*dipnotlar yazıda nerede kullanılmışsa oraya parantez içinde yapıştırılmıştır


II- Klasik düzen partilerinin işlevsizliği



Yüklə 1,45 Mb.
səhifə42/119
tarix07.01.2022
ölçüsü1,45 Mb.
#89558
növüYazı
1   ...   38   39   40   41   42   43   44   45   ...   119
II- Klasik düzen partilerinin işlevsizliği

Kapitalist düzenin bunalımı klasik siyasi partilerin hareket alanını daraltıyor. Sınıflar arası çelişkilerin keskinleşmesine paralel olarak, bu partilerin toplumsal sorunlara ilişkin söylemlerinden üstlendikleri rollerin gerçek niteliği açığa çıkıyor. Toplumsal sorunlar karşısında işlevsiz kalmış partilere neden insanlar ilgi göstersin ki?

Tekellerin, çok uluslu şirketlerin karları astronomik rakamlarla ifade edilirken, sefalet de alabildiğine çoğalıyor ve yayılıyor. Örneğin, 340 milyon nüfuslu AET ülkelerinin ekonomik politikasını, en büyük 45 tekelin yöneticileri AET komisyonu başkanı Jacques Delors’la birlikte yönlendiriyor ve biçimlendiriyorlar. Elbette tümüyle tekellerin çıkarları ve ihtiyaçları doğrultusunda. Bu nedenle sözkonusu partilerin eskiden olduğu gibi yoğun kitle desteğini alamamaları, geleneksel oy potansiyellerini korumada epeyce zorlanmaları, hiç de şaşırtıcı değil.

Düzenin çivisinin çıktığının bir başka göstergesi ise, periyodik olarak yapılan seçimlerdir. Katılımın ve ilginin düzenli olarak azalması fenomenin sadece bir boyutu. Buna rağmen seçimden hemen sonra bir erken seçim havasına giriliyor. İşbaşına getirilen her yeni ekip popülaritesini ancak birkaç ay muhafaza edebiliyor. Fakat geri kalmış ülkelerin tersine, Avrupa’da düzenin muhalefette kalan partileri, iktidar partilerini fazla yıpratmak ve sandık başına gitmeye zorlamak tutumu izlemiyorlar. Danışıklı döğüşlerdeki gibi, ölçülü davranıyor, işin dozunu kaçırmamaya, yani düzeni yıpratmamaya özel bir özen gösteriyorlar.

Örneğin, Almanya’da Kohl’un CDU’su ile müttefikleri, Doğu Almanya’yı resmen satın alarak elde ettikleri zaferin ürününü sandıkta bulamadılar. Tersine gerilediler. Buna rağmen ayakta kalmalarını SPD’nın bir alternatif oluşturamamasına borçludurlar. İngiltere’de Major yeni olmasının verdiği bir kaç aylık krediden ve bayan Thatcher’den kurtulmanın toplumda yarattığı rehavetten yararlanarak, iş işten geçmeden seçmenlere muhafazakarlara güveni yeniden onaylattı.

Kimi ülkelerde, örneğin İtalya’da Andreotti’nin Hıristiyan Demokratlarının son milletvekili seçimlerinde, eşine rastlanmamış dikey bir düşüş yaşadıkları görüldü. Son belediye seçimlerinde ise tamamen silindiler. İtalya’nın politik yaşamı, bir bakıma Avrupa’da en iğrenç skandallarla süslü, en dejenere oluşumdur. Siyasi partilerin kirli çamaşırlarının sokaklarda sürekli sergilendiği ülkelerin başında geliyor. Bu ülkede ikinci emperyalist savaştan bu yana ortalama hükümet ömrü altı ayı bulmamaktadır.

ABD başkanlık seçimlerinde Bush’un, Körfez savaşı, Doğu Bloku’nun çöküşü, Nikaragua’daki devrimci Sandinista iktidarının yıkılması gibi bir çok faktörün sağladığı krediyle normal olarak zorlanmaması, rahatlıkla yeniden seçilmesi gerekiyordu. Ancak, önseçimlerde Cumhuriyetçiler kampında ırkçı faşist çıkışlarda bulunan Patrick Buhanan tarafından zorlandı ve Demokrat Bill Clinton karşısında hezimete uğradı.

Sosyal demokratlar’ın Avrupa’daki durgunluğu son yıllarda genel bir çöküşe(160)dönüştü. Kaleleri ve övünç kaynağı referansları sayılan İskandinav ülkelerinde, geleneksel konumlarını ve özgünlüklerini çoktan kaybettiler. Sosyal adaletin ve toplumsal paylaşımın sözde örneği, refah devletinin sembolü sayılan İskandinav ülkelerini de ultra-liberalizm silindir gibi ezdi geçti. Sosyal demokratların hanesine yazılmış toplumsal kazanımlar günbegün tırpanlanıyor. Ve bu partilerin kendileri de gittikçe çıkmaza gömülüyorlar.

İngiltere’de İşçi Partisi muhalefette kalma rekoru kırmaya devam ediyor. İngiliz burjuvazisi nezdinde itibar kazanmak, uluslararası düzeyde esen gericileşme rüzgarına ayak uydurmak, yani handikaplarından kurtulmak için “trotskist” diye tanıtılan radikal kanadını tasfiye ettikten sonra da, beklediği ve umut ettiği mükafata bir türlü kavuşamadı. Bu kez de yeni şefleri Smith işbaşına gelir gelmez İşçi Partisi’ni sendikaların etkinliğinden kurtaracağını vaadetti. Parti tüzüğünde yapılan değişikliklerle, işçi aristokrasisinin parti yönetimindeki imtiyazları budandı. Şu an İngiliz burjuvazisinin yedek lastiği olarak hükümet olma sırasını beklemeye devam ediyor.

Almanya’da, FDP’nin ittifak oynaklığından bıkan SPD, bir dönem yeni bir umut kapısının açıldığını sanmıştı. Bu umudu çevreci Yeşiller Hareketi oluşturuyordu. Son iki on yılın saman alevini andıran bu yeni politik gücüyle ittifak yaparak güç dengesini kendi lehine çevirmeyi düşünen SPD’nin bu hayalleri de boşa çıktı. Kaldı ki, SPD bu ittifak taktiğini uç noktaya kadar götürdü. Yeşillerin taleplerini önemli ölçüde kendi programına aldı. Böylece sözde çağın gereksinimlerine cevap verebileceğini ve dolayısıyla daha geniş bir toplumsal kesimin desteğini alabileceğini umdu. Sonuç çok fazla değişmedi. Kohl hükümetinin bunalımın girdabında çırpınmasına karşın, SPD’nin kitleler nezdindeki etkinliği artmıyor. Bu, kronikleşmiş itibarsızlık bir yana, SPD’nin Brandt ve Schmidt’den sonra partide otorite sağlayabilecek kalıcı bir şef dahi çıkaramayışı, bunalımın sadece uç noktadaki göstergesidir.

Ekonomik, politik ve sosyal yaşamı tamamen mafyanın vesayeti altında bulunan İtalya’da, Craxi’nin önderlik ettiği Sosyalist Partinin, İtalyan Komünist Partisi’nin bölünerek yarı yarıya oy kaybetmesinden sonra, normal olarak daha rahat nefes alması, etkinlik alanını genişletmesi ve oy oranını arttırması beklenirken, ilkin geriledi ve ardından da dikey bir düşüş, bir çöküş yaşadı.

İspanya’da Gonzales’in sosyalistleri Franco rejiminin bıraktığı vahşi ve şaibeli mirasın sonucu iktidar oldular ve bu sayede iktidarı korumaya devam ediyorlar. Sosyalist etiket altında liberalizmi, başka ülkelerdeki benzerleri gibi, liberallerden daha yetkin bir tarzda ve kitle muhalefetiyle karşılaşmadan uyguluyorlar. Neredeyse yarım asır süren Franko diktatörlüğünün İspanya sağını derinlemesine itibarsızlaştırması, Gonzales’in işini epeyce kolaylaştırıyor, liberalizmi uygulamada onu. objektif olarak alternatifsiz bırakıyor. Tüm yıpranmışlığına rağmen PSOE’nin son seçimlerde elde etliği sonuç, bu allernatifsizliğin en somut göstergesidir.

Sosyal demokrasinin en deneyimli önderi, adeta ideologu sayılan F. Mitterand, uzun süredir teknede kullanılacak barut bırakmadı. Demokratik yoldan “sosyalizm”i(161)elde etmek adına toplumsal bir dinamiğe önderlik ederek devlet başkanı seçilmişti. Bir kaç aylığına bir takım popüler önlemler aldıktan sonra, 13 yıldır liberalizmin pedagojisini yapmaya, Fransızlara işletmeciliğin, pazar ekonomisinin, özel teşebüsün meziyetlerini anlatmaya devam ediyor. Fakat kitlelere yönelik söyleşilerinde istisnasız mutlaka bir fırsatını bulup, "biliyorsunuz ki ben sosyalistim” diye hatırlatmada bulunması dışında, selefi Giscard’ı hiç aratmıyor.

Fransa’da, Mitterrand’ın Sosyalist Parti'si, Mart 1993 seçimlerinde, Fransa tarihinde hiçbir iktidar partisinin bugüne kadar almadığı bir yenilgi ile müfakatlandırıldı. Burjuvazi onu on yıl kullandıktan sonra kirli bir çorap gibi kenara attı. Politik sahnede adı artık nadiren duyuluyor. Kuşkusuz bu onun sonunun geldiği anlamına gelmiyor. Çok geçmeden burjuvazi ona ihtiyaç duyacak, şaibeli skandalları unutturulacak, silik imajı yeniden restore edilecek ve piyasaya alternatif bir güç olarak sürülecektir.

ABD’de ise burjuva siyasetin yozlaşmışlığının sonuçlanmış, artık katılaşmış bir biçimi yaşanıyor. Cumhuriyetçi Parti ile Demokrat Parti arasında amblemleri dışında hiçbir fark yoktur. Adına parti denen bu kuruluşlar reklam şirketlerine adayının tanıtım kampanyasını sipariş veren bir acenta bürosundan başka bir işlev görmüyorlar. ABD, depolitizasyonun uç noktalara vardığı, başkanlığa aday gösterilen kişinin ailesi ve özel yaşamı ile birlikte, televizyon ekranlarında milyonlarca seyircinin huzurunda çarşıda pazarda alınıp satılan sıradan bir metaya özgü kriterlerle tanıtıldığı bir ülke. Bu nedenle tekelci aşamada burjuvazinin en ideal “demokrasi” modelini oluşturuyor.

Hükümet veya siyasi iktidarın geleneksel nöbet devir-teslim denklemi, ABD’de olduğu gibi, artık Avrupa ülkelerinde de politize olmuş coşkun bir seçmen desteğine dayanarak gerçekleşmiyor. İnsanlar terimin en kaba ve en ilkel anlamıyla resmen kandırılıyorlar. Seçmenlere garip oldu bittiler, sahte seçenekler kolayca onaylatılıp meşrulaştırılıyor. Bu nedenle politik yaşama karşı giderek artan bir kaygısızlık, ilgisizlik ve bezginlik, özünde düzene karşı duyulan kendiliğindenci bir nefretin pasif bir ifadesidir.




Yüklə 1,45 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   38   39   40   41   42   43   44   45   ...   119




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin