi fark edilince Sofya’ya askeri ateşe olarak gönderilmiş, fakat Mustafa Kemal orada tanıdığı Dr. Ethem Ruhi ile İttihat ve Terakki’nin Sofya ve civarında örgütlenmesinde çalışmıştır.
Ülkede yaşam çok zordur. Devletin yanlış politikaları, Balkan Savaşı, Sarıkamış Savaşı, Birinci Dünya Savaşı ve salgın hastalıklar yaşamı olduğu gibi eğitimi de olumsuz etkilemiş, yeterli hekim olmadığı için ciddi kayıplar verilmiştir. Benzer sefalet Çanakkale Savaşı’nda da yaşanmaya başlanınca bir grup tıbbiyeli ile ittihat terakki üyesi hocaları gönüllü olarak seyyar hastanelerde ya da Hilal-i Ahmer Hastane’lerinde görev almışlardır.
Mustafa Kemal de Çanakkale’deki Savaşa daha fazla seyirci kalamamıştır. Anafartalar Grup Komutanı olarak İngilizlerle savaşmış ve büyük başarı elde etmiştir. Fakat İngilizlere hadlerinin bildirilmesine izin verilmediği için istifa ederek, hekim arkadaşlarıyla Çanakkale’den İstanbul’a dönmüştür.
Kısa bir süre sonra Yıldırım Orduları Komutanı Mustafa Kemal’in tüm uğraşlarına rağmen Mondros Mütarekesi imzalanmıştır. Aralık 1918’de ülke gibi tıbbiye de işgal edilmiş, tıbbiyelilerin büyük mücadelesi sonucunda binada eğitim için sınırlı bir yer kopartılabilmiştir. Ancak bu alan yeterli sayıda öğrenci alınmasına olanak tanımadığı için yetersiz olan hekim sayısı daha yetersiz hale gelmiştir. Tıbbiyeliler de okullarının işgalinden 2 ay sonra durumu protesto etmek için tıbbiyenin kuruluş günü olan 14 Mart’ı Tıp Bayramı ilan ederek büyük bir miting düzenlemişlerdir. Yaklaşık bir yıl sonra da (16 Mart 1920) işgal kuvvetlerinin konuşlandığı okulları Haydarpaşa Tıp Mektebinin iki kulesi arasına kocaman bir Türk bayrağı asarak tepkilerini göstermişlerdir. Bunlarla yetinmeyen bir grup tıbbiyeli ise 10 Nisan 1919 tarihinde Anadolu’ya geçer.
Mustafa Kemal Samsun’a gitme planları yapmaktadır. Bandırma Vapuruyla büyük amaçlarına yol aldıklarında yolcularından üçü tıbbiyelidir. Havza’ya geldiklerinde Mustafa Kemal halka ümitlerini yitirmemelerini söyler. Amasya Genelgesi ile de “vatanın bütünlüğünün ve bağımsızlığının kurtarılacağını” ilan eder.

Artık Sivas’a gitme zamanıdır, fakat durum hassastır. Bu nedenle Mustafa Kemal, Ordu Sıhhiye Müfettişi Dr. İbrahim Tali’yi örgütlenmek üzere Sivas’a gönderir.


