“Negade” adını alan Novcede köyü, Karapapak İlbeyi Naki Han Sertîp/ Naki Han Paşa’ya fermanla mülk olarak verilmiştir. Novcede/ Novjede, “Tekrar tekrar parlayan/ yeniden yeniden parlayan” anlamına gelmektedir.
Karapapak İlbeyi Naki Han Borçalu, Feth-Ali Han ve naibi Abbas Mirza’nın önemli ordu kumandanlarından biriydi. Savaşlardaki kahramanlıklarından ötürü “Sertip/ Paşa” unvanı bizzat Feth-Ali Şah tarafından verilmiştir. İrec Afşar Sistani kitabında, 1907 yılında Karapapak İlbeyi’nin Naki Han’ın kardeşinin oğlu Necefkulu Han Emir Tuman’ın olduğunu kaydetmiştir. (Mehdi Rızavi, s.20; İbrahim İskendeRiNiya, .74-75)
Karapapak İli’nin göçü, Hicri 1237 yılı Muharrem ayının ilk günlerinde, yani Eylül-Ekim 1821’de başlamış, Hicri Cemaziyessani 1237/ Şubat-Mart 1822’de Sulduz’a ulaşmışlardır. Novcede köyünün, Naki Han’a mülk olarak verilme tarihi, Hicri Cemaziyessani 1240/ Ocak-Şubat 1825’tir.
Bugün ilçe merkezi olan Negade, 2.310 km² yüzölçümüne sahiptir. 1975 yılı sayımına göre nüfusu 92.747’dir. Bunun 47.325’i erkek, 45.422’si kadındır. 1996 yılı itibariyle ilçenin genel nüfusu 110.257, kent merkezinin nüfusu, 72.975 (2006)’tir. İlçenin Halen merkez Negade ile Memmedyar isimli iki kenti bulunmaktadır. Muhammedyar/ Memmedyar, aynı zamanda nahiye merkezidir. Doğusunda Miyanduab ve Mahabad ilçeleri, batısında Uşneviye ilçesi, kuzeyinde Urumiye toprakları ve Urumiye gölü, güneyinde, Mahabad ve Piranşehir ilçeleri yer almaktadır. (İrec Afşar Sistani, Îlhâ, Çâdurnişînan…, 1. cilt, s.174, 177; Sirus Nisari, Külliyat-ı Coğrafya-yı İran, s.243; Said Bahtiyari, Atlas-ı GîTaşiNaSi Ostanhâ-yı İran, s.72-73)
Tarihi Sulduz Vilayeti toprakları ile Negade ilçe topraklarının yüzde yüz örtüştüğünü söylemek mümkün değildir. Adı yeni konmuş olan Sulduz, stratejik bir noktadadır. Safevi, Kacar dönemlerinde, ayrıca Rus ve Osmanlı savaşlarında Sulduz bölgesinin önemi hep öne çıkmıştır.
Daha önce de ifade edildiği üzere eski Sulduz Vilayeti toprakları, Urumiye’nin ve Urumiye Gölü’nün güneyidir. Bölge, Türk coğrafi yayılma sahasının tespiti açısından da büyük önemi hâizdir. Urumiye Gölü’nün dört bir tarafı ve içindeki adalar dâhil Türklerle, Türk iskân mahalleriyle ve Türk aşiretleri ile çevrili olduğunu ifade etmek, konunun daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacaktır.
Kacar döneminde, Kirmanşahan (Bahteran) hâkimine gönderilen fermanlarda, Irak-ı Arap ve Irak-ı Acem kastedilerek, “Hâkim-i Irakeyn/ İki Irak’ın Hâkimi” unvanı kullanılırdı. Osmanlı, Irak’ın kendilerine ait bir Vilayet olması nedeniyle, gerek Kirmanşahan hâkimliği, gerekse Sulduz Vilayeti bölgelerini yakından takip etmiştir. Osmanlı yönetimi Kasr-ı Şirin, Serdeşt, Piran, Lahican, Uşnu/ Uşneviye’den Urumiye gölüne kadar olan topraklar ile Çehrik’e zaman zaman girmiş ve bu topraklar üzerinde hak iddia etmiştir. (Mehdi Rızavi, s.18)
*
Urumiye gölü sâhilinden Kasımlu tepelerine doğru Afşar aşiretleri meskûndur. Salmas (Şahpur/ Dilman) ovası ile Urumiye ovası arasından Çehrik tepelerine kadar Lek (Azerbaycan Türkü olan Lekler kastedilmektedir), Afşar ve Karabağ Türk aşiretleri oturmaktadır. Bugün Hakkari bölgesinde oturan Jirki aşireti, Türk-İran sınırından geçişlere katı kurallar konmadan önce Urumiye sahillerini kışlak olarak kullanırlar ve Türkçe konuşurlardı. Halen Güney Azerbaycan Türkleri’nin parçasıdırlar. Urumiye kenti, İranlıların “Sero” dediği Esendere (Bajirge) sınır kapısına 40 km mesafededir. Hakkari bölgesinde oturan Jirki Türkleri’nin 100-150 km mesafedeki Urumiye gölü sahilini kışlak olarak kullanmasından daha doğal bir davranış olamazdı. XXI. yüzyıl, Türklerin belirli sınırlarda hapsedilmelerinin sonu olmalıdır.
H.1237/ 1821 yılının ilk günlerinde, Saltanat naibi Abbas Mirza’nın fermanı ile İrevan Borçalu/ Bozçaluları göçe başlayarak Hoy/ Avacık’a ulaştı. O dönemde Avacık, Naibüs-Saltana Abbas Mirza’nın hem ordugâhı, hem de ordu komuta merkeziydi. Aras nehrinden Türk topraklarına geçtikten yaklaşık bir yıl sonra Avacık’a geldiler. Buradan son iskân mahalleri olan Sulduz’a ulaştılar. Aşiretin geçiş güzergâhındaki ekili alanların zarar görmemesi için gereken tedbirler alındı. Abbas Mirza’nın, Karapapak ilinin Sulduz’a iskânı ile ilgili Naki Han Borçalu/ Bozçalu’ya hitaben hazırladığı ferman halen mevcuttur. Ancak ferman metni tam olarak okunamamıştır. Fermanın kısmen okunabilmiş bölümü Mehdi Rızavi tarafından kitabının 22-23. sayfalarında yayınlanmıştır.
Karapapakların inancına göre, İl’e bağlı bazı aşiret grupları Avacık’ta kalmıştır. Ancak yapılan araştırmalar, Avacık’ta kalmayıp Mazenderan’a geçtiklerini göstermiştir.
Gülistan Antlaşması imzalanmadan önce, birinci dönem Rus-İran Savaşı’nın (1804-1813) sona ermesinin ardından Gürcistan Rusya’nın bir parçası haline geldi. Bölgenin Rus hâkimiyetine geçmesi nedeniyle, Karapapak İli sıkıntıya düştü ve İran’a göç etme kararı aldı. İkinci Rus-İran Savaşı’nın (1826-1828) sonunda, Aras’ın kuzeyindeki Vilayetler de tamamen Rusya’nın hâkimiyetine geçti. Aras nehri fiilen iki ülke arasında sınır hattı hâline geldi. Borçalular, Ruslara karşı direndiler ve çarpıştılar. Rus işgali altındaki topraklarda kalmaları artık imkânsızdı. Bu sırada Güney Azerbaycan’ın doğusu, Tebriz, hatta Hoy, Rusların elinde bulunuyordu. Çaresiz kaldıklarından dolayı Anadolu üzerinden Urumiye’ye geldiler. Bu uzun yolculuk sırasında kışı Türk topraklarında geçirdiler. Kış sona erdikten sonra Batı Azerbaycan’a ulaştılar. Sulduz bu sırada hali/ boş/ gayr-ı meskûn bir yerdi. Sulduz, Saltanat naibi Abbas Mirza’nın şahsi mülküydü. Hicri 1245/ 1829 yılında burayı Karapapak İli’ne bağışladı. Karapapaklar, cesur ve savaşçı insanlardır. Bölgenin itaatsiz aşiretlerine karşı direndiler ve bölgenin huzurunu sağladılar. (İbrahim İskendeRiNiya, s.74-75)
“Borçalu/ Bozçalu da denen Karapapak ili, sahip oldukları çok sayıdaki at, büyük ve küçükbaş hayvan, eşya ve çadırlarını yükledikleri develeri ile birlikte, çoluk-çocuk, yaşlı-genç ve kadın-erkekten oluşan 2.200 hane halinde Aras’ın batı sahilinden güneydoğuya hareket ettiler.” (Mehdi Rızavi, s.21) Karapapak İli’nin Sulduz’a nihai iskânı konusu, Abbas Mirza tarafından Avacık’ta netleştirildi. Aşiretin 2.200 haneye sahip olduğu hususu da Abbas Mirza’nın isteği ile belirlenmiş olmalıdır. Mehdi Rızavi, aşiretin nüfusunun 25.200 olduğunu kaydetmiştir. Bir hanenin dört veya 5 kişiden oluştuğu kabul edilmesi halinde, Sulduz’a iskân edilen Karapapakların sayısının 8.800-11 bin olduğunu söyleyebiliriz. 25 bin rakamı oldukça abartılıdır. Ancak Mehdi Rızavi, her ailenin 10 kişi olarak kabul edildiğini kaydetmiştir. Karapapakların Sulduz’a iskânı 1797-1834 yılları arasında saltanat süren Feth-Ali Şah Kacar döneminde gerçekleşmiştir.
Karapapaklar Sulduz’a geldikten sonra, toprak edinme konusunda bölgenin geleneksel hâkimi ve sahibi olan Urumiye Afşarları ile karşı karşıya geldiler. Oturup bu konuyu görüştüler. Karapapakların elinde Abbas Mirza’nın fermanı olmakla birlikte, bu ferman pratikte işe yaramıyordu. Çünkü bölgede sadece Afşar Türkleri’nin sözü geçmekteydi. Sırtlarını Afşarlara dayamış olan Begdili/ Beydili aşiretine bağlı Mukaddemlerin de ise güçlü olmasa da sesleri duyuluyordu. Karapapak İlbeyi ve aşiret ileri gelenleri, Afşarlarla anlaşmak üzere bir araya geldiler. Geleneksel “Beşte bir usulü” benimsendi. Buna “Dang” denmektedir. Dang, Pehlevice bir kelime olup, beşte bir usulünü ifade eder. Bir Afşar veya Mukaddem Türkü’nün 10 tenab arazisi olduğunu kabul edelim. Karapapak Türkü, bu arazinin yanında 50 tenab ekim alanı açması halinde toplam 60 tenab olur. Bunun beşte biri olan 10 tenabı Afşar Türkü’ne, 40 tenabı ise Karapapak’a ait olacaktır. Sonuç olarak; 20 tenAbı Afşar Türkü’nün, 40 tenabı ise, Karapapak’ındır. Tenab; Arapça “ip” anlamında olup, bölge insanlarınca arazi ölçü birimi olarak kullanılmıştır. Bir tenab, yaklaşık 4.444 dönüm, diğer ifade ile 4.500 m²dir. Karapapaklar, Sulduz bölgesinde tarımla ilgilenmeyen Afşarlara, varılan mutabakatla kira ödemişlerdir. Bu uygulama, bölgedeki arazi sistemini düzenlemek için Tahran’dan tam yetki ile gönderilen Mirza İbrahim Arap’ın bölgeye gelişine kadar devam etmiştir (yıl: Hicri 1240/ 1823).
Mirza İbrahim Arap, Karapapaklara arazi tapusu vermedi, ekip biçtiklerine de müdahale etmedi. Yüz civarında köylerinin bulunması nedeniyle Osmanlıdaki “Tımar”a benzer Tuyul sistemini getirdi. İlbeyi Naki Han Borçalu’ya Emir Tuman/ Emir Tümen unvanı vererek, savaş esnasında tam teçhizatlı 400 atlıyı Şah’ın emrine vereceğine dair mutabakata vardı. İlbeyine fermanla verilen toprakların mülkiyetine ise karışılmadı.
Dostları ilə paylaş: |