mut'am (a.s.) yiyeceği içeceği çok olan
mutammis (a.s.) hek. kadınlarda âdet hâlini tanzim eden ilâç
mutantan (a.s. tantana'dan) 1. tantanalı, debdebeli; gürültülü, patırdılı. 2. şatafatlı, gösterişli; çok parlak
mutâraha (a.i.) birbirine söz söyleme
mutârahât (a.i. tarh'dan, mutâraha'nın c.) Konuşmalar, birbirine söz söylemeler
mutarassıd (a.s.) tarassut eden, gözleyen
mutarassıdâne (a.f.zf.) tarassut edene yaraşır yolda
mutarassıdîn (a.i. mutarassıd'ın c.) tarassut edenler, gözleyenler; bekleyenler, kollayanlar
mutâredât (a.i. mutârede'nin c.) vuruşmalar, çarpışmalar
mutârede (a.i. tard'dan. c. mutâredât) saldırışına [savaşta]
mutarrâ (a.s. tarâvet'den) taravetli, taze
mutarraf (a.i.). (bkz: taştîr, teştîr)
mutarrah (a.s. tarh'dan) tarhedilmiş, çıkarılmış
mutarraz (a.s. tırâz'dan) tarazlandırılmış, zînetlendirilmiş, süslendirilmiş, nakışlı, işlenmiş; kenarlı, işlemeli
mutarred (a.i.) cemaati usandıracak derecede okumayı uzatan imam
mutarrız (a.s.) elbiseye kenar işleyen
mutarriden (a.zf.) bir teviye, bir düziye
mutarrid (a.zf.) bir düziye
mutasabbır (a.s. sabr'dan). (bkz: mütesabbır)
mutasabbî (a.s. sabî'den). (bkz: mütesabbî)
mutasabbiyâne (a.f.zf.). (bkz: mütesabbiyâne)
mutasaddı' (a.s. sad'dan) 1. dağılan. 2. yarılıp çatlayan
mutasaddık (a.s.c. mutasaddıkîn) 1. tasadduk eden, sadaka veren. 2. sâdık, doğru olduğu anlaşılan
mutasaddıkü'n-aleyh sadakayı kabul eden kimse
mutasaddikîn (a.s. mutasaddık'ın c.) tasadduk edenler, sadaka verenler. 2. sâdık, doğru olduğu anlaşılanlar
mutasaddır (a.s. sadr'dan. c. mutasaddırîn) tasaddur eden, baş sedire geçip oturan, baş köşeye kurulan
mutasaddır-âne (a.f.zf.) baş köşeye geçip kurulana yakışacak surette
mutasaddırîn (a.s. mutasaddır'ın c.) tasaddur edenler, baş sedire geçip oturanlar, baş köşeye kurulanlar
mutasaddî (a.s. sadv'dan) 1. tasaddî eden, bir işe girişen. 2. başkasına saldıran
mutasaffî (a.s.) tasaffî eden, saflık, temizlik peyda eden, saflaşan. [maddî, manevî]
Mâ-i mutasaffî saf, temiz su
Kalb-i mutasaffî saf, temiz gönül
mutasallib (a.s. sulb'den) 1. tasallübeden, sertleşen, katılaşan; sen, sağlam. 2. salâbetli, din işlerinde gayret gösteren
mutasallibü'l-varak bot. *sertyapraklı
mutasallib-âne (a.f.zf.) salâbet, kuvvet sahibi olana yakışacak surette
mutasallif (a.s.c. mutasallifîn) haddinden fazla bilgiçlik ve incelik taslayan, şarlatan
mutasallif-âne (a.f.zf.) mutasallif olana, nezâket, bilgiçlik taslayana yakışır surette
mutasallifîn (a.s. mutasallifîn c.) haddinden fazla bilgiçlik ve incelik taslayanlar, şarlatanlar
mutasanni' (a.s. sun'dan. c. muta-sanniîn) tasannî eden, kendini güzel, süslü göstermek isteyen, yapmacıklı
mutasanni-âne (a.f.zf.) tasannu' ederek, yapmacıklı olarak
mutasanniîn (a.s. mutasanni'in c.) tasannu' edenler, kendini güzel, süslü göstermek isteyenler, yapmacıklılar
