Bob weinstein harvey weinstein



Yüklə 43,04 Kb.
tarix30.07.2018
ölçüsü43,04 Kb.
#64164








ve
Sunar


HASTA
Gösterim Tarihi: 07 Mart 2008

Dağıtım: Bir Film



İthalat: Tiglon Film
Senarist/Yapımcı/Yönetmen MICHAEL MOORE

Yapımcı MEGHAN O'HARA

Yapım Sorumluluları KATHLEEN GLYNN

BOB WEINSTEIN

HARVEY WEINSTEIN

Yardımcı Yapımcı ANNE MOORE

Editörler GEOFFREY RICHMAN

CHRISTOPHER SEWARD

DAN SWEITLIK

Planlama Yönetmeni JENNIFER LATHAM

Ortak Yapımcı REHYA YOUNG

* * *
SICKO
Özet
SICKO çılgın, çoğu zaman acımasız ve her zaman kâr amaçlı Amerikan Sağlık Sistemini gözler önüne seren bir portredir. Günlük yaşamda insanların tıbbi bakımla ilgili karşılaştıkları sıra dışı ve üzücü olayları anlatmaktadır.
Akademi Ödüllü yapımcı Michael Moore’un yeni filmi SICKO Amerika vatandaşlarına “Bizim sorunumuz nedir?” diye soruyor. Moore Amerika’daki sağlık sisteminin dünyada en çok harcamanın yapılmasına rağmen diğer gelişmiş ülkeler arasında alt sıralarda olduğunu gösteriyor. Moore cevapları insanların parasız tıbbi bakım aldıkları Kanada, İngiltere ve Fransa’da arıyor. Sonunda Moore 9/11 kurtarma çalışmalarında yer almış, hastalanmış ve evlerinde tedavi olamayan kahramanlardan bir grup toplayıp onları hiç beklenmedik bir yere götürüyor, üstelik dünyanın en zengin ülkesinde göremeyecekleri bir bakım almalarını sağlıyor.
Moore çığır açmış olan eski filmleri Oscar ödüllü BOWLING FOR COLUMBINE ve tüm zamanların belgesel tarzındaki gişe rekortmeni FAHRENHEIT 9/11’in izinden gidiyor. Yeni filmi Sicko’nun yaptığı en iyi film olduğunu söyleyenler var.
SICKO

Michael Moore ile Soru&Cevap
Neden sağlık sistemi hakkında bir film? Zaten herkes kötü olduğunu bilmiyor muydu?
Bu filmi yapmaya başladığımızda beraber çalıştığım kişilere söylediğim şeylerden biri “İnsanlara sistemin ne kadar kötü olduğunu söylememize gerek yok, çünkü bunu zaten biliyorlar” olmuştu. Bu filmde Bush’un ne kadar alçak bir başkan olduğunu gösterecektik.
Filmle ilgili fikri nerden buldunuz?
Bu filmi yapma düşüncesi 1999’da oluşmuştu. Bir taslak yazdım ve o zaman birkaç sahnesini bile çekmiştik. THE AWFUL TRUTH adlı bir televizyon programım vardı. İlk bölümünde sigorta şirketine organ nakli masraflarını ödetmekte zorluk çeken bir adamı çekmiştik. Birkaç gün içinde adamın hayatını kurtarıp ameliyata girmesini sağlamıştık. Bundan bir film yapabilir miyiz diye düşündük. 10 kişi seçip her birine 10’ar dakika ayırarak yapabilirdik. Sonra Columbine olayı meydana geldi ve o filmi yapmak için bunu erteledik. Sonra Irak savaşı başladı ve bu konuda bir film yapmak daha acil duruma geldi. Ama bu film her zaman aklımızın bir köşesinde vardı.
Web-sitenize giren okuyuculardan kendi sağlık sistemi sorunları hikayelerini anlatmalarını isteyerek başladınız. İçlerinden yankı yapan oldu mu?
Evet. İnsanlar veya işverenleri sisteme ödemelerini yapsa bile yardım almayı veya alınan yardımın ödemesini almayı zorlaştıran sinir bozucu bir bürokrasi vardı. En büyük söylentilerden biri özel sektörün daha iyi olduğuydu çünkü daha az bürokrasi var ve daha etkilidir. Aslında tam tersi şekildedir, özellikle sağlık sektöründe. Sağlık sistemi şirketleri bütçelerinin %25’ini evraklara, idari masraflara ve diğer bürokratik işlemlere ayırırlar. Oysa ki Medicare ve Medicaid idari masraflara sadece %3 civarında para ayırırlar.
Bu hikayelerden binlercesini okudunuz. Sizi nasıl etkilediler?
Çok zordu. “Yardım alamazsam öleceğim…” veya “Annem ölüyor…” diyen insanlar vardı. Ne yapabileceğiniz konusunda çaresiz kalıyorsunuz ve bu film için çalışan herkesi derinden etkiledi. Filmin çoğunun bu korku hikayelerine odaklanmayacağını da biliyorduk. Ama bunların hiçbirinin Kanada’da olsalardı yaşanmayacağını açıklayabilirdik. Ve yazan bazı insanlara göre sınır sadece birkaç mil kuzeydeydi.
Sağlık sistemindeki karışıklığın sorumlusu kimdir? Amerikan hükümeti mi? Büyük ilaç şirketleri mi? Yoksa başka bir şey mi?
Sistemin kendisidir. Büyük oranda sistem kâr ve hırsa dayanmaktadır. Konu insanların sağlığı olunca kâr amacı ortadan kalkmalıdır. Biri eğitim sisteminin kâr amaçlı olması gerektiğini söylese o kişiye Mars’tan gelmiş gibi bakarlardı. Kimse su işlerinin kâr amaçlı olmasını söylemez. Su olmadan yaşayamazsınız. Sağlık sistemi de aynı şekilde olmalı. Ve diğer ülkelerde bu böyle.
SICKO’yu yapmak için bir seneden fazla zaman harcadıktan sonra Amerikan sağlık sistemini geliştireceğine inandığınız en önemli üç şey nedir?
Özel sağlık sigortası şirketlerini elememiz gerekiyor. Bu herkesin ihtiyacı olduğu tıbbi bakımı almalarını sağlayacak en önemli adımdır. İlaç şirketlerinin de ConEd gibi düzene sokulmaları gerekiyor. Birçok insanın yaşamak için ilaçlara ihtiyacı var. Ama ilaç şirketlerinin fiyatları yükseltmesine izin verip yaşamak için bu ilaçlara gereksinimi olan insanların bunları alamamasına neden olmak bir suçtur. Son olarak sağlık sisteminin de halkın elinde olması gerekir. Aynı itfaiye veya polis teşkilatlarının Halliburton gibi özel bir şirket yerine halkın elinde olduğu gibi. Hepimizin bu konulara özen göstermesi gerekiyor.
Film yapabilmek için sigortaya ihtiyacınız var. SICKO için bu işler nasıldı?
Tahmin edebileceğiniz gibi sigortacılık sektörüyle ilgili bir film yapıyorsanız filminizi yapmak için sigorta bulmak pek kolay olmuyor. Bizi sigortalama konusunda pek istekli olmadılar. Herkes için iyi bir sağlık sigortası yaptırabildik ama hataları ve eksiklikleri kapsayan “üretim sigortası” adı altındaki durumla. Tüm büyük şirketler bizi reddetti.
Filme çektiğiniz Amerikalıların hikayelerinde olumlu gelişme gösteren oldu mu?
Evet. Sağlık sigortası şirketleriyle mücadele içinde olan birkaç kişi doğru şeyleri yaparak sonunda rahatladılar. Sigorta şirketinden ambulans faturasını ödemesini isteyen Laura “hayır”ı bir cevap olarak kabul etmedi ve sonunda Mavi Haç yumuşadı. Çok şişman veya çok zayıf oldukları için reddedilen iki genç onları sigortalamak isteyen şirketler buldular. Maria Wantanabe duruşmasıyla ilgili küçük bir rahatlık yakaladı ve şimdi temyize gidiyor. Avukatı iyimser. Önemli olan neden insanlar hakları olan şeyi almak için böyle mücadele veriyorlar? Sağlık konusunun bir insanlık hakkı olduğunu ne zaman fark edeceğiz?
Önceki filmlerinizin aksine SİCKO’nun çoğunu denizaşırı yerlerde çektiniz. Bunlardan neler öğrendiniz?
Gözleri açan, canlandırıcı ve üzücü bir filmdi. Öğrendiğimiz şeyler karşısında hep şaşırdık. Konuyu iyi bildiğimizi düşünüyorduk ama her köşeyi döndüğümüzde yeni bir şeyle karşılaştık. Üzücüydü çünkü Amerikalılar olarak “dünyadaki en zengin ülkeyiz. Neden sağlık hizmetlerimiz parasız değil?” diye düşünüyoruz. Amerikalıların %80’inin pasaportları yok. Yani çoğumuz dünyayı gezip neler döndüğünü göremiyoruz. Görmezden gelmek iyi bir şey değildir. Tüm bilgileri toplamadan en iyi kararları veremezsiniz. Bu günlük yaşamda da böyledir, politik yaşamımızda da böyledir.
Şu noktada tutarlı bir sağlık sistemi planı olan bir aday var mı? Yoksa sadece belirsiz genellemeler mi yapıyorlar?
Evet, gerçek sorunla ilgilenmek istemiyorlar gibi görünüyor. Bu çok üzücü. John Edwards çok ilgili görünen kişilerden birisi ve planı ödediğimiz vergileri özel sigorta sektörünün ceplerine doldurmak gibi görünüyor. Çözüm bu değildir. Obama henüz planını oluşturmadı ama iyi bir şeyle ortaya çıkacağını düşünüyorum. Ve tabi henüz yarışa girmemiş ama 2000’de ofisi kazanan aday var. Onun bu konuda 2003’te söyledikleri en iyisiydi.
Politik uzmanlar, özel kâr grupları ve büyük şirketler filmlerinize sıkça saldırıyorlar. SİCKO ile ilgili olarak sizinle kimler savaşacaktır?
İnsanların sefaleti ve hastalıklarından kazanç elde edenler bu filmden hoşlanmayacaktır. SICKO yaptığım filmler içinde en geniş izleyici kitlesine ulaşabilir çünkü birçok insan politik görüşü ne olursa olsun bu konu yüzünden etkilenmektedir.
Tartışmalar yaratan kişi imajınızın zarar göreceğini düşünüyor musunuz?
Neden tartışmalar yaratan biri olduğumu söylüyorlar? Ne yaptım ki? Ülkemde insanların yaşadığı bir sorunu gözler önüne seren bir film yaptım. Bir başka filmimde Columbine Lisesi’nde öldürülen bir avuç çocuktan bahsettim çünkü bir daha böyle bir şey olmasını istemiyordum. Erken bir tahminde bulunarak Amerikan vatandaşlarına Oscar ödül töreninde sahneden kitlesel imha silahlarıyla ilgili bize yalan söylendiğini söyledim ve yuhalandım. Bugünlerde birçok Cumhuriyetçi beni sokakta durdurup benden özür diliyor. Onlara kral çıplak demiştim ama beni yeni anlıyorlar.
SICKO

Yapım Hakkında
SICKO’nun orijinal fikri neredeyse on yıl öncesine dayanıyor. Michael Moore 1999 yılında THE AWFUL TRUTH adlı televizyon programının ilk bölümü için pankreas nakli konusunda sigorta şirketiyle tartışmalar yaşayan ve neredeyse ölümden dönen Chris Donahue ile ilgili bir çekim yapacaktı. Donahue sağlık sigorta şirketi Humana’ya yedi yıl boyunca ödemelerini yapmıştı ancak hayati önem taşıyan bu operasyonu şirket karşılamıyordu. Ta ki Moore araya girip şirketin yumuşamaya mecbur kalmasına kadar. Akademi ödülü kazanan BOWLING FOR COLUMBINE ve rekor gelir elde eden FAHRENHEIT 9/11 adlı projelerinin ardından Moore Amerikan sağlık sisteminin sorunlarıyla ilgili yapacağı filme yeniden döndü. Bu defa onu beyazperdeye taşıyacaktı.
“Film hem sağlık sistemiyle ilgili, hem değil” diyor Moore. “Tüm filmlerimde olduğu gibi bir konu seçtim ve onu daha kapsamlı sorunlara ve daha büyük fikirlere gitmek için araç olarak kullandım. Bu defa daha büyük bir soruya yanıt bulmaya çalışıyorum: Neden batının gelişmiş en büyük ülkesi olarak bizde herkesin faydalanabileceği ücretsiz bir sağlık sistemi yok? Neden? Bizim neyimiz eksik?” Moore’un yeni filmi hakkında söylentiler yayılmaya başlayınca sağlık sisteminden büyük kazançlar elde eden Amerikan şirketleri anevrizmalar çıkarmaya başladılar. Pharmaceutical Researchers&Manufacturers of America grubunun başkan yardımcısı Ken Johnson bir gazeteciye sektör idarecilerinin “çılgına döndüklerini ve saçlarını yolduklarını” söyledi. Aslında Big Pharma kilitlenmişti. “Michael Alarmları” en az altı büyük şirketin çalışanlarına iletilmişti. Onları Moore ve film ekibi konusunda dikkatli olmalarını söylüyorlardı. Pfizer’in bir sözcüsü L.A. Times’a “Online gazetemizde Moore’un bir belgesel için çalışmalara başladığını, beysbol şapkası takmış pasaklı birinin görülmesi durumunda kim olduğunun öğrenilmesi gerektiğini yazdık.” demişti.
Projesinin en başından itibaren Moore her zaman sağlık sistemi kurbanlarını onurlandırmanın yanında kötü adamların maskesini düşürmeyi de ihmal etmeyecekti. Şubat 2006’da kendi web sitesi michaelmoore.com’dan okurlarına kendi yaşadıkları sorunları yazmalarını istedi. Mesajında şöyle diyordu: “Sigorta şirketinizle yaşadığınız sorunları veya hiç sigortanızın olmamasının nasıl sonuçlar doğurduğunu veya hastanelerin ve doktorların sizi nasıl tedavi etmediklerini (veya ederlerken sizi çılgınca faturalar ödemeye nasıl zorladıklarını) bilmemi istiyorsanız… bu hasta, hırslı, pis düzenden zarar görmüşseniz ve bu sistem size veya sevdiklerinize acılar vermişse bize yazın.” Başka hiçbir şey daha etkili olamazdı. İlk hafta 25000’den fazla e-mail gelmişti. Kanserden kurtulan Donna Smith’e yakın bir arkadaşı Moore’un sitesinden bahseder ve Smith Fahrenheit 9/11’i severek izlediği için siteyi ziyaret etmeyi düşünür. “Hemen 2-3 paragraflık kısa bir e-mail yazdım. Bundan bir sonuç çıkacağını veya birinin bununla ilgileneceğini düşünmemiştim.” diyor Smith.
Üretimin başlarında Moore önemli bir karar verdi. Sağlık sisteminin tümünü incelemektense belli bir bölgesine yoğunlaşacaktı. Kendi “Kötülük Eksenimiz” vardı: İlaç sektörü, hastane işleri ve sigorta şirketleri” diyor yapımcı Meghan O’Hara. Büyük ilaç şirketleri kâr takıntılı şirketlerdi ve Washington’da politikacılara büyük paralar vererek yaptıkları araştırmaların masrafları ile ilgili yalanlar söylerlerken film yapımcıları reçeteli ilaçları hastalara yardım edebilecek “gereken kötü” olarak görüyorlardı. Aynı şey hastaneler için de söylenebilirdi. Ancak Pharma gibileri düzenlenerek daha etkili idare edilmeliydi. İnsanların onlara ihtiyacı vardı. “Konu sağlık sistemi olduğunda tamamen gereksiz bir faktör oluyor” diyor O’Hara. Düşüncesini daha vurgulu açıklamak için, Moore çalışmalarını sağlık sigortası olmayan 45 milyon Amerikalıya değil, sigortalı olmasına rağmen saçma bürokratik engeller yüzünden hakkı olan şeyleri alamayan kişilere yoğunlaştırdı. Hikayeleri onların yerine konuşuyordu. Ama hikayelerin ardında yatan soru sigorta şirketlerinin cinayetten nasıl kurtuldukları sorusuydu. Sektörün içinden gizlice bilgi veren insanlar Moore ile irtibata geçip hikayelerini kaydettirmeden sigorta şirketlerinin insanlardan para alıp onlara hak ettiklerini vermeyerek nasıl milyarlarca dolar kâr ettiklerini açıkladılar.
Çekimler önce Amerika çapında başladı. Çeşitli hastaların hikayelerini çekmek için değişik bölgelere adamlar gönderildi. Batı kıyısında çekimler Los Angeles ve San Francisco’ya uzanırken, Teksas bölgesinde Houston, Austin, Brownsville, McAllen ve Dallas’a, Güney bölgesinde ise Florida ve çevresindeki yerlere ulaştı. Amerikan sağlık sisteminin medeni dünyaya göre ne kadar zayıf kaldığını göstermek için Fransa, İngiltere ve Kanada gibi ülkelere de çekim için adamlar gönderildi. Sonunda 130 gün içinde 150-200 arasında hikayenin kaydı tamamlanmıştı. FAHRENHEIT 9/11 sadece 38 günde çekilmişti. 500 saatten fazla film çekilmişti ki bu Moore’un tek bir proje için yaptığı en uzun çekimdi.
Moore ve ekibi çekimleri bitirdikten sonra asıl önemli iş başlamıştı: yüzlerce saatlik röportajlar ve diğer çekimler bir filme dönüştürülecekti. Bu iş için Moore’a katılanlar FAHRENHEIT 9/11’in editörü Chris Seward ile yeni ekibin üyeleri Dan Swietlik (AN INCONVENIENT TRUTH’daki çalışmasıyla ACE ödülü sahibi) ve Geoffrey Richman (GOD GREW TIRED OF US, MURDERBALL) idi. Moore “BOWLING FOR COLUMBINE ROGER&ME değildi ve bu da FAHRENHEIT 9/11 değil.” diyor. “İnsanlar sinemaya gittiklerinde kendilerini güldürecek veya ağlatacak bir şey bekliyorlar sanırım. Taze ve yeni olan bir şey istiyorlar. Aynı şeyleri tekrar tekrar yapmak istemiyorum. Sanırım bazı insanlar bu filmi izlerken çok şaşıracaklar.”
“Bunun bir mücadele olacağını biliyordum. SICKO’ya düşman olan tek bir kişi veya tek bir şirket değil. Roger Smith veya Charlton Heston gibi tek bir rakip yok. Tüm bir sistem var. Bu filmle ilgili seyirciler ve benim biraz daha fazla çalışmamız gerekiyor. Çünkü siyah-beyaz değil. Yüzleşmemiz gerek: Benim sayısız defa yönetim kurulu karargahı merdivenlerini çıkmamın ilginç bir yanı yok. Bunu her zaman yapabilirim. Ama SICKO ile vermek istediğim bir mesaj var. İnsanların bir araya geldiklerinde ‘Vay canına, Mike birilerine gerçekten dersini vermiş” demelerini istemiyorum. Onların da birilerine derslerini vermesi gerekiyor. Bu durum sadece herkesin ayağa kalkıp “Yeter!” demesiyle son bulacaktır.

SICKO

Amerikan Sağlık Sistemi Hakkındaki Gerçekler


  • Birleşik Devletler dünyadaki evrensel bir sağlık sigorta sistemi olmadan endüstrileşmiş tek ülkedir.

  • 2006 yılında, Amerikan nüfus sayımında 46 milyon Amerikalının (şu anda 45 milyon seviyesine düşmüştür.) sağlık sigortası olmadığı anlaşılmıştır.

  • Yoksulluk sınırının altında yaşayan ailelerin üçte birinden fazlası (%36) sigortasız. İspanyol kökenli Amerikalıların sayısı (%34) sigortasız beyaz Amerikalıların neredeyse iki katıyken (%13), siyah Amerikalıların %21’i sigortasız.

  • Amerika’da 9 milyondan fazla çocuğun sağlık sigortası yok.

  • 18000 insan her sene sigortaları olmadığı için ölüyor.

  • BM İnsan Gelişim Raporuna göre “Sigortasızların kurallara uygun ayakta tedavi görmelerine pek rastlanmıyor. Bu yüzden önemsiz sağlık sorunları için hastaneye yatırılıyorlar. Hastanedeyken yeterli bakım yapılmıyor ve sigortalı hastalara göre ölüm sayısı daha fazla oluyor. Ayrıca daha az önleyici bakım alıyorlar. Sigortasızların %40’ından fazlasının hasta olduklarında gidebilecekleri düzenli bir yer bulunmuyor ve sigortasızların üçte birinden fazlası kendileri veya ailelerindeki birinin kendilerine önerilen tedavileri ilaçların pahalılığı yüzünden uygulayamadığını söylüyor.

  • İflasların yarısı tıbbi faturalar yüzünden meydana geliyor. Bu dosyaların üçte biri sağlık sigortası olan insanların dosyaları.

  • Amerika’da sağlığa ayrılan bütçe yıllık yaklaşık 2 trilyon dolar veya kişi başı 6697 dolar. Amerika Birleşik Devletleri dünyada sağlığa en çok para ayıran ülke durumunda.

  • İdari harcamalar Amerika’daki tüm sağlık harcamalarının %31’ini oluşturuyor. Amerika özel sağlık sigortacıları için ortalama genel gider %11.7; Medicare için %3.6; Kanada ulusal sağlık sigortası programı için %1.3’tür.

  • BM İnsan Gelişim Raporuna göre Amerika sağlığa en çok parayı ayıran ülke olmasına rağmen bebek ölüm oranı Amerika’da çoğu gelişimini tamamlamış ülkeden daha fazladır.

  • El Salvador’da doğan bir bebeğin yaşama şansı Detroit’te doğan bir bebekten daha fazladır. Detroit’te bebek ölüm oranı 15.5 iken El Salvador’da bu oran 9.7’dir.

  • Kanadalılar bizden ortalama olarak üç yıl daha fazla yaşamaktadırlar.

  • Amerika Tıp Birliği Dergisi’ndeki bir araştırma eski Amerikalıların kendi dönemlerindeki İngilizlere göre daha sağlıksız olduğunu göstermiştir. Bizde daha fazla şeker hastası, kalp krizi, ciğer hastalıkları ve kanser görülmekteydi. En fakir İngilizlerin ortalama yaşam süresi en zengin Amerikalıdan daha fazla olabiliyordu.

  • BM İnsan Gelişim Raporuna göre Küba’daki bebek ölüm oranı Amerika’dakinden daha azdır.

  • Önümüzdeki on yıl içinde 2003 Medicare Part D’nin sonucu olarak federal hükümet ilaç ve sağlık endüstrisine yaklaşık 822 milyar dolar ayıracak.

  • Washington’da meclis üyeleri sayısının en az dört katı kadar sağlık sistemi lobicisi bulunmaktadır.

  • Amerikalıların %90’ı Amerika sağlık sisteminin önemli değişikliklere veya tamamen baştan yapılanması gerektiğine inanmaktadır. Amerikalıların üçte ikisi federal hükümetin tüm vatandaşlar için evrensel sağlık sistemini garanti etmesi gerektiğini düşünüyor.



SiCKO__Michael_Moore__FAHRENHEIT_9/11_(2004)'>SiCKO

Michael Moore

FAHRENHEIT 9/11 (2004)

• Winner, Palme D'Or, Cannes Film Festival

• Winner, Best Documentary, Broadcast Film Critics Award

• Winner, Best Documentary, Chicago Film Critics Association Award

• Winner, IDA Award, International Documentary Association (tie with "Born Into Brothels")

• Winner, Best Non-Fiction Film, New York Film Critics Circle

• Winner, Favorite Motion Picture, People's Choice Awards

• Nominated, Outstanding Directorial Achievement in Documentary, Directors Guild of America

• Nominee, American Cinema Editors (Eddie)

BOWLING FOR COLUMBINE (2002)

• Winner, Best Documentary, Academy Awards

• Winner, 55th Anniversary Prize, Cannes Film Festival

• Winner, Best Original Screenplay, Writers Guild of America

• Winner, American Cinema Editors (Eddie)

• Winner, Best Documentary, Broadcast Film Critics Award

• Winner, Best Documentary, Chicago Film Critics Association Award

• Winner, Best Documentary, Independent Spirit Awards

• Winner, Best Documentary, National Board of Review

THE AWFUL TRUTH [TV] (1999-2001)

• Nominee, Outstanding Non-Fiction Series, Emmy Awards 2001

• Nominee, Outstanding Non-Fiction Series, Emmy Awards 1999

• Nominee, WGA Award (TV), Writers Guild of America 2001

• Nominee, WGA Award (TV), Writers Guild of America 2000

TV NATION [TV] (1994-1997)

• Winner, Outstanding Informational Series, Emmy Awards (1995)

• Nominee, Outstanding Informational Series, Emmy Awards (1996)

THE BIG ONE (1997)

• Winner, Best Documentary, Boston Society of Film Critics

• Winner, Best Documentary, Online Film Critics Society

CANADIAN BACON (1995)

• Official Selection, Un Certain Regard, Cannes Film Festival



ROGER & ME (1989)

• Winner, American Cinema Editors (Eddie)

• Winner, IDA Award, International Documentary Association

• Winner, Best Documentary, Los Angeles Film Critics Association

• Winner, Best Documentary, National Board of Review

• Winner, Best Documentary, National Society of Film Critics

• Winner, Best Documentary, New York Film Critics Circle

13

SiCKO



About the
Yüklə 43,04 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin