Emperyalizme Faşizme Karşı
DEVRİMCİ GENÇLİK
Sayı: 4
Geri Dön
• Baş Yazı - DEVRİMCİ GENÇLİK’TEN
• Manşet - BİR “ÖĞRENİM DÖNEMİNİN” ORTASINDA
• YÖK ÜNİVERİTELERİNDEN KARARNAME ÜNİVERSİTELERİNE
• ESKİŞEHİR’DE BAŞARILI KAMPANYA
• 1 MAYIS 1990: BİR DÖNÜM NOKTASI
• 1 MAYIS’TA GENÇLİK
• ÖRGÜTLENMEDE MERKEZİLEŞMEYE DOĞRU
• DEMOKRATİK LİSE MÜCADELESİ ÜZERİNE
• ROMANYA'DA "SEÇİM"
• BİLGİ EDİNMENİN ÖNEMİ
• DÜNYA- ORTADOĞU ve TÜRKİYE
• Orta Sayfa - GENÇLİK MÜCADELESİ VE ÖRGÜTLENMELERİ ÜZERİNE
• DEPOLiTiZASYONUN POLİTİKASI
• ZİYA GÜL İLE RÖPORTAJ
• FUTBOL ONLARA MI KALACAK
• YÖNTEM SORUNU ÜZERİNE
• HABERLER...
• GÜNEY KORE’DE GENÇLİK MÜCADELESİ
• KOMİNTERNDEN KOMİNFORMA
• Arka Kapak - ŞOVENİZM YÜKSELİRKEN
DEVRİMCİ GENÇLİK’TEN
DEVRİMCİ GENÇLİK’TEN
Ülkemiz gündemini “kararnamelerin” işgal ettiği bir dönemde yayın hazırlıklarımızı tamamlayıp sizlere ulaştık. Sivil bir darbenin izlerinin taşıyan bu dönemin, “yasal” düzenlemeleri; kararnamenin ilk somut etkileri basın kuruluşları –özel olarak demokrat yayınlar- üzerinde görüldü. Daha öncede var olan toplatma tehdidine, matbaa kapatma kararıyla yeni bir boyut eklendi. Büyük küçük pek çok matbaa şu veya bu sebeple kaygıyla sol dergileri basmaz oldular. Basma “cesaretini” gösterenler ise yazıları tek tek okumaya koyuldular. Burada matbaacıları karşımıza almak gibi bir niyetimiz yok. Estirilen terör karşısında nice “demokratların” geri çekilişine tanık olduktan sonra onlara söylenecek fazla bir şeyimiz kalmıyor.
Bizler, siyasi olarak ele almayı gerekli gördüğümüz konuları yayınlamaktan vazgeçmeyeceğiz elbet. Bununla birlikte, sizlere ulaşmadan toplatılma gibi bir lükse de sahip değiliz. Karşı karşıya bulunduğumuz sorunlar, yazılarımızda kimi biçimsel değişiklere yol açabilir. Bu nedenle yer yer üslubumuzda farklı kullanımlara baş vuruyoruz. Bazı yazılarımızda…… şeklinde boşluklar var. Kuşkusuz, ….lar çözülmesi gereken bilmeceler değil.
Üzerimizdeki baskılar, bizleri çalışmalarımızdan alıkoyamayacak. Ancak sizlere ulaşmamızda gecikmelere neden olabilir. Bu durumun değiştirilmesi için tüm uğraşlarımıza rağmen olabilecek gecikmelerin anlayışla karşılanacağını ümit ediyoruz.
***
Bu sayımız, okulların tatile girmesi nedeniyle öğrenci arkadaşlarla diyalogumuzun zayıf olacağı bir zamanda çıkıyor. Arkadaşlarımıza bu dönemin daha verimli geçirilmesi için bazı önerilerimiz olacak: bilgi edinmenin önemi başlıklı yazımız da olayın bir yönüne değindik bununla birlikte arkadaşlarımızın gittikleri yerlerde yörenin özellikleri, yaşanan sorunlar vb. konularda, görüşler ve somut veriler yoluyla araştırma yapmalarını, ayrıca kuracakları yeni ilişkilerle dergimiz hakkında her türden eleştiri, öneri ve katkıların kendi değerlendirmeleriyle bize ulaştırılmasını istiyoruz.
***
Değinmek istediğimiz bir diğer hususta dergimiz üzerindeki hayali senaryolar. Dost- düşman herkesin bildiği veya bilmesi gerektiği açık bir gerçek var. Devrimci Gençlik dergisi, gençliğin demokrasi mücadelesi saflarında etkin bir güç olabilme kaygısını taşıyan insanların ortak çabasıdır. Gücünü tamamen buradan almaktadır. Dergimizin yazılarından, finasmanına kadar her türlü problemi açık bir zeminde, çalışanlarımızın ve okurlarımızın katkılarıyla çözülmektedir. İlk yayınımız olan Devrimci Gençlik seçmelerden bu sayımıza dek finansmanın nasıl sağlandığı ortadadır. bu sürecin yükünü omuzlayan, insanların özverileri hayali senaryoların çamuruyla kirletilemeyecek kadar büyüktür. Bu gerçek siyasi polisin çeşitli vesilelerle göz altına aldığı insanlara zorla kabul ettirdiği ifadelerle çarpıtılmak istenmekte, dergimizin yasa dışı yollardan finanse edildiği kabul ettirilmek istenmektedir. Bunun gerçeği yansıtmadığını siyasi poliste biliyor olmalı ki, bu konuda iddianamede tek bir satır yer almamıştır. Onlara sesleniyoruz. İddialarınıza güveniyorsanız, elinizde bir tek kanıt varsa araştırılsın, dava açılsın. Bizde aksini kanıtlayan belgeler hazır. Yok böyle bir şey olamayacak. Çünkü amaç gereğin açığa çıkarılması değil, muhtemel bir operasyona, suçlamaya zemin hazırlamaktır.
Hesabını veremeyeceğimiz hiç bir şeyin olmadığını bir kere daha hatırlatıyoruz.
***
Yeni sayılarımızda buluşmak üzere. Okurlarımıza sevgiler.
ANKARA BÜROMUZ AÇILDI
Devrimci Gençlik Ankara Bürosu faaliyetine başladı. Kuruluş çalışmalarının tamamlanmasının ardından 15 Mayıs günü dergilerin, öğrenci derneklerinden, sendikalardan, odalardan temsilcilerin, basından ve çeşitli kurumlardan devrimci demokrat kişilerin katılımıyla büromuzun açılışı kutlandı.
Ankara büromuzun taşradan dergimize ulaşmak isteyen arkadaşlarımız için özellikle işlevsel olacağını düşünüyoruz. Dergi teminindeki aksaklıklar ve iletişim için Ankara büromuza başvurulabilir.
OKURLARIMIZA ÇAĞRI
4 Sayılık deneyimimiz içerisinde gördük ki; her sayıda dergimize okurlarımızın katkıları biraz daha artmaktadır. Bununla birlikte görsel malzeme, belge ve benzeri kaynaklar konusunda sıkıntılarımız sürmektedir. Yurt içi ve dışından hemen her konudaki kaynakların bize ulaştırılması, işimizi kolaylaştırmanın yanında sizlere daha nitelikli bir yayın sunabilme olanağımızı arttıracaktır.
DEVRİMCİ GENÇLİK
BİR “ÖĞRENİM DÖNEMİNİN” ORTASINDA
BİR “ÖĞRENİM DÖNEMİNİN” ORTASINDA
Demokratik öğrenci hareketi bir öğrenim dönemini yarılamış bulunuyor…
1989-90 öğrenim yılı sona ererken yarılanmış olan “öğrenim dönemi” öğrenci gençliğin kendi siyasal-toplumsal konumunu demokratik çıkar ve özlemlerine göre yeniden tanımlamayı hedef alan bir politik-pratik arayış sürecidir. Bu süreç, öğrenci gençliğin taleplerini oluşturduğu, toplumun geri kalan kısmıyla ilişki kurma temelini belirginleştirdiği, hoşnutsuzluklarını ifade etmekle yetinmeyip çözümlemeye kalkışabilmesi için politikleşme gereğini kavradığı ve bu politikleşmenin ana çizgilerini saptamaya yöneldiği, egemen güçlerden bağımsız bir biçimde kendi güçlerini örgütleme sorununun aynı zamanda bir mücadele sorunu da olduğunu giderek daha geniş ölçekte görmeye başladığı bir süreçtir.
Geçtiğimiz öğrenim yılı pek çok açıdan değerlendirilebilir. Gençliğin genel koşullarındaki değişimler, politik gençlik grupları arasındaki ilişkiler veya Devrimci Gençliğin kendi bünyesinde aldığı mesafe gibi başlıklar altında yapılabilecek değerlendirmelerin tümü bizce -en azından bugün için- Demokratik Öğrenci Hareketinin sosyo-politik profilinin 1990 Haziranında nasıl göründüğünü anlamamıza yardım ettiği ölçüde işlevseldir.
Demokratik Öğrenci Hareketi'nden kastımız, demokratik hak ve özgürlükler yönündeki siyasal tercihiyle [Önemli olan bu tercihin "nasıl" ifade edildiği değil, ifade edilip edilmediğidir] üniversitedeki demokrasi mücadelesine katkıda bulunan tüm demokrat öğrenci kitlesi ve onun eylemidir. Bu kitlenin önemli bir bölümü mücadeleye son derece sınırlı biçimlerde (imza verme vb.) katılmakta, örgütlenmekten ise kaçınmaktadır. Bu günün başlıca sorunu, söz konusu kitlenin mücadeleye daha aktif bir biçimde katılımını sağlamak ve Demokratik Öğrenci Hareketinin (bu gün önemli ölçüde militan unsurlarla sınırlı olan) örgütlenme çeperini genişletmektir.
Bu açıdan, son yıllarda dikkatleri üzerinde toplayan olgu, bu yıl da aşılamamıştır; 89-90 öğrenim yılında da, geniş demokrat öğrenci kitlesi demokrasi mücadelesine etkin bir biçimde katılmamıştır. Öte yandan bu öğrenim yılında, öğrenci gençlik kitlesinin geçen yıla oranla daha büyük bir bölümünün politikayla ilgilendiği, demokrasi sorununa daha büyük bir ilgi gösterdiği ve demokrat öğrencilerin politik tercihlerinin sosyal davranışları üzerinde daha fazla etkide bulunduğu da bir gerçektir. Demokratik Öğrenci Hareketi içerisinde bir eylemlilik çizgisinin az çok belirgin ve sürekli bir hale geldiği, bu sürekliliğin kendisini çeşitli kurumlarda (öğrenci dernekleri, dernekler platformu vb.) ifade edildiğini de söyleyebiliriz.
Bu noktada geçtiğimiz öğrenim yılı, öğrenci gençlik içerisindeki demokratik potansiyelin yüzeyde görünenden çok daha güçlü olduğunu kanıtlamıştır.
Sivil faşistlerin ve gericilerin açık etkinlik göstermeye yönelmeleri karşısında devrimcilerin gösterdiği tepkiler -yeterince özenli davranılmadığı durumlarda bile!- geniş öğrenci kitlesince onaylanmış ve sivil faşistler ve gericiler, her çıkışlarının ardından geriye çekilme zorunluluğu duymuşlardır. Yine aynı kitle üniversitedeki devlet terörüne karşı ciddi bir tepkiyi mayalandırmakta olduğunu çeşitli vesilelerle (BYYO, Yıldız olayları, sonrasında İstanbul'da yapılan gösteriler, ODTÜ’deki Jandarma saldırısının karşılaştığı kitle tepkisi vb.) göstermiştir. Akademik sorunlarda, özellikle gerici ve paralı eğitim düzenine karşı alttan alta güçlü bir tepkinin geliştiği hissedilmektedir.
Öte yandan, bütün bir yıl boyunca 5.000'in üzerinde öğrenci gözaltına alınmış ve 1.000 kadarı en az bir ay tutuklu kalmış olmasına karşın derneklerin üye sayılarında ağır da olsa bir artış söz konusuyken, militan eylemlerde etkin görev alanların oranı yükselmiştir. Bu ise, devrimci-demokrat öğrenci kitlesinde hızlı bir militanlaşmanın yaşandığı anlamına gelmektedir.
Öğrenci dernekleri birçok üniversitede okulların içerisine taşınmış, sürekli bir işleyiş kazanmıştır. Özellikle illerde öğrenci dernekleri platformları devrimci-demokratik gençlik kitlesinin hemen tümünü içine alan meşru inisiyatif merkezleri olarak belirginleşmiştir.
Ancak gerçek yalnızca olumlu göstergelerden ibaret değildir.
Şubat ayında topyekün bir saldırıya dönüşen polis baskısı karşısında Demokratik Öğrenci Hareketi sınırlı bir direniş göstermiştir; Demokratik Öğrenci Hareketinin en yoğun merkezi durumunda bulunan İstanbul'da, Öğrenci Dernekleri Platformu Mart ayında gündemine aldığı merkezileşme konusunda ancak yeni yeni kayda değer adımlar atmaya başlamıştır [Çözümcülerin dernekler platformundan ayrılarak, beklendiği gibi kendi tekkelerini kurmaya girişmeleri bu durumu haklı kılan bir gerekçe olarak sunulamaz, istisnasız herkes Çözümcülerin niyetini çok öncesinden biliyordu, İstanbul gençliğinin maruz kaldığı ağır saldırı koşulları da tek başına yeterli gerekçe değildir, bu saldırı merkezileşme konusu gündeme alınmadan önce başlamıştı. Asıl sorun öz-güven ve politik cesaret eksikliğidir.]; kuruluşlarının üzerinden 5 yıl geçmiş olmasına karşın Öğrenci Demekleri kendilerine ait güçlü, bağımsız bir kimlik ve kişilik kazanamamış, devrimci grupların eylem birliği platformu olarak görülmeye devam edilmiştir; demokratik bir bakış açısının yaygınlaştırılmasında meydan burjuva liberal ideolojilerin seslendirildiği günlük basına bırakılmış, paneller ve forumlar bilinen sözlerin durmaksızın tekrarlandığı yerler haline gelmiştir; öğretim üyeleri ve üniversite çalışanlarıyla dayanışma olanakları kullanılamamış, arka arkaya fırsatlar kaçırılmıştır; akademik mücadele gündemin arka sıralarına itilmiş, öğrenci hareketinin politikleşmesine paralel olarak üniversite yönetimlerinin geniş öğrenci kitlesini politik etkinlikten uzak tutmak için tavizkâr bir tavra yönelmesi -bir kaç istisna dışında- değerlendirilememiştir (bu durumun etkisi, paralı eğitim kararnamesine karşı tepkilerin ağır -gelişmesinde de kendisini hissettirmektedir).
