ARAŞTIRMA
Ekolojik üretimin planlanıp uygulanmasında yöreye özgü koşullar başarıyı etkileyen ana faktördür. Bu nedenle tüm dünyada geçerli olan genel bilgilerin dışında o yöre koşullarına uygun tür, çeşit ve anacın seçimi, rotasyon programlarının geliştirilmesi, faydalı böceklerin belirlenmesi gibi yerel koşullardaki deneme sonuçlarına büyük gereksinim duyulmaktadır. Bu nedenle ekolojik üretime yönelik araştırmaların başlaması ve desteklenmesi önem kazanmaktadır. Bu açıdan TÜBİTAK, Tarım ve Köy işleri Bakanlığı, Üniversiteler ve bazı özel firmalarca sayıca az da olsa çok disiplinli çalışmalar yürütülmektedir ve ülkemiz için önemli bir artı değerdir. Araştırmalarda yakın gelecekte sorun olabilecek konularda örneğin hayvan sağlığı, bakır alternatifleri, kompost materyalleri, yeni ürünler, ürün işleme teknikleri gibi konuların hızla ele alınması gerekmektedir. Yerel koşullara uyum sağlamış köy popülasyonları, sekonder varyeteler, biyolojik çeşitliliğin korunması, ekolojik tohum, süs bitkileri, kozmetik sanayine yönelik jojaba yağı gibi yeni alternatif ürünler, araştırmalar açısından önem taşımaktadır. Ekolojik ürün talebinin hızla artmasına karşılık her ülke kendi üretim potansiyeli açısından uygun pazarları ve şanslı oldukları öncelikli ürünleri saptamak zorundadır bu nedenle pazar araştırmaları da öncelik kazanmaktadır.
Avrupa ülkelerinde son yıllarda yürütülen araştırmalarda ekolojik tarım alanlarının çevre etki değerlendirmesi, yaşam döngüsü araştırmaları, doğal peyzaja uyum, organik ürünlerin sağlık kalitesi (antioksidantlar..), son üründen organik kaliteyi belirleme gibi konular ön plana geçmektedir. Çin ve Güney Afrika’da ise büyük kent ve çevresinde fakir halka sağlıklı beslenme için ekolojik sebze üretimi araştırılmaktadır. Mısır’da SEKEM firması, 1975 yılından beri biyodinamik tarımla ilgili bilgi üretmekte, ayrıca son yıllarda IPGRI veya AB gibi uluslarası kuruluşlara ortak olarak tıbbi bitkiler başta olmak üzere ekolojik üretimde araştırmalar yapmaktadır. Tunus’ta ise 1999 yılında organik tarım araştırma merkezi kurulmuştur.
Ekolojik tarımın Avrupa’daki öncü bazı üreticilerce başlayarak 1990 sonrasında üretimin hızla artmasına karşılık araştırmalar oldukça geri kalmıştır. Nedenleri arasında interdisipliner araştırmaların zor olması, rotasyon gibi bazı konuların uzun yıllar gerektirmesi ve kaynak sağlayan kuruluşların son yıllara dek ekolojik tarımı öncelikli kabul etmemeleri sayılabilir. FAO, FIBL (Biyolojik Tarım Araştırma Merkezi-Frick-İsviçre) ve diğer bazı kuruluşların katılımı ile 1998 ve 1999 yılında ekolojik tarım araştırmalarında yöntemler konusunda iki toplantı düzenlemiştir. Birçok alanda yapılan araştırmalar özetlenerek izlenecek yöntemler uzmanlarca tartışılmıştır. CIHEAM/IAMB, 2001 yılında Akdeniz ülkeleri arasında ekolojik tarım araştırmaları bilgi ağı oluşturmuştur.
ÜRETİM
Ülkemizde ekolojik üretim yapan ve kontrol edilip sertifikalandırılan işletmelerin 2000 yılı verilerine göre 16 000 dolayında olduğu Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından bildirilmektedir. Üretimin bal hariç tamamını gıda ve gıda-dışı amaçla kullanılan bitkisel ürünler oluşturmaktadır. Özelikle 1990 sonrası ekolojik ürün paleti genişleyerek işlenmiş ürünleri de kapsamış ve böylece geleneksel ihraç ürünleri dışında yeni ürünler gündeme gelerek ülke içinde katma değer sağlanmıştır. Ekolojik tarıma özel bir destek sağlanmamaktadır. Üreticiye yansıyan fiyat farkı da ürüne göre değişmekle birlikte çoğunlukla % 5-30 arasında değişmektedir. Buna rağmen ekolojik üretime ayrılan alanların hızla artışı, üretimin anlaşmalı yapılması nedeni ile üreticinin pazar garantisi yakalaması, kontrol ve sertifikasyon ücretinin ve yayım hizmetinin anlaşmayı yapan firma tarafından karşılanmasına bağlanabilir. Üreticilerin eğitim ve bilgi düzeyleri özellikle başlangıç aşamasında ekolojik üretim için yeterli değildir. Üreticileri halen daha ilaç bayileri yönlendirmektedir. Ekolojik tarımda kullanımına izin verilen girdilerin piyasadan sağlanması mümkün olmamaktadır veya ithal edilmeleri nedeni ile çok pahalıdır. Anlaşmalı üretim yapan firmalar bu girdileri yurt dışından gerektiğinde getirip anlaşmalı üreticilerine dağıtmaktadır. Kontrol ve sertifikasyon bedelleri de firmalarca ödenmekte projelendirme aşamasında gerekli dökümanlar firma elemanlarınca temin edilmekte veya doldurulmaktadır. Ülkemizde ekolojik üretim yapan işletmelerin ortalama büyüklüğü 3 hektar civarındadır. Küçük üreticilerin çoğunlukla ekolojik üretime kendi insiyatifleri ile başlamaları söz konusu değildir. Anlaşmalı üretimde firma pazar talebine bağlı olarak ürünün tümünü veya bir kısmını almaktan vazgeçebilmektedir. Ülkemizde sözleşmeli tarımla ilgili bir yönetmelik olmasına rağmen çoğu zaman iki taraftan biri anlaşmadan vazgeçerek karşı tarafı zor duruma sokabilmektedir. Sertifikanın anlaşmayı yapan firma tarafından alınıyor olması da ürünün pazarlanması açısından zaman zaman sorun yaratabilmektedir. Anlaşmazlıkların sonucunda uzun dönemlere yönelik olması gereken ekolojik üretim, üretici veya firmanın haklı nedenleri ile sekteye uğratılabilmektedir. Ara verilmesi durumunda yeniden başlamak istendiğinde 2-3 yıllık geçiş süreci tekrar işlemeye başlamaktadır.
Ekolojik üretime ilişkin 2000 yılına dek olan resmi veriler incelendiğinde üretim değerlerinin yüksek olmasına karşılık ihracat değerlerinin düşüklüğü dikkati çekmektedir. Bunun nedenleri çeşitlidir. Aşağıdaki faktörler bunlar arasında sayılabilir: Üretim değerleri tahmini ihracat ise fiili değerlerdir, firmalar anlaşmalı üretim yaptıkları halde herhangi bir nedenle örneğin yeterli talep olmaması durumunda ürünü almamakta veya ihraç etmemektedir ve sonuçta ürün sertifikalı olmasına rağmen konvansiyonel olarak ta satılabilmektedir, üretimde hammadde olarak bildirilen bazı ürünler işlenmiş ürün olarak ihraç edildiğinden farklılık ortaya çıkmaktadır, ekolojik ürün hracatında bildirim zorunlu olmasına rağmen bazı firmalar bu belgeleri ihracatçı birliklerine teslim etmemekte veya ihraç merkezi İzmir dışında ise ilgili İhracatçı Birliği Ege İhracatçı Birliklerine bildirmemektedir.
Ekolojik üretim, birçok yerde tarım ilaçları-gübre kullanılmadan yapılan üretim olarak algılanmakta ve bunun sonucunda verim düşüklüğünün kaçınılmaz olduğu görüşü ortaya çıkmaktadır. Ekolojik tarım, bitkisel ve hayvansal üretimin birlikte yer aldığı karışık işletmelerde çoğu zaman işletme içi kaynakları kullanmayı öngörmektedir. Ülkemizde ekolojik üretim yapılan işletmeler incelendiğinde hemen tamamına yakınının tamamen bitkisel üretim yaptığı ve ekim nöbeti, bitkisel/hayvansal üretimin entegrasyonu, ara bitki, örtü bitkileri, kompost yapımı gibi temel konularda bilgi ve uygulama eksikliği olduğu görülmektedir. Ekolojik üretime yardımcı girdiler ülkemizde yeterince araştırılmamıştır. Bazıları örneğin toprak iyileştiriciler piyasada bulunmasına rağmen çoğu dış ülkelerden ithal edilmekte, gereğinden yüksek fiyatlarla satılmakta ve kullanımları konusunda yeterli araştırma yapılmadan piyasaya sunulmaktadır. Ekolojik üretimde kullanma açısından da çoğunun sertifikası bulunmamaktadır. Kullanımına izin verilen girdilerin yetersiz ve/veya pahalı oluşu kompost, ekim nöbeti gibi diğer uygulama eksiklikleri ile birleştiğinde verim ve kaliteyi olumsuz yönde etkilemektedir. Yanlış ve/veya eksik uygulamalar söz konusu edilmeden ekolojik üretimin başarısı ve sürdürülebilirliği tartışılmaktadır. Ekolojik üretimin temel ilkeleri doğru uygulandığında üretim uzun dönemde de sürdürülebilir olacaktır.
Ekolojik üretimde üretimin ilk aşaması olan tohum ve diğer üretim materyallerinin de ekolojik olarak üretilmesi öngörülmektedir. Henüz ekolojik tohumun yeterli olmaması sonucu geçiş dönemi ertelenmektedir. Uluslararası piyasalarda tohum, genellikle az sayıdaki çok uluslu firma tarafından üretilip dağıtılmaktadır. Ekolojik tohum üretimi bilinçli olarak yapılabildiğinde ülkemiz açısından önemli bir potansiyel taşımaktadır. Gerek iklim koşulları gerekse tohum üretimine yönelik üst düzeyde teknik bilginin varlığı ülkemizi avantajlı kılmaktadır.
Son yıllarda az sayıda da olsa bazı üreticilerin iç pazara yönelmesi ülkemiz açısından önemli bir gelişmedir. Bu tip meraklı üreticilerin desteklenmesi hem iç pazarı geliştirecek hem de dış pazar açısından yeni olanaklar yaratacaktır. Ülkemizde ekolojik üretim, Bakanlık tarafından yetkilendirilmiş kontrol kuruluşlarınca denetlenmekte ve yönetmeliğe uygunluğu durumunda da ürün sertifikalandırılmaktadır. Kontrol ve sertifikasyon ücretleri üretimde maliyeti yükseltici etki yapmakta ve sonuçta dış pazarda rekabeti, küçük üreticilerin üretime geçişini ve iç pazarın gelişmesini etkilemektedir. Tunus gibi bazı ülkelerde destekleme politikaları ile bu maliyet aşağı çekilmektedir. Ülkelere göre değişmekle birlikte kontrol-sertifikasyon için İspanya’da 8$/hektar, İtalya’da 20$/hektarlık ücretler bildirilmektedir. Etkin ve ülke koşullarına uygun fiyat politikalarının uygulandığı kontrol ve sertifikasyon, ekolojik üretimdeki gelişmeye ivme kazandıracaktır. Ancak sistem, ekolojik üretimde güven sorunu yaratmayacak şekilde işlemelidir. Ülkemizde kalıntı, katkı, mikotoksin vb. analizleri yapacak akredite laboratuvarların bulunmaması önemli bir eksikliktir. Bugün mevcut olan ekolojik ürünlerde güvensizlik yerine güven arttırıcı önlemler tartışılmalıdır. Bu konuda etiketleme, logo ve tüketicilerin bilinçlendirilmesi çözüm olarak düşünülebilir.
Dostları ilə paylaş: |