Karşılaşılan gerçek ve/veya onu algılama biçimimiz kaldırabileceğimizin üzerindeyse, fiziksel ve ruhsal bir “taşma” ortaya çıkar.
Denge bozulduğunda organizmada yeniden denge durumuna yönelmek üzere bir çaba başlar.
Bu çabanın etkinliği oldukça bireysel bir bileşen olan “kapasite” ile ilişkilidir.
Algı
Duygu
Düşünce
Dikkat
Davranış
Dürtü
İstenen bir amaca doğru ilerleme durdurulduğunda ya da geciktirildiğinde engellenme meydana gelir.
Engellenme dışsal nedenlerle olabildiği gibi içsel nedenlerle de oluşabilir.
Birçok çatışmada hem istenen hem istenmeyen amaçlar söz konusudur. Böyle bir durum yaklaşma-kaçınma davranışını oluşturur.
Engellenmeye tepkiler, saldırganlık, yön değiştirmiş saldırganlık, içe çekilme, öğrenilmiş çaresizlik ve olgunlaşmamış davranışlara gerileme şeklinde görülür.
Çatışmalar ve diğer engellenme türleri kaygının kaynaklarından biridir.
Kaygı, korku ve endişe içeren rahatsızlık verici bir duygu durumudur. Çaresiz olma olanları denetleyememe hissi yaratır.
Bastırma
Bastırma
İçe atım
Bölme (splitting)
İdealizasyon
Devalüasyon
Yer değiştirme
Başka şeye yönelme
Kendine yönelme
Yansıtma
Özdeşim
Yansıtmalı özdeşim (okb)
Reaksiyon formasyon (tk)
‘alarm tepkisi’dir. Bu dönemde otonom sinir sistemi çok etkin bir duruma geçer ve kana bol miktarda adrenalin ve kortizon gibi maddeleri pompalar.
Bu maddeler solunumu ve kan dolaşımını artırarak, kaslarda güçlenmeyi sağlar ve bedeni ortaya çıkan tehditle uğraşmaya hazırlar.
Stres oluşturan koşullar devam ederse ortaya çıkar.
Stres oluşturan koşullar devam ederse ortaya çıkar.
Buna ‘direnç dönemi’ denilir.
Bu dönemde organizma stresli ortama bir tür uyum yapar.
Organizma sanki normal koşullar altında işliyormuş izlenimini verir.
Gerçekte organizma yorulmakta ve içten içe direncini kaybetmektedir.
‘tükenme dönemi’ dir. Beden artık stresin baskısına dayanamaz, direncini kaybeder
ilk alarm dönemindeki bazı belirtiler geri döner; psikosomatik rahatsızlıklar ve organik hastalıklar ortaya çıkmaya başlar.
Çünkü uzun süren stres hormonal dengeleri bozmuş, vücudun bağışıklık tepkilerini değiştirerek direncini azaltmıştır.
Eğer stres uzun süre devam ederse,
Eğer stres uzun süre devam ederse,
yorgunluk,
hazımsızlık,
baş ağrısı,
ülser,
gastrit,
astım,
bağışıklık sistem sorunları
kalp ve damar hastalıkları
DM, üreme sorunları, vb…
Kısa vadede dikkat ve bellek süreçleri keskinleşir,
uzaklaşma ve içe dönük, depresif davranışlar, uyuma, iştahsızlık veya aşırı yeme ise pasif kaçma yönelimini temsil etmektedir.
Yakın geçmişteki baskılar ve isteklerle, yakın gelecekte oluşması beklenen baskı ve isteklerin doğurduğu akut stres, en yaygın stres biçimidir.
Küçük dozlardaki akut stres, heyecan verici ve uyarıcı olabilir ama fazlası çok yorucudur.
Kısa dönem stresleri abartılı biçimde yaşamak, psikolojik sıkıntılara, baş ağrılarına, mide bulantılarına da yol açabilir.
Bazıları akut stresi sık sık yaşar. Bu kişiler sürekli koşuşturma halindedirler ama her yere geç kalırlar. Yaşamlarında ters gidebilecek her şey ters gider. Çok fazla görev yüklenirler, ama üzerlerindeki bu bir dolu baskı ve talebi organize etmekte zorlanırlar. Sürekli olarak akut stresin etkisindedirler.
Akut stres reaksiyonları gösteren kişilerin aşırı duyarlı, öfkeli, sinirli, endişeli ve gergin olmaları doğaldır. Çoğunlukla kendilerini, “asabi enerjiye sahip” olarak tanımlarlar. Diğerleri bu davranışlarına olumsuz cevap vermeye başladığında ise insanlarla olan ilişkileri gittikçe kötüleşmeye başlar.
Episodik akut stresin bir başka türü de bitmek bilmeyen endişeden kaynaklanmaktadır. Bu insanlar büyük bir karamsarlıkla, her köşe başından ve her olaydan bir felaket çıkmasını beklerler. Onlar için dünya her an tehlikeli olaylara gebe, tehlikeli, iyilikleri ödüllendirmeyen, cezalandırıcı bir yerdir. Bu felaket habercileri aynı zamanda aşırı hassas ve gergin olmaya meyillidirler ama öfkeli ve saldırgan olmaktan çok endişeli ve depresif bir ruh halleri vardır.
Çoğunlukla yaşam biçimi ve karakterler o kadar kemikleşmiş ve rutin hale gelmişlerdir ki, kişiler hayatlarını yürütme biçimleri hakkında en ufak bir yanlış bile görmezler. Sıkıntı ve üzüntülerinin suçunu başkalarına ve dış olaylara yıkarlar. Genellikle yaşam biçimlerini, başkalarıyla olan ilişkilerini ve dünyayı algılayış tarzlarını, kim ve ne olduklarının birer parçası olarak görürler.
Akut stres heyecan verici ve uyarıcı olabilirken, kronik stres kesinlikle bu özelliklere sahip değildir, insanları günden güne eriten eziyet verici bir stres türüdür.
Bu, yoksulluk, sorunlu aileler, mutsuz evlilikler, istenmeyen işler ve istenen bir şeye kavuşamama gibi uzun süreye yayılmış yaşam parçalarının stresidir.
Kronik stres, kişinin içinde bulunduğu olumsuz durumdan hiç bir çıkış yolu bulmadığı zaman ortaya çıkar. Umutsuzlukla birliktedir.
Kronik stresin en kötü yanı insanların buna alışmasıdır. İnsanlar akut stresin hemen farkına varırlar çünkü bu yeni bir durumdur ama kronik stres eski, alışılmış ve bazen de rahat geldiğinden tamamen görmezden gelinebilir.
İnfertilite tedavisinin bırakılması, ya hastaya uzmanlar tarafından artık gebelik şansının bulunmadığı ve devam etmesinin anlamı olmadığı açıklaması nedeniyle ya da diğer önemli bir neden hastanın maddi olanaklarıyla ilgilidir.
İnfertilite tedavisinin bırakılması, ya hastaya uzmanlar tarafından artık gebelik şansının bulunmadığı ve devam etmesinin anlamı olmadığı açıklaması nedeniyle ya da diğer önemli bir neden hastanın maddi olanaklarıyla ilgilidir.
İnfertilite tedavisinde İki-üç denemeden sonra tedaviyi bırakan hastaların oranı oldukça yüksektir ve bunlar sadece ekonomik ya da biyolojik nedenlerle açıklanabilen oranların üzerindedir.
Yapılan bir çalışmada, üç deneme sonrasında tedaviyi bırakan hastaların oranı % 62 olarak bulunmuştur. Ekonomik nedenlerle bırakmalar ekarte edildiğinde, bunların sadece % 14 ünde uzman tavsiyesi ile tedavi bırakılmıştır. Hastaların önemli bir bölümü bırakma nedenlerini “psikolojik yük” ve “duygusal zorluklar” olarak ifade etmiştir. Yani stres, tedaviyi bırakmanın ana nedeni olarak görülmektedir.
Oysa ki yapılan kapsamlı araştırmalarda üç denemeden sonra tedaviyi kesmeyip devam edenlerde gebelik şansı, 4. denemede % 41’e, yine devam ederse 6. denemede % 60’a çıkmaktadır. Bu demektir ki birçok kadın sadece stres nedeniyle tedaviyi bırakıp gebelik şansını heba etmektedir.
Suçluluk (eşinin çocuk şansını engellediğini düşünebilir)
Eşi tarafından yetersiz bulunacağı kaygısı
Bu kadar basit ve doğal bir şeyin gerçekleşmemesine tepki
Toplumsal rolünü geçekleştirememekten dolayı sosyal yetersizlik
Tedaviye tepki (bedene yönelik bir müdahale)
Ekonomik, fiziksel ve cinsel alanları kendi kontrolünden çıkmıştır. “mahremiyet” ihlal edilmektedir
Öfke, kontrol kaybı
Öfke, kontrol kaybı
Geçmişe yönelik hata, suç aranması
Eşlerin birbirini suçlaması
Varoluşsal bir kriz (neslin sürmemesi)
Kayıp duygusu
Başka eş düşüncesi
Yabancılaşma ve yalnızlık
Başkalarının acıma ve merhamet duygularına tepki
Gebe ya da çocuklu ailelerden uzaklaşma
Eşlerin birbirlerinden uzaklaşması
Cinsel işlev bozuklukları ortaya çıkabilir
Bir çeşit yas durumu
Bitkinlik, umutsuzluk, belirsizlik
Çözülme
Çözülme
Yadsıma yerine gerçeklik
Paylaşma
Olumsuz duygularla baş etme yolları
Soruna çare bulma
Daha güçlü olma
Öncelikle bir an durun ve kendinizi dinleyin. Tam o anda hangi durumdasınız? Eğer kendinizi şunlara benzer duygu ve davranışlar içinde yakalıyorsanız hemen müdahale etmeniz gerekiyor demektir
Öncelikle bir an durun ve kendinizi dinleyin. Tam o anda hangi durumdasınız? Eğer kendinizi şunlara benzer duygu ve davranışlar içinde yakalıyorsanız hemen müdahale etmeniz gerekiyor demektir
Bir konuya saplanıp kalma
Kaçma
Pasif veya saldırganca davranışlar
Öfke dolu davranışlar sergileme
İçki sigara ve alkolden medet ummak
Kötü beslenmek, aşırı ya da yetersiz yemek
İntihar düşüncesi
Kendi kendini aldatmaya yönelik reddetme, bastırma, mantığa bürünme, karşı tepki geliştirme, yansıtma, yer değiştirme, akla uydurma..
Yani..?
Yani..?
eksik
şanssız
cezalandırılmış
haksızlığa uğramış
çaresiz
sorunlu
zayıf
suçlu
utanç içinde
Klasik tıbbi tedaviler
Akupunktur gibi ilaç-dışı tıbbi müdahaleler
Nefes egzersizleri, yoga, meditasyon gibi rahatlama yöntemleri
Kafein, nikotin ve alkol tüketiminden uzaklaşma ve sağlıklı beslenme alışkanlıkları edinme
Hipnoz
NLP
Drama
Müzik dinleme ya da müzik aleti çalma
Film izleme
Kitap okuma, yazma (dönüşümsel dilbilgisi)
Farklı bir bilinç durumudur
Farklı bir bilinç durumudur
Yoğun bir odaklanma gerektirir
Her zaman ve sık olarak yaşanır
Duyusal hafıza üzerine kuruludur
Bilinçdışı kabullerimiz bizi yönlendirir
Bu kabullerin değiştirilmesi mümkündür
Yaşadığımız sıkıntıların onda dokuzu bize aittir
Büyük oranda kaynaklarımızın boşa harcanması demektir
Düşüncelerin yeniden çerçevelenmesi bu kaynak kaybını önleyebilir
..
Psikoterapi çeşitlerini içerir
Psikoterapi çeşitlerini içerir
Davranışçı
Bilişsel
Analitik
Varoluşçu
Bütüncül
Bu yaklaşımlar, stres oluşturucu faktörleri tehdit gibi yorumlamak yerine çözümlenmesi gereken bir problem olarak ele almayı önerir.
Bu yaklaşımlar, stres oluşturucu faktörleri tehdit gibi yorumlamak yerine çözümlenmesi gereken bir problem olarak ele almayı önerir.
Duygularını saklamak yerine başkaları ile paylaşma, açıkça olduğu gibi ifade etmeyi öğrenme, kendini ve diğerlerini tanıma ve olumlu değerlendirmeyi geliştirme gibi başa çıkma becerilerinin geliştirilmesini hedef alır.
Bunları yapabilmek için düşünme alışkanlıklarımızı (tuzaklarını) gözden geçirmek gerekir
Çünkü masum görünen bu düşünme alışkanlıklarımız, büyük sorunlarımızın ilmeklerini dokuyor olabilir..
- ya hep ya hiç türü düşünme:
- ya hep ya hiç türü düşünme:
hayatı ve olayları keskin ayrımlarla algılamaya neden olur ve ara renkler, durumlar ihmal edildiği için algılamada gerçekliğin kendisinden çok bir karikatürü tasavvur edilmiş olur. Bu da gerçeklikle algı arasında uyumsuzluğa yol açar
- aşırı genelleme yapma:
- aşırı genelleme yapma:
öznel deneyimlerin genel bir kural gibi algılanması gerçekliğin çeşitliliğini ve değişkenliğini reddetmek demektir. Düşündükleriniz sizin bakış açınızı yansıtır, tüm insanlarınkini değil.
- zihinsel süzgeç:
- zihinsel süzgeç:
işine geldiği gibi anlamak da denebilir. Gerçekliğin bir kısmına karşı bilinçli olarak kör kalmak ve görmemek.
- olumluyu geçersiz kılma:
- olumluyu geçersiz kılma:
bardağın boş tarafıyla o kadar ilgilidir ki, dolu tarafın lafı bile edilmez, ihmal edilir.
- hemen sonuca varma:
- hemen sonuca varma:
küçük belirtilerden yola çıkarak ve aradaki birçok değişkeni farazi olarak tamamlayarak sonuç çıkarmak ve bu sonucun tek olası sonuçmuş gibi düşünmek.
- aşırı büyütme ya da aşırı küçültme:
- aşırı büyütme ya da aşırı küçültme:
hayatın içinde belirli bir yer tutan olguları hayatın tamamına yaymak, küçük bir olumsuzluğu her şeyin kötüye gitmesi olarak algılamak.
- duygusal mantık yürütme:
- duygusal mantık yürütme:
yorumlama yaparken olanı değil de olmasını beklediğimiz sonucu bulmaya yönelik mantık kurmak, sonuçlar arasında taraf tutmak.
- me li, ma lı cümleler kurma:
- me li, ma lı cümleler kurma:
yapılması gerekenleri bilmek, söylemek ama yapmamak. “Bunun için gayret sarf etmeli” deyip, gayret sarf etmemek.
- etiketleme ve yanlış etiketleme :
- etiketleme ve yanlış etiketleme :
durum ya da kişi için peşin hüküm verme, hemen kategoriye koyma. “deli”, “kısır”, “ruhsuz” , içinden çıkılmaz, mümkün değil .. gibi. Her etiketleme sınırlayıcıdır.
- kişiselleştirme:
- kişiselleştirme:
olay ya da durumun kendisinden kaynaklanan olumsuzlukları kişilere mal etmek, her konuda bir suçlu aramak.. bazen suç da suçlu da yoktur, durum sadece talihsizliktir..