Geçtiğimiz öğrenim yılının bir başka karakteristik gelişmesi, demokratik öğrenci hareketinin toplumsal desteğinin yeniden düzenlenmesi eğiliminin belirginleşmesidir. Özellikle ezilen ulusun direnişinin ulaştığı boyutların, demokrasi sorunundaki tercihi açıkça bir sınıf tercihi(?) haline getirmesi, burjuva liberal muhalefetin “demokrat” maskesini tartışmasız bir biçimde çöp tenekesine fırlatmasıyla sonuçlanmış, demokratik öğrenci hareketinde egemen olan eylem çizgisinin faşizme ve şovenizme karşı tavizsizliği karşısında, başta SHP olmak üzere tüm "sosyal-demokrat" kurum ve kuruluşlar Özerk-Demokratik Üniversite mücadelesine daha mesafeli tavır alır olmuşlardır. Devrimci-demokratik öğrenci kitlesinin mücadelesi, hükümet tarafından olduğu gibi, SHP ve çevresinde kümelenen kurumlar tarafından da "terörist" ve "bölücü" faaliyetler olarak damgalanmış, Demokratik Öğrenci Hareketini, bu hareketin tek örgütlü kesimini oluşturan devrimci-demokrat öğrencilerden koparmak için açık ve bilinçli bir faaliyet yürütülmüştür. Bu durum, Demokratik Öğrenci Hareketinin toplumsal desteğini oluşturma kanallarından birinin (ve zaten en güvenilmez olanının) karşıt bir fonksiyon üslenmesi demektir. "Sosyal-Demokratlar"ın bilinçli bir biçimde duyarsızlaştırmaya giriştikleri halk kesimlerine ulaşmak için başka (ve daha güvenilir) kanallar bulmak açık bir zorunluluk haline gelmiştir.
Bütün bunlara karşın Demokratik Öğrenci Hareketi öğrenim yılının başında bulunduğu noktanın gerisinde değildir. Hareketin ideolojik ve örgütsel bakımdan netleştirilmesi, çok yönlüleştirilmesi, kadrolaştırılması ve kurumsallaştırılmasının somut sorunlar olarak tartışılabilir hale gelmesi bile başlı başına bir olumluluktur.
Demokratik Öğrenci Hareketinin bu günden yarına ele almamız ve çözümlememiz gereken sorunlarının başında Öğrenci Derneklerine güç, inisiyatif ve hareket yeteneği kazandırma ve bütün bunların örgütsel biçimlerini kurumsallaştırma görevi bulunmaktadır. Öğrenci Dernekleri, programlı temsil ilişkisine dayanan yönetim organlarını oluşturma göreviyle birlikte, yönetim işlevini [dernek kitlesinin etkin katılım ve denetimine imkan tanıyan paralel ilişkileri -genel kurul halinde çalışma, çalışma gruplarının kuruluş ve faaliyetlerinde doğrudan inisiyatifi özendirici işleyiş biçimleri vb- muhafaza ederek ve geliştirerek] zengin bir temele dayandırmayı ihmal etmemelidir. Anfi Komiteleri ve çeşitli alanlardaki (ekoloji, kadın sorunu, sosyal dayanışma) inisiyatif gruplarının yaratılması öğrenci derneklerinin görevleri arasına sokulmalıdır. Öte yandan, özellikle büyük illerde Öğrenci Dernekleri Platformları, birim dernekleri üzerinde yükselen demokratik, kitlesel, merkezi mücadele örgütlerine geçiş sorununu gündemine almalı ve çözmek üzere harekete geçmelidir.
Bir diğer sorun kitle demokrasisinin geliştirilmesidir. Devrimci Gençlik taraftarları da içinde olmak üzere, hemen tüm sosyalist gençlik kümelenmeleri, tüm gençlik kitlesini ilgilendiren bir çok kararı -bunu gerektiren hiç bir şey olmamasına karşın- dar platformlarda alma eğilimindedir. Örneğin, forumlar, alınmış kararların "kitleye" aktarıldığı yerler olarak değerlendirilmektedir. Bu durum, düzenin devamlılığını sağlayan davranış tipolojisini kırmanın ciddi bir olanağının elden bırakılmasına, sağlıklı bir iç demokrasinin oluşamamasına yol açmaktadır.
