Varsayımların İncelenmesi
Bunlar arasında, bir varsayıma göre İmam Rıza'nın (a.s) vazifesi iyi bir işbirliği yapmaktı, o da Fazl'ın Şiî olduğu ve veliahtlık konusunun da onun düşüncesi olduğudur elbette. Bu varsayıma göre, İmam Rıza'nın (a.s) neden veliahtlığı kabul ettiği eleştirilemez; bu durumda eleştirilmesi gereken konu neden ciddî bir işbirliğinde bulunmadığı olmalıdır. Fakat biz buradan olayın bu şekilde olmadığını anlamalıyız. Biz bir Şiî olarak değil, tarafsız bir kişi olarak diyoruz ki: İmam Rıza (a.s) ya din adamıydı ya dünya. Eğer din adamı idiyse (hilâfetin Abbasîlerden Ali oğullarına intikali için) böyle bir zeminin oluştuğunu görünce Fazl ile işbirliği yapmalıydı; eğer dünya adamı idiyse yine onunla işbirliği yapmalıydı. İmam (a.s) işbirliği yapmayıp onu kendisinden uzaklaştırdığına göre bu varsayım doğru değildir.
Ancak veliahtlığın Zu'r-Riyaseteyn'in düşüncesi olduğu ve onun İslâm'a karşı kıyam etmek istediği varsayımına göre, İmam Rıza'nın (a.s) hareketi yüz de yüz doğrudur. Yani İmam (a.s) iki şer arasında küçük olanı seçip o küçük şer (Me'mun'la işbirliği) konusunda ise mümkün olan en azıyla yetinmiştir.
Problem, daha fazla bu işin Me'mun'un düşüncesi olduğunu söylememiz durumunda ortaya çıkmaktadır. Bu durumda bazı kişiler şöyle diyebilir: İmam Rıza (a.s) Me'mun'un kafasında kötü bir plân tasarladığını ve kendisiyle işbirliği yapma davetini alınca; ona karşı vazifesi direnmek olmalıydı. Me'mun, "Seni öldürürüm." deseydi bile, "öldür" demeliydi. İmam Rıza (a.s) direnmeli, başından beri ölmeye hazır olmalı, ölme pahasına da olsa bile kesinlikle o zahiri, gerçek dışı ve yakışmayan veliahtlığı kabul etmemeliydi.
İşte burada, İmam'ın bu işi kabul etmesi mi gerekirdi, yoksa kabul etmemesi mi gerekirdi? Bu şer'î bir konudur. Bazen kendi ölümümüze neden olacak bir şeyi yapmamız caizdir; ancak bu ölümün yaşamaktan daha etkili olması gerekir. Yani kişinin ölmesi mi, yoksa falan büyük günahı üstlenmesi mi gerekir; böyle şartlar oluştuğunda bu durum söz konusu olur. İmam Hüseyin'in (a.s) başından geçen olayda olduğu gibi. İmam Hüseyin'den (a.s) Yezid için biat istiyorlardı ve Muaviye veliahtlık meselesini ilk kez söz konusu ediyordu. İmam Hüseyin (a.s) öldürülmeyi bu biate tercih etti; ayrıca İmam Hüseyin'in (a.s) içinde bulunduğu şartlarda, İslâm dünyasının bir uyanışa ve canı pahasına olsa bile iyiliği emretme ve kötülükten sakındırmayı görsel olarak ortaya koymaya ihtiyacı vardı. İmam Hüseyin (a.s) bu işi yaparak bundan bir takım sonuçlar da aldı. Ama acaba İmam Rıza'nın da şartları böyle miydi? Yani iki yol ayrımında yer alan İmam Rıza'nın da şartları aynı mıydı? Yani iki yol ayrımında yer alan İmam Rıza'nın (a.s) da gerçekten kendini ölümün kucağına atması caiz miydi?
Bazen insan öyle bir yere gelir ki, istemese de onu öldürürler. İmam'ın (a.s) zehirlenmesi gibi; elbette İmam'ın zehirlendiği Şia rivayetleri açısından kesin bir olaydır; fakat tarih açısından kesin değildir. Birçok tarihçi (hatta Mes'udî gibi Şiî tarihçiler)[1] İmam Rıza'nın (a.s) kendi eceli ile öldüğüne ve öldürülmediğine inanmaktalar.
Şia arasında meşhur olan İmam'ın (a.s) Me'mun tarafından zehirlenerek öldürüldüğü görüşüne göre şöyle diyoruz; insan bazen elinde olmadan öldürülmesine neden olan bir takım şartlarda yer alır. Fakat bazen de şartlar gereği ikisinden birini seçme zorunda kalır; ya öldürülmek ya da o işi seçmek zorunda bırakılır. Sonunda herkes ölecektir söylemeyin. Ben bu akşam kesin olarak öleceğimi bilmem olasılığında, şimdi ölmekle falan işi yapmak arasında serbest bırakılsam, bu durumda, "Nasıl olsa akşam öleceğim; şu birkaç saatin ne değeri var?" söyleyebilir miyim? Hayır; yine ben yaşayabileceğim şu birkaç saat içersinde hayatıma kendi elimle son verme tarafını seçmenin böyle bir değeri olup olmadığını hesaplamalıyım. İmam Rıza (a.s) iki işten birini seçme konusunda serbest bırakılıyor. Ya (benim tabirimle kendisine yakışmayan) böyle bir veliahtlığı kabul edecek, ya da öldürülecek ve daha sonra da tarih gelip onu mahkûm edecekti. Bence kesinlikle birincisini seçmelidir. Neden mi onu seçmelidir? Çünkü günah olan sırf Me'mun gibi biriyle işbirliği yapmak değil, asıl önemli olan işbirliğinin şeklidir.
[1]- Ulemadan birçoğuna göre Mes'udî Şiî bir tarihçidir.
Ehlibeyt İmamları'na Göre Halifelerle İşbirliği
Abbasî halifeleri döneminde, Ehlibeyt İmamları, halifelere karşı o kadar şiddetli muhalefetlerine ve insanları onlarla işbirliği yapmaktan sakındırmalarına rağmen, bazı yerlerde İslâmî hedefler için onlarla işbirliği yapmaya izin verdiklerini bilmekteyiz. Hatta teşvik ettiklerini görmekteyiz. İmam Musa b. Cafer'in Şiîlerinden olan Safvan-ı Cemmal hac seferi için develerini Harun'a kiraya veriyor. İmam Musa b. Cafer'in huzuruna gelince İmam (a.s) ona, "Bir şey hariç senin her şeyin çok güzeldir." buyuruyor. Safvan, "O şey nedir?" diye sorunca, İmam (a.s),"Neden develerini Harun'a kiraya verdin?" buyuruyor. Safvan, "Ben kötü bir iş yapmadım ki; hac seferi içindi; kötü bir iş için değildi." diyor. İmam (a.s), "Hac seferi için de olsa böyle bir şey yapmaman gerekirdi. Kesinlikle onun kirasından bir kısmı kaldı ve onu daha sonra alacaksın değil mi?" buyurdu. Safvan, "Evet" karşılığını verdi. İmam (a.s), "Ve kesinlikle sana şimdi, Harun'un ölmesini ister misin? diye sorsalar, onun borcunu verdikten sonra ölmesini ve bu kadar da olsa yaşamasını istediğini söylersin değil mi?" buyurdu. Safvan, "Evet" dedi. İmam (a.s), "Zalimin bu kadar bile yaşamasını istemek günahtır." buyurdu. İmam'ın samimi Şiîlerinden olan, ama Harun'la uzun bir geçmişi olan Safvan hemen giderek bu işte kullandığı her şeyini bir arada sattı. (Safvan'ın işi taşımacılıktı). Bunun üzerine Safvan'ın bütün develerini ve taşımacılıkta kullandığı her şeyi bir arada sattığını Harun'a haber verdiler. Harun onu çağırtıp "Neden bu işi yaptın?" diye sordu. Safvan, "Artık yaşlandım; çalışamaz oldum. Çocuklarımı iyi yönetemiyorum. Artık bu işi tamamen bırakmaya karar verdim." dedi. Harun, "Gerçeği söyle." dedi. Safvan, "Budur." dedi. Harun çok zekiydi, "Olayın ne olduğunu ben söyleyeyim mi?" dedi; "Ben öyle sanıyorum ki, sen benimle bu muamele antlaşmasını yaptıktan sonra Musa b. Cafer sana bir işarette bulundu." Safvan, "Hayır, öyle değil." dedi. Harun, "Boşuna inkâr etme." dedi; "Seninle olan geçmişim olmasaydı buracıkta boynunu vurmalarını emrederdim."
Halifelerle işbirliği yapmayı bu kadar yasaklayan ve ondan sakındıran Ehlibeyt İmamları, birinin halifelerle işbirliği yapması İslâm toplumunun yararına olursa, zulüm, sitem ve kötülükleri azaltırsa; yani (sadece teyit ve işbirliği olan Safvan'ın yaptığı gibi değil) kendi hedef ve amacı doğrultusunda hareket ederse, bu işbirliğini caiz bilmektedirler. Bazen biri zulüm sistemindeki bir makamdan güzel ve iyi bir şekilde istifade etmek için o makamı işgal eder. İşte fıkhımız buna müsaade eder; Resulullah (s.a.a), imamlarımız ve Kur'ân-ı Kerim de buna izin verir.
Dostları ilə paylaş: |