İstanbul’da da tıbbiyeliler vatanın işgal edilmesi karşısında halkı bilgilendirmek amacıyla el ilanları basıp dağıtmaktadır. Bu kadarının yetmeyeceğini bilen 25 tıbbiyeli alacakaranlıkta, okulun hamamındaki göbek taşında toplanarak Sivas Kongresine gönderecekleri delegeleri seçerler. İki kişi seçilmesine karşın iki kişi için paraları çıkışmayınca bir öğrencinin gitmesine karar verirler.
Ve 19 yaşındaki tıbbiyeli Hikmet (Boran) Sivas Kongresinin 35 delegesinden biri olur. Kongrede birçok delegenin şiddetle önerdiği ve uygun bulduğu manda tartışmaları sırasında tıbbiyeli, hızla ayağa kalkarak tıbbiyelilerin mandaya karşı olduklarını haykırır. Ve Mustafa Kemal’e dönerek ekler eğer siz de manda’dan yana iseniz tıbbiyeliler sizi de reddeder, der.
İzmir de işgal edilmiştir. Birkaç tıbbiyeli ve askerin kurduğu İzmir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti bir kongre düzenleyerek işgali protesto eder. Hatta İzmir ve civarındaki hastanelerde çalışan tıbbiyeliler vatanseverlerin Ödemiş’te toplanmalarını sağlayarak, Milli Mücadelenin ilk ateşini yakarlar. Oluşturulan “Yiğit Ordusu” da 30 Mayıs 1919 sabahı ilk kurşununu Yunanlılara sıkar.
İstanbul’da ise yeni tıbbiyeliler ya Kuvayi Milliye’ye katılarak Hilal-i Ahmer Hastanelerinde çalışmakta ya da Ankara’ya malzeme ve insan kaçıran hareketin içinde yer almaktadır. Kendi başına müfreze kurarak mücadele veren tıbbiyeliler bile bulunmaktadır.
Atatürk’ün yakın arkadaşları olan bu hekimlerin 15’i ilk mecliste vekil (337) olmuşlardır. Elbette bunlardan biri bağımsızlık mücadelesindeki ilk yol arkadaşı tıbbiyeli Mustafa’dır.
Bu vekil hekimlerin gayretleriyle;

Anadolu’nun her bir köşesi dolaşılarak ulusal sağlık sorunları belirlenmiş,

Ülkenin sağlık ihtiyaçları doğrultusunda milli tıp kongreleri düzenlemiş (Atatürk tıp kongrelerine mutlak katılmış ve ulusal sağlık politikalarının oluşturulmasına önemli katkı sağlamıştır),

Savaşta yetim ya da öksüz kalmış çocukların devlet gözetimine alınması sağlanmış ve Çocuk Esirgeme Kurumu kurulmuştur.

Çocuk Bayramı fikri hayata geçirilmiş,

Aşı üreterek salgın hastalıklardan kayıplar azaltılmış ve



Salgın Hastalıklarla Mücadele Kanunları çıkartılmıştır.
Bu başarılar üzerine Tıbbiye öğrencileri Meclis’e bir kutlama mesajı göndererek “başta büyük kalpli kumandana, meclis üyelerine, anavatanı hür yaşattıkları için minnet ve şükranlarını” sunmuşlardır.
Diğer taraftan tıbbiyeliler, milli mücadele aleyhinde konuşan hocalarının üniversiteden atılması için (30 Mart 1922) boykota öncülük ederler ve dönemin Rektörü Dr. Besim Ömer Paşa (Akalın)‘dan bu hocalar atılmadan üniversitenin açılmamasını isterler. Besim Paşa ise “İngilizlerin bütün bunları takip ettiğini, bu başkaldırının kendileri için tehlikeli olacağını” söyleyerek öğrencileri vazgeçirtmeye çalışır. Bu tehdit üzerine öğrencilerin başkanı tıbbiyeli Hamit Necdet “Hocam, sizin Harrington’unuz varsa, bizim de Mustafa Kemal’imiz var” diyerek haykırır.
İsteklerinin yerine gelmeyeceğini anlayan üniversite öğrencileri yine tıbbiyenin önderliğinde 4000 kişinin katıldığı bir miting düzenlerler. Mitingde tıbbiyeli Sırrı Bey “bağımsızlık için sonuna kadar savaşacaklarını ilan eder.”
Üniversite hocalarının bu aymazlığına rağmen, Mustafa Kemal Paşa üniversite profesörlerinin silâhaltına alınmasına asla izin vermemiş, bilimin ve eğitimin kesintiye uğramaması gerektiğini belirtmiştir.
Atatürk, Bilim ve Üniversite
Hayatta en gerçek yol göstericinin bilim olduğunu söyleyen (Hayatta en hakiki mürşit bilimdir, fendi) Mustafa Kemal, yaşamı boyunca bilimi ve akılcı düşünceyi kendisine rehber edinmiştir. Bir milletin yaşayabilmesi ve bağımsızlığını koruyabilmesi için bilime ve teknolojiye ihtiyacı olduğunu savunmuş, medeniyetin ön koşulu olarak bilimi göstermiştir.
Bilim tercüme ile olmaz, araştırma ile olur diyerek üniversitelere de hedef göstermiş olan Atatürk, tüm olanaksızlıklara rağmen araştıran, bilim üreten öğretim üyeleri yetiştirmek amacıyla bir grup genci yurt dışına göndermiştir. Bu gençlere gönderdiği telgrafla “sizleri birer kıvılcım olarak gönderiyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz” diyerek sorumluluklarını hatırlatmıştır. Bursa’da öğretmenlere yaptığı bir konuşmada da “gerçek zaferi siz kazanacak ve siz koruyup sürdüreceksiniz” diyerek eğitimcilerin ülkenin aydınlanmasında olduğu kadar, cumhuriyetin değerlerinin korunması ve sürekli kılınması konusunda ödevleri olduğunu vurgulamıştır.
Bilim adamlarına her zaman hak ettikleri değeri veren Atatürk, Dolmabahçe’de yapılan bir baloda doktoru da olan bir üniversite profesörüne oturması için padişah tahtını gösterir. Profesör ne haddime deyince, Mustafa Kemal Paşa ne demek, orası etek öptürmekten başka bir şey yapmayan sultanlardan çok sizler gibi değerli bilim adamlarına yakışır” der.
Duyduğu bu saygı nedeniyle üniversitenin işlerine hiç karışmaz. Ancak bazı hocalarının yapılan Türk devrimlerinden hiç nasibini almamış olması, bilimlerin kapısı anlamına gelen Darülfünunda bilimin üretilmesini engellemektedir. Hocaların öğrencilere ansiklopedik bilgiler vermesi, tezlerin tercümelerden yapılması, ders kitabı yazılmaması, laboratuarların ve kütüphanelerin yetersiz olması ve bilim adamı yetiştirecek bir sistemin bulunmaması üniversitede de devrimi zorunlu kılmıştır.
Atatürk, 15 Aralık 1930 Pazartesi günü kimseye haber vermeden aniden Darülfünun’a gitmiştir. Yanında Kılıç Ali ve Hasan Ali Yücel vardır. Rektör Muammer Raşit Bey’e ideal eğitim ve üniversitede gelişim hakkında sorular sormuş, ancak aldığı yanıtlar yüzünü güldürmemiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin bir bilgi toplumu haline gelmesini arzulayan Mustafa Kemal Atatürk üniversite reformunu başlatır. Ve İstanbul Darülfünun’unun sorunları ve çözüm yolları hakkında bir rapor hazırlaması için İsviçreli Profesör Albert Malche’yi davet eder( 1931-1933).
Prof. Malche, 95 sayfalık raporunda, Darülfünunda eğitimin ortaçağ tipi bir eğitim olduğunu, araştırmaya, konuşma ve düşünceye yer verilmediğini belirtir. Atatürk raporu en ince ayrıntısına kadar okuyarak notlarını alır.
Bu notlara göre 1) İstanbul Darülfünun’u lağvedilip, İstanbul Üniversitesinin kurulacaktır, 2) öğrenciler yabancı bir dil bilecek, fakat eğitim mutlak Türkçe olacaktır, 3) bilimsel özgürlük korunacaktır, 4) memurluk, müstahdemlik gibi işler muhtaç öğrencilere verilecektir, 5) şimdilik dışarıdan hoca getirtilecek ama en kısa sürede de kendi çocuklarımız yabancı ülkelerde yetiştirilecektir.
Kurtuluş Savaşı ve devrimler nedeniyle dünyanın dikkatini üzerinde toplamış olan Mustafa Kemal Atatürk’e kendisiyle röportaj yapan yabancı gazeteci sorar “en çok sevdikleriniz?” Atatürk yanıtlar “önce bilim, sonra vatanım, bir de milletimin sevgisidir”.
Bizim de onurumuz, gururumuz, daimi önderimiz, Atamız Mustafa Kemal Paşa, biz Kocaeli Üniversitesi olarak bilimi ve akılcı düşünceyi temel hedef seçtik. Düşünen, sorgulayan ve araştıran gençler yetiştirme sorumluluğumuzu, Ulusal değerlerimizden asla ödün vermeden yerine getiriyoruz/getireceğiz.
Huzur içinde uyuyunuz.
Sonsuz saygılarımızla.
Prof. Dr. Nermin Ersoy


Prof. Dr. Nermin ERSOY, Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik AD Sayfa


Yüklə 25,19 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin