Baba Mertcan: 216-3884688, Şaban Mertcan: 212-2498127, 544-6297861, 533-4219394, 435+havaalanı 103=538$



Yüklə 3,83 Mb.
səhifə76/185
tarix04.01.2019
ölçüsü3,83 Mb.
#90520
1   ...   72   73   74   75   76   77   78   79   ...   185

Yurt Dışına Asker Gönderme


Irak’a asker gönderme meselesine gelince. Bunlar sivil irade ile askerlerin birlikte oturup karar vereceği şeyler. Ama genel manada şunları söyleyebilirim; temenni demek belki daha uygun bu sözlerim için; eğer devletimiz devletler muvazenesinde önemli bir konumda bulunsaydı, günümüzde Amerika’nın üstlendiği rolü üstlense/üstlenebilseydi, yeryüzünde hakkaniyetin takipçisi, mazlum milletlerin kendisine sığındığı bir melce, mağdurlar için bir sera olsaydı, zaten askerimiz aktif askerlik yapma mecburiyetindeydi. Bir başka tabirle hadiseler onu aktif asker olmaya zorlayacak, dünyanın dört bir yanında değişik haksızlıklara müdahale edecekti. Osmanlı’nın bir zamanlar yaptığını yapacaktı. Malum Osmanlı, tarihi boyunca sulh ve sükûnetin, adalet ve hakkaniyetin temsilcisi ve muhafızı olmuş, zulmü engellemiş, tağallübe karşı çıkmış, tahakküme baş kaldırmıştı.

Ama devletimiz bu konumunu kaybetmiştir ve buna parelel olarak askerimiz de malesef o güçte değildir şu anda. Bununla beraber son zamanlarda sadece Güneydoğu’da memleket içi asayişin teminiyle alakalı mini müdahalelerimiz oldu. Ama esas Türk askerinin genel misyonu -hatırlatma bana düşmez- dünyadaki genel dengesizlikler ve ahenksizlikler karşısında sorumluluk duygusu içinde davranmaktır. Fakat bunu da yaparken usulünce yapmak çok önemlidir. Zira bazı şeyler konjonktüreldir. Şartlar belirler nasıl davranılacağını. Onun için iyi düşünmek, devleti ve milleti maceraya atmamak gerekir; gerekir çünkü bu maceraların acı ve ağır faturalarını hep birlikte ödüyoruz. Bana göre İttihatçıların devleti yıkmakla neticelenecek şekilde kalkıp Rusların donanmasına bomba atıp Birinci Cihan Harbine girmemize sebebiyet vermesi bir maceradır. Bazı küçük yanlışlıklarla Balkan ve 93 Harbine girmemiz de maceradır. Bu maceraların bedellerini bizler aradan geçen onca seneye rağmen hala ödemeye devam ediyoruz. Dolayısıyla bugünkü ve yarınki nesilleri ile bütün bir millete fatura edilecek, onun yakın ve uzak sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel geleceğini etkileyecek bu gibi önemli hususlarda devletin sivil-asker hemen her kademesindeki kurumlar çok sıkı iş birliği yapmalı, sıcak dirsek teması halinde bulunmalı, askeri tabirle yanaşık düzen içinde pozisyon almalı ve daha dikkatli, daha temkinli bir biçimde karar vermelidirler.


Asker (Çağ ve Nesil, “Asker”, Haziran 1979)


Askerlik yüksek bir pâyedir, Hakk’ın katında da, halkın katında da... Ona denk yüce bir topluluk ve gördüğü vazifeye denk yüksek bir vazife yoktur şu fânî âlemde. Yüklendiği iş itibâriyle, zaman onda başkalaşır, muammalaşır ve bir sır haline gelir. Saati seneler sayılır askerin.. talimiyle, terbiyesiyle ve serhat boylarında nöbetiyle geçirdiği saati.

***

Onu vatanın bekçisi diye anlatırlar. Bence, ona topyekûn mukaddeslerin; mâzînin, harsın, hürriyet ve emniyetin en emîn muhâfızı demek daha uygun olacaktır. Zira, endişelerimiz ancak, onun mevcudiyetiyle zâil olur. Huzursuzluğumuz onun türkü ve haykırışlarıyla huzura ve emniyete inkılâb eder.



***

Milletlerin ölüş ve dirilişinde büyük tesiri vardır askerin. Bütün kaynaşmalar, huzursuzluklar ve nihayet yıkılışlar, hep onun kendinde olmadığı zamanlara rastlar. Bütün bir irfana eriş, kendine geliş ve diriliş ise, onun zinde ve canlı olduğu günlerde görülür. Çağlayanlar gibi akıp akıp gittiği, tepeleri düz, ovaları bereketli kıldığı günlerde...



***

KIRIK TESTİ – 03-11-2003

İslam Dünyasında Hal Boşluğu


Lafla hiç bir mesele halledilmez. Eğer halledilseydi, münafıkların baş döndürücü laflarıyla şimdiye kadar çözülmemiş bir problem kalmazdı. İslam dünyasında hal boşluğu var. İnananlar, inanmış insan tavrını aksettirmiyor. Zelzeleye maruz kalmış zemin gibi çok büyük çöküntüler var bu sahada. “Ben müslümanım ama keyfimce yaşarım” anlayışı ile dindar olunamaz. Müslümanlık böyle laubalice bir hayat tarzını kaldırmaz. Din insanı şekillendirsin, bir kalıba soksun, onun hayatına çeki düzen versin diye gelmiştir yoksa insan dini keyfince şekillendirsin diye değil.

Cerbeze ile İlim Olmaz


1400 senedir yaşanmakta olan ve bugünlere kadar gelen bir din var. İnsan meşhur olacağım düşüncesi ve beklentisi ile kalkıp bu din ile oynamamalı. Orijinalite yapmak istiyorsa o kişi gitsin başka sahalarda yapsın o işi. Cerbeze ile ilim olmaz ki! 1400 senedir yasayan ve yaşanan bir dini cerbeze ile tahrip etmeye kalkmak bu dine yapılacak en büyük yanlışlıktır.

Dinî Hayat ve Ciddiyet


Çocuklar hayatımızın fotoğrafı gibidir. Öyleyse onlara ona göre poz vermek lazım. Nasıl olmalarını istiyorsak onlara öyle gözükmeliyiz. Mesela namaz, müslüman için vazgeçilmez, yeri başka hiçbir şeyle doldurulamaz bir ibadettir. Onun için çocukları namaza alıştırma şuur altı beslenme döneminde başlamalıdır. 4 yaşından itibaren namaz kılıyormuş gibi yatıp kalkmalı, tabiatlarının bir yanı haline getirilmeye başlanmalıdır. İlerleyen yaşlarda o “Namazsız olacağıma öleyim daha iyi!” diyecek hale gelmeli veya böyle düşününceye kadar telkine devam edilmelidir.

Yahudilere bakın, yaz-kış demeden çok küçük yaşlarda çocuklarını alıp her Cumartesi adeta merasime götürür gibi sinagoga götürüyorlar. Biz ise bunu ancak bayramdan bayrama yapıyoruz. Onlar dinî giyim-kuşam tarzlarından da hiç taviz vermiyorlar. Uçak yolculukları dahil caiz damgası olmayan yiyecekleri yemiyorlar. Kendi değerlerine olan ihlas ve samimiyetlerinden dolayı da Allah bu dünyada onları mükafatlandırıyor.

Bizde ise maalesef bu ölçüde bir ciddiyet yok. Oldukça zayıfız bu konularda. Bir ürkeklik, bir çekingenlik var. Halbuki dinimizi değişik surlarla tahkimat altına alıp korumamız gerekir. Farzlar, vacibler, sünnetler, müstehablar, menduplar bu hususta iç ve dış sur hükmündedir. Mecbur olmadıktan sonra katiyen taviz verilmemeli, dinî değerleri koruma ve yaşama konusunda çok ciddi ve kararlı olunmalıdır.

Burada Abdullah b. Mübarek’in bir sözünü hatırlatmak isterim; “Edepli davranmakta gevşeklik gösteren kimse sünnetlerden mahrumiyet ile cezalandırılır. Sünnetleri edada gevşeklik gösteren kimse bir gün gelir farzlardan mahrum bırakılır. Farzlarda gevşeklik gösteren kimsenin akıbeti ise marifetten mahrum kalmaktır.”

Bu akibete uğramamak için müslüman dini hayata hayat kılmakta ciddi ve kararlı olmalıdır. Kimse mensubu bulunduğu dinden dolayı utanmamalı. Seyahatlarda namaz kılmaktan, Kur’an okumaktan utanmamalı. Biz, biz olarak kaldığımız sürece başkalarının içinde bulunursak bir şey ifade edebiliriz. Aksi takdirde asimile olmuşuz demektir. Halbuki din bizim her şeyimizdir. Hem dünyamız hem de ukbamızdır. Hayatımız onunla denge kazanır, onunla şekil bulur. Hayat onunla doğru okunur. Bizi hayatla bütünleştirecek olan odur.


Yüklə 3,83 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   72   73   74   75   76   77   78   79   ...   185




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin