hatt-üs-semt ve-n-nazîr astr. muayyen bir maksatla rasat yapmak için belli bir noktada (mevkıf) duran râsıdın bulunduğu noktadan ve Arzın merkezinden geçip iki tarafa uzanarak küre-i semâvî'yi iki noktada delen mevhum hat ve bu hattın iki nokta arasında kalan parçası.
hatt (a.i.) 1. aşağı inme, indirme. 2. oyunda taş çıkarma.
hattâ (a.zf.) bundan başka, fazla olarak, dahî, bile, hem de, üstelik de.
hattâb (a.i.) oduncu, (bkz: hâtıb).
hattâf (a. s.) 1. kapan, aşıran, kapıp alıcı. 2. i. kırlangıç.
hattân (a.i.) sünnetçi.
hattâr (a.s.) hîlekâr. (bkz: hud'a-kâr).
hattât (a.i.) el yazısı çok güzel olan sanatkâr.
hatt-âver (a.s.) sakalı yeni yeni çıkmaya başlamış [genç].
hatt-âverde, -hatt-ber-âverde (a.f.b.s.) sakalı gelmiş, sakalı çıkmış olan.
hattî (a.s.) 1. hat'ta ait, hatla ilgili. 2. i. g. s. bir yazı stili. 3. geo. çizgisel, doğrusal, fr. lineaire.
hatt-şinâs (a.f.b.s.) yazıdan anlayan, yazı uzmanı, fr. graphologue.
hâtûn (a.f.c. havâtîn) kadın.
hâtûn-i kıyâmet Hz. Fâtıma.
hatûr (a.s.). (bkz. hattâr).
hatve (a.i.c. hatevât) adım.
Fesîh-ül-hatve geniş adım atan.
hatve-endâz (a.f.b.s.) adım atan.
hatve-endâzî (a.f.b.i.) adım atıcılık.
hatve-şümâr (a.f.b.s.) 1. hatve, adım sayan. 2. ihtiyatla, çekinerek yürüyen.
hâv (a.i.) 1. şeftalide olduğu gibi bâzı meyvaların üstündeki ince tüy. 2. çuha ve benzeri gibi kumaşlann ters yüzünde bulunan tüy.
havâ (a.i.) 1. hava.
Serd-i havâ havanın soğukluğu. 2. müz. saz veya söz müziğine ait olup da husûsî bir isimle belirtilmeyen parçadır.
havâ-yi nesîmî astr. atmosfer, havaküre.
havâcib (a.i. hâcib'in c.), (bkz: hâcib).
havâdis (a.i. hâdise'nin c.) ilgi ile karşılanan haber; yeni söz. [kelime müfred gibi kullanılır].
havâdis-i mütevâliye-i muhtelife-i kevniyye dünyâya ait türlü türlü ve birbiri ardından gelen hâdiseler.
havâfî (a.i. hâfiye'nin c.) anat. omuzun içyüzleri.
havâfir (a.i. hâfir'in c.), (bkz. hâfir).
havâkîn (a.i. hâkan'ın c.) hükümdarlar, pâdişâhlar, başbuğlar, hakanlar, hanlar.
havâlât (a.i. havâle'nin c.), (bkz. havâle).
havâle (a.i.c. havâlât) 1. bir işi veya bir şeyi başka birine bırakma, üstüne bırakma, ısmarlama. 2. gebelerde ve küçük çocuklarda bâzan görülen sar'a nevinden bir hastalık. 3. görmeyi önleyen, mâni, hâil, tahta perde, duvar gibi şeyler.
havâle-i muaccele huk. muhal-ün-bih'in filhal ödenmesi lâzım olarak yapılan havale.
havâle-i mukayyede huk. muhilin muhal-ün-aleyh zimmetinde yahut yedinde olan malından vermek üzere diye mukayyet olan havale.
havâle-i mübheme huk. muhal-ün-bih'in tacil ve te'cîli beyan olunmaksızın yapılan havale.
havâle-i müeccele huk. muhal-ün-bih'in muayyen vâdesi hululünde ödenmesi lâzım olarak yapılan havale.
havâle-gâh (a.f.b.i.) 1. sıkıntı ve darlık hâlinde başvurulan yer. 2. eğlenti, gezinti yeri (bkz: mesîr, mesîre).
havâle-nâme (a.f.b.i.) posta, banka gibi vâsıtalarla para göndermek üzere yazılan mektup, havale mektubu.
havâleten (a.zf.) havale olarak, havale suretiyle.
havâlî (a.i.) etraf, civar, çevre, yöre.
havâlî-i beyn-el-hücerât bot. nebatların hüceyreleri arasındaki boşluklar.
havâmil (a.s. hâmile'nin c.) gebe kadınlar.
havâmis-i Süleymaniyye (a.b.i.) Süleymaniye Medresesi'ni teşkil eden medreselerden beşinin müderrisine verilen unvan.
havânık (a.i. hânkah'ın c.) tekkeler.
havânît (a.i. hânût'un c.) 1. dükkânlar. 2. meyhaneler.
havâre (f.i.) yiyecek, yiyinti.
havârık (a.s. hârık ve hârika'nın c.) hârikalar, imkân ve yaradılışın üstünde olan, insanda hayranlık uyandıran, şeyler, tansıklar.
havârık-ı âde fevkalâde hâdiseler, olaylar.
havârî (a.i.c. havâriyyûn) 1. yardımcı. 2. peygamberlerin fikirlerini yaymada yardımları dokunan kimselerden her biri. Hz. isa'nın on iki yardımcısından her biri.
havâric (a.s. hâric ve hârice'nin c.) 1. âsîler; zorbalar. 2. "Hakemeyn Vakası"ndan sonra Hz. Ali'ye isyan eden zümre, haricîler.
Havâriyyûn (a.h.i. havârî'nin c.) havariler, İsa Peygamberin oniki kişiden ibaret olan yakın dostları, yardımcıları. [Simun Petrus ve kardeşi Andreas, Yakub (Zebedi'nin oğlu), Yuhanna (Zebedi'nin oğlu), Filipus, Bartolomeus, Tomas, Matta (vergi mültezimi), Yakub (alfeus'un oğlu), Taddeus, Simun (gayur), Yahuda İskariyot (îsâ'yi ele veren)].
Havarnak (a.h.i.). (bkz. Havernak).
havâsıb (a.i. hâsıb'ın c.) şiddetli rüzgârlar.
havâsın (a.i. hâsın, hâsına'nın c.) namuslu kadınlar.
havâss (a.i. hâsse'nin c.) hasseler, duygular.
havâss-ı hamse-i bâtına (içteki beş duygu Hiss-i müşterek, hayâl, vehm, hâfıza, mutasarrıfa.
havâss-ı hamse-i zâhire (dıştaki beş duygu) görme, işitme, tatma, koklama, dokunma.
havâss (a.s. nass ve hassa'nın c.) 1. hassalar, keyfiyetler. 2. muhterem, saygın olanlar.
havâss-ı hümâyûn tar. Osmanlı Devleti'nin fütuhat devirlerinde zaptolunan arazîden hazîne uhdesinde alıkonulanları.
havâss-ı me'murîn me'murların ileri gelenleri. 3. i. bâzı manevî te'sirler için okunan dualar.
Ehl-i havâss büyücüler.
havâss-ı refîa resmî yazılarda Eyüp Kadıları hakkında kullanılan bir tâbir.
havâss-ı vüzerâ tar. Osmanlı Devleti'nde vezirlere, eyâlet paşalarına, sancak beylerine verilen haslar.
havâss ü avâm ileri gelenler ve halk.
havâssî (a.s.) biy. duyumsal.
havâşî (a.i. hâşiye'nin c.) 1. haşiyeler, derkenarlar, (bkz: hâşiye). 2. kuyruklar, maiyet adamları.
havâtıf (a.i. hâtıf’ın c.) göz kamaştırıcı şeyler.
havâtır (a.i. hâtıra'nın c.) hâtıralar, fikirler, düşünceler.
havâtır-ı nefsâniyye insan nefsiyle igili düşünceler.
havâtır-ı rabbâniyye İlâhî ilhamlar, telkinler.
havâtır-ı şeytâniyye şeytan telkinleri.
havâtim, havâtîm (a.i. hâtem'in c.) 1. mühürler.
havâtim-i resmiyye resmî mühürler. 2. sonlar, âkibetler.
havâtîn (a.i. hâtûn'un c.) hâtûnlar, şerefli kadınlar.
havâyic (a.i. hâcet'in c.) ihtiyaçlar, lüzumlu, gerekli şeyler.
havâyic-i zarûriyye zarurî, giderilmesi gereken ihtiyaçlar, ["havâic" şekli doğrudur].
havelân (a.i.) l. dönme, dolaşma. 2. değişme.
hâven (a.i.) havan.
havene (a.s. hâin'in c.) hainlik edenler, hayınlar.
hâver (f.i.) şark, doğu yönü, gün doğusu.
hâver ü bahter doğu ile batı. (bkz: hâverân).
hâverân (f.i.c.) şark ile garb (doğu ile batı).
hâverî (f.s.) şarkla, doğu ile ilgili.
hâveristân (f.b.i.) doğu tarafı.
Hâvernak (a.h.i.) mîmar Sinimmâr tarafından, Fırat'ın Hîre yakınlarında yapılmış meşhur köşk.
havf (a.i.) 1. korku; korkma. 2. psik. fobya, yılgı.
havf-i âr utanma korkusu.
havf-i bâri Allah korkusu.
havf-i füshat meydan korkusu, fr. agoraphobie.
havf-i mehat kapalı yer korkusu, klostrofobi.
havfen (a.zf.) korkarak, çekinerek, korku ile.
havf min-el-mâ' su korkusu, fr. hydrophobie.
havfen min Allah Allah'dan korkarak.
havf-nâk (a.f.b.s.) korkulu, korkutan.
hâvî (a.s.) 1. ihtiva eden, içine alan, şâmil, kaplayan, toplayan, (bkz: câmi'). 2. müz. Türk müziğinin büyük usullerindendir. 64 zamanlı ve 48 darblıdır. 64 zamanlı yegâne ölçü olan hâvî'nin 64/2 lik "ağır hâvî" mertebesi de kullanılmıştır. Bu usul ile peşrev ve besteler ölçülmüştür. Hâvî, 16 uzun ("2" kıymetinde) ve 32 kısa ("l" kıymetinde) zamanı teşkil eden, sırasıyla 2 sofyan, 2 yürük semaî, 7 sofyan ve l nîm hafiften mürekkeptir.
hâvî, hâviye (a.i.) 1. ıssız, tenha yer. 2. boş çöl.
hâviye (a.i.) havya, tenekecilerin lehim yaparken kullandıkları, çekice benzer bir âlet.
Hâviye (a.h.i.) Cehennem'in yedinci katı, en şiddetlisi, (bkz: hutame, sakar, saîr).
havkal (a.i.). (bkz. havkala).
havkale (a.i.c. havâkıl) 1. hızla yürüme. 2. s. çok ihtiyar, zayıf ve çelimsiz adam. 3. (bkz: havlaka).
havl (a.i.) 1. yıl, sene. 2. etraf, çevre. 3. güç, kuvvet, takat.
Lâhavle velâ kuvvete illâ billâh kuvvet ve kudret ancak Cenâbıhakk'a mahsustur.
havlaka (a.cü.) lâ havle çekme, "lâ havle velâ kuvvete illâ billâh (= güç de, kuvvet de ancak Allah'ın yardımı ile husule gelir)" cümlesini söyleme.
havme (a.i.) tasarruf dâiresi.
havrâ (a.i.c. hûr) âhû gözlü [kız, kadın], (ahver'in müennesi).
havsal (a.i.) havuzun kenarında suyun durulduğu yer.
havsala (a.i.) 1. kuş kursağı. 2. mîde. 3. anlayış, akıl; zihin. 4. biy. leğen.
havsala-sûz (a.f.b.s.) takati, tahammülü yakan, mahveden.
havsalî (a.s.) havsalaya ait, havsala ile ilgili.
Havvâ' (a.h.i.) 1. Hz. Âdem'in zevcesi olup, Âdem Cennet'te uykuda iken sol taraf kaburgasından alınan bir kemikten yaratılmış ve bu ameliyeden Âdem hiç acı duymamıştır. Adem topraktan, Havva, kemikten yaratılmıştır. (bkz. ümm-ül-beşer). 2. esmer kadın. 3. kadın adı.
havâcc (a.i. hâcce'nin c.) hacca giden, Kabe'yi ziyaret eden hacı [kadınlar, kızlar].
havye (a.i.) yaranın etrafındaki kabarık etler.
havz (a.i.) etrafı çitle çevrili yer.
havz (a.i.) 1. suya girme. 2. sakınılacak işe sokulma, girişme.
havz (a.i.c. hiyâz) havuz.
havz-ı behişt cennet havuzu.
havz-ı hayâl hayal havuzu.
havz-ı kevser Cennet'de bir havuz.
havz-ı mâ su havuzu, fr. cuve â eau.
havz-ı mâhî içinde balık bulunan havuz.
havz-ı mevt (ölüm havuzu) içinden içene her şeyi unutturduğuna inanılan havuz.
havz-ı resûl Kıyamet'te Cennet'te bulunan kimselerin içinde su içeceğine inanılan havuz.
havz-ı sâbih yüzer, yüzen havuz.
havz-ı tersâ içinde şarabın mayalandığı yer.
havza (a.i.) bir hükümetin idaresi altında bulunan ülkelerin bütünü.
havza-i intihâiyye coğr. "uçtekne.
havza (a.i.) 1. coğr. açık ve düz olan deniz kıyısı. 2. kenar, yan, taraf. 3. memleket.
hây (f.n.) vay!, eyvah!
hayâ' (a.i.) 1. utanma, sıkılma. 2. ar, namus, edep. 3. Allah korkusu ile günahtan kaçınma.
hayâ-dâr (a.f.b.s.) utanan, utangaç, (bkz: mahcûb).
hayâdîd (a.i. haydûd'un c.) haydutlar, [uydurma kelimelerdendir].
hâyâ-hây (f.b.i.) yas tutan kimsenin iniltisi; feryadı, (bkz: hâyâhûy2).
hâyâ-hûy (f.b.i.) 1. çalıp eğlenmeden çıkan gürültü. 2. vaveyla, çığıltı, (bkz: hâyâ-hây).
hayâl (a.i.c. hayâlât) 1. insanın kafasında tasarlayıp canlandırdığı şey.
hayâl-i âşık-âne âşıkcasına hayal.
hayâl-i beşer insan hayâli.
hayâl-i hakikî fiz. gerçek görüntü.
hayâl-i hatâ yanlış hayâli, yanlış bir şeyi tasarlama.
hayâl-i murâd müz. adı anonim bir edvar-ı ilm-i musikide geçen makam.
hayâl-i sâf temiz hayal, bönce düşünce.
hayâl-i sefîd beyaz hayal.
hayâl-i teslîm teslim hayâli, teslim olmayı düşünme. 2. kuruntu. 3. karagöz oyunu. 4. gölgeli görünen şey.
hayâl-i zâhirî fiz. görünen hayal, görünen görüntü. 5. Mehmet Rauf tarafından istanbul'da haftada iki defa olmak üzere yayınlanmış mizahî bir gazete.
hayâlât (a.i. hayâl'in c.) hayaller, hülyalar, (bkz: hayâl).
hayâlât-ı âliyye yüksek hayaller.
hayâlât-ı askeriyye askerlik hayalleri.
hayâl-bâz (a.f.b.i.) hayal, daha çok, karagöz oynatan, (bkz: hayâlî).
hayâlen (a.zf.) kafada tasarlayıp canlandırarak, hayal olarak.
hayâlet (a.i.c. hayâlât) göze görünen hayal, karaltı, görüntü.
hayâl-gede (a.f.b.s.) hayaletlerin bulunduğu yer, bu dünya.
hayâl-hâne (a.f.b.i.) vehim, kuruntu melekesi, * yetisi.
hayal-hırâş (a.f.b.s.) hayali yırtan, parçalayan.
hayalî (a.s.) 1. hayâl'e mensup, hayâl ile ilgili. 2. karagöz oynatan, hayalci, fr. romantique. (bkz. hayâl-bâz). 3. h.i.Kanunî Sultan Süleyman devrinin büyük şâirlerinden biri.
hayâliyyât (a.i.c.) hayâle ait şeyler.
hayâliyyûn (a.i. hayâlî'nin c.) romantik şâirler, yazarlar, fr. les romantiques.
hayâl-perest (a.f.b.s.) hayalci, hayal kuran, hayal peşinde dolaşan, dalgın.
hayâl-perver (a.f.b.s.) hayâle düşkün.
hayamât (a.i. hayme'nin c.), (bkz.hayme, hıyâm, hiyem).
hayât (a.i.) 1. dirilik, canlılık.
hayât-ı alîl hastalıklı hayat, hasta ömür.
hayât-ı askeriyye askerlik hayan.
hayât-ı câvidânî daimî hayat.
hayât-ı husûsiyye husûsî, özel hayat, şahsa ait hayat.
hayât-ı insânî insana ait hayat.
hayât-ı ma'neviyye manevî hayat.
hayât-ı ma'sûmâne-i tıflâne çocuğa yakışacak masumlukta ömür.
Hayât-ı Muhayyel Hüseyin Cahit Yalçın'ın 1899'da yayımladığı 21 hikâyeden oluşan bir hikâye kitabı.
hayât-ı müsteâr geçici hayat, ödünç hayat.
hayât-ı müştereke bot. ortakyaşama.
hayât-ı sahîha esen hayat.
hayât-ı takdîriyye huk. hamlin, yânî rahimde bulunan çocuğun hayâtı, [bu cihetle hamil ölüm zamanında anası rahminde olmak ve sağ doğmak şartiyle vâris olur].
hayât-ı uhreviyye (ahret hayâtı) ebedî hayat. 2. Şevket Rado'nun 1956'da yayınlamaya başladığı haftalık Türkçe dergi. 3. Mehmet Emin Yurdakul'un 2 Aralık 1926 da yayımladığı Türkçe edebî dergi. 4. Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti tarafından 1921 de 24 sayı kadar Samsun'da yayımlanmış olan Türkçe günlük gazete.
hayât-bahş (a.f.b.s.) hayat bağışlayan, hayat veren, yeni baştan zindelik kazandıran.
hayat-dâr (a.f.b.s.) dirimli.
hayât-efzâ (a.f.b.s.) hayat artıran.
hayât-engîz (a.f.b.s.) yaşatan, yaşamaya zorlayan.
hayâtî, hayâtiyye (a.s.) hayâta, yaşayışa ait, hayatla ilgili.
hayâtiyyât (a.i.c.) biyoloji, fr. biologie.
hayâtiyyet (o.i.) canlılık.
hayâtiyyûn (a.i.c.) biyoloji bilginleri.
haybet (a.i.) mahrum ve me'yûs olma, mahrumluk.
Haybet-zede (a.f.b.s.) kedere, sıkıntıya, mahrumluğa uğrayan.
haydar (a.i.) 1. arslan. (bkz: esed, dırgam, gazanfer, şîr). 2. Hz. Ali. 3. cesur, yiğit adam. 4. erkek adı.
haydar-ı kerrâr döne döne hamle eden, saldıran. [Hz. Ali'nin vasıflarındandır].
haydara (a.i.). (bkz. haydar).
haydar-âne (a.f.zf.) haydarcasına, arslancasına; Hz. Ali'yi hatırlatır, andırır surette, (bkz: gazanferâne, şîrâne).
haydarî (a.i.) 1. haydarlık, arslanlık. 2- eskiden giyilen kolsuz, kısa aba hırka, haydariyye.
haydariyye (a.i.) hırka altına giyilen kolsuz ve kısa elbise.
haydûd (a.i.c. hayâdîd) dağ hırsızı, [kelimenin aslı Macarca'dır].
hâye (f.i.) 1. haya. 2. yumurta.
hâye-i iblîs jeol. şeytan hayası denilen bir nevî taş.
hâyende (f.s.) ağızda çiğneyen, çiğneyici.
hayevân (a.i.). (bkz. hayvân).
hayeviyye (a.i.) fels. dirimselcilik, fr. vitalisme.
hayevî (a.s.) 1. yılana ait, yılanla ilgili. 2. fels. canlı, dirimsel, fr. vital. [müen. "hayeviyye" dir].
hayf, hayfa' (a.e.) 1. haksızlık, çevir, zulüm. 2. yazık ki, heyhat, vah!. 3. ilenç, ah, beddua.
hayıflanma yanıp yakılma.
hâygene (a.i.) kaygana denilen, yumurta ve un ile yapılan bir tatlı.
hâyır (a.s.) hayrette kalan, şaşıran, (bkz: mütehayyir).
hayır-hâh (a.f.b.s.) . (bkz. hayr-hâh).
hayic (a.s.). (bkz. hâic).
hâyîde (f.s.) ağızda çiğnenmiş, ağızdan ağıza dolaşmış, bayat, köhne söz.
hâyîde-gû (f.b.i.) hâyîde, bayağı söz söyleyen, bayağı şâir.
hâyîde-suhen (f.b.i.). (bkz: hâyîde-gû).
hâyih (a.i.) lâzım olduğu halde bulunmayan nesne.
hâyik (a.i.) bez dokuyan, çulha.
hayl (a.i.c. ahyâl, hüyûl) 1. at. 2. at sürüsü. 3. atlı sürüsü. 4. zümre, takım, güruh.
hayl-i âdû düşman sürüsü.
hayl-i düşmen düşman ordusu, düşman güruhu.
hayli (f.s.) 1. epeyice, çokça. 2. bir takım. 3. zf. oldukça.
hayliyye (a.i.) atgiller, (bkz: feresiyye).
haylûlet (a.i.) yolu kapama, manî olma, araya girme.
hayme (a.i.c. hayamât, hıyâm, hıyem) çadır.
hayme-i gerdûn-cenâb gökyüzü kadar geniş bir meydana kurulmuş olan çadır.
hayme-i kebûd (mavi çadır) gök, semâ.
hayme-i ezrak (mavi çadır) gök, semâ.
hayme-gâh, -geh (a.f.b.i.) çadır kurulan yer.
hayme-nişîn (a.f.b.s. ve i.) çadırda oturan, göçebe.
hayme-nişînî (a.f.b.i.) hayme nişinlik, göçebelik, çadırda oturma.
hayme-serây (a.f.b.i.) hükümdar cadın, otağ.
hayme-şebbâzî (a.f.b.i.) îran'da çadırda oynatılan kukla.
haymî (a.s.) çadır biçiminde olan.
hayr (a.i.) iyilik; iyi, faydalı iş; fayda.
hayr-i mukayyed ahi. birine göre hayırlı olduğu halde, diğerine göre zararlı olan şey.
hayr (a.s.) iyi, faydalı, hayırlı, yarar.
Hayr-ül-verâ halkın, âlemin hayırlısı; Hz. Muhammed.
hayr-ül-beşer "insanların hayırlısı" Hz. Muhammed.
hayr-ül-enâm varlıkların hayırlısı; Hz. Muhammed.
hayrü'l-fatihin fatihlerin en hayırlısı; işi en iyi eyleyen kişi.
hayr-ül-halef hayırlı oğul; halef. [Arapçadam "babasından sonra kalan oğul" demektir].
hayr-ül-umûri evsatuha her işte orta yol hayırlıdır.
hayrân (a.s.) l. Şaşmış, şaşa kalmış, şaşırmış, (bkz: hâir). 2. çok tutkun. 3. afyon sarhoşu.
hayrânî (a.i.) hayranlık, şaşkınlık.
hayrât (a.i.c.) 1. sevap kazanmak için yapılan hayırlı işler, iyilikler. 2. sevap için kurulan müessese.
Sâhib-ül-hayrât ve-l-hasenât sevap işler ve güzel şeyler sahibi.
hayr-endîş (a.f.b.s.) hayırlı iş, iyilik düşünen.
hayr-endîşâne (a.f.zf.) hayırlı iş düşünene yakışacak surette.
hayr-endîşî (a.f.b.i.) hayırlı iş düşünücülük.
hayret (a.i.) şaşma, şaşırma, şaşakalma, ne yapacağını bilmeme.
hayret-i gam gam şaşkınlığı.
hayret-i sırfe tam, hâlis bir şaşkınlık.
hayret-bahş (a.f.b.s.) hayret veren, hayret verici.
hayret-bahşâ (a.f.b.s.) hayret veren.
hayret-dih (a.f.b.s) şaşkınlık veren.
hayret-efzâ (a.f.b.s.) hayret artıran, (bkz: hayret-fezâ).
hayret-engîz (a.f.b.s.) hayret veren, hayret içinde bırakan.
hayret-fezâ (a.f.b.s.) hayret veren, şaşman (bkz: hayret-efzâ).
hayret-zâ (a.f.b.s.) hayret doğuran, şaşkınlık veren.
hayret-zede (a.f.b.s.) hayrete düşmüş olan, şaşa kalmış olan.
hayr-hâh (a.f.b.s.) herkesin iyiliğini isteyen, iyiliksever.
hayr-hâhâne (a.f.zf.) hayırhah olana yakışacak surette, hayırhahlıkla, iyilikseverlikle.
hayr-hâhî (a.f.b.i.) hayırhahlık, iyilikseverlik.
hayrî, hayriyye (a.s.) hayırla, iyilikle ilgili; uğur ve kutluluğa ait.
hayr-ullah (a.b.s.) "Allah'ın hayırlı ettiği" mânâsına gelen bir erkek adı.
Hayr-ül-beriyye Hz. Muhammed.
hayr-ül-beşer (a.b.i.) insanların en hayırlısı; Hz. Muhammed.
hayr-ül-enâm (yaratılmışların en hayırlısı) Hz. Muhammed.
hayr-ül-halef (a.st.) hayırlı evlâd.
hayr-ün nisâ' (a.it.) "kadınların hayırlısı" 1. Hz. Fâtıma'mn sıfatı. 2. i. kadın adı.
hays (a.i.) 1. îtibar, saygı. 2. ilgi.
haysiyyet (a.i.) şeref, onur, îtibar, değer.
haysiyyet-şiken (a.f.b.s.) şeref kırıcı, itibar düşürücü.
haysü (a.zf.) itibaren, itibariyle.
Min hays-ül-esma' isimlerden sebebiyle müsemmâ, bilme, tanıma.
Min hays-ül-mecmû' mecmûu itibariyle, toptan.
Min hays-üs-sıfat sıfat dolayısıyla zâtı tanıma.
hayşûm (a.i.) anat. geniz.
hayşûmî (a.s.) genize mensup, genizden gelen.
hayşûmî sâmit gr. geniz ünsüzü.
hayt (a.i.c. ahyât, huyût) 1. iplik, tire, lif. 2. tel.
hayt-ı akîm, hayt-ı mahcûb bot. kısırtel, fr. paraphyse.
hayt-ı bâtıl uzun ahmak.
hayt-ı ebyaz fecir zamanı ufukta beliren ve gittikçe artan sabah ağartısı.
hayt-ı esved fecir zamanı, yavaş yavaş silinen gecenin iplik iplik karanlığı.
hayt-ı mülevven bot. kromatik iplik, kromatin.
hayt-ı nesc-i gudrûfî anat. telli kıkırdak dokusu.
hayt-ür-rakabe anat. murdar ilik, omurilik, fr. moelle epiniere.
hayt-üş-şuâ Güneş'in iplik gibi görünen ışınları. 3. anat. tel gibi olan organ.
hayta (a.i.) 1. urgan, ip, çadır ipi. 2. kazık; çadır kazığı.
hayta-i hayme çadır ipi; çadır kazığı.
haytî (a.s.); tel şeklinde olan.
haytiyye (a.i.) zool. ipsiler, fr.nematodes.
hayû (f.i.) tükrük, salya
hayûnet (a.i.) vakit yaklaşma.
hayvân (a.i.) 1. canlılık, dirilik. 2. canlı şey. 3. insanı da içine alan bütün canlılar. 4. ahmak adam.
hayvân-ı gayr-i nâtık (konuşamayan hayvan) hayvan.
hayvân-ı nâtık (konuşan hayvan) insan.
hayvânât (a.i. hayvân'ın c.) hayvanlar.
hayvânât-ı bâhriyye denizde yaşayan hayvanlar.
hayvânât-ı berriyye karada yaşayan hayvanlar.
hayvânât-ı ehliyye insana alışkın hayvanlar.
hayvânât-ı ibtidâiyye zool. tek hücreli hayvanlar.
hayvânât-ı mâiyye zool. su hayvanları.
hayvânât-ı nakîa sulu şeyler içinde gelişen hayvanlar.
hayvânât-ı nebâtiyye zool. helotüritler.
hayvânât-ı şibih nebâtiyye bitkimsi hayvanlar.
hayvânât-ı tâliye biy. çok hücreli hayvanlar.
hayvânât-ı türâbiyye zool. toprakçıl hayvanlar
hayvânât-ı vahşiyye vahşî, yabani hayvanlar.
hayvânî, hayvâniyye (a.s.) hayvanla ilgili, canlıya ait.
hayvâniyyet (a.i.) hayvanlık.
hayy (a.i.) 1. Allah'ın adlarındandır. 2. s. diri, canlı.
hayy-el-Kayyum (diri, canlı Allah) mec. önü olmayan, daima yaratan ve yarattıklarının işlerini tedbirle ele alan canlı Allah.
hayy ü kadir canlı ve kudretli.
hayyâ (a.i.) yılan, (bkz: hayye).
hayyâk (a.i. hâik'ın c.) çulhalar.
hayyâk-Allah (a.n.cü.) Allah ömrünü uzun etsin!
hayyâl (a.s. hayl'den) at yetiştiren, at terbiyecisi.
hayyâl (a.s.) hileci, dalavereci, (bkz: haddâ', reng-âver).
hayyâm (a.i.) 1. çadırcı. 2. h. i. iran'ın meşhur şâirlerinden Ömer Hayyâm'ın adı.
hayyât (a.i. hayye'nin c.) 1. yılanlar. 2. mec. geçimsiz, huysuz, muzur kimse.
hayyât (a.i.) dikici, terzi.
hayyât-ı mâhir usta terzi.
hayyâtîn (o.i. hayyât'ın c.) dikiciler, terziler.
hayyâtîn-i hâssa tar. saray terzileri.
hayye (a.i.c. hayyât) yılan.
hayye-i esved kara yılan.
hayye (a.n.) toplanıp gelin.
hayye-ale-s-salâ toplanın namaza gelin!
hayye-ale-l-felâh toplanın felaha gelin!
hayyen (a.zf.) diri, canlı olarak.
hayyen meyyiten ölü ve diri [olarak].
hayyir (a.s.c. ahyâr) 1. her zaman iyilik eden. 2. çok hayırlı.
hayyiz (a.i.) 1. taraf, meydan, mekân, mevki. 2. fels. uzam, fr. etendue, extension.
hayyiz-i husûl hâsıl olma yeri.
hayyiz-i imkân imkânı sağlanabilecek durum
hayyiz-i i'tibâr saygı gösterilen yer ve durum.
hayyız-ı müselles anat. göğsün içini uzunlamasına ikiye ayıran aralık, boşluk, bölge, fr. mediastin.
hayyiz-i tabîî hek. göğüsü, içten iki müsâ-vî olmayan kısma, ayıran zar.
hayz (a.i.) aybaşı [kadınlarda].
hayz-rân (t.i.) hezaren, sıcak memleketlerde yetişen uzun yapraklı kamış.
hayzûm (a.i.) hek. göğüs tahtası, îman tahtası, fr. sternum.
hâz (f.i.) kir, pas.
hazâ (a.i.) bu, o, şu.
Fî yevminâ hazâ bugünkü günde.
İlâ yevminâ hazâ günümüze kadar, hâlâ.
Li-hazâ bunun için.
Maa-hazâ bununla beraber.
haza' (a.i.) 1. kesme 2. kesip yarma.
haza-i şezen hek. nefes borusu arasından masura geçirip, hastayı bu suretle teneffüs ettirmek için yarıp açma.
hazâbî (a.i. hizbâ'nın c.) arızalı, engebeli [topraklar, yerler].
hazâfe (a.i.) lavanta çiçeği.
hazâin (a.i. hazîne ve hizâne'nin c.), (bkz: hazîne).
hazâin-i medfûne gömülü hazîneler.
Hazâin-üs-saâdât [saadetlerin (mutlulukların) hazineleri]. XV. yüzyıl bilginlerinden Mehmet oğlu Eşrefin hekimliğe dair eseri.
hazâir (a.i. hazîre'nin c.) etrafında duvar veya çit bulunan ağıllar, mezarlıklar ve sâire.
hazâkat (a.i.) naziklik, üstatlık, ustalık, uzluk, [en çok hekimler hakkında kullanılır].
hazâmet (a.i.). (bkz. hazm).
hazân (f.i.) sonbahar, güz. (bkz: harîf).
hazân-dîde (f.b.s.) hazân görmüş, yapraklan sararmış, solmuş.
hazâne (a.i.). (bkz. hizâne).
hazân-gâh (a.f.b.i.) âlem, dünyâ.
hazânî (f.s.) güz mevsimine ait, güz ile ilgili.
Dostları ilə paylaş: |