Demokratik Öğrenci Hareketinin kendi dışındaki halk kesimleriyle ilişkisinin bu güne dek eylemin nesnel içeriği ile sınırlı oluşu ciddi handikaplara yol açmaktadır. Meslek örgütleri, demokratik sendikalar, sendikal muhalefet platformları, diğer DKÖ 'leri demokrat öğretim üyeleri ve aydınlarla kurumsal düzeyde ilişkiler kurulması zorunluluğu bariz bir biçimde ortadadır. Bu ilişkinin şimdiye dek olduğu gibi basın haberleri .düzeyinde kurulmaya devam edilmesi, yukarda açıklanan olumsuz etkenlerin de katkısıyla, öğrenci gençlikle halkın diğer katmanları arasındaki kopukluğun daha da açılmasına neden olacak ve yalnızca öğrenci gençliğin hareket olanaklarını daraltarak değil aynı zamanda demokratik güçlerin yaşadığı dağınıklığı pekiştirici bir unsur olarak da etkili olacaktır.
Kitle eğitimi konusu da zaman geçirmeden ele alınması gereken bir başka zayıf noktamızdır. Bu yıl içerisinde, özellikle duvar panoları aracılığıyla propagandif etkinliklerde bir zenginleşme görülmüşse de, kitle eğitimi bu tür bir propaganda faaliyeti ile sınırlandırılamayacak ölçüde derin istekleri olan bir etkinlik alanıdır. Tüm burjuva dünyasının "sosyalizmin sorunları"nı tartıştığı bir noktada, sosyalistlerin doğrudan doğruya kendi sorunlarını tartışarak kendilerine ölüm fermanı düzen bu dünyayı otopsi masasına yatırmaları olanaklı ve gerekli iken neredeyse suskunluğu seçmiş olmaları kadar hatalı bir tutum olamaz. Çoğunlukla yeteneksiz konuşmacıların basmakalıp birkaç sözü sırayla ağızlarında geveleyerek yaptıkları "paneller, ne geniş kitlenin teorik açlığını gidermeye, ne de verimli canlı bir tartışma atmosferinin solunmasına elverişlidir. Yapısı gereği tartışmacılar/ dinleyiciler ayrımına dayanan bu biçim artık eğitsel misyonunu tüketmiştir. Bütün kitleyi tartışma ortamına sokabilecek yöntemlerin bulunması gerekmektedir. Öte yandan, içinde yaşadığımız toplumun radikal eleştirisinde sanatın önde gelen bir yer tuttuğuda akıldan çıkarılmamak zorundadır.
Ve bütün bunların başarılabilmesi için yeterli kadro kapasitesinin oluşturulması acil bir zorunluluktur. Bu gün, Demokratik Öğrenci Hareketinin temel örgütsel yapılanmaları olan dernekler, kitlesindeki tüm militanlaşmaya karşın ciddi bir kadro sorunu yaşamaktadır. Tüzel kişiliklerin kazanıla-maması, rasyonel iş bölümlerinin oluşturulamaması, gereksiz tartışmalar ve gerginliklerle vakit yitirilmesi, teorik-politik tartışma atmosferinin kısırlığı gibi bir çok sorunun arkasında kadro yetersizliği başlıca etkenlerden devrimci biri olarak durmaktadır. Devrimci gençler, Demokratik Öğrenci Hareketinin siyasal kadroları olmaktan çok bir politik eğilimin sempatizanları olarak nitelendirilmeye daha uygun görünmektedirler. Elbette bu sorunun aşılmasında gençlik hareketinin dışındaki bir dizi faktöründe etkisi yadsınamaz. Ancak, Türkiye solunun yeniden bir emekleme dönemine girdiği günümüzde, kendi göbeğimizi kendimizin kesmek zorunda olduğu bir gerçektir.
YÖK ÜNİVERİTELERİNDEN KARARNAME ÜNİVERSİTELERİNE
YÖK ÜNİVERİTELERİNDEN KARARNAME ÜNİVERSİTELERİNE
9 Nisan 1990 tarihinde Bakanlar Kurulu Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın başkanlığında "Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde kanlı eylemleri, giderek tırmanan bölücü terör örgütü ve yandaşları ile mücadele" amacıyla toplandı. Bu toplantıyla kamuoyunda 413 sayılı Kanun (Darbe) Hükmünde Kararname (KHK) diye bilinen sürgünler, basına sansür, grev engellemeleri ve bölge valisinin yetkilerini genişleten bir dizi "güvenlik" önlemi, 9 Nisan'da gündeme, (10 Nisanda da Resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe) girdi.
Böylece "Kararnameler Türkiye'sine ilk adım atılmış oldu. Yaşanan sürecin özellikleri göz önüne alındığında KHK 'lerin "Darbe işlevlerinin darbe olmaksızın yerine getirilmesi"nin, içerde her tür muhalefeti susturacak bir rejimin ifadesi olduğu görülür.
Toplumsal muhalefetin en etkin ve gelişme potansiyeli en yüksek bileşenlerinden biri olan öğrenci gençlik de bu "darbe" den ilk payını 11 Nisan 1990 tarihli Resmi gazetede yayınlanan 418 sayılı KHK nın 39. Maddesi ile aldı.
Diyor ki 39. Madde; öğrenci başına düşen cari giderlerin en az yüzde 50 sinin devlet tarafından kalan bölüm ise öğrenci tarafından alınacak"
Yani diyor ki 39 Madde; eğitim paralı artık, milyonların hesabını yapmazsan okuyamazsın. Kaba bir hesapla trilyonları bulan miktarın tamamının öğrenciden alınması en azından şimdilik pratik olarak pek mümkün değil. Bu nokta tartışılması gereken milyonlarca liranın hemen öğrenciden tahsil edilip edilmeyeceğinden öte bu kararnamenin bütünün parçası olduğu ve hangi mantığa denk düştüğü olmalıdır. Kararnameye göre Öğrencinin ödemesi gereken, kalan yüzde 50'lik miktar için borçlanma olanağı tanıyor ama bu yüzde 50'nin ne kadarını devlet ne kadarını öğrencinin ödeyeceğini hükümet hesaplayacak. Eğer öğrenci sınıfta kalırsa devlet borç vermeyi kesecek, cari giderlerin (bunu da hükümet belirleyecek) yüzde 50 sinin tamamını öğrenci ödeyecek.
Artık bu kararname ile Engizisyonu andıran disiplin yönetmeliklerinin, polisin üniversitedeki işgalinin, üniversite yaşamının polisçe denetlenmesinin, eğitimin gericileştirilmesinin, gerici-faşist kadrolaşmanın, öğrenciyi suskun bir toplumun boyun eğmeye hazır üyesi olarak yetiştirmenin, kişiliksizleştirmenin adı olan YÖK ÜNİVERSİTESİ, bütün bunların üzerine üniversitenin şirket, öğrencinin müşteri, öğretim üyelerinin tezgahtar, Rektörlerin şirket yöneticisi, bilimin daha bir ticari mal, bilim adamının daha bir sermaye kölesi olduğu KARARNAME ÜNİVERSİTESİ adını aldı.
Bu Üniversitede;
Birincisi, üniversite öğrencisi borç senetleri ile okuyacak. Bunun anlamı ise, özellikle "Özgün Üniversite", "Mütevelli Heyet'leri tartışması ve bu heyetlerde sermayenin temsilcilerinin olacağı da göz önüne de alınırsa beynin pazara çıkarılması, üniversite öğrencilerinin geleceğinin İPOTEK altına alınmasıdır.
İkincisi borçlandırılarak geleceğinin ipotek altına alınması yetmiyormuş gibi bir de öğrencinin sınıfta kalması durumunda devletin vereceği borcun kesilmesi 1981'de YÖK'le birlikte getirilen ağır ders yükü ve atılma korkusuyla oluşturulan çemberin bu defa milyonlarca lirayı ödemek/ödeyememek korkusuyla daha da sıkıştırılmasından başka bir şey değildir. (Bu arada, borcun kesilmesinin öğrenciler üzerinde politik bir baskı aracı olarak kullanılacağını örneğin derneklerle ilgilenenlerin borçlarının her an kesilebileceği tehdidini
daima akılda tutmakta yarar var.) Amaç yine aynı: öğrenci yaşamdan soyutlanmak, apolitik, asosyal, suskun insanlar haline getirmek.
Kararname "devlet üniversitelerinde maliyetin yarısını öğrencinin ödemesini getirirken, özel üniversitelerde maliyetin yarısının devletçe üstlenilmesi"ni sağlayarak özel üniversiteleri bizzat devletin koruyuculuğunda geliştirmek ve "Üniversite Kurumunu" sermayenin kucağına oturtmaktan başka bir şeyi amaçlamıyor.
Evet kararname üniversiteleri şirketleşme yolunda ilk adımını attı. Bu "susturulması gereken" önemli bir potansiyel toplumsal muhalefet çevresi olan öğrenci gençliğin gelişim kanallarının kapatılması yönünde atılmış adımlardan sadece biri.
Öğrenci gençlik, önümüzdeki süreçte çıkacak her sesi en sert biçimde ama belki de en önemlisi bastırmaya yönelik girişimlere hazır olmalı.
Rektörler toplantısında alınan kararlar ("bölücü" ve "islamcı" odaklara karşı disiplin kurullarının müsamahasız işletilmesi, özel güvenlik birimlerinin kurulması, üniversite girişlerinde polis denetiminin yoğunlaştırılması, öğrenci derneklerinin kapatılması ve yerine "temsilci" konseylerinin geçirilmesi vb.) "Kararname Hükmünde" Yönetmeliklerin de yolda olduğunun işaretlerini vermektedir.
Darbe Hükmünde Kararnameler, Üniversitedeki faşist işgali öğrenim (ve öğrenci) yaşamının en küçük noktasına kadar uzatan bir baskı düzeneğiyle pekiştirmeye yönelirken, Devrimci Gençlik bu saldırı dalgasını güçlü ve kitlesel bir set oluşturarak kesme göreviyle karşı karşıyadır.
Kısa dönemli hedefimiz tek tek her birimde tepkileri açığa çıkarmaktır. Tepki gösterebilmenin büyük-küçük bütün olanakları değerlendirilmelidir. 418 sayılı kararnamenin çıkışından sonraki bir ay içerisinde gösterilen tepkilerin göreli zayıflığına karşın hükümetin "öğrencilerden kısa dönemde para alınmayacağını" duyurma telaşına düşmesi, kitlesel bir direnişin sonuç alma olasılığının son derece yüksek olduğunu göstermektedir. Ancak, hükümetin taktik manevrasına kurulmamalıdır. 418'i kendi direnişimizle tamamen geri aldırmadığımız sürece, hükümetin ilk uygun fırsatta elini ceplerimize daldıracağından, giderek yüksek öğrenimi azınlığa özgü bir hak haline getireceğinde emin olmalıyız.
Orta vadede, 1990-91 öğrenim yılını başına dek her okulda öğretim üyeleriyle üniversiteye merkezden dikte edilen ani demokratik kararnameler ve yönetmelikleri müdahale edilmesine karşı dayanışma yönünde ilişki kurulmalıdır. Öte yandan, öğrenci velilerini harekete geçirecek platformlar yaratmak hedeflenmelidir.Bu noktada demokrat öğrenci velilerinin şimdiden birbirleriyle tanıştırılmaları ve çeşitli girişimlerde bulunmaya yönetilmeleri büyük bir önem taşımaktadır.
Ayrıca, gençlik hareketi bugüne dek pek önemsemediği uluslararası dayanışma doğrultusunda şimdiden girişimler yapmalı, iktidarın artık çığrından çıkan uygulamaların karşı uluslararası kamuoyunu yanına alma dır.
418'e karşı tepkilerimizin ülke çapında örgütlü ve çok yönlü bir tepki olarak düzenlenmesi için bugünden çalışmalara başlanmalıdır. İstanbul Öğrenci Dernekleri Platformu'nun Eylül ayı için yaptığı Türkiye Platformu çağrısına en geniş katılım sağlanmalı ve platform toplantısı öncesinde okullarımızdı ki tüm öğrencileri güçlü bir kitle tepkisine yer almaları için ikna etmeye, hazırlamaya çalışmalıyız. Hedef bütün üniversiteleri içir olan bir protesto dalgası yaratmak olmalıdır. Ve öğrenci gençliğin şimdiye dek kullanamadığı kimi direniş biçimlerinin de zorunlu ve olanaklı hale gelebileceğini akıldan çıkarılmamalıdır.
Kararname Üniversitesine Hayır!
Üniversitenin ticarethane, Sınıflarımız karakol haline getirilmesini, öğrenim ortamımızın gericileştirilmesini,
İSTERSEK ENGELLERİZ! BU ÇEMBERİ KIRALIM!
PARALI EĞİTİM. ÜNİVERSİTELERDE PROTESTO EDİLDİ
Edirne, İzmir, Gaziantep, Ankara, İstanbul, Bursa
Paralı eğitimi amaçlayan 418 sayılı kararname yılın en çeşitli ve kitle katılımının yaygın olduğu eylemlerle protesto edildi. Bu eylemler çoğunlukla fakülte ve kampus çalışmaları olarak gerçekleşti. Kararnamenin protesto edilmesi ve teşhirine yönelik farklı okullarda şu eylemler yapıldı.
Edirne'de Trakya Üniversitesi öğrencileri yemek boykotu ve ardından "Paralı eğitime son! YÖK’E Hayır" pankartının taşındığı bir yürüyüş yaptı. Toplu olarak Tıp Fakültesi Hastanesine gelen öğrenciler "paralı eğitim ruh sağlığımızı bozuyor" gerekçesiyle psikiyatri kliniğinde muayene oldular. Bu eylemin ertesi günü 24 mayısta Bakanlar Kurulu'na telgraf çeken öğrenciler on dakika sembolik olarak "dilendiler".
İzmir'de Dokuz Eylül Üniversitesinde 23 mayısta iktisat, Hukuk ve Eğitim Fakültesi Öğrencilerinin düzenlediği foruma 500 öğrenci katıldı. "418" ile paralı eğitime geçişin ilk adımının atıldığını ve bu resmen soygundur diyen öğrenciler alkışlı protestoda bulunduktan sonra meclis başkanlığına karardan vazgeçilmesi için telgraf çektiler. Güzel sanatlar fak. Öğrencileri de 24 mayısta okullarının önünde yolu trafiğe kapatarak "dilendiler". Buca Eğitim Fakültesi öğrencileri 16 mayısta "paralı eğitime hayır", "öğrenim özgürlüğümüz engellenemez" yazılı pankartlarla kampus dışına taşan bir yürüyüş yaptıktan sonra meclise telgraf çektiler. Ege Üniversitesinde de bin öğrencinin katıldığı bir forum ve yürüyüş yapıldı. Yürüyüşten sonrada on bin imzalı dilekçeyi meclise gönderdiler.
Gaziantep’te de paralı eğitimi protesto amacıyla bir yürüyüş yapıldı.
Ankara'da Gazi Üniversitesi Tıp Fak.de 16 mayısta başlayan ve hafta boyunca süren kampanyada A.Öğrenci Dernekleri Platformunun kararı doğrultusunda ağırlıklı olarak duvar gazetesi, afiş, döviz ve karikatürler kullanıldı. Zaman zaman polisin baskı ve engellemeleriyle karşılaşan kampanya sürüyor. Eğitim fakültesinde de karikatür, ilan ve dövizlerin yanında serbest pano asıldı. GÜMEF'te kantine asılan duvar gazeteleri polis tarafından defalarca engellendi. Ayrıca bildiri dağıtıldı ve kampanya okulla sınırlandırılmayan bir imza kampanyasına dönüştürüldü. Hacettepe Üniversitesi merkez Kampüsünde 15 mayıs ta bir forum yapıldı ve karikatür sergisi açıldı. 18 mayısta daha geniş katılımlı bir forum daha yapıldı. Veteriner Fakültesinde ise 24 mayıs günü sınıf ve kantin konuşmalarıyla başlayan ve yemekhaneye inmeme türünde bir yemek boykotu, duvar gazetesi ve karikatürlerden oluşan bir kampanya gerçekleştirildi. Kampanya sırasında hocalarla olan diyalogun geliştirilmesi yönünde olumlu adımlar atıldı, İstanbul’da da yapılan bir dizi eylemlilikle (farklı gün ve okullarda) protestolar sürdü. İstanbul'da ilk ses Mimar Sinan'dan geldi. Okul 15 mayıs günü döviz ve karikatürlerle donatılırken bu çalışmalar yoğun ilgi gördü. Daha sonraki günler de bu çalışmalar bir günlük yemek boykotuyla geliştirildi. Marmara Üniversitesi Teknik Eğitim-Hukuk Fakülteleri ise 14 mayıs günü duvar gazetesi ve afişlemelerle başlattığı çalışmalarını 16 mayıs ta okul önüne çıkıp yolu trafiğe kapatıp jeton, simit ve su satarak sürdürdüler." "Harç parasını biriktirmek için iş arıyorum" "Parasız girilmez", "Ticarethane değil bilim merkezi istiyoruz" dövizlerini taşıyan öğrenciler "Paralı eğitime hayır, üniversiteler bizimdir” sloganlarını attıktan sonra halay çekerek dağıldılar. Değişik biçimlerle eylemlilik iki hafta sürdü. İktisat Fakültesinde afişleme ve dövizlerle birlikte bir günlük ders boykotu yapıldı, İstanbul Üniversitesi Merkez kampüsünde Hukuk- Siyasal, BYYO ve İktisat Fakültelerinin katıldığı bir panel düzenlendi. Bu fakültelerin hapsinde karikatür ve afişleme çalışmaları yürütüldü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde de bir forum ve yürüyüş düzenlendi. Boykot çağrısı yapan öğrenciler sembol karton gişeler ve dövizlerle protestolarını sürdürdü. BYYO öğrencileri dilekçe kampanyasıyla birlikte afişler ve pankartlarla protestolarını dile getirdi. Ayrıca 24 mayıs günü öğretim üyeleri ve öğrencilerin yer aldığı bir panel düzenlendi. Yıldız Üniversitesinde 16 mayısta bir forum düzenlendi, afişleme ve çeşitli dövizlerle çalışmalar sürdürüldü. Boğaziçi Üniversitesinde 18 mayısta bir forum düzenlendi ve bir günlük ders boykotu çağrısı yapıldı, İstanbul Öğrenci Dernekleri Platformu da 21 mayıs günü Tabipler Odasında bir basın toplantısı düzenledi ve tüm derneklerde bir imza kampanyası başlattı.
Uludağ Ünv. İ.İ Bilimler ile Ziraat Fak.de de afiş duvar gazetesi, forum, panel, yemek boykotu ve yürüyüşlerle paralı eğitim kararnamesi protesto edildi.
Dostları ilə paylaş: |