mutasarrıf (A.s. sarf dan) 1. tasarruf eden, kendinde kullanma hakkı ve salâhiyeti bulunan. 2. bir sancağın en büyük idare âmiri [Tanzîmat'dan sonra]
mutasarrıf-âne (sarfdan. a.f.zf.) tasarruf ederek, kendinde kullanma hakkı ve yetkisi bulunarak
mutasarrıfiyyet (a.i.) 1. mutasarrıflık, tasarruf etme hakkı. 2. mutasarrıfın vazifesi
mutasarrım (a.s.c. mutasarrımîn) tasarrum eden, kahramanlık, yiğitlik gösteren
mutasavver (a.s. sûret'den) 1. tasavvur edilmiş, tasarlanmış, düşünülmüş. 2. akla gelebilir, olabilir, (bkz: mümkin)
Umûr-i mutasavvere tasarlanmış işler
mutasavvıt (a.s.) tasavvut eden, ses çıkaran, ses veren, seslenen
mutasavvif (A.s. sof dan. c. muta-savvifîn) 1. sofi olan. 2. tasavvufla uğraşan. 3. ilahiyatla uğraşan ve bunu yaymaya çalışan
mutasavvif-âne (a.f.zf.) sofuca, mutasavviflere yakışacak surette
mutasavvife (a.i.) mutasavvifler, sofular, (bkz: sûfiyyûn)
mutasavvifîn (a.s.i. mutasavvifin c.) sofiler, sofular
mutasavvir (a.s. sûret'den) tasavvur eden, tasarlayan, zihninde kurup karar veren.
mutasayyif (a.s.) tasayyûf eden, bir yerde yazlayan, yazı geçiren.
mu'tasım (a.s. ismet'den) 1. i'tisâm eden, eliyle tutan, yapışan. 2. günahtan çekinen.
mutatabbib (a. s. tıbb'dan) hekim taslağı, hekimlik taslayan.
mutatâbık (a.s.) tatâbuk eden, münâsip gelen, birbirine uyan, uygun.
mutataffil (a.s.) 1. tatafful eden, tufeylî, parazit olan, fr. parasite. 2. uyan, arkasından giden.
mutata'ım (a.s. ta'm'dan) tata'um eden, tadan, tadına bakan.
mutatarrib (a.s. tarab'dan. c. mutatarribîn) tatarrubeden, şevke gelen, sevinen, coşup sıçrayan.
mutatarrib-âne (a.f.zf.) şevke gelip, coşup sıçrayarak.
mutatarribin (a.s. mutatarrib'in c.) tatarrubedenler, şevke gelip sevinen, coşup sıçrayanlar.
mutatarrif (a.s.) tatarruf eden, bir yana çekilen.
mutatarrik (a.s.) tatarruk eden, tarik, yol bulan, geçen.
mutatâvil (a.s. tûl'den) 1. tatavül eden, uzun olan, uzanan. 2. uzatmak suretiyle yükselen.
nıutatavvı' (a.s. tav'dan) tatavvu' eden, nafile namaz kılan.
mutatavvıa (a.i.) huk. [eskiden] askerî dîvandan hâriç olup mahzâ Allah rızâsı için cihâda iştirak eden şehir, köy, bâdiye ahâlîsi.
mutatavvık (a.s. tavk'dan) tatavvuk eden, gerdanlık ve başka süs eşyası takınan.
mutatavvif (a.s.) tavaf eden, ziyaret maksadıyla bir şeyin etrafını dolanan.
mutatavvis (a.s.) tatavvus eden, tavus gibi rengârenk giyinen.
mııtatayyib (a.s. tayyib'den). (bkz: mütetayyib).
mutatayyir (a.s. tayr'den) bir şeyi uğursuz sayan, o şeyden kendisine uğursuzluk geliyor sanan.
mutavaat (a.i. tav'dan) 1. itaat etme, başeğme. 2. gr. dönüşlü özne dönüşlü fiil, faili ("öznesi) ile nesnesi (objesi) bir olan iillerin sıfatı [dövünmek, sevinmek., gibi].
mutavassıt (a.s. vasl'dan) kavuşan, ulaşan, eren.
mutavassıt ilallah Allah'a kavuşan.
mutavassıla (a.s. vasl'dan) ["mu-tavassıl" m müen.]. (bkz: mutavassıl).
