En Fasih Cümle Yapısının Kalıplarına Ulaşmanın Yolu
Her ne kadar sarf, nahiv, meani ve beyan ilimleri Kurân-ı Kerim nazil olduktan sonraki dönemlerde tedvin edilmiştir315 ama bu ilimler hakkında fasih dille konuşan Arapların şiir ve nesir dilinde kullandıkları yaygın Arapça kaideler göz önünde bulundurulduğunda Kurân’ın nazil olduğu zamanda da bunun yürürlükte olduğu ve Kurân ibarelerinin de bu esasa göre tanzim316 ve tedvin edildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla şöyle söylemek mümkündür: Zikri geçen ilimler konusunda kanaat sahiplerinin üzerinde ittifak ettikleri kaideler, vahyin nazil olduğu zamanki en fasih Arap diline mutabıktır. Zira daha önce de işaret edildiği gibi bu ilimler tesis edildiğinde mevcut kelime ve ibarelerin Arap dilinin en fasih eserlerindeki kullanımları dikkate alınmış; mezkûr ilimlere ait kaideler de bu kullanımlara göre tanzim ve tedvin edilmiştir. Bu kaideler üzerinde ittifak sağlanmış olması da kullanım ve ibarelerden elde edilen kaidelerde hata ihtimalinin çok az ve neredeyse yok olunduğunun delilidir. Neticede bu ilimlerin üzerinde ittifak sağladığı kaidelerden, kelime ve cümlelerin şekli, yapısı, terkibi, özel konum ve haletlerine ilişkin elde edilen mana ve hususlar Arap dilinin en fasih eserlerine mutabık olacaktır. Nitekim meani ve beyan ilminin üzerinde ittifak ettiği kaideler esasına dayalı teşbihler, istiareler, mecazî kullanımlar ve kinayeli tabirler de fasih Arab’ın hatta onların en fasihinin zevk ve tarzına mutabık olacaktır. Ancak bu ilimler konusundaki görüş sahiplerinin bu kaideler üzerinde ihtilafı söz konusu olduğunda onların (en fasih bir kenara dursun) fasih Arap dilinin ibareleriyle mutabakatı elde edilemez. Zira bu durumda onlardan hangisinin görüşünün fasih veya en fasih Arapça ibarelerden alınmış olduğu bilinemez. Artık burada tek bir yol vardır ve o da şudur; müfessir söz konusu ilimlerde uzman olmalı ve yeterli bir araştırma ile o kaidelerin Arap dilinin en fasih ibareleriyle mutabık olduğunu delille bulmalıdır.
Buraya kadar anlatılanlardan Kurân tefsirinin sarf, nahiv, meani ve beyan ilimlerinde bilgi sahibi olan kişilerin üzerinde ittifak ettikleri kaidelere uygun şekilde yapılması gerektiği anlaşılmaktadır. İhtilaf durumunda ise fasih Arap ibarelerinde hatta Kurân-ı Kerim gibi onların en fasihi üzerinde tahkik ve araştırma yapmalı; bir sonraki aşamada Arab’ın en fasihi olarak kabul edilen Allah Resulü (s.a.a) ve Emir’ül Müminin’in (a.s) ibarelerinde araştırmaya koyulmalı, böylece bir görüş benimsenmeli veya yeni bir kaide tesis edilmeli317 ve ona dayalı olarak da Kurân ayetleri tefsir edilmelidir.
Dostları ilə paylaş: |