V.Bölüm DİNLERARASI DİYALOĞA ALT YAPI OLUŞTURULMASI GÜNCEL DİNİ MESELELER İSTİŞARE TOPLANTISI
“Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü” projesinin alt yapısını oluşturmak gayesiyle tertiplenen, “Güncel Dini Meseleler İstişare Toplantıları” na geçmeden önce bir hatıramı anlatayım:
Cağaloğlu’da iken, “Mezhepler” konusunu tartışmak üzere ilahiyat talebesi bir genç ziyaretime gelmişti. Bu konuları konuşurken ikindi vakti geldi. Beraber Sultanahmed Camiine gittik. Şadırvanda abdest alıp, cemaate dahil olduk.
Namazdan sonra, caminin bahçesinde de bu konuları konuşmaya devam ettik. Kendisine dedim ki, “Bak, sen hiçbir mezhebe bağlı olmadığını söylüyorsun fakat, dikkat ettim, abdestini tamamen Hanefi mezhebine göre aldın. Mesela, Maliki mezhebinde başın tamamı mesh edilir, sen Hanefi mezhebinin bildirdiği şekilde dörtte birini mesh ettin. Yine namazda dikkat ettim, imamın arkasında Fatiha okumadın, diğer mezheplerde Fatiha okumak gerekir, Hanefide okunmaz... Bu nasıl iştir, hem Hanefi değilim diyorsun hem de ibadetlerini Hanefiye göre yapıyorsun. Tabiri caiz ise sen, İmam-ı azam hazretlerinin arabasına binip yol alıyorsun fakat bunu inkar ediyorsun. Madem ki mezhepleri kabul etmiyorsun, otur kendine göre bir ibadet şekli koy ortaya. Buna lüzüm yok diyemezsin, çünkü Kur’an-ı kerimde, Hadis-i şeriflerde net olarak bunlar bildirilmemiştir.”
Bu anekdottan sonra, Diyanetin ““Güncel Dini Meseleler İstişare Toplantıları” yani “Dinde reform” toplantısına gelmek istiyorum. Toplantıda alınan kararlara bakıldığında, mezheplerin tamamen devre dışı bırakıldığı, mezheplerin yok farzedildiği açık şekilde görülüyor. Halbuki, mezhepsizlik dinsizliğe köprüdür. Şimdi bu toplantıya katılanlara yukarıdaki soruyu sormak istiyorum;
Siz namazınızı nasıl kılıyorsunuz, kendi tespitlerinize göre mi yoksa ana babanızdan öğrendiğiniz Hanefi mezhebine göre mi? Tabii ki bu sorum namaz kılanlar içindir. Pek çoğunun namaz kılmadığını biliyorum.
Alınan kararlar kendi içinde çelişiyor. Bir taraftan, Kur’an- sünnet ölçü alınmıştır, deniliyor, diğer taraftan beşinci maddede “ Doğrudan Kur’an’dan ve hadislerden çözüm üretilmesi de teorik ve pratik açıdan bazı olumsuzluklar taşıyacaktır” ifadesine yer veriliyor.
Kararların, hadislerin ve âyetlerin zorlama yorumlarıyla alındığı belli. Bilhassa, açık âyet-i kerimelere rağmen, kadın-erkek eşitliği; kadının şahidliği, mirasın bölünmesi, kadının özürlü iken ibadet edebileceği gibi hususlar zamana uydurulmaya çalışılmıştır. Açıkca ifade edilmese de bazı ayetlerin bugün geçerliliğini yitirdiği ima edilmektedir.
Netice olarak şunu söyleyebiliriz: Son birkaç yıldır, değişik kesimlerden çıkan çatlak seslere resmiyet, meşruiyet kazandırıldı. Mezheplerin yok farzedilmesiyle, dinsizliğe köprü kuruldu. Refom için mücadele edenlere gün doğdu.
Katılımcılardan Yaşar Nuri Öztürk, “Alınan kararlar devrim niteliğindendir” diye memnuniyetlerini bildirdi. Devrim bir şeyi yıkmak, yerine başka bir şey koymak demektir. Bundan da anlaşılıyor ki, 1400 yıldır devam ede gelen, milyonlarca alimin, evliyanın, asıl kaynaktan; Resulullahtan, Eshabı kiramdan alarak bize ulaştırdıkları, İslamiyeti bir tarafa bırakıp, ortaya yeni bir inanış biçimi, “yeni bir din” ortaya konulmaya çalışılmaktadır.
Aslında bu tür çalışmalar yeni değildir. Bugünkü reformcuların fikir babaları olan, her fırsatta övgülerle göklere çıkardıkları Kursevî, Ş. Mercani, Musa Carullah... gibi kimseler tarafından Türkistan’da da dinde reform hareketi başlatılmıştı. 1917’de Moskova’da yaptıkları toplantıda açıkca,“ Unutmayınız ki, Kur’anın bazı kuralları eskimiştir. Bunları tarihin malı saymak lazım...” denilmişti. ( Rusya’da Birinci Müslümanlar Kongresi Tutanakları- Kültür Bakanlığı yayınları sh.394)
Bizde de, 1928’de ilahiyatçıların öncülüğünde bugünkü gibi bir rapor hazırlanarak, Reform hareketi başlatılmıştı. Müslüman halkın tepkisi ile karşılaştığı için bu hareket tutunamamıştı. Osmanlı ilmi ve terbiyesi ile yetişmiş âlimlerin ve halkın olması sebebi ile reform hareketleri kabul görmedi. Şuna inanıyorum ki, bugün de, halkımız 15 asırlık geçmişi, birikimi bir çırpıda çöpe atıp bu reform hareketine destek vermeyecektir. Reformcular kendileri çalıp kendileri oynayacaktır.
İSTİŞARE TOPLANTISINDA ALINAN KARARLAR
Başta toplantıya katılanlar olmak üzere herkesin, farklı farklı yorumladığı, Diyanetin “Dini Meseleleri İstişare” yani “Dinde reform” toplantısının kısa bir değerlendirmesini yapmak istiyorum.
1- Mezheplerin, âlimlerin, fıkıh, kelam ve tasavvuf kitaplarının saf dışı edildiği kararlar burada kalmayacak, daha ileri noktalara götürülecektir. Sünnet de saf dışı edilecektir. Nitekim, bir katılımcı toplantıda bu konunun gündeme geldiğini ifade etmiştir. Arkasından Kur’an-ı kerim tartışılacak. Reform devam edecek. Katılımcıların, “ Alınan kararlar yeterli değildir, daha devrimci, radikal kararlar alınmalıydı. Fakat bu bir başlangıçtır, devamı gelecektir.” sözleri bunu doğrulamaktadır.
2- Bildiride, kararların, akademik disiplin içinde, bilgi ve tecrübe birikimi ile diğer ülkelere örneklik edebilecek kimseler tarafından alındığı bildirilmektedir. Halbuki kişinin gerçek manada örnek olabilmesi savunduğu şeyi yaşayıp yaşamaması ile anlaşılır. Yine katılımcıların kendi ifadelerine göre, basına kapalı olan toplantıda, bir kısım katılımcılar, diğer bir kısmı namaz kılmamakla, dini yaşamamakla itham etmişler, namaz kılan kılmayan tartışması yapılmış. Hadis-i şerifte dinin direği olarak bildirilen namazı kılmayan kimselerin din hakkındaki sözleri ne derece sağlıklı olur, ne derece güvenilir?
3- Toplantının gayesi birlik beraberliğin sağlanması, farklı görüşlerin önlenmesi olarak ifade edildi. Fıkıh kitapları, mezhepler bir tarafa bırakıldığına göre, müftüler, din adamları kendilerine sorulan meseleleri cevaplandırırken neyi ölçü alacaklar. Herkes Kur’an-ı kerimden, Hadis-i şeriflerden anladığına göre cevap verirse her kafadan bir ses çıkmayacak mı? Bu durumda birlik beraberlik nasıl sağlanacak?
4- Oturup her meseleyi karara bağlayacağız denirse, o zaman yeni bir mezhep kurulmuş olmuyor mu? Eğer yeni bir mezhep, yeni bir yol tutulacaksa, 14 asırdır devam ede gelen, milyonlarca Müslümanın tabi olduğu aralarında en ufak bir tartışmanın bile olmadığı mezheplerin kaldırılmasının mantığı ne? Bunun kime ne faydası var? Bu durum, dinde kargaşaya, kaosa sebebiyet vermeyecek mi? Maksat bu ise, mezheplerin kaldırılması mantığını anlamak kolay olur. Eğer maksat bu değil ise kararların mantıki bir izahı olması lazım değil mi?
5- Alınan kararlar çok muğlak ve çeşitli yönlere çekilmeye müsaittir. Birçok madde birbiri ile çeliştiği gibi, bazı maddeler kendi içinde de çelişmektedir. Mesela, kadınların hayz dönemlerinde ibadet yapmamaları psikolojik ve fizyolojik sebeplere bağlanmıştır.
Bu hükümden kadının bu hallerinde ibadet yapamayacakları hükmü çıktığı gibi, eğer psikolojik ve fizyolojik yönden bir rahatsızlık duymuyorlarsa ibadet yapabilecekleri; namaz kılıp oruç tutabilecekleri anlaşılır. Bunun hangisi doğrudur?
Nitekim katılımcılardan bazıları, ikinci hükmü doğru kabul ediyor. Kur’an-ı kerim okuyabildiğine göre, namaz da kılabilir, oruç ta tutabilir, diyor. Yine kararda, namaz surelerini öğrenene kadar ayetin manasını okuyabilir deniyor. Aslında bu da yanlış fakat toplantıya katılanlar, bununla da yetinmeyip sınırlamasız her zaman manası okunabilir, diyor. Hani toplantının gayesi birliği sağlamaktı? Bu nasıl birlik?
6- Bir muğlak ifade de kadınların camiye gitme meselesindedir. Camide kadının nasıl, nerede namaz kılacağı, kıyafetinin ne olacağı hususunda niçin açıklık yok? Feminist şov meraklısı mini etekli bir kadın camiye gelip erkeklerin arasında saf tutmakta ısrar ederse, “Ben toplantı kararlarına uyuyorum. Kararlarda, ayrı yerde durur denilmiyor, kıyafet şartı da yok” derse, bundan dolayı camide olay çıksa sorumlusu kim olacak?
7- Namazlar cem edilebilir yani üç vakitte beş namaz kılınabilir deniyor. Mukim iken cem Hanbeli mezhebinde yapılır. Hanefi mezhebinde mükim iken namazlar cem edilmez. Hanefiye göre namaz kıldıracaksın, Hanbeli mezhebine göre cem ettireceksin. Bu nasıl anlayış? Mukim olanın meşakkati varsa, Hanbeli mezhebi taklit edilerek namazını cem edebilir dese mesele kökünden hallolacak. Fakat mezhepsizlik taassubu, mezhep düşmanlığı buna mani oluyor.
8- Peki bundan sonra mütedeyyin Müslümanlar nasıl bir yol takip edecek? 14 asırdır nasıl bir yol takip edildiyse aynı yola devam edecek. Yani, nakle dayalı dört kaynak esas alınarak hazırlanmış fıkıh ve ilmihal kitaplarından dinimizi öğreneceğiz, öğrendiklerimizle amel edeceğiz. Birlik ancak böyle sağlanır. Zaten asırlardır böyle sağlanmadı mı?
Dostları ilə paylaş: |