mutavassıt, mutavassıta (a.s. vasat'tan. c. mutavassıtîn) 1. tavassut eden, vâsıta olan, aracılık eden, aracı. 2. orta, ortalama.
mutavassıtü'l-kame orta boylu. 3. orta halli, fr. bourgeois.
mutavassıtîn- (a.s. mutavassıt'ın) 1. tavassut edenler, aracılar. 2. orta halliler.
mutavattın (a.s.). (bkz: mütevattın).
mutavattına (a.s.) ["mutavattın"ın müen.]. (bkz. rnutavattın).
mutavazzıh (a.s. vuzûh'dan) tavazzuh eden, açıklanan, açık olan.
mutâvele (a.i. tûl'den) sürüncemede bırakma, işi uzatma.
mutâvi' (a.s. tav'dan) itaat eden, itaatli.
mutavvak (a.s. tavk'dan) 1. boynu halkalı, zincirli. 2. boynuna gerdanlık ve şâire takılmış.
mutavvaka (a.i.) boynu kudretten halkalı güvercin.
mutavvel, mutavvele (a.s. tûl'den) 1. tatvîl edilmiş, uzatılmış, tafsil edilmiş, (bkz: mufassal).
Makale-i mutavvele mufassal makale. 2. h. i. evvelce medreselerde okutulan Arap edebiyatına dâir yazılmış meşhur bir kitap.
mutavvelât (a.s. mutavvele'nin c.). (bkz. mutavvel).
mutavves (a.s.) renkli, lâtif, güzel.
mutavvi' (a.s.). (bkz. mutâvi').
mutavvif (a.s. tavaf dan) hacı kılavuzu, Kâ'be'de hacı adaylarına kılavuzluk eden kimse.
mu'tayât (a.i. atâ'dan. mu'tâ'mn c.) veriler, fr. donnees.
mutâyebât (a.i. mutâyebe'nin c) eğlenceli hikâyeler, fıkralar.
mutâyebe (a.i. tayyib'den c. mutâyebât) 1. lâtife etme, şakalaşma. 2. mizahî fıkra, hikâye.
mutayyeb (a.s. tayyib'den. c. mutayyibîn, mutayyibûn) 1. tatyîbedilmiş, güzel kokular sürünmüş olan. 2. gönlü hoş edilmiş, taltîf olunmuş, sevindirilmiş.
mutayyeben (a.zf.) 1. güzel kokular sürünmüş olarak. 2. gönlü hoş edilerek, sevindirilerek.
mutayyebîn (a.s. mutayyeb'in c.) (bkz: mutayyeb).
mutayyebûn (a.s. mutayyeb'in c.). (bkz. mutayyebîn).
mutazaccı' (a.s.) üşengeç.
mutazaccır (a.s. zucret'den) tazac-cur eden, içi sıkılan; sıkıntılı.
mutazallil (a.s. zıll'den) 1. tazallül eden, gölgede bulunan, gölgelenen. 2. korunan, (bkz: mahmî).
mutazallim (a.s. zulm'den. c. muta-zallimîn) tazallüm eden, yapılan haksızlıktan şikâyet eden, sızlanan, (bkz: müşteki).
mutazallim-âne (a.f.zf. zulm'den) tazallüm edene, sızlanana yakışır yolda.
mutazallimîn (a.s. zulm'den mu-tazallim'in c.) tazallüm edenler, yapılan haksızlıktan şikâyet edenler, sızlananlar.
mutazammın (a.s. zımn'dan) 1. tazammun eden, içine alan. (bkz. muhtevi). 2. kefil olan, üstüne alan.
mutazannî, mutazannin a.s. zann'den) zan ile iş gören.
mutazarrı' (a.s. zer'den. c. mutazarrîn) tazarru' eden, yalvanp yakaran.
mutazarrı-âne (A.f.zf.) tazarru' edene, yalvarıp yakarana yakışır surette; niyaz ederek, yalvararak.
mutazarrıf (a.s. zarf'dan. c. mutazarrıfîn) tazarruf edenler, zarafet taslayan, zarafet satan.
mutazarrıf-âne (a.f.zf. zarf'dan) zarafet taslayana, zarafet satana yakışacak surette.
mutazarrıfîn (a.s. zarf'dan, mutazarrıfin c.) tazarruf edenler, zarafet taslayan-lar, zarafet satanlar.
mutazamîn (a.s. mutazarrı'ın c.) tazarru' edenler, yalvarıp yakaranlar.
mutazarrır (a.s. zarr ve zurr'dan) zarar gören, zarara uğrayan.
mutazavvı' (a.s.) tazavvu' eden, güzel kokusu etrafa yayılan.
mu'tazıb (a.i.) birbirine yardım eden.
mutbik, mutbika (a.s. tıbk'dan) 1. bir şeyi örten, etrafını örten, bürüyen. 2. bütün, tam.
Cünûn-i mutbik sürekli delilik.
Hümmâ-yi mutbika iyileşmeyip sürüncemede kalan humma.
Hurûf-ı mutbika leng. fr. enfatique. ["şad, dad, tî, zî" harfleri].
mu'teber, mu'tebere (a.s. ubûr'dan. c. mu'teberân) 1. itibarlı, hatın sayılır, saygın. 2. inanılır, güvenilir. 3. yürürlükte olan, geçer. 4. i. kadın adı.
mu'teberân (a.s. mu'teber'in c.) 1. itibarlı, şerefli, haysiyetli kimseler. 2. bir yerin, bir mesleğin, bir sınıfın ileri gelenleri.
mu'teberât (a.s. mu'teber'in c.) itibarlı, geçer şeyler.
mu'teberiyyet 1. güvenilirlik. 2. saygınlık. 3. yürürlükte olma; geçerlik.
mû'tecir (a.s.) sadaka veren.
mu'tedd (a.s. add'den) adedlendirilmiş, sayılmış.
mu'teddün-bih fık. gerçek değerden, ihtilâfı mucip derecede kat kat üstün takdir edilen bedel.
mu'tedil, mu'tedile (a.s. adl'den) 1. ne az, ne çok, orta halde bulunan. 2. yavaş, mülayim, sert olmayan, işi pek ileriye götermemiş olan. 3. münâsip, uygun, biçimli. 4. coğr. ılıman. 5. fiz. nötr.
mu'tedil-âne (a.f.zf.) mu'tedil surette, orta halde.
mu'tekad (a.s. akd'den) inanılan, îti-kad edilen şey.
mu'tekadât (a.i. mu'tekid'in c.) îtikadolunan, inanılan hususlar, (bkz: akaid).
mu'tekalü'l-lisân (a.b.i.) huk. [eskiden] evvelce söyler olduğu halde sonradan bir hastalıktan dolayı söylemeye muktedir olmayacak surette dili tutulan kimse.
mu'tekıl (a.s.) 1. devenin dizini büküp bağlayan. 2. güreşte sarmaya getirip yıkan. 3. sağmak için koyunun ayaklannı iki bacağı arasına çekip alan. 4. mızrağını paçası ile üzengisi arasına sokup tutan binici.
mu'tekid (a.s. akd'den) îtikad eden, inanan, dîni bütün [kimse].
mu'tekif (a.s. akfden. c. mu'te-kifîn) l. bir ibadethaneye çekilip namaz, niyaz ve ibâdetle meşgul olan. 2. ramazanda, camide îtikâfa çekilen.
mu'tekifîn (a.s. mu'tekif'in c.) bir ibadethanede usûlüne göre ibâdetle vakit geçirenler.
mu'tekis (a.s. aks'den) aksolunmuş, tersine çevrilmiş.
mu'tell (a.s. illet'den) 1. illetli, alil, hasta, sakat. 2. a. gr. asıl harfleri içinde harf-i illet (elif, vav, ye) den biri bulunan.
mu'tellü'l-ayn a.gr. sülâsînin orta harfi harf-i illetten (elif, vav, ye) biri olan kelime.
mu'tellü'l-fâ a. gr. sülâsînin birinci harfi harf-i illetten (elif, vav, ye) biri olan kelime.
mu'tellü'l-lâm a. gr. sülâsînin son harfi, harf-i illetten (elif, vav, ye) biri olan kelime.
mu'telle (a.s. illet'den) ["mu'tell" in müen.]. (bkz: mu'tell).
mu'temed (a.s. ve i. umde'den) 1. kendisine îtimâdedilen, inanılıp güvenilen kimse. 2. avans para alıp, muayyen miktardaki istihkak sahiplerine usûlüne göre veren muhasip (sayman).
mu'temedün-aleyh (a.b.s.) kendisine îtimâdolunan, güvenilen kimse.
mu'temil (a.s.) zoru göze alarak tek başına iş gören.
mu'temir (a.s. umre'den) 1. bir yeri ziyaret eden. 2. Kâ'be'yi tavaf eden.
mu'tenâ (a.s. uniyy'den) itinalı, özenilmiş, özenle yapılmış, seçkin.
mu'tenî (a.s.) îtinâ eden.
mu'tenik (a.s.) birinin boynuna sarılan.
mu'teref (a.s. irfân'dan) îtirâf olunmuş, gizlenmeyip söylenmiş.
mu'terif (a.s. irfân'dan) îtirâf eden, kendi kusur ve kabahatini gizlemeyerek söyleyen, anlatan.
mu'teriz (a.s. arz'dan. c. mu'terizîn) 1. itiraz eden, karşı gelen, karşı söyleyen. 2. beğenmeyerek bir şeyin bozulmasını isteyen.
muterize (a.i.) parantez (),
muterizîn (a.s. mu'teriz'in c.) edenler.
mu'terizün-fîh (a.b.s.) îtirâz olunan hüküm, karar, şey.
mu'terr (a.s.) dilenmeyen fakir.
mu'tesif (a.s. asfdan) i'tisaf eden, doğru yoldan ayrılıp haksızlık yoluna sapan; zulüm eden.
mu'teyât (a.i.c.) fels. veriler, fr. donnees.
mu'tesim (a.s.) fenalıktan, günahtan sakınan.
mu'teşî (a.s.) akşam vakti yola çıkan
mu'tezî (a.s.) intisabını ileri süren.
mu'tezil (a.s. azl'den) îtizâl eden, cemaatten ayrılıp bir tarafa çekilen.
mu'tezile (a.s.) ["mu'tezil" in müen.]. (bkz: mu'tezil).
mu'tezile (a.i.) kaderi inkâr edip "kul, ettiklerinin yaratıcısıdır" diyen ve Allah sıfatlarını kadîm saymakta ehl-i sünnet'den ayrılan ve Vâsıl bin Ata yolunda olan kimseler ki, "Kaderiyye" de bunun kollanndandır.
mu'tezim (a.s.) i'tizâm eden, giden, kendi yolunda giden. 2. hevesle işgören. 3. sağlam, sürekli.
mu'tezir (a.s. özr'den) özür dileyen.
mu'tezir-âne (a.f.zf.) özür dileyerek; özür diler gibi.
mutfî (a.s.) itfa eden, söndüren.
mutfiyyü'l-cemr berdelacuz (kocakarı soğuğu) un altıncı günü.
muthef (a.s.) ithaf olunan şey, hediye.
muthif (a.s.) ithaf eden, hediye veren.
mutî, mutîa (a.s. tâat'den) 1. itaat eden, boyun eğen. (bkz: münkad). 2. bağlı, (bkz: tâbi'). 3. rahat. 4. i. [birincisi] erkek, [ikincisi] kadın adı.
mu'tî (a.s. atâ'dan) îta eden, veren.
mu'tik (a.s. ıtk'dan) i'tâk eden, azadeden, [köle] azadeden.
mut'im (a.s. taâm'dan) it'âm eden, yemek yediren, (bkz: fukara-perver).
mutlak, mutlaka (a.s. talâk'-dan) 1. ıtlak olunmuş, salıverilmiş, başıboş bırakılmış. 2. kayıtsız, şartsız. 3. yalnız, tek, salt.
Cehd-i mutlak, Hayr-i mutlak tek iyilik.
Hükûmet-i mutlaka kayıtsız şartsız, bir hükümdann idaresi altında bulunan hükümet.
Vekîl-i mutlak dilediği işi yapmakta serbest olan vekil (sadrâzam).
mutlak-ül-inân yuları salıverilmiş, başıboş.
Vücûd-i mutlak, Zât-i mutlak Allah.
mutlaka ("ka" uzun okunur, a.zf.) her halde, ne olursa olsun, ille, illâ, illâki, (bkz: behemehal).
mutlaka-i âmme mant. yalın *önerme, fr. proposition assertorique.
mutlakan (a.zf.). (bkz. mutlaka).
mutlakıyyet (a.i.) kayıtsız şartsız bir hükümdarın idaresi altında bulunan hükümet şekli.
mutlakıyyet-i idare bir kişinin arzusuna bağlı olan idare sistemi.
mutmain (a.s. tam'an'dan) gönlü kanmış, içi rahat, şüphesi yok [kimse], (bkz: emîn).
mutrib (a.s. tarab'dan) 1. ıtrâb eden, çalgı çalan, çalgıcı, (bkz: sazende). 2. şarkıcı, şarkı okuyan, (bkz: hanende).
mutribân (a.i. mutrib'in c.) çalgı çalanlar, çalgıcılar.
mutribâne (a.i.) muz. adı anonim Tarîk-ı ber saz averden-i ud'da geçen makam.
muttali' (a.s. tulû'dan) öğrenmiş, haber almış, bilgili, haberli [olan].
muttarid (a. s. tard'dan) ittıradı, bir düziye giden, sıralı, düzgün.
muttaride (a.s. tard'dan) ["muttarid"in müen.]. (bkz. mutarrid).
muttariden (a.zf.) ıttıratlı olarak, bir düziye, bir teviye.
muttasıf (a.s. vasfdan) ittisâf eden, vasıflanan, kendisinde bir hal, bir sıfat, bir vasıf bulunan.
muttasıfa (a.s. vasfdan) ["muttasıf"in müen.]. (bkz. muttasıf).
muttasıl (a.s. vasl'dan) 1. ittisal eden, ulaşan, kavuşan, bitişen. 2. aralıksız, hiç durmadan, biteviye, (bkz: dem-be-dem, lâ-yenkati').
muttasıla (a.s. vasl'dan) ["muttasıl" muttasıl). müen.]. (bkz muttasılan)
muttasılan (a.zf.) 1. bitişik olarak. 2. bir düziye.
muvâade (a.i. va'd'den) va'dleşme, sözleşme.
muvâaza (a.i. va'z'dan) vaaz ve nasî hat etme.
muvâcehât (a.i. muvâcehe'nin c.) yüzleşmeler, yüz yüze gelmeler.
muvacehe (a.i. vech'den) 1. yüzleşme, yüz yüze gelme. 2. karşı, ön.
Bi'l-muvâcehe yüzleştirerek.
muvaceheten (a.zf.) yüz yüze, karşı karşıya, (bkz: rû-be-rû).
muvâdaa (a.i. vedâ'dan. sül. âdâ) 1. düşmanlığı bırakıp barışma. 2. bırakma, terketme.
muvafakat (a.i. vefk'den) 1. uygunluk, uyma. (bkz: mutabakat, münâsebet). 2. uzlaşma, razı olma, peki deme.
Bi'l-muvâfakat razı olarak.
muvâfakat-i ef'âl fels. 'görevdeşlik, fr. synergie.
muvâfakat-ı tarafeyn iki tarafın razı olması.
muvâfakat-kârâne (a.f.zf.) razı olur şekilde, izin verircesine.
muvâfât (a.i.) sözünün eri olma.
muvaffak (a.s. vefk'den) 1. Allah'ın yardımına ulaşmış, işi rast gitmiş [kimse]. 2. başaran, beceren. 3. i. erkek adı.
muvaffakıyyât (a.i. vefk'den. mu-vaffakıyyet'in c.) basanlar.
muvaffakıyyet (a.i. vefk'den. c. muvaffakıyyât) Allah'ın yardımıyla basan gösterme. 2 . ele geçirme, başarma.
muvaffık (a.s. vefk'den) muvaffak eden, başarı kazandıran [Allah].
Cenâb-ı muvaffıkü'l-umûr işlerde muvaffakıyyet kazandıran [Allah].
muvafık (a.i. vefk'den) 1. uygun, yerinde, (bkz: münâsib). 2. muz. Ali Şah bin Hacı Büke'nin edvarında (XV. yy.) andığı makam.
muvâhât (a.i. uhuvvet'den) kardeş etme, kardeşliğe kabul etme [birbirini].
muvâhebe (a.i.) çok bağışlama.
muvahhad, muvahhade (a.s. ve i. vahdet'den) 1. tevhîdedilmiş;- bir ve tek hâle konmuş.
Düyûn-i muvahhade birleştirilmiş borçlar. 2. gr. bir noktalı.
Bâ-i muvahhade be harfi [tek noktalı-].
muvahhid (a.s. vahdet'den. c. muvah-hidîn) tevhîdeden, Allah'ın birliğine inanan.
muvahhidân (a.i. vahdet'den. c. muvahhide'nin c.), (bkz. muvahhidîn ).
muvahhid-âne (A.f.zf.) muvah-hid'e yakışır surette.
muvahhide (a.s. vahdet'den) ["muvahhid" in müen.]. (bkz: muvahhid).
muvahhidîn (a.s. vahdet'den) 1. tevhîdedenler, Allah'ın birliğine inananlar. 2. Fas ve ispanya'da hüküm sürmüş olan bir hanedan.
muvahhiş (a.s. vahşet'den) tevhîş eden, korkutup ürküten, (bkz: mûhiş).
muvahhişe (a.s. vahşet'den) ["mu-vahhiş" in müen.]. (bkz: muvahhiş).
muvâkaa (a.i.). (bkz. mücâmaa).
muvâkebe (a.i.) bir işte gayret ve sebat gösterme.
muvâkere (a.i.) tarlanın mahsûlünden bir kısmını almak şartıyla beraberce ekme.
muvakkar (a.s. vekar'dan) 1. tevkir edilmiş, ağırlanmış, saygı gösterilmiş olan. 2. vakarlı, ağırbaşlı. 3. i. erkek adı.
muvakkaran (a.zf.) 1. ağırlanmış, saygı gösterilmiş olarak. 2. vakarla, ağırbaşlılıkla.
muvakkat, muvakkate (a.s. vakt'den) l. tevkît edilmiş olan, muayyen bir vakite mahsus, süreksiz, geçici. 2. eğreti.
Hükûmet-i muvakkate geçici hükümet.
muvakkaten (a.zf.) muvakkat, geçici olarak, eğreti olarak.
muvakkıf (a.s. vakfdan) tevkîf eden, durduran, alıkoyan.
muvakki' (a.i. vuku'dan) fermanlara tuğra çeken kimse.
muvakkir (a. s. vekar'dan) tevkir eden, ağırlayan, saygı gösteren; ululayan.
muvakkit (a.s. ve i. vakt'den) 1. tevkît eden, vakti tâyin eden kimse. 2. tam ayarlı saat, fr. chronometre.
muvakkit-hâne (a.f.b.i.) muvakkit'in bulunduğu oda. [ekseriya, muvakkitle ve zamanı ta'yin eden âlet ve saatlerle birlikte, büyük camilerin yanında bulunur].
muvâlât (a.i. velliy'den) dostluk, karşılıklı sevgi, koruma, yardım.
muvâneset (a.i. üns'den) 1. ünsiyet peyda etme, birbirine alışıp beraber yaşama. 2. insandan kaçmayış, insana alışma.
muvânis (a.i. üns'den) 1. ünsiyet peyda eden, birbirine alışıp birlikte yaşayan. 2. insandan kaçmayan, insana alışan.
muvârât (a.i.) bir şeyi örtüp gizleme.
muvâredât (a.i. vürûd'dan. muvârede'nin c.) 1. gelen şeyler, gelen eşya, fr. provenances. (bkz. idhâlât). 2. ilhamlar, akla gelen şeyler.
muvârede (a.i. vürûd'dan. c. muvâredât) 1. gidip gelme. 2. iki şâirin, birbirlerinden habersiz olarak, tesadüfen aynı beyitleri söylemeleri.
muvârese (a.i. mîrâs'dan) miras yeme [birbirinden] .
muvâsaka (a.i.) birbirine söz verip anlaşma.
muvasala, muvasalat (a. i. vusûl'den) vâsıl olma, varma, ulaşma; yetişme. (bkz: vusul).
muvâsât (a.i. vesy'den) 1. yardım, iyilik, dostluk etme. 2 . ölen bir me'murun ailesine maaş bağlama.
muvâsebe (A.i. vusûb'dan) atlama, zıplama, sıçrama [bir birinin üstüne].
muvassâ (a.s. vesayet'den) tavsiye olunan
muvassî (a.s.) bkz. mûsî
muvassile (a.i.). (bkz. mûsile).
muvaşşah (a.s. vişâh'dan) 1. süslenmiş, süslü, giyinip kuşanmış. 2. ed. akrostiş, mısrâlannın ilk harfleri bir kelime meydana getiren manzume. 3. i. muz. eski Arap halk şiir ve müziğinde müşterek bir şekil olup, sonradan klâsik bir mâhiyet arzetmeye başlamıştır. Bugün elde besteleriyle birçok muvaş-şah mevcuttur.
muvaşşahan (a.zf.) muvaşşah olarak.
muvât (a.i.) ölüm. (bkz: mevt).
muvâtât (a.i.). (bkz: muvafakat).
muvâyese (a.i.) yeise, kedere düşürme.
muvazaa (A.i. vaz'dan) l . bir meselede bahse girişme. 2. mec. danışıklı dövüş.
Adî (mutlak) muvazaa huk. taraflar hiç bir işlem yapmadıkları halde üçüncü kişilere karşı işlem yapmış gibi görünmeleri.
Mevsûf (nisbî) muvazaa huk. taraflar sırf üçüncü kişileri aldatmak ürere inanmadan yaptıkları muamele.
muvâzaaten (A.zf.) danışıklı dövüşle.
muvâzabet (a.i. vuzub'dan) bir işe durmadan çalışma, bir işle dâima uğraşma.
muvâzât (a.i. vezy'den) 1. muvâzî, paralel olma. 2 . mukavemet, dayanma.
muvâzâtiyye (a.i. vezy'den) fels. koşutluk, paralellik, fr. parallelisme.
muvâzene (a.i. vezn'den) 1. iki şey, vezince, ağırlıkça birbirine denk olma. 2. karşılıklı iki şeyin denkliği, uygunluğu. 3. gelir ile giderin bir gelmesi. 4. kıyas, ölçü. 5. f i z. *denge. 6. top., jeod. ölçülen açı ve tullerin ölçü hatâlarının giderilmesini sağlamak üzere tatbîk edilen hesap ameliyesi.
muvâzene-i düveliyye devletlerin tarafça bir gelmesi, bir kararda bulunması, statüko.
muvâzene-i kısmiyye jeod., top. bir çok üçgen ve dörtgenle bir kaç bazdan meydana gelmiş bir nirengi şebekesinin muvâzene hesaplarının doğruluk veya yanlışlık ameliyesinin sonunda kontrol edilebileceğinden bu mahzuru önlemek üzere şebekeyi gruplar hâlinde ele alarak her grubun kontrolünü sağlayan ve geri dönmeye manî olan hesap sistemi, Boltz Grup muvâzenesi.
muvâzene-i mâliyye devletin geliriyle giderinin bir olması.
muvâzene-i şebekiyye jeod., top. bir takım üçgenler, dörtgenlerden teşekkül eden bir nirengi şebekesinin kül hâlinde ölçme hatâlarının giderilmesi için tatbîk edilen hesap ameliyesi.
muvâzene-i umûmiyye vekâletler bütçesinin bütünü, [mülhak, katma bütçeler buna dâhil değildir].
muvâzene-i zaviye jeod., top. herhangi bir nirengi şebekesinde ölçü hatâlarını gidermek için yalnız zaviye rasatlarına dayanan hesap sistemi.
muvâzene-i zû erbaat-il-adlâ jeod. , top. birinci derece, ikici derece şebekelerindeki zincirlerde ve bir nirengi şebekesinin baz sisteminde kullanılan ve her köşesinde bütün köşelere rasat yapılan dörtgenin ölçü hatâlarını gidermek için kullanılan hesap sistemi.
muvâzenet (a.i. vezn'den) 1. denkleşme, denk gelme, (bkz: muvâzene). 2. fiz. denge.
muvâzenet-i dâime fiz. bir cismi boşlukta tutan eksenin, o cismin ağırlık merkezinde dönmesiyle meydana gelen denge.
muvâzenet-i gayr-i müstakırre fiz. kararsız denge.
muvâzenet-i gayr-i mütehavvile fiz.bozulmaz denge.
muvâzenet-i mâyiât fiz. hidrostatik, fr. hydrostatique.
Dostları ilə paylaş: |