tazarrur (a.i. zarr ve zurr'dan) zarara, ziyana uğrama, zarar görme.
tazavvu' (a.i.) bir şeyin güzel kokusunun etrafa yayılması.
tazayyuk (a.i. zîk, dîk'den) daralma, sıkışma.
tazayyuk-ı kuddâmî hek. sünnetsiz kimselerde gulfe (sünnet derisi) nin iltihaptan dolayı daralması; gulfenin sünnetsizlik neticesi olarak geriye doğru toplanıp daralması.
tâze (f.s.) 1. taze, körpe; sulu, yaş. 2. genç. 3. yıpranmamış, yorulmamış.
tâzegî (f.i.) 1. tazelik, körpelik, yenilik. 2. gençlik.
tâzende (f.s. ve i.) koşucu.
Esb-i tâzende koşucu at, yarış atı.
tâze-rûy (f.b.s.) güler yüzlü, güleç, (bkz: bâsim, besîm, bessâm).
tâze zebân (f.b.s.) "taze dilli" yeni ve duyulmadık güzel sözler söyleyen.
tazhîr (a.i. zahr'dan) 1. arkaya atma, atılma, arkaya bırakma, bırakılma. 2. savsaklama. (bkz: ihmâl).
tâzî (f.i. ve s.) 1. (c. tâziyân) Arap; Arapça.
Esb-i tâzî Arap atı.
Lisân-ı tâzî Arap dili, Arapça.
Zebân-ı tâzî Arap dili. 2. tazı, av köpeği, [tavşan yakalamak için kullanılır].
ta'zîb (a.i. azâb'dan. c. ta'zîbât) eziyet etme, boşuna yorma.
ta'zîb-i rûh can sıkma.
ta'zîbât (a.i. ta'zîb'in c.) azaplar, eziyetler, boşuna yormalar.
taz'îf (a.i. zı'fdan. c. taz'îfât) 1. iki kat etme, bir o kadar daha artırma. 2. zayıflandırma.
taz'îfât (a.i. taz'îfin c.) 1. iki kat etmeler, bir o kadar daha artırmalar. 2. zayıflandırmalar.
ta'zîl (a.i.) bir hastanın güzel ve inandırıcı sözlerle tesellî edilmesi.
ta'zîl (a.i.c. ta'zîlât) ayıplama.
ta'zilât a.i. ta'zîl'in c.) ayıplamalar.
ta'zîm (a.i. azm'den. c. ta'zîmât) 1. büyükleme, ululama, büyük sayma. 2. saygı gösterme, ikram etme.
ta'zîmât (a.i. ta'zîm'in c.) hürmetler, saygılar.
ta'zîmen (a.zf.) hürmet ve ikram ederek.
ta'zîr (a.i. özr'den. c. ta'zîrât) esassız özür bildirme, vesîle v bahane arama.
ta'zîr (a.i.c. ta'zîrât) 1. tekdîr etme, azarlama. 2. suçluyu suçuna göre sözle tekdîr etme.
ta'zîr-i ahissâ huk. [eskiden] içtimaî vaziyetleri düşkün, sefeleden ma'dût kimseler hakkındaki tâzirdir ki hem mahkemeye bilcelp îlâm suretiyle, hem de darp ve hapis suretiyle yapılabilir.
ta'zîr-i eşrâf huk. [eskiden] ümerâ, yüksek tüccar, köy ayanı gibi şerefli kimseler hakkındaki tâzirdir ki ya bilvasıta îlâm suretiyle veya mahkemeye celbedilerek bilmuvâcehe ihtar suretiyle yapılır.
ta'zîr-i evsât huk. [eskiden] içtimaî mevkileri orta halde bulunan kimseler hakkındaki tâzirdir ki hem mahkemeye bilcelp îlâm suretiyle hem de hapis suretiyle yapılır.
ta'zîr-i te'dîb huk. [eskiden] âkil baliğ olduğu halde henüz mükellefiyet çağında bulunmayan bir çocuğun yaptığı bir cürümden dolayı hakkında te'dip ve tekzip maksadıyla yapılan tâzir.
ta'zîr-i ukubet huk. [eskiden] mükellef bir şahıs tarafından irtikâp olunup da şer'an muayyen bir cezası bulunmayan bir cürümden dolayı ukubeten yapılan tâzir, [mücrimin bu hususta Müslim ile gayrimüslim, hür ile abd (kök), erkek ile kadın olması müsavidir].
ta'zîrât (a.i. ta'zîr'in c.) esassız özür bildirmeler, vesîle ve bahane aramalar.
ta'zîrât (a.i. ta'zîr'in c.) tekdirler, azarlamalar.
tâziyân (f.i. tâzî'nin c.) Araplar, (bkz: Urbân).
tâziyâne (f.i.) 1. kırbaç, kamçı, (bkz: savt). 2. müz. tezene, mızrap. 3. mec. vâsıta, sebep.
tâziyâne-i bârân yağmurun kamçısı.
tâziyâne-i teşvîk şevklendirme kamçısı [vâsıtası].
ta'ziye (a.i. azv'den) 1. başsağlığı dileme. 2. Ca'ferî mezhebinde olanların Muharrem ayında yaptıkları matem merasimi.
ta'ziye-nâme (a.f.b.i.) başsağlığı dileyen yazı, mektup, (bkz: ta'ziyet-nâme).
ta'ziyet (f.i.). (bkz. ta'ziye1).
ta'ziyet-nâme (f.b.i.) başsağlığı dileyen yazı, mektup.
ta'zîz (a.i.c. ta'zîzât) izzetleme, izzetlendirme, şerefli, kutlu kılma.
ta'zîzât (a.i. ta'zîz'in c.) izzetlemeler, izzetlendirmeler, şerefli, kutlu kılmalar.
tazlîl (a.i.). (bkz. tadlîl).
tazlîl (a.i. zıll'dan) gölgelendirme, gölgelendirilme.
tazmîd (a.i.) merhemli bezi yaraya bağlama; lapa vurma.
tazmîn (a.i zımn, zımân'dan. c. tazmînât) l. sebebolunan zarar ve ziyanı ödeme; zarar ve ziyan ödeme. 2. ed. başkasına ait olan bir mısra veya beyti isim tasrîh ederek veya etmeyerek intihal ve tevârüd olmaksızın kendi şiirine alma san'atı.
tazmînât (a.i. tazmin'in c.) zarar ödemeler.
tazrîr (a.i.) zarara uğratma.
tazyî' (a.i. ziyâ'dan. c. tazyîât) bırakıp kaybetme, kaybına sebebolma.
tazyî-i evkat boş yere vakit geçirme, vakit kaybetme.
tazyîât (a.i. tazyî'in c.) kaybetmeler, kaybına sebebolmalar.
tazyîk (a.i. zîk, dîk'den. c. tazyîkat) 1. daraltma, daralma. 2. darlaştırma, sıkıştırma. 3. zorlama, baskı. 4. sıkıntı verme. 5. fiz. basınç.
tazyîk-i cânibi fiz. yana basınç.
tazyîk-i derûnî fiz. içbasınç.
tazyîk-i havâ fiz. açıkhava basıncı.
tazyîk-i vasatî fiz. ortalama basınç.
tazyîkat ("ka" uzun okunur, a.i. tazyîk'in c.) tazyikler.
te (f.e.) kadar, dek, değin, (bkz: ta).
Ser-te-ser baştan başa.
te (a.ha.) Osmanlı alfabesinin dördüncü harfi olup "ebced" hesabında dörtyüz sayısının karşılığıdır, (bkz. t) .
teâdî (a.i. adû'dan. c. teâdiyât) düşmanlık, ara açılma, (bkz: adâvat, husûmet, muâdât).
teâdiyât (a.i. teâdî'nin c.) düşmanlıklar, ara açılmalar.
teâdud (a.i. adud'dan) 1. kol kola girme. 2. birbirini arkalama, birbirine yardım etme. (bkz. teâvün).
teâdül (a.i. adl'den. c. teâdülât) beraberlik, denklik, birbirine denk gelme.
teâdül-i zaman astr. zaman denklemi, fr. equation du temps.
teâdülât (a.i. teâdül'ün c.) beraberlikler, birbirine denk gelmeler.
teahhur (a.i.). (bkz: teehhür).
teâhüd (a.i. ahd'den. c. teâhüdât) 1. sözleşme. 2. andlaşma.
teâhüdât (a.i. teâhüd'ün c.) 1. sözleşmeler. 2 . andlaşmalar.
teakküs (a.i. aks'den) tersine dönme, yansıma.
teâkııb (a.i. akab'dan) 1. birbiri arkasında gitme, birbirini ta'kîbetme. 2. fels.fr.
consecution.
teâkud (a.i. akd'den) akidleşme, bağlaşma.
teâküs (a.i.) 1. fels. antagonisme. 2.*terselme, bir şeyin ters şekle gelmesi olayı.
teâküs-i avârız coğr. terselme, yer şekli terselmesi, fr. inversion de reliefse.
teâküs-i sühûnet coğr. sıcaklık terselmesi, fr. inversion de temperature.
teâlâ (a.cüm.) "yüksek olsun!" mânâsına gelen bir söz olup Allah adıyla birlikte kullanılır. Allahü-teâlâ, Hakk-teâlâ ve tekaddes".
teâl-Allah (a.cü.) Allah yükseltsin!
teâlî (a.i. ulüvv'den) yükselme, ululanma.
Teâlî-i İslâm (Cemiyeti) K urtuluş Savaşından önce kurulmuş olan bir cemiyet.
teâlî-perver (a.f.b.s.) yükselmeyi isteyen.
teallî (a.i. ulüvv'den. c. tealliyât) yükselme, yüksek olma. (bkz: i'tilâ).
tealliyât (a.i. teallî'nin c.) yükselmeler, yüksek olmalar.
teâlüm (a.i. ilm'den) bir şeyi herkesin bilmesi, bir şey herkesçe bilinme, (bkz: teârüf1).
teâmî (a.i. amâ'dan) görmezlenme, görmez gibi görünme.
teâmül (a.i. amel'den c. teâmülât) 1. iş. (bkz: muamele). 2. bir işin oluşu. 3. öteden beri olagelen muamele, yerleşmiş olan örf, âdet.
teâmül-i kadîm eskidenberi yapılageldiği için kanun gibi sağlamlaşan bir usul. 4. kim. "tepkime, fr. reaction.
teâmülât (a.i. teâmül'ün c.) teamüller.
teannî (a.i. ana'dan.) 1. zahmet çekme, emek verme, çabalama. 2. birinin başına dert açma. 3. sıkıntı, ıztırap, tasa, endîşe.
teânuk (a.i. unk'dan) birinin boynuna sarılma, (bkz: muânaka).
teârîc (a.i. ta'rîc'in c.) 1. çıkıntılar, tümseklikler. 2. anat. beynin dış sathındaki çıkıntıları.
tearrî (a.i. ury ve uryet'den) 1. soyunma, çıplaklaşma. 2. bir şeyden, bir işten berî ve boş olma.
tearrüf (a.i.) bir şeyi araştırarak öğrenme.
teâruz (a.i. araz'dan. c. teâruzât) birbirine zıt olma. (bkz: tebâyün, tehâlüf).
teâruzât (a.i. teâruz'un c.) birbirine zıt olmalar.
teârüf (a.i. aref’den. c. teârüfât) 1. bir şeyi herkes bilme, bir şey herkesçe bilinme. (bkz: teâlüm). 2. birbirini tanıma, tanışma.
teârüfât (a.i. teârüfün c.) 1. herkesçe bilinen şeyler. 2. birbirini tanımalar, tanışmalar.
teassî (a.i. isyân'dan). (bkz. taassî).
teâsür (a.i.) güzel geçinme, dirlik etme [halk ile-].
teâsür (a.i. üsr'den) bir şey güçleşme, güç olma. (bkz: taassür).
teâtî (a.i. atâ'dan) 1. verişme, birbirine verme.
teâtî-i efkâr birbirlerine fikir verme.
teâtî-i mekâtîb birbirlerine mektup verme. 2. tic. her biri bir tarafta kalmak üzere iki veya daha çok nüsha olarak taraflar arasında mukavele yapma. 3. fık. pazarlıksız, lâkırdısız olarak mal değişme, tırampa etme.
teattus (a.i.) aksırma, (bkz: taattus).
teâtuf (a.i. âtıfet'den. c. teâtufât) 1. birbirine sevgi, şefkat gösterme. 2. birbirine bağlanma.
teâtufât (a.i. teâtufun c.) karşılıklı sevgiler.
teâvîz (a.i. ta'vîz'in c.) boyna asılan muskalar.
teâvîz-i sıbyân çocukların muskaları.
teâvün (a.i. avn'den. c. teâvünât) yardımlaşma, birbirine yardım etme.
teâvünât (a.i. teâvün'ün c.) yardımlar.
teâzud (a.i.) l. kol kola tutunma, birbirine kol verme; mec. yardım. 2. fels. fr. mutualisme.
teb (f.i.) 1. hararet. 2. hek. sıtma, (bkz: hummâ, urvâ').
teb ü tâb ateş ve ışık; mec. şevk, ateş.
teba' (a.i.) tabî olma, uyma.
tebaa (a.i. tâbi'in c.) uyruk, bir devletin hükmü altında bulunan kimse[ler].
tebâb (a.i.) zarar, ziyan, kayıp, (bkz: hasar, helak).
tebâbia (a.i. tubba'ın c.) 1. eski Yemen hükümdarlarının unvanları.
Dâr-üt-tebâbia Mekke'de Hz. Muhammed'in doğduğu ev. 2. gölgeler. 3. arı beğleri.
tebâdül (o.i. bedel'den) birbirine bedel olma, birbirinin yerini tutma, değişme.
tebâdülât (a.i. tebâdül'ün c.) değişmeler.
tebâdür (o.i. büdûr'dan. c. tebâdürât) 1. ansızın akla gelme, (bkz: sünûh). 2. iki şâirin birbirinden habersiz olarak aynı şiiri söylemesi, (bkz: tevârüd2).
tebagguz (a.i. buğz'dan) sevmeme, kin besleme, (bkz: tebâguz).
tebâguz (a.i. buğz'dan. c. tebâguzât) sevişmeme, gizli düşmanlık besleme, (bkz: tebagguz).
tebâh (f.i. ve s.) 1. bozuk, çürük, berbat, harap, mahvolma. 2. yıkılmış, yıkıntı; tükenme, (bkz: tebeh).
tebahhur (a.i. bahr'den) 1. deryalanma, denizleşme. 2. bir şeyin içine dalma ve pek derinine varma. 3. bir ilimde derin ihtisas kazanma.
tebahhur (a.i. buhâr'dan. c. tebahhurât). 1. buğulanma, buğu hâline girme. 2. tütsülenme.
tebahhurât (a.i. tebahhur'un c.) buharlar, buğular; buharlaşmalar, buğulanmalar.
tebâhî (a.i.) övünme, (bkz: tefâhür, temeddüh).
tebâh-kâr (f.b.s.c. tebâh-kârân) harabeden, mahveden, bitiren, (bkz: tebeh-kâr).
tebâh-kârân (f.b.s.) tebâh-kâr'ın c.) harâbedenler, mahvedenler, bitirenler, (bkz: tebeh-kârân).
tebâh-kârî (f.b.i.) tebahkârlık, harâbetme, mahvetme, bitirme, (bkz: tebeh-kârî).
tebahtur (a.i.) 1. kibirli kibirli yürüme. 2. dalgalanma, dalgalanır olma.
tebaiyyet (a.i.) tabî olma, uyma.
tebaiyyeten (a.zf.) tabî olarak, uyarak.
tebâkî (a.i. bükâ'dan) yalandan ağlama, ağlar görünme.
tebânçe (f.i.) tokat.
tebâr (f.i.) asıl, soy. (bkz: neseb, nesl).
Âli-tebâr soyu yüksek; asîl.
tebâr (a.i.) yok olma, bitme, (bkz: helâk).
tebârek (a.fi. bereket'den) "mübarek etsin!"
tebârek-Allah Allah mübarek etsin!
tebâreke (a.i.) Kur'ân'ın 67. sûresi, (bkz: sûret-ül-mülk).
tebârüz (a.i. bürûz'dan). 1. iki düşmanın çarpışmak üzere meydana çıkması. 2. hek. bir şeyin çıkıntılı olması, meydanda bulunması. 3. görünme, gözükme. 4. belirme.
tebâşîr (a.i.) 1. müjde. 2. her şeyin ilk zamanı, öncesi.
tebâşîr-i fecr, tebâşîr-i subh sabahın olduğunu haber veren ilk aydınlık, (bkz: fecr-i kâzib).
tebâşîr (f.i.) tebeşir.
tebattun (a.i. batn'dan) bir şeyin içini dışını iyice anlamaya çalışma.
tebâtu' (a.i.) ağır davranma, batî hareket etme.
teba'uz (a.i.) kısım kısım ayrılma, parçalanma.
tebâüd (a.i. bu'd'dan c. tebâüdât) uzaklaşma, birbirinden uzak düşme.
tebâüdât (a.i. tebâüd'ün c.) uzaklaşmalar, uzak düşmeler.
tebâül (a.i.) karı koca cilvesi.
tebâyün (a.i. beyn'den. c. tebâyünât) iki şey arasındaki zıddiyet, aykırılık, (bkz: teâruz).
tebâyün-i a'dâd fer. iki adet arasında birden başka kasım-ı müşterek (ortak bölen) bulunmaması [5 ile 7, 9 ile 11 gibi].
tebâyün-i efkâr düşüncelerin aykırılığı.
tebâyünât (a.i. tebâyün'ün c.) iki şey arasındaki zıddiyetler, aykırılıklar.
tebâzül (a.i.) [sakınmadan] birbirine verme.
tebb (a.i.) 1. zarar, ziyan, kayıp, (bkz: tebâb, hasâr, helâk). 2. "zarara uğrasın!" mânâsında beddua cümlesi.
tebcîl (a.i. becl ve bücûl'den. c. tebcîlât) ululama, ağırlama, (bkz: ta'zîm, tekrîm).
tebcîlât (a.i. tebcîl'in c.) ululamalar, ağırlamalar, (bkz: ta'zimât, tekrîmât).
tebcîlen (a.zf.) ululayarak, ağırlayarak, (bkz: ta'zîmen).
tebdî' (a.i.) 1. birine bid'at isnâdetme. 2. biri için "dinini değiştirdi" deme.
tebdîl (a.i. bedel'den. c. tebdîlât) değiştirme, değiştirilme, başka bir hâle getirme, (bkz: tagyîr, tahvîl).
tebdîl-i hevâ 1. hava değişikliği. 2. izin, müsaade; istirahat [daha çok askerlikte].
tebdîl-i kıyâfet kılık değişikliği.
tebdîl-i mekân yer değiştirme.
tebdîl-i mevzi' yer değiştirme.
tebdîl i şekl şekil değişimi, dönüşüm.
tebdîlât (a.i. tebdîl'in c.) değiştirmeler, değiştirilmeler.
tebdîlen (a.zf.) değiştirerek, değiştirilerek.
tebea (a.s. tâbi'in c.) tabî olanlar, uyanlar, uyruklar.
tebean (a.zf.) tabî olarak, uyarak.
tebeddü' (a.i.) 1. bid'ate sapma. 2. dînini değiştirme, (bkz: irtidâd). 3. iyi ahlâkını değiştirme.
tebeddül (a.i. bedel'den. c. tebeddülat) değişme, başka hâle girme, (bkz: tagayyür, tahavvül).
tebeddülât (a.i. bedel'den. c. tebeddül'ün c.) değişiklikler; değişiklik, (bkz: tagayyürât, tahavvülât).
tebeddülât-ı cesîme büyük değişiklikler.
tebeh (f.i. ve s.) 1. bozuk, çürük, berbat, yıkılmış, harap. 2. mahvolma; yıkıntı; tükenme, (bkz: tebâh).
tebehhül (a.i.) tahsil için sıkıntı çekme.
tebehhüm (a.i.) müphem, şüpheli, belirsiz olma.
tebehhür (a.i.) hek. kısa ve sık nefes alma.
tebeh-kâr (f.b.s.c. tebeh-kârân) harabeden, mahveden, bitiren, (bkz: tebâh-kâr).
tebeh-kârân (f.b.i. tebeh-kâr'ın c.) harâbedenler, mahvedenler, bitirenler, (bkz: tebah-kârân).
tebeh-kârî (f.b.i.) harâbetme, mahvetme, bitirme, (bkz: tebâh-kârî).
tebekküm (a.i. bekem'den) söz söylerken tutulup kalma, dili tutulma.
tebelbül (a.i.c. tebelbülât) dilin karışıklığı, anlaşılmaz hâle gelmesi.
tebelbül-i elsine dillerin anlaşılmaz hâle gelmesi.
tebelbülât (a.i. tebelbül'ün c.) dil karışıklıkları.
tebellüd (a.i.) ağır, hareketsiz, tenbel olma.
tebellüg (a.i. büluğ'dan. c. tebellügat) 1. yetişme, erişme. 2. anlayıp alma.
tebellügat ("ga" uzun okunur, a.i. tebellüg'ün c.) 1. yetişmeler, erişmeler. 2. anlayıp almalar.
tebellüh (a.i. ebleh'den) ahmaklaşma, ahmaklık gösterme.
tebellül (a.i.) ıslanma, nemlenme.
tebellür (o.i. billûr'dan) billurlaşma, fr. cristallisation. [yapma kelimelerdendir].
tebennî (a.i. benî'den) evlât edinme.
teber (f.i.) 1. balta. 2. dervişlerin taşıdıkları uzun saplı ve yarım ay şeklindeki balta. 3. meşin bıçağı.
teber-dâr (f.b.s. ve i.c. teber-dârân) teberli, baltacı, balta, [Yeniçeriler arasında]
baltalı asker; solak sınıfı.
teber-dârân (f.b.s. ve i. teber-dâr'ın c.) baltacılar.
teber-dârân-ı hâssa tar. pâdişâh sarayındaki solaklara verilen bir ad.
teber-hûn (f.b.i.) 1. bot. kızılsöğüt. 2. hünnap. 3. tarhun.
teberku (a.i. rub berkaa) peçelenme, yüzünü örtme, (bkz: telessüm).
teberku-i nisvân kadınların örtünmeleri, peçelenmeleri.
teberrâ (a.i. berâ'dan) uzaklaşma, uzak durma, çekilme. 2. sevmeyip yüz çevirme, [zıddı tevellâ].
teberrî (a.i. berâ'dan) 1. sevmeyip yüz çevirme, (bkz: teberrâ). 2. aklanma, arınma.
teberru' (a.i. burû'dan c. teberruât) bağış, bağışlama, (bkz: iâne).
teberrû (a.i.). (bkz. teberrâ).
teberruan (a.zf.) bağış yoluyla, bağışlayarak.
teberruât (o.i. teberru'un c.) bağışlar, bağışlamalar.
teberrüd (a.i. berd'den. c. teberrüdât) 1. soğuma.
teberrüd-i hevâ havanın soğuması. 2. soğuk suya girme.
teberrük (a.i. bereket'den. c. teberrükât) mübarek sayma, uğur sayma.
teberrükât (a.i. teberrük'ün c.) mübarek saymalar, uğur saymalar.
teberrüken (a.zf.) uğur sayarak.
teberrür (a.i.) Allah rızâsına çalışma.
teberrüz (a.i. bürûz'dan) meydana çıkma, görünme.
tebertum (a.i.) 1. hiddetlenme. 2. büyüklük taslama.
teberzed (f.i.) nebat şekeri.
teberzîn (f.i.) eyer baltası, eyere asılan küçük savaş baltası.
tebessül (a.i.) surat asma, somurtma; yüzünü ekşitme.
tebessüm (a.i. besm'den. c. tebessümât) gülümseme, (bkz: ibtisâm).
tebessüm-i hulyâ hayal edilen şeyden doğan gülümseme.
tebessüm-i istifsâr sorgulu gülümseme.
tebessüm-i mahzûziyyet hoşlanmadan doğan gülümseme.
tebessüm-i memnûniyet sevinç gülümsemesi.
tebessüm-i mes'ûdâne mutluluk gülümsemesi.
tebessüm-i zîr-leb (dudağın altından gülme) bıyık altından gülme.
tebessümât (a.i. tebessüm'ün c.) gülümsemeler.
tebessüm-künân (a.f.zf.) gülümseyerek, gülümser halde.
tebessür (a.i.) hek. sivilce çıkma.
tebeşbüş (a.i.) [küçükten büyüğe] güler yüz gösterme.
tebettül (a.i.) dünyâ işlerinden el ayak çekerek Allah'a yönelme, (bkz. inzivâ, i'tikâf).
tebevvül (a.i. bevl'den) işeme.
tebevvül-i sükker hek. şekerin idrar yoluyla çıkması, şeker işeme.
tebevvül-i sükkerî hek. idrarda şeker bulunması.
tebevvül-i zülâl hek. idrarda albümin bulunması.
tebevvül-üd-dem fizy. kan işeme, idrar kana karışarak kan zehirlenmesi.
tebeyyün (a.i. beyân'dan) belli olma, anlaşılma, meydana çıkma.
tebezzuk (a.i. büzâk'dan) tükürme.
tebezzül (a.i.) yarılma, (bkz: şakk).
tebezzür (o.i.) bot. sporlanma.
tebhâl, tebhâle (a.i.) hek. uçuk, dudak kabartısı.
tebhâle-dâr (f.b.s.) uçuklamış, uçuklu.
tebhîc (a.i. behîc'den) güzelleştirme, güzelleştirilme.
tebhîl (a.i. bahal ve buhl'den) biri için hasis, pinti deme.
tebhîr (a.i. buhâr'dan. c. tebhîrât) 1.buğu hâline getirme. 2. tütsüleme, tütsülendirilme. 3. etüvden geçirme.
tebhîrât (a.i. tebhîr'in c.) tütsüler.
tebhîr-hâne (a.f.b.i.) buğu evi, etüv.
tebî' (a.i.) 1. yardımcı, yardak, (bkz: tâbi'). 2. sığır yavrusu; mal.
teb'îd (a.i. bu'd'dan) 1. uzaklaştırma, uzaklaştırılma, uzağa sürme. 2. kovma.
te'bîd (a.i. ebed'den. c. te'bîdât) ebedîleştirme, sonsuzlaştırma, sonsuzlaştırılma.
te'bîdât (a.i. te'bîd'in c.) ebedîleştirmeler, sonsuzlaştırmalar.
te'bîn (a.i.) 1. bir kimseyi yüzüne karşı ayıplama. 2. ölmüş bir kimsenin iyiliklerini hatırlayıp söyleme.
te'bîr (a.i.) aşılama [ağaç], (bkz: telkîh).
te'bîs (a.i.) hakaret, horlama.
teb'îz (a.i.) kısım kısım ayırma, paralama.
tebkît (a.i.) 1. vesika ile birini susturma, (bkz: iskât). 2. başa kakma.
tebkiye (a.i. bükâ'dan) dokunaklı sözlerle ağlatma, ağlatılma.
teb-lerze (f.b.i.) sıtma titremesi, sıtma nöbeti.
teblîg (a.i. bulûğ'dan. c. teblîgat) 1. yetiştirme, eriştirme, bitiştirme. 2. götürme; taşıma (bkz: iblâğ). 3. ed. mübalağanın birinci derecesi, (bkz: gulüvv, iğrâk).
teblîgat ("ga" uzun okunur, a.i. teblîg'in c.) tebliğler.
teblîgat-ı resmiyye resmî tebliğler.
teblîl (a.i.) ıslatma, ıslatılma.
tebliye (a.i.) eskitme, eskitilme.
tebn (a.i.c. etbân) saman, (bkz: tibn).
Tarîk-üt-tebn astr. Samanyolu, ["tibn" şekli de kullanılır].
tebnî (a.s.) saman renkli, (bkz: tibnî).
tebrîd (a.i. bürûdet'den) 1. soğutma, soğutulma. 2. mec. ara açılma.
tebrie (a.i.). (bkz. tebriye).
tebrîk (a.i. bereket'den. c. tebrîkât) "mübarek, kutlu olsun!" deme, kutlama, uğurlu olmasını dileme.
tebrîkât (a.i. tebrîk'in c.) tebrikler, kutlamalar.
tebrîk-nâme (a.f.b.i.) tebrik yazısı, kutlama yazısı.
tebriye (a.i. berâet'den) 1. birini temize çıkarma, şüpheden kurtarma. 2. borçtan kurtarma.
tebriye-i zimmet etmek zimmetinde hükümet parası olmadığını, bununla ilişiği bulunmadığını ispat etmek, [aslı "tebrie" dir].
tebrîzî (a.i.) müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış nümunesi yoktur.
tebsıra (a.i. basar'dan) 1. insanın gözünü açacak keyfiyet.
Tebsıra-i ibret (ibret, ders alınacak hâdiseler) Midhat Paşa'nın hâtıralarının 1. cildi. 2. 1835'de ilk hariciye nazırı olan Akif Paşa'nın meşhur eseri.
tebsîl (a.i. basal'dan) soyup soğana çevirme, soyulup soğana çevrilme.
tebşîr (a.i.) tarif ve îzah [insanın gözünü açacak şekilde-].
tebşir (a.i. beşr'den. c. tebşîrât) müjde verme, müjdeleme, müjdelenme.
tebşîrât (a.i. tebşîr'in c.) 1. müjdelemeler, müjde vermeler. 2. rüyada alınan manevî müjdeler.
teb'tıa (a.i. batî'den) ağırlaşma, yavaşlama.
tebtîl (a.i.). (bkz. tebettül).
tebvîb (a.i. bâb'dan) bablara ayırma, kısım kısım ayırma.
tebvie (a.i.) bir kadını boş bir evde oturtma.
tebyîn (a.i. beyân'dan) meydana çıkarma, belli etme; açıktan açığa anlatma.
tebyîz (a.i. beyâz'dan) 1. beyazlatma, ağartma. 2. beyaza çekme [müsveddeyi].
teb-zede (f.b.s.c. teb-zedegân) hummaya, sıtmaya tutulmuş.
teb-zedegân (f.b.s. teb-zede'nin c.) hummaya, sıtmaya tutulmuş olanlar.
tebzîl (a.i. bezl'den) l . yarma, delme. 2. hek. bir uzvun suyunu boşaltmak üzere o yeri bir âletle delme ameliyesi.
tebzîr (a.i. bezr'den. c. tebzîrât) 1. tohumu saçıp dağıtma. 2. har vurup harman savurma, (bkz. isrâf).
tebzîrât (a.i. tebzîr'in c.) 1. tohum saçmalar. 2. israflar, (bkz. isrâfât).
tecâdül (a.i. cedel'den). (bkz: mücâdele).
tecâhül (a.i. cehl'den. c. tecâhülât) câhil gibi görünme, bilmemezlikten gelme.
tecâhül-i ârifâne ed. bilinen bir şeyi, edebî bir nükte ile bilinmiyormuş veya başka türlü bilmiyormuş gibi gösterme san'atı.
tecâhülât (a.i. tecâhül'ün c.) câhil gibi görünmeler, bilmemezlikten gelmeler.
tecâhül-kâr (a.f.b.s.) bilmemezlikten gelen.
tecâhül-kârî (a.f.b.i.) bilmemezlikten gelme.
tecâhül-kârâne (a.f.zf.) bilmemezlikten gelircesine.
tecâlüs (a.i.) bir mecliste bulunma, bir arada toplanma.
tecânüb (a.i. cenb’den) sakınma, çekinme.
tecânüs (a.i. cins'den) bir cinsten olma.
tecârib (a.i. tecribe ve tecrübe'nin c.) denemeler, deneyişler.
tecârib-i nazariyye nazarî tecrübeler.
tecâsür (a.i. cesâret'den) cesaretlenme. (bkz. ictisâr).
teca'üd (a.i. ca'd'den) kıvırcık, büklüm büklüm olma [saç-].
tecâvez-Allahü an seyyiâtihi (a.cü.) Allah günâhını affetsin.
tecâvîf (a.i. tecvîf’in c.) oyuklar, oyuk yerler.
tecâvîf-i dîmağ anat. beynin içindeki boşluklar.
tecâvîf-i kalb anat. kalbin, ikisi sağda ve ikisi solda olmak üzere ayrıldığı dört boşluk.
tecâvüb (a.i. cevâb'dan) cevaplaşma. (bkz. mücâvebe).
tecâvül (a.i. cevelândan. c. tecâvülât) cevelân etme, dolaşma.
tecâvülât (a.i. tecâvül'ün c.) cevelân etmeler, dolaşmalar.
tecâvür (a.i.) komşu olma.
tecâvüz (a.i. cevâz'dan. c. tecâvüzât) 1. ötesine geçme, sınırı aşma, atlama. 2. saldırma, sataşma, sarkıntılık. 3. el uzatma, başkasının hakkına dokunma. 4. huk. kullanılacak bir hakkın üçüncü bir kişi tarafından zorlaştırılması.
Dostları ilə paylaş: |