Bakara sûresi



Yüklə 2,66 Mb.
səhifə13/355
tarix07.01.2022
ölçüsü2,66 Mb.
#91172
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   355
Bi mâ ünzile ileyKE; sana indirilene derken burada Efendimizin (s.a.v) hakikatinden bahsediyor, yani ona öyle muazzam bir şey indirilmiş ki Zât âleminden öyle değerli bir şey indirilmiş ki onun değerini siz henüz anlamıyor iseniz de onun varlığına imân edin, böyle bir değer olduğuna imân edin sonrada müşahede edin demek istiyor, imân edin orada kalın demek değil, işte bizim en zayıf taraflarımızdan birisi bu, bir şeye imân ettik, kabul ettik diyerek onu orada bırakıyoruz, bir daha gerisini getirmiyoruz, kemâlatını tekemmül ettiremiyor

ve ma ünzile min kabliKE” Senden önce indirilene de imân ederler, yani Tevrat’a, Zebur’a, İncil’e ve Suhuflara hepsine imân ederler, onlara imân ederler, çünkü görmedik, onların hakikatini ve indiğini kabul ediyoruz, gerçi bugün elimizde onların nüshaları var ama gerçeklilik dereceleri şüpheli, yüzde yirmi kadarının ancak gerçek olarak kaldığı söyleniyor, geri kalanı tahrif olmuş, bozulmuş, fakat biz onların bozulmuş olanlarına değil kendi öz hallerine imân ediyoruz, ve imân ettikten sonra Kûr’ân-ı Kerîm içerisinde onları bulup müşahede ediyoruz, çünkü Kûr’ân-ı Kerîm’in içerisinde bütün kitaplar mevcut, hepsini almış içerisine. Mûsâ (a.s.) dan bahsedi-yorsa Tevrât-î Âyetlerdir onlar, İsâ (a.s) dan bahsediyorsa İncili, İsevi Âyetlerdir, İbrâhîm (a.s) dan bahsediyorsa İbrâhîm-î Âyetlerdir. Kûr’ân-ı Kerîm’in içerisinde hepsi vardır ve diğer kitaplara imân etmek yeterlidir, araştır-maya fazla gerek yoktur, varlığını kabul etmek, Allah’ın indinde olduğunu kabul etmek ama hakikatinin hepsinin Kûr’ân-ı Kerîm’in içerisinde olduğunu müşahede etmek gerekiyor, işte kendimizi ne kadar tanırsak Kûr’ân-ı Kerîm’i de, Rabbimizi de o kadar tanımış oluyoruz.

ve Bil ahıreti hüm yukınun;” Ahirete de yakîn olarak bakarlar, yakîn olarak müşahede ederler, “yukinun” kurb yakınlığı değildir, burada ikân var, müşa-

15

hede demek, ilmel yakîn, aynel yakîn, Hakkel yakîn işte bu yakînden bahsediyor burada. Bir kimse ilmel, aynel veya Hakkel yakîn olarak hangi mertebede ise ahirete o pencereden bakar, o gözle bakar o yakîn ile müşahaede eder.



Ehlullah’tan birine yakîn ne demektir diye sormuşlar, o da cevaben “el yakîni Hüvel Hakk” yani yakîn ef’âliyle, esmâsıyla, sıfatıyla Hakk’tır demiş, Zât-ı Ulûhiyyetin gerçek varlığın ta kendisidir yakîn. Kurb iki ayrı varlığın birbirine yakınlaşması yani maddi mertebede yakın-laşması, yakîn ise kişinin kendinde olanı ortaya çıkarmasıdır, ikilik yok teklik var ve o teklikte gerçeği idrak etmek, hakikati idrak etmek yakîn halidir. Kişinin kendinde olanı ortaya çıkarabilmesi için Yûsuf’un kuyudan çıktığı gibi bir kervana, yani bir karşı tarafa ihtiyaç var, karşı taraf ayna tutacak ki o aynada kendini seyretsin, kendindekini bulsun, karşı taraf sadece ayna olur sadece, eğer o karşı tarafta bir şey yoksa aynada bir şey göremez, o yakîn halinin bizde olması lâzım ki aynaya baktığımız zaman biz o yakîni görelim yani idrak edelim.

Yakîn hali hepimizde var, Cenâb-ı Hakk “venefahtü fiyhi min ruhi” hepimize bu hitabı yapıyor sadece belirli kişilere ruhumdan üfledim diğerlerine üflemedim diye bir oluşum yok, hepimizin hakikatinde bu var, rûh ta var, nûr da var, ilim de var hepsi var, hilkatimizde var, işte yakîn bu hilkatte var olanı ortaya çıkarmak, kendinde bulmak, kurbta olan iki ayrı şeyin birbirine yaklaşmasında bütünleşme olmaz hep ayrı şeyler olarak kalırlar, yaklaşır yaklaşır, çok yaklaşırsa yanarlar varlıkları kalmaz daha fazla yaklaşamazlar, varlıkları kalmaz çünkü fakat kendi içindekini dışarıya çıkarması ile kendi hakikatini idrak etmiş olur ve bu da yakîn hükmüdür.



(5) Ülâike alâ hüden min Rabbihim ve ülâike hümül muflihun;

16

* İşte onlar Rab’lerinden (gelen) bir doğru yol üzeredirler ve kurtuluşa erenler de işte onlardır.



Ülâike alâ hüden min Rabbihim” İşte hayatlarını bu şekilde sürdüren kişilere ne mutlu, hidÂyet üzeredirler, Rab’lerinden gelen bir hidÂyet üzeredirler, demek ki Rab’binden özel bir hidÂyet gelmezse kişinin kendi hakikatini bulması mümkün değildir. Rabb’inden özel bir hidÂyetin gelmesi ne demektir? Cenâb-ı Hakk’ın, tevhid ve vahdet sohbetleriyle Rab’binden bir hidÂyet getirmesidir, ve ancak yakîn halinde olan bir sohbetten veya yakîn halinde olan bir müşahededen veya o mecliste bulunmakla, o meclisten geçmekle Rab’binden bir hidÂyet üzere olabilirsin.

ve ülâike hümül muflihun;” İşte o kimseler felah bulmuş, kurtuluşa ermiş kimselerdir. Kurtulmanın kaç türlü yolu, idraki var, cehennemden kurtulma bir kurtuluş insân’ın nefsinden kurtulması bir kurtuluş, dünyadan ahirete intikal bir kurtuluş, çok kurtuluş var fakat bu kurtuluşların en kemâllisi, en üst düzeyde olanı kişinin kendindeki nefsaniyeti ortadan kaldırıp Hakk’aniyetini idrak edip, Rahmâniyyetine ulaştırması, bundan daha büyük kurtuluş olmaz.

Elem neşrah leke sadrek; Ve vada'na 'anke vizrek;” (İnşirah 94/1.2.Âyet) yani “Biz senin göğsünü yarmadık mı? Sırtındaki yükünü almadık mı?” demesindeki kurtuluş, sırtımızda nefis ve beşeriyet yükü var bizim, dünya yükü var sırtımızda, benlik yükü var, işte bundan daha ağır bir yük yok, bu konuda (S.a.v.) Efendimiz öyle buyurmuşlar; “vücudike zenbike” yani “senin vücudundan daha büyük günahın yoktur”, fakat bir başka yönden baktığımız zaman, sana vücudundan daha merhametli, faydalı olan da bir şey yoktur, bu kullanmaya bağlıdır ve bunu en güzel şekilde idrak etmemize bağlıdır, eğer bu bedeni nefsimiz istikametinde, benlik yönünde kullanıyorsak bu bizim için en büyük günahtır, diğer günahlar bunun yanında hiç kalır, çünkü benlik davasında bulunmuş oluyoruz ve Allah’ın huzurunda benlik şirktir,

17

şirkte en büyük günahlardandır. Ne zaman ki belirli çalışmalarla kendi varlığımızı idrak ettik, nefsaniyetimizi, izafi benliğimizi ortadan kaldırdık, işte hakiki bünyemize, “venefahtü”ye ulaştık , o zaman “muflihun” onlar, o kimseler felah bulmuş kimseler oluyor.



inne rahmetallahu karibun minel muhsinun” (A’raf 7/56.Ayet)’te Cenâb-ı Hakk buyuruyor ki, “Allah’ın rahmeti muhsinlerden gelir” yani ihsân sahiplerinden gelir, en yakın olarak bunlardan gelir. İbrâhîm (a.s.)ın dediği gibi “İnniy veccehtü vechiye lilleziy fetaresSemâvati vel Arda Haniyfen” (En’am 6/79.Ayet) yani “Ben hanif olarak vechimi semâlar ve arzın hâlkedicisine döndürdüm” işte kimde bu vecih varsa, bunlara ihsân olunuyor, buradaki ihsân Zât-î ihsân’dır, mal, mülk tarzında ihsânlar değildir. Bunun daha ilerisi “Hel cezâul ihsâni illel ihsân”(Rahmân 55/60. Âyet) yani “ihsânın karşılığı yine ihsân değilmidir?” diye sorulu cevaplı bir mesele ile anlatılıyor, yani sen Allah’ın rahmetini ne kadar ihsân edersen et, muhsin olursan ol, o ihsânın karşılığı olarak sana daha fazlası gelir, bu ihsân da, talip olanlara Cenâb-ı Hakkk’ın Zat mertebesini izah etmek, anlatmaktır ve bu âlemde bundan büyük ihsân da olmaz, İşte “hümül muflihun” kim ki bu ihsânlara sahip oldu ve sahip olduktan sonrada başkalarına ihsân etmeye başladı, işte bunlar gerçekten “felâh” sahibi olan kimseler, kurtulmuş olan kimselerdir. Şöyle bir örnek verirsek, yaşadığımız zamanda bir kimse diyelim 1000 tl maaş alıyor ve o maaşla karnını doyuruyor, kurtulmuştur, başka bir kimse 2000 tl maaş alıyor kurtulmuş oluyor ve sınırlı olarak artanını kullanabiliyor, bunların yanında sonsuz geliri olan bir kimse ise kurtulmuşların kurtulmuşu oluyor, fazlasıda olduğundan verici oluyor, işte ilim olarakta kurtuluşumuz böyle, insân kendini günahlardan kurtarır felâha erer, cehennemden kurtarır bu da bir felâh fakat biz burada cennet ve cehennem ehlinden değil Zât ehlinden bahsediyoruz, nefsimize paye çıkarmak değil kendi hakikatimizi idrak etmeye çalışıyoruz.

18

İşte Cenâb-ı Hakk kısaca belirttiğimiz Bakara sûresinin baş tarafındaki şaheser Âyetleri güzel bir insân’ın nasıl okuması gerektiğini böylece belirtmiş oluyor.Buradaki beş Âyet hazerat-ı hamseyi ifade ediyor, yani beş hazret, ef’âl âlemi, esmâ âlemi, sıfat âlemi, Zât âlemi ve İnsân-ı Kâmil mertebelerinin özünü anlatıyor, “Bakara” lügat mânâsı olarak sığırın ineği anlamına geliyor, sûrede Mûsâ (a.s.) ın inekle ilgili bir hadisesi geçtiği için bu ismi vermişler, eğer “Bakara” kelimesini Türkçe anlamında düşündüğümüz zaman Bak-ara, yani bakın arayın, onun içinde kendinizi diyor ve baştan sona bizden bahsediyor yani insân’dan bahsediyor, işte bahsedilen bu beş Âyeti Kerîm’e Kâmil İnsân’da olması gereken hakikatleri anlatıyor, devamında zeval diye bilinen insân’ın hallerini anlatmaya başlıyor.









Yüklə 2,66 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   355




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin