Bursa'da meskun bulgaristan göÇmenlerinin ekonomik durumlari üzerine biR inceleme dr. Nesrin torkaslan



Yüklə 26,21 Kb.
tarix26.10.2017
ölçüsü26,21 Kb.
#13903

BURSA'DA MESKUN BULGARISTAN GÖÇMENLERININ EKONOMİK DURUMLARI

ÜZERİNE BİR iNCELEME
Dr. Nesrin TORKASLAN
Modern Zamanlarda Dünya Göçü adlı eserin önsözünde Franklin D. Scott şöyle demektedir: "İnsanlar, Adem ile Havva'nın cennetten kovulmalarından beri hareket halindedirler”.(Scott 1968: 1)

Tarihi yukarıdaki sözden de anlaşılacağı gibi ilk insana kadar giden, evrensel bir olgu olan göç şöyle tanımlanabilir: Toplumsal, ekonomik,.-siyasi, dini, veya bırakılan bölgenin iticili_i, gidilen yerin çekicili_i gibi sebeplerle bireylerin bir yerden başka bir yere, kendi istekleriyle veya bazı göçlerin etkisiyle hayatlarının gelecekteki kısmının tümünü veya bir kısmını geçirmek üzere yaptıkları bir yer değiştirme hareketidir. (Türkaslan 1990: 15).

Göç konusundaki çalışmalar, başlangıçta iki temel kuramsal yaklaşımla ortaya konmuştur (Gitmez 1983: 74):

1. Fonksiyonalist kuramlar,

2. çatışma kuramları.

Fonksiyonalist kuramlar: Ravenstain'in görüşleri bu kuramın yaklaşımını oluşturmaktadır. Buna göre birey, kendisine sunulan seçenekler arasında bir değerlendirme yaparak göçe karar vermektedir. Bir başka fonksiyonalist kuramcı Lee ise, "bireysel özellik açısından içinden çıkılan ve içine girilen yörelerdeki insan niteliğinde bir değişme, bir niteliksizleşmeye değinir. Giden kimse içine girdiği topluma göre geride olacağından gittiği yerdeki düzeyi de aşağı çeker." demektedir. Heintz'e göre ise, bireyin olduğu gibi belli toplulukların toplum içindeki psikolojik güvenleriyle bu göçe denk ölçüde değerlerinin varlığına bağlıdır. Bu ikisi arasındaki dengesizlik göçe sebep olmaktadır. Odaklaştıkları nokta ise, göçü uyum ve kaynaşma açısından ele almıştır. Odaklaştıkları nokta ise, uzun dönemde göçmen kitlelerin alıcı toplumca özümsenmesi ve bu süreçte çatışmaların kaçınılmazlığıdır (Gitmez 1983: 76)

Çatışma kuramları: Bu yaklaşım genel olarak göçü, şartların zorlaması sonucu doğan bir coğrafi hareketlilik olarak ele almaktadır. Çatışma kuramı göçü belirleyen temel öğelerin ekonomik, toplumsal ve siyasi etmenlerin etkileşimi olduğunu ileri sürer (Kongar 1981: 207).

Fonksiyonalist kuramın birey ve grup üzerinde yoğunlaşan yaklaşımı ile çatışma kuramının köktenci tutumlarından kaçınma gerekliği, sistemler yaklaşımını ortaya çıkarmıştır. Bu yaklaşım fonksiyonalist kuram içinde göço belirleyen bireysel- çevresel şartlarla, çatışma kuramındaki ekonomik, toplumsal ve siyasal etkenlerin etkileşimi görOşOnO kaynaştırmaya çalışmaktadır (Hoffmenn-Nowotny 1981 :64-83).

Bulgaristan göçmenlerinin Türkiye’ye göçleri ve göç sonrası uyum süreçleri sistemci yaklaşımlarla açıklanabilir; çünkü Bulgarların asimilasyon hareketlerine insanlar bireysel olarak karşı çıkmış; bu karşı çıkışları da onları siyasi nedenli göçe zorlamıştır.

Bulgaristan'dan Anadolu'ya göçler 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı'yla başlamaktadır. Bu göçlerin nedeni ise, Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşu ile başlayan ve bir zaman devletin gelişmesiyle alakalı olan iskan politikası şeklinde görülen Rumeli'ye göçlerin imparatorlu_un zayıflamaya başlamasıyla tersine dönmesidir. (Arı 1960: 3; İpek 1994: 5; Acaroğlu 1988: 28; Alp 1990: 1; Şimşir 1988: Xii). Türker’in 500 yıl hüküm sürdüğü toprakları terk etmesiyle Rumeli topraklarındaki Türk-Müslüman nüfus asimile hareketlerine maruz kalmış; bunu kabul etmeyenler Anadolu'ya göçe zorlanmıştır (Yıldız 1985:49).

Söz konusu göçlerin en son örneği, 1989'da yaşanmıştır. 1984'te Bulgaristan'da Türk nüfusun giderek artması, Bulgarların asimile hareketlerine neden olmuştur. Türkleri Bulgarlaştırmak amacına yönelik bu asimilasyon hareketi isim değiştirme şekline dönüşünce, insanların isyanıyla karşılaşan Bulgar Hükümeti 71.000 Türk'ü Türkiye’ye göndermek üzere sınır dışı etmiştir.

Bulgaristan'da Türklükleri’ni ve dinlerini tüm baskılara rağmen korumaya çalışan insanlara, Bulgar yönetimi 24 saat süre tanımıştır. Yöneticiler, 24 saat içerisinde pasaportunuzu alacak, eşyalarınızı toparlayacak ve sizi taşıyacak bir araç bulacaksınız" demişlerdir. Şanslı olanlar bu sürenin sonunda yola çıkarlar. Ülkenin rejimi servet yapmaya imkan tanımadığından, onların yanlarına alabildikleri eşya ve para miktarı da çok sınırlı olmuştur. Köylerden, kasabalardan, şehirlerden tahliye olan insanlar, konvoy halinde Türkiye’ye gelmek için yola çıkarlar. Yolculukları yaklaşık dokuz gün sürer. Türkiye'ye geldiklerine ve gördüklerine şükrederler. Gördüklerine dememizdeki maksat şudur: Bulgarlar, Bulgaristan Türklerini Bulgarlaştırabilmek için onlara karşı baskının dışında başka yolları da denemişlerdir. TOrklerin içinden "Türkiyecilik" fikrini söküp atabilmek için sürekli Türkiye’yi kötülemişlerdir. Onlara bu yönde filmler izletmişlerdir. Böyle tanıdıkları anavatanlarına gece girenler bakıyorlar ki elektrik var, yollar aydınlık; seviniyorlar. Gündüz yolları ve insanları görüyorlar ve Türkiye’ye kavuştukları için şükrediyorlar.

Bu insanlar Türkiye’ye göç ettikten sonraki yaşamlarını anlatmaya başlarken çok sık olarak şu ifadeyi kullanıyorlar: Biz her şeye sıfırdan başladık".

89 göçmenleri, dışarıdan bakıldığında bölgenin yerlisi, Bursa'da yerleşik diğer ülke göçmenleri ve hatta 89' dan önce Bursa'ya yerleşmiş Bulgaristan göçmenlerince de "hırslı", "aç gözlü" olarak nitelendiriliyorlar. Bu yargıyı kendileri de biliyorlar ve şöyle diyorlar: "Bir insan için içinde yaşayacağı dört duvarı olursu, diğer ihtiyaçlarını karşılayabilir. Göç edip gelen bizler için en önemlisi içinde yaşayacağımız ve bizim diyebileceğimiz evlerimiz".

Göçmenlerin savundukları bu görüşleri doğrudur, çünkü insanın yeme, içme barınma gereksinimleri insan ihtiyaçlarının başında gelmektedir.

Devletimiz 7218'i Bursa'da olmak üzere göçmen konutları inşa ederek belli bir miktar önden verilen (en fazla on milyon lira) ve aylık cüzi ödemelerle Bulgaristanlı soydaşlarımızı ev sahibi yapmıştır.

Göçmenleri bölgenin yerlisinden ayıran en önemli özelliklerin başında ailede çalışabilecek durumda olan ve iş bulabilen herkesin çalışıyor olmasıdır. Soydaşlarımız ilk geldikleri anda evlerine taşınıncaya kadar geçen bir iki yıllık dönemde zor koşullar altında çok sıkı çalışmışlardır. Öyle sanıyoruz ki bu durum, yaşlanıp da çalışmayacakları ana kadar da devam edecektir.

Görüşme yaptığımız hane halkı reislerinin yaşları genellikle 29-50 arasındadır. Mezun oldukları okullar ise, özellikle 25-40 yaşlara arasındakilerin meslek okuludur. Meslekler ise, çok çeşitli olup bazıları şunlardır: İnşaat teknisyeni, motor-bakım ve onarımcısı, tütün eksperi, tamirci, elektrik teknisyeni çiftçi, şoför vs.

Bursa'ya yerleştikten sonra genellikle meslek lisesi mezunu ve bir zanaat sahibi olan bu insanlar fabrikalarda iş bularak çalışmaya başlamışlardır. Hane halkı reislerinin %80'i çalışıyor ve bunların %75'i fabrikalarda %10'u Belediye'de işçi, geri kalanları da memur olarak görev yapıyor.

Hane halkı reislerinin eşlerinin torna göç etmeden önce ya tarlada rençperlik yapıyor; ya da ücretli olarak bir iş yerinde çalışıyorlardı. Bunların mesleklerine bakıldığı zaman %40'lnın işçi, %20'sinin rençper, geri kalanların ebe, veznedar, muhasebeci, market yöneticisi ve öğretmen oldukları görülür.

Bursa'daki göçmen işlerinin %85'i ücretli bir işte çalışıyorlar. Yaşları 45'in altında olanlar genellikle fabrikalarda işçi olarak; bu yaşın üstündekiler ise, ya doktor muayenehanesinde çalışmak gibi ya da ev iş yerlerine temizliğe gitmek gibi değişik işler yaparak aile bütçesine katkıda bulunuyorlar.

Göçmen kadınlarda çalışma oranlarının yüksek olması, ayrıca fabrikalarda vardiyalı çalışmaları, evde kadına düşen sorumlulukların erkek tarafından paylaşılmasını getiriyor. Vardiyalı çalışan eşler, bazen bir hafta boyunca birbirlerinin yüzünü görmediklerini belirtiyorlar.

89 göçmenlerinin büyük çoğunluğu göçmen konutlarında oturuyorlar; fakat bir eve sahip olan bu insanlar da çok çalışıyorlar. Sözünü ettiğimiz dört duvara sahip olmuşlar; fakat yene de kendilerini yıpratırcasına çalışıyorlar. Bu durumu açıklayabilmek içinde Bulgaristan'daki çalışma koşullarına ve buna güdüleyen özelliklere bakmak gerekiyor. Görüştüğümüz bir bayanın anlattıkları bu durumu açıklamaya yarayacak ipuçlarını bize çarpıcı biçimde verecektir. O: "Ben sabah 8'den 3'e kadar devletin işinde çalışırdım. 3'ten eve gelir; 5'e kadar elbise dikerdim (kendisi terzi). 5 ile 8 arasında da devletin verdiği bahçede çalışırdım." diyor. Bir günde üç değişik iş ve ev hanımlığı yapan; böylesine çalışmaya alışmış bir insanı bundan alıkoymak zor olabilir.

Bulgaristan gözmeni soydaşlarımız kazandıkları parayı biriktiriyor ve harcamalarını en az düzeyde tutuyorlar. Giyime fazla para harcamıyorlar; fakat temiz ve düzenli giyiniyorlar (Bu arada ayakkabılarının her zaman boyalı ve temiz olması da dikkatimizi çekmiştir). Biriktirilen paralar ise, arsaya yatırılıyor.

Göçmen konutlarında evi olan insanların yarıca arsaları var ve bu arsalara da tuttukları usta ile ev yaptırıyorlar. Hem de iki, ya da üç katlı. Bunun açıklamasını ise şöyle yapmaktadırlar: "İnsan evladı için çalışır. Biz de evlatlarımızla birlikte oturabileceğimiz evler yapıyoruz". Bu nedenle öyle sanıyoruz ki gelecek beş sene içinde göçmen konutlarındaki evlerini kiraya verenlerin oranı %70'lere varabilir. Böylece 2000'Ii yılların hemen başında söz konusu göçmen grubunun büyük bir çoğunluğunun iki evi; hatta arabası olabilecektir.

Türkiye’de yaşayan yerli halkın büyük çoğunluğunun ancak emekliliklerinde ve sadece evi olduğu düşünülürse, göçmenlerin iki ev ve araba sahibi olmaları oldukça ilgi çekicidir ve ancak içlerine girildiğinde bunun nasıl mümkün olduğu açıklanabilmektedir.

Sonuç

Bulgaristan'da girdikleri çalışma temposunu soydaşlarımız burada da sürdürmektedirler. Sahip oldukları tüm zenginliklerini orada bıraktıklarından; burada sıfırdan başlamışlardır. Bir ailede çalışabilecek her kişinin çalışıp kazandıklarından tasarruf yapmaktadırlar. Bu tasarruflarını ise, arsaya ve bunun üzerine yaptırdıkları evlerine yatırmaktadırlar.



Soydaşlarımız çalışıyorlar; kazanıyorlar; tasarruf ediyor ve yatırım yapıyorlar. Özelolarak Bursa ekonomisine, genel olarak da Türkiye ekonomisine olumlu katkıda bulunuyorlar.
Kaynakça

ACAROGLU, M. Türker. 1988 Bulgaristan'da Türkçe Yer Adları Kılavuzu. Ankara Sevinç Matbaası. Kültür ve Turizm Bakanlığı. Milli Folklor Araştırma Dairesi Yayınları; 89, Halk Edebiyatı Dizisi: 12.

ALP, İlker.1990 Bulgar Mezalimi 1978-1989. Ankara: Trakya Üniversitesi Yayınları: 90/1.

ARI, Oğuz. 1960 Yurtdışına Işçi GöçO ve Geri DönOşler. Istanbul: Alan Yayıncılık, (Alan yayıncılık: 11, Bilim Dizisi 11).

IPEK, Nedir...1994 Rumeli'den Ankara'ya Türk Göçleri. Ankara: TTK Basımevi. Türk Tarih Kurumu Yayınları XVi Dizi- Sa. 73.

KONGAR, Emre.1982 Toplumsal Deaişme. Istanbul: Remzi Kitabevi.

NOWOTNY, Hans ve Joochim HOFFMAN.1981 "A Sociological Approach Toward a General Theory of Migration". Global Trends in Migration. New York: The Center of Migration Studies of New York Inc.

SCOTT, Franklin.1968 World Migration In Modern Times. New Jersey: Prentice Halllnc.

ŞİMŞİR, Bilil.1988 The Turks of Bulgaria 1878-1985. Oxford: GreatBritain at The University Press.

TÜRKASLAN, Nesrin.1990 Ağaçalan Köy Monografisi. Ankara:Hacettepe Üniversitesi, Basılmamış Master Tezi.



YILDIZ, Selahattin.1985 "Bulgaristan Türkleri." Bulgaristan'daki Müslüman Türklerin Dramı. Hazırlayan: Abdurrahim Dede. Istanbul: Türkiye Suud i Arabistan Kültür ve Dostluk Derneği İstanbul Şubesi Yayınları No: 1.
Yüklə 26,21 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin