2- “Kadro sorunu başından itibaren hareketimiz için temel bir zaaf alanı olagelmiştir. Bu zaafın temelinde hareketin objektif durumu yatmaktadır. Geleneksel küçük-burjuva devrimci harekettten bir ideolojik kopma olarak siyasal sahneye çok sınırlı güçlerle çıkan bir hareket, doğaldır ki, kendi ideolojik çizgisinin kadrolarını ancak zamanla yaratabilirdi. Bunun gerçek zemini ise, bu ideolojik çizginin doğasına ve gereklerine uygun bir siyasal çalışma ve mücadele olabilirdi.” (age., s. 169)
Bütün sürecimiz bir yönüyle de, kadrolaşmanın bu gerçek zeminini bizzat kendisi yaratacak bir kadro birikimine, ideolojik çizgimizin doğasına ve gereklerine uygun bir siyasal çalışma ve mücadele örgütleme çabasının içinde ve ürünü olarak ulaşmanın tarihidir.
3- Diğer taraftan hareketimiz, ideolojik çizgisinin doğrudan bir uzantısı ve çizgimize uygun kadrolaşmanın temel bir boyutu olarak örgüt içi demokrasi ve kadro sorunlarında açık bir kavrayış ve tutuma çıkışından itibaren sahipti. Koptuğumuz küçük-burjuva devrimciliğinin eleştirisi ve sosyalizmin tarihsel deneyimlerinin eleştirel bir değerlendirilmesi temelinde “düşünen ve savaşan kadrolar” temel bir vurgumuz oldu. MYO kadro sorunlarımıza bakışımızın ve yeni olanı kurma çabamızın güçlü bir aracı olageldi.
4- Hareketin ideolojik çizgisinin ve kadro politikasının(173)kurucusu olan önderlik kadrosunun varlığına (çok sınırlı ve istikrarsız bir nicelik oluşturduğu ölçüde) rağmen bu, asgari ölçüde yeterli kenetlenmiş bir önderlik ekibini oluşturmaya yetmedi. Böylelikle EKİM ideolojik çizgisiyle örgütsel kadrosal birikiminin nitelikleri arasındaki kan uyuşmazlığını önderlik planından başlayarak yaşadı.
Örgütsel şekillenmemizin temel halkası olan bir MK’ya ancak ‘88 yazında kavuşabilen ve ancak ‘89 Kasım’ındaki MK toplantısı sonrası birinci konferansa kadar olan süreçte, o günün koşulları içinde anlamlı sayılabilecek bir politik çalışma eşliğinde hızlı bir örgütsel şekillenme ve gelişme yaşayan hareketimiz, bu sürecin doruğu olarak tüm örgütlerinin geniş ve tam bir temsiline dayanan 1. Genel Konferans’a ulaştı. Ancak bu sürecin ideolojik çizgimizin özüne uygun bir siyasal sınıf çalışmasını örgütleyecek, başarılı bir önderlikle doğru bir çalışma tarzı ve devrimci iç yaşamı adım adım inşa edecek kenetlenmiş bir önderlik ekibini yaratmaya yetmediği kısa sürede ortaya çıktı. Hareketin ideolojik gelişmesiyle örgütsel gelişmesi arasındaki kan uyuşmazlığının ağır sonuçları kendisini I. Genel Konferans sonrası dönemde, solda tasfiyeciliğin yeni döneminde dışavurdu.
Bu önderlik zaafiyeti EKİM’e iki altın yılı kaybettirdi ve ancak Olağanüstü Konferans sonrası süreçte hareket dar da olsa kenetlenmiş bir önderlik çekirdeğine sahip olabildi. Bu “94 dönemeci” başyazısında ve 3. Genel Konferans değerlendirmelerinde şöyle ifade edildi: “Fakat eğer bugün EKİM’in bir dönemi gerçekten geride bırakabildiğini söylüyorsak, bu ifadesini herşeyden önce hareketimizin nihayet anlaşmış bir önderlik ekibine sahip olma olanağını yakalamış olmasında bulmaktadır”
“Hareketimizin nihayet anlaşmış ve kenetlenmiş bir önderlik ekibine sahip olma olanağını yakalamış olması hiç kuşku yok ki bu, son iki yıl içinde hareketimizin en büyük kazanımıdır ve tüm öteki gelişme adımlarımızın temel güvencesi olmuştur.” (174)(Ekim 3. Genel Konferansı/Siyasal ve Örgütsel Değerlendirmeler, s. 150)
5- Bu kazanıma yaslanarak 2. Genel Konferans sonrası hızlı bir toparlanma ve gelişme yaşayan hareketimiz, ideolojik etkilenme ve genel bir propaganda çalışması ile kazanılan ve şekillenen “kadrolar”la sistemli bir siyasal sınıf faaliyeti örgütlemek görevinin sorunlarıyla yüzyüze geldi. 3. Genel Konferans’ın politik görev halkası, biriken güçleri etkin bir siyasal sınıf faaliyetine yönlendirmek ve bu çabanın ürünü olarak parti düzeyine sıçramaktı. Bu görev çerçevesinde konferans örgüt, işleyiş ve kadro sorunlarını bir bütün olarak tartıştı. “94 dönemeci”nin (hedefli, sistemli bir siyasal sınıf faaaliyetine geçiş) alınamamasının nedeni ve sonucu olarak biriken sorunlara çözümler getirdi. Kadro ve örgüt sorunlarında “ileri kadrolar” sorunu daha özel bir müdahale alanı olarak öne çıktı. Kadrolaşma sorunu daha özel boyutlarıyla birlikte, esasta sistemli bir siyasal sınıf-fabrika çalışması içinde eldeki birikimin ideolojik çizgimizin özüne uygun olarak dönüştürülmesi ve bizzat sınıfın devrimci unsurlarından kadrolaşma olarak konuldu:
“Örgütsel biçimlenmemiz ancak bu faaliyet içersinde asıl şekline kavuşacaktır. İdeolojik planda proleter sosyalizmi perspektifine ulaşmış kadroların, pratikte sınıf devrimciliğine uygun bir yeniden biçimlenmesi ancak bu faaliyet içinde gerçekleşecektir. Sınıfın en ileri, sınıf bilincine ulaşmış devrimci öğeleri bize ancak bu tür bir çabanın ürünü olarak akacak, saflarımızı devrimci sınıfsal özellikleriyle güçlendirebileceklerdir. Bu süreç, bu tür bir çalışma bir yanıyla sınıfın öncülerini bize iterken, öteki yönüyle de sınıf kitlesi üzerindeki politik etkimizi günbegün arttıracak, yayacaktır. Politik ve örgütsel kültürümüz, mücadele değerlerimiz, ihtilalci geleneklerimiz de, sınıfı devrimcileştirme çabasında ifadesini bulan bu pratik mücadele süreci içersinde oluşacak, gelişecek, yerleşecektir.” (Komünist Bir Siyasal Sınıf Örgütü İçin, Ekim 3. Genel Konferansı!Siyasal(175)ve Örgütsel Değerlendirmeler içinde)
6- Hareketimiz, ideolojik-siyasal çizgimizin doğasına ve gereklerine uygun bir siyasal çalışma ve mücadele sürecine hayli gecikerek girebilmiş olmakla birlikte, ideolojik çizgimizin doğasına ve gereklerine uygun bir konumlanış, 3. Genel Konferans’ımızdan bu yana çözüm sürecine girmiş ve gelinen yerde asgari bir çözümünü de bulmuş bir sorundur. Bu sürecin dönüştürüp partiye devrettiği kadro birikimi böylesi bir siyasal pratiğin ürünüdür. Aynı süreç diğer yüzüyle bir arınma süreci olarak yaşanmıştır. Esasta, çizgimizin özüne yabancı unsurlar, dönüşüme ayak direyenler saflardan temizlenmiştir.