Bandung Konferansı’na katılan ülkelerin çoğu, sömürge döneminden henüz yeni çıkmış ve bağımsızlıklarını kazanmış olan Afrika ve Asya ülkeleriydi. Bu ülkelerin en azından bir bölümü, ilerleyen yıllarda Bağlantısızlar Hareketi’ni oluşturma çabası sergilediler.80 Bandung Konferansı gerek hazırlık aşaması, gerekse de silahsızlanma, sömürgecilik vb konulara dikkat çekilen sonuç bildirgesiyle, Afrika ve Asya uluslarının II. Dünya Savaşı sonrasında Batılı güçlerce oluşturulmakta olan -burada Batı ile sadece Batı Avrupa ülkeleri ve ABD’yi değil, Sovyetleri de işin içine katıyoruz- küresel dünya düzenine alternatif bir yaklaşım sergilenebileceğini ortaya koyuyordu.81
Afrika ve Asya ülkelerinin yirminci yüzyılın ikinci yarısında gündeme getirmeye başladıkları birliktelik ve alternatif çözüm arayışları günümüz dünyasında nükleer silahsızlanmadan, Kyoto Konferansı’nda alınan çevreyi birinci dereceden ilgilendiren bildirgenin oluşumuna kadar pek çok sahada küresel anlamda gerçekleştirilen ve temelde Kuzey ve Güney gerilimi olarak gündeme gelen çalışmaların temellerini de oluşturmakta ve bu anlamda Güney ülkelerinin birlikteliğinin sembolü olarak okunabilmektedir.
Gerek katılımcıların belirlenmesi, gerekse konferans sürecinde alt komisyonların çalışmalarında sonuç bildirgesinin içeriğini oluşturma noktasında yaşanan görüş ayrılıklarının ciddiyeti karşısında Çin devlet başkanı tarafından “konferansın sonuç bildirisi olmadan kapatılması” önerisinin bile dile getirildiği süreçte bu konferans başlı başına bir başarı olarak 20. yüzyıl uluslararası ilişkiler tarihinde yerini aldı. Öyle ki, bu durum, görüşmelerde bazı ciddi tartışmaların ve görüş ayrılıklarının gündeme gelmesine neden oldu. Örneğin, sömürgecilik karşıtlığı noktasında eski sömürgecilik ile 20. yüzyıl Komünist yayılmacılığının da zikredilip edilmeyeceği kadar, Güneydoğu Asya ülkelerinden Kamboçya, Tayland ve Filipinlerin Komunist Çin’in yayılmacı hedeflerini dikkate alarak bu konuyu da gündeme taşıdıkları görülür. En önemli konulardan biri olan ‘Bağlantısızlar’ kavramı da üzerinde anlaşma sağlanamayan konular arasındaydı.82
Bu konferans, aynı zamanda yayınlanan sonuç bildirgesiyle bir yandan özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi veren ülkelere manevi destekte bulunurken, her türlü sömürgeci girişimleri kınamak suretiyle dünya kamuoyuna bir mesaj veriyordu. Alınan kararlar arasında tüm ulusların eşitliği, uluslararası sorunların barışçıl yollardan halledilmesi, her ulusun toprak bütünlüğüne saygı duyulması gibi önemli hususlara dikkat çekiliyordu. Bununla birlikte, bugüne kadar tanık olunan süreçlerde, egemen devletlerin görünürde taraftar oldukları, ancak uygulamada tam tersi bir politika izlediklerine şahit olunduğunda Bandung Konferansı’nın ne denli ileri görüşlü ve bütüncül bir oluşuma zemin hazırlayabilecek potansiyel güce sahip olduğunu ortaya koyar. Günümüzde silahsızlandırmanın yerini silahlanma, çevre tahribatını önlemek amacıyla meşhur Kyoto Anlaşması’nda belirtilen zehirli atıkların miktarının azaltılması yönünde gelişmelerin yerini ise daha çok zehirli atık üretme uygulamaları devam etmektedir. Bu noktada Konferans’da alınan on temel madde şunlardır:
1. Temel insan haklarına saygı
2. Bütün ulusların egemenlik ve toprak bütünlüğüne saygı
3. Bütün ırkların, küçük-büyük bütün ulusların eşitliğinin tanınması.
4. Öteki ülkelerin iç işlerine müdahele etmeme ve karışmama
5. Her ulusun kendi başına ve toplu olarak kendini koruma hakkına saygı
6a. Büyük güçlerin özel çıkarları için kollektif savunma düzenlemelerinin reddi
6b. Herhangi bir gücün başkaları üzerinde baskı uygulamasının reddi.
7. Bir ülkenin toprak bütünlüğü ya da siyasi bağımsızlığına karşı saldırı eylemlerinden, tehditlerinden ya da kuvvet kullanımından kaçınılması.
8. Bütün uluslararası anlaşmazlıkların barışçı yollardan çözümü
9. Karşılıklı çıkar ve işbirliğinin teşvik edilmesi
10.Adalete ve uluslararası yükümlülüklere saygı gösterilmesi.83
Çin’in Bölgesel Güç Olarak Meşruiyeti ve Bandung Konferansı
Asya ve Afrika uluslarının katılımıyla gerçekleştirilen böylesi bir oluşum, dünya siyaset sahnesine yeni çıkmakta olan ve de 2. Dünya Savaşı sonrasında uluslararası ilişkilerden yalıtılmışlığa zorlanan, ve o dönem henüz Birleşmiş Milletler üyesi olmayan Çin ve Japonya gibi ülkeler için de bir fırsat olarak değerlendirildiğine kuşku yok. Bu bağlamda, yazının ilgili bölümlerinde dile getirdiğimiz üzere Çin, konferans hazırlık komitesince davet edilirken, Japonya bu sürece bizzat kendisi katılmayı arzu etmiştir.84 Bu anlamda, 1949 Komünist Devrimi’nin ardından siyasi ve ekonomik yaptırımlara maruz bırakılmasıyla uluslararası çevrelerle ilişkileri kısıtlanan Çin’in bölgesinden başlayarak küresel anlamda tanınırlığına yol açan girişim Bandung Konferansı olduğunu söylemeliyiz. Bu noktada, Çin’in, özellikle 1949 Devrimi’nden sadece çok kısa bir süre sonra Asya-Afrika ülkeleri nezdine siyasi meşruiyet kazanması önemli bir dönüm noktasıydı.85 Bu noktada, Bandung Konferansı’nın, Çin’in bölge ülkeleri üzerinde yayılmacı politika uygulayacağı düşüncesinin ve aynı zamanda ABD ile olası bir savaş riskinin azaltılması hususuna yapıcı bir katkısı oldu.86 SSCB müttefiki ve komünist ideolojinin hakim olduğu bir ülke olmakla birlikte, bölgedeki ‘bağlantısızlar’ grubunca daveti uygun görülmesiyle Başbakan Zhou liderliğindeki Çin heyeti, görece yapıcı rol oynayarak kendisine düşen görevi yaptığı ifade edilir. Bandung süreci öncesi hazırlık döneminde Çin ile Endonezya arasında bazı anlaşmalara varıldığı gözlenir. Bu noktada, Endonezya 1953 yılında Çin’e elçi ataması önemli bir aşamaydı. Aynı zamanda, Çin Halk Cumhuriyeti yönetimi, Güneydoğu Asya’nın bağlantısız ülkelerine karşı düşmanlık ve açıktan rejim ithali politikasından vazgeçiyordu. Bu süreçte, Çin-Endonezya arasında ticaret anlaşması imzalandığı gibi, iki ülke arasındaki ilişkiler Bandung Konferansı’yla hız kazandı. Bu ikili ilişkinin doğal bir yansıması olarak, Konferans’ın Endonezya liderliğinde yapılması konusunda da Çin yönetiminin desteği oldu. Ayrıca, Endonezya sınırları içerisinde yaşayan Çin diasporasının aidiyeti konusunda çifte vatandaşlık anlaşması imzalandı.87 Çin’in bölge ülkeleriyle işbirliğinin önünü açan ve aynı zamanda küresel olarak tanınırlılığına neden olan gelişmelerden bir diğeri ise, 1954 yılında Nehru ile Zhou En-lai arasındaki görüşmedir. Ardından Hindistan’ın Bandung Konferansı hazırlık sürecinin önemli ülkelerinden biri olan Hindistan’ın Güneydoğu Asya’da ‘emperyalist’ güçlerin varlığına karşı duruşu da Çin tarafından memnuniyetle izlenen bir gelişmeydi.88
Pekin yönetimi için Bandung Konferansı, Çin’in bölge halkları ile birarada barış içerisinde birlikte yaşanabileceğini dile getirmesi amacıyla son derece elverişli bir imkân doğurdu. Pekin yönetimi Burma, Kamboçya ve Endonezya’yla daha yakın ilişkiler içerisine girmeye başladı. Bu yakınlaşmanın bir ifadesi olarak Çin, söz konusu ülkelere sadece ekonomik yardımlarda bulunmakla kalmamış, aynı zamanda karşılıklı kültürel ilişkilerin geliştirilmesi konusunda da girişimler hız kazandı. Çin’in Bandung Konferansı dolayısıyla bölge ülkelerine ulaştırdığı işbirliği temeline dayalı yeni siyasası karşısında bölge ülkelerinin kendi topraklarındaki Çin diasporasının çekincelerini ortadan kaldırmaya yönelik olarak da bizzat Çin yönetimi tarafından yaşadıkları ülkelerin yasalarına tabi olmaları istendi.89
Dostları ilə paylaş: |