c) Muteber Olmayan Ahad Rivayetler
Muteber olmayan ahad rivayetler, mütevatir veya kati karinelerle birlikte olmayan ve her tabaka ve nesilde güvenilir raviler vasıtasıyla bize ulaşmamış olan rivayetlerdir. Bu, hatta bazı tabakalarda ravinin zikredilmediği ve diraye ilminde “mürsel”669 olarak adlandırılan rivayetleri de kapsamaktadır. Veyahut tüm tabaka ve nesillerde ravisi zikredilmiş olduğu halde ravinin güvenilirliği (ya isminin rical kitaplarında geçmemesi veya ismi geçtiği halde “güvenilir” denilmediği veya “güvenilir olmadığına dair” şahitlik ettikleri için) tüm tabakalarda veya bazı tabakalarda ispatlanmamış rivayetleri de kapsamaktadır. İsterse ravi güvenilirle güvenilmez arasında ortak olsun yine de durum değişmez. Aynı şekilde ravinin her nesilde bir kişiden fazla olmamasıyla müteaddit olması arasında da bir fark yoktur. Bu gruptaki rivayetlerin her ne kadar çeşitli kısımları olsa da, hepsinin ortak özelliği muteber senedinin olmayışıdır. Sonuç olarak da ne “ilim”dirler ne de “ilmi”dirler. Yani ne onların vasıtasıyla mefhumlarının Masumlardan (a.s) sadır olduğuna dair ilim hâsıl olur ne de onların hücciyet ve itibarına dair kati bir delil vardır. Dolayısıyla onlara dayanılarak ayetler tefsir edilemez. Ayrıca bu rivayetler referans alınarak elde edilen mefhum da Yüce Allah’a isnat edilemez. Şunu da dikkate almak gerekmektedir; bu rivayetler, kaynakları sayılan kitabın kuvvet ve zaafı hasebiyle, metin ve senedindeki özellikleri itibariyle ve diğer hususiyetleri ve karinelerine binaen ifade ettikleri “zan” konusunda farklıdırlar. Bazen zikri geçen özelliklerin dikkate alınmasıyla onun Masumdan (a.s) sadır olduğuna dair güven hâsıl olabilir. Bu durumda o rivayete “Mevsuk’us-Sudur” ismini verirler ve o, kati karinelere bürünmüş rivayetlere ilhak edildiğinden tefsir için referans alınıp, ona dayanarak ayetlerin maksadı beyan edilebilir. Onların çıkış kaynağına dair güven hâsıl olmaması durumunda, zanna dayalı karineler vasıtasıyla ayetlerin maksadına dair oluşan zannın desteklenmesinde bu tür rivayetlerden istifade edilebilir. Zikri geçen hususiyetlerin göz önünde bulundurulmasıyla bu rivayetlerden hâsıl olan zan ne kadar güçlü olursa ayetlerin maksadına dair oluşan zannı güçlendirmesi de o ölçüde fazla olur. Hatta bazen zanna dayalı başka karinelerin de eklenmesiyle birlikte ayetlerin maksadına itminan bile oluşturabilir. Binaenaleyh her ne kadar bu rivayetlerle tek başına ayetleri tefsir etmek mümkün olmasa da, ayetlerin mefhum ve maksadına dair olan zannın desteklenmesi noktasında (zikredildiği gibi) onlardan yararlanılabilir. Tüm bunların dışında yalnızca diraye/hadis ilminde “mevzu”670 diye isimlendirilmiş yalan ve uydurma olduğu mevcut karinelerle malum olan rivayetlerden hiçbir şekilde istifade edilemez.
Dostları ilə paylaş: |