tâc-âverî (a.f.b.s.) 1. hükümdara ait, hükümdarla ilgili. 2. i. hükümdarlık, kıratlık.
tâc-bahş (f.b.s.) taç veren, hükümdar yapan, (bkz: tâc-ver).
tâc-beyt (f.b.i.) ed. bir kasidenin sonlarında nâzımının mahlası bulunan beyit.
tâc-dâr (a.f.b.s. ve i. c. tâc-dârân) taçlı, taç giyen, pâdişâh, şehenşah, hükümdar.
tâc-dârân (a.f.b.s. ve i. tâc-dâr'ın c.) taçlılar, taç giyenler; pâdişâhlar, şehin-şahlar, hükümdarlar.
tâc-dârân-ı zemân zamanın taç giyenleri, kralları, hükümdarları.
tâc-dârâne (a.f.zf.) hükümdarca, hükümdara yakışacak yolda.
tâc-dârî (a.f.b.i.) hükümdarlık, padişahlık.
tâc-gâh (a.f.b.i.) hükümet merkezi.
ta'cîb (a.i. aceb'den) şaşdırma, hayrete düşürme.
tâcîk (f.i.) iran'a yakın komşu olan tâî kabilesinin acemce telâffuzuyla bütün Arapları ifâde eden etnik terim olmuştur; sonra, İslâmiyeti kabul eden Fars ve Türklere de müşrik Türk'ler ve Parslar tarafından "tâcîk" denilmiştir. Türkler Müslüman olduktan sonra da Farsça konuşan kavimlere "tâcîk" demişlerdir. Bugün Orta Asya'da Farsça konuşan Buhara, Semerkand ehâlîsine Türkler "tâcîk" derler.
ta'cîl (a.i. acele'den. c. ta'cîlât) acele ettirme, çabuklaştırma.
ta'cîlât (a.i. ta'cîl'in c.) acele ettirmeler, çabuklaştırmalar.
ta'cîm (a.i. acm'den) noktalama, noktalatma.
ta'cîn (a.i. acn'den) yuğurma, hamur yapma, hamur hâline getirme, getirilme.
tâcir (a.i. ticâret'den. c. tüccar) ticâretle uğraşan.
tâcir-üs-sultânî tar. XIV ve XV. asırlarda Memlûk sultanları için, Kafkaslardan ve daha çok Kırım'dan esir devşirerek Mısır'a göndermekle görevli bulunan memurlar.
Tâcir-hâne (a.f.b.i.) sahtiyan tacirlerinin "lonca" larının bulunduğu Mercan'daki yer [istanbul'da].
ta'cîz (a.i. acz'den. c. ta'cîzât) rahatsız etme, canını sıkma, sıkıntı verme, tedirgin etme.
ta'cîz-i mükâteb huk. [eskiden] kitabet bedelini edadan âciz olduğunu mükâtebin iddia ve itiraf etmesi.
ta'cîzât (a.i. ta'cîz'in c.) rahatsız etmeler, tedirginlikler.
tâc-ser (f.b.i.) mec. baştâcı, muhterem, aziz, değerli kıymetli kimse.
tâc-ver (f.b.i.) pâdişâh, hükümdar, (bkz: tâc-dâr).
tâd (a.s.) ağı [şey].
tadaccu' (a.i.) üşenme, gevşek davranma.
tadaccur (a.i. ducret'den) iç sıkılması; sıkıntı (bkz. tazaccur).
ta'dâd (a.i. aded'den) 1. sayma; sayı. 2. birer birer söyleme, sayıp dökme; sayım.
ta'dâd-ı nakıs mat. eksik, noksan sayım.
ta'dâd ve tasnîf mat. sayım ve döküm.
ta'dâd ve terkîm sayıları okuma ve yazma; mat. sayılama, fr. numeration.
tada'du' (a.i. di'da' 'dan) 1. alçak gönüllülük gösterme. 2. hor olma. 3. viran olma. 4. aklını kaybetme [hasta].
tadarrus (a.i.) diş kamaşması.
tadcîr (a.i.) yürek daraltma, can sıkma.
ta'dîd (a.i.) 1. hazırlanma, hazırlanılma. 2. sayma, numaralama.
ta'dîl (a.i. adl'den. c. ta'dîlât) 1. doğrultma, doğrulama. 2. değişiklik.
tâ'dîl-i zemân astr. gayri muntazam hareket eden şems-i hakîkî ile muntazam hareket ettiği farzolunan şems-i mevhum arasında meydana gelen fark.
ta'dîl mâ beyn-es-satreyn bir metin arasına, mânâyı değiştiren, tamamlayan veya îzah eden başka kelime ve cümleler sokulması, fr. interpolation.
ta'dîlât (a.i. ta'dîl'in c.) 1. doğrultmalar, doğrulamalar. 2. değişiklikler.
ta'dîlen (a.zf.) değiştirerek, değiştirilerek.
ta'dîl-nâme (a.f.b.i.) değişiklik önergesi.
ta'diye (a.i.) geçirme, tecâvüz ettirme. 2. gr. bir fiili, müteaddî (= geçişli) hâle koyma, [bakmak'tan baktırmak, koşmak'tan koşturmak..." gibi.]
Edât-ı ta'diye lâzım (= 'geçişsiz) bir fiilin müteaddî (= 'geçişli) kılınması için eklenen edat.
tadlîl (a.i.) dalâlete düşürme, doğru yoldan çıkarma, azdırma, ayartma.
tadrîs (a.i.) 1. tecrübe görmüş olma. 2. diş kamaştırma.
tadrîs-i a'sâb sinirlere tazyik yaparak ıztırapverme.
tafaddul (a.i. fadl'dan) üstünlük taslama. (bkz: tafazzul).
tafahhus (a.i.). (bkz: tefahhus).
tafarât (a.i. tafra'nın c.) ilmiyyede (sarıklılar sınıfında) rütbeler, derece almalar.
tafattun (a.i. fatânet'den) anlama, akıl erdirme, (bkz: idrâk, taakkul, tefehhüm).
tafattur (a.i. fıtr'dan) yarılma, açılma ayrılma, (bkz: infitâr).
tafazzul (a.i. fazl'dan) üstünlük taslama. (bkz: tafaddul).
tafdîh (a.i.) rezîl etme. (bkz: tafzîh).
tafdîl (a.i. fadl'dan. c. tafdîlât) 1. birini ötekilerinden üstün tutma. 2. gr. *en üstünlük, fr. superlatif.
ism-i tafdîl mukayese ve üstünlük gösteren sıfat. [Arapçada "efal" vezninde"ekber, ahmer..." gibi; dilimizde "daha, en, pek, çok" edatlarıyla" daha güzel, en güzel, pek güzel, çok güzel..." gibi, eski Türkçede" -rek, -rak" ekleriyle "küçürek, ufarak..." gibi; Farsçada" -ter, -terîn" edatlarıyla "büzürk-ter, büzürk-terîn..." gibi edatlarla yapılır].
tafdîlât (a.i. tafdîl'in c.) tafdiller, en üstünlükler.
tafra (a.i.) 1. yukarıya sıçrama, atlama. 2. yukarıdan atıp tutma. 3. (c. tafarât) ilmiyyede (sarıklılarda) rütbe, derece alma.
tafra-endâz (a.f.b.s.). (bkz: tafra-furûş).
tafra-furûş (a.f.b.s.) yukarıdan atıp tutan.
tafra-furûşâne (a.f.zf.) yukarıdan atıp tutarak.
tafsîl (a.i. fasl'dan. c. tafsilât) etrafıyla, etraflı olarak bildirme, uzun uzadıya anlatma, açıklama.
tafsîl-i mürekkeb mant. yargısı ayrık veya bölünmeli olan mantık yanlışı.
tafsîlât (a.i. tafsîl'in c.) etraflı olarak bildirmeler, uzun uzadıya anlatmalar, açıklamalar.
tafsîlât-ı mâlâyânî boş uzatmalar.
tafsîlât-ı meşrûha îzah edilmiş tafsilât.
tafsîlen (a.zf.) uzun uzadıya, ayrıntılı olarak. (bkz: mufassalan).
tâfte (f.i.) 1. tafta, düz ve donuk olan bir çeşit ipekli kumaş. 2. büzülmüş, katlanmış, bükülmüş. 3. s. yanmış, yanık. 4. s. aydınlık, parlak. 5. s. üzgün, kederli.
tâfte-ciger (ciğeri yanık) sevdalı, âşık, tutkun.
tâfte-gî (f.b.i.) 1. kızgınlık, hiddet, şiddet. 2. yorgunluk. 3. biçimini, şeklini değiştirme. 4. eğirme, bükme.
tâft-hâne (f.b.i.) matbaa, basımevi.
taftîn (a.i. fatânet'den) akıl erdirtme, anlatma. (bkz: tefhim).
tafzîh (a.i.c. tafzihât) rezîl etme.
tafzîhât (a.i. tafzîh'in c.) rezîl etmeler.
tafzîz (a.i. fizze'den) gümüşleme, gümüşlenme; gümüş kaplama.
tagaddî (a.i. gıdâ'dan. c. tagaddiyyât) gıdâlanma, beslenme, (bkz: tagazzî).
tagaddiyyât (a.i. tagaddî'nin c.) beslenmeler, gıdâlanmalar. (bkz: tagazziyyât).
tagaffül (a.i. gaflet'den) gaflet gösterme, anlamazlıktan gelme, düşüncesizlik yapma, (bkz: tegaffül, tegafül).
tagallüb (a.i. galebe'den. c. tagallübât) zorbalık, zorla hüküm sürme, (bkz: tahakküm).
tagallübât (a.i. tagallüb'ün c.) zorbalıklar, (bkz: tahakkümât).
tagallüf (a.i. gılâfdan). (bkz. tegallüf).
tagallüt (a.i. galat'dan). (bkz. tegallüt).
tagallütât (a.i. tagallüt'ün c.), (bkz. tegallütât).
tagamgum (a.i. gamgama'dan) anlaşılmaz söz.
tagammüd (a.i. gamd'den) sarma, örtme, bürüme.
tagannî (a.i. gınâ'dan. c. taganniyât) l. zenginleşme. 2. muhtaç olmama; yetinme. 3. makamla okuma.
taganniyât (a.i. tagannî'nin c.) tagannîler.
tagannüc (a.i. ganc'dan). (bkz. tegannüc).
tagarrür (a.i. gurûr'dan) l. gururlanma, böbürlenme. 2. kendini tehlikeye koyma. 3. borçlanma. (bkz: tegarrür).
tagassül (a.i. gusl ve gasl'den). (bkz. tegassül).
tagaşşî (a.i. gışâ'dan). (bkz. tegaşşî).
tagavvur (a.i. gavr'dan).(bkz. tegavvur).
tagavvül (a.i. gul'den). (bkz. tegavvül).
tagayyüb (a.i. gayb'den) kaybolma, gözden uzaklaşma, görünmeme.
tagayyüm (a.i. gaym'dan). (bkz. tegayyüm).
tagayyümât (a.i. tagayyüm'ün c.) bulutlanmalar.
tagayyür (a.i. gayr'den) l. değişme, başkalaşma, (bkz: tebeddül). 2. rengi değişme. 3. bozulma, kokma.
tagayyürât (a.i. tagayyür'ün c.) l. değişmeler, başkalaşmalar, (bkz: tebeddülat). 2. renk değişmeler. 3. bozulmalar, kokmalar.
tagayyüz (a.i. gayz'den). (bkz. tegayyüz).
tagayyüzât (a.i. tagayyüz'ün c.) hiddetlenmeler, kızmalar.
tagazzî (a.i. gızâ'dan. c. tagazziyyât) beslenme, gıdâlanma. (bkz: tagaddi).
tagazziyyât (a.i. tagazzî'nin c.) beslenmeler, gıdâlanmalar. (bkz: tagaddiyyât).
tagazzül (a.i. gazel'den) (bkz: tegazzül).
tagbîr (a.i. gubâr'dan. c. tagbîrât) l. toza bulama, bulanma. 2. muğber etme, gücendirme.
tagbîrât (a.i. tagbîr'in c.) l. toza bulamalar, bulanmalar. 2. muğber etmeler, gücendirmeler.
tagdiye (a.i. gıdâ'dan) l. gıdâlandırma, gıdâlandırılma, besleme, beslenme, (bkz: iâşe). 2. gerekli malzemeyi makineye koyma.
tagfîl (a.i. gaflet'den. c. tagfîlât) gafil avlama, avlanma.
tagfîlât (a.i. tagfîl'in c.) gafil avlamalar, avlanmalar.
tâgıye (a.s.) l. aptal, kibirli ve inatçı [adam]. 2. i. yıldırım.
tâgıyye (a.s.) ("tâgî" nin müen.]. (bkz: tâgî).
tâgî (a.s.c. tâgun, tugat) azgın, isyan eden.
taglîb (a. i. galebe'den) ed. bir ilişik ve ilgiden dolayı bir kelimeyi, başka bir mânâyı da içine alacak şekilde kullanma baba ile anneye "ebeveyn" denilmesi gibi.
taglîf (a. i. gılâfdan) kınına koyma. (bkz. tagmîd).
taglîf-i süyûf (kılıçlan kınına koyma) sulh yapma.
taglîk (a.i. galak'dan. c. tağlîkat) . 1. kapama, kapanılma. 2 . kilitleme.
taglîk-i ebvâb kapıların kilitlenmesi. 3. ed. muğlak, kapalı söz söyleme, (bkz. ibhâm).
tağlîkat ("ka" uzun okunur, a.i. taglîk'in c.) kapamalar; kilitlemeler; kapalı sözler söyleme.
taglît (a.i. galat'dan. c. taglîtât) 1. yanlışlığını çıkarma. 2. yanıltma; yanıltılma.
taglîtât (a.i. taglît'in c.) 1. yanlışlığını çıkarmalar. 2 . yanıltmalar, yanıltılmalar.
tagliye (a.i. galeyân'dan) 1. kaynatma. 2. pahalanma (bkz. iğlâ).
taglîz (a.i. gılzet'den) kaba ve galiz yapma, kaba söyleme.
tagmîd (a.i.) kınına koyma, (bkz: taglîf).
tagmîs (a.i.) batırma, daldırma.
tagniye (a.i. gınâ'dan) birini zengin etme.
tagrîb (a.i. gurbet'den) 1. birini gurbete gönderme, gönderilme. 2. memleketten çıkarma, uzaklaştırılma. 3 . kovma.
tagrîd (a.i.). (bkz. tegarrüd).
tagrîk (a.i. gark'dan) suda boğma.
tagrîm (a.i. garm'dan) ödenme, ödenilme; ödetme.
tagrîm-i duyûn borçların ödenmesi.
tagrîr (a.i. gurûr'dan. c. tagrîrât) müşteriyi aldatma.
tagrîrât (a.i. tagrîr'in c.) müşteriyi aldatmalar.
tagrîs (a.i. gars'dan) yere dikme, dikilme.
tağşîş (a.i. gış'dan. c. tagşîşât) 1. karıştırma, saflığını giderme. 2. değerli bir şeyi değersiz bir şeyle karıştırma. 3 . imrenme.
tagşîşât (a.i. tagşîş'in c.) 1. karıştırmalar, saflığını gidermeler. 2. değerli şeyleri değersiz şeylerle karıştırmalar.
tagşiye (a.i. gışâ'dan) 1. örtme, örtülme, bürünme. 2 . (gayş'den) kendinden geçirme, geçirilme.
tagtiye (a.i. gıtâ'dan) örtme, örtülme, (bkz: tagşiye).
tâgun ("ga" uzun okunur, a.i. tâgî'nin c.) azılı, azgın kimseler. (bkz: tugat).
tâgut ("gu" uzun okunur, a.s. ve i.c. tavâgî, tavâgît) 1. kayıptan haber veren, büyücü. 2. şeytan. 3. Islâmdan önce Mekke'deki Lât ve Uzzâ putları.
tagviye (a.i.) baştan çıkarma, azdırma, (bkz: igvâ).
tagyîr (a.i. gayr'den. c. tagyîrât) başkalaştırma; değiştirme; bozma, (bkz: tahvîl, tebdîl).
Hukuki tagyîr birinin kendine ait olmayan bir taşınır eşyanın bazı işlemlerle şeklini değiştirmesi.
tagyîr-i ifâde ifade değiştirme.
tagyîr-i mevzi' yer değiştirme.
tagyîr-i şekl biçim değiştirme.
tagyîrât (a.i. tagyîr'in c.) başkalaştırmalar; değiştirmeler, bozmalar.
tagyîr-hâne (a.f.b.i.) içki imalâthanesi.
tagyîz (a.i. gayz'den) hiddetlendirme, kızdırma.
tagzît (a.i.) 1. fiz. tazyik etme, fazla üzerine tazyik (basınç) yapma. 2. hek. çok sıkı bağlama.
tagziye (a.i. gızâ'dan). (bkz. tagdiye).
tagziye (a.i.) gaza ettirme, ettirilme, din uğrunda savaştırma.
tahaccüm (a.i. hacm'den) hacimlenme, büyüme, irileşme.
tahaccür (a.i. hacer'den. c. tahaccürât) 1. taşlaşma, taş olma, taş gibi katılaşma. 2. hek. kabuk bağlama.
tahaccürât (a.i. tahaccür'ün c.) taşlaşmalar, taş kesilmeler.
tahaddî (a.i.c. tahaddiyât) meydan okuma.
tahaddiyât (a.i. tahaddî'nin c.) meydan okumalar.
tahaddu' (a.i. hudû', huzû'dan). (bkz. tahazzu').
tahaddu' (a.i. hud'a'dan) bilerek aldanma.
tahaddur (a.i. hıdr'dan) (bkz: tahazzur).
tahaddüb (a.i. hadeb'den) kamburlaşma, dışarıya doğru çıkınla peyda etme.
tahaddür (a.i. hader'den) 1. örtünmek [kadın], (bkz: tesettür). 2. hek. uyuşma uyuşturulma.
tahaddür (a.i. hadr'den) 1. yokuş aşağı inme. (bkz: inhidâr). 2. yukarıdan aşağı akıp gitme.
tahaddür-i miyâh suların akıp gitmesi.
tahaddüs (o.i. hads ve hudûs'dan) 1. psik. sezgi, f r. intuition. 2. yok iken peyda olma, ortaya çıkma, meydana çıkma.
tahaddüsî (a.s.) psik. sezgili, fr. intuitif.
tahaddüsiyye (a.i.) psik. sezgicilik, fr. intuitionisme.
tahaddüsiyye (a.s.) ["tahaddüsî"nin müen.]. (bkz: tahaddüsî).
tahaddüş (a.i.) 1. tırmalanma.
tahaddüş-i ezhân zihinlerin tırmalanması. 2. üzüntü duyma.
tahâdu' (a.i. hud'a'dan) aldanmış gibi görünme.
tahâf (a.i.) hafif ve şeffaf (saydam) bulut.
tahaffuz (a.i. hıfz'dan) kendini muhafaza etme, sakınma, korunma.
tahaffuz-ı kudret fiz. enerjinin saklanması.
tahaffuz-hâne (a.f.b.i.) karantina yeri.
tahaffuzî (a.s.) korunma ile ilgili.
tahaffuz-kâr (a.f.b.s.) kendini muhafaza eden, korunan, sakınan.
tahaffuz-kârâne (a.f.zf.) kendini korumak için.
tahaffüf (a.i. hiffet'den) 1. hafifleme, hafiflenme. 2. ayağa mest, çizme gibi konçlu bir şey giyme.
tahaffüf-i bâr yükün hafiflemesi.
tahaffüf-i ıztırâb ıztırap, elem ve kederin hafiflemesi, azalması.
tahakkud (a.i.) kin tutma,, kin gütme. (bkz. tehâsüd).
tahakkuk (a.i. hakk'dan) hakikat olarak meydana çıkma, gerçekliği anlaşılma.
tahakküm (a.i. hükm'den. c. tahakkümât) l. hâkimlik takınma. 2. zorbalık etme.
tahakkümât (a.i. tahakküm'ün c.) 1. hâkimlik takınmalar. 2. zorbalıklar.
tahalhul (a.i. halhal'den) 1. ayağa halhal (bilezik) takma. 2. hava cereyanı olması. 3. bir cismin, hacminin kabarıp şişmesi.
tahallî (a.i. hâlâvet ve hulvân'dan. c. tahalliyât) kendi kendini donatma, süslenme.
tahallî (a.i. halâ'dan) 1. boşalma, boş kalma. 2. tenhaya çekilme, yalnız kalma.
tahalliyât (a.i. tahallî'nin c.) donatmalar, süslenmeler [kendi kendini-].
tahalluk (a.i. hulk'dan) ahlâklanma, bir tabiat, huy edinme.
tahallut (a.i.) karışma, karışık olma [eşya-].
tahallüb (a.i.) 1. ter ve su sızma, (bkz: tereşşüh).
tahallüb-i rievî hek. köpeğin dilini çıkararak soluması. 2. süt peyda etme, sütlenme.
tahallüd (a.i. huld'den) bir yerde daimî olarak kalma.
tahallüf (a.i. hilâf’dan) 1. geride kalma, arkada bırakılma. 2. uygun gelmeme.
tahallül (a.i. halel'den. c. tahallülât) 1. halel bulma, bozulma. 2. ekşime, sirkeleşme. 3. araya girme.
tahallül (a.i. hall'den. c. tahallülât) 1. hallolma, cüzüleri birbirinden ayrılma. 2. kim. ayrışma.
tahallülât (a.i. tahallül'ün c.) 1. hallolmalar, cüzüleri birbirinden ayrılmalar. 2. kim. ayrışmalar.
tahallülât (a.i. tahallül'ün c.) tahallüller.
tahallüs (a.i. hulûs'dan) 1. halâs olma, kurtulma. 2. ed. şiirde mahlas kullanma.
Hüsn-i tahallüs mahlasın yalnız lâfzını değil, mânâsını da murâdetme. [meselâ Bâkî'-nin "Minnet Hûda'ya, devlet-i dünyâ fena bulur / Bakî kalır sahîfe-i âlemde âdımız" beytindeki bakî kelimesinin kullanılışı gibi].
tahammî (a.i. hamy, himâyet ve mahmiyet'den) 1. kendini himaye etme, korunma. 2. perhiz etme.
tahammus (a.i.) büzülme, büzülüp buruşma.
tahammuz (a.i. hazm'dan. c. tahammuzât) ekşime, oksitlenme.
tahammuzât (a.i. tahammuz'un c.) ekşimeler, oksitlenmeler.
tahammüd (a.i.) ateşin sönmeye yüz tutması.
tahammül (a.i. haml'den. c. tahammülât) 1. yüklenme, bir yükü üstüne alma. 2. dayanma, katlanma. 3. kaldırma.
tahammülât (a.i. tahammül'ün c.) tahammüller, dayanmalar.
tahammül-fersâ (a.f.b.s.) tahammülü yıpratan.
tahammül-gezâ (a.f.b.s.) dayanılmaz.
tahammül-güdâz (a.f.b.s.) tahammülü eriten, yok eden. (bkz: tahammül-sûz).
tahammül-sûz (a.f.b.s.) tahammülü mahveden, yakan, (bkz: tahammül-güdâz).
tahammür (a.i. hamr'den. c. tahammürât) mayalanma, ekşime, (bkz: ihtimâr).
tahammürât (a.i. tahammür'ün c.) mayalanmalar, ekşimeler.
tahânet (a.i.) değirmencilik.
tahannî (a.i hany'den) eğilmek, eğrilmek.
tahannüf (a.i.) Hanefî mezhebine girme; Hanefî mezhebinden olma.
tahannün (a.i. hanîn'den). (bkz. tehannün).
tahâret (a.i.) 1. temizlik, (bkz: nezâfet). 2. temizlenme.
taharrî (a.i. hary'den. c. taharriyyât) l. arama, araştırma, araştırılma; aratma, (bkz: tefahhus, teftîş). 2. sivil polis, taharri memuru.
taharrî-i hakîkat hakikatin aranması, doğruyu arama.
taharrî memuru sivil polis.
taharriyyât (a.i. taharrî'nin c.) aramalar, araştırmalar, araştırılmalar; aratmalar.
taharruk (a.i.) 1. yırtılma. 2. yarılma.
taharrüf (o.i.) sapınç, fr. aberration.
taharrük (a.i. hareket'den) 1. hareket etme, kımıldama, oynama.
taharrük-i a'sâb hek. sinirleri oynatan bir hastalık, fr. nervomotilite. 2. a. gr. harekelenme, hareke alma, bir hareke ile okunma [harf-].
taharrükiyyet (a.i.) 1. fiz. hareketlilik, kımıldama hâli. 2. fels. fr. motilite.
taharrükiyyet-i nüve biy. karyokinez, araçlı bolünüm.
taharrüm (a.i. harâm'dan) haramdan kaçınma; sakınma, çekinme.
taharrüş (a.i.). (bkz. taharrüz). ["taharrüş" maddiyatta; "taharrüz" ma'neviyatta kullanılır].
taharrüş biy. irkilme, irkiltme, fr. irritation.
taharrüş (a.i.c. taharrüşât) tırmalanma, örselenme.
taharrüşât (a.i. taharrüş'ün c.) tırmalanmalar, örselenmeler.
taharrüz (a.i. hırz'dan) çekinme, sakınma, (bkz: ihtirâz).
tahassul (a.i. husûl'den) 1. hâsıl olma, netîce olarak çıkma. 2. fels. üreme, üretme, fr. reproduction.
tahassun (a.i. hısn'dan) 1. kale ve hisara kapanma, istihkâma çekilme.
tahassus (a.i. husûs'dan) husûsî ve mahsus olma. (bkz. ihtisâs).
tahassür (a.i.) hek. pıhtılaşma [kan-].
tahassür-i dem hek. kanın pıhtılaşması.
tahassür (a.i. hasret'den. c. tahassürât) 1. hasret çekme. 2. çok istenilen ve ele geçirilemeyen şeye üzülme.
tahassürât (a.i. tahassür'ün c.) tahassürler.
tahassüs (a.i. hiss'den. c. tahassüsât hislenme, duygulanma, [Arapçadaki asıl mânâsı "iyi bir haber duyup emin olma" dır].
tahassüsât (a.i. tahassüs'ün c.) duygulanmalar.
tahaşşî (a.i. haşyet'den) ürperme.
tahaşşu' (a.i. huşû'dan) alçak gönüllülük gösterme.
tahaşşub (a.i.) odunlaşma.
tahaşşüd (a.i.c. tahaşşüdât) birikme, yığılma, toplanma [asker hakkında].
tahaşşüdât (a.i. tahaşşüd'ün c.) birikmeler, yığılmalar, toplanmalar [asker hakkında].
tahaşşün (a.i. huşûnet'den) sertleşme, katılaşma [maddî ve manevî].
tahaşşür (a.i. haşr'den) mezardan çıkma, dirilme.
tahattî (a.i. hatve'den. c. tahattîât) 1. bir şeyi atlayıp geçme, bir şey atlanıp geçilme; sınırı aşma. 2. saldırış.
tahattiât (a.i. tahattî'nin c.) tecâvüzler, saldırışlar.
tahattîât-ı a'dâ düşmanların saldırışları.
tahattur (o.i.c. tahatturât) hatırlama, hatıra getirme, getirilme; unutulduktan sonra hatırlanan şey.
tahattur-ı mübhem fels. fr. reminiscence.
tahatturât (a.i. tahattur'un c.) tahatturlar.
tahattüm (a.i. hatm'den) lâzım olma, lüzumlu olma.
tahattüm (a.i. hatem'den) ; 1. hatem, yüzük takınma. 2. tas. ariflerin gönüllerine Allah'ın koyduğu işaret.
tahavvüf (a.i. havf'den) korkuya düşme.
tahavvül (a.i. hâl'den. c. tahavvülât) değişme, dönme, bir halden bir şekilden, başka bir hâle, şekle girme.
tahavvül-i şems astr. gecelerin uzamasından kısalmaya (22 Aralık), kısalmadan uzamaya (22 Haziran) dönmesi ve dönme zamanı, gün dönümü, fr. solstice.
tahavvülât (a.i. tahavvül'ün c.) değişme [ler], değişildik [ler].
tahavvülât-ı külliyye büyük değişiklikler.
tahayyül (a.i. hayâl'den. c. tahayyülât) hayâle getirme, hayalde canlandırma, canlandırılma, hayâle dalma.
tahayyülât (a.i. tahayyülün c.) tahayyüller, hayâle getirmeler, hayalde canlandırmalar, hayâle dalmalar.
tahayyülî (a.s.) tahayyülle ilgili, tahayyül suretiyle.
tahayyür (a.i. hayret'den. c. tahayyürât) hayran olma, hayrete düşme, şaşakalma, şaşırma, (bkz: taaccüb).
tahayyürât (a.i. tahayyür'ün c.) hayran olmalar, hayrete düşmeler, şaşakalmalar, şaşırmalar.
tahayyüz (a.i. hayz'den) 1. yer tutma, yer alma. 2. ehemmiyet kazanma. 3. fiz. her hangi bir cismin boşlukta yer alması.
tahayyüz-i ecsâm cisimlerin boşlukta yer alması.
tahazzu' (a.i. huzû', hudû'dan) alçak gönüllülük gösterme. (bkz. tahaddu').
tahazzur (a.i. hızr ve hıdr'dan) yeşilleşme, yeşil renk bağlama.
tahazzur (a.i. hâzır'dan) hazır olma, hazır bulunma.
tahazzüb (a.i. hizb'den) hiziplenme, toplanma, birikme. (bkz: tecemmu').
tahazzün (a.i. hüzn'den) hüzünlenme, kederlenme.
tahazzür (a.i. hazer'den) sakınma, korunma, çekinme.
tahbîr (a.i. haber'den) haber verme, (bkz: ihbârât).
tahbîz (a.i.) "habbezâ" (ne güzel) deme[k].
tahcîl (a.i. hacle'den) 1. gerdeğe koyma. 2. atların ayağında beyaz siğil bulunması.
tahcîl-i arûs gelini, gerdeğe koyma.
tahcîl (a.i. hacl'den. c. tahcîlât) utandırma.
tahcîlât (a.i. tahcîl'in c.) utandırmalar.
tahcîr (a.i. hacer'den) 1. bir yere taş koyma, yığma. 2. vet. hayvanı dağlayıp nişanlama. 3. fık. kimsenin girmemesi için arazînin etrafına taştan çit yapma.
tahdîb (a.i. hidab'dan). (bkz. tahzîb).
tahdib (a.i. hadeb'den) kamburlaştırma, kamburlaştırılma, kubbelendirme, kubbelendirilme.
tahdîd (a.i. hadd'den. c. tahdîdât) hudut tâyîn etme, sınır çizme, sınırlama, (bkz: tahtît).
tahdîd-i sinn yaş haddi, tekaütlük, emeklilik.
tahdîdât (a.i. tahdîd'in c.) sınırlama[lar], kısıntı[lar].
tahdîdî (a.s.) sınırlayıcı, fr. limitatif.
tahdîk (a.i. hadeka'dan) gözünü ayırmadan dikkatli dikkatli bakma.
tahdîr (a.i. hader'den) örtülendirme, örtülendirilme, örtülü bulundurma.
tahdîr (a.i.). (bkz. tahzîr).
tahdîs (a.i. hudus'dan. c. tahdîsât) 1. söyleme, anlatma, rivayet etme. 2. şükür, teşekkür ile bildirme. 3. Hz. Peygamberin sözünü tekrarlama, [asıl mânâsı "görülen iyiliği herkese söyleme"].
tahdîsât (a.i. tahdîs'in c.) 1. söylemeler, anlatmalar, rivayet etmeler. 2. teşekkürle bildirmeler. 3. Hz. Muhammed'in sözünü tekrarlamalar.
tahdîs (a.i. hadeş'den. c. tahdişât) tırmalama, tırnakla incitme; kurcalama.
tahdîş-i ezhân zihinleri kurcalama.
tahdîsât (a.i. tahdîs'in c.) tırmalamalar; kurcalamalar.
tahdîş (a.i. hiffet'den) 1. hafifletilme. 2. yükünü azaltma.
tahfîf-i kadr-i şer' şeriatın değerinin hafifletilmesi, düşürülmesi. 3. kolaylaştırma.
tahfîfât (a.i. tahfîf’in c.) hafifletmeler, hafifletilmeler; yükünü azaltmalar; kolaylaştırmalar.
tahfîfî, tahfîfiyye (a.s. hiffet'den) l. hafifletmeye ait, hafifletme ile ilgili.
tahfîr (a.i. hufre'den. c. tahfîrât) çukur kazma.
tahhân (a.s. ve i. tahn'den) öğüten, değirmenci.
tâhıl (a.s.) bayat su, bekleyerek bozulmuş su.
tahille (a.i.) yeminden kurtulmak için verilen kefaret.
tahillet-ül-kasem yemin kefareti.
tahîn (a.i.) 1. öğütülmüş tahıl. 2. darı unu. 3. şekerle karıştırılarak helvası yapılan öğütülmüş susam.
tâhine (a.i.c. tavâhin) hek. öğütücü diş, azı dişi, fr. molaire.
tahînî (a. s.) tahin helvası renginde olan, tahin rengi, koyu saman rengi.
Dostları ilə paylaş: |