Metnin Edebi Yönünün Doğruluğu
Rivayetlerin bir bölümünde tarihle ilgili nakledilen ibarelerde, söz sahibinin (Masumlar, sahabeler, tabiin) şanına yakışmayan nakıs ifade ve cümlelerin yer aldığı görülmektedir.933 Bu tür uygunsuz ibare ve nakiller itibarsızdır veya itibarı azdır.
Zikri geçen kriterlerin yanı sıra başka ölçüler de vardır. Ezcümle; deruni çelişkiden uzak olması, tarihi kaynağın müellife isnadının muteber olması ve tarih metninin düzeltilip tashih edilmiş nüshasının dikkate alınması gibi konular da tarihi nakillerin tefsir kaynağı olarak kabul edilip, edilmemesinde kriter sayılan hususlardandır.
Burada kesin akli verilere ve Kurân beyanlarına aykırı oluşuna rağmen tefsir kitaplarına girmiş muteber olmayan ve tamamen uydurulmuş bazı tarihi nakilleri örnek olarak zikrediyoruz:
Suyuti, ed-Dur’ul Mensur kitabında “Allah’ın farz kıldığı şeyde Peygambere bir günah yoktur. Bu Allah’ın gelip geçen (peygamber)ler hakkındaki kuralıdır. Allah’ın emri, belirli bir ölçü üzeredir”934 ayetinin tefsirinde Katade’den şöyle nakletmiştir: “Davud peygamber nasıl o kadına bakınca aşık olduysa ve onu kendisine kadın ettiyse aynı şeyi Yüce Allah Hz. Muhammed (s.a.a) için de kararlaştırdı ve o Zeyneb’le evlendi. Nitekim Allah’ın Davud hakkındaki sünneti de onun, o kadınla evlenmesi yönünde idi.”935
Bu tefsir, doğru olmayan iki tarihi nakle dayandırılmak suretiyle önümüze konulmuştur: Biri, Kitap Ehlinin Davud peygamber hakkında söyledikleri sözdür. Diğeri ise Peygamberimizin (s.a.a) Zeyneb Bint-i Cahş ile evliliği hakkında bazılarının dile getirdiği konudur. Davud peygamber hakkında söylenenlerin özeti şundan ibarettir: “Bir gün Hz. Davud mihrabında ibadetle meşgul iken altın bir güvercin onun dikkatini çekti. Davud onu tutmak istedi. Fakat güvercin uçtu ve bir duvara (veya duvarın çatlağına) kondu. Davud güvercini takip ederek oraya çıktığında, bir anda gözü evinde duş alan bir kadına çarptı. Davud, o kadının, komutanlarından Uriya’nın eşi olduğunu öğrendiğinde ordu komutanına bir mektup yazdı ve ondan, Uriya’yı savaşın en öndeki hattına göndermesini istedi. Derken bir müddet sonra Uriya öldürüldü ve Davud, Uriya’nın eşini kendisine zevce kıldı. Bu olayın ardından iki melek, birbiriyle davalı iki insan suretinde Davud’un yanına geldi. Onlardan biri şöyle dedi: “Bu kardeşimin 99 koyunu var, benimse sadece bir koyunum var ve o, benim bu koyunumu da almak istiyor…” Davud hatasını anladı ve secdeye kapanıp tövbe etti…”
Yukarıdaki İsrailiyat hikâyesi İslami kitaplardan birçoğuna girmiştir; ezcümle Taberi, Cami’ul Beyan Tefsirinde Sad suresinin 21-25. ayetlerinin altında bu mazmunda birkaç rivayet getirmiştir.936 Elbette İbn-i Kesir gibi bazı müfessirler kendi tefsirlerinde bu tür hatalar karşısında uyarıda bulunarak şöyle demişlerdir: “Müfessirler burada, çoğu İsrailiyattan alıntı yapılmış bir hikâye anlatmışlardır ve bu konuda masumdan tek bir söz sabit değildir ki ona uymak vacip olsun. İbn-i Ebu Hatem, burada bir hadis nakletmiştir ama onun da senedi sahih değildir.”937 Ehl-i Beyt (a.s), sözü geçen uydurma hikâyeyi şiddetle inkâr etmiştir. Bir rivayette bu hikâyeyi anlatanlara iki had vurulması gerektiği zikredilmiştir; birisi nübüvvet makamına saygısızlıktan dolayı, diğeri ise günahsız bir insana iftira edildiği için.938 Bir başka rivayette ise şöyle gelmiştir: İmam Rıza (a.s), bu hikâyeyi duyduğunda (öyle bir rahatsız oldu ki) eliyle mübarek alnına vurdu ve şöyle dedi: “İnna lillah ve inna ileyhi raciun/Kuşkusuz biz Allah’tanız ve kuşkusuz biz, O’na döneceğiz.”939 Daha sonra şöyle buyurdu: “Sizler ilahi peygamberlerden birine (namaz halinde iken bir kuşun peşine takılmasıyla) namazı hafife almayı ve çirkin bir günahı isnat ediyorsunuz.”940
Hz. Nebi (s.a.a) hakkında naklettikleri hikâye ise şöyledir: “Bir gün Peygamber (s.a.a), (evlatlığı ve Zeynep Bint-i Cahş’ın kocası olan) Zeyd b. Harise’yi bulmak için onun evine gitti. Zeyd evde yoktu. O sırada bir rüzgar esti ve odanın perdesini kaldırdı. Peygamber (s.a.a), odanın bir köşesinde tesettürsüz şekilde oturmuş olan Zeyneb’i gördü ve onu beğendi… Bir süre sonra Zeyd, eşi Zeyneb’le geçinemedi ve onu terk etmeye karar verdi. Fakat Peygamber (s.a.a), ona “Eşini yanında tut ve Allah’tan kork!”941 buyurarak Zeyneb’i boşamaktan alıkoyuyordu; oysa içinde başka bir şeyi saklı tutuyordu. Bilahere Zeyd Zeyneb’i boşadı ve bir müddet sonra Peygamber (s.a.a), onunla evlendi.”942
Bu tarihi nakilde Allah Resulü (s.a.a) hakkında geçen nispetlerin doğru olmadığını beyan etmeye gerek bile yoktur.943 Binaenaleyh tarih kaynaklarının itibar şartları hakkında söylediklerimizle bağlantılı olarak zikri geçen tefsirdeki en önemli sorun; onun, (akli, Kurâni ve rivai delillerle ispatlanmış olan) dini temellere göre peygamberlikle çelişkili rivayetlere dayanmasıdır.
“Hani sizden iki topluluk yenilgiye/gevşekliğe eğilim gösterdiler. Oysa Allah onların sahibi ve koruyucusu idi. Müminler, ancak Allah’a tevekkül etsinler.”944
Bu ayette gevşeklik gösteren ve savaşa katılmamayı kasteden iki gruptan söz edilmektedir. Fakat daha sonra onlar bu kararlarından vazgeçtiler ve diğer Müslümanlarla birlikte Uhud savaşında hazır bulundular. Ayette üstü kapalı şekilde belirtilmiş olan bu iki taifeden maksadın açıklığa kavuşması için tarihle ilgili rivayet kaynaklarına müracaat etmek gerekir. Şianın en eski rivayete dayalı tefsirlerinden biri olan Tefsir-i Kummi’de burada sözü geçen gruplardan maksadın (tanınmış meşhur münafık) Abdullah b. Ubey ve onun yandaşlarından bir grup kimse olduğudur. Onlar, Abdullah b. Ubey’i dinleyerek savaşa (Uhud harbine) katılmaktan imtina etmişlerdi.945 Bu söz kabul edilemez. Çünkü ayetin zahirine muhaliftir. Ayette iki güruh anlamına gelen “taifetan” ifadesi geçmiştir. Fakat bu rivayette ayet için gösterilen mısdak bir gruptan ibarettir. Ayetin zahirinden anlaşılan o ki, onlar şiddetli ölçüde yenilgi korkusu ve gevşekliğe kapılmışlardı. Fakat kararlarını uygulamaya koymadılar ve Uhud savaşına katıldılar. Bu yüzden ayetin onlar hakkındaki lisanı, övgü içermektedir: “Allah onların sahibi ve koruyucusu idi. Müminler, ancak Allah’a tevekkül etsinler.” Oysaki Abdullah b. Ubey ve yandaşları asla Uhud savaşına gelmediler. Nitekim Al-i İmran suresinin 167 ve 168. ayetleri apaçık şekilde buna delalet etmektedir.946
Bunun yanı sıra sözü geçen iki güruhun ismini açıklayan rivayetler de vardır. Tabersi, İmam Muhammed Bakır (a.s) ve İmam Cafer-i Sadık’tan (a.s) naklettiği bir rivayette bu iki grubun Ben-i Seleme ve Ben-i Harise kabileleri olduğundan söz etmiştir.947 Taberi ve İbn-i Kesir, her ikisi de kendi tefsirlerinde bu sözü İbn-i Abbas’tan, Cabir b. Abdullah’tan ve… nakletmişlerdir.948
“Onlar, Süleyman’ın hükümranlığı döneminde şeytanların okudukları büyülere uydular. Süleyman küfre sapmadı (ve asla büyü yapmadı), oysa şeytanlar küfre saptılar. Onlar, halka büyüyü ve Babil’de iki melek olan Harut ve Marut’a indirileni öğretiyorlardı…”949
Taberi, “iki melek olan Harut ve Marut’a indirilen” ifadesinin tefsirinde Harut ve Marut’un iki ilahi melek olduğunu kabul ettikten sonra İbn-i Abbas, İbn-i Mesud, Ka’b’ul-Ahbar, İbn-i Ömer, Suddi, Rabi ve Mücahid’den naklettiği bir rivayeti buna referans almıştır. O rivayetin özeti şöyledir: Melekler, insanların günahları karşısında Allah’a itiraz ettiler (nasıl bu tür varlıklar meleklerin secdesine mazhar olmuşlar ve neden cezalandırılmıyorlar). Allah buyurdu: Eğer sizler de onların yerinde olsaydınız (şehvet ve şeytanın hileleri ile) onlar gibi yapardınız. Bunun üzerine melekler Allah’ın emriyle kendi aralarından yeryüzüne göndermek üzere iki melek (Harut ve Marut’u) seçtiler. Harut ve Maruz yeryüzüne indi. Allah’a şirk koşmak, hırsızlık, zina, şarap içmek ve günahsız insanları öldürmek haricinde her şey onlara helaldi. Henüz bir günü tamamlamamışlardı ki, sözü geçen günahları işlediler ve ilahi azaba duçar oldular.950
Taberi’nin bu bahiste istinat ettiği rivayetlerin tümü İsrailiyat denilen hurafelerden ibaret olup, istidlal etme ve referans alınma liyakatinden yoksundur; zira tüm bunlar Kurân-ı Kerim’e aykırıdır. Hâlbuki rivayet edilen konuların değerlendirilme ölçülerinden birisi, Kurân’a aykırı olmamasıdır. Kurân melekler hakkında şöyle buyurmaktadır:
“…Onlar, değerli kullardır. O’ndan önce söz söylemezler ve sürekli O’nun emri ile hareket ederler… Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmezler ve kendilerine emredileni yaparlar… Hiç usanmadan gece ve gündüz O’nu tenzih ederler.”951
Fakat bu rivayetlerde en büyük günahlar meleklere isnat edilmiş ve onlar müşrik olarak tanıtılmıştır. Binaenaleyh bu tür rivayetlerin Allah’ın kitabını anlamada hiçbir zarureti olmamakla bilakis zararı vardır.
Dostları ilə paylaş: |