Türkmen Tarihine Kısa Bir Bakış
Bağımsız Türkmen Cumhuriyeti ve Devrim Sırasında Cereyan Eden Olaylar
Türkmenler, Azerbaycan Türkleri’nden sonra İran’da en kalabalık Oğuz unsuru olarak kabul edilir. Bugün İran Türkmenistanı denilen Güneybatı Türkmen arazisinin İran hâkimiyetine nasıl geçtiğini “Göktepe Trajedisi” başlığı altında izah edildi. İran Türkmenistanı, 1881 yılında cerayan eden Göktepe Savaşı’na kadar Türkistan Türkmenleri ile aynı yaşamı ve kaderi paylaşmıştır. Göktepe yenilgisinden sonra Çarlık Rusyası ile İran Şahlığı arasında 9 Aralık 1881 tarihinde imzalanan Ahal Antlaşması ile Türkmenistan resmen ikiye bölünmüştür. Güneybatı Türkmen toprakları İran’ın hâkimiyetine geçmiş, diğer bölümü Rus Çarlığı’nda kalmıştır.
Türkmenler, Muhammed Ali Şah Kacar yönetimine karşı olan Meşrutiyet hareketini desteklemiştir. Türkmenler, Rus-Japon savaşı ve I.Dünya Şavaşı’na katılmamak için defalarca Ruslarla çatışmaya girmiştir. Ardından gerçekleşen Ekim Devrimi de Türkmenlere hitap etmemiştir. Bu keşmekeş yıllarında Türkmenlerlerle Rusların arası iyice açıldı. İran yönetimindeki Türkmen topraklarına göç etmeye başladılar, Cergelan/ Raz (Kuzey Horasan), Bocnurd (Kuzey Horasan), Meravetepe (Kelale/ Gülistan BV), Künbed (Gülistan BV) ve Deşt-i Gürgân’a (Gülistan BV) yerleştiler. Türkmenlerin devam eden göçü, İran’ın yeni şahı Rıza Han’ı rahatsız etmiştir.
Rusya’da gerçekleşen Ekim 1917 Devrimi, ardından İran’da Kacar hanedanın tahttan uzaklaştırıldığı İsfend 1299/ 1920 Saray Devrimi ile Rıza Han’ın Genel Kurmay Başkanı olması, Ş.21 Azer 1304/ 1925 tarihinde “Pehlevi” adını alarak tahta oturması, Türkistan ve İran Türkmenlerini siyasi ve sosyal bakımdan yakından etkilemiştir.
İran’da yüzlerce yıldır devam eden Türk hâkimiyetinin son temsilcisi Kacar hanedanlığı, 09 Aban 1304 /1925 tarihinde İngilizlerin desteğinde Rıza Han eliyle sona erdirildi.
MüŞir’üd-Dövle kabinesi, Şemsi 1299/ 1920 yılı Akrep ayının 3’nde istifa etti. İistifasından birkaç gün sonra, Ahmed Şah’ın fermanı ile SipehDar-ı Âzam/ Başkomutan Rıza Han başbakanlığa getirildi.
Bu dönemde Britanya imparatorluğunun pazarı her geçen gün daralmaktaydı. İngiliz muhafazakâr hükümeti, İskandinavya’dan Türkiye’ye uzanan devletçikleri kullanarak Rusya’ya karşı antikomünist bir kuşak oluşturmayı amaçlıyordu. Haliyle İran bu kuşağın devamıydı. Vüsûk’üd-Dövle’nin 1919 yılında İngilizlerle yaptığı anlaşmanın muhalif milletvekilleri nedeniyle yeni mecliste onaylanmayacağının anlaşılması üzerine, buna bir çare bulunmalıydı. Yeni plan, İran’da Kacar hanedanı yönetimine son verecek askerî ve siyasi sonuçları olacak bir devrimdi. “Rıza Han Maksim” adıyla da tanınan “Rıza Han Mirpenc Kazak/ Savadkûhi”nin askerî bir devrim yapması uygun görüldü. En uygun başbakan adayı, İngiliz taraftarı Seyyid Ziyaeddin Tabatabai idi.
Kuzeydeki İran süvarilerinin komutanı Ahmed Rıza Han Mirpenc, Ş.03 İsfend 1299/ 1920 tarihinde Tahran’a haraket etti. Tahran’a intikal ettiğinde başkentin yönetimini ele aldı. Bu devrim “03 İsfend KûdeTası” adıyla tarihe geçti. Rıza Han’ın gerçek iktidara geliş tarihi 1920’dir. Tac giydiği 1926 tarihi, sadece tamamlanması gereken bir teferruattır.
Ş.05 Hût 1299/ 1920 günü sabahı Başbakan Seyyid Ziyaeddin’in hazırladığı bir kararname ile Kazak Rıza Han Mirpenc’e, “Serdar-ı Sipeh/ Başkomutan” unvanı verildi. Bu yazıyı Rıza Han’a verirken, “Bu ferman, dün Şah tarafından Ferruhabad sarayında hazırlandı” dedi.
Millî Şura Meclisi’nin, 09 Aban 1304/ 1925 tarihindeki dokuzuncu oturumundaki muvafakatıyla hazırlanan maddenin kabulü ile Ahmed Şah hal’ edilip, Kacar hanedanı yönetimine son verildiği ilan edildi. Ş. 15 Azer 1304/ 1925 tarihinde kurucu meclis göreve başladı. Kurucu Meclis, Ş.21 Azer 1304/ 1925 tarihindeki dördüncü toplantısında, Anayasa’nın tamamlayıcı 36, 37 ve 40’ıncı maddelerini değiştirerek, saltanatı Rıza Han’a ve onun erkek neslinin uhdesine verdi. Rıza Şah, Ş.04 Ordubehişt 1305/ 1926 günü resmen tac giydi.
Yeni Şah Ahmed Rıza Han, İran’a geçeli yarım asır bile olmamış Güneybatı Türkmen arazisinde oturan Türkmenler üzerinde tam anlamıyla hâkimiyet kurmayı planlıyordu.
Güneybatı Türkmenistan halkı, 1920’li yılların başında Osman Ahun etrafında toplanarak, bağımsız bir devlet kurmaya yöneldi. 20 Mayıs 1924 tarihinde İran’dan ayrılarak, bağımsız Türkmen Cumhuriyeti ilan ettiler. Öncelikli olarak Türkmen devletinin sınırlarını görüşerek, Osman Ahun başkanlığında Cumhuriyet Meclisi’nin oluşturulmasına karar verildi. Yeni kurulan Türkmenistan Cumhuriyeti’nin sınırları; doğudan batıya Bocnurd/ Deregez’den Hazar denizine uzanmaktadır. Kuzeyde Türkmenistan sınırından güneye Elburz dağlarının cenubuna uzanan yaklaşık 200.000 km²’lik bir alanı kapsamaktaydı. Güneybatı Türkmenistan toprakları, bugünkü merkezi Gülistan Bölge Valiliği olmak üzere Kuzey Horasan, Rızavi Horasan, Simnan ve Mazenderan bölge valilikleri arasında paylaştırılmıştır.
Türkmenler, bağımsızlıklarını kabul ettirmek için büyük gayret gösterdiler. İran yönetimince, 1924 yılı içerisinde Türkmenlerin Osman Ahun liderliğinde kurdukları Türkmen Cumhuriyeti’nin palazlamadan yok edilmesi, Türkmen liderlerinin behemehal ortadan kaldırılması için genel seferberlik ilan edildi. Rıza Han yönetimi, Türkmen topraklarıdaki siyasi yapılanmayı kökünden sökmek için dört güçlü müfreze teşkil ederek, Sahra-i Türkmen’e gönderdi. Albay Hekimi’nin komutasındaki müfreze Deşt-i Gürgân’a girdi. Batı Müfrezesi, sahildeki Bender-Türkmen/ Hace-Nefes mıntıkasındaki silahlı Türkmenlerin direniş hareketini kırmak için saldırıya geçti. Bu direniş hareketinin liderliğini Annageldi Ac Kelte adında bir şahsiyet yürütmekteydi. İkinci Müfreze, Deşt-i Gürgân ve Ak-Kala (Pehlevidej) bölgesini işgal etmiş ve Atabay Türkmenleri’ni ezmiştir. Atabay hareketinin önderi bu dönemde Can Mihrbeg (Méhrbeg) ve Guki Molla idi.
Müfrezelerden biri de Horasan bölgesinden Göklen Türkmenleri’nin hareketini bastırmak için gönderilmişti. 1925 yılı Haziran ayında Kuzey Horasan’ın Bocnurd bölgesinde personel ve techizat olarak kendilerinden üstün İran birlikleriyle çatışmaya girdiler. Göklenlerin lideri Kasr Emen idi. Rıza Han saldırısına karşı direnen diğer komutanlardan Ker kabilesinden Molla Recep, Arıg Kel kabilesinden Oraz Qurban, Tomaşlardan Anna-Geldi, Gurnecek kabilesinden Hoca Niyaz Han, yarım asırdır süren İran yönetiminden kurtulup, bağımsız bir Türkmen yönetimi kurmak istiyordu.
Türkmen Cumhuriyeti’nin liderleri, bir taraftan ihtiyaçları olan subayları yetiştirmek amacıyla askerî okul kurdular. Türkiye’den; Kadir Efendi, Cemal Bey, Mehdi Efendi, Mustafa Bey, Haydar/ Hudayâr Efendi, Murat Bey ve Sultan Paşa gibi eğitmen Türk subaylarını davet ettiler. Türkmen Cuhuriyeti yetkilileri, bu Türk subayların yardımıyla uluslararası tanıtım ve destek sağlamak amacıyla çeşitli ülkelere temsilci gönderdiler.
Türkmen ileri gelenleri, 1925 yılı Temmuz ayında Omçalı’da bir toplantı düzenleyerek, durum değerlendirmesi yaptılar. İran yönetiminin bağımsız Türkmen Cumhuriyeti’ni tanıyıncaya kadar mücadeleye devam etme yönünde karar aldılar. 22 Temmuz 1925 tarihinde Bocnurd Hanı Moazzez, akrabaları ve yakınlarıyla birlikte, Türkmen tayfalarını İran yönetimi aleyhinde isyana teşvik etmekten ötürü idam edildi. Bu idamlar, Türkmen bağımsızlık hareketini olumsuz etkiledi ve zayıflattı. Ekim ayından itibaren İran birlikleri karşısında zor duruma düştüler. Gümüştepe, Ak-Kala ve Künbed-i Kavus istikametinde harekete geçen İran güçleri, Türkmen direnişini tamamen kırdı.
Güçlü ve techizatlı İran müfrezelerinin Türkmenlere yönelik temizlik harekâtı devam etti. İki yıl kadar devam eden Türkmen Cumhuriyeti ve Türkmen direniş hareketi tamamen ortadan kaldırıldı. İran müfrezeleri, Künbed’te buluşarak, kazandıkları zaferi coşkulu törenlerle kutladılar. 12 Kasım 1925 tarihinde Cumhurbaşkanı Osman Ahun ve Türkmen liderleri Türkmen Sahra’yı terk ederek, Sovyet Türkmenistanı’na geçtiler. Osman Ahun ve hükümet üyeleri burada tutuklandı. 1925 Aralık ayına gelindiğinde, Türkmen bağımsızlık hareketi tamamen bastırılmıştı. İran hükümeti, halkın elindeki silahları toplamaya, Türkmen ileri gelenlerini savaş suçlusu olarak zindanlara doldurmaya başladı. Bunlarla yetinilmedi, İlk etapta Türkmen Türkçesi eğitim yapan okullar kapatılarak, yerine Farsça eğitim mecburiyeti getirildi. Farsça eğitim sözü veren okulların faaliyetine izin verildi. Millî kıyafetlerin giyilmesi ve Türkmenlerin vazgeçilmezi olan yeşil çay içilmesi yasaklandı. Kendi topraklarında azınlık haline getirmek için Beluç, Sistani, Zabulî, BerbeRi/ Hazara, Kürt, Fars ve Ermeni gibi etnik gruplar bölgeye sevkedilmeye ve yerleştirilmeye başlandı. Daha sonraki yıllarda yedek subaylardan öğretmen olarak yararlanma programı devreye sokularak, Türkmence unutturulmaya çalışıldı.
Rıza Han, Türkmen toplumunu kontrol altına alabilmek için Türkmenlerden yararlanmasını da bilmiştir. Bölgede oluşturulan jandarmaya özellikle İran yönetimine yakın Türkmenlerin alınmasını sağlanmış, bu Türkmenler vasıtasıyla bağımsızlık yanlısı Türkmen hareketi ezilmiş ve ortadan kaldırılmıştır. İran yönetimiyle işbirliği yapan Türkmenlerden Mercan Ahun ve Muhammed Ahun Daz CürCani öne çıkan isimlerdendir. İran, bu şahıslardan Türkmenistan’daki Sovyet hükümeti ile savaşıp, daha sonra İran Türkmenistanı’na kaçan Cüneyd Han ve adamlarının etkisiz hale getirilmesinde de istifade etmiştir. Bağımsızlık liderlerinden Anna-Geldi, İran yönetiminin sadık adamlarından naib Niyazi tarafından öldürülmüştür. Yönetim, kendisine kulluk eden bu Türkmenlerin tamamını çeşitli yollarla ödüllendirmiştir. Bunlardan Muhammed Ahun Daz, milletvekili olarak mecliste boy göstermiştir.
Türkmen Sahrası hareketinin bastırılmasından sonra, bu hareketin liderleri İran’ı terketmiştir. Sovyet hâkimiyetine karşı çıkan Türkmen liderlerden Cüneyd Han, Rus ordusu karşısında direnememiş ve bilahare İran’a sığınmıştır. Künbet-i KAbus’un kuzeyindeki Eğriboğaz deresinde İran kuvvetlerine yenilince Afganistan’a çekilmiştir.
Türkmen Sahra’daki askerî faaliyetler nihayete erdikten sonra, bölgeden düzenli vergi toplanması ve Türkmen gençlerinin askere alınması konularının halledilmesi gerekiyordu. Topraktan % 5, her öküz başına 1 riyal, at için 8 riyal, deve için 12 riyal, şahıs vergisi olarak da her kişi için 1 riyal vergi alınması kararlaştırıldı. Rıza Han, Türkmen topraklarına el koydu. Giyim-kuşam, geleneksel edebiyat dili, yaşam tarzı, gelenek-görek gibi millî adetler yokedildi. Bütün bunlar, Rıza Han’ın 1930-1937 yıllarına kadar yaptıklarına örnek teşkil etmektedir. Öte yandan Türkmenleri kendi topraklarında azınlık haline getirmek için Beluç, Sistani, Zabulî, Hazara, Kürt, Ermeni ve diğer etnik gruplar bölgeye yerleştirilmeye başladı. Oğlu Muhammed Rıza Şah zamanında İran Türkmenistanı’na çok sayıda farklı etnik grup yerleştirme politikasına devam edildi. Bu konuda başarılı da olundu. Türkmenlerin kendi toprakarındaki nüfusları %60-65’lere düşürüldü.
Rıza Han’ın saltanatının sonuna doğru 1939 yılı ortalarında Avrupa’da II.Dünya Savaşı patlak verdi. Rusya ve İngiltere, İran’ın tarafsızlık kararını bozarak, kuzey ve güney sınırlarını işgale başladı. Güney Azerbaycan Ruslar tarafından işgal edildi.
Rıza Şah, Ş.25 ŞehRiver 1320/ 1941 yılında istifa etti ve Moris adasına sürüldü. Daha sonra Güney Afrika’nın Johannesburg kentine gitti. Bu kentte 70 yaşında iken Ş.04 Mordâd 1322/ 1943 yılında öldü. Rıza Şah’ın istifasından sonra oğlu Veliahd Muhammed Rıza tahta geçti. Müttefikler, Muhammed Rıza Şah’ın tahta çıkışının ilk günlerinde ülke topraklarının bir bölümünü, bu cümleden Güney Azerbaycan’ı da işgal etti.
Rıza Han’ın sürgüne gönderilmesi ve II.Dünya Savaşı’nda İran topraklarının işgal edilmesi ülke genelinde özgürlük ve demokrasi hareketlerinin yeşermesine imkân verdi. 1946 yılında Merave-tepe (Kelale)’de “Horasan Subayları Hareketi” kuruldu. Öte yandan bölgede çeşitli oluşum ve hareketler baş gösterdi.
Dr.Muhammed Musaddık, Ş. 1330-1331/ 1951-1952 ve aradaki Ahmed Kavam’ın geçici hükümetinden sonra Ş. 1331-1332/ 1952-1953 tarihleri arasında iki kere başbakan oldu. Onun döneminde, Kacar hanedanının tahta tekrar geçme umudu belirdi. Musaddık’ın anası Prenses Mecdüs-Saltana Kacar, Nasireddin Şah’ın torunu, eşi ise aynı hanedandan Muzaffereddin Şah Kacar’ın torunuydu. Babası ise, Rey valisiydi. Dr.Muhammed Musaddık’ın, Pehlevileri uzaklaştırıp, Kacar tahtını canlandırması, Kaşkayı İlhanının tahta oturması veya cumhuriyet kurma ihtimali, Muhammed Rıza Şah’ın korkulu rüyası oldu. Tahta çıkma ihtimali nedeniyle daha sonraları Kaşkayı ilhanı öldürüldü. İlhanın babası da benzer şekilde hayatını kaybetti. Kaşkayı ilhanı, Musaddık’ı samimiyetle desteklemişti.
II. Dünya Savaşı yılları, ardından Doktor Muhammed Musaddık’ın başbakan olması özellikle İran Türkleri’ni çok ümitlendirdi. Türkmen milliyetçileri ve Tudeh partisine mensup komünist ve sosyalistler, İran genelinde olduğu gibi Türkmen Sahra’da da faaliyete başladılar. İran Komünist Partisi Tudeh taraftarları “Türkmeniñ Sesi” gazetesini yayın hayatına sokarak, Türkmen Sahra halkını partiye çekmek için geniş propaganda faaliyetine giriştiler. Milliyetçiler ise “Millî dayanışma”sloganını ön plana çıkardılar.
Dr.Muhammed Musaddık, 28 Mordâd 1332/ 1953 tarihinde iktidardan uzaklaştırıldıktan sonra Türkmen Sahra hareketi bastırıldı, liderlerinden ele geçirilenler idam edildi. Bazıları da ülkeyi terketti.
Türkmenlere ait arazilere nasıl el konulduğunu ve akibetinin ne olduğu hususunda daha önce detaylı bilgi verildi. Türkmen arazilerine el konulurken çok sayıda aile mağdur edildi. Pehlevi rejiminin himayesinde Türkmen Sahra’da yeni zenginler türedi. Bunlar gün geçtikçe zenginleşip, servetlerine servet katıyordu. Bu grup, Şah’ın himayesiyle emLak ve fabrika sahibi olmuş, saray hizmetine girmişlerdir. Caferbay ve Muhammedîler bunun en çarpıcı örnekleridir. Türkmen halkı ise yoksulluk ve fakirliğe terk edildi. Pehlevilerin zulmü 1978 yılına kadar devam etti. Türkmen arazilerine el konulması, Ak Devrim adı verilen toprak reformu sayesinde gerçekleşti. Şah’ın ünlü İnkılap-ı Sefid/ Ak Devrim programı, 1962 yılında uygulamaya sokulmuş, 5 Haziran 1963 tarihinde referanduma sunulmuştur. Böylece Türkmen arazilerine el konulmasının hukuki zemini oluşturulmuştur.
Devrim hareketi başladığı günlerde, Türkmenler devrimcilerle birlikte Şah karşıtı eylemlere katıldılar. Kurulan Şuralara iştirak ettiler. Maalesef yürütülen provakasyon sonucu 10-11 Şubat 1978 tarihinde Künbed-i Kavus kentinde Türkmenler ile bu şehirde oturan Azerbaycan Türkleri arasında şiddetli çatışmalar meydana geldi. Aynı milletin evlâtları böylece birbirine düşürüldü. Provakatörler başarılıydı. Çatışmalar 12 Şubat’ta kısmen tavsadı. Bu konuda Türkmen din adamı Anna Kılıç Nakşibendî suçlandı. Onun da tasfiyesi gerekiyordu.
Türkmenler, 09 Mart 1978 tarihinde Bender Şah kentinin adının “Bender Türkmen” olarak değiştirilmesi için harekete geçti. Fars dinci gruplar, “Bender-İslam” olması hususunu ortaya attılar. Türkmenlerin “Bender-Türkmen” adında diretmesi üzerine çıkan olaylarda birkaç kişi hayatını kaybetti, çok sayıda yaralanan oldu. Neticede Türkmenlerin dediği oldu: Bender-Türkmen/ Türkmen Limanı...
1979 yılı Ocak-Şubat ve Mart aylarında “Köy Konseyleri Merkezi” ve “Türkmen SiyaSi Kültür Ocağı” kuruldu. O sırada en önemli konu, Türkmenlerden daha önce zorla alınan toprakların müsadere edilerek, köylülere verilmesiydi. Bu dönemde Türkmen Sahra’da fedaiyan-ı Halk/ Halkın fedaileri örgütü oldukça güçlüydü. Konsey yönetimleri, Coğrafya Fakültesi mezunu Şir Muhammed Dırahşande Tomaç, Savcı Vahidî, Öğretmen Abdülhakim Mahdum ve Üniversiteli CurCani isimli Türkmen gençlerinin elindeydi. Halkın yanı sıra, ErZaneş adında bir din adamı da bunları desteklemekteydi.
27 Mart 1979 tarihinde Künbed’te sigara satan bir Türkmen öldürüldü. Bu nedenle 04 Nisan günü Türkmenlerle Komite-i İnkılap-ı İslami/ İslam Devrim Komitesi arasında bir hafta süren çatışmalar çıktı. 08 Şubat’ta İkinci Künbed çatışması başlayıncaya kadar Türkmenler yerel yönetimleri ele geçirerek, bölgedeki etkinliklerini sürdürdüler.
08 Şubat 1979’da, ikinci savaş başlamış, aynı yılın 16 Şubat’ında yukarıda adı geçen konsey yöneticilerinden dördünün cesedi Künbed-Bocnurd karayolu üzerinde bulunmuştur. Türkmen liderlerinin istihbarat ve devrim muhafızlarınca öldürülmesinden sonra Türkmen Şura ve Kültür Merkezi binaları Devrim Muhafızları Ordusu da denen pastarlar tarafından kapatılarak, taşınmazları kamulaştırıldı. Çatışmalarda çok sayıda Türkmen öldürüldü, imkân bulabilenler ülkeyi terketti.
1980-1982 yıllarında, Türkmen Sahra şehirlerinde konsey merkezleri ile işbirliği yaptıkları gerekçesiyle Türkmenlerin tutuklaması sürmüştür. Öte yandan Türkmenleri devrim saflarına çekEbilmek için Cihâd-ı Sazendeği/ Bayındırlık Örgütü, Komite-i İmdâd/ Yardım Komitesi gibi kuruluşlar, propaganda faaliyetine başlamıştır. Bu kuruluşların bölgede faaliyet göstermeye başlamasının ardından, Türkmen kültürü üzerindeki baskılar yoğunlaşmıştır. Tıpkı 1926 yılında olduğu gibi Türkmen geleneklerine göre yapılan düğünler ve ulusal sazların çalınması “İslama uygun değil” gerekçesiyle engellenmiş, düğün evleri matem evine dönmüş, kırmızı ve beyaz ağırlıklı giyinen Türkmen kadınları kara çarşaf örtünmeye mecbur edilmiştir. Okullarda Fars kültürü yaygınlaştırılmış, Türkmen dili üzerindeki baskılar artmıştır. geleneksel Türkmen elbisesi giymek yasaklanmış ve sabi kız çocuklarının başlarını örtmesi zorunlu hale getirilmiştir”. (Birleşik Türkmenistan Tarihi, s.1-11) bkz.→ “Güney Türkistan Cumhuriyeti’nin Kurulışunun 70.Yıldönümü Üzerine”, Orta Doğu gazatesi, 22- 31 Mayıs 1994
*
Nüfusunun büyük çoğunluğunu Sistanlıların oluşturduğu Nizamabad köyü ile Zeytunlı ve Purhan adlı Türkmen köylerinin birleştirilerek, Negînşehr adı verildiği kaydediliyor. Omçalı’nın adının Simînşehr’e çevrildiği, öte yandan, Kümbed-i Kavus’a bağlı adı geçen Omçalı ile Garki ve Kotuk köylerinin coğrafi haritalardan adlarının çıkartıldığı belirtilmektedir.
Yönetimin, Künbed-i Kavus civarındaki Türkmen köylerini, Türkmen-yoğun nüfusun çoğunluk oluşturmasını engellemek amacıyla adı geçen kente bağlamaktan kaçındığı ifade edilmektedir. 15 Aralık 2005 tarihinde yapılan şehir Şurası seçimlerinde, önemli Türkmen kentlerinden Künbed-i Kavus’ta Türkmenler seçimleri kaybetmiştir.
Şah döneminden kalma seçim bölgeleri ile Türkmenlerin çoğunluk oluşturulması engellenerek, seçimlerde gerek meclise, gerekse belediye başkanlıkları ile şehir meclislerine Türkmenlerin girişi engellendiği iddia edilmektedir. Türkmenlerin yoğun olduğu bir şehir, diğer bir Türkmen-yoğun şehir yerine, Sistani, Beluç veya Farsların yoğun olduğu şehirle seçim bölgesi oluşturularak Türkmenlerin kazanmasının engellendiği söylenmektedir. (http://www. baktabul.net ‘Türel Yılmaz…Efrasyap’)
İran Türkmenistanı’nda Türkmenlerin seçilmesini engellemek için oluşturulan Pehlevi döneminden kalma bazı seçim bölgeleri:
-Kümbet-i Kavus: Yarısı Türkmen, diğer yarısı muhtelif etnik gruplar
-Bender-Türkmen ve Gümüştepe şehirleri/ Türkmen+Kurdkûy ve Bender-i Gez şehirleri/ Farslar ve diğer etnik gruplar
-Ak-Kala/ Türkmen+Gürgân/ Farslar ve diğer etnik gruplar
-Kelale ve Merave-tepe şehirleri/ Türkmen+Minudeşt ve Galikeş şehirleri/ Farslar ve diğer etnik gruplar
Böyle bir seçim bölgesinde Türkmenlerin seçim kazanması mümkün görülmemektedir.. Ancak Nadiren de olsa, İslam dünyasının tedavisi mümkün olmayan müptezel hastalığı olan mezhep gerginliği ortaya çıktığında, Sünni olan Sistani, Zabulî ve Beluçların desteklemesi sonucu Türkmenler seçilEbilmektedir. Burada doğru gitmeyen Türkmenlere yapılan haksızlığın yanı sıra, mezhep farklılıklarının hâlâ İslam dünyasının hastalığı olmaya devam etmesidir. Bu da Müslümanların ayıbıdır.
Reformcu Cumhurbaşkanı Seyyid Muhammed Hatemî döneminde valilik ve kaymakamlıklardaki bazı mülki kademelere Türkmenlerin atandığı, bu uyGulamanın halkı memnun ettiği belirtilmektedir.
Dostları ilə paylaş: |