Şu hale göre alacaklının para borcuna veya teminat verilmesine dair ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapması en başta Yasanın ilgili amir hükmüne aykırılık teşkil edeceği gibi dürüstlük kuralı ile de bağdaşmayacağından hukuk düzeni tarafından korunamaz. Bu doğrultuda ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapılamayacağı sonucuna varılmıştır.
O halde ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapılamayacağından mahkemece şikayetin kabulü ile takibin iptaline karar verilmesi yerine yazılı şekilde şikayetin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
59- Alacaklı tarafından borçlu hakkında ipotek belgesine dayalı olarak ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile ilamsız icra takibine başlandığı örnek dokuz nolu ödeme emrinin tebliği üzerine borçlu tarafından yasal sürede icra dairesine borca itiraz edildiği alacaklı vekilinin ise itirazın kaldırılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu görülmüştür.
Talebine itiraz edilen alacaklının takibi imzası ikrar ve noterlikçe tasdik edilen borç ikrarını mutazammın bir senede yahut resmi dairelerin veya yetkili makamların yetkileri dahilinde ve usulüne göre verdikleri bir makbuz veya belgeye müstenit ise alacaklı itirazın kaldırılmasını isteyebilir.
Somut olayda takibe dayanak yapılan ipotek akit tablosunun incelenmesinde ipoteğin üst sınır ipoteği olduğu ve kayıtsız şartsız para borcu ikrarını içermediği anlaşılmaktadır. Dayanak belge borç ikrarını içermediğinden İcra ve İflas Kanununun ilgili maddesinde sayılan belgelerden değildir.
Öte yandan Yasanın ilgili maddesi bankalar lehine düzenlemeleri içermekte olup kurumsal ve ciddi bir yapıya ve Devletin sıkı denetimine tabi olan bankalar yönünden yapılan bu düzenlemelerin herhangi bir gerçek ya da tüzel kişi alacaklı için de uygulanacağının kabulü ağır sonuçlara yol açabilecektir. Bu nedenle sözü edilen maddelerdeki düzenlemelerin bankalar dışındaki diğer gerçek ya da tüzel kişiler yönünden uygulanma imkanı yoktur.
O halde alacağın tahsil edilip edilmeyeceği yargılamayı gerektirmekte olup mahkemece itirazın kaldırılması isteminin reddi yerine kabulü isabetsizdir.
60- İcra mahkemesi önüne gelen itiraz ve şikayetleri Kanunda düzenlenen özel usul kurallarını uygulayarak takip hukuku bakımından kesin hükme bağladığından anılan mahkemenin kararları kural olarak maddi anlamda kesin hüküm niteliği taşımaz. Bu nedenle borca veya imzaya itirazın incelenmesi sırasında sahtelik iddiasına dayalı olarak genel mahkemelerde açılan davaları bekletici mesele yapamayacağı gibi takibin durdurulmasına da karar veremez. Sadece itirazın esası hakkındaki kararına kadar icra takibinin muvakkaten durdurulmasına karar verebilir. İcra mahkemesince takibe konu alacakla ilgili bir karar verilmiş olması aynı alacak hakkında genel mahkemelerde dava açılmasına engel oluşturmaz.
Borçlunun sahtelik nedenine dayalı olarak açtığı menfi tespit davasında mahkemeden alınacak ihtiyati tedbir kararı ile icra takibi durdurulabilir. Sahtelik nedeniyle açılan menfi tespit davası gibi savcılığa aynı nedenle yapılan şikayet ve ceza mahkemesinde açılan dava da kendiliğinden icra takibini durdurmaz ve bekletici mesele yapılamaz. Ancak savcılık veya ceza mahkemesince tedbir kararı verilirse icra takibi durdurulabilir.
Takibin kesinleşmesi öncesi veya sonrasında takibe konu senedin sahteliğinin iddia edilmesi takibin durdurulması sonucunu doğurmaz. Anılan hüküm genel mahkemelerde açılan davalarla ilgili olarak senedin hiçbir işleme esas alınamayacağını başka bir anlatımla delil olarak kullanılamayacağını öngörmekte olup icra takibine etkisi yoktur.
Somut olayda borçlunun iddiası borca ve imzaya itiraz niteliğinde olup icra mahkemesi bu itirazı incelemekle görevlidir. Mahkemece borçlunun itirazının esasının incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken sahtelik iddiasına dayalı olarak genel mahkemelerden bir karar alınıncaya kadar takibe devam edilemeyeceğinden bahisle Kanunun ilgili maddesi uyarınca icra takibinin durdurulması yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
61- Alacaklı tarafından başlatılan ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı takipte borçlunun diğer şikayet nedenleri yanında asıl borçlu aleyhine takip başlatılmadığını belirterek takibin iptali istemi ile icra mahkemesine başvurduğu mahkemece istemin icra emri tebliğine göre süresinde olmadığından bahisle reddine ve borçlu aleyhine tazminata karar verildiği anlaşılmaktadır.
Borçlunun üçüncü kişilerin ve kamunun menfaatini korumak için konulmuş amir hükümlere aykırı olarak yapılmış işlemler kamu düzenine aykırıdır. Bu işlemler için her zaman şikayet yoluna gidilebilir.
Somut olayda alacaklı vekili tarafından ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile ilamlı icra takibi başlatılmış örnek altı nolu icra emri borçluya tebliğ edilmiştir. Borçlu vekilinin yasal yedi günlük süreyi geçirdikten sonra icra mahkemesine başvurarak diğer şikayetlerinin yanısıra zorunlu takip arkadaşlığına ilişkin şikayetini de ileri sürdüğü görülmektedir.
Kanunda düzenlendiği üzere icra memuru ibraz edilen akit tablosunun kayıtsız şartsız bir para borcu ikrarını ihtiva ettiğini ve alacağın muaccel olduğunu anlarsa borçluya ve taşınmaz üçüncü şahıs tarafından rehnedilmiş veya taşınmazın mülkiyeti üçüncü şahsa geçmişse ayrıca bunlara birer icra emri gönderir. İlgili madde içeriğinden borçlu ile ipotek veren arasında zorunlu takip arkadaşlığının bulunması nedeniyle haklarında birlikte takip yapılması gerektiği anlaşılmaktadır.
O halde mahkemece borçlunun zorunlu takip arkadaşlığına ilişkin şikayetinin incelenerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken bu konudaki istemin de süre aşımından reddi isabetsizdir.
62- İşçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür. Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu halde dahi ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması zorunludur.
Değinilen maddenin ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri destekten yoksun kalanlar ile işçinin diğer yakınlarının isteyebilecekleri dahil hizmet sözleşmesinden doğan bütün tazminat alacaklarına da uygulanır.
Kanunun ilgili maddesinde iş sözleşmesinin sona ermesinden bir ay içinde yapılan sözleşmelere geçerlilik tanınmayacağı bildirilmiştir. Aynı maddede alacağın bir kısmının ödenmesi şartına bağlı ibra sözleşmeleri ancak ödemenin banka kanalıyla yapılmış olması halinde geçerli sayılmıştır. Kanun hükmüne göre feshe itiraz bakımından bir aylık hak düşürücü süre öngörülmüş olmakla feshi izleyen bir ay içinde işçinin işe iade davası açma hakkı bulunmaktadır. Bu noktada feshi izleyen bir aylık süre işçinin eski işine dönüp dönmeyeceğinin tespiti bakımından önemlidir. O halde feshi izleyen bir aylık sürede işverenin olası baskılarını azaltmak iş güvencesinin sağlanması için de gereklidir.
Geçerli ve haklı neden iddialarına dayanan fesihlerde dahi ibraname düzenlenmesi için feshi izleyen bir aylık sürenin beklenmesi gerekir. Bir aylık bekleme süresi kısmi ibra açısından işçinin bir kısım işçilik alacaklarının ödenmesinin bir ay süreyle gecikmesi anlamına gelse de temelde işçi yararına bir durumdur. Hemen belirtelim ki bir aylık bekleme süresi ibra sözleşmelerinin düzenlenme zamanı ile ilgili olup ifayı ilgilendiren bir durum değildir. Başka bir anlatımla işçinin fesih ile muaccel hale gelen kıdem tazminatı ihbar tazminatı ve izin ücreti gibi haklarının ödeme tarihi bir ay süreyle ertelenmiş değildir.
63- Şikayetçi borçluların ihalenin usulsüz olduğu iddiaları ile fesih talebinde bulundukları mahkemece ihale konusu taşınmazın dava dışı diğer borçluya ait olup taşınmazın dosya borcunun üzerinde satılması ile şikayetçi borçluların da icra dosyasında borçlarının kalmadığı bu nedenle zararlarının gerçekleşmesinin mümkün olmadığı dolayısıyla ihalenin feshini istemekte hukuki yararlarının bulunmadığının yanı sıra ihalenin feshi için öne sürülen diğer sebeplerinde yerinde görülmediğinden şikayetin reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Kanuna göre ihalenin feshini şikayet yolu ile talep eden ilgili vaki yolsuzluk neticesinde kendi menfaatlerinin muhtel olduğunu ispata mecburdur. Zarar unsurunun oluşmaması taşınmazın satış bedelinin muhammen bedelin yüzde yüzünün üstünde olması halinde söz konusudur.
Bu durumda şikayetçi borçlularının ihale konusu taşınmazın dosya borcunun üzerinde satılması ile şikayetçi borçluların da icra dosyasında borçlarının kalmadığı bu nedenle zararlarının gerçekleşmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle istemin hukuki yarar yokluğundan reddi yukarıda açıklanan sebep doğrultusunda Yasanın ilgili maddesine aykırılık teşkil ettiğinden ihalenin feshi isteminin reddine dair bu yöndeki gerekçe isabetsizdir.
Diğer taraftan şikayetçinin ihalenin feshi nedeni olarak ileri sürdüğü hususlar hakkında mahkemece şikayet dilekçesinde ihalenin feshi sebebi olarak belirtilen diğer hususlar da yerinde görülmediğinden bahisle istemin reddine karar verildiği ancak hangi iddianın neden kabul edilmediğinin tek tek tartışılmadığı bir başka deyişle istemin reddine dair kararın gerekçelendirilmediği görülmüştür.
64- Cezaevine kabulü uygun görülen malların kuruma girişini müteakip ilgisine göre ambar ya da demirbaş defterine kaydı yapılacak hibe işlemi ile ilgili bütün bilgi ve belgeler teftiş ve denetimlerde incelenmek üzere özel bir dosyada muhafaza edilecektir.
Ceza infaz kurumlarındaki görev güvenlik ve asayişi yakından ilgilendirdiğinden bu kuramlarda sadece ceza infaz kurumundan sorumlu savcı ile ceza infaz kurum müdürünün odasındaki telefon şehirlerarası görüşmelere açık tutulacaktır. Şehirlerarası otomatik görüşmelere açık olan telefonların faturalarının dokümanlı olarak tanzim ettirilmesi sağlanacak özel görüşme ücretleri ilgililerinden tahsil edilecektir.
Faks cihazı kullanımına özen gösterilerek gecikmesinde sakınca bulunmayan yazılar faks ile gönderilmeyecektir. Savurganlığın önlenmesine ve ödeneklerin yerinde harcanmasına özen gösterilecek ihtiyacın önemine göre su ve elektrik kullanımı sağlanacaktır. Vana ve musluklar sık sık kontrol ettirilecek arızalı olanlar zamanında onarılacaktır. Elektrik kaçağı bulunup bulunmadığı incelettirilerek varsa kaçaklar önlenecek gereksiz lambaların yakılmamasına özen gösterilecek ve tüm personel bu hususta uyarılacaktır.
Kuramların soba ihtiyacı kış aylarına girilmeden karşılanacak yaz aylarında tamiri gereken soba ve kaloriferlerin onarımları ve baca bakımları yaptırılacaktır.
Bütçe Kanunu ile alınan ödeneklerin çok kısıtlı bulunması sebebiyle harcamalarda azami tasarruf kurallarına uyulacak gereksiz harcamalardan kesinlikle kaçınılacak ödenek tahsis edilmeden hiçbir mal ve hizmet alımı yapılmayacak ihtiyaç fazlası ödenek bulunması halinde derhal tenkis ettirilerek tenkis ilmühaberi Bakanlığımız Bütçe Dairesi Başkanlığına gönderilerek sonucundan Genel Müdürlüğümüze bilgi verilecektir.
65- Alacaklı tarafından borçlu aleyhinde faturaya dayalı olarak genel haciz yolu ile icra takibine başlandığı borçlunun yasal sürede yetkiye ve borcun belirtilen bir kısmına itiraz etmesi üzerine takibin durdurulduğu alacaklının itirazın kaldırılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu mahkemece itirazın kaldırılmasına ve tazminata karar verildiği görülmektedir.
İcra ve İflas Kanunu ilgili maddesi gereğince talebine itiraz edilen alacaklının takibi imzası ikrar veya noterlikçe tasdik edilen borç ikrarını içeren bir senede yahut resmi dairelerin veya yetkili makamların yetkileri dahilinde ve usulüne göre verdikleri bir makbuz veya belgeye müstenit ise alacaklı itirazın kaldırılmasını isteyebilir.
Somut olayda alacaklının faturaya dayalı olarak genel haciz yolu ile takip yaptığı anlaşılmaktadır. Fatura yazılı mücerret borç ikrarını içeren belge niteliğinde değildir. Anılan belgeye istinaden itirazın kaldırılması istenemez ise de borçlu itirazında takip konusu alacağın belirtilen bir kısmını kabul etmiştir. Kabul edilen miktar yönünden alacaklının alacağını anılan Kanunun ilgili maddesinde belirtilen belgelerle kanıtlama yükümlülüğü bulunmamaktadır.
Bu durumda mahkemece borçlunun itiraz dilekçesinde kabul ettiği miktarla sınırlı olarak itirazın kaldırılması isteminin kabulüne kabul edilmeyen ve öngörülen belge ile de kanıtlanamayan alacağa yönelik talebin ise reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde istemin tümden kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir.
66- Borçlular hakkında çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibi yapılmış olup borçlular vekili süresi içinde icra mahkemesine başvurarak takip dayanağı çeklerin teminat çeki olduğundan bahisle takibin iptaline karar verilmesini talep etmiş mahkemece tarihsiz taahhütnamenin alacaklı tarafından inkar edilmediği ve bayilik sözleşmesine istinaden ve sözleşmenin eki olarak düzenlendiği sözleşme ve taahhütnameden takibe konu çeklerin sözleşmenin teminatı olarak verildiğinin anlaşıldığı çeklerin tahsilinin yargılamayı gerektirdiği gerekçesi ile davanın kabulü ile takibin iptaline karar verildiği anlaşılmaktadır.
Ticaret Kanunu gereğince çekin kayıtsız ve şartsız muayyen bir bedelin ödenmesi için havale unsurunu içermesi ve illetten mücerret olması gerekir.
Hukuk Genel Kurulunun kararlarında da benimsendiği üzere dayanak belgenin hangi ilişkinin teminatı olduğu yazılı belge ile kanıtlanmalıdır. İcra ve İflas Kanunu uyarınca belgede takip dayanağı senede açıkça atıf yapılması zorunlu olup açıkça atıf yapıldığının kabulü için senedin vade ve tanzim tarihleriyle miktarlarının belirtilmesi gereklidir.
Mahkemece takip dayanağı çeklerin bayilik sözleşmesi ve sözleşme eki taahhütname kapsamında verilmiş teminat çeki olduğundan bahisle takibin iptaline karar verilmişse de hükme esas alınan taahhütnamenin imzasız ve tarihsiz olduğundan yazılı delil olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı bayilik sözleşmesi ve e posta içeriklerinde çeklerin teminat için verildiğine dair açık bir düzenlemenin yer almadığı çekler üzerinde teminata ilişkin bir şerhin bulunmadığı ve alacaklının da teminat iddiasını kabul etmediğinden çeklerin teminat çeki olduğunun kabulü mümkün değildir.
O halde mahkemece istemin reddi gerekirken kabulü ile takibin iptaline karar verilmesi isabetsizdir.
67- Haciz davacının faaliyet adresinde yapılmışsa borçlunun davacı ile gerçek ilişkisine bakılmalı buranın çalışanı mı gizli ortağı mı olduğu konuları duraksamaya yer vermeyecek bir biçimde ortaya konulmalıdır. Borçlunun şirketin gizlenen ortağı olduğu sonucuna varılırsa takibe konu çekin keşide edilmesine neden olan temeldeki hukuki ilişkinin gerçek tarafları davacı ve alacaklının ticari kayıtları üzerinde yaptırılacak bilirkişi incelemesi ile belirlenmeli ve sonucuna göre muvazaanın olup olmadığı üzerinde durulmalıdır.
Davacı vekili alacaklı şirket tarafından borçlu hakkında yürütülen icra takibi sırasında müvekkiline ait adresinde haciz yapılarak döşemelik kumaşların haczedildiğini haczedilen menkul malların müvekkiline ait olduğunu borçlunun müvekkili şirkette sigortalı olarak çalışan işçisi olduğunu işyerine ait vergi kaydı ve sigorta kayıtlarının bulunduğunu belirterek haczedilen mallar üzerindeki haczin kaldırılarak söz konusu malların müvekkil şirkete aidiyeti ile davalı alacaklı şirket aleyhine tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili davacı ile borçlu arasında gizli bir ortaklık bağı bulunduğunu davacı şirket adına bulunan vergi kaydının başlı başına mülkiyete karine teşkil etmediğini mülkiyet karinesinin borçlu dolayısıyla alacaklı lehine olduğunu haczin yapıldığı adres ile davacı şirketin ticaret sicil kaydındaki adresinin farklı olduğunu borçlunun davacı şirketin işçisi olduğu iddia edilmekte ise de davacı şirketin işçisi olduğu iddia edilen borçlunun yüksek bedelli farklı çekler keşide ederek bu çeklerin davacı şirketin iştigal konusu ile aynı olan tekstil şirketlerine ciro etmesinin de borçlu ile davacı şirket arasında muvazaalı işlem bulunduğunu gösterdiğini ileri sürerek davacının istihkak iddiasının reddi ile davacının tazminata mahkum edilmesine karar verilmesini savunmuştur.
68- Dosya içerisine toplanan delillere bakıldığında haciz adresinde kimin faaliyet gösterdiği borçlunun davacı şirket ile arasındaki ilişkinin ne olduğu mahcuzların kime ait olduğu konuları kesin bir biçimde tespit edilememektedir. Ticaret sicil kaydına göre davacı kurulduğu tarihten itibaren aynı adreste faaldir ve burasının haciz adresi ile ilgisi yoktur. Ancak vergi levhasındaki adres kapı numarası olmamakla birlikte haciz adresi ile uyumlu görünmektedir. Yine üçüncü kişi adına düzenlenen faturaların bir kısmında haciz adresi yer almaktadır.
Öte yandan davacı bir limited şirkettir ve bu şirketlerin ortaklarından ayrı ve bağımsız bir tüzel kişiliği olduğundan malları alacakları hakları ortaklar değil şirket tüzel kişiliğine aittir. Bu nedenle ortağın kişisel alacaklısı öncelikle ortağın kişisel mallarına bunlar yoksa veya alacağının tamamını tahsil edememişse ortağın şirketteki kar payına başvurabilir. Bir başka anlatımla limited şirketin ortakları dahi şirket mal varlığı üzerinde hak iddia edemeyeceğine göre alacaklılarının da böyle bir iddia ile işlem yapabilmeleri mümkün değildir.
Bu koşullarda yapılması gereken iş öncelikle haciz adresindeki işyerinin davacı şirkete mi borçluya mı ait olduğunu belirlemektir. Bu konu yerinde kolluk aracılığı ile araştırılabileceği gibi ilgili vergi dairesinden sorularak hatta gerekirse ticari kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak tespit edilebilir. İşyerinin borçluya ait olduğu davacı ile hiçbir ilgisinin bulunmadığı saptanırsa bu kez üçüncü kişinin sunduğu delillerin istihkak iddiasını kanıtlamaya elverişli olup olmadığı üzerinde durulmalı faturaların gerçekliği ve mahcuzlara uygunluğu araştırılmalıdır.
69- Sosyal kültürel teknolojik ve ekonomik alanda meydana gelen gelişmeler ve yüzyılın yeni değerleri karşısında Avrupa Birliğine giden bu süreçte hukuk ve adalet reformu kaçınılmaz olmuş başta temel kanunlarımız olmak üzere tüm mevzuatımızın Avrupa Birliğine uyumunun sağlanması zorunlu hale gelmiş bu konudaki değişiklik çalışmaları sürat ve kararlılıkla sürdürülerek büyük ölçüde tamamlanmıştır.
Bu kapsamlı değişiklikler karşısında Bakanlığımızca çeşitli tarihlerde çıkarılan genelgelerin büyük bir kısmının güncelliğini yitirdiği aynı konuda onlarca genelge olduğu zaman zaman bu genelgelere ulaşmakta dahi zorluk çekildiği ve bunların beklenen faydayı sağlamaktan giderek uzaklaştığı bilinmektedir. Bu durumun yargı hizmetini doğrudan sunan ağır iş yükü altında büyük bir özveri ile çalışan hakim ve Cumhuriyet savcılarımız ile diğer yargı personeline ek yük getirdiği bilinen bir gerçektir.
Bu gerçekler dikkate alınarak Bakanlığımız tarafından çeşitli tarihlerde çıkarılan genelgelerin güncelliğini sağlamak uygulama kabiliyetini kaybedenleri ayıklamak benzer konuları düzenleyen genelgeleri birleştirmek aykırılıkları gidermek dilini sadeleştirmek ve uygulama birliğini sağlamak amacıyla bugüne kadar yayımlanan tüm genelgelerin yürürlükten kaldırılarak güncelleştirilmesi yoluna gidilmiştir. Bu itibarla Bakanlığımız tarafından daha önce yayımlanan tüm genelgeler yürürlükten kaldırılmıştır.
Yeni yayımlanacak olan genelgelerin tüm camiaya yararlı olması temennisiyle bilgi edinilmesini ve gereğinin buna göre ifasını rica ederim.
70- Noterlerin görevden doğan veya görev sırasında işledikleri suçları veya sıfat ve görevleri gereğine uymayan tutum ve davranışları nedeniyle haklarında yapılacak olan soruşturmalarla ilgili olarak bazı hususların hatırlatılmasında yarar görülmüştür.
Bilindiği üzere Noterlik Kanununun işten el çektirme kenar başlıklı maddesinde suç teşkil eden fiillerden dolayı haklarında adalet müfettişi Cumhuriyet savcısı veya ceza mahkemesi tarafından soruşturma veya kovuşturma yapılan noterler soruşturma ve kovuşturmanın selameti bakımından Adalet Bakanlığı tarafından gerekli görüldüğü takdirde soruşturma veya kovuşturma kesin bir karar veya hükümle sonuçlanıncaya kadar işten el çektirilirler.
Soruşturma veya kovuşturma sırasında işten el çektirilmiş olan noterin kovuşturma sonunda ilgili Kanunun yedinci maddenin ikinci fıkrasında yazılı suçlardan biriyle cezalandırılması halinde işten el çektirme hükmün kesinleşmesine kadar devam eder.
Birinci fıkra gereğince soruşturma veya kovuşturma sırasında işten el çektirilmemiş olup kovuşturma sonunda ikinci fıkrada gösterilen bir suçtan hüküm giyen notere hükmün kesinleşmesi beklenilmeksizin işten el çektirilir. İkinci fıkra hükmü bu halde de uygulanır.
Soruşturma şekli kenar başlıklı maddesinde Adalet Bakanlığı bir noter hakkında soruşturma yapılmasını gerektiren hallerde soruşturmayı adalet müfettişlerine veya Cumhuriyet savcılarına yaptırır.
Adalet müfettişliği ve Cumhuriyet savcılıklarına herhangi bir şikayet yapılır veya bu merciler noterin yolsuz bir işleminden haberdar olurlarsa derhal gerekli soruşturmayı yaparak düzenleyecekleri evrakı Bakanlığa gönderirler.
71- Hizmetten ayrılabilen kişisel kusur kamu hizmeti ile ilgisi olmayan kamu görevlisinin özel hayatı ile tamamen özel tutum ve davranışlarından kaynaklanan bir kusurdur.
Sabahleyin aracı ile kamu hizmetini yapmak için çalıştığı hastaneye gelen doktorun aracını park ederken kendisinden önce tedavi olmak için hastaneye gelmiş olan bir hastanın aracına çarpıp zarar vermesi halinde bu doktorun kamu hizmetiyle alakalı olmayan kişisel kusurudur. Aynı doktorun aracını park ettikten hastanedeki poliklinik odasına girdikten sonra görevi olan sağlık hizmeti ile ilgili yaptığı eylemlerde bir kusur olursa bu kusur hizmet kusurudur.
Yukarıda açıklanan sorun konusunda sağlıklı bir sonuca ulaşmak için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeleri incelememiz gerekir.
Anayasada memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları rücu edilmek kaydıyla kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak ancak idare aleyhine dava açılabilir.
Devlet Memurları Yasasının onüçüncü maddesinde kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil ilgili kurum aleyhine dava açarlar. Borçlar Yasasında gerek kasten gerek ihmal yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs o zararın tazminine mecburdur.
Bu maddeler ışığında yorumlayarak kamu görevlileri aleyhine kişisel kast ve kusurlarının varlığı halinde adli yargıda dava açılabileceğinin kabulü mümkün değildir. Bir konuda hem genel hüküm hem de özel hüküm varsa o takdirde özel hükümlere üstünlük verilerek uygulama yapılması hukukun temel prensiplerindendir.
72- Hukuk Muhakemesi Kanunu gereğince hükmün tefhimi her halde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur. Aynı Kanuna göre hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin taleplerden her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
Yine aynı Kanunun ilgili maddesinde gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı düzenlenmiştir. Esasen kısa kararı yazıp tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak da yoktur. Kısa kararla gerekçeli kararın birbirinden farklı olması yargılamanın aleniyeti ve kararların alenen tefhim olunmasına ilişkin Anayasanın ilgili maddesi ile Kanunun yukarıda değinilen emredici nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca bu husus kamu düzeni ile ilgili olup resen gözetilmesi yasa ile hakime yüklenmiş bir görevdir.
Somut olayda mahkemece tazminat oranlarında değişiklik yapılarak kısa kararla gerekçeli karar arasında çelişki meydana getirildiği görülmektedir. Yargıtay içtihadı birleştirme kararına göre kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması bozma nedeni olup bu durumda mahkemece anılan içtihadı birleştirme kararında da belirtildiği gibi bozmadan önce verilen kararla bağlı olmaksızın aradaki çelişkiyi giderecek şekilde yeniden karar verilebilmesi için hükmün bozulması gerekmiştir.
Dostları ilə paylaş: |