Ege bölgesi Tarih : 18. 12. 2007 \ 14043



Yüklə 0,71 Mb.
səhifə3/4
tarix29.08.2018
ölçüsü0,71 Mb.
#75775
1   2   3   4

Bütün bu pozitif performanslara rağmen sanayici, ihracatçı ve iç piyasa üreticisinin değerli YTL’den çok fazla zarar görmeye başladığını, döviz kurlarının 2001 yılı seviyesine düşmesi ile kayıtlı ekonominin en büyük temsilcisi olan ihracat dünyasının rekabet gücünü kaybetmeye başladığını, bunun da beş yıldan beri büyük bir heves ile varılan potansiyeli yitirme tehlikesine neden olduğunu belirtti. Rekabet gücü olmayan bir sanayi yansımasının ülke ekonomisinin tüm oyuncularına finans sektörü dahil büyük zararlar getireceğini, bu gidişatın da emekle işveren arasında telafi edilmesinin sorunlara neden olacağının unutulmaması gerektiğini ifade etti.

Hükümetimizin acilen sosyal güvenlik reformunu yapması, istihdam yüklerini azaltması ve en önemlisi kayıt dışı ile mücadelenin vergi reformu ile birlikte en üst seviyeye çıkarılması için çalışmalarda bulunması gerektiğini vurgulayan Galiko, sosyal güvenlik sisteminde yapılan %5’lik iyileştirmenin, mevcut yaraların kapanması için bir hiç olduğunu, ihracat dünyası bu gerçekleri gördüğü için de yapısal reformların gerçekleşmesi ile ilgili söylemleri tekrarlamaktan vazgeçmeyeceğini dile getirdi.


Ne yazık ki ülkemizin dünyada en yüksek faizle, fonlar için en verimli ortamı yarattığını, Merkez Bankası’nın 50 baz puan indirmesinin yabancıları hiç tedirgin etmediği gibi, Dolar satışı ile kurların çok az yükselmesine engel olduğunu ve üretime, istihdama hiçbir katkısı olmayan müthiş finans potansiyelinin her sene ülkemizden 30 milyar dolar para götürdüğünü, bu değerin de Türk milletinin emeği ile yaratılmakta olduğunu belirtti. Galiko, Merkez Bankası’ndan, faizlerin indirilmesi konusunda taleplerinin devam edeceğini, çünkü Merkez Bankası dışında kendilerine acilen yardım edecek başka bir gücün bulunmadığını, aynı politikanın devam etmesi durumunda ise dünyada en yüksek faiz veren ülke olarak dışarıdan finansman bulunmasının hiç zor olmayacağını, bunun karşılında da yabancı fonlar kâr ederken, ülkemizde belli bir azınlığın dış dünyaya entegre olarak, daha zengin hale geleceğini ifade etti.
Galiko, dış ticaret açığımız büyümeye devam ettikçe, iç borcumuzda herhangi bir iyileşme yaşanmadığını, bu durum karşısında dünyada yaşanacak bir çalkantının bizi alabora edeceğini vurgulayarak, Merkez Bankası ve Hükümetimizin talimatlandırdığı %4-5,5 aralığındaki enflasyon hedefini tutturmak için, ısrarla sürdürülen yüksek faiz ve düşük kur politikası ile hedefe ulaşılamadığını, Merkez Bankası’nın 2006 senesinde kur artışını frenlemek için yaptığı artış kadar faizleri derhal indirmesi gerektiğini söyledi.
Hilmi UĞURTAŞ:

Galiko’nun da belirttiği gibi yüksek faiz ve yüksek kur politikasının Türkiye’yi çok ciddi sıkıntıya soktuğunu söyleyen Uğurtaş, %25-50’lik faiz düşümlerinin radikal kararlar olmadığını belirtti.


Uğurtaş, yapısal reformların bir an önce gerçekleştirilmesi, istihdamın üzerindeki vergi yüklerinin kaldırılması, 50 kişi üzeri işçi çalıştırılması durumunda uygulanan zorunlu istihdam konusunun mutlaka çözümlenmesi, kayıt dışı ile mücadelenin arttırılması, dolaylı vergiler konusunda ciddi bir çalışma yapılması gerektiğini, zira telefon faturalarına dikkatle bakıldığında her 100 YTL’nin 63 YTL’sinin vergi olarak alındığını gayet net görülebilineceğini dile getirerek, bu yükler ile üreten kesimin ne kadar yaşayabileceğinin soru işareti olduğunu söyledi.
2002 yılından beri elektriğe zam yapılmasa da sanayicilerin döviz bazında daha pahalı elektrik kullandığını herkesin bildiğini, dolayısıyla yapılması planlanan elektrik zammının geçerliliğini anlayabilmenin mümkün olmadığını, özel sektörün ürettiği enerjinin pahalı olması nedeni ile gündeme gelen zam için yapılması gereken iki yol bulunduğunu, doğalgazın üzerindeki ÖTV vergisinin azaltılarak, TRT payının da iki puan aşağıya çekilerek %4’lük rakamın hemen halledileceğini ifade etti.
Uğurtaş, Eylül ayında Resmi Gazete’de yayınlanan yönetmelik değişikliğine göre Organize Sanayi Bölgeleri’nde elektrik kullanan sanayicilerden % 1 oranında elektrik fonu kesintisi alınacağını, yani artık Organize Sanayi Bölgeleri’ndeki sanayicilerin elektriği %1 daha pahalı kullanacağını belirterek, getirilen bu zammın elektriğe yapılması planlanan zammın dışında bir uygulama olduğunu söyledi. Bugün itibariyle ülkemizdeki 253 OSB’nin 245 tanesinin genel kurul yapabilecek konumda olduğunu, tek endişesinin; 2000 yılında çıkan yasa ile OSB’lerin yerel yönetimlerin bazı yetkilerini devir aldığını, yaklaşan yerel seçimler sürecinde bu hakların geri almasına fırsat tanınmaması için Çağlayan’dan destek isteyen Uğurtaş, ayrıca Çağlayan’a göreve geldikten sonra OSB’ler yasa taslağını internet sitesinden kaldırdığı için teşekkür etti.
Kürşad YUVGUN :

Büyük Mağazalar Kanunu Tasarısı Taslağı’nın ikinci maddesinde büyük mağazaların, satış alanı 400 m²’den büyük olanlar mağazalar olarak tanımlandığını, ancak tanımlama ile 400 m²’den küçük zincir mağazaların yasanın kapsamı dışında kalacağını, halbuki günümüzde büyük mağazalarla organik bağları olan ve onların lojistik imkanları ile desteklenen küçük zincir mağazaların artık mahalle içi ve sokak aralarına girdiğini, böylece pazar hakimiyetlerini beraberindeki uluslararası sermayenin de gücüyle jet hızıyla arttırdıklarını belirterek, bu sebeplere dayalı olarak sınırlamanın 200 m²’ye düşürülmesini istediklerini söyledi.


Yuvgun, aynı taslakta çalışma saatlerine ilişkin 9. maddede; "Büyük mağazaların çalışma saatleri, Bakanlar Kurulu’nca veya Bakanlıkça belirlenmemiş ise, illerin nüfusuna, sosyo ekonomik gelişmişlik düzeyine ve mevsim şartlarına göre, iş günü, hafta sonu, resmi tatil ve bayram günlerinde çalışma saatleri, odalar ve belediyelerin görüşleri alınarak valilerce belirlenir." denildiğini, ancak hafta sonu tanımlaması yeni iş kanunumuza göre işyerlerince farklı tanımlanıp, uygulanabildiği için bu durumun yasanın dışına çıkılabilmesi için açık bir kapı oluşturacağını, buna fırsat tanımamak adına tatil günlerinin Cumartesi ve Pazar şeklinde belirtilmesinin uygun olacağını dile getirdi.
Taslaktaki ödemelerle ilgili 11. maddede, tedarikçileri mutlu edecekmiş gibi görünen, mağazaların ödemelerini düzenleyen bazı hükümlerin yer aldığını, ancak bu uygulamaların gerçekleşebilmesi için ön şartın; büyük mağazaların alışveriş yaptıkları işyerleri ile aralarında ticari mevzuata ve teamüllere uygun olarak satın alma ve ödeme şartlarını belgeye dayalı olarak kararlaştırılmamış olması gerektiğini, ama büyük mağazaların satın alma ve ödeme şartlarında, sözleşme tanzimi sırasında maddede sözü edilen vadelerin çok üzerinde vade talep etmelerinin önünün açık olması dolayısı ile sınırlamaların hemen hemen hiçbirinin işe yaramayacağını söyleyen Yuvgun, bu maddede taraflar arasında sözleşme olsun veya olmasın mutlaka uyulması gereken hususların düzenlenmesi gerektiğini, çünkü ödeme şartlarına uyulmaması halinde, T.C. Merkez Bankası reeskont ve avans işlemlerinde uygulanan faiz oranında gecikme faizi uygulanmasının iyi bir caydırıcı olmadığı için konuyla ilgili olarak AB’nin geç ödemeler direktifinin de dikkate alınmasında fayda bulunduğunu belirtti.
Yasaklarla ilgili 12. maddedeki; büyük mağazaların kendi markaları altındaki satışlarının toplam cirolarının %40’ını geçemeyeceğine yer verildiğini, fakat oran çok yüksek olduğu için KOBİ’lerin marka yaratma konusunda yollarını tıkadığını, onun için de oranın %20 olmasını önerdiklerini ifade etti. Yuvgun, 12/b maddesinde; "Anlaşmalarında yoksa tedarikçi ve üreticiden hizmet, raf, katılım, reklam, anons bedeli ve benzeri uygulamalar adı altında herhangi bir ücret talep edilemeyeceğinin belirtildiğini, bunun da anlaşmalarında varsa bu ücretleri alabilecekleri anlamına geldiğini, tedarikçi veya üreticilerin büyük mağazalar karşısında direnebilme güçlerinin zayıf olduğunu, dolayısıyla sözleşmelerde hiçbir isim ve tanımlama altında yer alamayacak ücret tanımlamalarının mutlaka yapılması gerektiğini, yasaklamaların ancak bu şekilde bir anlam ifade edebileceğini söyledi.
Yuvgun, indirimli satışlar ile ilgili mutlaka izin alınması, maliyetine satışların ise ya engellenmesi, ya da yasada tanımların arasına, asgari kâr haddi şeklinde bir tanımlama getirilmesi gerektiğini ifade ederek, ülkemize çok şeyler kazandıracağına inandığı Hal Yasası Tasarısı’nda, Hal Yönetim Kurulu ve Denetim Kurulu yapılandırılırken hemen hemen tüm sivil toplum örgütlerine yer verildiğini, ancak sanayi odalarının devre dışı bırakıldığını, konuyla ilgili görüşlerin daha önce Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’na bildirilmesine rağmen ne yazık ki dikkate alınmadığını belirterek, yeni düzenleme yapılması için Çağlayan’dan görüşlerinin bir kez daha gözden geçirilmesini talep etti.
İbrahim GÖKÇÜOĞLU :

İhracatımızın ve ithalatımızın rekor kırdığını, cari açığımızın da son derece yüksek boyutlara ilerlediğini söyleyen Gökçüoğlu, cari açığın engellenebilmesi için teknoloji ithal eden değil, teknoloji üreten, ihraç eden ülke durumuna gelmemiz gerektiğini, bunun yolunun da batı ülkelerinde ve son yıllarda Çin’de gözlendiği üzere üniversite-sanayi işbirliğinden geçtiğini belirtti. Bu kapsamda San-Tez projelerinin işleme geçirilebilmesi için üniversitelerde uygulanan döner sermaye sisteminin değişmesi gerektiğini, çünkü projede çalışan öğretim üyelerinin eline sermayeden dolayı çok düşük bir rakam geçtiği için, proje başına talepleri öğretim üyelerinin sanayiciyle ortak proje götürmelerinin imkansız hale geldiğini dile getirdi.


Gökçüoğlu, TÜBİTAK’ta gerçekleştirilen bir toplantıda, üniversitelerdeki döner sermaye sisteminin gündeme getirildiğini ve toplantıda bulunan Başbakan’ın konu üzerinde detaylı bir araştırma yapılması için Maliye Bakanı’na talimat verdiğini belirterek, bu konunun çözülmesi için çaba sarfedildiği takdirde teknoloji üreten ülke durumuna gelebileceğimizi, onun için de sanayiciler olarak da her türlü desteğe hazır olduklarını söyledi.
İrfan ACAR:

İzmir matbaacıları ve ambalajcıları olarak şehir dışında bir site yapmak amacıyla, Ege Bölgesi sanayi Odası, İzmir Ticaret Odası ve İzmir Matbaacılar Odası olarak 1988 yılında bir kooperatif kurduklarını, Adnan Menderes Havaalanı’nın karşısında aldıkları arsaya, bir kaç yıl sonra Tahtalı Havzası koruma alanı içerisinde kalması nedeniyle imar alamadıklarını, 2000 kişinin istihdamının sağlanacağı, mesleki eğitimin verileceği, ekonomimize katma değer kazandıracak olan bu sitenin sektörleri için çok önemli olduğunu söyleyen Acar, konuyu İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı’nın da yakından bildiğini, Kayseri, Ankara, Konya, Eskişehir, İstanbul’da Valiliklerin ve Belediye Başkanlıklarının desteği ile matbaacılar sitelerinin kurulduğunu işaretle 20 yıldan bu yana kangren haline gelen bu sorunlarının çözümü için Çağlayan’dan yardım istedi.


M. Sayıl DİNÇSOY:

Yönetim Kurulu Başkanı’nın sanayinin problemlerini çok güzel ifade ettiğini, kendisinin de birkaç noktaya değinmek istediğini ifade eden Dinçsoy, Orta Doğu’da yaşanan krizin Türkiye’ye inanılmaz bir rüzgâr kazandırdığını, bunu İran, Irak, Suriye civarında bulunan bayilerinden bildiğini, Türkiye’ye para getirerek, bunu borsada ya da çeşitli şekillerde değerlendirdiklerini söyledi. Türkiye’de yaşanan bu hızlı para yükselişine dünyanın anlam veremediğini, zira bir ülkenin kredibilitesi yoksa hiçbir paranın o ülkeye girmeyeceğini, zaten Türkiye’nin yıllarca bu durum dolayısıyla yabancı sermaye diye sayıkladığını ama başarılı olunamadığını, dolayısıyla bu sefer gerçek anlamda ülkemize para girince insanların yaşananlara anlam vermediğini ifade etti.


Dinçsoy, ülkemizde yaşanan bu gelişmenin yabancı ülkeler tarafından merak edildiğini, arkadaşları kanalıyla kendisinin yurtdışında yapılan toplantılara davet edilerek, Türkiye’de yaşananların iç yüzünün öğrenilmek istendiğini belirtti. Şimdilerde aynı şiddette doğuya doğru kayan, ülkemiz kredibilitesini yükselten rüzgarın, milli sermayemizin sömürgeye dönüşmesini, yok olmasını tetiklediğini, dolayısıyla istihdam sağlayan, üretim, yatırım, ihracat yaratan sanayicinin, Türkiye’de korunmasının çok önemli olduğunu söyledi.
Üreten kesimin yaşadığı sıkıntıların sürekli dile getirildiğini, sanayiciler olarak en azından kendi kendilerini idare edebilme yeteneğine sahip olmak istediklerini söyleyen Dinçsoy, organize sanayi bölgelerinin geleceğimiz için en büyük katkı olduğunu, ancak buralarda yaşanan en büyük sıkıntının üretim tesislerindeki alan darlığının aşılamaması olduğunu belirterek, bu konunun kilit noktasının m², m³ meselesi olduğunu söyledi.

Çağlayan’ın nükleer enerji konusundaki iktidarını tebrik eden Dinçsoy, bu konunun Türkiye’nin kanayan bir yarası olduğunu, asla önünün tıkanmaması gerektiğini ifade etti.



Remzi PEKÖZ:

22 yıllık hazır giyim sanayicisi olarak kendi adına üretim yaparak, ihracat yaptığını, bugüne kadar 200 milyon Dolar ihracat yaptığını, 15 yıl önce EGS’nin projesi olan Güneydoğu’da hazır giyimi geliştirmek projesi çerçevesinde Diyarbakır’da ilk konfeksiyon fabrikasını kuran kişi olduğunu, ülkesine, sektörüne katma değer yaratmaya çalışan bir sanayici olarak, Güneydoğu’da daha siyasetçilerin bu anlamda proje üretmediği bir dönemde proje üreten, emek veren bir grubun, sektörün mensubu olarak söz aldığını belirten Peköz, geçen hafta içerisinde, hükümetin yanlış bir politika izlediği teşvikler ile ilgili Kütahya ve Uşak’taki bazı atölyeleri ziyaret ettiğini, durumun çok kötü olduğunu, insanların kitlesel olarak sektörü terk etmek zorunda kaldığını, içlerinden çıkmış biri olarak, Çağlayan’ın başarılı olacağına tüm kalbi ile inandığını, ancak çok hızlı hareket edilmesi gerektiğini, teşviklerin bölgesel değil, mutlaka sektörel olması gerektiğini, özellikle milyonlarca kişinin istihdam edildiği Türkiye ihracatının büyük bir kısmının gerçekleştiren tekstil sektörüne, sektörel teşvik verilmesinin şart olduğunu ifade etti.


Yılmaz ŞAHİN:

Toprak sanayicisi ve ihracatçısı olarak KDV iadeleri konusunda büyük sorunlar yaşadıklarını, bunun en büyük sebeplerinden birisinin fatura kesilen firmaların gerçek mükellef ya da sahte firmalar olup, olmadıklarının takibini yapamamalarından kaynaklandığını, ancak yeni çıkan yasaya göre şirket ortağı olmayan Yönetim Kurulu dışındaki bir üye veya müdür tayin edilmesi ve faturaların takibinin ona verilmesinin gerektiğini, böyle bir sorumluluğu alabilecek bir personeli nasıl istihdam edebileceklerini sorarak, bu konuda acil radikal değişikliklerin yapılması gerektiğini söyledi.


Şahin, geçtiğimiz günlerde ne yazık ki sahibi olduğu bir fabrikanın satışını gerçekleştirdiğini ve fabrika satış bedelinin yarısını kıdem tazminatı olarak yatırdığını, sanayiciler olarak kendi fabrikalarının ancak %50’sine sahip olduklarını, kıdem tazminatları konusunda yatırımcıların asgari etkilenmemesi, KOBİ’lerin ömrünün uzun olması için radikal tedbirlerin alınması gerektiğini, bir diğer üçüncü konusunun ise 50 işçi ve üzerinde işçi çalıştırılması konusu olduğunu, toprak sanayinde çalışan 500 fabrikanın bulunduğunu ve bu fabrikalardan bir çoğunun işçi sayısını 50 kişinin altında gösterdiklerini, dolayısı ile kayıt dışını önlemek adına söz konusu sayının 100 ya da 150’lere çıkarılmasında fayda olacağını belirtti.
Erdoğan ÇİÇEKÇİ :

Yönetim Kurulu Başkanı Taşkın’ın sıralamış olduğu hususlara ilave edecek bir şey bulamadığını, zaten içlerinden çıkan bir Bakan olarak Sayın Çağlayan’ın sanayinin ve sanayicinin yaşadıkları tüm sorunları bildiğini, bu sorunları çözmeye yetkili ilk sorumlu Bakan’ın da kendisi olduğunu belirtti.Bir bakanlıkta bir konu karar haline gelmeden önce ilgili Bakanlıkların bürokratları ile görüş mutabakatının sağlanması gerektiğini, sanayinin meselelerinin çözümünde de en ciddi savunucusunun Sanayi ve Ticaret Bakanı ve onun ekibi olduğunu, o nedenle Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bürokratlarının sanayicinin meselelerini öncelikle bilmesi ve inanması gerektiğini, ayrıca belirli süreçler içerisinde eğitim görmeleri, TOBB, TİSK ve diğer odalar ile fikir alışverişlerinde bulunmalarının şart olduğunu dile getirerek, Sanayi ve Ticaret Bakanı olarak başarısının altında yatan en büyük etkenin Bakanlık bünyesinde bulunan bürokratların ve çalışanların iç koordinasyonunun en iyi şekilde organize edilmesi olduğunu ifade etti.


T.C. Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer ÇAĞLAYAN :

Kendi evinde olmanın mutluluğunu yaşadığını belirten Çağlayan, bakanlığı döneminde Ege Bölgesi Sanayi Odası’nda gündeme getirdiği konuların takibi ve gerçekleştirilmesinin birinci derecedeki görevi olacağını söyledi.


Çağlayan, konuşmasına başlamadan önce kürsüde dile getirilen konuların çözümü konusunda not alarak, gerekli çalışmaların yapılması için özellikle bürokratlarını getirdiğini söyleyerek, kendilerini Meclis’e tanıttı.Göreve başladığı gün hızlı bir tempoyla çalıştığını, beraberinde çalışanlardan da aynı şeyi beklediğini ifade ettiğini, dolayısıyla Sanayi ve Ticaret Bakanlığını, sanayicisine destek veren, sanayicisinin yanında olan, duygularını paylaşan pozisyona getirmek için gece gündüz demeden çalıştıklarını, bundan sonra çalışacaklarını dile getirdi.
Çağlayan, AB uyum mevzuatında yer alan 35 ana başlığın 21’inin Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nca yapıldığını, Bakanlık bünyesinde ise; 70 milyon vatandaşın haklarının korunması, rekabetin eşit şartlarda yapılması, Türkiye’ye gelecek ürünlerin ithalat izinlerinin ve bu ürünlerin piyasaya girdikten sonraki takibi, tüm tartı ayarlarının standartizasyonu gibi konuların yer aldığını, sanayicilerin, ticaret erbaplarının, esnafların, kooperatiflerin ve bunların birliklerinin Bakanlıklarına bağlı olduğunu belirterek, 81 ilin tamamında bulunan Sanayi Ticaret İl Müdürlükleri ile hizmet verdiklerini söyledi. Çağlayan ayrıca, 70 milyon tüketicinin bulunduğu ülkemizde kamu adına gerekli düzenleme ve denetimleri elbette merkez teşkilatının yürütmediğini, Bakanlığa bağlı TSE, Türk Patent Enstitüsü, MPM, Şeker Kurulu, Rekabet Kurulu, TÜRKAK, KOSGEB gibi kurumların bulunduğunu dile getirdi.
Sanayicilerin içinden gelmiş biri olarak, toplantıda dile getirilen konuları, kendi faaliyet alanındaymış gibi takip edeceğini, “benim Bakanlığımı ilgilendirmiyor” şeklinde bir düşünce tarzının bulunmadığını, bürokratların gerekli çalışmaları yapacağını söyleyen Çağlayan, Oda Başkanlığı döneminde sanayiciyi üzecek bir şey yapmadığı gibi Bakanlığı döneminde de iyi, doğru işleri yapma gayreti ve azmi içinde olacağını ifade etti.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın asıl öneminin bu dönemde ortaya çıkacağını çünkü gerek kendisinin, gerek sanayicilerin ve diğer oda başkanlarının dile getirdiği ancak, daha önce hiç bir hükümetin programına ve hiç bir siyasi partinin seçim değerlendirmesine girmeyen ve AK Parti’nin seçim değerlendirmesine alınmasıyla, hükümetin programına alınan sanayileşme politikası ve sanayi envanterinin hazırlanarak, bununla ilgili olarak nasıl bir teşvik sistemi hazırlanması gerektiği konusunda çalışmalara başladıklarını, geçmiş dönemde Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı’nca yürütülen çalışmaların, bu dönemde bakanlıklarınca yürütüleceğini söyleyen Çağlayan konuyla ilgili olarak 81 ili gezerek sanayici, tüccar ve esnafı dinlemeye karar verdiğini, bugün İzmir’de bulunmasının sebeplerinden birinin de bu olduğunu dile getirdi.
Çağlayan, aslında illerdeki sanayimizin durumunun, alt yapısının bilindiğini ancak, Türk ekonomisinde, ihracatın, yatırımın ve üretimin önünün açılması ve istihdamın arttırılması noktasında bir düzene geçileceğinden, teşvik sisteminin bir kenara bırakılarak gerekli çalışmaların yapılacağını, zira ülkenin kıt kaynaklarının en verimli, en doğru şekilde kullanılması temel esas olacağından, sektörel teşviğin desteklenmesi gerektiğini belirtti. Bundan sonra uygulanacak teşvik politikasının yüksek katma değerliyi hedef alacağını, yüksek teknolojiye fazlasıyla önem vereceğini, sadece ulusal bazda değil, uluslararası bazda da rekabet edilebilir sektörlerin destekleneceği şekilde tasarlanacağını, zira geçmişi tekrarlamanın bir anlamı bulunmadığını, gerekli çalışmaları yaparken de başta TOBB olmak üzere tüm odaların görüşlerinden faydalanacaklarını söyledi.
Önceki meclis toplantısında dile getirdiği konuları Sanayi ve Ticaret Bakanı sıfatıyla dile getiremeyeceğini ancak, Oda başkanlarının yaşanan sıkıntıları daha rahat dile getirebileceklerini ifadeyle, bağımsız kurumları sonuna kadar desteklemiş, hareketlerine inanmış ve gönül vermiş bir insan olduğunu söyledi.
Şu anda kurlarda olması gereken sistem uygulansaydı, bugün gerçekleştirilen 100 milyar Dolar ihracatı değil, 150 belki 200 milyar Dolar ihracatı konuşur durumda olacaklarını belirten Çağlayan, Sanayi Kongresi’nde de dile getirdiği gibi, istihdamın arttırılması, işsizliğin azaltılması, rekabet gücünün arttırılması için işveren tarafından ödenen primler konusu gibi bir çok konunun acilen çözüme ulaştırılması gerektiğini, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın yapılan çalışmalarla ilgili önümüzdeki günlerde gerekli açıklamaları yapacağını söyledi.
Çağlayan, son 5 yıllık süre içinde enerji fiyatlarına zam yapılmadığını, herkesin de Türkiye’nin petrol ve enerjisinin bir kısmını ithal eden bir ülke olduğunu bildiğini, 4 yıl önce enerji ithalatı için 9 milyar Dolar ödeyen ülkemizin, bugün yaklaşık 35 milyar Dolar civarında para ödediğini ifadeyle, cari açığın büyümesinde petrol fiyatlarının 5-6 Dolara çıkmasının hesaplarda yer almadığını söyledi.
Türkiye’nin 22 çeyrektir çok ciddi anlamda büyüyen bir ülke olduğunu ve bu bü-yümenin özel sektör tarafından gerçekleştirildiğini, yapılan ihracatın %90’ından fazlasını sanayi mamüllerinin oluşturduğunu, 1990’lı yıllarda tüketim malları ihracatının %8,3’ten, %38,6’ya geldiğini, otomotiv sektöründeki %1,7 olan ihracat rakamının ise bugün %19.5’lere ulaştığını vurgulayan Çağlayan, bu süreç içerisinde yaşanan bir takım zor-lukların yanında ihracat kalemlerinde çok iyi ivme yakalandığını, ancak bunun yeterli ol-madığını, çünkü ülkemizin istihdam gibi çok önemli bir sorunu bulunduğunu dile getirdi.
Bu noktada öncelikle ve mutlaka istihdam politikasının oluşturulması, işgücü planlamasının yapılması, gerek meslek liselerindeki, gerekse Meslek Yüksek okul-larındaki eğitim politikasının yeniden yapılandırılması gerektiğini ifade eden Çağlayan, mesleki eğitim konusunda organize sanayi bölgeleri, sanayi siteleri ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın ortak bir çalışma yapacağı çok önemli bir döneme girileceğini ve eğitim politikasının yeniden yapılandırılacağını, çünkü üniversite mezunu olup, yeterli altyapıya sahip binlerce gencimizin ne yazık ki işsiz olduğunu belirterek, YÖK’ünde bu alanda ciddi çalışmalar yapması gerektiğini, ayrıca yeni teşvik politikasının da yapılacak bu çalışmaların göz önüne alınarak hazırlanacağını söyledi.
Çağlayan, meclis üyelerinin dile getirdiği konularla ilgili çalışmalarının devam ettiğini, şu anda 24 tane kanun ile ilgili çalışmaların sürdürüldüğünü, özellikle büyük mağazalar kanunu başta olmak üzere serbest piyasa kurallarına ve ekonomisine aykırı hiç bir davranış içinde olunmadığını, yapılan çalışmalar sırasında ülke ekonomisi, istihdam, üretim, katma değer gibi konuların hepsinin bir dengede göz önünde bulundu-rulacağını söyledi. Çalışma saatleri ve ödemeler konularının elbette bir kurala bağlanarak uygulama yapılması gerektiğini, ancak serbest piyasa kurallarına da müdahale edilemeyeceğinin bilinmesi gerektiğini ifade etti.
Çıkarılacak olan Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’nda tarafların mutabakatına çok önem verdiğini, konuyla ilgili olarak taraflardan gerekli bilgilerin toplandığını ve şuanda da Bakanlıkça çalışmaların sürdürüldüğünü söyleyen Çağlayan, OSB’lerin ne anlama geldiğini, yarattıkları katma değeri ve İzmir için önemini çok iyi bildiklerini dolayısıyla bütçeleri ve yetkileri çerçevesinde gereğinin yapılacağını ifade etti. Bakanlıklar içerisinde en mütevazi bütçeye sahip olduklarını, kendisinin de bunu üçe böldüğünü, bir kısmının KOSGEB vasıtasıyla gerek istihdam yaratmada, gerek KOBİ’lerin rekabet güçlerinin arttırılmasında, gerekse yeni değişim ve dönüşümün gereklerinin yerine getirilmesinde kullanılacağını, bir kısmının küçük sanayi sitelerinin üst yapılarının gerçekleştirilmesi başta olmak üzere, organize sanayi bölgelerinin alt yapısının sağlanması için kullanılacağını, diğer kısmının ise müsteşarlardan başlayarak en alt birim çalışanının genel giderlerinin karşılanmasında kullanılacağını belirtti.
Çağlayan, KOSGEB’in yeni yapılandırma çalışmalarına başladıklarını, artık KOSGEB’in Bakanlığa yıl sonunda yaptığı faaliyetlerden elde ettiği kârı değil, Bakanlıkça kendilerine sağlanan kaynaklar sonucunda kaç kişilik istihdam yaratıldığı, ne kadar katma değer sağlandığı, KOBİ’lerin AB müktesebatına ne ölçüde hazırlandığının sonuçlarını getireceğini söyledi. Göreve başlamasının hemen akabinde KOSGEB İcra Kurulu ile toplantı yaptıklarını ve ortak yürütülen çalışmalar neticesinde 60 milyon YTL’lik bir kaynak alarak, bunu hemen istihdam için KOBİ’lerin kullanımına açtıklarını, 60 milyon YTL’yi anlaşmalı olan üç bankaya ödeyeceklerini, bankaların faiz almaksızın işletmelere kredi vereceğini, aradıkları tek şartın ise yeni istihdam sağlama konusu olduğunu, yıl sonuna kadar yaklaşık 10.000 civarı istihdam talebine ulaşacaklarının görüldüğünü söyledi. Çağlayan, KOSGEB’in çok önemli projeleri gerçekleştirdiğini ve gerçekleştirmeye devam edeceğini, bu bağlamda sanayicilerden KOSGEB ile çok yakın dirsek temasında olmalarını istedi.
Patent Enstitüsü’nün, çok ciddi çalışmaların gerçekleştirildiği, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’na bağlı diğer bir önemli kuruluş olduğunu, kurulacak Patent Değerlendirme Ajansı ile de elde edilmiş olan patentlerin ticaretleşmesinin hedeflendiğini söyledi. Çağlayan, İstanbul Yatırım Fonu ile yeni bir projeye imza attıklarını, KOSGEB’in bu pro-jeye kaynak sağlayacağını, detayların ise önümüzdeki günlerde açıklanacağını, bu proje ile yaklaşık 1 milyon dolar seviyesinde bir kaynak yaratmayı hedeflediklerini söyledi.
2008 yılında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin öngörülen bütçesinin 222 milyar YTL olduğunu ve özellikle 3 kalem için ayrılan miktara dikkat çekmek istediğini söyleyen Çağlayan, 222 Milyar YTL’lik bütçenin sadece 56 milyar YTL’sinin geçmiş dönemde borçlandırılmış, ödenecek olan faizlerinden alınan para olduğunu, 37 milyar YTL’nin sosyal güvenlik sisteminin açıkları için ayrıldığını, yani insanları 38 yaşında emekli yapan sistemin faturasının ödeneceğini, 55 milyar YTL’nin ise devlet adına çalışanların maaşlarının ödenmesi için ayrıldığını, geri kalan kısmın da bütçenin açık verebileceği göz önüne alınarak ayrıldığını belirtti.
Çağlayan, 5 sene önce Türkiye’deki kamuya ait net iç ve dış borcun toplamının gayri safi milli hasılanın %90'nı iken, şimdi iç ve dış net borcun toplamının gayri safi milli hasılanın %60’ı olduğunu, bu konuda öncelikle bütçe disiplini, mali disiplin üzerinde ciddi anlamda çalışma yapılması gerektiğini, diğer taraftan da ülkenin gelir elde etmesi, 172 katrilyon olarak hedeflenen vergilerini, sigorta primlerini toplaması gerektiğini ifadeyle, Oda Başkanlığı döneminde de söylediği gibi, hükümetin kurumlar vergisini düşürerek çok radikal ve gerçekten alkışlanması gereken bir karar aldığını, burada sanayicilere düşen görevin ise; sigorta primlerinde yapılan 5 puanlık düşüşün istihdama olumlu katkı yapacağının ve devletin sosyal güvenlik primlerine daha fazla katkı sağlayacağının ortaya konması olduğunu söyledi.
Tam 50 yıldır uygulamada bulunan Türk Ticaret Kanunu’nun artık değiştirilmesi için Adalet Bakanlığı’nın gerekli çalışmaları yürüttüğünü, bütün yasal mevzuatların ise Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nca hazırlanacağını ifade eden Çağlayan, artık mevcut sistemin değişeceğini, tek kişi ile de anonim şirket kurulabilineceğini, şirketlerin genel kurullarını, yönetim kurullarını online ortamda gerçekleştirebileceğini ki böylece en küçük hissedarın bile çok etkin şekilde genel kurula katılabileceği bir ortam sağlanacağını, özetle daha şeffaf, daha etkin, daha kuvvetli bir tüzel şirket yapısı kurulmaya çalışıldığını belirtti. Çağlayan, artık gelişmiş şirketlere ve dünyaya ayak uydurulması, değişim ve dönüşümün parçası olunması gerektiğini, zaten Türkiye’nin bu anlamda altyapısının gayet iyi olduğunu, gerçekten iyi yetişmiş, çok zeki gençlerimizin bulunduğunu söyledi.
Mevcut organize sanayi bölgelerinin randımanını görerek yeni OSB’lerin kurulmasına destek sağlayacaklarını, çünkü OSB’lerin ve teknoloji bölgelerinin gelişmesini son derece önemsediklerini belirten Çağlayan, 28 teknoparkın 18’inin faaliyete geçtiğini, burada yaklaşık 687 firmanın yer aldığını, ayrıca 9000-9500 insanın istihdam edildiğini dile getirdi. Bu konuda istediği tek şeyin, teknoparklardaki küçük girişimcinin, OSB’lerde büyük yatırımcılara dönüşmesi olduğunu, bu noktada da gerek San-tez projelerine, gerekse teknoparklara desteklerinin çok ciddi derecede devam edeceğini vurguladı. Çağlayan, San-Tez projesinin çok önemli olduğunu, ancak tek eksiğinin döner sermayesinin bulunmayışı olduğunu, şimdiye kadar 230 proje başvurusu yapıldığını, 85 başvurunun da kabul edildiğini söyledi.

Meclis Başkanı Ender YORGANCILAR :

Çağlayan’a Meclis Toplantısına katılımından dolayı bir kez daha teşekkür ettiğini söyleyen Yorgancılar, günün anısına Yönetim Kurulu Başkanı Taşkın ile birlikte bir plaket takdim ederek, oturuma son verdi.



Ender YORGANCILAR

Meclis Başkanı

Mehmet Doğan ATAY Hilmi UĞURTAŞ


Meclis Başkan Yardımcısı Meclis Başkan Yardımcısı

Rıdvan HASGÜÇMEN

Kâtip Üye


Yüklə 0,71 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin